Son Muhafız {Muhafızlar Seris...

By amour_des_livres07

42.1K 3.4K 2.4K

Kim olduğunu bilmeyen bir kız Amaris. Yetimhanede büyümüş dış dünya hakkında tek bildiği şey kitaplar ve hay... More

1.Bölüm : Gerçekler
2.Bölüm : Tören
3.Bölüm : Akademi Yolunda
4.Bölüm : Bir Dost
5. Bölüm : Bir Umudun Yıkılışı
6.Bölüm : Düşmanın İninde
7.Bölüm : Kabulleniş
8.Bölüm : Karanlığın İçinden
9.Bölüm : Düello
10.Bölüm : Buz ve Elektrik
11.Bölüm : Kan
12.Bölüm : Görünenin Öteki Tarafı
13.Bölüm : Kabullenişler ve Parçalanışlar
14. Bölüm : Örtbas Edilenler
16. Bölüm : Kara Gözlü Kara Saçlı Adam
17.Bölüm : Kolye
18.Bölüm : Açığa Çıkanlar
19. Bölüm : Kaybetmek
20.Bölüm : Benim Küçük Perim
21.Bölüm : İki Ruh Tek Beden
22. Bölüm : Cehennemin Kızı
23. Bölüm : Kaos'un Başlangıcı Part 1
24.Bölüm : Yüzeye Çıkanlar Part 2
Açıklama !!!
25. Bölüm :Bedel Zamanı Part 3
26. Bölüm : Elementer Halkı Part 4
27. Bölüm Alıntı
27.Bölüm : Yalnızlık
28. Bölüm : Göz Yaşı Damlası
29. Bölüm : Düşmanla Dost
30. Bölüm : Hor Hor Zamanı
31. Bölüm : Buz Tutmuş
32. Bölüm : Leke
33. Bölüm : Yüzleşme
34. Bölüm : Kibarlık
Duyuru !
35. Bölüm : Yılbaşı
36. Bölüm : Tartarus
37. Bölüm : Ama Umuttu
38. Bölüm : Deli Kızım
39. Bölüm : Rövanş
40. Bölüm : Evimsin
41. Bölüm: Asrın Kılıcı
42. Sezon Finali Bölümü'nden Alıntı
42. Sezon Finali Bölümü : Benzedik
II. Kitap | 1. Bölüm : Diğer Yarım
II. Kitap | 2. Bölüm : Suyun Gelişi
II. Kitap | 3. Bölüm : Geçmiş ve Şimdi
II. Kitap | 4. Bölüm : Kadim Ejderhalar I
II. Kitap | 5. Bölüm : Kadim Ejderhalar II
Duyuru!

15. Bölüm : Zedelenen Bağlar

904 88 52
By amour_des_livres07

Sıhhatleriniz ne durumda?

Okumadan önce 🌟 basın.

Satır arası yorumlarınızı da bekliyorum.

Birde siz bu bölümü okurken ben çoktan diğer bölüme  yazmaya başladım. Ne kadar çok yorum o kadar erken bölüm 😉

Anlaştık mı?





Şarkı => No Time To DİE



15. Bölüm : Zedelenen Bağlar





🔥💧🔥

Bu dünya soğuk.
Rüzgar genelde ters yöne eser.
Limon ağaçları kurur.
Bahaneler hep hazır
Güzel günler çabuk geçer.
İçimiz hep bir hoşçakal hikayesi...
Cahit Zarifoğlu

💧🔥💧



•••

Bu kadar vurdumduymaz olmasının sebebi içerdeki ajanın iyi olmasıydı. Onu koruyacağını ve güçlerini gizlemesinde yardımcı olacağını biliyordu.

Dik başlıydı ama zamanı geldiğinde işine çok yarayacaktı adamın.

Onu buraya hapseden kardeşlerinden intikamını kendi kanından biri alacaktı gerçeği şimdilik bilemeyecekti zamanı geldiğinde küllerinden uyanıp istediğini gerçekleştirecekti.

Dudakları kenara kıvrıldı adamın bakışları kendisine sertçe bakana döndü.

