Parmak Uçlarındaki Yabancı

By imPnar__

53.2K 3K 4.5K

Ayıldıktan sonra bir şey hatırlamayan milyonlarca sarhoş insan vardır. Ama ben onların aksine sarhoş olunca h... More

1.Bölüm-"Bir Kadeh Daha Azap"
3.Bölüm-"Mum Işığı"
4.Bölüm-"Ruhtaki Kırıklar"
5.Bölüm-"Üç, iki, bir... Karanlık!"
6. Bölüm-"İhtimallerin Işığında Sönen Yıldız"
7.Bölüm-"İçimizdeki Yabancı"
8.Bölüm-"Gerçek Renkli Yalanlar"
9.Bölüm-"Saklambaç"
10. Bölüm-"Cehennem Çiçeği"
11.Bölüm-"Oyunbaz"
12.Bölüm-"Kalpkıran"
13.Bölüm-"Yalnız Değilsin"
14.Bölüm-"Kimsin Sen?"
15.Bölüm-"Gölgen Bile Yalan"
16.Bölüm-"Korkak"
17.Bölüm-"Unutulanlar"
18. Bölüm-"Yaralı Serçe"
19.Bölüm-"Bedel Ödeyenler"
20.Bölüm-"Kendi Yolundan Gidenler"
21.Bölüm-"Adım Adım"
22.Bölüm-"Şüphe"
23. Bölüm-"Geçmişten Gelen"
24.Bölüm-"Namlunun Ucunda"
25.Bölüm-"Şah"
26.Bölüm-"Yalancılar"
27.Bölüm-"Maskelerin Ardında"

2.Bölüm-"Elim Sende"

3.1K 163 307
By imPnar__

Bir yangın düşünün; hiç ummadığınız anda başlayan ve sizide içine alan. Bir yangın vardı ve en beklemediğim anda benide onlar gibi içine almıştı. Kaçış yoktu. Çıkış yoktu. Tek yol yanmaktı ve biz bu ateş çemberinden kurtulmak istiyorsak önce yanacaktık. Hepimiz kalbimizdeki barut kadar yanacaktık.

~

"Olay gecesi neredeydin?" diye sordu polis memuru. Ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerini demir masadan çekerek, öfkeyle karşısında duran polis memuruna baktı. O hâlâ olanları kabullenememişken birde suçlu durumuna düşüyor olmak canını yakıyordu.

"Nil'i görmek istiyorum." dedi dişlerinin arasından. Titreyen çenesini sabit tutmak adına dişlerini birbirine bastırmıştı.

"Nil'i göremezsin. O öldü, bunu çabuk kabullenmen gerekiyor ve eğer sorularıma cevap vermezsen sevdiğin kızın katili konumuna düşeceksin."

Başını kabullenmek istemeyerek iki yana salladı. Nil ölemezdi. Daha dün gece beraberlerdi. Dün gece bakmıştı onun bal köpüğü gözlerine, daha dün gece gülümsemişti kendisine. Nil onu bırakıp gitmezdi ki.

Derin nefesler alarak ağlamamaya çalışsada başarılı olamıyordu. Polis ellerini masaya yaslayarak öne doğru eğildi. "Bak Tuna, belli ki ona aşıksın. Ama o öldü," diyerek duraksadı. "Hatta belkide sen öldürdün. Burada da herkesi inandırmak için rol yapıyorsun."

Tuna oturduğu sandalyeden öfkeyle kalkarak polis memurunun yakasına yapıştı. Ne yaptığını bilmez tavırları başını belaya sokacak gibi duruyordu ama kendisine hakim olamıyordu. Onun için canını bile verebilecekken onu nasıl öldürdüğünü düşünebilirlerdi?

"Ne diyorsun lan sen? Ne diyorsun sen!"

Koltukta oturan bir başka polis memuru hızla ayağa kalkarak Tuna'yı zorlukla geriye çekti. Yakasına yapıştığı polis öfkeyle soluyordu. "Cevap ver o zaman, kanıtla! Olay gecesi neredeydin?"

Tuna başını elleri arasına alarak odada volta atmaya başlamıştı. Yıllardır dokunmaya korktuğu, seni seviyorum demeye çekindiği, başkalarının gözü deydiğinde bile kıskandığı kız elleri arasından kayıp gitmişti. Gözlerini acıyla kapatarak alnını soğuk duvara yasladı. Kabullenemiyordu. Kabullenmek istemiyordu.

"Nil ölemez!" diye bağırdı ağlayarak. "Benim Nil'im ölemez."

~

Serra titreyen elleriyle yeniden sildi ıslak yanaklarını. Morarmış dudaklarını aralayarak, "Osara Clup," dedi. "Hep beraber oraya gitmiştik. Her haftasonu gideriz zaten. Biz hepimiz aynı evde yaşıyoruz, aynı lisede okuduk. Nil... Tırnaklarında DNA'mızın olması normal."

Onu dikkatle dinleyen polis Serra'nın sözleri bittikten sonra gözlerini kıstı. "Peki ya, ev arkadaşınızın yokluğunu hiç hissetmediniz mi?"

Serra hemen başını iki yana salladı. Ağladığı için her kelimesinin sonu yarıda kesiliyor olsada çok fazla konuşuyordu. "Gece çok içmişiz, sarhoştuk. Ne olduğunu hatırlamıyorum. Sabah uyandığımızda fark ettik. Ama..."

"Ama ne?" diye sordu polis şüpheci tavırlarla.

"Ama evimizde bir yabancı olduğu için bu konuya pek dikkat etmedik. Nil bazen erkenden çıkar kendi halinde dolaşırdı. O üniveriste sınavında bir yere yerleşemedi. Bunu kafasına çok takar, en olmadık zamanda kalkıp kütüphaneye gider ve ders çalışırdı. Yine dolaşıyordur ya da ders çalışıyordur diye düşündük. Düşündüm."

"Evinizde bir yabancı mı vardı?"

Serra tekrar yanaklarındaki yaşları sildi. "Evet. Reya, Reya Çakır."

