luz de la luna || marvel

By oprexia

95.9K 7.1K 2.9K

daughter of stark başlangıç 12/06/2022 bitiş 10/02/2023 ❝ 𝘕𝘰 𝘥𝘦𝘫𝘦𝘴 𝘲𝘶𝘦 𝘦𝘭 𝘴𝘰𝘭 𝘯𝘰𝘴 𝘢𝘭𝘶𝘮... More

promotion
episode 1
episode 2
episode 3
episode 4
episode 5
episode 6
episode 7
episode 8
episode 10
episone 11
episode 12
episode 13
episode 14
episode 15
episode 16
episode 17
episode 18
episode 19
episode 20
Episode 21
Episode 22
Episode 23
Episode 24
Episode 25
Episode 26
Episode 27
Episode 28
Episode 29
Episode 30
Episode 31
Episode 32
Episode 33
Episode 34
Episode 35
Episode 36
Episode 37
episode 38
teşekkür + duyuru
yeni hikaye <3

episode 9

2.9K 250 190
By oprexia

"Tanıştığıma memnun oldum tatlım, mutlaka tekrarla bunu." May bana sıkıca sarıldığında hafifçe karşılık verdim. Peter bana verilen ilgiyi kıskanmış gibi somurttuğunda ayrılmak zorunda kalmıştık. Kıkırdayarak birbirimize veda edip aşağı indiğimiz sırada Peter kolunu omzuna doladı.

"Bu kadar telaş etmene değdi mi bari?" Göz devirmek istesem de kendimi tuttum ve yüzümü buruşturdum.

"En yakın arkadaşımın annesiyle tanıştım, tabii ki telaş etmeliydim!" Kendimce haklı sitem ederken ikimiz de sessizliğin verdiği gariplikle kahkaha attık.

Geniş, bir o kadar büyük olan demir kapıyı açtığımızda tam karşımda gördüğüm yüz ile durakladım. Kaşlarım çatılmıştı.

"B-bay Stark?"

Peter, endişe ve heyecanla konuştuğunda babam hâlâ bana, ben babama,  gözlerimizi kırpmadan birbirimize bakıyorduk. Onun gözünde yaptığından rahatsız olacakmışım gibi bir tatminlik vardı. Bende ise sadece kırık bir tebessüm.

"Evlat, nasılsın?" Hızlı adımlarla sonunda benden gözünü alıp Peter'a ilerledi. Elini omzuna koyup hafifçe gülümsediği sırada içimde bir şeylerin ruhuma battığını hissetmiştim.

"İyiyim efendim, siz nasılsınız?" Çocuk bir anlığına benim burda olduğumu unutmuş gözüküyordu. Tabii, kim Tony Stark'ın büyüsüne kapılmazdı ki..

"Oldukça iyi. Bugün Staj'a biraz erken başlamak istedim." O ana kadar gülümseyen Peter kaşlarını çattı.

"Bizim haftada sadece bir kez stajımız var Bay Stark?" Bir şeylerin ters gittiğini düşünmüş olmalıydı. Benim de kaslarım hafifçe çatıldı. Bu sırada babamın yüzünde büyük bir gülümseme belirdi.

"Staj demişken, artık haftanın her günü aynı saatte tekrarlayacağız. Buralardan geçiyordum, gelmişken bugünkünü erken yapalım dedim. Hadi, atla." Konuşarak tekrar arabaya yaklaştığı sırada kapısında durdu. Peter bir an bile dönüp bana bakmadan hızlıca arkaya bindiğinde babam bu sefer bana dönmüştü.

Peter şerefsiz çıkmıştı iyi mi?

"Beni de eve bıraksan?" Yüzüne bakmayın istemeye sıkıla söylediğim bu cümleyle zafer kazanmış gibi sırıttı.

"Hayır. Sana iyi sıkılmacalar para avcısı." Yalandan göz kırpıp o da arabaya bindiğinde sinirle gözlerimi kısarak gülümsedim.

"Tanrım, sabretmem için bana bir işaret gönder!" Ellerimi göğe kaldırmış yüksek sesle konuştuğum sırada, evren tabii ki beni umursamadı.

Korkunç bir gök gürültüsü ile yerimden sıçradığımda baştan aşağıya ıslanmaya başlamıştım bile.

Yaratıcı aklım sayesinde ürettiğim küfürleri mırıldanarak yürümeye başladığım zaman, sinirden ağlamamak için zor duruyordum.

"Amaris, bu halin ne!?" Natasha asansörden çıktığım an halimi gördüğünde endişeyle yanıma yaklaştı. Sırılsıklamdım.

"Doluya yakalandım." Dedim titreyerek. Dişlerimi o kadar sıkmıştım ki kırılabilirdi. O sırada mutfak barında oturan iki kişiyi görmemle afalladım. Natasha'nın buğulu sesi, pek duyulmuyordu.

Babamla Peter oturmuş, babam gülümseyerek onu izlerken Peter heyecanlı heyecanlı bir şey anlatıyordu.

Natasha yanımdan bir an ayrılırken kıpırdamadan durmuş onları izlemeye devam ediyordum. Peter anlatmaya devam ederken gözü bir an benim olduğum tarafa takıldı, konuşmaya devam edip önüne döndüğünde bu sefer babam beni fark etti. Nispet yaparcasına gülümsedi.

O gün ilk defa bana keşke gülümsemeseydi dedim.

Yıllardır özlem duyduğum babam, kendine adeta yeni bir evlat bulmuştu ve bu benim en yakın arkadaşımdı. Gerçi artık en yakın mıydık bilmiyorum..

Natasha elinde büyük bir battaniye ile yanıma geldiğinde hızlıca üstüme sardı. Babam bu sırada homurdanıp önüne dönmüş, Peter'ı dinlemeye devam ediyordu.

"Happy'i arayabilirdin. Ya da Steve'i."

"Aklıma gelmedi." Diyerek omuz silktim. Doğru söylüyordum, maruz kaldığım manzara o kadar çok ağırıma gitmişti ki gurur meselesi yapmışytım adeta. Tam bu sırada sarsılarak hapşurdum.

Natasha endişeyle omzumu sıvazlarken öne gelen saçlarımı arkaya doğru itekledim.

"Odama gidebilir miyim?" Sesimin titrememesini umarak konuştuğumda rahatladım. Natasha baktığım tarafa bakıp karşımdakileri fark edince derin bir iç çekti. Kafasını salladı. Ben merdivenlerden hızlıca çıkarken bakışlarımı üstümde hissediyordum.

Odama girdiğim an kendimi yatağa attım. Üstümden kayıp giden battaniye umurumda olmamıştı. Birkaç dakika öylece tavana bakarak düşünmeye çalıştım. Ama sanki beynim karanlığa gömülmüştü, düşünmek istediğim hiç bir şey yerinde değildi.

Cızırtılı bir sessizlik. İçimde var olan küçük kıvılcımın üstüne su döküyor, ama sönmüyor. Aksine, alevleniyor. İçim yanıyor, her bir parçam milyonlara bölünüyor. Ya da sadece öyle hissediyorum.

Uçsuz bucaksız karanlıkta bir yıldız kadar ışık saçıyorum, kalbimin en derinliklerinden çıkan kıvılcım önümde mucizeler yaratıyor.

Karanlıkta huzur dolu bir ses, hissediyorum ama beni tek korkutan şey onun varlığı.

Kendimden korkuyorum, karşımda boşlukta öylece havada duran ışık huzmesi büyüyor. Çığlık atıyorum, sesim boşlukta yayılıyor mu, kafamda mı yankılanıyor anlamaya çalışıyorum.

"Yeter!" Ciğerlerini delen çığlık, karanlıktakinin hoşuna gidiyor gibiydi. Gülümsediğini hissettim.

"Bana yardım ediyorsun." Her bir zerresi alev alev yanan yüzüm buruştu.

"İstemiyorum, bırak beni. Sonsuza kadar böyle kalayım ama canımı yakmayı kes!" Küçük bir kıkırtı duyuyorum çığlıklarımın arasında.

"Ama bunu benden sen istedin, Amaris." 

"Amaris. Hey, uyan!" Sarsılan vücudumla yüzümü buruşturup gözlerimi araladım. Nefes nefese kalmıştım. Sırtımdan deli gibi terler akıyordu. Steve'in yardımı ile doğruldum. Nefeslerim yavaş yavaş düzene girmişti ama gördüğüm rüyanın etkisinden çıkmam uzun sürecek gibi duruyordu.

