Oluru Var mı?

By Solgun_Yazar

50.9K 3.1K 432

Hira arkasından müjdenin şaşkın serzenişini duydu. "Gördüğünü keşke bize de söylesen!" Bu sırada terminale do... More

1.BÖLÜM: "Giriş"
2.BÖLÜM: "Temizlik"
3.BÖLÜM: "Bazı Ölümler..."
4.BÖLÜM: "Bataklık Gözlü"
5.BÖLÜM: "Misafir"
6.BÖLÜM: "OLURU VAR MI"
7.BÖLÜM: "Mehmet"
8.BÖLÜM: "Görüntülü Arama"
9.BÖLÜM: "Hediye"
10.BÖLÜM:"İsteme"
11.BÖLÜM: "Nişan"
12.BÖLÜM: "Sarışın Kadın"
DUYURU📣
13.BÖLÜM: "Allah'a Emanet Ol"
14.BÖLÜM: "Mağusa Limanı"
15.BÖLÜM: "Ankara"
17.BÖLÜM: "Çorba"
18.BÖLÜM: "Sarılış"
19.BÖLÜM: "Özel "

16.BÖLÜM:"Affetmem"

1.8K 205 46
By Solgun_Yazar

Vee yine ben!

Bir şey fark ettim bir önceki bölümü attığımda. Ben telaştan sizin bayramınızı kutlamamışım!

O yüzden hem bayramınızı kutluyor hem de yeni bölümü iki gün bile olmadan bugün yine atıyorum. 😊

Keyifli okumalar!

🌸🌺


Alper yiğitin esir edildiği günlerden kısa bir kesit...

Adı, vahşetti,

Adı zalimlikti,

Adı merhametsizlik, adı vicdansızlıktı!

Bir insan başka bir insana hiç böylesine bir kötülük yapar mı?

Biri, birileri maalesefki yapmıştı bu kötülüğü.

Genç adamın günlerdir yediği dayaklar, bedenine edilen işgenceler artık kendisini hissedemez hale getirmişti. Şimdi loş, kirli bir mağara duvarının dibinde elleri ve ayakları yere çivilenmiş demir kazıklara bağlı bir şekilde öylece uzanıyordu. Nefesi varla yok arası, şüphesiz gören, yüzünde ve kıyafetlerinde bulunan kanlardan dolayı öldüğünü düşünür. Tozdan kirden görünmeyen asker kamuflajı içler acısı bir haldeydi. İç ürpertici bir şekilde ölmüşte ölmemiş gibiydi.

"Yaşıyor mu hâlâ?"

İki çift göz baygın bedeni izliyordu.

"Yaşıyor yaşıyor da fazla dayanmaz artık."

Öfkeli bir nefes aldı ilk konuşan.

"Hiç mi bir şey söylemedi?"

Diğeri göstermemeye çalıştığı bir hayranlıkla, "Hayır. Bol bol küfür etmekten başka bir şey söylemedi. "Dediğinde ilk konuşan kin dolu bir şekilde alper yiğitin kir pas içindeki bedenine doğru tükürdü.

"İyi."

Arkasını döndü ilk konuşan.

"Yaşamadığından emin olun."

Sonra arkasında diğerini bırakarak mağarayı öfkeli adımlarla terk etti.

Mağarada kalan adam alper yiğitin hareketsiz bedenine yaklaştı. Gözleri yüzü morluklardan ve kandan görünmeyen askeri uzun uzun inceledi.

Daha önce çok işgence etmişti doğrusu. Her seferinde 'demir'im' diyerek konuşmayan adamları erite erite konuşturmayı bilen işinin ehli biriydi. Ellerinde saymayı uzun zaman önce bıraktığı insanların kanı vardı. Asker vurduğu, asker öldürdüğü çoktu. Esasında asker dilini çözmüşlüğü de vardı ama daha önce hiç alper yiğit gibi birini görmemişti.