~

"Ne işin vardı tanımadığın insanların evinde?"

Reya soğukkanlılıkla cevapladı kendisine sorulan soruyu. "Gece tanışmış olmalıyız. Nasıl gittiğimi bilmiyorum, uyandığımda oradaydım."

"Hiçbir şey hatırlamıyor musun? Nil ile olan kamera görüntülerin var. Beraber clupten çıkmışsınız ve kameraların görmediği tek yer olan depo arkasına geçmişsiniz. Sonrasında sen tek başına geri dönmüşsün. Daha önce tanışmıyorduk diyorsun, peki ya tanımadığın birisiyle nereye gittin? Hemde kameraların görmediği kör bir noktaya... Tesadüf mü?"

"Hatırlamıyorum, sarhoş olunca ismimi bile unutuyorum. Ve onlarla tanışmadan önce çok fazla içmiştim. Eğer bu sabah o evde uyanmasam varlıklarından bile haberim olmazdı."

"Yani Nil'i öldürmüş olabilirsin. Belkide birlikte öldürdünüz."

Reya sessizce baktı kendisine şüpheyle bakan o gözlere. Hatırlamıyordu. Allah kahretsin ki tek bir saniyeyi bile hatırlamıyordu. Olabilir miydi? İyi ama tanımadığı birisini neden öldürseydi? Kendine güvenmiyordu. Yapmadım, diyemiyordu. Reya sinirlendiğinde yalnızca karşısındaki kişinin canını yakmaya odaklanırdı. Fiziksel veya mental, hiç farketmezdi. Bu yüzden kendisine güvenemiyordu ya. İyi ama daha önce hiç görmediği birisi onu hafızası yokken bile nasıl olurda bu kadar sinirlendirebilirdi?

Polis bu sessizlik karşısında başını usulca salladı.

~

Diğerleride aynı ifadeyi vermişlerdi. Hiçbir şey hatırlamıyorlardı ve sabah uyandıklarında beraberlerdi. Sorguları bittiğinde hepside serbest bırakılmıştı. İkinci bir habere kadar şehir dışına çıkmaları yasaktı.

Sorgudan son çıkan Tuna olmuştu. Çıktığı gibi hızlı adımlarla bir kenarda duran arkadaşlarına doğru yürüdü. Avına kilitlenmiş aslan gibi yanlarına geldiğinde direk olarak Reya'nın üzerine atıldı.

"Ne yaptın Nil'e?! Konuş, ne yaptın?!"

Diğerleri hemen onu kolundan tutup Reya'dan çektiklerinde Reya bir adım geriye çıktı. "Bu öldürdü onu," dedi Tuna nefretle bağırarak. "Bu yaptı!"

"Saçmalama." dedi Baran. Tamam, sevmemişti Reya'yı ama katil olduğuna inanmıyordu. Bir kere fazla ürkekti. Katil tipi yoktu. İzlediği film ve dizilerdeki katillerin yüzleri biraz daha seksi ve alımlı olurdu. Bu kız yalnızca salak gibi duruyordu.

Serra, Tuna'nın kolunu bırakarak Baran'a baktı. Gözlerinde bir ikilem olsada dudakları zehirli sözcükleri saçmak için aralandı. "Ne saçmalaması? Belkide doğruyu söylüyor." dedi kızarmış gözlerini kısarak. "Belkide gerçekten Reya yaptı, nereden bileceğiz? Tanımıyoruz sonuçta, seri katil olmadığı ne malum?"

"Yeter." dedi Ayaz, Reya'nın önüne geçerek. Kendiside arkadaşları gibi düşünsede onlar gibi davranmayacak kadar olgundu. "Burada tartışmayın, eve gidelim."

Baran, Tuna'yı da alarak karakoldan çıkarken Serra hızlı adımlarla onları takip etmişti. Ayaz arkasında duran kıza baktı. Kahve gözleri tereddütle titriyordu Reya'nın. Korkuyordu. Korkusu karşısındaki insanlardan değil, içindeki şüphedendi. Yapmış olabilir miydi?

Ayaz, kızın titreyen bedenine göz devirerek kolundan tuttu. "Yürü sende." Reya'yı önüne alarak dışarıya doğru adımladı. Karakolun önünde durduklarında Ayaz "Bizim parka gidelim, orada konuşuruz." dedi. Kimseden çıt çıkmazken Tuna ve Serra diğerlerini geride bırakarak hızlı adımlarla yürüdüler.

Baran elinde tuttuğu çantayı Reya'nın kucağına attı. "Al, eşyaların." Reya çantasını omzuna taktı ve onlara ayak uydurarak ilerledi.

Parka geldiklerinde hepsi birbirinden birer metre uzağa oturmuş, bir çember oluşturmuştu. Serra hala ağlıyordu.

"Bu kız neden hala yanımızda?" diye sordu Tuna öfkeyle.

"Tuna!" diye uyardı Ayaz. "Öfkeni yanlış insana kusuyorsun. Kimse bir şey hatırlamıyor. Kimin yaptığını bilmiyoruz. Katil aramızdan birisi mi, yoksa başkası mı emin bile değiliz!"

"Ne yapalım yani?!" diye bağırdı Tuna. "Bağrımıza mı basalım bunu! Kamera görüntülerini izledim. Bu öldürmüş işte. Sizde onu koruyorsunuz hâlâ."

"Götünle mi dinliyorsun lan?" diye çıkıştı Baran. "Tek senin arkadaşın değildi Nil! Kendine gel."

"Kavga etmenin zamanı değil." dedi Ayaz. "Bu konuyu birlikte çözmemiz gerekiyor. Ve Reya da bizimle olmalı." Son cümlesini Tuna'ya bakarak söylemişti. Tuna yumruk yaptığı elini ağzına götürerek başını yere eğdi.

"Öldü oğlum lan!" dedi boğuk bir sesle. "Öldü!"

