İktidar Oyunları | ognis.

By MSHanDeniz

28.5K 2.3K 958

Kanuni Sultan Süleyman'ın halasının torunu olan Mahnisa Sultan, ailesini kaybetmesinin ardından padişahının h... More

0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
son

15

837 53 51
By MSHanDeniz

-Şehzade Ogeday

Mahnisa'ya yazmış olduğum mektubumu bitirdim ve katladım. Onlar İstanbul'a varalı günler olmuştu, vakit bulup da ona bir mektup yazamamıştım. Bunu hemen göndermeliydim, onu zaten yeterince bekletmiştim. Bu sırada kapı çalındı ve içeri lalam girdi. Selam verdi ve direkt konuya girdi.

"Şehzadem, divana teşrifinizi bekliyoruz." Başımı salladım.

"Ala."

"Elinizde gördüğüm mektup tahmin ettiğim kişiye mi?" diye sorduğunda gözlerimi devirdim.

"Üzerine vazife olmayan işlere karışma lala. Ben dersimi aldım artık, mektupları sana teslim etmem."

"Ben ne yapıyorsam sizin selametiniz içindir şehzadem. Hoşunuza gitmese de size doğru yolu göstermek benim vazifem."

Mektubu elimden bırakmadan masamdan kalktım ve karşısına dikildim. "Senin doğru yol dediğin ağabeylerimden birinin tahta çıkmasını mı beklemek mi?" 

"Zamanın bize ne göstereceği bilinmez ki şehzadem." Başımı iki yana salladım.

"Önümde iki şehzade var lala. Biri değilse öteki tahta çıkacak ve ilk iş katlime ferman verecek. Bu hakikat önümde dururken yaşadığım her anın kıymetini bilmek lazım, öyle değil mi?" Başını eğdi.

"Dedeniz Sultan Selim Han'ın şehzadeliği zamanında da tahta çıkması için hiçbir ihtimal görünmüyordu, ağabeyleri vardı. Ancak tahta rahmetli Sultan Selim çıktı."

*

Aradan aylar geçti. Mahnisa ile sürekli olarak mektuplaşıyorduk lakin bana yetmiyordu. Onu görmek, sesini işitmek istiyordum. Bunun üzerine bir gün daha fazla dayanamadım ve lalama görünmeden saraydan tabiricaizse kaçtım. Arkama hiçbir muhafız almadan saraya doğru sürdüm. Yanıma Mahnisa'ya ulaştıracağım bir mektup almıştım sadece. Onu nerede beklediğimi yazmıştım, oraya geleceğimi söylemiştim.

Beklediğim köşke geldiğimde ulaklardan birine mektubu verdim ve beklemeye başladım. Mahnisa'nın en kısa zamanda geleceğini biliyordum. Çok vaktimiz olmadığının farkındaydım ama onunla iki kelime konuşsam bile yeterdi bana.

Birkaç sonra beklediğim dairenin kapısı açıldı. İçeri kadın siluetinde biri girdi lakin kukuleta giydiği için yüzünü göremiyordum. "Mahnisa," dedim heyecanla.

Lakin gelen Mahnisa değildi. Yüzünü açtığında gelenin Mahnisa'yla uzaktan yakından alakası olmadığını anladım. Gelen, validemdi.

"Validem, siz.."

-Mahnisa Sultan

"Bilmeden seni kıracak bir şey mi yaptım? Döndüğümüzden beri görüşmedik, hiç yanıma da gelmiyorsun," diye sitem ettim yanımda oturan Şehzade Cihangir'e. Günlerdir daireme uğramadığı için ben onun yanına gelmiştim en sonunda.

"Kütahya'da beni çok kırdın, kalbimi incittin. O yüzden yüzünü dahi görmek istemiyorum." Kaşlarımı çattım. Bu halime kıkırdadığında ben de gülümsedim.

"Eğlenme benimle."

"Ne yapmış da kırmış olabilirsin ki beni?" diye sordu gülerek.

Omuz silktim. "Ne bileyim hiç konuşmayınca.. Yoksa Ogeday'la olan münasebetim yüzünden-"

"Ağrılarım var biliyorsun. Gün geliyor dairemden dahi çıkasım gelmiyor," diyerek sözümü kesti sertçe.

"O halde ben gelirim. Ben esas Fuzuli'nin kitabına bir kez daha bakmak için geldim. Bir kısım vardı, orayı tekrar okumak isterim." 

"Hangisi?" diye sordu merakla.

"Hani Zeyd cennette iki aşık görür, bunlar kim diye sorar."