"Rahatla Priroda iyi günlerini geçiriyor şimdilik sende keyfini çıkar. Açığa çıkan her sırda gezegen yerindem sarsılacak zaten."

•••

"Bana söz verdin Amaris, yanımda olacağına söz verdin."

Ağlamaktan helak olmuş bedeni yere düştüğünde kenarda durup bizi izleyen ikili de yanımızda bitmişti hemen.

Hector onu teselli etmeye çalışırken gözlerimdeki o bomboş bakışlar hiç değişmiyordu.

Zorlukla ayağa kalktığında bakışları yine beni buldu. Ne dememi bekliyordu çok merak ediyordum. Benim arkamdan iş çevirmişti ve bunun suçunu bana mı kilitliyordu yani? İçten içe aslında sarılmak istiyordum ama öfkem ağır basıyordu.

Su Sarayında sekiz gün kalmıştım, ilk beş gününü uyuyarak son beş gününü ise bilgi edinerek geçirmiş ardından akademiye dönmüştüm.

Başıma buyruk davranışlarım yüzünden de dört muhafız olarak toplanmıştık. Onların yapmaları sorun değildi ama benim yapmam sorundu işte.

"Sözünü tutamaz mısın?"

Bitkin ve fısıltı halinde çıkan sesine karşın mavi gözlerim onun orman yeşili gözlerini buldu.

Kızarmış gözü ve burnuyla bana bakıyordu bir cevap bekliyordu benden. Geldiğimden beri tek kelime etmemiştim ama artık konuşma sırası bendeydi.

"Anne, ben sözlerimin arkasındayım. Senin her zaman yanında olacağım. Ama aramızdaki dostluk bağı sen benden bir şeyler gizlediğin vakit bitmiştir."

O hayal kırıklığını gördüm, gözlerindeki o küçük çocuğun haykırışını hissettim. Ama sözümün de arkasındaydım.

"Ben söylemek istedim ama yemin ettim Amaris."

"Benim için bir şey fark etmez."

Ağzını açtı konuşmak için ama diyecek bir şey bulamadı sanırım. Kolunu tutan Hector'dan kurtarıp ikisin önünde durdu ve işaret parmağını salladı.

"Sizin yüzünüzden!" diye bağırdı. Sesinin tonu bir hayli yüksekti.

"Söylesene Dean neden Amaris'ten saklıyoruz? Amaris'de muhafız değil mi, bizim gibi değil mi, onunda istediği krallığını kurtarmak değil mi? Cevap ver! Susma Dean, ben dostumu kaybetmek istemiyorum."

Yakarışları kifayetsizliğiyle dizlerinin üstüne çöktü. Karşısındaki adam hiçbir duygu barındırmaksınız bakıyordu Anne'ye.

Gözleri ağır ağır benimkileri buldu. Hiçbir şey okuyamadım gözlerinden, o da benimkileri. Zihnimi kapatmam da onun için sorundu, benim için kaçış yolu.

Elini saçlarına geçiştirdi ve kendince bir şeyler mırıldanmaya başladı. Bizden bir kaç adım uzaklaşıp bir ağacın yanında vardı.

Sırtı bize dönüktü, düşünüyor olmalıydı ama ne düşündüğü de umrumda değildi. Cehenneme kadar yolu vardı sonuçta.

"Amaris biraz zaman mı versen, her şey senin iyiliğin için yoksa saklamazdık inan."

İnanmak?

"Ben birilerine sırtımı dayamayalı uzun zaman oluyor Hector. Yoruldum anlamıyor musun
yo-rul-dum. Kaldıramıyorum artık, ruhum acı çekiyor."

"Amaris bu bizim imtihanımız, hepimizin verdiği farklı imtihan. Dean'ın verdiği ise senin verdiğinin yanında ufak kalır."

O avanak saklamaktan başka bir şey bilmezdiki? Hem nereden bilecek benim yaşadıklarımı, nereden biliyordu benim ruhuma aldığım darbeleri.

