Gül Defteri

By nyanpurple

859 105 39

Gül defterimde sakladığım kısa öyküler... More

Saatler Yirmi Beşi Gösterirken
Küçük Hanım ve Şair~1
Küçük Hanım ve Şair~2
Küçük Hanım ve Şair~3

Lale Tarlası

181 30 22
By nyanpurple

*

Tabaktaki mandalina kabuklarına, boş çikolata ambalajlarına ve masanın öbür ucundaki kırış kırış kâğıt peçetelere yorgun bir bakış gönderdi. Ne zaman meyve yese ateşi çıkıyordu. Yüzü cayır cayır yanarken yarım saat evvel patlattığı sivilcelerinden arta kılın kırmızı şişlikler ise hâlâ sızlıyordu. Annesinin tabiriyle suratını rende gibi delik deşik etmişti. Zaten bu haliyle onu alacak talihsiz yoktu bari fakülteyi bitirip en kötü ihtimalle bir pratisyen hekim olsa da ortada kalmasaymış.

Şımarık erkek kardeşinden hiç hazzetmiyordu Havva. Zira oğlanın tek uzmanlık alanı zavallı ablasına laf sokmaktı. Bilhassa eve misafir gelince. Çaylı börekli kadın muhabbetlerinde sinsice taarruza geçiyordu. "Bu beyinle nasıl tıp fakültesini kazandın abla?" diye alay ettiği vakit annesi katiyen gıkını çıkarmıyordu. Derler ki sessizlik kabul etmektir. Hiç şüphesiz bütün aile efradı Havva'nın beyni konusunda aynı şeyi düşünüyordu. Biraz parası olsa iki dakika bile durmaz derhal DNA testi yaptırırdı. Üvey evlat olduğuna derinden inanıyordu.

"... ayrıca yapılan son çalışma hipogonadotropik hipogonadizmin, kriptorşidizmin ana etiyolojik faktörü olduğu hipotezini desteklemektedir."

Yeter artık, diye hönkürdü genç kız. Bu okuduğu kaçıncı makaleydi artık saymayı bırakmıştı. Sistemde ders seçimi açılırken sadece birkaç dakika geciktiği için hem ödevli hem de yoklamalı bir seçmeli staj almak zorunda kalmıştı. Grup arkadaşları aç kurt gibi yoklamasız stajları kapmışlardı hemen. Ah kadın doğum seçmelisini alabilseydi şimdi İngilizce makalelerle cebelleşmek yerine dingin bir tatil yapıyor olurdu. İki haftalık boşluk ne de iyi gelecekti ona. Oturup sarma sarar, ayva reçeli yapar, sabah balkondaki çiçekleri sulardı. Hatta dikiş nakışla bile uğraşabilirdi. Zira evde yapılan her türlü işi seviyordu. Lisedeyken geleceğe yönelik hayalleri arasında okumuş ev hanımı olmak vardı. Tahsilli ev hanımlığı gayet makul bir meslekti.

Laptopu hırsla kapatıp kafasını kapağına vurdu. Fakat o esnada çat diye bir ses çıktığından yüreği sıkışmıştı. Korkuyla güç düğmesine basıp cihazı açmaya çalıştı. Hayır beni bırakamazsın, diye fısıldadı. Taksitleri daha bitmemişti bu Japon ırkının. Ancak bütün çabalarına rağmen karanlık ekran aydınlanmadı. Yarına kadar yetiştirmesi gereken kriptorşidizm sunumunu böylece bitiremeyeceğini anladı. Çocuk üroloji stajından kalacağı kesindi. Kafasını bir kez daha ölü laptopa vurup ömrünü çürüttüğü masadan kalktı. Günlerdir hasretini çektiği yatağa ebedi bir boşvermişlikle uzanırken bakışlarını beyaz tavana dikti. Şimdi ilkokul çağlarına dönse ve ona zırt pırt sorulan "Ne olmak istiyorsun?" sorusuyla karşı karşıya gelse artık verecek çok iyi bir cevabının olduğunu düşünüyordu.