Askerin o ağzından işgencelerinden dolayı çok bağırış çok küfür duymuştu ama devletin sırrını verecek tek bir kelime bile duymamıştı.

Koskoca bir ay nasıl devlete dair bir şey söylemeden öylece işgencelere razı gelirdi ki?

Anlamıştı.

Bu asker yakalandığı an kendini ölmüş bilmişti.

"Bir daha senin gibisini görür müyüm bilmem ama yazık oldu. İnsan karısı çocuğu, olmadı ailesi için tek bir şey söylemez mi ya?"

Ayağının ucuyla acımasızca bacağını dürttü.

"Yaşıyor musun lan?" Diye seslendi.

Maalesef alper yiğitten bırakın kısık bir inildeme, ufacık bir hareket bile göremedi.

Alper yiğit'in bedenine ilişmeyi bıraktı.

Dışarıya seslendi.

"İki adam gönderin buraya!"

Sonra kısık bir sesle ekledi.

"Doğaya salmamız gereken bir et parçası var."

...

"Alper!" Diye tutuldu dili.

Adımları sersemledi. Gözleri denizleri kucaklamış gibi doldu taştı.

Alper yiğitin sedyede sargılardan görünmeyen yaralı bedenine inanamadı.

Elleri dudaklarına kapandı.

Sesi çıkmasın, Alper yiğitin ritimle atan cılız kalbinin sesini duymak istedi.

Duysun ki o sedyede yatan adamın hâlâ yaşadığına olan inancı pekişsin.

Duysun ki onca yaraya rağmen hayata dört elle sarıldığını, onları bırakıp gitmeyeceğine olan inancı arşı bulsun.

Sedyeye ilerledi. İlerledikçe dehşetten elleri dudaklarını ezip geçti. Alper yiğitin yüzü mahvolmuştu. Alper yiğitin yüzü morluklardan, şişliklerden tahrip olmuş, genç kızın yanında daima heybetle dikilen uzun bedeni yara bere içindeydi. Göğsünde kapatılmayan iki kurşun yarası, karnında yediği tekmelerden dolayı kocaman bir morarma, sol boşluğuna doğru ise yine iki tane kapatılmayan kurşun yarası vardı.

Bunlar görünenlerdi. Peki ya görünmeyenler?

"Allah'ım..!"

Elleri hissizleşerek yanına düştüğünde, hira alper yiğitin hemen yanı başında durdu.

"A-alper..."

Elleri titredi.

"Ne yaptılar s-sana..?"

Elleri her bir parmağına sarılmış bantlara gitti. Dokundu. İçi gitti. Ellerini yeterince incinmiş beden daha fazla incinmesin diye hafifçe alper yiğitin sol eline sardı.

O an anladı.

Sol elindeki tırnaklar sökülmüştü...

"Allah onları kahretsin!"

Hıçkırarak ağlamaya başladı. Bir çocuk gibi, belki sesine uyanır diye biraz da yüksek sesle ağladı. Düşündüğü gibi olmadı ne yazık ki. Çünkü alper yiğit hâlâ baygın bir şekilde yatıyordu.

"Sana bunları yapanların canları sökülsün!"

Sesi odanın dışına kadar taştı. Duyan duyacağını duymuştu.

"Bu y-yüzden mi?" Dedi hüngür hüngür ağlarken.

"Sen bu yüzden mi benden mesleğine ses etmememi istedin?"

Eğildi. Dudaklarını alper yiğitin alnına büyük bir şevkatle bastırdı. Göz yaşları alper yiğitin yüzünü ıslattı. Dudaklarını ilerletti. Patlamış kaşındaki dikişli yeri merhametle öptü. Sonra kirpikleri titreye titreye morarmış sol gözünü öptü.

Dokunmaya, öpmeye kıyamadı.

"Ben dayanamam ki..."

Alper yiğit'in sardığı serumlu elini öptü.