"Kitabın en sevdiğim yeri," dedi gülümseyerek. "Zeyd'e derler ki: Onlar Leyla ile Mecnun. Gördüğümüz mü, hayal mi? Yoksa sevgilinin yanımıza geleceği aklımıza bile gelmezdi. Ey canı gönül! Sevgili misafirimiz oldu. Neyimiz varsa misafirimizin ayaklarına dökelim. Ey Fuzuli! Sevgilinin kastı canımızı almakmış, gel, güzel uğruna can vermeyi kendimize bir borç bilelim." Ezberinden söyleyip bitirdiğinde gülümsedim.

"Ne kadar hüzünlü, bir o kadar da güzel."

Masanın ucundaki kitabı uzanıp aldı ve bana uzattı. "Al, sende kalsın."

Bu sırada kapı çalındı. İçeri Mihrimah Sultan'ın en güvendiği kalfa olan Melek Hatun girdi. Şehzade Cihangir'e selam verdikten sonra bana döndü.

"Sultanım, bunu size gönderdiler."

Okuduklarımla neye uğradığımı şaşırdım. Ne yapacağımı bilemedim. Beni dikkatle izleyen Şehzade Cihangir de bir şeyler olduğunu anlamıştı. "Ne oldu, kötü bir haber mi var?" diye sordu merakla.

"Yok, yok bir şey. Benim daireme dönmem lazım," diye mırıldandım ve ayağa kalktım.

Şehzade Cihangir'e selam verdikten sonra koşar adım Şehzade Cihangir'in dairesinden çıktım ve Mihrimah Sultan'ın sarayda olduğu zamanlar vakit geçirdiği terasa doğru ilerledim. Neyse ki onu yalnız yakalamıştım, Hürrem Sultan'la birlikte değildi.

"Sultanım," diyerek selam verdim aceleyle.

"Hayırdır, bu ne telaş? Gel, otur şöyle," dedi eliyle sediri işaret ederek ve birlikte oturduk.

"O burada."

"Kim burada?" diye sordu merakla.

"Ogeday. Sırf beni görmek için payitahta gelmiş, Mermer Köşk'te bekliyormuş." Gülümsedi.

"Sana söylemiştim, aşk bacayı sardı bir kere." Sıkıntıyla nefes aldım.

"Benim bir an evvel buradan çıkmam lazım."

"Ogeday Kütahya'dan çıkıp gelmiş, sen iki adımlık yere mi gidemeyeceksin?" diye sordu gülerek.

Ardından aceleyle hazırlandım ve kapıda beni bekleyen Melek Hatun ile birlikte sarayın çıkışına doğru ilerledim. Birden yolumuz kesildi. Karşımda Hürrem Sultan'ın kalfası Fahriye Kalfa vardı.

"Hayırdır sultanım, nereye gidiyorsunuz böyle?" diye sorduğunda korkuyla Melek'le birbirimize baktık.

-Şehzade Ogeday

"Ogeday beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattın, bunu nasıl yaparsın? Sen benim en büyük umudumsun." Validemin söyledikleriyle derin bir nefes aldım.

"Bir-iki gün kaldıktan sonra dönecektim validem, kimse fark etmeyecekti."

"Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilirsin? Yaptığın çok tehlikeli, hemen dönmen lazım. Gecenin karanlığında yola düşmelisin, hiç kimse seni görmemeli."

"Validem, Mahnisa'yı görmeden dönemem."

"Ogeday! Mahnisa'nın kim olduğunu bilmezmiş gibi konuşma. O bir hanedan mensubu, babanın kuzeninin kızı. Aranızda bir münasebet olması mümkün değil, zinhar olmaz! Bunu düşünmekten dahi men ederim seni. Hünkarımız bunu öğrenirse canını okur."

O anda kapı açıldı ve içeri Afife Hatun girdi.

"Afife?" diye sordu validem şaşkınca. Onu beklemediği belliydi.

"Sultanım?" Afife Hatun da en az validem kadar şaşırmıştı lakin onun şaşkınlığı uzun sürmeden bana döndü. "Şehzadem, hünkarımız sizi huzuruna beklerler."

*

Yaklaşık bir saat sonra babamın karşısındaydım. Huzurundaydım lakin yüzüme dahi bakmıyordu. Yüzünde daha evvel hiç görmediğim çok sert bir ifade vardı.

"Hünkarım," diye mırıldandığımda sertçe bana döndü.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun? Cevap ver!" Bağırmasıyla olduğum yerde zıpladım. Bir hışım tahtından kalktı ve karşıma dikildi. "Sen hangi akla hizmet sancağını terk edip benim müsaadem olmadan payitahta gelirsin?!"