Susmam yaşamadığım anlamına gelmez acısını bir süreliğine unutturduğum yaralarımın kabukları deşiliyor, kan sızdırıyordu. O küçük çocuğun bir suçu yoktu, benim bir suçum yoktu.

Peki kim daha ağır imtihandan geçiyordu o mu ben mi? Bilse konuşur muydu böyle, sanmam. O Dean'dı. Sarayın göz bebeği, veliahtı, Kuzey Krallığının Varisi. El üstünde tutulmuştur bu zamana kadar. Yemediği önde yediği arkasında kalmıştı. Peki ben?

Ben günlerce aç kalıp karanlık odalara hapsedilmemiş miydim. Bazen bu yaptıkları hafif diye beni kaç defa tartaklamamışlar mıydı kaç defa rezil etmişlerdi herkesin önünde. Soğuk zeminde yağmur altında yatırmamışlar mıydı beni?

Benim suçum neydi o zaman? Ben neden bu kadar mahkum edildim. Ben neden rahat yaşamadım peki? Onun imtihanı benimkinin yanında sivrisinek vızıltısı kadar kalırdı.

"Amaris, karanlık muhafız ne yaptı? Yani ne dedi sana."

Koca bir kahkaha attım, sesim ormanda yankılandı. Ağacın orda yüzünü bize dönen Dean bile şaşkındı, bir duygu belirtisi göstermişti.

Yanımda duranlar ise bana garipçe bakıyorlardı. Yerlerinde olsam bu sofuyu sormadan önce iki defa düşünürdüm ama onlar bunu bilmiyorlar yazık!

" Bundan size ne? Bana yapılandan size ne? YETER, TAMAM MI YETER! BEN SAÇMA SORULARINIZDAN BIKTIM. BİR ŞEY SAKLAMANIZI SAYMIYORUM BİLE. BUNU BİLİN BUNDAN SONRA AMARİS YOK! BEN VE HALKIM SİZİN YANINIZDA YER ALMIYIRUZ, TIPKI ESKİDEN OLDUĞU GİBİ YALNIZ HAREKET EDİYORUZ."

Sözlerim bir çivi gibi çakıldı ortama, kimsenin beklemediği bir çıkıştı ama umrumda da değildi. Artık değil, bana düşeni yapacaktım. Onların kurallarına göre değil, kendi kurallarıma göre hareket edecektim.

Su halkı yalnızdı ve hep öyle kalacak çünkü o kapılarını açtıkça her seferinde kuruyordu.

Arkamda bıraktım onları ve sert ve seri adımlarla terk ettim göleti. Akademinin önüne vardığımda merdivende bekleyenler ayağa kalktı.

Onları geçip içeri girecekten koluma birinin dokunmasıyla tüylerim diken diken oldu. Dokunan elin donmasını istediğimde acı bir çığlık duydum arkamda.

Önüme yavaşça döndüğümde bana hayretle ve ikilemle bakan George'la karşılaştım. Buz tutan elini çözdüğümde tıslarcasına konuştum.

"Bir daha sakın bana benden izinsiz dokunma."

Onu o şaşkınlığında bırakıp arkamı dönerek akademinin merdivenlerinde tırmandım. Yatakhanenin boş koridorundan geçerken arkamdan gelen ayak seslerini de duyabiliyordum.

Parmağımı deliğe sokup döndürdüğümde odamın kapısı açıldı. İçeri girip camdan duvardan dışarıya baktım.

George'un yanına gelenler anlam veremez bir şekilde bakıyordu bu duruma ki haklılardı. Dean diğerlerinden farklı olarak başını yukarıya dikti ve benimkilerle buluşturdu gece mavisi irislerini.

Boş harelerimi hissettiğini biliyordum ama pek de umrumda sayılmazdı. Arkamı dönüp bana bakan ikiliye döndüm.

"Astrid sen benimle bu odada kalacaksın gördüğün gibi. Sana gelecek olursak Tim sende zaten kalacağın odayı biliyorsun tek istediğim kendini belli etmemen ve çeneni sıkı tutman."