Ahh! Vücuttaki bütün sistemlere meydan okuyan başına buyruk bir kanser hücresi olmak istiyordu. Gerçek özgürlük onunkiydi çünkü. Yüzünü yastığa bastırırken yumuşatıcı kokusunu içine çekti. Esasında aklında intihar etmek vardı. Bu yüzden derin derin soludu kimyasal lavanta kokusunu. Astım krizine girmeyi, bronkospazm geçirmeyi sonra da nefessiz kalmayı planlıyordu. Yumuşatıcı koklayarak kendini öldüren ilk insan olarak adı tarihe yazılacaktı ve o zaman ailesi vicdan azabıyla kıvranacaktı. Keşke kızımıza azıcık sevgi gösterseydik diye inim inim inleyeceklerdi.

Yastığın altında duran telefonu titreyince karanlık düşüncelerinden sıyrıldı. Telefon ekranını büyük bir metin kutusu kaplamıştı. Yazının altında evet ve hayır seçenekleri vardı.

"Kolay yoldan zengin olmak ister misiniz?"

Cansız bir mırıltıyla okudu soruyu. Suratını buruşturup hayır seçeneğine bastı. Anlaşılan o ki telefonuna virüs bulaşmıştı. Birkaç saniyenin akabininde başka bir mesaj belirdi cam ekranda.

"Zor yoldan zengin olmak ister misiniz?"

Herhalde şaka yapmayı çok seven biri onunla dalga geçiyordu. Hayır efendim zengin falan olmak istemiyordu! Sinirle hayır seçeneğine bastı. Lakin spam mesajlar sonlanacak gibi görünmüyordu.

"Peki o halde kararı size bırakıyoruz. Ne olmak istiyorsunuz söyleyin, yapalım."

Telefonumu iki antenli üç gözlü uzaylılar mı ele geçirdi, diye düşündü genç kız. Neme lazım sırf tıp okuyor diye uzaylılar onu çok zeki sanmış olabilirlerdi. Kafatasını yarıp beynini çalacaklardı ve dünyayı yok etmek için hain planlarında kullanacaklardı kim bilir. Tabii halihazırda başka bir şık daha vardı: Liseli kuzenleri onunla dalga geçiyordu. Önceden yapmadıkları şey değildi sonuçta. Bacak kadar ergenin şakasından kurtulmak için boş metin kutusuna dokundu. Parmakları ekran klavyesinde hızla hareket etti. "Kanser hücresi," diye yanıt verdi. Evet kanser hücresi olmak istiyordu.

"Cevabınız için teşekkür ederiz. Yarışmamıza katılımınız onaylanmıştır. Eğer kazanırsanız bir hafta sonra kanser hücresine dönüşeceksiniz. Yarışma akşam 20.30'da başlayacak. Kanalımızın gizli frekansları birazdan size gönderilecektir."

Elbette ciddiye almadı mesajı. Daha mühim sorunları vardı Havva'nın. Bilgisayarı bozulmuş, ödevi yarım kalmıştı. En kötüsü de son zamanlarda sürekli halinden şikayet eden keyifsiz bir insana dönüşmüştü. Her şeyi kafaya takıyor ve fazlaca abartıyordu. Böyle yaşanılmazdı ki canım. Lale tarlasını çok fazla ihmal etmişti. Oysa eskiden gizli arazisini her gece rüyasında görürdü. Hayali mal varlığı olan bu birkaç dönümlük toprağa yıllardır gözü gibi bakıyordu. Nice emeklerle yetiştirmişti tarlasını. Son aylarda iyi uyuyamadığı için lale tarlasını artık rüyasında nadiren görüyordu.

Şu anki stresini atmak için en iyi yönteme başvurdu. Çamaşır suyu ve fırçayı alıp doğruca tuvaleti temizlemeye gitti.

