with the moon i run

Oleh larrys_cookie

102K 5.8K 2.9K

Louis huysuz bir vampir. Harry ise ondan korkmayacak kadar aptal. au, harry/louis, wip orijinal kapak editi:... Lebih Banyak

1. Blood Bank
2. Dracula and Juliet
3. Chitty Chitty Fang Fang
4. Breathe
5. Love at First Bite
6. Paradise Lost
7. Bliss or Woe
8. Promise
9. Euphoria
10. Breaking Point
bölüm değil :(
12. Forever
13. We Are One

11. Let It Kill You

4.6K 334 216
Oleh larrys_cookie

y/n: heeeeeeeeeey, buradan uzunca bir süre pılımı pırtımı toplayıp gitmeden önce size bir görüşürüz hediyesi vermek istedim o yüzden şimdi kucaklarınızı açın ve bu 2.5K'lık hiçbir işe yaramayan geçiş bölümünü bir güzel sarıp sarmalayın. Şimdi ben önümüzdeki bir ay kampa gireceğimden dolayı buralarda olmayacağım bunu da gidiyorum ama beni unutmayın adı altında bir vaat olarak kabul edin, dönüşüm muhteşem falan olmayacak. (ama döneceğim)

uyarılar: hiiiiiç smut falan yok, ama ben plot namına bir bok bilmediğim için o da yok. Bu sadece işaretleme olayını elimden geldiğince olay örgüsünün etrafında size anlatmaya çalıştığım bir kısa bölüm. Ama tabii ki buradan kafası karışık ayrılanlar olacak (hayır sorun sizde değil konu plot olunca insanların kafasını karıştırmakta çok yetenekliyimdir) o yüzden eğer yaau hiçbişe anlamadım diyorsanız bana mesaj atabilirsiniz böylece bende o boşlukları gelecek bölüm doldurabilirim.

Bir küçük not daha: baştaki depresif sevgilisinden ayrılmış tumblr kızı Harry motifleri tamamen dont let me go'dan çalınmıştır, hatta gözünüzü dört açıp okursanız şarkı sözlerini bile bulabilirsiniz (bulana kurabiye vereceğim) bu arada mesaj kutum hep açık, gidiyor olabilirim ama bu iletişimi keseceğim anlamına gelmiyor soooooo come say hi x



-

İlk seferinde, Harry hazırlıksızdı.

Louis'nin gecenin bir yarısı penceresinin önüne dikildiğini uykusundan uyanıp su içmek için kalktığında fark etmek ona büyük ihtimalle birkaç organa ve yüklü bir miktarda da sağduyuya mal olmuştu çünkü o hazırlıksızdı. Profesyonel olmayan bir şekilde hem de.

Elini deli gibi atan kalbinin üzerine koymuş, aklına gelen her küfrü saniyede saymış ve sonra da suyunu içmişti.

Hiçbir şey olmamış gibi davranmakta çok yetenekli olduğunu keşfetmişti o gece sırtını penceresine dönüp uykusuna devam ederken.

Pek öyle filme falan benzemiyordu bu durum. Yani odasında freebase çekmiş gibi onu dikizleyen sapık bir Robert Pattinson varmış gibi hissetmiyordu. Sadece Louis'ydi. Suçlu bir yavru köpek gibi pencere pervazına tünemişti.

Penceresinden gelen çatırtıları duyana kadar gözleri açık, masa lambasını inceliyordu, Louis'nin hiçbir güçlük yaşamadan penceresini açıp içeriye daldığını fark edince gözlerini yumdu çabucak.

"Uyumadığını biliyorum, Haz. Kalbin çok hızlı atıyor."

"Sadece kibarca başımdan gitmeni söylüyordum, psikopat ucube."

Louis'nin yatağına yaklaşan adımlarını dinledi. "Seni dikizlediğim için üzgünüm, çok güzel uyuyordun ve yanına gelip seni korkutmak istemedim."

"Evet, bir kabus gibi penceremin önünde sessizce dikilmen beni hiç korkutmadı. Keşke biraz da şarkı falan mırıldansaydın, belki kalp krizi bile geçirirdim kim bilir."

