fatih'in istanbul'u | bxb

By asloeyy

113K 7.1K 3.4K

[TAMAMLANDI] yalnız yaşamaktan rahatsız olduğu için ev arkadaşı arayan fatih ile geçimsiz olduğu için sürekli... More

başlangıç
bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz☄️
on dokuz
yirmi☄️
yirmi bir
final☄️

sekiz

5.1K 354 171
By asloeyy

|fatih|
|istanbul|

____________

fatih'in mesajlarını gördükten sonra alkın ve tolga kocaman gözleri ile bana bakarken ben ağlamaklı ifade ile telefona bakıyordum.

sıçtım amınakoyim. al işte aşık olmayıp da ne yapayım. adama bakın.

ikisi de sessiz kaldığında üzüntüyle montumu giyip oturduğum sandalyeden kalktım.

ben eve gidiyorum, aşkımdan yataklara düşecek duruma geleceğim sanırım bu gidişle

"eve gidince haber ver"

alkın'ın söylediğine sadece başımı sallayarak eve adımladım. gerçekten fatih'in beni sevmesini ne çok isterdim.
ama fatih'in bana arkadaşça yaklaştığına dair büyük bir inanca sahiptim.
sikik ve büyük bir inanç.

asansörle çıktığım dairenin önünde cebimdeki anahtarı ararken fatih kapıyı açtı.

geç geldin, uzun mu sürdü sınavın

üzerimdeki montu yavaşça çıkartırken mırıldandım

alkın ile cosmos'daydık tolga da geldi öyle biraz lafladık

tamam, sen üzerini değiştir. ben de yemeğini koyayım sonra da ilaç içip biraz dinlenirsin. yarın sınavın yoktu sanırım.

bunu nerden biliyorsun diye soracağım esnada aklıma geçen akşam laf arasında söylediğim gelmişti.

tamam diyerek odama geçtim. alkın'a evde olduğumu yazıp telefonu şarja taktım ve üzerimi değiştirirken hâlâ fatih'in atkısının boynumda olduğunu fark edince çıkartarak kenara koydum ve bir hoodie ile eşofman giyerek odadan çıktım.

fatih sen ne yaptın, çok değişik bir şey kokuyor

kemik suyuna çorba yaptım hızlıca toparlanman için. biraz kötü kokuyor ama şifa olur. sevmez misin? eğer sevmiyorsan, tavuk suyu ile de çorba yaptım. onu da iç-

fatih. bir dur. bir otur.
bu kadar zahmet etmene ne gerek vardı, normal hazır çorba da içsem olurdu.

onların yarardan çok zararı var. bir sürü koruyucu madde içeriyor. öyle bir şeyi içmene izin veremezdim.

tamam ama bu kadarına da gerek yoktu.

anlamlandıramadığım bir hisle baktı yüzüme.

sevmez misin bu çorbaları.
tamam ben de sevmiyorum ama gerçekten seni hemen iyileştirirdi.

o kadar tatlıydı ki birazdan mutfağın orta yerine düşüp bayılacaktım.

severim dedim yalnızca.

"çok severim fatih, senin elinden çıkan her şeyi sen mutlu ol diye ben seve seve yerim" diyemedim de severim dedim yalnızca.

hemen bir kase kemik suyu çorbasını önüme koydu, yanına da limon dilimlemişti yeşil'im.

ben çorbayı içerken o da karşımda oturmuş beni izliyordu. iyi olduğumdan emin olmak istercesine.

alt tarafı basit bir soğuk algınlığıydı fakat fatih o kadar hassas davranıyordu ki, altında bir sebep çıkmasından endişe ederek konuyu irdelemekten vazgeçtim.

ellerine sağlık, çok güzel olmuş
dediğimde tam kaseyi almak için kalkacaktı ki

diğer çorbadan da içebilir miyim, birden iştahım açıldı gibi hissediyorum dedim.

yemin ederim, ben iki aydır fatih'in gözlerinin öyle parladığını hiç görmemiştim. ve bu parıltının kalbime saplanıp kalacağını, tatlı tatlı sızı yapacağını hiç ama hiç tahmin etmemiştim.