"İyi misin? Sayıklayıp titriyordun." Steve, omuzlarımdan sıkıca tutmuş, kabusun etkisinden çıkmamı bekliyor gibiydi. Hafifçe kafa salladım.

"Evet, sadece bir kabus." Dedim fısıldayarak. Kırık kolumu biraz fazla sıktığını hissettiğimde gözlerimle onu işaret ettim. Alçı hâlâ ıslaktı, demek ki uyuyalı çok olmamıştı.

Steve alçılı kolumu hafifçe sıkmayı bırakıp beni kendine çekti. Bir eli ile başımı tutarken diğer eliyle sırtımı destekliyordu.

"Beni bırak, sen nasılsın?" Dedim geri çekilerek. Yatakta biraz yer açtığımda ucuna oturdu. Bana bakmıyordu.

"Bilmem." Derin bir nefes aldığında kaşlarımı çattım.

"Natasha ile hâlâ aranız bozuk mu?" Karşısına bakıyordu. Gözleri bur an kapandı, kafasını salladı. O böyle yapınca bende derin bir nefes verdim.

"Steve, sana yardım etmek istiyorum ama ne hissettiğini çözemiyorum." Dedim elimi omzuna atarak. "Sadece tek bildiğim, 'Geri gelmesi mümkün olmayan, hatırlanmamalı.' #¹"

Kafasını bana çevirdi, sessizce gözlerime öylece baktı. Vermek istediğim mesajı almış gibi kafasını salladı.

Ayaklandığında dikkatlice ona bakmaya devam ettim. O ise, aklımdan geçmeyecek olan o hamleyi yaptı.

Bir haftadır masamın üstünde duran saati alıp, cebine attı.

O anın şokuyla çıkana kadar arkasından öylece bakakaldım. Bu Natasha'yı bir kenara attığı anlamına mı geliyordu?

Galiba öyle.

Uyku mahmurluğu ile yaşadıklarım aklımı karıştırmaya devam ederken umursamamaya çalıştım. Kafamı yastığıma koyup öylece uyudum. Tam o anda gelen kapı sesi, kulaklarımın kabarmasına sebep oldu.

Uykudan yeni kalkmamı umursamadan ayaklandım. Dengede zor dururken kapımı hafifçe araladım. Babam kapısının önünde öylece durmuş yerde oturuyordu. Elinde bir bira bardağı, hiç kıpırdamadan karşısına bakıyordu.

Birkaç saniye sadece bakakaldım. Sonunda dayanamayıp kendi kapımın önüne oturdum. Karşı karşıya olduğumuz sırada, gözünün daldığı noktada artık ben vardım. Sert yüzünden ifade vermedi. Hapşurdum. Bundan iğrenirmişçesine kafa salladığımda acır gibi yüzüme baktı.

"Kahvaltıda konuşmuyoruz, otururken konuşmuyoruz, karşılaşınca konuşmuyoruz. Yine mi konuşmuyoruz? Anlamadım ne bu, kızından nefret edersen büyük ödülün sahibi sen falan mı oluyorsun?" Sitemle söylediğim bu sözler onu güldürmüştü.

"Seninle diyaloğa girmem değil, seninle aynı yerde durmam bile senin gibi biri için çok fazla. Minnet duymalısın." Bardağından koca bir yudum aldı. Gözleriyle gözlerim bir an olsun ayrılmıyordu.

"Bir şey hissetmiyor musun gerçekten? Öyle karşında durarken, yaşattıların kalbini acıtmıyor mu?" İçimden gelen sözcükleri düşünmeden ona aktarmıştım.

Bir yerde gelip bana sarılmasını, her ne yaptıysam beni affetmesini istiyordum. Hatasız bile olsam, özrümü kabul edeceğinden emin olsam bir saniye düşünmez özür dilerdim.

"Ya sen, katil olmak seni hiç düşündürmüyor mu?" Bu sorunun cevabı bende yokmuş gibi derin bir nefes aldım. Umutsuz vakaydık.

"Neden gittin, neden bıraktın beni?" Gözleri bu sorduğum ile hızlıca üzerimden çekildi. Sertçe yutkunup yalpalayarak ayaklandı. Ona odaklanmış bakarken, o artık bana bakmıyordu. Odasına girerken son sozlerini söyledi.