"Anne, ablam yine depresyona girdi!" diye mutfağa seslendi Osman. Havva'nın temizlik krizlerine bütün aile alışıktı. Annesi oğluna bir şeyler fısıldayarak ablasını kendi haline bırakmasını tembihledi. Kulakları çok iyi işittiğinden Havva konuşulanları net bir şekilde duymuştu. Omuz silkip işine odaklandı. Banyo kapısını ve dahi duvarları silerek her yeri ak pak etti.

Sıcak suyla yıkanıp dişlerini de fırçalayınca yeni doğmuş bebekler gibi hissetmişti. Su ile deterjan onu rahatlatan yegane şeylerdi. Sıvı sabun şişesine ve içindeki jel kıvamlı turuncu sabuna baktı. Çocukluğundan beri sıvı sabun şişesinde farklı canlıların yaşadığından şüphelenirdi. Küçük ebatlarda, kanatlı ve simli birtakım hoş yaratıklar... Fakat bu düşüncesini şimdiye kadar hiç kimseyle paylaşmamıştı. Tarlasında çalışan genç çiftçi istisnaydı tabii. Genç kız tarlaya uğramadığı zamanlarda toprağına göz kulak olan genç adam onun ciddi manada dert ortağıydı. Yıllardır rüyalarının değişmez öğelerinden biriydi gizemli çiftçi. Çoğu gece uykularında aynı mekanı ve aynı insanı gördüğüne başkaları duysa asla inanmazdı ancak hakikat tam da bu şekildeydi. İki ayrı boyutta yaşıyor gibiydi. Rüya alemi, onun herkesten sakladığı ikinci dünyasıydı. Lale tarlası ise ikinci evi...

Akşam yemeğinden sonra üst katta oturan babaannesi ve dul halası çay içmeye aşağı inmiş, böylelikle ev epey şenlenmişti. Muhabbet halkası kurulmuşken Havva mutfakta bulaşık yıkıyordu. Oturma odasından neşeli sesler geliyordu. Annesi kızının bugün stresli olduğunu bildiğinden tezgahın üstündeki çamaşır suyunu saklamıştı. Havva temizlik yaparken bazen deterjanın ölçüsünü kaçırabiliyordu. Sonra da kimyasal kokular sebebiyle annesinin migreni azıyor, o perişan haline ağrı kesici bile fayda etmiyordu.

Genç kız işini bitirdiğinde saat sekize geliyordu. Babaannesine selam verip odasına çekildi. Hazır abdestliyken yatsı namazını kılmaya karar verdi. Vitrin son rekatında telefonuna art arda mesajlar gelmişti. İnatçı bildirim sesleri birbirini takip ediyordu. Namazı eda edince seccadeden kalkmadan yatağın üstündeki telefona uzandı.

"Bu akşamki yarışmacılardan birisiniz Havva Hanım. İsminiz az evvel anons edildi. Cayma hakkınızın olmadığını hatırlatırız."

Mesajı okur okumaz odasının beyaz duvarında dijital bir ekran belirdi. "Lütfen frekansları girin," dedi robotik ses.

İşin ciddiyetini işte o zaman anladı. Kuzenleriyle alakalı saçma bir şaka değildi bu. Sonucunda kanser hücresine dönüşeceği bir yarışmaya kaydını yaptırdığına inanamıyordu. Daha iyi bir ödül isteyemez miydi sanki!

Havva frekansları girdi isteksizce. "Beş dakika sonra yayına bağlanacaksınız," dedi aynı monoton ses. Dijital ekran ortadan kayboldu. Genç kız giydiği sefil kıyafetlere bakınca eli ayağına dolaştı. Pijamasının üzerine basma etek çekmiş ve uyumsuz bir yazma takmıştı. Kıyafetleri o kadar eskiydi ki tarihi eser sanıp müzeye koyabilirlerdi. Yarışmaya böyle katılamayacağının idrakindeydi. Şimşek hızıyla gardırobuna yöneldi ve hemen şık bir şeyler giydi.