Louis'nin ağırlığı bazasını çökertince hızla gözlerini açtı. Çok geçmeden buklelerine dolanan parmaklarını hissetti. Kahretsin. Nasıl oluyordu da dünyanın en soğuk kanlı yaratığı onu minicik bir dokunuşla böylesine ısıtabiliyordu?

Hızla doğrulup ona döndü. Louis bir eli havada, diğeri yastıkta, iri gözleriyle ona bakıyordu. Harry bu kadar suçsuz ve masum görünebilmesinden nefret etti.

"Ne yaptığını sanıyorsun?" diye bağırdı sinirle. Bacaklarına dolanan yorganını göğsüne doğru çekti. Onu yatağında istemiyordu. Odasında da öyle. Etrafında ve hayatında da. Onu sevmiyordu.

Louis derin bir nefes alıp elini ensesine koydu. "Seni özledim."

Harry'nin midesi neredeyse ters döndü. Tabii ki onu seviyordu. Son bir haftadır tek yaptığı kendine Louis'den ne kadar nefret ettiğini hatırlatıp durmak olmuştu fakat her gün okulda onu görüyor ve onunla oturmamak için çok uzun zamandır ihmal ettiği arkadaşlarının peşinden koşturmak zorunda kalıyordu. Ona uzaktan bakıp bir şeyleri anlamasını sağlamaya çalışmak imkansızdı çünkü dünyanın en salak vampirine aşık olmuştu ve adam mesajı bir türlü almıyordu ya.

Geceleri ise en zorlarıydı; yalnız uyumaya alışık değildi, yorulmuştu. Tek kişilik yatağı her zaman çok soğuk geliyordu ve ne zaman düşünmeye başlasa hep etrafındaki kollarını, saçlarındaki parmaklarını hayal ediyordu.

İğrençti.

"Louis," diye başladı ağlamak ister gibi. "Lütfen gider misin?"

Louis bitkin bir halde gözlerini yumdu ve Harry'nin yastıklarla kaplı yatak başlığına yaslandı. "Daha kaç kere özür dilemem gerekiyor?"

"Özrünü istemiyorum." dedi Harry sertçe. İkisi de istediği şeyin ne olduğunu iyi biliyorlardı.

Louis cevap vermek yerine başını öne eğdi. Harry ona olan mesafesini koruyarak tekrar yerine yattı. "Lütfen git şimdi. Yarın erkenden sınavım var ve uykusuz kalmak istemiyorum."

Louis kararsızca kıpırdandıktan sonra duraklayıp, "En azından burada kalabilir miyim? Sana dokunmayacağım, yemin ederi-"

"Git, dedim, Louis."

Böylelikle Louis gitti. Fakat Harry onun tüm gece penceresinin önünde oturup onu izlediğini biliyordu.

-

İkinci seferinde, Harry hazırlıksız değildi.

Lakin penceresine kilit vurmak düşmanı bir vampirken fazla etkili bir hazırlık sayılmıyordu belli ki. Çünkü Louis'nin kilidi kırıp camını açması sadece iki milisaniyesini almıştı.

"Tanrı aşkına!" diye bağırdı yatağında ters dönerek. Yorganı bir koza gibi etrafına dolanıp neredeyse yatağından yuvarlanmasına neden olmuştu.

Hatta yuvarlanıyordu da, Louis hızla gelip onu tutmasaydı eğer.

"Dikkat et." dedi nazikçe Harry'nin başını tutarak.

Harry kafası tekrar yastığına konarken Louis'nin yakınlığına aldırmamaya çalıştı. Biraz zorlanıyordu çünkü Louis bu kadar yakınındayken ilk içgüdüsü onu öpmek ve kollarını etrafına dolamaktı. Sonra düzeltmesi gereken bir problem.

"Çekil üzerimden." Onu ittirip doğrulmaya çalıştı. Louis inatla ondan uzaklaşmadı.