"Ben nasıl dayanayım şimdi?"

Koluyla yaşlarını sildi.

"Söyle."

Alper yiğit'in diğer gözünü öptü.

"Söyle... Ben nasıl unutacağım bu halini?"

Elmacık kemiklerindeki morarmayı titreyen eliyle sevdi.

"Ben ölürüm de unutamam ki. Şu güzel gözlerinin kapanışını ölsem de unutamam alper!"

Hıçkırdı. Bedeni hıçkırığıyla sarsıldı.

"Beni bırakma..."

Bir an olsun dinmeyen yaşlarıyla fısıldadı.

"Beni bırakma!"

Gözleri alper yiğit'in yüzünü ilmek ilmek inceledi. Nasıl ki onu ilk görüşünde güzel gözleri göz kapaklarına kazınmıştı şimdi de şu hali kazınacaktı.

"Annem gibi sen de beni bu kadar kolay bırakıp gitme Alper!"

Yüzünü sildi.

"Bırakırsan..."

Dudaklarını ısırdı.

"Affetmem!"

Sonra sesi titredi.

"Ölmüş a-annemin üzerine yemin ederim ki seni asla affetmem!"

Kapı beş dakikanın sona erdiğini haber eden hemşire tarafından açıldı.

Hiranın halini gören hemşire bir an şaşkınlıkla duraksadı. Tereddütle alper yiğite kilitlenmiş kadına, "Beş dakika bitti." Dediğinde genç kız, içinden ettiği dualarla son kez alper yiğitin gözlerinden öptü.

Geri çekildiğinde, "Seni bekleyeceğim.." dedi. "Seni sağsalim bekleyeceğim Alper." Diye fısıldadı.

Onu izleyen hemşireye bakmadan odadan çıktığında, kapıda bekliyordu elif, bahar ve nazlı hanım.

Alper yiğit'in arkadaşları da dâhil diğerleri sadece oldukları yerden genç kızı izliyorlardı.

Hira, döndüğünü hissettiği görüşüyle nazlı hanımın uzattığı kollarının arasına girdiğinde, "G-günah değil mi?" Diye fısıldadı.

Bedeni şiddetli bir hıçkırıkla sarsıldı. Nazlı hanım, ağlayarak hiranın bedenine sarıldı. Genç kızın bacakları hissizleşti. Bir halle yere yığılacakken nazlı hanım korku dolu bir çığlıkla kızı tutarak yere çöktü.

Hira, şiddetle dönen başının artık şiddetle ağrıdığını hissettiğinde dudaklarından bu defa acı dolu bir inilti koptu.

Hani o hep şikayet ettiği migreni var ya işte o daha önce görülmemiş bir şiddetle hirayı buldu.

Genç kız fısıldadı gözleri kapanırken.

"G-günah değil mi?"

Görüşüyle beraber bilinci tamamen gitmeden önce nazlı hanımın, "G-günah ya.." diyen acılı sesini sonra aynı sesten iki saniye sonra korku dolu bir nefes duydu.

"Kızım?!" Diyen sesin sahibi hirayı sarsıyordu.

"Arslan doktor çağır!" Diyen nazlı hanımın sesi bilinci gibi karanlıklarda kaybolup gitti.

Artık geriye zifiri bir karanlık ve o karanlığın içinde alper yiğitin yaralı yüzü vardı...

...

"Anne hadi."

Bahar, tarazlı sesiyle milyonuncu kez en azından sıcak bir çay içmesini isteyen annesine karton bardağı uzattı.

Nazlı hanım başını iki yana salladı.

"Götür bahar. Oğlumu sağsalim görmeden bana her şey haram!"

Bahar, dolu gözlerle başını salladı.

Tam bu sırada mihrimah, eli göbeğinde koridorda göründü.

Ağlamaktan kızarmış gözleri gören Arslan hızla kalktı oturduğu yerde.