"Olur böyle şeyler, babalar gider." #

Ve o an, söylediğiyle donup kaldım. Ne diyeceğimi bilemedim. Sadece arkasından içeri girmesini izledim. En içten canımı yakan cümle, defalarca aklımda yankılandı. Boğazım düğümlendi, nefessiz kaldım.

Dünyanın en normal olayıymış gibi söylemesine karşın benim de odana girmekten başka çarem kalmamıştı.

Canımı yakmak için o kadar söz ararken, sarhoş ağzından çıkan bir cümlenin beni bu kadar üzmesi onu da şaşırtmıştı.

Yatağıma tekrar uzanırken derin ve kırık bir nefes aldım.

"Hayır, babalar sebepsiz yere gitmez." Dedim olaylardan uzaklaşmak için elimi komidinin üstünde duran kitaba uzatırken.

Derin bir nefes alıp bir sayfa daha çevirirken biraz daha iyiydim. Kitap okumanın verdiği rahatlık üzerime çökmüştü.

Tam o sırada çalan kapı, yerimden hoplamama sebep olsa da dişlerimi sıkarak konuştum.

"Sam, Clint, Steve, Natasha, Rhodey, Nick, Marie haricinde herkes girebilir. Yani hiç kimse!" Sinirle konuştuğum sırada kapı aralandı.

"Yani ben girebilirim." Karşımda gördüğüm kızıl yüzle elimdeki kitap ayracı, yere düştü.

"Çık, bir adım daha adım atma içeri." Yaşadığım şoktan hızlıca çıkıp kızıl kadına kapıyı işaret ettim. Ancak beni dinlemedi bile. Kapıyı kapatıp tam karşıma geçtiğinde ayaklandım.

"Amaris..çok büyümüşsün.." Pepper ellerini yanaklarıma koyup baş parmaklarıyls hafifçe okşadığında yüzümü buruşturarak ellerini çektim.

Neredeyse bir ay buradaydım ve şimdi mi geliyordu?

"Yaklaşma bana." Dedim elimi kaldırıp. Uzun zamandır onu görmemiş olmanın verdiği hüzünle ne yapacağımı tekrar şaşırdım.

"Beni dinlemelisin." Dedi sesimi bastırarak. Zorla oturttuğunda o da yanıma oturdu. Yüzüne nefretle bakmak istesem de derinlerde ona yaşadığım sevgi buna el vermiyordu.

"Anlat." Dedim sert sesimden ödün vermeyerek.

oy siniriyla hemen atayim dedim. Şimdiki vote sınırımız 45,,

160 okunuyor ortalama, 45 vote az bile :(
Aynı zamanda okuyanlar keske takip de etse..

Sizce bu kabuslar ne? Ses kime ait?

#¹ Özdemir Asaf, seçme şiirlerden

#² ironman 3'ten ')

Continue Reading

You'll Also Like

40.5K 3.7K 59
Ya Regulus Black'in bi kızı olsaydı? Daisy Black ; Babası hortkulukları yok ederken öldü. Annesi ölüm yiyenler tarafından öldürüldü. Vaftiz annesi Na...
91.5K 4.9K 60
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...
12.2K 1K 13
𝐷𝑒𝑙𝑙𝑎 𝑣𝑒 𝐽𝑎𝑚𝑒𝑠 𝑏𝑖𝑟𝑏𝑖𝑟𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛𝑒 𝑘𝑎𝑟𝑠̧𝚤 𝑑𝑢𝑦𝑑𝑢𝑘𝑙𝑎𝑟𝚤 𝑜̈𝑛𝑦𝑎𝑟𝑔𝚤 𝑖𝑙𝑒 𝑎𝑠𝑙𝑎 𝑏𝑖𝑟𝑏𝑖𝑟𝑙𝑒𝑟𝑖𝑛𝑖 𝑡𝑎𝑛�...
214K 19.7K 41
Tamamlandı. "Sana kızıl melek diyeceğim." "İşlediğim suçları bilseydin bana melek demezdin!" 🎖#1 marvel 🎖 #1 peterparker 🎖 #1 tomholland 🎖 #1 sp...