"Az önce hayatını kurtardım, bundan biraz daha arkadaş canlısı bir tavrı hak ediyorum." dedi pişkin pişkin gülerek.

"Alt tarafı yuvarlandım, ölecek değildim."

"Kafanı komidine vurabilirdin."

Harry kaşlarını çattı. "Sen de penceremin kilidini kırmayabilirdin. Teknik olarak düşmem senin suçun yani eşit sayılırız, sana bir şey borçlu değilim."

Louis Harry'nin lambasını kafasında kırmak istemesine neden olan oldukça sıcak bir gülümseme takındı. "Sakin ol, sevgilim, şaka yapıyordum sadece. Senden bir şey beklemiyorum."

Sorun şuydu ki, Harry onu çok özlemişti. Neredeyse bir haftadır ona dokunmamıştı ve şimdi onun yatağında, lambalarının sıcak, sarı ışıkları altında öyle yumuşak ve sevgi dolu görünüyordu ki Harry içinde kendiyle ciddi bir savaş vermek zorunda kalıyordu.

Parmaklarını sertçe yorganına doladı. Ona dokunmaması gerekiyordu, dokunursa durmazdı.

"Neden buradasın?" diye sordu kalbi ağzında.

Louis gülümsemesini büyüttü. "Yarı çaplı bir kalp krizi ve kırık pencere kilidinden sonra nihayet doğru soruyu sorabildin."

Harry ona sempati yoksunu bir gülümseme fırlattı.

Louis aldırmadan elini dizine yerleştirdi. "Ben sadece bunu konuşmamız gerektiğini düşünüyorum, Haz. Böyle beni görmezden gelerek bir yere varamazsın."

"Konuşursak bir yere varacağımıza gerçekten inanıyor musun? Büyük ihtimalle beni yine gelecek etkinliklerle veya keyifli bir sevişmeyle oyalayacaksın. Çünkü sen hep bunu yapıyorsun, Louis. Görmezden geliyorsun. Şimdi aynısı yaptığım için beni suçlaman çok komik."

Çok hızlı konuşmuştu fakat bunu yaparken yan gözle dizinde duran eli tereddütle izlemeyi ihmal etmemişti. Henüz gardını indirmeye niyeti yoktu, bazı sınırlar olmalıydı.

Louis dizini iyice kavrayıp elini basenine doğru çıkarttı.

Sınırlar.

Kahrolası sınırlar.

Bacağındaki eli yüzünden dönen başıyla, Louis'nin ona doğru yaklaştığını ancak yüzleri arasında santimler kalınca fark edebildi.

"Lütfen yine gitmemi isteme. Bırak konuşalım." diye fısıldadı Louis. Mavi gözleri yüzünde gezinip dudaklarında oyalandı. "Seni gerçekten çok özledim."

Kalbi kan değil, eroin pompalıyor gibiydi. Gözlerini odaklayamıyor, doğru düşünemiyordu. Louis çok yakınındaydı; ufacık bir hareketiyle ona dokunabilir, dudaklarını onunkilere bastırıp sinirini unutarak ihtiyacı olan varlığına tekrar kavuşabilirdi. Bu kadar kolaydı.

Gözlerini kapayıp kuru bir sesle fısıldadı. "Git."

Louis çekilmek yerine daha fazla yaklaştı. Aldığı derin nefeslerinde hiçbir zorlanma ya da kasılma yoktu, ciğerlerinin alabildiği kadar kokusunu içine çekiyordu. Birden Harry onun içinde barındırdığı mutlak güce rağmen inatla tutunduğu iradesini fark etti. Louis için onu kavrayıp itirazlarına kulak asmadan yatağına bastırmak hiç zor olmazdı. Başını boynuna gömer, kokusunu derince içine çeker ve sonra da sivrileşen dişlerini boynunun narin kıvrımına bastırıp-

Siktir. Belli ediyordu. Deli gibi atan kalbinin sesini kendi bile duyabilmekteyken Louis'nin anlamaması komik olurdu zaten.