bu kez de tavuk suyu çorbasını bol limonlu ve karabiberli içtiğimde, sahiden iyi hissediyordum. başımın ağrısı da, vücudumda hissettiğim kırgınlık da tamamen geçmiş gibiydi.

fatih de daha iyi hissettiğimi anlamış olacak ki, hüzün -ya da endişe, her ne boksa- bulutlarını dağıtarak önümdeki boş kaseyi aldı.

sen içeri geç, ıhlamur getireceğim. ya da istersen odana geç oraya getireyim

salona geçeyim, film izler miyiz yarın senin de sınavın yoktu sanırım

tamam, olur. sen film seç ben geliyorum

içeri geçerek filmlerin olduğu dolaba ilerledim birkaç aksiyon ve gerilim filmini geçtiğimde gördüğüm harry potter serisi ile güldüm. peşinden yüzüklerin efendisi ve star wars geliyordu. birkaç marvel ve dc filmini de geçtiğimde fatih'in adım seslerini duydum, peşinden de o etkileyici sesini

istersen netflix'ten de izleyebiliriz

kanepeye oturduğumda önümdeki sehpaya bir fincan ıhlamur bırakarak karşı kanepeye oturdu ve televizyondan netflix'i açtı.

"single all the way" izleyelim mi

başını sallayarak kumanda ile filmin adını yazdı ve başlattı. sırtımı kanepe koluna yaslayarak bağdaş kurdum ve kucağıma aldığım yastık ile ekrana odaklandım.

sevimli bir noel filmiydi, çok yakın iki arkadaşın arkadaşlıklarının bozulmasından korktukları için birbirlerine olan duygularını itiraf edemedikleri ama ailelerin onlar için buna zemin oluşturduğu...

fatih'in cinsel yönelimini ya da ailesinin böyle bir şeye nasıl tepki vereceğini bilemezdim ama kendi ailemin kesinlikle hoş görülü olmayacağını biliyordum.

filmin ortalarına geldiğimizde gözümü ekrandan ayırmadan sordum,
böyle güzel hasta çorbası yapmayı ya da yemek yapmayı nasıl öğrendin

birkaç dakika salonda sadece filmin sesi duyuldu, ardından fatih'in derin nefesi.

tek başınayken hasta olduğun zaman, nazlanmak yerine kalkıp kendime çorba yapmaya çalıştığım zamanlarda öğrendim işte

başımı salladım. onun da bir yarası vardı fakat bana anlatmıyordu, hoş gerçi ben de anlatmazdım, anlatamazdım.

film bittiğinde sessizce fatih'in film hakkında bir yorum yapmasını bekledim çünkü neticede gay filmiydi.

insanlar bir şeyleri kaybetmekten korktuğu için böyle senelerini heba ediyor. oysa insan sevgilisi ile arkadaş da olmalı.

fatih'e dönerek yanıt verdim.

bence de ama işte yine de bazen insan kendini geri tutabiliyor. itiraf sonrasında alacağı ters tepki ya da olumsuz yanıt veya olumlu giden ilişkilerinin bir gün sonlanması ve hem arkadaşını hem sevgilini kaybetmek vesaire

bedenini bana döndürerek çenesini sağ eline yasladı.

pekii o zaman bir güm nasılsa bitecek diyerek hiçbir şey yapmayalım istanbul. hayatın kanunu bu. her şey bir gün başlar ve başka bir zaman diliminde biter. önemli olan yıpratmamak ve bittiğinde dahi saygı ile o günleri anmak.

derin bir nefes aldım. haklıydı sonuna kadar ama işte insan elindeki tek dayanağı da kaybetmek istemiyordu.

ya hayatında tutunabildiği tek dal o kaldıysa, o zaman nasıl korkmaz kaybetmekten

bir süre cevap vermeden düşündü.

yine de ben bir şeyleri söyleme taraftarıyım. eğer bir gün birinden hoşlanırsam bunu ona "beni sevmesi için" değil, "ona olan duygularımı bilmesi" için söylerim. o ister beni sever ister aynı şekilde devam eder veya uzaklaşır. evet uzaklaşırsa üzülürüm ve muhtemelen büyük bir yıkım yaşarım ama bu durum beni biraz daha büyütür ve olgunlaştırır

haklısın sanırım... offf niye haklısın ki sen şimdi. bak sinirleniyorum.