Çift yan yana geldiğinde Arslan, "Gelme demiştim sana."diye söylendi.

Mihrimah, "Amelyata girdi yine. Bırakta şimdi kalayım yanında Arslan. Evde kafayı yiyeceğim beklemekten." Diye endişeyle konuştuğunda Arslan daha fazla bir şey diyemedi.

Eşine, "Nasılsın?" Diye sordu mihrimah. Arslan diğerleri gibi kardeşi çıkmadan iyi olmayacaktı.

"İyi gibiyim."

Hayır, iyinin yanından bile geçmiyordu. Kardeşinin o hale gelmesinin ne kadar zoruna gittiği belliydi.

Mihrimah, arslanın yardım için koluna sarılan eline eliyle iki kere vurup okşadı.

"İyi olacak merak etme. Bu da geçecek. "

Temenni ettiler sadece.

Mihrimah, eşinin yardımıyla nazlı hanımın yanına ilerledi. Bu sırada göz göze gediğine başıyla selam verdi.

"Anne?"

Bahar ve nazlı hanımın yan yana oturduğu koltuğa geldiğinde bahar, yengesini görür görmez yer verdi.

Mihrimah, baharın saçlarını öperek koltuğa oturduğunda nazlı hanım sıkıntılı bir sesle, "Bu halinle ne işin var burada kızım?" Diye sordu.

Mihrimah, "Dayanamadım işte." Diye mırıldandı .

Nazlı hanım gelininin elini tuttu.

Mihrimah, "Babam nerde?" Diye sordu.

Hali nice olan ömer beyi hatırlatması nazlı hanımı daha çok üzdü.

"Alperimi duyan arıyor. O da hem hava almak için hem de cevap vermek için dışarı çıktı işte. "

Mihrimah başını salladı üzgün üzgün.

"Ya hira? O nerde?"

Bahar, "Baygınlık geçirdi. Serum verdiler. Odada şimdi. "Dediğinde mihrimah yutkundu.

Hepsi tek tek yıkılıyor gibiydi. Alper yiğit bu insanlar için işte bu kadar değerli ve kıymetliydi.

"Bir haber yok mu?" Diye sordu hamile kadın.

"Üç saattir ameliyatta ama gelen giden bile yok. "

Mihrimah başını salladı. Ara ara gelen hafif sancısı nedeniyle bir eli mutlaka karnındaydı. Oğullarının doğmasına çok az kalmıştı. Aslında tam da şu sıralar doğacaktı. O, bebeği karnındayken bu kadar sıkıntılı bir sürece gireceğini hiç düşünmemişti doğrusu. Beş yıldır gelinleri olduğu bu ailenin ilk defa bu kadar yıkıldığını görüyordu. Korkuyordu. Kardeş yerine koyduğu kaynı için, ikinci anne, baba diye bildiği kayınvalidesi ve kayınbabası için ve kız kardeşi yerine koyduğu bahar için çok korkuyordu doğrusu.

Bir saat sonra hira, yanında elifle çıka geldi. Yorgun bedenini hemen oturtanlar nasıl olduğunu sordu. Bir iyiyim bile diyemedi.

Yalan söylemeye kimsenin gücü yetmiyordu.

Sordu o da haber var mı diye.

Benzer bir cevap verildi.

"Gelen giden bile yok."

Geriye dua etmekten başka bir şey kalmamıştı. Ha bir de sabretmek vardı. İşte o en zoruydu.

Sessizlik içinde beklediler. Ameliyathanenin önünde, hepsi farklı yerlere kurulmuş şekilde beklediler. Hiranın gözleri sürekli tam karşındaki askerlere kayıyordu. İçinde Alper yiğitin nişana davet ettiği ve zorla gelen arkadaşları vardı.

Mahir, Aliefe ve cenan...

Alper yiğitin neredeyse bir buçuk gündür bu hastanede olmasına rağmen onlar kıyafetlerini bile değiştirmeden kamuflajlar içinde kardeş bildiklerini bekliyorlardı.