Beş dakika dolduğunda yarışmanın yapıldığı mekana ışınlandı. Sahnede beyaz smokinli yakışıklı bir adam duruyordu. Kafasına zeytin dalından bir taç takmıştı. Sunucu olsa gerekti. Kırk yıllık şovmenleri aratmıyordu doğrusu. Stüdyo daha çok antik Roma yapılarına benziyordu. İzleyiciler karanlıkta kaldığı için yüzlerini görmek imkansızdı. Sadece uğultuları işitiliyordu. Cıvıl cıvıl elbiseler giymiş bir grup yaşlı kadın sahnede komik bir dans sergilediler. Herhalde bu teyzeler yarışmanın ponpon kızlarıydı.

Sunucu bey seyircilere gövdesini çevirdi ve sempatik bir şekilde konuşmaya başladı. "Her on yılda bir yapılan yarışmamıza hoş geldiniz! Bugünkü önemli katılımcılarımızın ismini sizlere tekrar zikretmek istiyorum."

Havva'nın rakipleri arasında tanıdık çehreler vardı. Fakültedeki dahiliye asistanlarından birinin ismi okunmuştu. Spot ışıklarının altında adamın suratı dolunay gibi parlıyordu. Allah sahibine bağışlasın sunucu kadar yakışıklıydı. Lakin genç hekim, kızcağızı tanımamışa benziyordu. Hastanedeki birkaç uygulamanın dışında pek karşılaşmadıkları için bu durum çok normaldi.

Öteki tanıdık isim ise Rafet Tuğrul idi. Aslına bakarsanız Havva küçük halasının kayınbiraderini yarışmacı olarak görmeyi beklemiyordu. Geçen seneden beri halası ikiliyi evlendirme planları kuruyordu. Babaannesinin dediğine göre Rafet ona körkütük aşıktı. Ne var ki pek tipsiz bir herifti. Çok parası olduğu için zenginliğiyle övünüyordu ama Havva'nın para pulda gözü yoktu. Bin gönlü olsa bir tanesini bile vermezdi bu dilber dudaklı şopara.

Rafet karizmatik olduğunu düşündüğü acemi bakışlarla sevdiceğini süzdü. Genç kız kaşlarını derince çatıp sırtını adama döndü. Ne diye önlerine gelen herkesi yarışmaya almışlardı ki? Yapabildiği kadarıyla çakma Mecnun'u görmezden geldi. Neyse ki ikisinin arasında asistan duruyordu. Evet Havva sağ baştan üçüncü yarışmacıyken diğer numaralar dört beş altı şeklinde devam ediyordu.

"Birinci olursam seninle evleneceğim Havva," dedi Rafet. Hain Kostok gibi çirkin bir şekilde gülmeye başladı. "Ödül olarak kalbini istedim. Kazanırsam bana aşık olmaktan başka çaren yok!"

"Boyun devrilmesin!" diye mırıldandı kız. "Benim bahtım kadar kara dişlerin olsun emi! Hepsi de tek tek çürüsün!"

Antik tiyatronun dev ekranında fosforlu harflerle ilk soru belirdi. Yüksek doz heyecan bariz hissediliyordu.

"Bende şehirler var fakat evler yok. Dağlar var fakat ağaçlar yok. Bende sular var fakat balık yok. Ben neyim?"

Cevabı ilk veren tabii ki Havva olmuştu. Bilmece konusunda ondan iyisi henüz doğmamıştı.

"Cevabınızı tekrar alalım Havva Hanım."