şakacı bir tavırla söylediğim söze fatih de güldü.

çay mı getireyim ıhlamur mu

çayı ne ara yaptın aminakoyim

yine başladık küfre. filme tuvalet arası verdiğin zaman demledim, zaten kaynamış su vardı kettleda.

ulan hasta olmasam seni alnından öperdim şerefsiz evladıyım çok duygulanıyorum sen böyle şeyler yapınca.
ibrahim tatlıses'in yıldız tilbe'ye dediği gibi, kendimi senin tarafından pezevenklerin elinden kurtarılmış gibi hissediyorum fatih.
çay perim benim.

kahkaha atarak oturduğu kanepeden kalktı.

telefonumu elime aldığımda tolga'nın kurduğu whatsapp grubuna güldüm.

fatih ile istanbul'u birleştirme operasyonu

tolga; eeeee eve gidince neler oldu

alkın; istanbul seni dinliyoruz nerelerdesin huhuuuu

tolga; alkın'ım unutulduk mu ne

alkın; kişisel sohbet penceremize döndü burası bu salak istanbul da bakmıyor telefona

istanbul; hey, selam !

biliyorsunuz ki ben çok güzel bir adama aşık oldum

übersüper bu herif sevmezsem diye endişe ederek hem kemik suyuna hem tavuk suyuna çorba yapmış bi de üstüne ıhlamur. offffff çok şapşal bu çocuk

ayrıcaaaaa birlikte film izledik ve gay filmi olmasına rağmen hiçbir tepki vermedi aksine birbirlerine geç itiraf etmelerine eleştirel yorum yaptı

bi daha aşık oldum

alkın; tolga çık bebeğim bu aşk kuşu olmuş ㄱ.ㄱ

tolga; şu an etrafta ♡.♡ böyle geziniyorum istanbul çok tatlısıııınııızzz ●_●

ama alkın'ımı bekletemem gidiyorum o yüzden bye babe~

_____

(aralık otuz bir, yılbaşı gecesi)

evin erkeği çalışırken
hanımı ne yapıyormuş

keyfin yerinde bakıyorum

sadece keyfimi yerine getirmeye
çalışıyorum yoksa bu sikik
ergenleri gözlerimden çıkan
lazer ışınları ile katledebilirim

ne oldu canını sıkan bir durum mu var

sence de hayat çok adaletsiz
değil mi aminakoyim

yani hangi açıdan baktığına
göre değişir bence

benim açılarım sikilmiş
fatih. hangi sikik açıdan bakarsam
bakayım durum bok gibi

canını ne sıktı böyle

sadece evimde ayaklarımı
uzatıp mandalina emcüklerken
sikimsonik programları izleyip
küfür ederek yeni yıla girmek
varken, burda ağzı süt kokan
yeni yetmelere içki servis edip
küfür ediyorum

teknik olarak, yeni yıla yine
küfür ederek gireceksin.
bu da bir şey bence

fatih. senin amına koyarım
kafa açma benle taşak da geçme

sadece şaka yapmak istemiştim.

offfff kendimi sikicem

yeşill bak buraya kırıldın mı bana

hayır, kolay gelsin sana. yoğunsundur

offffff gerçekten götümü sikicem

ağzımı sikeyim ya

elimin ayarını sikeyim

_

(23.58)

geri sayıma yaklaştıkça benim işim de şimdilik azalmıştı. bu sebeple fatih'i aradım.