Bu yüzden Louis'nin ona daha da yaklaşması onu hiç şaşırtmadı. "Gitmemi istemiyorsun." diye fısıldadı dudaklarına doğru.

Harry büyük bir başarısızlık örneği göstererek bakışlarını dudaklarına indirdi. "Louis, sakın-"

"Sadece bir öpücük," Louis'nin dudakları neredeyse onunkilere değiyordu. "Sonra gideceğim, söz veriyorum."

Harry içindeki savaşı bastırmak ister gibi zorlukla yutkundu. Kendi bu kadar korkuyorken ona cesaret vermesi aptallık olurdu. Onu öperse durmayacağını biliyordu, yelkenlerini bu kadar çabuk indiremezdi, henüz hiçbir şeyi çözüme kavuşturamamışlardı.

Bu yüzden Louis'nin dudakları onunkilere değemeden hızla yataktan kalktı ve can havliyle odasından çıktı.

O gece odasına hiç dönmedi.

-

Üçüncü sefer Harry bile hazırlıklı olup olmadığını bilmiyordu.

Louis'yi en son üç gün önce odasında bırakıp gittiğinden beri görmemişti. Okula gelmiyordu, odasına da. Bu yüzden camından gelen sesi duyduğunda korktuğunu belli etmemeye çalıştı, sırtını dayadığı yatak başlığında, kitabını okumaya devam etti. Louis'den gelen kahkaha benzeri sesi duyduğunda bile.

"Camına sarımsak mı koydun?" diye sordu alay eder gibi.

Harry elindeki Ham On Rye'ı kapatıp, ters ters penceresinin önünde dikilen vampire baktı. Pek de ipe dizdiği sarımsaklarından etkilenmiş görünmüyordu. Fiziksel olarak da, duygusal olarak da.

"Efsaneymiş demek. Hala çığlıklar içinde yanmaya başlamadığına göre."

Louis gülmemek için dudaklarını ısırdı. "Pencere pervazlarına kutsal su da sıktın mı? Yoksa birazdan yüzüme haç falan mı atacaksın?"

Harry küçümserce gülümsedi. "Aslında hayır, sadece sen yine kişisel alanıma saygısızca girip beni öpmeye çalışırsın diye yastığımın altında tahta bir kazık saklıyorum."

Louis teslim olur gibi ellerini havaya kaldırdı. "Suçluyum, kabul."

Harry kısık gözleriyle onun yatağına oturup yeni kapattığı kitabını kurcalayışını izledi. "Ne işin var burada?"

Louis sayfaları umursamazca çevirirken omuzlarını silkti. "Canım sıkılıyordu." Harry'nin fosforlu kalemleriyle işaretlediği birkaç alıntıyı okudu. "Bir uğrayayım diye düşündüm. Beni özlemedin mi?"

"Hayır." diye yalan söyledi Harry hızla. "Üç gündür ortalıkta yoktun, niye şimdi buradasın merak ettim."

Louis başını kitaptan kaldırıp kocaman gülümsedi. "Gün mü sayıyordun?" Harry gözlerini devirdi. "Beni özlemediğini sanıyordum."

"Özlemedim zaten." Bıkkınlıkla içini çekti. Son günlerde bu sinir bozucu yaratığa nerden çattığını çok merak ediyordu. O buzdolabına hiç girmemeliydi.

Louis ona inanmadığını oldukça belli ederek başını salladı. Bir süre sessizce kitabı okudu, bir başka süre sonra da gelişigüzel Harry'nin ayakucuna uzandı.

Louis'nin kitabı okuduğu ve Harry'nin de ne yapacağını bilemez bir halde onu izlediği süre boyunca aralarına tuhaf bir sessizlik çöktü. Yaklaşık iki dakika boyunca içinde küçük bir savaş verdikten sonra üzerindeki battaniyeyi itip oturduğu yönün tam tersine dönerek uzandı, ayaklarını yatak başlığına dayayıp odasının tavanında oluşan gölgeleri inceledi. Başı Louis'nin karnına değiyordu; tek kişilik yatağında bir T harfi oluşturmuşlardı, tavanında yatak başlığına astığı rüya kapanlarının ve çeşitli bileziklerin gölgeleri oynaşıyordu.