Hira, yeri izlemeye dalmış mahir komutana baktı. Baktıkça alper yiğiti hatırladı. Hatırladıkça içi cız etti.

Hesap sormak istiyordu esasen.

'Nasıl bu hale gelmesine izin verdiniz?!' Diye avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu.

Ne olmuştu da bir aydır alper yiğit esirdi ve bu kadar geç bulunmuştu?

Peki ya haber vermemeleri...

Neden haber vermemişlerdi?!

Düşünmemeye çalıştı, hira. Çünkü düşünürse bekledikçe gelen sinir harbiyle mahir komutana patlayacaktı. Hali duman adamı daha da duman etmek istemiyordu.

Yaklaşık bekleyişlerinin üzerinden yarım saat geçti. Bu süre zarfında rütbeli komutanlar geldi. İyi dileklerde ve geçmiş olsunlarda bulunduktan sonra gittiler. Tekrar ama bu defa alper yiğiti yatağında bilinci açıkken görmek için geleceklerini söyledikten sonra hiç gelmemiş gibi kayboldular.

Rahatsızlıkla kıpırdandı genç kız.

Soğuk kanlı o rütbelilerin başka şekilde geldiklerini düşününce içi buz kesti.

Allah korusun...

Nihayet alper yiğitin ameliyatının bittiğini kapıdan çıkan doktoru gördüğünde anladı. Alper yiğiti sevenler doktorun başına üşüşünce sorgu sualler orta yaşlı adamı gülümsetti.

Bu gülümseyiş bir buçuk gün sonra herkese derin mi derin bir nefes aldırdı.

"Başta dediğim gibi bedeni çok hırpalanmış. Sağ ayağında şimdi farkettiğimiz bir çatlak, sağ kaburgalarında ve ellerinde de ezilme olduğunu anladık. Ayağını alçıya aldık ama asıl mesele şu ki sol boşluğundaki kurşunları çıkarmak göğsündeki kurşunları çıkarmaktan daha kolaydı. Göğsündekiler kalbe oldukça yakın olduğundan ameliyatımız uzamış bulundu. Fakat şimdilik durumu iyi diyebilirim. Bir aksilik çıkmazsa direnci sayesinde ayaklanacaktır. Geçmiş olsun. "

Sonrası sevinçli nidalarla sarılmalar, geçmiş olsunlardı.

Bir badiredir ki atlatılmaya çalışılıyordu. Atlatacaktı elbet de bunun ruhta bıraktığı yıpratıcı etki çok acıydı.

Mihrimah sevinçle eşine , hira bahara, nazlı hanım ömer bey'e gerisi de rastgele sarılırken, Elif neşeyle, "Kimin eniştesi be!" Diye gururlanıyordu.

Bu defa iki kardeş sarılırken hira, burnunu çeke çeke, "Ona çok kızacağım. " diye söyleniyordu.

Güldü.

"Ama önce biraz hasret gidermem lazım. "

Akşama doğru alper yiğiti odaya aldılar. Yine bu defa kesin talimatlarla kimseyi almadılar odaya. En azından üzerinden bir gün geçmesini uygun bulmuştu doktor.

Ömer bey, bunu fırsat bilerek hastanede perişan olan akrabaları evlerine daha temiz ve dinç gelmeleri şartıyla gönderdi. Oğlunun asker arkadaşlarını o kadar kolay yollayamamıştı ama başardığı bir gerçekti. Sıra geniş ailesine geldiğinde ise gözleri özellikle birinci ve ikinci gelinlerini buldu.

"Hadi sizde eve." Dediğinde mihrimah, "Biz niye gidiyoruz ya?" Diye mızmızlandı.

Hira hızla başını salladı.

"Ben gitmem." Dedi.

Bahar da katıldığını belli eder gibi salladı.

Nazlı hanım ise, "Kattiyen olmaz." Diye reddetti.