"Size olan tek bir cevabım var hünkarım, aşk. Mahnisa'ya olan aşkım gözümü kör etti." Artık hiçbir şey saklamıyordum, bundan sonra ne olacaksa olsundu.

"Özrün kabahatinden büyük. Bunun nelere mal olacağını bilmez misin? Mahnisa, Beyhan'ın yanına gidecek. Sen de Kütahya'ya gidip eşyalarını topla. Seni mülkümün en uzak sancağına tayin edeceğim, belki o zaman aklın başına gelir!"

"Hünkarım başka ceza verin! Kütahya'da en azından bir hayale tutunuyorum, bu hayali elimden almayın."

"Sus! Bir de utanmadan, sıkılmadan geçmiş karşıma bana ne yapacağımı söylüyorsun. Yıkıl karşımdan, gözüm görmesin seni!"

Sinirle selam verdim ve arkamı dönüp çıktım. Validemin dairesine geldim. Orada, Cihangir ile birlikte beni bekliyorlardı.

"Beni nasıl buldunuz validem, İstanbul'da olduğumu nereden öğrendiniz?" diye sordum sedirine oturduğumda.

"Görenler olmuş, haber verdiler."

"O vakit babam nasıl öğrendi?!"

"Fatma Sultan söylemiştir mutlaka. Birileri Mihrimah ile Mahnisa'yı dinleyip ona yetiştirmiş olmalı."

"Fatma Sultan neden yapsın? Bilerek Mahnisa'yı ateşe atmaz, sever onu," dedi kardeşim.

"Bu kadar emin olma! Durduk yere mi Mihrimah ve Mahnisa ile yakın oluyor sanıyorsunuz? Belli ki oğullarımın başına musallat etmek istiyor Mahnisa'yı."

"Mahnisa'nın bu meseleyle zinhar alakası yok. O masum, en az benim kadar masum," dedim. Validem yanıma oturup sinirle bana baktı.

"Sen misin masum olan? Manisa'ya da gizlice gidip ağabeyini tehdit etmişsin."

"Esas o beni tehdit etti! Neler yaptığını bir duysanız-"

"Her şeyi biliyorum, hünkarımız da biliyor. Sadece oraya gittiğinden haberi yok ama artık öğrenmesine gerek kalmadı. Sen zaten hata üstüne hata yapmaktan zevk alıyorsun."

"Haklısınız validem, hatalarıma hata ekledim. Hünkarımız beni Kefe'ye sürgün eder, siz de kıymetli oğlunuz Selim'le rahat edersiniz artık!"

Sinirle validemin yanından kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Kapıdan çıktığımda validemin "Ogeday!" diye bağırdığını duydum lakin dönüp ona bakmadım.

-Mahnisa Sultan

"Ağlama artık, bir hal yolu bulacağız," diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu Mihrimah Sultan.

"Ne yolu bulacağız sultanım? Hürrem Sultan değil sadece, hünkarımız da öğrenmiş onun burada olduğunu. Şehzademizin başı dertte. Benim yüzümden, hepsi benim yüzümden," dedim gözyaşlarımın arasından.

Bir süre bana sarılıp teselli etti. Ardından neler olup bittiğini öğrenmek için validesinin yanına gitti. Onun gelmesini beklemekten başka çarem yoktu, Hürrem Sultan'ın yanına gidecek yüzüm yoktu zira. Geldiğinde ise bambaşka biri gibiydi. Ondan ilk önce beni hiç tanımadığım Beyhan Sultan diye birinin sarayına, şehzademizin ise en uzak sancakbeyine yollandığını öğrendim. Bana o kadar uzak konuşuyordu ki, bunca zaman şehzademizle bizi destekleyen o değilmiş gibiydi.

"Hatanın farkında değilsin belli ki. Seni anlıyorum. Yaşın malum, tecrübesizsin de." Kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Yanılıyorsunuz sultanım. Hatamın farkındayım, yine de onu sevmekten kendimi alamadım. Görüyorsunuz ya şehzademiz de aynısını yapmış." Derin bir nefes aldım. "Zaten aşk bu değil mi sultanım? Bile bile kendini ateşe atmak, onun yanında dünyayı unutmak, her şeyi göze almak değil mi? Siz de muhakkak tatmışsınızdır bu hissi."

"Bunlar lafigüzaf. Sen hanedan mensubusun, bunu aklından çıkarma. Bizim için aşk sadece hisli şarkıların ve şiirlerin mevzusudur." 

"O zaman hünkarımızın Hürrem Sultanımıza hissettiği ne? Onların aşkı da dillere destan değil miydi? Siz aşkı yaşamamış olabilirsiniz lakin birini severseniz, yani sahiden severseniz korkmadan ölümü bile göze alırsınız." Ayağa kalktım ve selam verdikten sonra çıktım.