Louis kitabı tek eliyle tutup diğerini Harry'nin hizasına getirerek, parmaklarının tersini yavaşça yanağına değdirdi.

"Neredeydin?" diye sordu kendini tutamadan.

Louis'nin parmakları yanağından çenesine doğru gezindi. Harry onun elini ittirse de Louis'nin parmaklarını yakalayıp kendininkilere geçirmesine engel olmadı.

"Avlanıyorduk. Biraz düşünmeye ihtiyacım vardı."

Harry onların puzzle parçaları misali kenetlenen parmaklarını izledi. "Düşündün mü?"

Louis okumayı kesmeden onaylar bir ses çıkarttı.

Bir sessizlik daha.

"Ne düşündün?"

Karışan sayfaların sesini duydu. "Sevebileceğin şeyi bul ve seni öldürmesine izin ver. Benliğini söküp atmasına, sana sımsıkı tutunarak seni kaçınılmaz boşluğa sürüklemesine göz yum. Tarafından hızla ya da yavaşça öldürüleceğin şeylerden en iyisi yine bir sevgili olacaktır."

Alıntının kitaptan olmadığını bilmesine rağmen sesini çıkartmadı, sadece onun karnında yatıp sevdiği yumuşak sesinin sözcüklerin aralarında dolanışını dinledi.

Her şeyi bu kadar zorlaştırmasına gerek yoktu. Aralarında ikisinin de az çok adını koyabileceği bir çekim vardı ve Louis'nin yaptığı şeyin adı bencillikti, Harry'ye onu korumak pahasına hiçbir konuda söz hakkı tanımıyordu. Kafasını endişeleriyle öyle bulandırmıştı ki birlikte ortaya çıkarabilecekleri berraklığı göremiyordu bir türlü.

İçini çekip avucuna daireler çizen parmaklarına baktı. Aşk hiç kolay formlarda gelmez miydi?

"Zayn ile konuştum." dedi Louis aralarındaki sessizliği bozarak. "Liam'la da."

Harry abartı ilgisini belli etmemeye çalışarak ona kulak verdi. "İkisi de sen olmadığın zamanlarda çekilmez ve suratsız olduğumu düşünüyorlar."

Elinde olmadan gülümsedi, Louis'nin fark etmemesi için başını ters yöne çevirse de bildiğini biliyordu. Yine de konuşmasının iyiliği için önemsemedi.

"Sosyal medya hesaplarında Taylor Swift şarkıları paylaştığın düşünülürse senin de aynı şekilde olduğunu tahmin ediyorlar. Bu yüzden," Louis duraladı ve içini çekti. "ilk aşamayı denememizin iyi bir fikir olabileceğini söylediler."

Harry bu sefer ilgisini saklamadan tekrar ona döndü. "İlk aşama da ne?"

Louis memnunsuz bir ifadeyle kitabı kapatıp ikisinin de umursamadığı bir köşeye fırlattı. "Birinci işaret. Biliyorsun onlardan dört tane var." Sorgular gibi Harry'ye baktı. Yüzündeki boş ifadeyi görünce yine içini çekti. "Tabii ki bilmiyorsun. Hakkında hiçbir halt bilmediğin bir saçmalık için tüm bu triplere girmene inanamıyorum, Harry. Ne sanıyorsun, Anita Blake serisinde yaşadığını falan mı?"

Harry sinirle elini onunkinden kurtarıp karnından kalktı. "Eminim öğretecek birini bulabilirim."

"Affedersin?"

"Diyorum ki, parmağımın ucunu kesip Londra'da biraz dolanırsam hakkında hiçbir halt bilmediğim saçmalıkları bana öğretecek birini bulmakta pek de zorlanmam."

"Ciddi misin, Harry? Girdiğin her çıkmazda işin içine Grimshaw'ı sokmanın çözüm yolu olduğunu mu düşünüyorsun gerçekten?" dedi Louis burnundan soluyarak.