Kimse sözünü etmezdi ama hepsi bilirdi Tuna'nın Nil'e olan aşkını. Onun herkesten biraz daha hassas olduğunu anlayabiliyorlardı. Haklı, diye düşündü Ayaz. Kendisi eğer Nil'i seviyor olsaydı Reya'yı öldürürdü. Bir saniye bile sorgulamazdı, acaba diye sormazdı. Bu yüzden kızamıyordu.

Kalkıp Tuna'nın yanına oturdu ve elini omzuna attı. Tuna başını Ayaz'ın göğsüne yasladığında tek ses göğe yükselen hıçkırıklar olmuştu.

Birkaç dakika sonra dağılmışlardı. Önce ailelerini durumdan haberdar etmeleri gerekiyordu. Sonra ise cenaze evine gitmeleri.

Reya kapıdaki anahtarı çıkartarak eve girdi. Kapı sesini duyan Tolga hızla yerinden kalkarak kapıya doğru koştu. Karşısında kardeşini gördüğünde rahat bir nefes alarak ona sarılmıştı.

"Şükürler olsun." dedi ve Reya'nın saçlarına bir öpücük bıraktı. "Şükürler olsun iyisin, abim."

Reya kendisini geri çekerek ayakkabılarını çıkarttı. Tolga ise onu şaşkın gözlerle izliyordu. "Bu üzerindeki pijama ne?" diye sordu garipseyen bakışlar atarak. Reya üzerindeki pijamalara baktıktan sonra aldırış etmeden odasına doğru yürüdü.

"Reya!" diye seslendi Tolga. "Neredeydin bütün gece? Neden telefonlarıma bakmıyorsun? Meraktan ne hale geldim!"

"Arkadaşımdaydım. Telefonumun şarjı yoktu, arayamadım." diyerek odasına girdi ve kapıyı kapattı. Hâlâ kızgın ve kırgındı ona. Hem eğer onunla tartışmamış olsaydı o gece bara gitmez ve sarhoş olmazdı. Tüm bunlarda yaşanmamış olurdu. Üzerindeki pijamaları çıkartarak rahat bir eşofman giydi ve yatağına uzandı. Aklı ölen kızdaydı.

Düşündü... Hatırlamak için saatlerce uğraştı ama eline geçen tek şey şiddetli bir baş ağrısı oldu. Artık dün geceyi düşünmek onda kusma hissi yaratıyordu. Yanaklarına süzülen bir damla yaşı sildi. Beklemesi gerekiyordu sadece. Yarın akşam diğerleriyle buluşacaktı. O zaman tekrar düşünürdü. Fakat şuan ufak bir düşünce bile tıka basa dolu olan zihnine ayak basarsa kafası patlardı.

Elini kalbinin üzerine baskı yaptığı an farkedebilidi bütün bedeninin titrediğini. Ağrıyan gözlerinin uykusu gelene kadar bakışlarını tavana dikti ve gözlerini asla kırpmadı.

~

Cenazeden sonra Reya ile buluşmak ve bu konuyu yeniden konuşmak üzere dördü birden parka gitmek için yürüdü. O sırada Ayaz'ın annesi önüne geçmiş ve çocukları durdurmuştu.

"Ayaz." dedi kararlılıkla. "Benimle geliyorsun."

Ayaz mezarlıkta tartışmak istemediği için usulca başını sallayarak annesiyle bir köşeye çekildi. "Ne oldu anne?" dedi yorgun bir tavırla. Nil'in ailesi kendisinden hesap sorarken ilk kez diyecek bir şey bulamamıştı. Bunun ağırlığı altında eziliyordu hâlâ.

Annesi ise yeşil gözlerini öfkeyle kısmış ve oğluna bakıyordu. "Gitmeyeceksin o çocukların yanına." dedi Serap. "Bugün o kızcağazın başına gelen yarın, Allah korusun seninde başına gelir."

Ayaz annesinin sözlerine göz devirmek istesede kendisi için endişelenen kadının üzerine gitmeye gönlü el vermiyordu. "Anne saçmalama." dedi sakince. "Onlar benim arkadaşlarım. Ve aylardır olduğu gibi yine onlarla aynı evde yaşayacağım."

Annesi dişlerini sıkarak net bir tavırla Ayaz'ın elini tuttu. "Arkadaş arkadaş diye tutturdun, aynı evde yaşamanıza izin verdim. Ama artık olmaz. Ben oğlumu göz göre göre tehlikeye atamam. Bu günden itibaren kendi evine dönüyorsun."

Ayaz bıkkın bir tavırla oflarken Serap onu kolundan tuttu. "Evimize gidiyoruz Ayaz, itiraz istemiyorum."

Serap onu arabasına doğru çekiştirirken Ayaz boynunu kırıp "Anne," diye yakınmıştı. Ona ne olduğunu sorarcasına bakan çocuklara yüzünü buruşturarak annesini işaret etti. Baran küfür etkisi yaratacak bir şekilde göz devşirmişken Serra oflamıştı.

Aslında başta hiçbirisi birbirinden haz etmezdi. Ayaz ve Nil daha önceden tanışıyorlardı. Lise boyunca tek cümle sohbet etmişlikleri yoktu. Hepsi üniversite sınavına rastgele aynı okulda gireceklerdi. Nil onlardan bir yaş küçük olduğu için Ayaz'ı beklemek için gitmişti. Sınav saatini beklerlerken Baran, Serra'ya laf atan bir grubu dövmeye başladı. Sonra Tuna katıldı. En son ise Nil koşarak onlara yardım edince Ayaz da onun peşinden gelmek zorunda kalmıştı. Ve kavga üniversite sınavına yetişememeleriyle sonlandı. Serra kendisini suçladığı için hepsini o parka çağırmış özür dilemişti. Bir kavga ve bir özür onları birleştirmişti.

Ayaz ön koltuğa geçtiğinde annesi arabayı çalıştırdı. "Kemerini tak oğlum."

"Anne beni bırakır mısın? Arkadaşlarımın yanına gitmek istiyorum."

"Katiller bulunana kadar hiçbir yere gitmiyorsun." dediğinde Ayaz sustu.

