Heh sıra diğer hedefimde.
Herkes stresli ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, bu sırada cariyenin sesi tüm sarayda yankılanıyordu.
Ama bu benim için tabi ki yeterli değildi.
-Tsk tsk değerli sevgilinizin bunu yapmasını gerçekten beklemiyordum.
İmparator kendini zor tutuyordu.
-Hmm şimdi düşününce cariye bunu tek başına yapmış olamaz. Sonuçta orası 'çok korunaklı ' bir yer.
Gözlerimi masada gezdirdim ve gözlerimin önüne gelen herkes irkildi.
Ahh hadi ama ısırmıyorum.
Yavaşça tekrar konuşmaya başladım.
-Bu da demek ki bir cariye bunu tek başına yapamaz.
Masadaki herkes gözlerini birbirine doğru çevirdi.
Maalesef birden fazla kişinin odasına girecek kadar zamanım yoktu. O yüzden birini ancak diğerlerinin yardımıyla aşağı çekebilirim.
Bunu yapmak aslında o kadar zor değil. Ben birini işaret edeceğim ve o da kendini savunacak.
Sonra o kişi de birini gösterecek. Sonunda kurtulmak isteyenler tek bir kişiyi işaret edecek.
En başta onu konuşturmak en mantıklı şey çünkü ikisi düşman ve imparatoriçe cariyenin tüm zayıflıklarını biliyor olmalı.
Böylece en iyi argümanları o sunacak.
Neden rastgele birilerinin hayatını karartmaya çalıştığımı sorgulamayın.
Ama ben yine de söyleyeceğim.
Önce bu imparatorluğa çok gıcık oldum ve beni küçük görmeye cüret ettiler bende hepsini öldürmek yerine saray içi kargaşa yaratıyorum çok mu?
Sert bir şekilde imparatoriçeye döndüm.
-Belki imparatoriçenin bu konuda bir bilgisi vardır? Sonuçta cariyeleri o yönetiyor değil mi?
İmparatoriçe bunun üzerine dikeldi.
-...Bu konuda herhangi bir bilgim olmamasına rağmen bilgim dahilinde olan Cariye Freya'nın onunla iyi arkadaş olduğu.
Bir anda tüm gözler aynı kişiye döndü.
-Be..benim bununla bir alakam yok. Hem sadece konuşuyoruz o benimle o kadar iyi bir arkadaş bile değil...
-Freya bunu nasıl dersin!? O bizim en iyi arkadaşımızdı!
-Evet ben yapmadım! Bakın o yapmış olmalı.
-Sen neden bahsediyorsun?
-Bilmiyormuş gibi yapma! Zaten ikiniz hep daha yakındınız.
-Nasıl bu kadar kolay yalan söyleyebilirsin!?
Freya sözlerine devam ederken artık diğer cariye ömrünün sonuna gelmişti. Heh herkes onu suçlu olarak görüyor.
Şimdi kimin zindana gideceği belli...
-Freya...bizi böyle kolay satacağını bilmiyordum. Hani birlikte çalacaktık!?
Hoo~ demek ben yalnız gitmem beni iteni yanımda çekerim kartını oynuyor.
Bu beklenmedikti.
-Ne...neden bahsediyorsun ben öyle bir şey yapmadım!?
-Öyle mi? Hep o mavi mücevherden istediğini söylerdin öyle bölüşmüştük!
Vay be ben bile onların yaptığına inandım.
Ama şu kızı beğendim.
Yine de arkadaşına sadık kaldığı için aşağıya battı onu yanıma alırsam eğer intikam almak isteyecektir.
İmparatoriçe fırsatını yakalamış gibi ayağı kalktı.
-Bu iki hırsızı da zindana sürükleyin!
Ben yapmadım bağırışmalarının ardından yine sessizlik oldu. İmparatoriçe memnun görünüyordu.
Ah buna nasıl izin verebilirim?
-Bildiğim kadarıyla imparatoriçe de ceza almalı.
Yine herkes bana döndü ve ne diyeceğimi bekledi.
-N..ne cezası!?
-Haremdeki kişileri yönetmek bir imparatoriçenin görevidir. Yine de sen başarısız oldun.
-Bu...bu ne cüret!?
Sinirli olan imparator sevmediği imparatoriçenin durumundan daha fazla memnun görünemezdi.
-İmparatoriçe o haklı. Cezanı sonra kararlaştıracağım.
İmparatoriçe tekrar çökmüş ve hüzünlü bir zafer yaşıyordu.
Ah bir de ödül istiyorum.
-Madem büyük hırsızları yakaladım imparator bana bir iyilik borçlu.
Kimse artık dediklerime şaşırmıyordu.
-Ne istiyorsun?
İmparator bile bıkmış görünüyordu.
-Ah çok bir şey değil. Sadece imparatorluk hazinesinden bir şey seçmek istiyorum.
İmparator elini salladı.
-Kitabı istiyorsan onu alabilirsin.
Heh yanlış.
-Onu değil. Sadece bakınmak istiyorum. Belki istediğim bir şey olur.