"Belki de geçerli sebeplerim vardır."

Louis tıpkı onun gibi doğrularak oturur pozisyona geçti. "Öyle mi? Duymak istiyorum."

Yüzündeki sert ifade Harry'yi korkutsa da haftalardır ondan alabildiği en alevli tepkiyi alabilmenin yarattığı umutla devam etti: "O senin gibi bencil götün biri değil ve endişe içinde boğulmak yerine bir şeyleri açıklamak için zaman tanıyacak kadar sağduyu sahibi."

Sadece göz kırpmalık bir zaman dilimi içerisinde kendisini sırtının üzerinde, Louis'yi de sinirli nefeslerini üzerinde hissedebileceği kadar yakınında buldu. Dişlerinden daha çok sıktığı bilekleri onun sert parmakları tarafından başının iki yanına kelepçelenmişti. Bu hali ona tanıştıkları günün ertesi sabahını hatırlattı. Okul bahçesinin tenha köşesinde onu korkutarak kaçırmaya çalışıyordu.

"Asla beni onunla karşılaştırma. Onun acımasızca sana yapacaklarını bilmiyorsun." dedi Louis gözlerinden ateşler saçarak.

Harry korktuğunu belli etmeden sinirle ondan kurtulabilmek için altında kıvransa da hiçbir işe yaramadı, Louis ağırlığını daha fazla vererek onu yatağına çiviledi. "İntikam almaya çalıştığını biliyorum, Harry." Louis'nin bakışları yüzünde dolaştı. "Ama sen ve ben terazinin aynı kefesinde değiliz."

Seçeneklerini düşünürken beynindeki çarkların dönüş sesini duyabileceğinden neredeyse emindi. Önünde pek fazla olasılık yoktu, bu saçma güç gösterisi oyununda galip gelebilmesi için kullanabileceği sadece bir tek silahı vardı.

Dudağını ısırdı. Sertçe.

Küçük delikten sızan metalik tat ağzına yayılır yayılmaz Louis'nin anladığını biliyordu, mavi irisleri anında büyümüş, dişleri sivrileşmişti. Bakışlarındaki boşluk nakavt olduğunu ele veriyordu.

Pişkince gülümsedi. "İkimizin de aynı kefede durduğundan oldukça eminim, Louis."

Olayların çabucak kim haklıdan kim güçlüye dönüşmesi biraz baş döndürücüydü fakat Harry için kazanmak önemliydi, Louis'nin bakmaya son verip görmeye başlaması gerekiyordu.

Üzerindeki soğuk vücudun sertleştiğini hissetti. Pes etmesinden korkarak dudaklarını yaladı. "Eğer anlatmayacaksan gidip ceketimi alacağım, yapmam gereken bir yürüyüş var."

Louis tıpkı geldiği gibi hızla geriye gitti. Harry birkaç saniye boyunca üzerindeki ağırlığın kalkışına alışmaya çalışarak tavana baktı. "İşte bu, bir sorunla karşılaştığın zamanlarda verdiğin genel tepkinin harika bir fragmanıydı." dedi antipatiyle gülerek.

Louis derin bir nefes alıp pencere pervazına yaslandı. Harry onun bıraktığı şekilde yatmaya devam etti.

"Toplam dört işaretten oluşuyor." diye başladı yavaşça. "İlk işaret kan basıncının hızlı, kalbinden uzakta toplandığı bir yerde olmalı, bileğin gibi." Durakladı ve kollarını kavuşturdu. Mavi gözleri Harry'nin vücudunda çabuk bir tur attı. "Bu sana hız, güç ve dayanıklılık sağlayacak. Çok geçmeden hissettiklerimi hissedip, düşüncelerime ait imgeler göreceksin."

Harry dilini dişinin açtığı küçük delikte gezdirdi. Kalbinin atışlarındaki hız Louis'nin de dikkatini çekmiş olmalıydı ki yavaşça boğazını temizledi. "Peki ya ikinci?" diye sordu çabucak.