Katiller bulunana kadar... Belkide sözü edilen katil kendisiydi. Belkide... Bu bilinmezlikle başa çıkmak gerçekten onun için zordu. Serap arabayı henüz yeni çalıştırmıştı ki Ayaz hızlıca emniyet kemerini çıkartarak arabadan atladı. Serap şok olmuş bir şekilde arabayı durdururken o düştüğü yerden kalkarak arkadaşlarına doğru koştu.

"Özür dilerim anne!"

Hâlâ onları izleyen çocukların yüzünde aptalca bir ifade vardı. Ayaz nefes nefese bir şekilde yanlarında durduğunda Baran şaşkınca konuştu. "Sen az önce yürüyen bir arabadan atladın? Çılgınsın men!"

"Hadi, Serap teyze gelmeden gidelim." dedi Serra aceleyle. Hepside koşar adımlarla oradan uzaklaştı.

~

Reya üzerindeki ceketin fermuarını çekerek odasından çıktı. Tolga hâlâ onu bekliyordu. Göz göze geldiklerinde Tolga gözlerini kendisine ifadesizce bakan Reya'dan kaçırdı. Reya ise bu duruma derin bir of çekmişti. Çünkü ne kadar kızgın olursa olsun Tolga'ya karşı kayıtsız kalamıyordu. Bu zaafından nefret ediyordu. Tolga'dan da nefret ediyordu. En azından ona birkaç gün trip atabilmek hakkıydı.

Paytak adımlarla yemek masasına yaslanmış olan Tolga'ya doğru yürüyerek beline sarıldı. Tolga hemen gülümsemiş ve kollarını onun başına sarmıştı.

"Çıkıyorum ben." dedi Reya geri çekilerek.

"Nereye?"

"Arkadaşlarımla buluşacağım, geç olmadan dönerim."

"Telefonun hep açık olsun!" Arkasından seslenen Tolga'yı onaylayarak evden ayrıldı. Dün karakoldan sonra oturdukları parka doğru ilerledi.

Aynı yerde, aynı şekilde oturan çocukları görünce adımları durdu. Kendisine de bir yer ayrılmıştı ve onu bekliyorlardı. Hepsinin yüzünde gezindi gözleri. Solgun birer yüz, karmakarışık bakan gözler... Neler hissettiklerini anlayabiliyordu Reya. Çünkü o da neredeyse aynı şeyleri hissediyordu. Sadece onlardan bir tık daha avantajlıydı çünkü Nil kendisinin arkadaşı değildi.

Derin bir nefes alarak yanlarına gitti ve kendisi için ayrılmış olan yere oturdu. Üzerinde gezinen öfkeli bakışlar onu geriyordu. Kimseden ses çıkmıyor olmasıda iyice canını sıkmıştı. İşte o zaman farketti. Belkide bu yer onun için ayrılmamıştı. Burası Nil'in yeriydi ve o, gelip buraya oturmuştu.

"Neden toplandık?" diye sordu Tuna. Sesinde öyle bir nefret vardı ki... Reya bu nefretin tamamının kendisine ait olduğunu biliyordu. Tuna suçluyu bulmuştu aklınca. Hepsi eşitti fakat suç ona kalmıştı. "Sonuçta kimse bir şey hatırlamıyor. Nasıl bulacağız katili?"

"Oraya gidip araştırmamız gerekiyor." dedi Reya.

Baran dayanamayıp, "Çok zekisin bayan dedektif. Polis ne yapıyor sanıyorsun?" dedi.

"Aptal olma! Nil polislerin değil sizin arkadaşınızdı." Reya'nın sözleri üzerin Tuna ve Baran aynı anda küfretmişti. Reya hızla kaşlarını çattı.

"Bir kez daha küfür ederseniz sizin o ağzınızı-"

"Arkadaşlar!" Ayaz'ın sözleri Reya'nın ettiği küfürü sansürlerken Serra başını dizlerine gömmüştü. "Emin olun şu durumda en son duymak istediğim şey sizin iğrenç küfürleriniz."

"Benimde." diyen Reya yeni bir fitili ateşlemişti.

"O zaman niye küfür ediyorsun aptal!"

Reya Baran'a cevap verecekken Ayaz onu durdurdu. "Kes artık sesini!"

Sustu ve kendisine bakan kara gözlere baktı. "Ben mi suçluyum?" diye sordu dişlerinin arasından.

"Evet," dedi Tuna. "Sen suçlusun!"

Reya titreyen çenesini iyice sıkarak çantasını eline aldı ve ayağa kalktı. "Yeter bu kadar. Ben sizinle uğraşacak değilim." Hızlı adımları dışarıya doğru yol almışken arkasından gelen Ayaz onu kolundan sertçe yakaladı.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu öfkeyle ona doğru eğilerek.

"Sürekli olarak hakaretlerinizi ve suçlamalarınızı dinlemeyeceğim."

"Suclu değil misin?" diye sordu Ayaz gözlerini kısarak. "Nil bizim arkadaşımızdı. Biz onu neden öldürelim? Her gece içerdik, neden senin olduğun gece öldü?"

"Ne demek istiyorsun sen?" diye sordu Reya kendisini geri çekmeye çalışarak. Ama kolunu sımsıkı kavramış olan parmaklar buna izin vermiyordu.

"Eğer katil sen değilsen niye kaçıyorsun?"

Gözlerinin dolduğunu hissediyordu. Eğer tek bir saniyeyi bile hatırlıyor olsaydı şuan karşısındaki bu adama sert bir tokat atardı. Ama hatırlamıyordu... Yapmadım diyebileceği ufacık bir dayanağı bile yoktu.

"Şimdi geç şuraya." dedi Ayaz sert bir dille. Reya'nın kolunu bıraktığında Reya hafifçe inlemişti. O kadar fazla sıktığını kolu serbest kalana kadar anlayamamıştı. Fakat şimdi daha iyi anlıyordu.