"Harita," dedi genç kız. Doğru yanıtın ardından neşeli bir alkış tufanı koptu. Ponpon teyzeler sahneye çıktı ve hüdayda müziği eşliğinde birkaç dakika oynadılar. O esnada Havva hummalı bir düşünce sürecindeydi. Diğer soruları yanıtlamama kararı almıştı. Ne yapıp edip yarışmayı kaybetmeliydi. Kanser hücresine dönüşmek istemiyordu çünkü. Ancak Rafet'in de kazanmasına izin vermemeliydi. Yoksa adamla nikah masasına oturması işten bile değildi. Kendine bir yandaş bulması lazımdı. Rafet dışında birisi yarışmanın galibi olmalıydı. Öteki katılımcıları inceleyince ne yazık ki dişe dokunur bir şey göremedi. En uygun kişi hiç şüphesiz okuldaki asistan idi. Dahiliye stajını alırken hocaların onu birkaç kez övdüğüne şahit olmuştu.

Genç adamın dikkatini çekmek için yapmacıktan öksürdü. "Hayırlı akşamlar Ali Abi. Öncelikle yarışmada başarılar dilerim. Aynı mektebin çocukları sayılırız. Kendim için istediğimi elbette senin için de istiyorum. İnşallah birinci olursun."

"Teşekkür ederim," dedi Ali kibar tavrını hiç bozmadan. "Fakat sizi tam olarak çıkaramadım."

"Ben beşinci sınıflardan Havva Ceylan. Geçen sene birkaç uygulamamıza girmiştin abi. Dahiliye stajını alan son gruptuk biz. Hatta Ramazan ayına denk gelmişti."

Muhatabı başını salladı. Ancak adamın onu hâlâ hatırlamadığına adı gibi emindi kız. Sonraki etapta ponpon teyzeler dilo dilo yaylar müziğiyle coştular. Havva ağzı açık bir biçimde onları izlerken komedi programına düştüğünden şüpheleniyordu.

Rafet her sorunun ardından Havva'ya dönüp klişe aşk manileri okuyordu. Ne var ki sesi genç kızdan ve asistan doktordan başka kimsenin duyamayacağı bir düzeydeydi. Bu yüzden çapkınlıkları fazla göze batmıyordu.

"Senin böylesine allame olduğunu bilmiyordum Rafet. Nasıl bu kadar çok puan toplayabilirsin aklım almıyor!" diye yapmacık bir hayranlıkla konuştu. Adam resmen Ali ile başa baş gidiyordu. Rafet'in kazanmasına katiyen müsaade etmemeliydi.

"Yarışmaya katılmak için çok uğraştım. Yıllardır bugünü bekliyorum Havva."

Genç kızın basireti açık olduğundan kuşkuyla gözlerini kıstı ve yakışıklı sunucuyu inceledi. Sonra da belalısına döndü. Hakikaten bir elmanın iki yarısı gibiydiler. Demek Rafet yarışmaya torpille katılmıştı. Sunucuyla akrabaydı zira. Gerçeği daha erken fark etmediğine hayret etti. Halasının düğününde gördüğünü hatırlıyordu bu yerli Brad Pitt'i.

"Ali Abi boşuna beynini patlatıyorsun. Emeğin karşılıksız kalacak," diye fısıldadı Havva.

Genç adam tek kaşını kaldırdı merakla. "Hayırdır neden öyle söylüyorsun?"

"Oyun şikeli. Yanındaki madrabaz var ya sunucunun anadan doğma akrabası. Soruların cevabını önceden ele geçirdiğine eminim."

Ali rakibini dikkatle ölçüp tartarken en sonunda Rafet'in çoğu soruyu doğru yanıtlayacak kadar zeki olamayacağına kanaat getirdi. "Sanırım haklısın," dedi ve kızı onayladı.

Son etaba geçildiğinde küçük bir ara verilmişti. Ponpon teyzeler gaydırı gubbak cemilem müziğinin hareketli ritmine uyarak bir güzel oynadılar. Allah nazarlardan saklası enerjileri asla tükenmiyordu. Nişan kına organizasyonları için ideal bir dans grubu olabilirlerdi. Kariyerleri gerçekten parlak görünüyordu.

Ara boyunca spot ışıkları yarışmacıların üzerinden çekilmişti. Tıpkı seyirciler gibi karanlıkta kalmışlardı. Havva bu sayede Ali'ye rahatça derdini anlatabildi.