"Oğlum uyansın, kendine gelsin öyle gide-"ceğim demeye kalmadan ömer bey oldukça sert ve katı bir ifade takındı.

"Bu halinizle mi çıkacaksınız çocuğun karşısına?! Gidin şu halinizi düzeltin de öyle gelin. Lafımın üstüne laf söyleyen var mı?" Diye diklendi.

Nazlı hanımda dahil kimseden çıt çıkmadı.

"Güzel!" Dedi ömer bey.

Sonra ona gülümseyerek bakan oğlu arslana baktı.

"Hepsini eve götür. Dinlensinler. Ben gelin diyene kadar da biri evden kafasını çıkarmasın. Sen de dahil!"

Arslan başını sallayınca yüzü sirke satan eşine döndü.

"Bakma öyle hanım. Bu oğlanın kırığı ezilmiş kemiği var. Evde çorba morba yap da içerelim. Burdaki yemekten bir şey olmaz. Bir an önce kendine gelsin."

Nazlı hanım, çorba lafını duyunca kendine geldi.

"Doğru doğru.." dedi telaşla. "Kelle paça çorbası yapmam lazım. Açtır şimdi, oğlum."

Ömer bey beş dakika sonra bir başına koltuğa oturduğunda çok yorgun, çok bitkin ve de rahatlamış gibiydi.

Cehennem gibi geçen saatlerin kendisini nasıl bitirdiğini bir o bir de allah bilirdi.

Evlat acısı çekecek diye hop oturup hop kalkmıştı. Neyseki allah haline acımıştı da oğlunun canına dokunmamıştı.

"Ölümlü dünya, herkes bir gün ölecekte yavrum bu kadar genç ölseydi o zaman beni de kendiyle götürürdü."

Derin bir nefes aldı.

Sonra usulca gülümsedi.

"Hele bir uyansın ben göstereceğim ona dünya kaç bucakmış. Hayvan herif! Anasının babasının canına kastedecek en sonunda!"

***

Ve bölümü saat 02:55' te bitirdim.

Bir helal olsun, bir teşekkür ve iltifat bekliyorum ha!😁

Ee, nasıldı?

Yazarın düşüncesi: İyiydi iyi...

😄

Şimdi velinimetlerim, ben bölümü bu kadar erken ve dolu dolu attım. Benim sizden her zaman ki isteklerim olacak.

Öncelikle yorum yorum yorum istiyorum!

Sonra hesabımı takip etmeye davet ediyorum sizi.

Sonra da bu kurguyu beğendiyseniz arkadaşlarınızla paylaşmanızı ve de herkes okusun faydalansın istiyorsanız okuma listenize eklemenizi istiyorum.

Çokta bir şey istemiyorum yav. 😄

Bazı velinimetlerim ona katılacağım bir şeyler söyledi.

Neden sıralamada yükselemiyoruz diye.

Daha önce bildirmiştim.

Kurguya yaptığınız yorumlarınız beni, kurguya verdiğiniz oylar kurguyu mutlu eder.

Demek istediğim oylar okunma sayısına göre düşük. O yüzden yükselemiyor olabiliriz.

Fakat ben buradan kimseyi oy oy diyerek zorlamak istemiyorum.

Sonuçta sen oy'u beğendiğin bölüme verirsin. Belki aramızda beğenmeyenler olabilir.

Zorlamıyoruz o yüzden.

Neyse şimdilik ben kaçıyorum artık.

Tekrar bayramınızı kutlarım. 🥳

Continue Reading

You'll Also Like

952K 59.5K 39
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
25.2M 900K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1.3M 57.9K 44
Siz: 88-67-114 Siz: Buyur Sevgi teyze Siz: Öve öve bitiremediğin vücut ölçülerim. Siz: Umarım elbise cumartesi gününe kadar yetişir Yoksa yeni bir el...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

390K 18.6K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.