Geri dönerek az önce kalktığı yere oturdu. Öfkeli bakışlar yeniden onun üzerinde hüküm sürmeye başlamışken başını ellerinin arasına aldı. Ayazda geri dönmüş ve onun yanına oturmuştu. Baran sıkıntıyla ofladıktan sonra teker teker arkadaşlarına baktı.

"Niye böylesiniz?" diye sordu sitemle. "Nil öldü diye yasa mı bürüneceğiz? Çalıştırın o sikim beyinlerinizi de katili bulalım. Mümkünse bunu gülümseyerek yapın, asık yüzlü insanlara tahammülüm yok. Ne bu böyle salya sümük amına koyayım!"

Serra ona hak vererek gülümsesede Tuna hala aynı ifadeyle oturuyordu. "Karşımda Nil'in katili otururken gülemiyorum!" diye söylenmişti.

Herkes duymuş ama kimse sesini çıkartmamıştı. "Ne işin vardı orada?" diye sordu Baran Reya'ya. Reya ise anlamayan bir ifadeyle başını iki yana salladı.

"Nerede?"

"O gece, barda."

"Tolga'yla tartıştık, evden çıktım. Sonra da kendimi orada buldum işte." dediğinde Tuna güldü.

"Zaten sen kendini hep bir yerlerde buluyorsun. Onun bunun evinde uyanmak her zaman yaptığın şey mi yoksa bize özel miydi? Parada veriyorlar mı? Ya da her gittiğin evde birisini mi öldürüyorsun?" dedi dalga geçer gibi.

Reya daha fazla dayanamamış ve Tuna'nın yakasına yapışmıştı. Bu sözler... Hakaretten başka bir şey değildi. Acısı ne kadar büyük olursa olsun kendisine bu sözleri söylemeye hakkı yoktu.

"Benimle düzgün konuş!" Baran hemen yerinden kalkarak Reya'yı kollarından tuttu ve geriye çekti.

"Şimdide Tuna'yı mı öldüreceksin?" diye sordu Serra nefretle. Reya nefes nefese kalmış bir şekilde öylece kendisini tutan Baran'ın kolları arasında duruyordu. Söyleyecek bir sözü yoktu. İçindeki hırs onu öldürüyordu fakat ağzını açıp tek kelime edemiyordu.

"Bırak!" dedi öfkeyle Baran'a. Baran bırakmak yerine daha sıkı tuttu.

"He bırakayım da üzerlerine atıl dimi?! Rüyanda görürsün."

"Baran sikeceğim şimdi seni de arkadaşlarını da, bırak!"

Baran'dan kurtulmak için bir süre çırpınsada başaramayınca durdu. Gözlerinden akan yaşlara engel olamamıştı. Diğerleri onu izlerken yüzünü elleriyle kapattı ve ağlamaya başladı. Parmakları arasından günes ışığı geçebilsin diye hafifçe aralamıştı.

"Ne o?" diye sordu Tuna. "Vicdanın mı sızladı? Bence yakalanacağın için korkuyorsun."

"Tuna siktir git buradan!" diye bağırdı Baran. Ne yapacağını şaşırmıştı. Çok üzerine gidiyorlardı Reya'nın, bu durum onun bile içini acıtmıştı. Savunmasızca ağlayan kadınlar onun zaafıydı.

"Kimse bir yere gitmeyecek." dedi Ayaz. "Öncelikle kedi köpek gibi birbirinizle kavga etmeyi kesin. Daha sonra ise bara gideceğiz ve kamera görüntülerini izleyeceğiz. Tamam mı?"

Kimseden ses çıkmayınca Ayaz tekrar sordu. "Tamam mı?"

O anda herkesten birkaç mırıltı yükselmişti. Baran sonunda dayanamayıp ayağa kalktı. "Hay ben sizin var ya... Biri kavga eder biri emir verir. Yarım saat içinde geliyorum, sakın bir yere dağılmayın sikim beyinliler."

Deri ceketini kaptığı gibi koşa koşa uzaklaştı. Dakikalardır herkes kendi halinde otururken Reya üzerinde gezinen bakışlardan rahatsızlık duyarak dudaklarını araladı. "Dön önüne." dedi buluşturduğu yüzüyle.

"Bak işine tütüncü." diyen Ayaz elindeki sigarasını dudaklarına götürdü.

"Bana tütüncü demeyi kes ve gözlerini üzerimden çek."

"Konuşma... Tütüncü."

Reya derin bir nefes vererek başını diğer tarafa çevirdi. Bu insanlarla daha fazla uğraşmak istemiyordu. Katil değilse bile çok yakın zamanda olabilirdi.

Reya~

Bir anda kulak tırmalayan derecede yüksek çıkan korna sesiyle hepimizin yüzü buruştu ve başlarımız o sese doğru döndü. Buradan bakınca görebildiğim caddede sarı eski bir otobüs duruyordu. Korna sesi durunca Baran otobüsün camından başını çıkarttı ve bize el salladı. Sonrada ellerini ağzının kenarına götürüp bağırdı.

"Öyle alık alık bakmayı kesin ve yanıma gelin sizi beyinsizler!" Yeniden camdan içeriye girince önüme dönerek diğerlerinin yüzüne baktım. Tuna dakikalardır elinde oynadığı dal parçasını kırarak yere attı.

"Saçma bir işe bulaşıyorsunuz, katil belli! Ama madem ki kendi gözlerinizle görmeden ikna olmayacaksınız, o zaman size bunu ispat edeceğim." diyerek yerinden kalktı ve Baran'ın getirdiği otobüse doğru gitti. Serra da peşinden gitmişti.

Çenem sıkmaktan ağrıyordu artık. Tuna'yı anlamaya çalışıyordum fakat olmuyordu. Neden sadece beni suçluyordu ve bundan bu kadar emindi? Sanki katilin ben olduğumu bildiğinden değilde ben olmamı istediğinden dolayı böyleydi. İyi ama ben ona ne yapmıştım ki?

Ayaz da ayağa kalktığında gözlerim onun gözlerine tırmandı. "Sana elimi mi uzatmamı bekliyorsun?" diyerek alay edercesine güldü ve bana doğru eğildi. Ellerini dizlerine yaslayarak gözlerime baktı. "Masum olmadığın şu korkak yüzünden bile okunuyor."

"Sende beni suçluyorsun." dedim büyük bir öfkeyle.

Kaşları havalandı. "Beni onlardan ayıran ne?" Gözlerimi ondan çekerek ayağa kalktım.

"Sizinle geliyorum ama tek amacım gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlamak. Eğer ben yapmamışsam... Size bütün bu sözlerinizin hesabını soracağım!" Birden önüme geçtiğinde yüzünde tehditkar bir ifade vardı.

"Eğer sen yapmışsan, sonunun Nil gibi olması için yalvaracaksın." Öyle kendinden emin konuşmuştu ki bir an korkmadan edemedim. Bu insanlar beni gözlerini kırpmadan öldürürlerdi. Yinede duruşumu bozmadım ve omzuna çarparak yanından geçip gittim. Diğerleri arkaya geçmişti. Baran yolcu koltuğunun kapısına uzanıp açtı ve bana baktı.

"Hadi ufaklık, atla!" Söylediği söze aldırış etmeden yanına bindim ve kapıyı kapattım. Arkada beni parçalamak isteyen üç canavarın yanına oturmaktansa tek mahareti ettiği küfürler olan bir ahmakla yan yana olmayı tercih ederdim.

"Nereden buldun sen bu hurdayı?" diye soran Ayaz otobüsün kapısını sertçe kapatmıştı. Baran neşeyle gülerek arkaya döndü.

"Çaldım."

"Ne?!" Hepimizinde ağzından büyük bir şokla çıkan sözler Baran'ı da şaşırtmıştı.

"Ne var arkadaşlar?" diye sordu yaptığı çok normalmiş gibi. "Amına koyayım sanki her şey yolunda da bir bu yanlış. Taksi mi tutsaydık?"

"Katil olmak yetmedi şimdide hırsız olduk." dedi Serra ağlamaklı bir ses tonuyla.

"Katil de belli hırsızda, sen hiçbiri değilsin."

Tuna, mümkünse sen sus.

"Merak etmeyin ya," diyerek otobüsü çalıştırdı Baran. "Bunu Ayaz'ın dedesinin sanayisinden çaldım. Bir şey olmaz." Ayaz arkadan uzanarak Baran'ın ensesine sett bir tokat yapıştırdı.

"Dedeme diyeceğim bu sefer seni topuklarından vuracak, Baran!"

Arkadaşları ölmüşken nasıl bu kadar umursamaz olabiliyor ve birbirleriyle atışıyorlardı? Baran her halükarda böyle davranacak bir kişiliğe sahipti ama ya Ayaz? O biraz daha duygusal duruyordu, en azından diğerlerinin acısına saygı duyacak kadar.

Araba birden teklemeye başladığında yerimde sarsıldım. Sanki Baran iki saniyede bir frene basıp geri çekiyormuş gibiydi ama yüzündeki ifadeden onun yapmadığı belliydi. Araba bir anda durunca "Senin dedenin arabasının ben amına koyayım!" diye söylendi.

"Neler oluyor?" Tuna öfkeyle sorarken sanki bunu bile ben yapmışım gibi bana bakıyordu. Göz devirmeden edemedim ona.

"Benzin bitmiş."

"Ne yapacağız?" diye sordum. Bana baktı sonrada dudaklarında çarpraz bir sırıtış oluştu.

"İnşallah kolların güçlüdür."

"Hı?"

Derin bir nefes alırken içimdeki öfkenin giderek katlandığını hissediyordum. Bir kez daha otobüsü tüm gücümle iterken öfkeyle bağırdım. Yanımda benimle beraber iten Serra ve Ayaz da aynı derecede öfkeliydi. Bu otobüs tam bir hurdaydı! Bununla gidebilecegimizi nasıl düşünürdü?

Benzin istasyonuna metreler kalmışken bedenimdeki tüm gücün çekildiğini hissediyordum. Olduğum yerde durarak ellerimi dizlerime yasladım ve nefes nefese kalmış bir şekilde "Benden bu kadar." dedim.

Serra bir şey demezken Ayaz bana doğru döndü. "Buraya gel ve bize yardım et."

Oflayarak birkaç adım ilerlemiş olan otobüse doğru gittim ve ittirdim. En sonunda benzin istasyonuna kadar gelebilmiştik. Baran yanıma gelirken yüzünde beni küçümseyen bir sırıtış vardı. Ona attığım öfkeli bakışları umursamıyordu.

"Ne?" diye sordu önümde durarak. "Bana niye kızıyorsun ki? Aptal olmanız benim suçum değildi."

"Kapa çeneni." diye homurdandım.

"Her dediğimi yapmak yerine biraz beynini kullanmayı deneseydin otobüsü benzin istasyonuna kadar itmek yerine buraya yürüyüp benzin getirmemiz gerektiğini söyleyebilirdin." Bilmiş bir tavırla konuşuyor olması sinirlerimi bozuyordu.

"En azından geçte olsa aklıma geldi." dedim ona küçümseyen bir bakış atarak.

"Hamile kaldıktan sonra takılan kondom gibi oldu bu." Gözlerim irice açılırken bu tepkime gülerek diğerlerine baktı. "Su alacağım ister misiniz?"

"Olur." Baran arkasını dönerek Serra'ya el salladı.

"O zaman gelde al."

Serra başını otobüsün camına yaslarken Ayaz'da benim gibi onu izliyordu. "Ne yapıyorsun?"

"Bu çocukla neden hâlâ arkadaş olmaya devam ettiğimi sorguluyorum."

Bunu ben bile sorguluyordum. Baran denilen çocuk gerçekten katlanılamaz derecede sinir bozucuydu. Fakat Serra'yla uğraşmasının onunda hoşuma gittiği belli oluyordu.

Birkaç saniye sonrasında Ayaz şoför koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdı. Otobüs yeniden çalışabilecek kadar benzinle dolmuştu.

"Oraya gidip ne yapacağız?" diye sordu Serra.

"Bence mekanın sahibiyle konuşalım." dedim. Onlara arkam dönük olduğu için göremiyordum ne tepki verdiklerini ancak konuşmuş olmam birisini öfkelenirmiş, sinirli bir nefes vermesini sağlamıştı. Kim olduğunu tahmin etmekte nedensea hiç zorlanmadım!

Ayaz arabayı çalıştırdı ve gaza bastı. Otobüs titreye titreye büyük bir gürültüyle çalışırken içinde bulunduğum ortamı bir kez daha sorgulamak istedim fakat şuan burada olma sebebim daha alakasız olduğu için bunu dert etmeye hakkım yokmuş gibi hissediyordum.

"O gece orada olan birileriyle konuşsak daha iyi olur ama önce olay yerini görelim." Gözlerini bana yöneltti. "Senin yanında bir arkadaşın var mıydı ya da tanıdığın herhangi birisi?"

Başımı usulca iki yana salladım. Ayaz bu cevabımı sevmemiş olacak ki yüzünün hali değişti. Ondan kesinlikle hoşlanmıyordum. Beni rahatsız ediyordu. Biraz daha kapıya doğru sinerek etrafıma bakındım. Baran neredeydi ya?

"Bir saniye bir saniye! Baran nerede?" diğerleride onun yokluğunu ben söyleyince farketmişti. Ayaz hayretle otobüsün içine bakarken dudaklarım aralandı. "Onu orada unuttuk."

"Bence devam edelim." dedi Ayaz. Serra arkadan onun omuzuna sert bir yumruk geçirdi.

"Saçmalama da geri dön. Baran'ın küfürleriyle seni hamile bırakmasını mı istiyorsun? Ayrıca iki ay onun tribini çekemem." Ayaz otobüsü çevik bir haraketle döndürdü ve daha hızlı bir şekilde gaza bastı.

"Düşününce çok korkunç oluyormuş." diye mırıldandı.

Gözlerim yolun ortasında dikilen ve somurtarak bizi izleyen Baran'a deydiğinde neredeyse gülecektim. Öyle bir yıkılmışlıkla bakıyordu ki bize. Ayaz otobüsü onun önünde durdurduğu zaman binmesi için kornaya bastı. Baran bize doğru gelerek hepimizi teker teker inceledi.

"Bu fikir Ayaz'dan mı çıktı yoksa bücürden mi?" diyerek bizi taradı.

"Yokluğunu farketmedik." dedi Serra özür dilermişcesine.

"Benim?" Büyük bir hayretle kendisini gösteren Baran'ın henüz küfür etmemiş olduğuna şaşırmıştım. "Lan beni nasıl etmezsiniz? Hadi Ayaz falan olsa neyse ama ben lan ben! Tam on yedi dakika sürdü yokluğumu farkedip geri dönmeniz. On yedi! On yedi dakikadır beyni olmayan bir insan bedeni gibisiniz amına koyayım."

"Size geri dönmeyelim demiştim." Yanımda oturan Ayaz onu öfkelendirmek istesede gülüyordu.

"Seni boğacağım hiçbir ise yaramayan tarla korkuluğu!" Baran birden otobüsün camından atılarak Ayaz'ın boynuna yapıştı ve onu sürükleyerek camdan dışarıya çekti. İkisi arasındaki münakaşa çok hararetli gözüküyordu ve anlaşılan Baran oldukça sinirlenmişti. Ama yinede Ayaz'ın canını yakmamak için uğraştığını görmezden gelemedim.

Bunlar. İnsani. Delirtirdi!

Yerimden kalkarak şoför koltuğuna geçtim ve çalışır vaziyette olan otobüsü haraket ettirdim. Biz onlardan uzaklaşırken kavga etmeyi kesmişler ve otobüsün peşinden koşmaya başlamışlardı. Biraz yavaşlayarak yetişmelerine olanak tanırken Tuna bu anı bekliyormuş gibi rahat bir nefes aldı. Eğer beni katil olarak görüyor olmasa teşekkür edebileceğine emindim.

İkiside otobüse atladığında Baran nefes nefese kalmış bir şekilde bana baktı.

"Bana bak yer cücesi, bir daha böyle bir şey yaparsan..."

"İlk defa mı bir kız seni peşinden koşturdu?" diye sorarken az önceki sözlerinin acısını çıkartıyordum bir nevi.

"Hayır, ilk defa bir bücür beni peşinden koşturdu."

"Boyumla ilgili saçma lakaplar takmayı ne zaman bırakacaksın?" diye sordum. Virajı dönerken bir an hakimiyetimi kaybeder gibi olmuştum. Baran hızla direksiyona atıldı.

"Senin boyun gaz pedalına yetişene kadar." dedi. "Durdur şu otobüsü, senin yüzünden ölmek istemiyorum."

"Çok beklersin."

"Durdur!" Arkadan yükselen sert sesle neredeyse irkilecektim. "Bir katile güveneceğimizi mi düşünüyorsun?" Hayretle öylece kalakalırken birden arkama geçti ve boynuma sarıldı. Tenime değen metalle korkuyla bağırdım. "Sana dur diyorum!"

Otobüs kontrolden çıkarken frene basarak otobüsü durdurdum. Baran anında Tuna'nın bıçağı tutan eline yapışırken, "Siktir!" diye bağırdı. "Sen kafayı mı yedin?!"

"Bu kız bir katil!" Tuna öfkeyle haykırırken korkudan bütün bedenimi bir titreme seli almıştı. "Ona nasıl güvenebiliyorsunuz?!"

"Tuna, yapma." Ayaz sakince ona yaklaşmaya çalışıyordu ama tereddütteydi. Baran hızlıca Tuna'nın elini boynumdan uzaklaştırınca tenime ince bir kesit atıldı. Acıyla bağırarak ellerimi boynuma sardığımda gözyaşlarımı engelleyemedim.