"İşbirliği yapmalıyız. Onu başka türlü alt edemeyiz," derken halihazırda bir plan türetmeye çalışıyordu.

"Birinciliği bu kadar çok mu istiyorsun?" diye sordu adam. Bakışları pek tuhaftı. Genç kız beyefendinin imasından fazlasıyla rahatsız olmuştu. Ne yani onu hırslı ve dünya malına tapan bir kadın mı zannetmişti?

"Hayır," diye isyan etti. "Programın başında Rafet'in ne dediğini duymadın mı? Ödül olarak aşkımı talep etmiş. Yarışmanın yapımcıları nasıl kafada bilmiyorum ama bunu yerine getirmemeleri için hiçbir sebepleri yok. Eğer Rafet galibiyeti elde ederse istemediğim bir adamla evlenmek zorunda kalacağım. Tamam ben de Kleopatra sayılmam ama Allah aşkına şu adamın suratına ve geometrik bıyıklarına bir bak! Cennet Mahallesi'ndeki Ethem'e benziyor."

Ali tekrar Rafet'i alıcı gözlerle süzdü ve bir kez daha genç kıza hak verdi. Bıyıklarının ölçüsü hakikaten kusursuzdu. Hangi berberde kestirdiğini merak etmişti. Programdan sonra sormayı düşünüyordu.

Nihayetinde asistan doktor, kızın işbirliği teklifini kabul etti. Programda birtakım dolapların çevrildiğini en başından beri sezmişti zaten.

Onurlu bir duruşla burnunu çekti Havva. "Çok doğru bir karar verdin. Hem seni birinci yapmak benim için yeterli bir başarı. Rabbime şükür öyle makam mevkide gözüm yok," dedi. Sözlerinde yüzde yüz dürüst değildi elbette. Kanser hücresi olmayı dilemeseydi pekala rekabet ederdi Ali'yle. Ama genç adamın bu gerçeği bilmesine hiç lüzum yoktu. Ponpon teyzelerin gösterisi bitince sunucu -namı diğer Brad Pitt- sahneye çıktı. Seyircileri mest etmek için romantik bir şiir okudu. Şayet yarışma televizyonda yayınlanıyor olsaydı şu dakikada reytingler aşırı yükselirdi. Adam şiir okumakta kesinlikle maharetliydi.

Havva şiir sayesinde aradığı ipucuyu bulmuştu. Hem de çok tanıdık bir ipucu! Lale tarlasında yetişen cinsten. "Görüyor musun?" diye seslendi Ali'ye. "Rakibimizin ayağının dibinde mantar var. Sahnenin dekoruna aitmiş gibi görünebilir ama kesinlikle değil. Şiir ve müzikle besleniyor bu minik mantarlar. Şapkalarının altında küçük yaratıklar saklı. Soruların doğru cevabını bizzat onlar fısıldıyor Rafet'in kulağına."

"Şapkalı yaratıklar..." diye mırıldandı genç adam. Nedense bahsi geçen mantarlar hiç yabancı gelmemişti ona. "Peki ya sen bütün bunları nereden biliyorsun?"

"Benden şüpheleniyor musun?" derken alınmış gibi ses tonunu düşürdü kız. İçten içe eğleniyordu aslında. Ali'yle aralarındaki ortak noktayı sonunda keşfetmişti. İkisi yıllar yılı aynı rüyayı görmüşlerdi de haberleri yoktu. Havva çiçek tarlasında çalışan genç çiftçiyi gökte ararken yerde bulmuştu. Adamın onu ne zaman hatırlayacağını merak ediyordu. Ama doğru vakit gelene kadar gerçeği belli etmemeye kararlıydı. Her gece aynı rüya aleminde buluştuklarını bakalım o da hatırlayacak mıydı?

"Her neyse," diye omuz silkti kız. "Hazırsan gösteriye başlıyorum. Bana destek olmayı unutma."

Rafet son soruyu da hiç zorlanmadan doğru bilirken Havva hemen araya girdi. "Bu ne ciddiyetsizlik ayol!" diye haykırdı. Ve sanki o anda stüdyoda bomba patladı. Kimse böyle bir çıkışı beklemiyordu. "Yarına yetiştirmem gereken acil bir ödevim var ama sırf hatırınız kalmasın diye dersimi kitabımı bırakıp bu yarışmaya katıldım ben. Dürüst ve onurlu bir yarışma olmayacaksa ne işim var burada Allah aşkına? Sunucu bey siz de başınıza zeytin dalı takacağınıza önce gerekli güvenlik önlemlerini alın. Resmen gözümün önünde kopya çekiliyor."

Ali parmağını uzatıp mantarları işaret ederken suç mahallindeki en önemli kanıtları gözler önüne serdi. Kameralar hızla o noktayı zoomlamıştı. Ali diğer yarışmacıları da kışkırtarak itiraz etmelerini sağladı. Gerçek kimlikleri ortaya çıkan minik mantarlar kafalarının üstündeki şapkaları fırlatıp sağa sola kaçıştılar. Saniyeler içinde güneş gözlüklü, siyah takım elbiseli korumalar sahneyi istila etmişti. Büyük bir ciddiyetle mantarımsı yaratıkları yakalamaya çalışıyorlardı. Ponpon teyzeler ise her şeye rağmen dans etmekten vazgeçmemişlerdi.

Hem aşkta hem de kumarda kaybeden Rafet kargaşadan yararlanıp ortadan kaybolmaya yeltenmişti. Ancak genç doktor buna hakkıyla engel olmuştu. Adamı ensesinden tutup korumaların önüne attıktan sonra tüm dikkatleri sunucunun üzerine çekmişti. Zira kopya mevzusunun bir diğer suçlusu da Brad Pitt idi. Geometrik bıyıklı akrabası yüzünden kariyeri mahvolmuştu zavallının. Eh bir daha ulusal programlarda sunuculuk yapmayı ancak rüyasında görürdü.

Sonuç olarak birincilik kayıtsız şartsız Ali'nindi artık. Kafasına gösterişli bir zeytin dalı takan bir başka sunucu ödül törenini yönetmek için sahnedeki yerini aldı.

"Ali Bey'in yarışma başvurusu sırasında bizden talep ettiği ödülü değerli konuklarımızın huzurunda açıklamaktan kıvanç duyuyoruz. Kendisi lale tarlasının sahibini bulmak istiyordu. Bereket ki rüya aleminde emlakçılıkla uğraşan eski bir dostumuz bize bu hususta oldukça yardımcı oldu. Araştırmalarımız sonucunda tarla sahibinin gerçek kimliğini tespit ettik. Öhöm... Havva Hanım lütfen bir adım öne çıkın. Tarlanız ve yetiştirdiğiniz endemik bitkiler hakkında biraz da sizin ağzınızdan bir şeyler duyalım."

Continue Reading

You'll Also Like

670K 3.3K 40
⚠️⚠️⚠️⚠️ Yetişkin içerik ⚠️⚠️⚠️⚠️ Hikâyelerin sadece ilk bölümleri burda yer alacak geri kalanlar youtubededir. YouTube linki https://youtube.com/@i...
1K 328 16
bubirfakehesap: Selam bubirfakehesap: Rahatsız olmayacaksan yaşını öğrenebilir miyim acaba? bubirfakehesap: Part time motorculuğunun yanına bir de pa...
1.9M 180K 60
Ulaş: Hani sen bana ilk mesajında demiştin ya Ulaş: Dizi, film ve kitaplarda herkesin sevdiği yan karakterler gibisin diye Ulaş: O zamanlar bu benim...
2M 161K 39
değdi mi sarman gereken yaraları daha da kanatmana? //text. #1kookv 28.08.22 #1taekook 31.08.22 #1vkook 31.08.22 #1jungkook 23.09.22 #1taehyung 27.09...