"Hay hay kraliçem." diyerek önümde reverans yaptı ve odadan çıkmak için kapıya yöneldiğinde durdu. Kapıyı gidip açtığımda bana göz kırpıp çıktığında göz devirmekle yetindim sadece.

Astrid eşyalarını yerleştirirken bende yarım kalan kitabımı okumaya devam ettim. Yüzük konusu ilgimi çekmişti ve kütüphanede ne kadar kitap varsa yığmıştım.

Son derece güçlü bu yüzüğü güçlü elementerler tarafından kullanılabilirken gücü yetersiz kalanlar için ölüme bile yol açıyormuş.

Yüzüğün kendini gizleyebildiğini de öğrenmiştim anacak bir muhafız tarafından aktive edilebilirmiş. Muhtemelen şu anda gizli haldedir yoksa bu kadar büyük bir enerjiyi saklamak zor olsa gerek.

"Hey!"

Başımı kaldırıp bana bakan Astrid'e tek kaşım havada bir şekilde döndüm.

"Şükür beni duydun. Acıktım, aşağı inelim mi?"

Haklıydı, bende acıkmıştım. Başımı sallayarak çalışma masamadan kalktım ve kapıya yöneldim. Astrid kapıyı açmış geçmemi bekliyordu.

Beraber yemekhanenin yolunu tuttuğumuzda ıslık çala çala bir kızı koluna takmış Tim'i gördüğümde öldürücü bakışlar atmaya başladım.

Benim bakışlarımı görünce kızın kulağına bir şeyler söyleyip gönderdi ve yanımıza geldi.

"Hanımlar nasılsınız?"

"Tim, bir daha uyarmayacağım yanında kız görürsem kanatlarındaki tüyleri teker teker yolarım."

Korkuyla büyüyen gözleriyle hemen başını salladı. Astrid'de bu duruma kıkırdıyordu.

"Sen bunu adam edersin." dediğinde bende gülüp başımı salladım. Meleklerin çapkınını gayet de iyi yola sokardım.

Yemekhanenin kalabalıklığına alışamam gerekiyordu çünkü Saray'da kaldığım zamanlar tek tük kişiyle olmama ister istemez alışmıştım.

Yemekleri alıp boş yer aradığımda gözüm en kenardaki masaya takıldı. Dean başta olmak üzere diğerlerinin gözü üzerimdeydi.

Bakışlarımı onlardan çekip öneme döndürdüğümde adımın seslenişini duyduğum tarafa baktım. Mac gülümseyerek yanıma geliyordu.

"Hadi gelin bizim yanımızda oturun." Teklifini zihnimde kısaca tartıp kabul ettim. Masaya vardığımızda bir kaç kişi daha vardı umarım lafla değil yemeklerle doyardı karnımız.

"Nasılsın Amaris? Yani o günden sonra göremedim seni."

"İyiyim." diyerek kestirip attım.

"Zoe'yi yendin ve o hala uykuda." diyen sarı saçlı kıza kaydı gözlerim sakinlikle cevapladım.

"Hâlâ uyuduğundan haberim var."

Kız bozulup önüne döndüğünde bende yemeğimle oynamaya başladım. Bugün içimde bambaşka bir his vardı ne olduğunu bilmiyordum ama elbet öğrenecektim.

Yanımıza gel Amaris!

Kaşlarımı çattım ve başımı kaldırıp Deanların masasına diktim gözlerimi. Ona bakmamla bakışlarını karşında oturan Mac'den çekip bana çevirdi.

İşine bak, Dean.

Amaris, senin yerin o herifin yanı değil.

Senin yanın mı? Benden her şeyi gizleyen sensin o yüzden sakın üstümde hak iddia etme.

Cevap vermedi. Bende daha fazla uzatmadım ve yemeğime geri döndüm. Kaşığımdaki çorbayı ağzıma yaklaştırdığımda gelen kokuyla yüzümü buruşturdum.

Bu çorbanın böyle kokmadığına kalıbımı basarım. Kaşığı çorbaya geri koydum ve ayağa kalktım, ani ayağa kalkışım masadakilerin ve gözü benim üzerimde olan Dean'ın da dikkatini çekmişti.