Louis bir süre durakladı, devam etmek istemediği her halinden belliydi. "İkincinin kalbine daha yakın olması gerekiyor, dirsek içlerin gibi."

Yutkundu. "Bu bana ne sağlayacak?"

"İkinci işaret benimle ilgili. Zihnine girebileceğim, rüyaların benim kontrolümde olacak."

Sakinleşmeye çalışıyordu fakat kalbi bir şekilde daha da hızlanmıştı, suratına pompalanan kan buklelerinin terden alnına ve şakaklarına yapışmasına neden oluyordu. "Üçüncü?"

Louis kendini pencere pervazından ittirip yatağa, Harry'nin yanına geldi. Yavaşça oturarak Harry'nin hala başının yanında tuttuğu bileklerinden birini kavradı. Soğuk parmakları geçen seferki sıkı kavrayışından kalan kırmızı izlerin üzerinde dolaştı. "Üçüncü işaret boynunda, kalbine en yakın konumda ve en aktif yerde olmalı. Bu içlerinden en tehlikeli olanı bu yüzden çokça dikkat ve şans gerektiriyor."

Harry uzun kirpikleri ardından devam etmesini ister gibi ona baktı. Louis bileğini ovmaya devam etti. "Vücudundaki kanın üçte birini almak zorundayım. Vücudun soğuyup, cildin morarmaya başladığında, yani sen ölümle yaşam arasındaki ince çizgiye itilene kadar emmem gerekiyor."

İri yeşil gözleri onunkileri buldu. "Ve sonra?"

"Sonrası dördüncü işaret. Seni kendi kanımla beslemeliyim."

Louis öteki bileğine uzanınca yattığı yerden hafifçe doğruldu. "Bu kadar mı?"

Başını salladı. "Tüm işaretler tamamlandığında artık kendin olmayacaksın. İki vücudun, iki aklın ve iki kalbin olacak. Bir yarın kendi bedenindeyken diğeri benimkinde kalacak."

Dikkatli bakışlarıyla Louis'nin bileğindeki nazik parmaklarını izledi. "Kulağa o kadar da kötü gelmiyor."

Louis başını kaldırıp onun gözlerine baktı. "Sadece bunlardan ibaret değil, Harry. Eğer bana bir şey olursa bu sana da olacak anlamına geliyor. Ve yaralardan bahsetmiyorum. Üçüncü işaretinden sonra yaralanmalara, zehirlenmelere ve acıya bağışıklık kazanacaksın. Ama eğer ben nefes almayı kesersem, sen de keseceksin."

Bileğini onun kavrayışından kurtarıp iyice doğrularak Louis'nin hizasına geldi. Yüzünde içten bir gülümsemenin hayaleti duruyordu. "Benim hayatım için kendini hayatta mı tutman gerekiyor yani?" Louis başını salladı. Harry bu sefer tam anlamıyla gülümsedi. "Öyleyse ikimiz de kazanıyoruz."

Louis gözlerini yumup içini çekse de Harry onun içten içe gülümsediğini biliyordu. "Bunu hala istiyor musun?"

Harry yüzünü onunkine yaklaştırıp o gözlerini açana kadar burnunu onunkine sürttü. "Louis, senden başka hayatımı adamak istediğim hiçbir vampir olmadı."

Louis gözlerini açtığında bakışları tıpkı ilk geldiğindeki gibi sevgi doluydu bu yüzden Harry bazı şeyleri sonunda yoluna koyduklarını düşünüp ellerini onun ensesinde birleştirdi. Soğuk eller yanaklarını kavrayınca derin gamzelerini göstererek gülümsedi. "İyi çünkü benim de senden başka hayatımı adamak istediğim hiçbir insan olmadı."

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

39.3K 4.2K 22
"MİNHO EZ BENİ"
99K 11.5K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
57.6K 8K 31
Babasının istediği için ondan iki yaş küçük olan ve zorbalık yaptığı çocuk ile kendi rızasıyla evlenen minho, jisung ile kendi arkadaşlarının olduğu...
226K 21K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin