SOKAĞIN DANSI

Av Hadadelamor90

270K 23.6K 15.3K

Tek tutkusu dans etmek olan dansçı bir kız... Sokak lambalarının ışığının kesildiği bir gecede, tenha bir sok... Mer

SOKAĞIN DANSI
1. Bölüm "Gecenin Hakimi"
2. Bölüm "Geçmişin Gölgesi"
3. Bölüm "Korkunun Girdabında Kördüğüm"
4. Bölüm "Ölüme Bir Kala"
5. Bölüm "Çaresizlik"
6. Bölüm "Kartalın Kanadında"
7. Bölüm "Zincirin İlk Halkası"
9. Bölüm "Ruhuma Sızan Ateş"
10. Bölüm "Zeus'un Karısı"
11. Bölüm "Bir Yudum Aşk"
12. Bölüm "Dans Kapışması"
13. Bölüm "İlk Adım"
14. Bölüm "Siyah Giyen Adamlar"
15. Bölüm "İhanet"
16. Bölüm "Gözyaşı Zaafı"
17. Bölüm "Fırtına Öncesi Aşk"
18. Bölüm "Dört Duvar Arasında"
19. Bölüm "Mahşere Kalan Düşler"
20. Bölüm "Karanlık Maskeler"
21. Bölüm "Şüphe Tohumu"
22. Bölüm "Oyunbaz"
23. Bölüm "Veyl"
24. Bölüm "Ölümle Yaşam Arasında"
25. Bölüm "1. Kitap Final ~ Kasırga"
26. Bölüm "Münferit"
27. Bölüm "Avcının Cazibisine Kapılan Av"
28. Bölüm "Umut Mahzeni"
29. Bölüm "Kartal Yuvası"
30. Bölüm "İki Ruhun Ötesinde Görev"
31. Bölüm "Aşk ve Zaaf"
32. Bölüm "Seçilmiş Yol"
33. Bölüm "Tutkunun Dansı"
34. Bölüm "Cevapsız Sorular"
35. Bölüm "Sınırın Ötesinde"
36. Bölüm "Tehlikenin Ritmi"
37. Bölüm "İki Can Bir Veda"
38. Bölüm "2. Kitap Final~Gam Rüzgarları"
39. Bölüm "Karanlığında Kandil"
40. Bölüm "Buz ve Güneş"
41. Bölüm "Geçmişin Fısıltısı"

8. Bölüm "Kaybolmaya Yüz Tutan Korkular"

6.9K 698 541
Av Hadadelamor90


Şarkı: Sezen Aksu - Aşktan Ne Haber

Lütfen ekranınızı beyaz kullanınız ve oy vermeyi unutmayınız.

"KAYBOLMAYA YÜZ TUTAN KORKULAR"

Belki de Kartal'ın kız arkadaşıydı... 

Bu düşünce, güneşli bir havada havanın açık olmasına rağmen birden yağmaya başlayan yağmur gibi hem şaşırtıcıydı hem de rahatsızlık hissiyle beraber huzur verici bir hissin karışımıydı sanki.

Olumlu ya da olumsuz etkilenmemiştim. Her ikisini birden hissetmiştim ve garip bir şekilde bu hissin varlığından hoşlanmıştım çünkü çok uzun zamandır üzerime çöreklenen hissiyatsızlığa sızan ilk ışık gibiydi.

Sessizlik yüzünden bar tezgâhına bırakılan bardağın sesini duyunca sesin geldiği yöne baktım ve Kartal'ın, Rüya'nın birasını verdiğini gördüm.

Bakışlarım onlara döndüğünde bana yan bir bakış atıp meyve kokteylini hazırlamaya başladı.

Tam karşımda, ellerimi bıraktığım tezgâhın alt kısmındaki çalışma tezgâhında karışımı hazırlıyor, ara ara da bana bakıyordu ve yüzündeki ifadesinden onu izlememden dolayı hoşnutluk ifadesi seziliyordu.

Ben de istediğini ona vererek onu izlemeye devam ettim. Çok geçmeden karışımı usta el hareketleriyle hazırlayıp bitirdiğinde, "Özel tarif." Diyerek bardağı önüme itti.

Bardağı tutup içini görüş alanıma getirerek içine merakla baktım ardından hafifçe yukarı kaldırıp içinde ne olduğunu anlayabilmek için kokladım ama ne olduğunu anlayamamıştım.
Yeniden Kartal'a bakarak, "İçinde ne var?" Diye sordum.

Kartal bardağı işaret edip, "İçmeden anlayamazsın." Deyince başımı sallayıp bardağı dudaklarımla buluşturdum.

Kartal'ın meraklı bakışları dudaklarıma indi ve her hareketini takip etti. Ta ki üzerime çöken gölgeye kadar...

Gölgenin sahibini anlamak için bardağı dudaklarımdan uzaklaştırıp başımı yana çevirdiğimde Ekin'in yanıma geldiğini gördüm.

Başımı çevirmemle birlikte, "Sevgilim." Dedi ve ben daha ne olduğunu anlayamadan üzerime iyice eğilerek dudaklarımı kavradı.

İlk birkaç saniye ne olduğunu anlayamadım. Dudaklarımdaki ıslaklık, çekiştirmeler, acı...

Dudaklarım bir lastikmiş gibi sadece sağa sola çekiştiriliyordu ve aşk adına hissettiğim tek bir haz yoktu.

Öpüşmek, normalde iki kişinin isteğiyle yapılan insanda stresi azaltan ve güvende hissettiren bir eylem değil miydi?

Öyleyse neden şu an onurumun hiçe sayıldığını ve kişilik haklarıma saldırılmış gibi hissediyordum? Neden kendimi kullanılmış ve öfkelenmiş hissediyordum?

Ekin alt dudağımı dişleyince acının da verdiği öfkeyle bir anda kanım çekildi ve avuç içlerimi göğüs kafesine yaslayarak onu tüm gücümle ittim. "Sen!" Dedim hiddetle ve oturduğum yerden ayağa fırladım.
Benim çıkışımla etrafımızdaki birkaç göz bize dönse de müzikten dolayı büyük çapta kimsenin dikkatini çekmemiştik. "Sen ne yaptığını zannediyorsun?"

Sanki ben onu hiç itmemişim, ona hiç çıkışmamışım gibi gayet doğal bir ortam varmışçasına başparmağıyla alt dudağındaki ıslaklığı silip pişkin pişkin sırıtarak Kartal'a döndü. "Sevgilimin yumuşak dudaklarını çok özlemişim. Görünce dayanamayıp öptüm."

Daha ne kadar şaşırabilirim dediğim her an Ekin beni şaşırtmayı başarıyordu ama bu defaki bardağı taşıran son damla oldu. Onurumu hiçe sayıp kişilik haklarıma saldırdığı yetmiyormuş gibi bir de beni muhatabı saymayıp sorduğum soruyu Kartal'a bakarak cevaplaması çok fazlaydı, çok ağırdı.

Hâlâ beni ne hale soktuğuyla ya da ne hissettiğimle ilgilenmiyordu. Beni asla görmüyordu. Tek derdi Kartal'a gövde gösterisi yapmaktı.

Sinirden, güneşte kalmaktan iyice kırmızıya dönen domates gibi yanaklarımın kızardığını kestirebiliyordum ve Ekin'e saldırmamak için kendimi zor tutuyordum. Bir anda sinirlerimin boşaldığını hissettim ve gülmeye başladım.

Ekin'in bakışları yine bana dönmemişti, umurunda değildim ama biraz sonra koparacağım fırtınayla nasıl radarına gireceğimi çok iyi biliyordum. Sinirle gülmeye devam ederken kolumda birinin varlığını hissettim. Bakışlarımı koluma çevirdiğimde Rüya'nın destek olmak istercesine kolumu tuttuğunu ve sakin kalmam için baktığını gördüm.

Ama sakin kalmam için çok geçti...

Az önce fırladığım bar taburesine geri döndüm ve o an Kartal'a bakma isteğiyle doldum. Nitekim isteğimi de geri geçirmedim ve direkt ona baktım.

Ellerini çalışma tezgâhına yaslamış, çatık kaşlarıyla Ekin'e meydan okurcasına bakıyordu. Muhtemelen onu, benim dövmek istediğim gibi dövmek istiyordu çünkü gövde gösterisinin kendine olduğunu biliyordu. Ayrıca gerilen kol kasları ve çenesi de benden daha beter benzeteceğini açıkça söylüyordu.

Bir anlığına bunu her şeyden çok istediğimi fark etsem de Ekin'e haddini bildirmenin benim hakkım olduğunu bildiğim için Kartal'ın bana hazırladığı meyve kokteylini alıp Kartal'a ithafen, "Hesabı eski sevgilime yazarsın." Dedim ve Ekin'in bakışlarının bana dönmesiyle birlikte kokteyli başından aşağı döktüm.

Ekin şaşkınlıkla, "Metis." Diyerek kokteylden kaçmaya çalışırken Rüya'nın sesli bir şekilde güldüğünü duydum ardından bardağı tezgâha bırakarak çantamı aldım. O saniyeden itibaren de ne Kartal'a ne de Ekin'e bakmadım. Zira öfkem, bir kılıç kadar keskindi ve bir savaşçı gibi kılıcımı birine saplamayı şiddetle arzuluyordum. Ayrıca sinirden gözlerimin yaşarması da an meselesiydi. Biraz daha oyalanır ya da biriyle göz göze gelirsem gözyaşlarım akacaktı. Bu ıstıraptan bir an önce kurtulabilmem için ortamdan hızla uzaklaşmam gerekiyordu.

Arkama bile bakmadan kapıya doğru yürümeye başladım. Arkamdan birinin gelip gelmediğini ya da seslenip seslenmediğini bilmiyordum çünkü çalan müzik ve kalabalık grup beni öfkemle baş başa bırakmış gibiydi. Umurumda da değildi. Tek istediğim tek bir damla gözyaşı akıtmadan evime gidebilmekti.

Hızlı hızlı yürümeye devam ettim. Hızlı adımlarımı durduran ise kapıdan girmeye çalışan kadına çarpmam oldu.

Kadın çarpmamın etkisiyle geriye doğru giderken ben de öne doğru sendeledim. Neredeyse üzerine düşeceğim bir anda çarptığım kadının yanında duran 45 - 50 yaşlarındaki bir adam ellerini koluma sararak beni durdurdu.

Adam, "İyi misiniz?" Diye sorduğunda Ekin, Yamaç ve Rüya da hemen yanımda yerlerini aldılar.

Öyle öfkeliydim ki canımın yanıp yanmadığını bile bilmiyordum.  "İyiyim." Dedim hırslı bir şekilde ve adama teşekkür bile etmeden kadına baktım. "Özür dilerim sizi görmedim, iyi misiniz?"

Kadın sadece bana baktı baktı baktı... Çok geçmeden soluk yüzünü buruşturdu ve ayaklarının dibine kusmaya başladı.

Kadının değişen yüz ifadesiyle paniklesem de ayaklarıma kusmuğunun gelmemesi için hızlıca geri adımladım. Benim gibi çevresindeki insanlar da geriye kaçarken kalabalıktan gelen bir adam, kadının yanına geldi ve, "Çok içti." Diyerek onu lavaboya doğru sürüklemeye başladı.

Çok kısa bir süre kadının arkasından baktım, yürüyüşü bile çarpık çarpıktı. Adam tutmasa ayakta dahi duramayacaktı. Onları izlemeyi bırakıp bedenimi yeniden kapıya çevirdiğimde Ekin'in histeri sesini duydum. "Metis sence de abartmıyor musun?"

Serinkanlılığımı korumaya çalışıyordum ama Ekin şansını çok fazla zorluyordu. Ekin'e döndüm ve tiksintiyle karışık bir öfkeyle, "Ben abartıyorum öyle mi?" Diye çıkıştım.

Ekin'in saçmalıklarına Rüya da daha fazla dayanamayarak gülmeye başladı. "Ekin kafan mı güzel senin, ne yapmaya çalışıyorsun?"

Ekin'in ters bakışları Rüya'ya döner dönmez Yamaç araya girerek, "Sen karışma Rüya. Bu onların meselesi." Deyince Rüya bu defa ona çıkıştı. "Sen de bana karışma. Arkadaşımın aklıyla ve duygularıyla dalga geçilmeye çalışılıyor, nasıl sessiz kalayım?"

Yamaç, "Sen o küçük burnunu her yere sokmazsan daha iyi edersin." Diye Rüya'ya karşılık verince her zaman ki tartışmaları başlamış oldu.

Tuhaf olan onların tartışması değildi. Tuhaf olan Ekin'in beni bırakıp onları dinlemeye başlamasıydı. Bana karşı öylesine vurdumduymaz bir tavır sergiliyordu ki karşısında taş olsa çatlardı.

Ekin'in beni görmemesine rağmen yan profiline ciddi olamazsın bakışları attığımda izlendiğim hissine kapılınca bakışlarımı o yöne çevirdim ve Kartal'ın gözünü bile kırpmadan beni izlediğini gördüm.

Çatılı kaşları hâlâ düzelmemişti. Gizemli bakışları ise bu defa öfkeyle yanıyordu.

Derin bir nefes alarak mekândan çıktım ve doğruca arabayı park ettiğim yere ilerledim. Bu defa arkamdaki adım seslerini de Rüya ile Yamaç'ın devam eden tartışmalarını da duyuyordum.

Arabanın yanına gelir gelmez kilidini açmamla birlikte Ekin kolumdan tuttu ve beni kendine doğru çevirdi. "Çocuk gibi davranmayı kes artık. Konuşmak istiyorum."

Sözlerini ve tavrını sindirmeye çalışarak kolumu elinden sertçe kurtardım. "Neyi konuşacağız Ekin? Ya da ne önemi olacak, sen az önce ne yaptığının farkında mısın?"

Ekin kibirli bir şüpheyle gözlerini kısıp yüzümü süzdü. "Ben sevgilimi öptüm. Asıl, sevgilinin öpmesinden sen neden rahatsız oldun?"

Öyle bir ses tonuyla sormuştu ki sorusunu ima ettiği şey beni öpmesinden daha da mide bulandırıcıydı.

Cehennem ateşi gibi deli bir öfke göğsümün tam orta yerinde belirdi ve dişlerimi sıkarak ona yaklaşıp işaret parmağımı göğüs kafesine sertçe bastırdım. Hatta sinirden buharlı bir trenin bacasından çıkan dumanlar gibi kulaklarımdan dumanların çıktığını hissediyordum. "Ağzından çıkanı kulağın duysun Ekin! Neyi ima ettiğine dikkat et ve bir daha sakın benimle bu şekilde konuşayım deme!"

Ekin tehdidimle alay eder gibi omzunu silkip küstah bir tavırla sırıttı. "Ben bir şey ima etmiyorum, sen neden durup dururken buna bozuldun ki?"

Hissettiğim öfkeden dolayı resmen göğüs kafesim sancılanıyordu. Nefes alışverişlerim bile değişmişti. Ekin'e saldırma arzusuyla yanıp tutuşuyordum ve bu arzu, bir tehdit gibi dizlerimi titretiyordu. Öfkem kulaklarımda gümbürderken Ekin'i sertçe geriye ittim. "Allah belanı versin Ekin!" Diyerek bir hışım arabama bindim.

Aynı şekilde Rüya da vakit kaybetmeden arabaya bindi ve Ekin'in yüzüne bakmadan arabayı çalıştırıp hızlıca uzaklaştım.

Dikiz aynasından Ekin'e baktığımda Yamaç'a omuzlarını kaygısızca silktiğini gördüm. Kızmam, alınmam ya da ayrılmam umurunda bile değildi.

Halbuki bu gece aramızdaki arkadaşlık da bitmişti.

Ertesi sabah gözlerimi araladığımda yepyeni bir hayata gözlerimi açmış gibi hissediyordum. 1 yıllık sevgilimden ayrılmıştım ve korkularımın üzerine ayak basarak çalışma hayatına başlayacaktım.

Her ikisi de benim için bir dönüm noktasının tabularını yıkmak gibiydi. Kısacası Rus Ruleti oyununun tek kurşununu yerleştirmiştim. Ya daha iyi olacaktım ya da ölecektim.

Yataktan çıkmadan önce saate bakmak için telefonu elime aldım. Kartal'a söz verdiğim saatte orada olmak için erkenden evden çıkmam gerekiyordu.

Saate bakıp telefonu geri bıraktım. Dün gece Ekin'le ayrıldığımızdan beri bir daha onu hiç görmemiş ya da telefondan herhangi bir bildirim almamıştım. Hâlâ da yoktu. Ne bir arama ne de bir mesaj.

Onunla ayrılığımızın bu kadar kolay olacağını hiç düşünememiştim. Garip bir şekilde omuzlarımın hafiflediğini hissediyordum.

Tek sıkıntım ekibi bırakmak isteme ihtimalinin olmasıydı. Dün geceki öfkeyle bu ihtimali ekarte etmiştim ama öfkem dinince o ihtimal karabasan gibi üzerime çöktü. Yine de kalbimde bir ferahlık vardı. İçimden bir ses ekibi bırakmayacağını söylüyordu ki Rüya'nın da benimle aynı görüşte olması içimdeki ferahlığı besliyordu.

Yanılıp yanılmadığımızı da akşamüzeri yapacağımız provada öğrenecektik. Ekin'in tam olarak ne düşündüğünü bilmiyordum ama bugünkü provaya, ekibi bırakmak istemezse gelecek isterse gelmeyecekti.

Düşüncelerimin eşliğinde yataktan çıkıp doğruca mutfağa girdim ve kahve yapabilmek için cezveyi elime aldım. Cezveye biraz su koymuştum ki midemde hissettiğim kıpırtıyla beraber Rüya'yla kahvaltı yapmak istediğimi fark ettim. O andan itibaren de cezveyi bırakıp çaydanlığı elime aldım ve şarkılar söyleye söyleye kahvaltı hazırlamaya başladım.

Uzun zaman sonra kendimi ilk kez bu kadar neşeli ve hafiflemiş hissediyordum. Öyle ki söylediğim şarkılara garip garip dans hareketleri de ekleyip kendimce eğlenmeyi sağlıyordum.

Yaklaşık 20 dakika sonra Rüya mutfağa girdiğinde elimde mikrofon niyetine kullandığım çatalı az daha yere düşürecektim. Söylediğim şarkıya kendimi öyle bir kaptırmıştım ki Rüya'nın mutfağa girdiğini bile duymamıştım.

Rüya beni görür görmez ışıl ışıl parlayan gözleriyle, "Bir insana ayrılık bu kadar mı yarar be." Dedi ve her zamanki gibi yanağımdan sulu sulu öptü.

Kısa çaplı yaşadığım korkunun etkisiyle Rüya'ya ters bir bakış atıp, "Ayrılıkla ne alakası var?" Diyerek aynı terslikle yanağımı sildim. "Ayrıca beni şöyle öpmekten vazgeç."

Rüya beni umursamadan masaya oturup dilimlediğim domatesi ağzına attı. "Çünkü çok uzun zaman sonra seni ilk kez kahvaltı hazırlarken görüyorum." Domatesini yutar yutmaz gözlerini kısıp yüzüme baktı. "Doğruyu söyle kahve ve sigara içtin mi?"

İroni dolu sözleri karşısında kaygısızca iki bardağa çay doldurup karşısına oturdum. "Hayır, bu sabah canım içmek istemedi."

Sözlerimi tamamladığımda Rüya'nın gözleri az daha yuvalarından fırlıyordu. İfadesine gözlerimi devirdim. Cidden bazı şeyleri abartmayı çok seviyordu. "Halini gören beni kahve ve sigara dışında başka hiçbir şey yiyip içmediğimi zannedecek."

"E ama öyle." Diyerek savunmaya geçti. "Evet, normalde de kahve içiyordun ama o elim olaydan sonra sigaraya başladın, kahveyi de arttırdın."

Rüya o geceyi anınca bıçaklandığım yerde sızı hissettim ve parmaklarım istemsizce bıçak izinin üzerine kapandı. "Biraz daha konuşursan kahvaltı yapamadan sigara yakacağım."

Rüya telaşla ellerini havaya kaldırdı. "Sakın, tamam sustum." Diyerek kahvaltısına gömüldü.

Haline gülümseyerek, "Masayı toplama ve bulaşıklar ellerinden öper." Dedim ve aynı şekilde kahvaltıya başladım.

Kahvaltıdan sonra doğruca Greendoor'a gittiğimde arabadan inmeden önce tedirginlikle bara bakmaya başladım. Kararlı olmasına kararlıydım ama korkumu da tam anlamıyla üzerimden atabilmiş değildim. Tecrübesizlik bir yandan, mafyanın ben göremesem bile üzerimde olan gözleri bir yandan nefes alamıyormuşum gibi hissetmeme sebep oluyordu.

Tedirginlikle bara bakmaya devam ederken birden arabanın kapısı açıldı ve Kartal yüzündeki dalgın ifadesiyle sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturdu.

Onu beklemediğim için anlık şaşırsam da gözlerimi üzerinden alamadım. Bu defa siyah yerine beyaz bir tişört, altına da kalın bacaklarını saran siyah bir kot giymişti. Açıkçası onu ilk kez beyaz bir tişörtle görüyordum ve itiraf etmem gerekirse esmer tenine beyazı çok yakıştırmıştım.

Ayrıca onun arabaya binmesiyle beraber içimde gıdıklayıcı bir his oluşmuştu ve bu his, tabiri caizse kalbimi ayaklarıma kadar indirmişti. Bunun sebebi de arabanın içine dağılan kokusuydu. Tıpkı bakışları gibi kokusu da bana gizemli gelmişti çünkü ne olduğunu çözememiştim. Çözmekle de ilgilenmiyordum, tek ilgilendiğim harika kokmasıydı.

Kartal'ı incelemeye devam ederken Kartal da o gelmeden önce baktığım yere, yani Greendoor'a bakıyordu. Sakin bir sesle, "Tabelada bir eksik var değil mi?" Diye sordu.

Demek istediğini anlamayınca kaşlarım soru sorarcasına büküldü. "Anlamadım?"

Kartal'ın dudakları gülme isteğiyle kıvrılsa da hızlıca eski haline geri getirip bana bakmadan eliyle Greendoor'un tabelasını işaret etti. "Tabelayı diyorum, sence rengi değişmeli mi?"

Kartal'ın bana neden böyle sorular sorduğunu anlamıyordum ama başımı, onun işaret ettiği neon ışıklarıyla yanıp sönen tabelaya çevirip garip olduğu belli eden tınıyı sesime yansıtarak, "Şu anki renginde ne var ki?" Diye sordum.

Sorduğum soruyla Kartal'ın bakışları nihayet bana döndü. Gözlerinde bu defa karanlık ve gizemli parıltılar yoktu. Bariz bir şekilde alay vardı. "Bilmem, geldiğinden beri oturduğun yerde kıpırdamadan tabelayı izleyen sensin."

Kartal'ın benimle alay ettiğini anlayınca homurdanmadan edemedim. Resmen benimle kafa buluyordu. Aptalca hissetmekle ve öfkelenmek arasında kaldım. En sonunda da kendime mani olamayıp yumruk yaptığım elimle Kartal'ın omzuna yavaşça vurdum.

Canının yanmayacağını hatta duymayacağını adım gibi biliyordum çünkü parmaklarımın altında kalan sertlik omzuna betondan kalkan yapmış gibiydi. "Benimle dalga geçmeyi kes. Sadece içeri gelebilmek için cesaret topluyordum."

Yine düşünmeden konuşmuştum ve Kartal'ın soru kıskacına girmekten kurtulamamıştım. "Seni bu kadar korkutan erkek arkadaşın mı yoksa polis baskınları mı?"

Sorunun sonuna doğru gözleri iyice koyulaşıp bakışları kısıldı ve dikkatle yüzümü taradı. Artık emindim, çekindiğim bir şey olduğunu ona belli etmiştim ve o, tepkilerimi ölçerek ağzımdan laf almaya çalışıyordu.

Büyük bir olasılıkla da beni azılı bir suçlu zannediyordu.

Sakladıklarım olduğu konusundaki gerginliğimi belli etmemek için sorusundan sıkılmış bir havayı sesime yansıtarak, "Ekin'le her şey bitti. O artık bana karışamaz." Dediğimde kısılan bakışları eski haline döndü. "Polis kısmına gelirsek de onlardan da korkmuyorum. Sonuçta yarışmamı etkileyecek bir durum olmayacak." Diye yalan söyledim.

Sözlerimi bitirdiğimde bedenini tamamen bana doğru çevirdi. Şimdi arkasında kalan camdan dışarıyı görmek imkânsızdı ve arabanın içini garip bir sıcaklık sarmıştı. Dalga dalga sıcaklık, Kartal'ın aldığı her nefeste yüzüme çarpıyordu. Araba ibresi gibi hararetten ibrem yükselince kendi yanımda kalan camı açma isteğiyle doldum fakat Kartal'ın gözlerime saplanan bakışları yüzünden hareket yetimi kaybetmiş gibi kıpırdayamadım.

Gözlerinde ateş barındıran sert bir ifade vardı. "Eski erkek arkadaşının." Dediğinde eskiye yaptığı vurgu, sıcaklığın da etkisiyle kalp ritmimi değiştirdi. "Kendine güveni yok ve her şeyi mahvedecek kadar ahmak. Bir adam..." Dedi ve yüzüme iyice yaklaşarak bakışlarını direkt dudaklarıma indirdi. "Başka bir erkeğin yanında sevgilisini öpmez." Sanki sihirli güçleri vardı ve bakışlarıyla dudaklarımı kurutuyordu. Bana bu kadar yakınken yutkunma isteğimi güçlükle bastırdım ama dudaklarımı hafifçe aralamamın önüne geçemedim. Ben dudaklarımı aralayınca dudaklarının kenarında yukarıya doğru bir çizgi belirdi ve bakışlarını ağır ağır yüzüme tırmandırdı. "Cevheri kendine saklar."

Nefesini dudaklarımın üzerine hafifçe üfleyince ibrem tamamen tavan yaptı ve yanaklarımla beraber kulaklarım da yanmaya başladı. Oysaki saat daha sabahın 10'uydu ve havanın rüzgârlı olmasına rağmen bana bu kadar sıcak basması normal değildi.

Öyleyse Kartal bana ne yapıyordu? Cehennem sıcağından beter etkisi de neyin nesiydi?

Başımı geriye çekip güçlükle camı açma mekanizmasını buldum ve çevirerek camı indirdim. Kartal'ın gülümsediğini hissedebiliyordum ve pürüzsüz dudaklarına bakmamak için kendimi zor tutuyordum.

Kendime hakim olabilmek için dikkatimi dağıtmak amacıyla, "Ekin'in amacı gövde gösterisiydi." Dedim ama bu defa da sinirlenmemi sağlamıştım. Kartal'ın karşısında düşünme yetimi kaybedip tam bir aptal gibi hareket ediyordum.

Kaşlarımı olabildiğince çatıp yeniden Kartal'a döndüm. Belki sinirlenmiştim ama dudaklarına bakmamayı da başarmıştım. "Olmayan ilişkimizde kendince ilk defa yerini belli etmeye çalıştı ama onu da beceremedi."

"Olmayan ilişki?" Kartal'ın bakışları bir kez daha sorgularcasına kısıldı.

Onaylamak istercesine başımı salladım. "Aslında Ekin'le üniversitenin dans topluluğunda tanıştık ve kurduğumuz ekiple birlikte yıllarca sahneler aldık. Arkadaş olarak iyiyiz, arkadaşlığımızı sevgililiğe taşıdığımızda hata yaptık ama bunu çok sonradan fark ettik. Ayrılık için birinin adım atması gerekiyordu, dün gece de o adımı atmış olduk."

Kartal sesindeki ani değişimle, "Aynı ekipte misiniz?" Diye sordu.

Kartal'ın ses tonundaki değişikliğin sebebini anlamasam da sıkıntıyla soludum. "Maalesef evet hatta dans partnerim. Tek sıkıntım, ekibi bırakması. Eğer bırakırsa o yarışmayı kazanıp da buralardan asla gidemem."

Kartal'ın yüzünü bu defa şaşkınlık kapladı ve şaşkınlığını ses tonuna da yansıtarak, "Ayrıldığınıza değil ama yarışmayı kazanamama ihtimaline mi üzülüyorsun?" Dedi.

Dürüstçe, "Evet." Dedim. Yabancı birine duygularımı anlatmak daha rahat hissettiriyordu ve yargılanma korkusu olmadan içimden geldiği gibi konuşuyor, kendimi durdurmaya zorlamıyordum. Kendime bile itiraf etmekte zorlandıklarımı, beni şaşkınlığa uğratacak bir netlikle karşımdakine itiraf ediyordum. "Ben Ekin'i arkadaştan öte sevemedim. Ona âşık olamadım. O yüzden üzülmüyorum."

Kartal bakışlarını gözlerimden ayırmadan uzun bir sessizlikte –ki bir süre sonra bu sessizlik ürkmeme sebep oldu- gözlerimin içine baktı. En sonunda da, "Anladım." Diyerek elini arka cebine atıp cebinden çıkardığı kâğıdı bana uzattı. "Bunlar, işin için alman gerek evraklar. Hepsini bir günde toparlayamayabilirsin. Sorun değil. Bu gece başlıyoruz. 21.00 -05.00 arası çalışacaksın. Saat tam 21.00'de barda ol."

Başımı sallayıp uzattığı kâğıdı elinden aldım ama neden birden Ekin konusundan evraklara geçtiğini anlamamıştım. Alacağını aldıktan sonra konuyu değiştirmesi canımı sıkmıştı. Ayrıca benimle ilgili bir şeyleri öğrenmek için sorular sorduğunda benim de bülbül gibi şakımam sinirlerimi yeniden bozmuştu. Tam da az önce bu konuda kendimi iyi hissediyorken yapması beni tamamen germişti.

Benim de onunla ilgili bir şeyler öğrenmeye hakkım vardı değil mi? Mesela dün gece barda gördüğüm kadın sevgilisi olabilir miydi?

Gelişi güzel bir hava takınarak, "Senin bir kız arkadaşın var mı ya da âşık mısın?" Diye sordum sormasına ama sormamla da pişman olmam eş zamanlı oldu çünkü ses tonum, gerginliğin etkisiyle sert ve yüksek çıktı. Böylece gelişi güzel hava, üzerimde son derece yapmacık durmuş oldu.

İçimden bildiğim tüm küfürleri aptallığıma ederken Kartal da dünyanın en saçma sorusunu duyuyormuş gibi gülümseyip kapıyı açtı ve soruma cevap vermeden arabadan indi.

Tam kapıyı kapatıyordu ki bir elini arabanın üzerine yerleştirerek öne doğru hafifçe eğilip yüzüme baktı. "Birine âşık olacak kadar canıma susamadım."

Bana doğru karanlık bir ifadeyle göz kırptıktan sonra kapıyı kapattı ve arkasına bile bakmadan uzaklaştı.

Kartal'ın istediği evrakların bir kısmını hallettikten sonra akşamüzeri Rüya'yla birlikte Baraka'da tedirginlikle etrafı inceliyordum. Gerginlikten ellerim buz gibiydi. Biraz sonra ekibin provası başlayacaktı ve Ekin'in gelip gelmeyeceğini bilmiyordum.

Baraka'nın demir kapısı açılınca heyecanla kapıya baktım ama gelenler Eren, Nefes ve Cemre'ydi. Lodos ile Erva da onlardan önce gelmişti. Şu an için olmayanlar Yamaç, Gökhan ve Ekin'di.

Gerginliğimi belli etmemek için kendimi gülümsemeye zorlayarak ayağa kalkıp Eren ve Cemre'nin yanına ilerledim. Nefes ise telefonla konuşuyordu ve konuşmalarından anladığım kadarıyla olduğu final hakkında konuşuyordu. Açıkçası onunla selamlaşmamak işime gelmişti. Hiçbir şekilde onunla muhatap olmak istemiyordum.

Eren elindeki su şişesini yere bırakır bırakmaz, "Millet sokak yarışının yapılacağı yer belli olmuş. Sir Joe' de yapılacak." Deyince "Yine mi aynı adam?" Diye araya girdi Rüya.

Sir Joe, Joe lakaplı bir para babasının yasadışı sokak yarışlarına yer temin ettiği mekânların adıydı ve temin ettiği yerler ona ait olmamasına rağmen polislerden ve şehirden çok uzak bir noktada ayarladığı için o yer onun adıyla anılıyordu.

"Tabii ki yakalanmamak için pıtırcık."

Rüya'nın sorusuna içeriye yeni giren Yamaç cevap verdi. Bakışlarımı hızlıca kapıya çevirdim. Yamaç önden girmiş, arkasında da Gökhan vardı.

Gözlerim Ekin'i aradı ama o yoktu. Omuzlarım hayal kırıklığıyla düşüyordu ki çok geçmeden Ekin içeriye girince sevinçten el çırpmamak için kendimi zor tuttum.

Evet, ona hem kırgın hem de kızgındım ama o mafyalardan kurtulmak yani canım, hepsinden önemliydi.

Tabii ki bu, koşup boynuna sarılacağım anlamına da gelmiyordu. Bakışlarımı Ekin'in üzerinden hızlıca ayırıp konuşmaya başlayan Rüya'ya çevirdim. "Orası bize çok uzak ayrıca geçen defa polisin haberi olduğunu, bilerek gelmediklerini söylüyorlar."

Yamaç alayla sırıttı. "Şehrin göbeğinde yapmayın da dışarıda ne bok yiyorsanız yiyin demişlerdir de ondan gelmemişlerdir."

Bir sorun çıkmadan provayı başlatabilmek için, "Biz dansımıza bakarız, yarış bizi ilgilendirmiyor. Dans kapışması sonrası döneriz, onlar ne yaparsa yapsın." Diyerek ellerimi birbirine çarpıp Nefes'e yan bakış attım. Telefonla görüşmesi bitmişti. "Herkes geldiğine göre hemen başlayalım."

Ekip yerine geçerken Ekin de sessizliğini koruyarak yerine geçti. Açıkçası bu kadar sessiz olmasını beklemiyordum, ayrılığımızı çoktan kabullenmiş gibi görünüyordu.

Lodos müziği başlatır başlatmaz Ekin'in yanına geçtim. Ona bakmıyordum ama bakışlarının üzerimde olduğunu biliyordum. Bakışlarına aldırmadan müzikle birlikte ekibin de dansını başlattım.

Yaklaşık 1.5 saatlik provadan sonra hepimiz nefes nefeseydik. Kimimiz olduğu yere oturmuş, kimimiz de ellerindeki su şişelerini başlarına dikmekle meşguldü.

Su şişesini dudaklarımdan uzaklaştırdığımda Ekin'in nefesini kulağımda hissettim ve irkilmeden edemedim. "Senden ayrılmak istemiyorum. Kafan yerinde değil, düşünmen için sadece zaman tanıyorum. Boşuna heveslenme."

Bir hışım Ekin'e döndüm ama özellikle de Nefes'e malzeme vermemek için olabildiğince rahat bir tavırla, "O zamanı, kıçına sok Ekin." Diye fısıldadım. "Ben daha fazla böylesine saçma bir ilişkiye katlanamayacağım. Hayatımda ilk kez kafam yerinde ve seninle daha fazla sevgili olmak istemiyorum."

Ekin söylediklerime ciddi manada hem bozuldu hem de ilk kez bana olan bakışları öfkeyle parladı. Yine de sakinliğini koruyarak beklediğimin çok dışında, "Ne pahasına olursa olsun seni yeniden geri kazanacağım." Diyerek Yamaç'ın yanına ilerledi.

Ekin'in arkasından dumura uğramış halde bakakaldım. Kafamı allak bullak etme konusunda son derece başarılıydı. İki saat önce düşündüğümle şimdi düşündüğüm arasında dağlar kadar fark vardı ve bu durum iyice canımı sıkmayı başarmıştı. Bana âşık olmadığına emindim ama ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum.

Ekin'e daha fazla kafa yormayı bırakıp Rüya'nın yanına ilerledim. Bir yandan da ekibin toparlanmasını izliyordum. Baraka'yı kilitlemek için herkes çıktıktan sonra çıkacaktım. Bakışlarım saatime kaydı. Greendoor'a gitmek için de 2 saatim kalmıştı.

Bakışlarımı yeniden ekibe çevirdiğimde Nefes'in bakışlarının ablukasına girdiğimi fark ettim. Ona bakmamla birlikte bana doğru yürüyüp, "Greendoor'da çalışmaya başlayacakmışsın." Deyince hızla Ekin'e baktım.

Muhtemelen Ekin, Eren'e Eren de Nefes'e söylemişti. Yanılmadığımı da Ekin'in benden kaçırdığı bakışlarından anladım. Bu hayatta en gıcık olduğum birine sürekli malzeme vermesinden bıkmıştım.

Nefes'e cevap veremeden Cemre araya girdi. "Aaa gerçekten orada mı çalışmaya başlıyorsun? Hiç böyle bir şeyden bahsetmemiştin."

Cemre sözlerini bitirdiğinde bu defa Erva araya girdi. "Ne zaman başlıyorsun?"

Üç kızın çemberi arasında kalmıştım ve arka arkaya sordukları sorularla bir an kendimi köşeye sıkışmış gibi hissetmiştim. Ekin'in kaçamak bakışları da üzerimdeydi. Benden öğrenemediği sorularının cevabını şimdi duymayı bekliyordu. Nefes'e bir şey söylemek istemesem de Cemre ile Erva'ya yalan söylemek istemiyordum. Ayrıca eninde sonunda beni orada göreceklerdi. Bir çırpıda, "Bu gece." Dediğimde Ekin'in sesli nefes aldığını duydum. Ona aldırış etmeden, "2 saat sonra mesaim başlayacak." Dedim.

"Öyleyse bu akşam oradayız."

Erva'nın sevincine Cemre de dâhil oldu ve onu başıyla onayladı. "Akşama alırım seni birlikte geçeriz."

Rüya, "Beni de alın. Metis önden arabayla gidecek." Deyince Yamaç, "Ben seni götürürüm." Dedi ama Rüya onu anında reddetti. "Kızlarla gitmeyi tercih ederim."

Yamaç umursamaz bir ifadeyle omuzunu silkti. "İyilik de yaramıyor sana. Ne halin varsa gör."

Rüya hırsla, "Asıl sen gör." Deyince Lodos bıkkınlıkla soludu. "Bunlar yine başladı, ben kaçar."

Lodos'a gülümseyerek, "Yarın yine aynı saatte görüşürüz." Dedim.

Lodos başını salladığında Nefes de Eren'in yanına ilerleyip, "Biz de gidelim sevgilim." Deyince şaşkınlıkla ona baktım. Greendoor hakkında bir şey dememiş ya da kızların peşine takılmamıştı.

Eren bana başıyla selam verip kapıdan çıktığında onlarla beraber Cemre ve Erva da çıkmıştı. Şimdi Baraka'da
sürekli birlikte vakit geçirdiğimiz kişiler kalmıştı ama bu defa aramızda tuhaf bir sessizlik hatta gerginlik vardı.

Gökhan yanıma gelip, "Yeni işin hayırlı olsun lider. Akşama biz de gelmek isterdik ama bu gece işlerimiz var." Deyince ona belli etmeden rahat bir nefes verdim. Dürüst olmam gerekirse Ekin'in gelmeyecek olması beni fazlasıyla hem rahatlatmış hem de sevindirmişti.

"Hiç önemli değil." Dedim samimi bir gülümsemeyle. O sırada Yamaç da yanıma gelip tebrik ederken Ekin bir şey demeden Baraka'dan çıktı.

Hepimizin bakışları kapıya döndüğünde Yamaç, "Seni sevdiğinden yapıyor ona biraz zaman tanı." Deyince Rüya direkt karşı çıktı. "Şimdi mi sevdiği aklına geldi? Sevgiymiş, güldürme beni."

"Allah Allah." Diyerek kollarını göğsünde birleştirdi Yamaç. "Sizin sevgi tanımınız ne Rüya Hanım? Andavallarla sevgili olmak mı?"

"Sana ne! Orası seni hiç ilgilendirmez, istediğim kişilerle sevgili olurum."

"Sonra omzumda ağlıyorsun ama."

Rüya afallamış bir ifadeyle Yamaç'a baktı. "Ben senin omzunda ne zaman ağladım? Atma. Senin omzunda ağlayacağıma yoldan geçen ayyaşın omzunda ağlarım daha iyi."

"Sonra o da seni..." Dedi Yamaç ardından başını sinirle sağa sola salladı. "Akşam akşam konuşturacak beni salak." Diyerek kapıya doğru yürümeye başlayınca Rüya da arkasından seslendi. "Sensin salak."

Gökhan gülümseyerek, "Ateş hattında arada kaynamadan ben de gitsem iyi olacak, sonra görüşürüz kızlar." Dedi ve o da Baraka'dan çıktı.

Onlar Baraka'dan çıktığında Rüya hâlâ hırsla soluyordu ve Nefes'in öylece çekip gitmesi dikkatini henüz çekmemişti. Gözlerimi kapıdan ayırmadan, "Sence de Nefes fazla tepkisiz kalmadı mı?" Diye tedirginlikle sordum çünkü onun sessizliği beni garip bir şekilde ürkütmüştü.

"Sahiden." Deyince Rüya ona döndüm. O da yeni idrak etmiş hatta biraz da şaşırmış gibi bakıyordu. "O niye seninle uğraşmadı?"

Zoraki gülümsedim. "Uğraşsa uğraşıyor diye kızıyoruz, uğraşmasa neden uğraşmadı diyoruz."

"Ama sen de biliyorsun ki uğraşmaması daha tehlikeli."

Sıkıntıyla soludum. Haklıydı, sessizliği daha tehlikeliydi.

"Yakında kokusu çıkar." Diyerek saatime baktım. "Hadi bir an önce eve gidip bir şeyler yiyelim sonra da Greendoor'a geçelim. Yalnız gitmek istemiyorum. Kızlarla değil, benimle birlikte gelirsin."

Rüya, "Olur." Dedi ve birlikte Baraka'dan çıktık. Yarın sınavı yoktu ve ben, bütün gece onu yanımda tutmayı düşünüyordum çünkü biliyordum ki ilk gece benim için zor geçecekti ama onun varlığından alacağım destekle her zorluğu aşacağıma inanıyordum.

Saatler sonra Rüya'yla birlikte Greendoor'a geldiğimizde kendimi son derece gergin hissediyordum.

Greendoor tam da beklediğim gibi açılışa özel fazla kalabalık ve gürültülüydü. Ürkek bir ceylan gibi adımlarımı temkinle atarak kalabalığı aşmaya çalıştım. Rüya da hemen yanımda ilerliyor, bir yandan da bakışlarıyla Kartal'ı arıyordu.

"Kartal'ı hâlâ göremiyorum." Deyince bakışlarımı bara çevirdim. Barda aşağı yukarı 35 yaşlarında bir adam vardı ve servisle ilgileniyordu.

Adamı işaret ediyordum ki dün gece Kartal'la gördüğüm ve kız arkadaşı olmasından şüphelendiğim şarkıcı kadınla Kartal'ın yeniden arka odadan çıktıklarını gördüm. Kadın üzerini düzeltip Kartal'ı yanağından öperek yanından ayrıldı.

Yavaşça yutkundum. İki gecedir yanında olduğuna göre büyük ihtimalle kız arkadaşıydı ama o zaman neden âşık olmadığını söylemişti?

Rüya da benim gibi düşünüyor olmalıydı ki, "Kartal'ın kız arkadaşı mı varmış? Daha önce hiç görmemiştim." Dedi.

Omuzlarımı silkerek, "Varmış." Dediğimde Kartal'ın bakışları, uzakta olmama rağmen beni buldu ve bana doğru yürümeye başladı.

Onun yürümesiyle birlikte içimde oluşan minik kıpırtılar eşliğinde Rüya'yla beraber ona doğru ilerledim. Yanımıza gelir gelmez direkt benimle göz teması kurarak, "Ben de seni bekliyordum, gel benimle." Dedi ve Rüya'ya döndü. "Hoş geldin."

Rüya sıcak bir gülümsemeyle, "Hoş buldum, arkadaşım sana emanet." Dedi ve yanağımdan öperek boş bir masaya ilerledi.

Rüya'nın arkasından baksam da Kartal'ın gitmek için hareketlendiğini görünce peşinden ilerlemek istedim fakat beni durduran az önce Kartal'ın yanından ayrılan kadının sesi oldu. Bakışlarımı anında o yöne çevirdim.

Eline aldığı mikrofonla ona ayrılan sandalyeye oturmuş, şarkıya başlamadan önce kısa bir konuşma yapmaya çalışıyordu. Adının Eftalya olduğunu söyledikten sonra Sezen Aksu'nun, Aşktan Ne Haber şarkısına giriş yaptı.

Kadının sesinin güzelliğini dün gece duymuştum ama şarkıya girmesiyle Ekin'in yanıma gelip beni öpmesi hemen hemen aynı zamanlarda olmuştu ve ondan sonrası ben de film tamamen kopmuştu.

Kadının sesi öylesine güzeldi ki büyülenmemek mümkün değil gibiydi. Hayran olmuş gibi onu izlerken kadının, "Aç kalbini, ben geldim. Sıkı sıkı tut, bırakma" dediği yerde bileğimin sımsıkı tutulduğunu hissettim ve bakışlarımı bileğime indirdiğimde Kartal'ın bileğimden tuttuğunu gördüm. "Bir an önce üzerini değiştir, servise geçeceğiz." Dedi ve benim bir şey dememe fırsat kalmadan bileğimi bırakmayıp ilerlemeye başladı.

Bileğimde garip bir sızı hissetsem de onun sayesinde kalabalıktan kolayca sıyrılabildiğim için bileğimi tutmasına izin vererek ilerledim.

Yaklaşık birkaç dakika sonra Kartal'ın az önce Eftalya ile birlikte çıktığı odaya girdik. Burası da NobleBar'daki gibi malzeme odasıydı ve istiflenmiş içki şişeleriyle doluydu fakat biraz daha büyüktü.

Kartal da bileğimi bırakmadan ilerlemeye devam ediyordu. Nereye götürdüğünü ilk etapta anlamasam da önümüze çıkan ilk kapıdan içeri girince polisten kaçtığımız gün girdiğimiz personel odasının olduğunu anladım. Demek ki malzeme odasından personel odasına açılan bir kapı daha vardı ve malzeme odasını koridor gibi kullanıyorlardı.

İçeri girer girmez bileğimi bırakıp bedenini bana çevirdi ve geçen gün içinden kıyafet aldığım dolabı işaret etti. "Bedenine uygun kıyafeti ve ayakkabıları alıp hazırlan." Bakışlarını kolundaki siyah saate indirdi. "5 dakikamız kaldı, acele et."

Başımı sallayıp dolaba ilerledim. "Sen geç, ben hemen hazırlanıp geliyorum." Dediğimde dolabın önüne gelmiştim. Hızlıca dolabı açıp içine baktım. Aslında evde kıyafet vardı ama onları yanımda getirmeyi unutmuştum.

Dolaptaki kıyafetleri görünce ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadım. Kıyafetler tamamen değişmiş, beyaz gömlekle ve siyah etekle kombine edilmişti. Boyun için de bu defa siyah fular eklenmişti.

Bedenime uygun kıyafeti bulmaya çalıştığımda Kartal'ın sesini duydum. "Seni yalnız bırakmayacağımı söylemiştim. Bara birlikte çıkacağız."

Kıyafetlere bakmayı bırakıp başımı ona çevirdim. Ellerini ceplerine yerleştirmiş, her zaman ki keskin bakışlarıyla benim her hareketimi inceliyordu. Onun üzerinde de simsiyah bir kot pantolonla bedenini tam saran beyaz bir gömlek vardı. Gömleğinin kollarını yine dirseklerine kadar kıvırmıştı. Bir bileğini saati süslerken diğer bileğini de siyah ince bir bileklik süslüyordu.

Gözlerimiz buluştuğunda az önceki sözlerine karşılık sadece gülümsedim ve yeniden kıyafetlere döndüm. Bedenime uygun kıyafeti aldıktan sonra ayakkabıları da seçip kabine doğru ilerledim.

Kartal da beni izlemeye devam ediyordu. Tam kabine giriyordum ki, "Beklediğimden daha sakinsin." Dedi tok sesiyle. Aslında değildim ama ona güveniyordum ve garip bir şekilde sakinliğimi korumayı başarabiliyordum. Başımı arkada kalan Kartal'a çevirdim. "Çünkü sana güveniyorum."

Ona baktığımda bakışları kısıktı ama sözlerimi tamamladığımda kısılan bakışları eski halini aldı ve sessizce gözlerimin içine baktı. Ben de ona baktım. Bu anı yaklaşık 15 saniye gibi bir süre daha takip etti ardından bakışlarımı onun gözlerinden yere indirip başımı ağır ağır eski konumuna getirerek kabine girdim.

Kabine girmek saniyelerimi alsa da bir anda karıncalanan ayaklarım yüzünden bana bir asır sürmüş gibi geldi. Kalp atışlarımın ritmi, damarlarımın arasında bir yerde attı ve bir boşlukta süzülüyormuşum gibi hissettirdi. O boşluk kanımı ateşe verdi, içime sıcaklık bahşetti. O boşluk damarlarımdaki kanı emdi, ölü teninin soğukluğuna çevirdi. Çekildim, o boşlukla beraber hiç bilmediğim bir karanlığa doğru hızlıca çekildim.

Gözlerimi kapatıp yanaklarımı sıkıntıyla şişirdim. Düşünmem gereken karanlık değil, bu geceydi. Tüm enerjimi işime odaklamalıydım. Düşüncemi onaylarcasına başımı sallayıp gözlerimi araladım ve üzerimi değiştirerek kabinden dışarı çıktım ardından Kartal'ın karşısına dikildim.

Bakışları çok kısa bir an üzerimde gezinse de gözleri açık saçlarımda takılı kaldı. Bana doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı ve parmaklarını saçlarıma yaklaştırdı.

Dokunacağını zannettim ve o an kalbimin dörtnala koştuğunu hissettim. Neden kalbimin deli gibi bir tepki verdiğini anlamasam da Kartal saçlarıma yakın bir mesafede parmaklarını durdurup, "Saçlarını topla." Dedi.

Kaşlarımı soru sorarcasına çatıp, "Neden?" Diye sordum.

Sorduğum soruyla hızla geri adım atıp aramızdaki mesafeyi yeniden açtı. "Çalışırken rahatsız olursun." Dedi ama asıl söyleyeceği şeyin bu olmadığı açıkça belliydi. Sonradan aklına gelmiş gibi bir tavırla söylemişti.

Sebebini anlamak için yeni bir soru sormaya hazırlanıyordum ki beni anında ekarte ederek, "Artık gitme vakti." Dedi ve geldiğimiz kapıya doğru ilerledi.

Onun ilerlediğini görünce sorgulamayı bırakıp peşinden gittim. Odadan çıkar çıkmaz az önce barda gördüğüm adamın üzerindeki önlüğü çıkardığını gördüm. Kartal'a başını eğip bardan ayrıldı ve benim ilk mesaimi başlatmış oldu.

Gergin bir nefes üfleyip bar tezgâhına yaklaştım. Bar taburesinde oturan birkaç kişi dışında şu an için bir yoğunluk yoktu. O müşterilerden biri de Rüya'ydı ve varlığını hissettirmek için elinden geleni yapıyordu.

Rüya'ya minnetle bakıp Kartal'a dikkat kesildim. Müşterinin azlığından fırsat bilerek içkilerin üzerinden geçiyordu.

Dünkü gördüğüm içkilerin hepsi burada mevcuttu hatta fazlası bile vardı. Gerginlikten tutulan boynumu rahatlatabilmek için başımı iki yanıma yatırdım. Kartal'dan öğrendiklerimle istenilen içkiyi rahatlıkla servis edebilirdim etmesine ama kokteyl hazırlaması biraz zordu çünkü onu hazırlamak ayrı bir özen istiyordu.

Kokteyl yapımında kullanılan içkiler, ana içki ve yardımcı içki diye ikiye ayrılıyordu. Buzlar(küp buz, kar buz), meyve suları ve bitterler... Tüm bunları, ölçülerine ve sıralarına göre karıştırmak ya da çalkalamak çok önemliydi.

Kartal'a göre tat alma duygusunu pozitif yönde uyarmak için mutlaka verdiği tariflere ve ölçülere uymalıydım. Aksi halde istenilen kokteylin tadına asla ulaşamazdım.

"Bir bira." Diyen müşteriyle düşüncelerimden çıktım ve bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde ağzım az daha açık kalacaktı. Az öncenin aksine müşteri dolmuştu ve arkaya doğru uzun bir kuyruk oluşmuştu.

Panikle Kartal'a baktığımda yanıma geldiğini gördüm. Kulağıma yaklaşıp, "Yanındayım, sakin ol." Deyince kulağımı dağlayan sıcak nefesi yüzünden bir anlığına birayı bilip bilmediğimden şüphe ettim.

Usulca nefesimi dışarıya üfledim fakat bana eğikliği yüzünden bu defa benim sıcak nefesim onun dudaklarını dağladı. Ona çarpan nefesim yüzünden benim gibi gerilmesini bekledim ama yanılmam uzun sürmedi, dudaklarını hafifçe aralayarak nefesimin içine karışmasına izin verdi.

Belki bilinçli yapmıştı belki de farkında olmadan yapmıştı ama bu hareketi daha da paniklememe sebep olmuştu. Ondan uzaklaşıp, "Hemen birayı hazırlıyorum." Diyerek arka bankoya ilerledim ve o an yepyeni bir gerçekle sarsıldım.

Beni sadece müşterilerin istekleri panikletmeyecekti. Kartal'ın bana yakınlaştığı her an, paniğin tüm aşamaları beni her zerremde ziyaret edecekti.

Düşüncelerimin eşliğinde birayı ve bardağı alıp müşterinin karşısına geçerek birasını hazırlamaya başladım. Kartal da diğer müşterilerle ilgilenmeye başlamıştı. Ben bir müşteriye içki servis edene dek o en az üç müşteriye servis yetiştirebiliyordu.

Benim acemiliğimden dolayı benim önümdeki kuyruk daha kısaydı ve Kartal'ın önü boşaldıkça sabırsız müşteriler o yöne geçiyordu. Rüya da bar tezgâhın önünde kalabalık yapmamak için yakınımdaki bir masaya geçmişti. Şimdi işimle tamamen baş başa kalmıştım ve gerginliğimi müşterilere yansıtmamak için keyif alıyormuşum gibi gülümsemeye çalışıyordum.

İlk 15 dakika acemi ve ağır olmama rağmen güzel geçmişti. Ta ki karşıma dikilen yeni müşterime kadar...

Onu görmenin şaşkınlığıyla gözlerim istemsizce açılırken Nefes kibirli bir sırıtışla uzun tırnaklarını tezgâh üzerinde ritim tutar gibi hareket ettirdi. "Selam Metis."

Şaşkınlığımı hızlıca üzerimden attım ve umursamaz görünmeye çalışarak, "Ne içmek istiyorsun?" Diye sordum.

Sahte bir kızgınlıkla dudaklarını büktü ama ifadesinde daha çok eğlenir gibi bir tavır vardı. "Selam sabah yok mu?"

"Yoğunum, kaybedecek vaktim yok."

Nefes, Kartal'a doğru yan bir bakış atıp gülümsedi ve yeniden bana döndü. "Yoksa Zeus, sana yardımcı olmuyor mu?"

Gözlerimi kısıp şüpheyle ona baktım. "Zeus'u tanıyor musun?"

Nefes alayla güldü ama soruma cevap vermek yerine, "Bir tane Martini Dry istiyorum." Deyince korkunun parmakları kalbime dolandı.

Martini; beyaz şaraba su, baharat, kokulu bitkiler ve karamel eklenerek hazırlanan bir kokteyldi ve ben ölçü miktarlarını kesinlikle bilmiyordum. Aksi gibi Nefes'in arkasında da git gide uzun bir kuyruk oluşuyordu.

İstemsizce ellerimle oynayarak; "Neden sadece beyaz şarap içmiyorsun?" Diye sordum. Amacım, bir umut onu vazgeçirmekti fakat düşünmeden hareket etmem bana pahalıya patladı.

Ellerime kayan bakışlarıyla dudaklarında sinsi bir gülüş oluşurken hızlıca parmaklarımı bıraktım ama artık çok geçti. Korkumu ona çoktan belli etmiştim.

Nefes keskin bir küçümsemeyle, "Yoksa Martini hazırlamasını bilmiyor musun?" Dedi ve arkasına döndü. "Greendoor çok acemi bir barmaidle açılışı yapmış, daha kokteyl hazırlamasını bile bilmiyor. Biz buraya eğlenmeye geldik ama anlaşılan acemi barmaid yüzünden vaktimiz sırada geçecek." Deyince öfkeyle çıkıştım. "Nefes ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Nefes yeniden bana döndüğünde yüzünde sahte olduğu açıkça belli olan bir hüzün vardı. "Tatlım, sana iyilik de yaramıyor. Amacım kuyruğu boşaltmak ve sana zaman kazandırmak."

"Bana daha çok işten kovulmam için uğraşıyormuşsun gibi geldi."

Nefes cevap veremeden arkadan uğultu gibi yüksek sesler gelmeye başladı. Nefes amacına ulaşmış, sabırsız bekleyen müşterilere gaz vermişti. Böylelikle de elimi ayağımı iyice birbirine dolandırmayı başarmıştı.

Öfkeyle gözlerimi kısıp, "Sen artık gitsene!" Dedim fakat Nefes kollarını tezgâha yerleştirip, "Martinimi almadan hiçbir yere gitmiyorum. Biraz daha oyalanırsan seni patronuna şikâyet ederim." Dedi.

Nefes'e, nefesimi harcamak boş yere zaman tüketmekti. Dişlerimi sıkıp sadece başımı salladım ve arka bankodan beyaz şarap ile martini bardağını aldım. Sırada yardımcı içkiler vardı ama hangisini önce ya da ne kadar koyacağım konusunda bilgim yoktu.

Kartal'a yan bakış attım. Hem çalan müzikten hem de yoğunluğundan dolayı Nefes'le olan kısa atışmamı ve Nefes'in gaza getirdiği müşterilerin homurtularını duymamıştı.

Bardağı ve şarabı çalışma tezgâhına bırakıp Kartal'dan yardım istemek için ona doğru yöneliyordum ki Nefes'in hemen arkasındaki bir erkek müşteri, "Hadisene be kardeşim sabaha kadar seni mi bekleyeceğiz? Burada yetkili yok mu?" Diye bağırdı.

Adamın bağırmasıyla birlikte Nefes gülümserken Kartal'ın gövdesi anında omzuma değdi ve sert sesiyle adama doğru, "Sorun nedir?" Diye sordu.

"Sorun yanındaki kadının beceriksizliği. Bir saattir bekletiyor bizi. Böyle işe yaramayan müsveddeleri toplarsanız daha çok bekleriz."

Adam sözlerini tamamladığında Kartal'ın omzuma değen bedeni kaskatı kesildi ve ben daha ne olduğunu anlamadan önüme geçip ellerini bar tezgâhına yaslayarak öne doğru eğildi. "Senin hakaretini öyle bir sikerim ki üç gün hiçbir yere oturamazsın." Diye gürleyince benim gözlerim şaşkınlıktan kocaman açılırken adamın önündeki Nefes hemen sıradan çıkıp ortalıktan kayboldu.

Şimdi Kartal'ın öfkesi direkt karşısındaki adamaydı ve öfkesinde zerre azalma yoktu. "Sikik ağzını toplamayı bilmeyen dalyaraklara içki satışımız yoktur. Şimdi siktir git."

Adam, Kartal'ın sert çıkışıyla sinmişti ama erkekliğine de yedirememişti. İşaret parmağını üzerimize doğrultup, "İkinizi de şikâyet edeceğim." Diyerek neredeyse koşar adım Kartal'ın önünden uzaklaştı.

Hatta birkaç müşteri daha bu durumdan rahatsız olup sıradan çıkmıştı.

Hem korkmuş hem gerilmiş hem de Nefes yüzünden diğer müşterilere rezil olmuştum. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi daha ilk geceden Greendoor'un müşteri kaybetmesine de sebep olmuştum. Bir kez bile görmediğim, adını bile bilmediğim patronuma kendimi savunacak yüzüm dahi yoktu.

Ayrıca Kartal'ı da zor durumda bırakmıştım. Adam şikâyet ettiği takdirde onun da işsiz kalmasına vesile olacaktım.

Dudaklarım titreyince ağlamak üzere olduğumu anladım ve kendimi tutabilmek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Burada kalmaya devam ettiğim sürece Kartal'ın da işi tehlikeye girecekti.

Adamın uzaklaşmasıyla bedenini bana çeviren Kartal'ın yüzüne gerginlik, korku ve hayal kırıklığıyla baktım. Öfkesi hâlâ yerindeydi ve burnundan soluyordu.

Yavaşça yutkundum. "Yapamayacağım." Dedim titreyen sesime lanet ede ede. "Daha bir saat bile dolmadan her şeyi mahvettim. Sana demiştim ben barmaidlik yapamam diye. Biliyorum bir söz verdim ama..."

Cümlemin devamını getirememe sebep olan Kartal'ın dudaklarımın üzerine bastırdığı iki parmağı oldu. Dudaklarımın üzerinde çok hafif bir baskı vardı ama birbirine kenetlenmesine sebep olmuştu.

Bile isteye ikinci kez dokunuyordu bu gece bana. İlk dokunuşu sadece sızı yaratırken ikinci dokunuşu kalbime sıcaklık pompalamıştı sanki.

"Gidemezsin." Dedi erkeksi bir sesle. "Hiçbir yere gidemezsin."

Sözümü tutmadığım için böyle söylediğini biliyordum ama benim yapamayacağımı neden görmediğini anlamıyordum.

Dudaklarımdaki baskısını iyice azalttı. Elini çekmemişti ama kuş tüyündeki ağırlığı, kalbime onlarca yük taşıyor gibiydi. Başını yüzüme doğru eğince kalbimin gümbürdediği duydum. Bakışları fazla derindi. Az önceki öfkesi silinmiş, derinliğinin yanına esrarengiz bir ifade yerleşmişti.

Bilinmezlik ve yakınlığının hissettirdiği sıcaklıkla arkama bile bakmadan çekip gitmeyi istedim ama bir yanım deli gibi yanında kalmayı, o esrarengiz bakışlarının girdabında kaybolmayı istedi. Öylesine güçlü bir istekti ki mantığıma galip gelerek ayaklarımı olduğum zemine sabitledi.

Yeniden konuşmak için dudaklarımı araladığımda parmaklarını çekeceğini zannederken çekmek yerine dudaklarımın üzerinde hafifçe oynatınca kalbimdeki sıcaklık dudaklarıma tırmandı ve bir zebaninin parmakları arasında ateşle ezer gibi kıvrandırdı.

Ateşin etkisinden kurtulabilmek için, "Kartal." Diye fısıldayınca dudaklarımdaki baskısını yeniden arttırdı. "Verdiğin sözü tutmadan benden gidemezsin. Çok tatlı ama aynı zamanda mide bulandırıcı zehirli içkiyi senden almadan gitmene izin vermiyorum küçük barmaidim."

•••••••••••••••••

Bölümü nasıl buldunuz?

Metis'in, Ekin'e bir şey hissetmediğini Kartal'ın öğrenmesi çok iyi oldu demii🫠

Nefes ortalık karıştırmaktan çok hoşlanıyor, kolay kolay da Metis'i bırakmaz gibime geliyor😌

Yarın gece de Ev Arkadaşım'ın üçüncü bölümünde buluşalım.🥰

Görsellerde de parodilerimin insta hesapları var.

Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın❤️‍🔥

Fortsett å les

You'll Also Like

803K 25.9K 55
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
991K 43.3K 84
NOT: BÖLÜM SAYISI FAZLA DEĞİLDİR, BAZI BÖLÜMLER PART OLARAK BÖLÜNDÜĞÜ İÇİN BÖLÜM SAYISI ÇOK GÖRÜNMEKTEDİR! Yıllardır sevdiği kadınının sevdasıyla yan...
350K 17.4K 34
*2020 Wattys Kazananı* "Şartın nedir?" Gülümsedim ve üstüne yaslanmakta olduğumuz gri, demir çitte kayarak yaklaştım. "Üç soru. Bu üç soruyu bana so...
652K 15.3K 32
Nereden bilebilirdim ki dün gece yatağında olduğum adamın bugün patronum olarak karşıma çıkacağını? +18 sahneler olacaktır rahatsız olanlar okumasın...