"Bir sorun mu var Amaris?"

Gözlerimi Mac'e çevirdiğimde bana anlamayan gözlerle bakıyordu.

"Yok bir şey birini gördüm sandım da."

Yalan!

Geri yerime oturup masada dönen konuşmaya kulak vermeden kendi içimde cebelleştim.

"Amaris."

Sesin geldiği yöne başımı çevirdiğimde tepemde zebani gibi dikilen bir adet Deanla karşılaştım. Tek kaşım havaya kaldırarak gece mavisi gözlerine baktım.

Tam konuşmak için ağzını açmıştı ki yanımıza gelen kızla susmak zorunda kaldı.

"Dean Profesör Yu Amaris'in sınav değerlendirmesi için seni çağırıyor odasına."

Dean anlamayan gözlerle bana baktığında ona boş boş bakmakla yetindim.

"Neden öyle bakıyorsun ki? Sınav günü sen Amaris'in yanında gözcü olarak gitmek istemiştin."

Daha çok kıskanmış gibi çıkmıştı Mac'in sesi. Dean ise sert ve duygusuz bakışlarını Mac'e gönderip bana baktı.

Daha çok bunun olmasını istemiyor gibiydi ve benden de tam tersi bir cevap bekliyordu.

Ayağa kalkıp sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla konuştum.

"Ve bazen birine öyle bir güvenirsinki sırtını ona yaslarsın ama o kişi seni hiç beklemediğin anda sırtına hançeri saplar."

"Tam arkamdaydın ama ben sana sadece güvendim ve bunun bedelini de ödedim artık bedel ödemek yok."

Son sözlerimi de söyleyerek yemekhaneden ayrıldım. Seri adımlarla odama gitmek için yol aldığımda arkamdan ayak sesleriyle durdum ve arkamı dönmeden konuştum.

" Yalnız kalmak istiyorum."

Odama gitmek için attığım adımlar kendimi revirde bulmamla son bulmuştu. Zoe kaç gündür hatta haftalardır uyanmıyordu .

Revirin kapısına elimi uzattığımda içirilen gelen seslerle elimi geri çektik ve kulağımı sese verdim.

"O kız sıradan biri değil."

"Bunu diğer krallıklarda söylüyor, Kraliçe Fauna ama kesin bir kanıt yok önümüzde."

" Kızımın bu halde olmasının sorumlusu o. Yetmez mi!"

"Kraliçe Fauna sakin kalmalısınız."

"Bana sakin kal deme. Bu öğrencilerin sorumluluğu sendeydi. O kızın durumu Krallıklar Mahkemesinde belirlenecek."

Krallıklar Mahkemesi?

Adım sesleriyle kendimi kolunun yanına attım. Kraliçe Fauna ve Müdire'nin gitmesini bekledim. Ayak sesleri benden uzaklaştığında saklandığım yerden çıktım.

Revirin içini göz ucuyla kontrol ettiğimde içerde Zor dışında birinin olmadığını gördüğümde içeri girdim. Zoe'nin yanına geldiğimde soluk tenini inceledim.

Neden uyanmıyordu ki?

"Uyanman gerekirdi, neden hale bu haldesin?"

" Vicdan." Sesiyle irkilerek arkama döndüm gördüğüm kişiyle nefesimi düzenledim. Bayan Dorothy ise gözlüğünün üstüyle suçluymuşum gibi bana bakıyordu.

" Vicdan Bayan Richard en büyük zayıflıktır sakın zayıflığını kullanmalarına izin verme."

Ne demekte bu ve neden bana böyle bir şey söylüyordu?

"Kapı dinlemek ayrı bir suçtur Bayan Richard, şimdi doğru yatakhanenize."

Sessizce başımı onaylayarak çıktım revirden Bayan Dorothy'de şeytan tüyü vardı kesin. Başımı iki yana salladım ve odama yol aldım.

Odama girdiğimde Astrid'in burada olmadığını gördüm ama Anne vardı. Onu umursamadan yatağı hedef almıştım ki görüş açıma giren dumanlarla durdum.