*

Dairemde gelecek yeni bir haberi beklerken dolaşıp duruyordum. Artık oturup ağlayamıyordum bile. Kapı açıldı ve içeri Fatma Sultan girdi. Gözlerimi devirdim, görmek istediğim son kişi oydu. Bizi dinlediğini ve hünkarımıza Şehzade Ogeday'ın geldiğini onun söylediğini biliyordum.

"Mihrimah gelmiş, ne dedi sana?" diye sordu merakla. Ona anlatacak kadar yakın değildik, aptal mıydı?

"Şimdiye dek ona öğretilenleri."

Yanından geçip gideceğim sırada kolumdan tuttu ve kendine bakmamı sağladı. "Mahnisa korkutma beni, iyi misin?"

Ona herhangi bir cevap vermeden kolumu elinden kurtardım ve dairemden çıkarak hünkarımızın dairesine doğru yürüdüm. Hünkarımıza söyleyecek bir çift lafım vardı.

Buyur aldıktan sonra içeri girdim ve hünkarımıza selam verdim. "Hünkarım, bağışlayın. Sizi rahatsız ediyorum ama-"

"Eğer Ogeday'la alakalı konuşmaya geldiysen kendini hiç yorma. Bu mesele Ogeday'la benim aramda, sen uzak duracaksın."

"O yüzden geldim hünkarım." Birkaç adım atıp ona yaklaştım. "Ogeday'la alakalı ne hüküm vereceğinizi veremem ama şehzademiz sizin sevginiz için canını hiçe sayar. Hükmünüzü verirken ne olur unutmayın bunu."

-Şehzade Ogeday

"Haddimi aştım, geceki vaziyetimi bağışlayın validem," dedim validemle Has Bahçe'de otururken.

"Elbette bağışlarım lakin kendine zarar veriyorsun, babanı ve beni uzaklaştırıyorsun kendinden."

"Hayatım boyunca hünkarımızın ve sizin beni sevmeniz için gayret gösterdim lakin ben gayret gösterdikçe siz benden uzaklaştınız."

"Ogeday," diyerek gülümsedi validem. "Ne olursa olsun sen benim göz bebeğimsin. Keşke elimde olsaydı. Tahta kimin çıkacağını tayin edebilme kuvvetine keşke ben sahip olsaydım."

"Yine de Manisa'ya gitmemi arzu etmediniz."

"Etmedim. Etmedim zira düşmanlarımızdan ve onların hain gözlerinden uzak kalmanı temenni ettim. Şimdi başına böyle işler açtıkça kahroluyorum lakin sakin olmak lazım. Hünkarımızın seni sürgüne yollamasına mani olmak için elimden ne gelirse yapacağım.

Uzanıp valideme sarıldım. Arada kavga etsek de benim en büyük destekçim şüphesiz oydu.

*

"Hünkarım bağışlayın, sizi bir kez daha hayal kırıklığına uğrattım. Doğduğum günden bu yana ağabeylerimin gölgesinde kaldığımdan mütevellit kendimi hep göstermeye çalıştım lakin hep elime yüzüme bulaştırıyorum," dedim.

Babam sonunda benimle konuşmaya karar vermişti, Has Bahçe'de birlikte yürüyorduk.

"Ağabeylerinin gölgesinde kaldığını mı düşünüyorsun?" diye sorduğunda başımı salladım.

"İlk göz ağrınız Mustafa ağabeyimdi; cesur, akıllı. Sonra ağabeyim Mehmet, sizin kıymetlinizdi. Öyle ki mezarının üstüne taht koydurdunuz. Ve Selim ağabeyim, Manisa sancağına layık gördünüz onu da."

"Ağabeylerin gibi sen de benim bir parçamsın Ogeday. Hatta öyle ki senin şu saman alevi gibi parlayan öfken olmasa, içlerinde bana en çok benzeyen de sensin. Senin toprağını hazırlayan, tohumunu eken, suyunu veren benim. Nasıl ki bir baba olarak senin başarılarınla gurur duyuyorsam yaptığın hataların da mesuliyetini almam gerekir üzerime. Demek ki ben sana bir şeyleri yanlış ya da eksik öğretmişim, söylememişim." Gözyaşlarım akarken babama bakamıyordum lakin o çenemi tutarak kendisine bakmamı sağladı. "Canımdan bir parça olduğunu hissettirememişim."

Elini omzuma koyduğunda uzanıp öbür elini öptüm ve sarıldık. "Bağışla baba."