"efendim"

"napiyosun"

"oturuyorum öyle klasik, sen"

"ben de çalışıyorum, şu an sipariş azaldı ben de seni arayayım dedim"

"keşke benim yerime alkın'ı ya da tolga'yı arasaydın daha keyifli geçerdi yılın son dakikaları"

"yeşil, valla kusura bakma ya cidden seni kırmak amaçlı konuşmadım. kırıldın mı bana çok."

"hayır kırılmadım, haklıydın zaten yani sözlerinde"

"değildim aminakoyim.  hayatımda gördüğüm en aklı başında, en mantıklı konuşan, her sikimsonik lafımı dikkatle dinleyen, bana benden çok özen gösteren bir sen varsın. ulan sen bu dünyanın en iyi en nadide şeyisin nasıl kendini korudun kolladın da böyle mükemmel kaldın bilmiyorum ama kesinlikle kırıcı sözler haketmeyen birisin. bunu kabul et tamam mı"

"sanırım geri sayıma yirmi saniye falan kaldı"

"ulan fatih... ulan yeşil... iyi ki varsın. iyi ki o yeşillerinle günüme bahar geceme ışıksın. iyi ki ulan."

"sen de iyi ki varsın"

"kapatıyorum ben, sonra yazarım. sabah beş gibi gelirim bugün herhalde."

"dikkat et kendine, kolay gelsin"

_

telefonu kapattıktan sonra yüzümde oluşan aptal sırıtma ile servise devam ettim. saat sabaha karşı dört gibi murat bey yanıma geldi

"istanbul seninle konuşabilir miyiz"

normalde murat bey mekana çok uğramazdı onun yerine işleri halleden lavuğun da ben en sonunda götüne koyacaktım.

murat beyin peşinden odasına girdiğimde beni karşı koltuğuna oturttu.

"anlat bakalım neler oluyor"

valla bişii olduğu yok murat bey, gördüğünüz gibi çalışıyorum işte

"istanbul. sen benim iki senedir çalışanımsın ve bir kere olsun seninle sorun yaşamadık. hatta yaşadığın sorunları bana anlatmadığın için kızmıştım sana.
geçen gün kameraları izlerken fark ettim, diğer barmen çocuğun kırdığı bardaklar yüzünden sen azar işitmişsin bir de üstüne maaşından kesilmiş.
hem gelen bira kasalarını taşımak sizin göreviniz değil demiyor muyum ben, neden sen o kadar iş yükünün altına girip bir de karşılığını almadığında hakkını aramıyorsun"

bu günün geleceğini biliyordum ama bu gün olmasaydı keşke dedim içimden.

murat bey, yerinize bakan mehmet iti ile sorunumuz var sadece

"ne yapıyor o yavşak"

bir şeyler zırvalıyor işte

"anlaşılan onun suyu bir hayli ısınmış. bekle şu mehmeti çağırıyorum"

birkaç dakikanın ardından mehmet iti geldiğinde murat bey uzun boyu ve kalıplı bedeni ile mehmet'in karşısında durdu,

"sen niye bu çocuğun hakkını yiyorsun lan"

mehmet dişlerini sıkarak bana baktı.

"öttün mü lan ibne"

gerçekten sinirlerim tepeme çıkıyordu. zaten beni tehdit ettiği tek konu gay olduğumu murat beye ve camiadaki herkese söylemek ve beni işsiz bırakmaktı.

murat bey mehmetin kullandığı "ibne" kelimesini duyunca sert bir tokat attı.

"sen kimin yanında kimin çalışanına hakaret ediyorsun ulan it"

daha fazla büyümesini istemediğimden ayağa kalktım,

murat bey, ben bir şekilde idare ediyorum bu olay daha fazla büyümesin. mehmetin de bu işe ihtiyacı var.

murat bey bir süre yüzüme baktı, ardından mehmetin yüzüne iğrenti dolu bakışlarını yolladı.

"seni kovmuyorsam sırf şu çocuğun hatrına. ama artık bu şubede işin yok. taksim'deki şubede barmen olarak devam edeceksin."