İmparator şuan daha az umurunda olamazmış gibi görünüyor.
-Bir kaç şey dışında önemli değil.
Yanında duran adamına işaret etti.
-Git ve ona göster.
Bu beklediğimden de kolay oldu.
Hazine odasına bir kez daha girdim. Ama bu sefer kimseden kaçmama gerek yoktu.
Hmm. Ne istediğime gelirsek. Dün kitabın yanına siyah bir taş gördüm ve onda beni çeken bir şeyler vardı.
Almak istesem de bir camın içindeydi ve zamanım yoktu.
Ona bakmak istiyorum.
Odada yavaşça yürüdüm sanki herşeye göz gezdiriyormuşum gibi.
Camın kenarında duran can kutuya geldiğimde durdum ve sordum.
-Bu nedir tam olarak?
Kişi boğazını temizledi ve anlatmaya başladı.
-O ikinci imparator Henrick tarafından bu eski kitapla birlikte bulunan ne olduğu bilinmeyen esrarengiz bir taş.
Şeffaf siyah kristel beni al der gibi parlıyordu.
Eh istediğin gibi olsun.
-Bu taş... onu istiyorum.
Kişi kafasını salladı.
-Onu sizin için hazırlamama izin verin. (Neyse ki değerli bir şey sevmedi)
Taşı aldım, esrarengiz taşta kara büyü enerjisi vardı!
Ne...
Mana taşları mana yenilemeye yarar genelde şeffaf mavi olur. Bir kara büyücü olarak onlar bana çok etki etmiyor.
Ama bu şeydeki güç...
Bunu cadıya sormalıyım...dur o gitti...
Hızla geri gittim. Mikhael sorgulayan gözlerle bakıyordu ama ona bir şey anlatmak zorunda değilim.
Sonrasında buralar hep karışıktı bende gitmek için hazırlanmaya başladım.
Gideceğimizi bildirmek için imparatorun odasına gittim.
-Bu misafirperverliğiniz için size teşekkür ediyorum. Her ne kadar hareketli bir kaç gün olsa da artık dönme vaktim geldi.
İmparator kafasını salladı.
Haha adam çöktü sanırım. Depresyonda gibi duruyor.
Hırsızlık yapan cariyeler zindanda büyük ihtimalle ömür boyu hapis veya idam cezası alacak. Çocukları ise diğer varisler tarafından edilecek.
Onun dışında imparatoriçe sarayın yönetimini imparatorun seçtiği birine bıraktı.
Böylece oğlunu başa geçirme şansı da azaldı.
Bunun dışında imparatoriçenin tarafındakilerin ve diğerlerinin siyasi durumunda değişti, imparatordan bahsetmiyorum bile.
Eh herşey istediğim gibi gittiğine göre artık dönebilirim. Şarkı mırıldanarak odadan çıktım.
Bu gün çok mutluyum.
Yola çıktık ve ışınlanma yerine doğru gittik.
-Majesteleri...
-Mhm efendim?
-İzninizle birşey sormak istiyorum.
-Devam et.
-Gerçekten de onları çalan kişi cariye miydi?
Demek farketti.
-Beni mi sorguluyorsun?
Açık vericeğimi sanıyorsan yanılıyorsun.
-Hayır o şekilde değil ama...
-Ama?
-O gece neden beni yatağa taşıdığınız düşündüm ve kahvaltıda konuşulanlara bakınca şunu farkettim...beni bir şeyi saklamak için kullandınız... Hem de o gece...
-Yani?
-Yani... Onları çalan aslında siz olabilir misiniz?
Vay...bu çocuk gerçekten zeki. Ama dediğim gibi küçük sırrımı saklamayı planlıyorum.
-Demek artık bir sapık olduğumu düşünmüyorsun.
Hemen kulakları kızardı.
-O konuda... majestleri bu bir yanlış anlaşılmaydı ve...ve
-Pfft. Hahaha...
İyice kızardı sonunda.
-Aahh... Uzun zamandır böyle gülmeştim.
-Ma... majestleri...
Onu daha fazla zorlamamaya karar verdim.
Sonunda saraya geldiğimde yapmam gereken işleri yapıp odama kapandım.
Bunları denemeliyim.
Kitap dediğim gibi bir günlük gibi ilerliyor.
Her kelimede yazan kişinin pişmanlığını ve kederini anlayabiliyorum.
Şimdi düşününce cadı bu konularda çok bilgili, kara büyü kullandığı için mi?
Yoksa bu aşamalardan geçtiği için mi?
Dur...bu aşamalardan geçti ve sonunda hala hayattaysa bunun tek bir manası var!
Bu kitapta yazanları yaptı ya da...bu kitabı o yazdı!
Peki gitmeden önce dedikleri neydi? Büyük bir olay oluyor gibiydi ve zamanı gelince öğreneceğimden bahsetti...
Eğer gerçekten bu kitabı o yazdıysa olacaklara ilgili şeyler de burada olmalı...
Zamanı gelince öğreneceksin...yani bu kitaptakileri gerçekleştirirsem sonunda ona ulaşabilirim!