"Hünkarım." Rüstem Paşa'nın seslenmesiyle birbirimizden ayrıldık. Babam benim gözyaşlarımı sildiğimden emin olduktan sonra ona döndü.

"Ne var Rüstem?" Rüstem Paşa birkaç adım yaklaştı.

"Az evvel bir haber geldi hünkarım. Kaptanıderya Hızır Hayrettin Paşa hakkın rahmetine kavuşmuş."

Babam duyduğu haberle dengesini sağlayamazken şaşkınca onu tuttum.

-Mahnisa Sultan

Kaptanıderya Hızır Hayrettin Paşa öldüğün için herkes saraya toplanmıştı. Böylece Ogeday ile bizim olayımız da biraz unutulur gibi olmuştu. Haremde onun için Kuran okutulurken gidip uzak bir köşeye oturmak istesem de Mihrimah Sultan beni yanına oturtmuştu lakin Hürrem Sultan yüzüme bile bakmıyordu. Şimdilik beni görmezden geliyordu.

"Paşanın ne çok seveni varmış," diye mırıldandı Hürrem Sultan.

"Allah rahmet eylesin," diye validesine cevap verdi Mihrimah Sultan.

"Amin, amin."

Kendi kendine kıkırdadığında dönüp ona baktım. "Ne oldu sultanım?" diye sordum merakla. Bana bakmadı lakin cevap verdi.

"Birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan bu kadar hatun bir aradayken o kuyulardan birine muhakkak biri düşecek."

*

"Donanmanın başına bizden birinin geçmesi lazım, ayağımıza kadar gelmiş bu fırsatı kaçıramayız," dedi Hürrem Sultan.

"Paşa'nın onlarca reisi var, en tecrübelisini seçeceklerdir," dedi Mihrimah Sultan validesine cevap olarak.

"Ben de bundan korkuyorum zaten. Kapudan Paşa gibi başına buyruk biri daha gelirse Sarayburnu'ndan topa tutarlar bizi."

"Rüstem halleder validem."

"Göreceğiz. Ben asıl sizi merak ediyorum, seninle Rüstem'i." Mihrimah Sultan kaşlarını çattı.

"Ne oldu ki?"

"Sen söyleyeceksin. İşittim ki yatağını ayırmışsın." Mihrimah Sultan yutkundu.

"Rüstem mi anlattı?" diye sordu.

"Unutuyorsun galiba, benim her yerde gözüm, kulağım vardır."

"Uzun zamandır gergin. Manasız kavgaların önüne geçmek istedim."

"Kötü şeyler yaşadı, zevcesi olarak ona destek olman lazım. Onca derdimizin arasında bir de bunlarla uğraşmayalım."

Birden bana döndüğünde şaşkınca ne yapacağımı bilemedim. İkisi de benim varlığımı unutmuş gibilerdi zira. Oturduğum yerde dikleşerek Hürrem Sultan'a bakmaya başladım.

"Ya sen, sen söyle Mahnisa. Şehzademi gördün mü hiç?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. Bütün şehzadeleri şu an cenaze için payitahtta olsa bile onun hangisinden bahsettiğini biliyordum.

"Görmedim," diye mırıldandığımda gülümsedi.

"İnan bana, böylesi ikiniz için de en hayırlısı. Teamülleri biliyorsun, ben istesem bile kaideler karşısında hiçbir şey yapamazdım." Başımı iki yana salladım.

"Siz isteseniz elbet bir yolunu bulurdunuz," diye mırıldandım. Yüzüne bakmıyordum ama kaşlarını çattığını tahmin etmek zor değildi.

"Hünkarımız, Ogeday'a ne ceza vereceğini henüz söylemedi lakin sen cenazeden sonra Beyhan Sultan'ın yanına gidip artık orada yaşamaya başlayacaksın."

Continue Reading

You'll Also Like

530K 47.5K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
143K 9.9K 63
Tanıtım; Sessiz, sakin ve işsiz olan Orion Black' in haftalar boyu evde kalarak düzensiz beslenmesi ve günlerce uykusuz kalması sonucu 26 yıllık haya...
66.1K 4.9K 112
-novel çevirisidir- Savaştan dönen Kuzey'in hükümdarı Fernan Sezar. Her şeyiyle mükemmel olan adam, Julia'nın mutsuz çocukluğunun tek güzel anısıyd...
31.8K 1.1K 60
Rümeysa Sultan; Ben Rümeysa. Şehzade Mustafa'nın nikahlı eşi Rümeysa. Evlatlarının annesi,Mahidevran Sultan'ın gelini Rümeysa. Ben çocukken bütün acı...