şube değiştirmek bir sorun teşkil etmezdi ama kıdeminin düşürülmesi ile mehmetin üzüldüğünü anladım yine de bir şey hissetmedim çünkü onun yüzünden aptal yerine konmuştum aminakoyim.

mehmet odadan çıktığında murat bey bana döndü,

"bir daha herhangi bir sorunda bana gelmezsen senin de gözünün yaşına bakmam. hergele herif neden korktun da sustun"

işte gay olduğumu söyli-

"söylesin ulan ne var bunda. sen utanıyor musun bundan?"

başımı iki yana salladığımda omzumu sıktı babacan bir tavırla.

"o zaman korkmana da gerek yok. şimdi git eve dinlen. sömestrda da bir hafta izinlisin git tatil yap arkadaşlarınla."

teşekkür ederek odasından ayrıldım.

yılın ilk saniyelerinde fatih'e bir adım atmış, yetmemiş iş yerimdeki sorunu da çözmüştüm.

mutlulukla eve vardığımda tüm ışıkların kapalı olduğunu fark edince sessiz hareketlerle odama geçtim. üzerimi değiştirdikten sonra mutfağa geçtiğimde mutfak masasına başını yaslamış uyuyan fatih tüm hücrelerimi yağ gibi eritti.

yanındaki sandalyeye oturarak yüzünü izledim, kaşlarına dökülen dalgalı tutamlarını, çattığı kaşlarını, sağ kolunun üstünde yattığı için belirginleşmiş yanağını ve büzülen dudaklarını...
öyle güzel biriydi ki fatih...
bu güzellik öyle dış görünüşle de hafife alınacak gibi değildi üstelik. fatih baştan ayağa, dıştan içe, tamamıyla çok ama çok güzeldi.

elimi saçına doğru uzatacağım esnada gözlerini hafifçe aralamaya başlayınca hızla elimi ensemdeki saçlara uzattım.

uykulu ve hırıltılı sesi ile, gözlerini tam açmadan sordu

ne zaman geldin, bir şeyler yedin mi

gülümseyerek başımı salladım, fatih'i görmeden önce kurt gibi aç olduğumu hissetsem de fatih'in güzelliği ruhumu tam anlamıyla doyurmuştu.

yeni geldim, sen neden burda uyudun

seni bekliyordum, uyumamak için birkaç fincan fazladan kahve içtim ama sanırım işe yaramamış

gülümseyerek yüzüne baktım

hadi yerine yat, ben de yatacağım

hıhım.
bu arada, yeni yılın kutlu olsun istanbul. bunca yıl aradan sonra, ilk kez televizyondaki ses harici bir ses ile girdim yeni yıla. sayende. teşekkür ederim.

ben şapşal gibi yüzüne bakarken fatih ayağa kalktı. ben de hipnoz olmuş gibi ayaklanmıştım.

bana döndü, hâlâ tam uyanamadığından yarı kapalı gözleri ile baktı ve kollarını sırtıma sararak kısacık, birkaç saniyelik bir sarılma verdi.

düşündüğümden daha iyi hissettirdi
diye kendi kendine olduğunu düşündüğü fısıltı gibi çıkan sesi ile mırıldanarak odasına yürüdü.

arkasında duygu karmaşası yaşayan ve coşku selinde boğulan beni asla fark etmedi.

_____________

eheheheheh fatih'im de fatih'im

ve fatih'i kırdım diye korkusuna kedi gibi peşinde dolanan istanbul


Continue Reading

You'll Also Like

182K 10.5K 42
Her şey benden 3.732,9 km uzaktaki biriyle sanal arkadaş olmamla başladı... *Yarı texting* 🏳️‍🌈Boyxboy🏳️‍🌈 Başlangıç: 18.07.22 Ara verildi: 19.09...
179K 11.2K 38
Murat: Yazma bana çocuk. 05XD: Niye? Murat: İşte, öyle gerek. 05XD: Mantıklı bir sebep söylemezsen vallahi de yazmaya devam ederim. Murat: Şu an düşü...
1.7M 63.4K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
872K 60.6K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...