Dumanlı kupayı bana doğru uzattı ve cam duvarın önündeki pufları gösterdi gözleriyle. Kupayı elime alıp pufa oturdum.

Kupayı burnuma yaklaştırıp kokusunu içime çektim. Buraya ait olmayan bir çiçekti galiba çünkü bu koku eşsizdi.

" Papatya Çayı. İnsanlar uyumak için tüketirlermiş ya da vücutları dinlensin diye. Senin de ihtiyacın olabileceğini düşündüm."

Kupayı havaya kaldırıp Anne'ye baktım.

"Bence... iyi düşünmüşsün."

Bu tepkimi beklemiyor olacaktı ki gözlerini kocaman açmıştı sonra da kendini toparlayıp gözlerini cama çevirdi.

Batan güneşin tüm kızıllığı diyarı kuşatmışken biz sanki aramızda hiç bir sorun olmamış gibi çay içiyorduk.

" Neden böyle davranıyorsun?"

"Nasıl?" dedi bana dönerek.

"Sana bugün onca şey söyledim ama sen beni düşünüp bana çay yaptın neden?"

"Arkadaşlığımızı sen bitirdin ben değil ve düzeltmek için elimden geleni yapacağım."

Hiçbir şey söylemedim ve papatya çayımdan içtim insanların damak zevkleri güzelmiş en azından.


•••



Zifiri karanlık Saray'ın koridorlarından geçerken içimde buruya aitlikle hissi vardı. Uzun koridordan geçerken duvardaki işlemeler ve tablolar saraya ayrı bir hava katmıştı.

Koridoru geçerek bir kapıya ulaştım elimi kapıya uzattığımda kapı ardına kadar açıldı.

İçeri titrek adımlarla girdiğimde ruhumda keskin bir acı hissettim can yakıcı bir acıydı.

Biri beni boynumdan ve ellerimden zincirlemiş gibiydi. İçeri bir adım attığımda kenarda duran kafes ve içindeki Anka kuşuyla gözlerim kendiliğinde büyüdü.

Anka kuşu boynundan ve kanatlarından kafese zincirlenmişti ve acı çekiyordu. Hapsedilmiş yetmemiş zincirlenmişti.

Gözlerim dolarken ondan bakışlarımı ayıramıyordum. Beni hissettiğinden mi bilmem ama gözleri bana döndü.

Gördüm sanki yaşadıklarını hissettim buram buram kokan acısını. Gözleri her şeyi anlatıyordu o burada tutsaktı ve bende onunla tutsaktım.

Ağır adımlarla kafese doğru yaklaştım ve parmaklıkları kavradım ama ruhum bu acı karşısında boyun eğdi.

Dizlerim üstüne düşerken gözlerimiz bir an olsun ayrılmadı.

Neden ve nasıl buraya düşmüştü?

Parmaklıklar ardından elimi geçirip kırmızı tonlarına sahip tüylerini okşadım burdayım dercesince.

İkimizin ruhuna kilit vurmuşlardı ve yine ikimizin ruhlarına acı vermişlerdi.

Zincirleri kıracak güç bende yoktu onda da yoktu birbirimizin ilacı olmak istedik ama ikimizde tutsaktık.

Bir ruh bedene tutsaktı, diğer ruh ise cehenneme tutsaktı ...







Bölüm sonu 💧🔥

Bir sonraki bölümle ilgili ufak bir spoi vereyim.

'Karakterlerimiz biraz mutlu olup gülebilecek. '

Eee bölüm nasıldı???

Sizce Amaris'in Anneye karşı tavır alması doğru mu? Barışmalılar mı?

Bundan sonra Deanla aralarındaki ilişki nasıl olacak sizce ?

Zoe sizce neden hala uyanmıyor ne olmuş olabilir???

Krallar Mahkemesinde neler olacak??

Son olarak Anka kuşuyla Amaris'in ne alakası var ??

Continue Reading

You'll Also Like

7.1M 644K 72
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler...
196K 8.2K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
274K 18.6K 32
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...
905K 20.7K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...