Veya çok yanlış düşünüyorum ama denemekten zarar gelmez.
Kitapta patlamaları daha detaylı anlatıyordu.
İlkinde bir uyanış benzeri bir şey oluyor ve gücün o andan itibaren durmadan artıyor.
İkincisinde heryeri yerle bir ediyorsun ama diğerleri çok daha korkunç.
Üçte gücün oldukça artmış oluyor ama bu güç üçüncü seferde sadece bedenini değil zihnini de etkiliyor.
Patlama anında etrafına çıkanları öldürüyor ve durmadan yok ediyorsun. Basit bir patlama değil ve süresi yazılmıyor.
Dörtte herşeyi yok ettikten sonra kara büyü sahibinin vücudunu da yerle bir ediyor.
Ne kadar hoş bir hikaye.
Bu kitaba göre kara büyü üzerinde hakimiyet sağlamanın ilk adımı şu.
'Kara büyü kullandıkça kişinin kara büyüsü daha hızlı artar. Yani kara büyü kullanımı belli bir noktaya kadar olmamalı.
Kan görmek kara büyünün artışını azaltır.'
Demek savaşta çok fazla kullanmama rağmen bu yüzden patlama yaşamadım...
'Kara büyünü kontrol etmek için önce ona tamamen hakim olmalısın. İçinde onu bir araya getir ve ayrılmasını önle böylece patlama zamanı gecikecektir ama bunu tamamen başaramadığın zaman er ya da geç patlama gerçekleşecektir.'
Ahh bunu yapıyordum zaten.
Ama tamamen başaramıyor muşum sanırım.
'İlk başta bunu yapmak zordur bu nedenle özel bir iksir kullanmalısın. Böylece sonsu(mürekkep lekesi) böylece gücünü kontrol altına alabilirsin.'
İksir...
'Malzemeleri bulmak kolay değil. Canavarlar ormanından Sphero'nun zehrini, en nadide kara büyü taşını, denizin kalbini ve ölümsüzlük meyvesini almalısın.
Ancak bunların doğru şekilde karışması ile iksir elde edilir. Her malzeme tamamlanınca büyüyü oku ve belirlenen şartlarda iksiri hazırla'
Kitabın sonunda bir de bir not vardı.
'Unutma her kuş gökyüzünde uçmayı dilese de kırık bir kanat onlara yarardan çok zarar verir.
Beklediğim şeyler göründüğü gibi olmasa bile vazgeçme ve zamanın değerini unutma çünkü o seni beklemez.
Sonunda, sonsuz zaman döngüsünde kaybolacak başka bir piyon olma'
Haha... Sanırım yakında bir iki patlama olacak ve sonum iyi bitmeyecek...
Tamam şimdi sakin olmalı tüm malzemeleri toplamalıyım.
Önce şu Sphero'nun zehri ile ilgileneceğim.
Eğer bunu Raymond'a sorarsam belki bir şeyler söyleyebilir.
Ahh oraya dönmek istemiyorum... Zar zor çıkmıştık zaten...
Sanırım Caein'i de yanımda almalıyım.
Caein diyince... Aşağı inmeyeli uzun zaman oldu.
Aşağıya inince içeride bağlı oturan iki kişiye baktım.
Tek yaptıkları kafalarını hafifçe kaldırmak oldu.
-...Beni özlemediniz mi yoksa... Üzüldüm...
Evangeline bir şeyler sayıklıyordu.
-Böyle olmamalıydı... böyle olmamalıydı...
-Bir şey mi dedin?
Bu sefer grandük kafasını kaldırdı ve gözlerime baktı.
-Ben... özür dilerim... Doğruları göremedim ve sana yanlış davrandım... Lütfen...
Gerçekten bir şeyleri anladı mı yoksa öyle mi davranıyor?
-Lütfen ölmeme izin ver.
Ha?
-Pfftt...Hahaha...haahaha...
Kahkahamla ne olduğunu anlamaya çalıştılar.
-Ölmene izin vermek mi? Sence bana yaptıklarınızı gerçekten affedecek miyim? Öyle ki neden özür dilediğini bile bilmiyormuşsun gibi geliyor.
-Biliyorum! Lütfen...
Ona yaklaştım ve sertçe çenesini tuttum.
-Shh. Biliyor musun senin gibi bir aptalı bir zamanlar gerçekten sevdim. Ama sen ne yaptın!? Gerçi bunlar önemli değil şimdi değil mi? Ben herşeyi geride bırakmışken sen... Sen bana değer veren tek insanı elimden almaya çalıştın... Şimdi bana söyle sence seni bırakır mıyım?
Sessizlik derindi.
-Ölmek istiyordun değil mi? Sana yardım edeyim hem de bir kaç kez yapabiliriz bunu kulağa eğlenceli geliyor değil mi?
Demek geciktirmek için kan görmem gerek. Peki benim kan bankam olmaya ne dersiniz!?
_______
Yazar:Villainesssss
Yarın bir sürü bölüm atmayı planlıyorum.
Hayatta kalabilirsem tabi...