Başımı direksiyona yaslayarak ağlarken Baran büyük bir küfür savurarak otobüsten indi ve kapımı açarak beni belimden kucakladı. Kenarda bir ağacın dibine oturmamı sağladıktan sonra başımı ellerinin arasına aldı.

"Sakin ol, ellerini çekte bir bakayım." dedi. Elleri yavaşça boynumu tuttuğum elime kaydı ve onları uzaklaştırdı. "Siktir!" Korkuyla ellerime baktım. Gördüğüm kan daha fazla korkmama ve gözyaşlarımın hızlanmasına sebep olmuştu. Baran baş parmağı ile boynumdaki kanı sildi.

"Korkma. Lânet olsun, ağlamayı kes artık! Bir şey yok."

"Baran!" Baran arkasını dönerek Ayaz'ın kendisine attığı suyu aldı ve tişörtünün ucunu ıslattı. "İyi mi?" Ayaz yavaş yavaş bize doğru gelirken tişörtüyle boynumu temizledi.

"Çizilmiş sadece."

Ayaz'ın öfkeli ama bir o kadarda acıyarak bakan gözleri kısa bir an benimkilerle birleştikten sonra bileğine bağladığı bandanayı çıkartarak boynuma bağlamaya başladı. Baran geri çekilerek yanımızdan ayrılırken nefes nefese bir şekilde dudaklarımı araladım. "Hatırlamıyorum."

"Kimse hatırlamıyor." dedi tekdüze bir tonlamayla.

"O zaman neden ben? Niye ben katil ilan edildim? Ben kimseye zarar vermem." diyerek ellerimi saçlarımın arasına geçirdim ve gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Gözlerindeki suçlayıcı ifdeyi görmekten korkarak kapattım. "Veremem! Hatırlamıyorum... Hiçbir şey. Lanet olsun! Neden ben?"

"Reya!" Bağırdı ama bakamadım yüzüne. Bu psikolojik ve fiziki baskıyı kaldıramıyordum. Bünyem bu kadar kuvvetli değildi. "Kendine gel! Böyle bir şey tekrarlanmayacak, tamam mı? Korkma. Şimdi sil gözlerini ve şu işin aslını öğrenelim."

Korkuyordum ve artık bu korkumu yönetemiyordum. Bütün bedenim aniden buz kestiğinde göz kapaklarımı bile haraket ettiremeyeceğimi sanmıştım. Buz gibi tenimden aktığını hissettiğim kan damlası dudaklarıma doğru süzülürken gözlerim karardı. Hayır, hayır, hayır! Karanlık olmamalıydı.

Pekâlâ!

Bedenim kendimi korumak için zihnimi kapatırken birkaç saniyede olsun o karanlığa katlanmam gerekiyordu. Zaten daha sonrası boşluktu.

Kendime geldiğimde Serra, Ayaz ve Baran başımda dikilmiş bana bakıyorlardı. Yüzlerindeki ifadeden oldukça endişelendikleri belliydi. Hâlâ aynı yerdeydik.

"Aman Allah'ım, yaşıyorsun!" Baran birden heyecanla bağırarak yanıma diz çöktü. "Söylesene, ölmeyeceksin, dimi? Yaşıyorsun, dimi?"

Usulca başımı salladım. "Saçmalamaz mısın?" Baran hemen ofladı.

"O zaman bir daha boynun kesildikten sonra bayılırken burnundan kan gelmesin." Söylenerek yanımızdan ayrılırken Ayaz gözlerini bana dikti.

"İyi misin?" Ses tonu sakindi. Çok korktuğumda her zaman beynim harakete geçer ve beni bu korkudan ayırmak için kendini kapatırdı. Bu duruma çocukluğumdan beri birçok kez maruz kalmıştım. Ayrıca fazla korktuğumda ve üzüldüğümde burnum kanıyordu. Korkunca bu durum ben bayılmadan hemen birkaç saniye önce gerçekleşiyordu.

"İyiyim."

Kolumdan tutarak kalkmaya yardımcı olurken hâlâ gözlerine bakamıyordum. Ayaz şoför koltuğuna bende yolcu koltuğuna geçtiğimde Baran arkadan kollarını koltuğumun arkasına yaslayarak başını kollarına dayadı.

Olası bir saldırıya karşı aklınca beni koruyorlardı. Tuna en arka koltuğa geçmiş öylece otururken dikiz aynasından Serra ile göz göze geldik. Ürkekçe gözlerini benden çekti. O gözlerde saf bir hüzün ve suçluluk duygusu vardı. Bana bunu yaptıkları için üzülüyor muydu bilmem ama halime acıdığı kesindi. O an nasıl göründüğümü merak ettim.

Son kez akan göz yaşlarımı dirayetle silerek başımı arkaya yasladım ve kontrolsüzce diğer tarafa çevirdim. Burun buruna geldiğim Baran en az benim kadar afallamıştı. Hızlıca hemen başımı düzelttim.

Gülümsediğini hissettim bir an. Bu zihnimin bir oyunuda olabilirdi, emin değildim. Ayaz arabayı çalıştırdı ama ilerlemedi. Bir müddet daha bekledikten sonra Ayaz aşağıya indi. Geri döndüğünde yüzünde dehşet dolu bir ifade vardı.

"Ne oldu?" diye sordu Baran. "Öcü falan mı gördün?"

"Tekerlekler patlatılmış." diye mırıldandı. "Birisi bizim oraya gitmemizi istemiyor anlaşılan."

~

Selaaamm!

Biraz pekişsin diye ilk üç bölümü iki gün aralıklarla atacağım ama daha sonra diğer kurgular gibi buna da her hafta sonu bölüm gelecek.

Eee, nasıl buldunuz bölümü?

Karakterler hakkında ne düşünüyorsunuz ve en sevdiğiniz karakter hangisi?

Vote ve yorumlarınızı merakla bekliyorumm!! Görüşmek üzere. Öptümmm.❤🔥

Continue Reading

You'll Also Like

143K 7.7K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
1.1M 40.4K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.1M 15.9K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...