SOKAĞIN DANSI

By Hadadelamor90

272K 23.7K 15.3K

Tek tutkusu dans etmek olan dansçı bir kız... Sokak lambalarının ışığının kesildiği bir gecede, tenha bir sok... More

SOKAĞIN DANSI
1. Bölüm "Gecenin Hakimi"
2. Bölüm "Geçmişin Gölgesi"
3. Bölüm "Korkunun Girdabında Kördüğüm"
4. Bölüm "Ölüme Bir Kala"
5. Bölüm "Çaresizlik"
7. Bölüm "Zincirin İlk Halkası"
8. Bölüm "Kaybolmaya Yüz Tutan Korkular"
9. Bölüm "Ruhuma Sızan Ateş"
10. Bölüm "Zeus'un Karısı"
11. Bölüm "Bir Yudum Aşk"
12. Bölüm "Dans Kapışması"
13. Bölüm "İlk Adım"
14. Bölüm "Siyah Giyen Adamlar"
15. Bölüm "İhanet"
16. Bölüm "Gözyaşı Zaafı"
17. Bölüm "Fırtına Öncesi Aşk"
18. Bölüm "Dört Duvar Arasında"
19. Bölüm "Mahşere Kalan Düşler"
20. Bölüm "Karanlık Maskeler"
21. Bölüm "Şüphe Tohumu"
22. Bölüm "Oyunbaz"
23. Bölüm "Veyl"
24. Bölüm "Ölümle Yaşam Arasında"
25. Bölüm "1. Kitap Final ~ Kasırga"
26. Bölüm "Münferit"
27. Bölüm "Avcının Cazibisine Kapılan Av"
28. Bölüm "Umut Mahzeni"
29. Bölüm "Kartal Yuvası"
30. Bölüm "İki Ruhun Ötesinde Görev"
31. Bölüm "Aşk ve Zaaf"
32. Bölüm "Seçilmiş Yol"
33. Bölüm "Tutkunun Dansı"
34. Bölüm "Cevapsız Sorular"
35. Bölüm "Sınırın Ötesinde"
36. Bölüm "Tehlikenin Ritmi"
37. Bölüm "İki Can Bir Veda"
38. Bölüm "2. Kitap Final~Gam Rüzgarları"
39. Bölüm "Karanlığında Kandil"
40. Bölüm "Buz ve Güneş"
41. Bölüm "Geçmişin Fısıltısı"

6. Bölüm "Kartalın Kanadında"

8K 762 280
By Hadadelamor90

Şarkı: Chanel - Slomo

Lütfen ekranınızı beyaz kullanınız ve oy vermeyi unutmayınız.

"KARTALIN KANADINDA"

Ertesi sabah gözlerimi zil sesiyle araladığımda sağ bacağı ve kolu üzerimde olan Rüya'ya baktım. Zil sesini duymadığı gibi bana doğru dönerek üzerime ağırlığını daha da verdi. Resmen sol omzumu bedeni altında ezmişti. Acının tadını hissettiğim sırada zilin sesi yeniden duyulunca üzerimdeki ölüden farksız ağırlıktaki koldan ve bacaktan kurtulmaya çalıştım. "Kapı çalıyor, duymuyor musun?"

Rüya mırıldanırcasına bir şeyler söyledi ama ne dediğini anlamamıştım. İyi tarafı, kolundan ve bacağından kurtulmuştum. Üzerimdeki ağırlık kalkınca ezilen omzum sağlam mı diye hızlıca hareket ettirip telefonumdan saate baktım. Pazar sabahına göre oldukça erken bir saatte kapının zili çalıyordu.

Erken saatte kapı zilinin çalması demek büyük bir ihtimalle alacaklı demekti ve benden alacağı olan tek kişi, beni bıçaklayan adamdı. O adam gözlerimin önünde belirince bedenim korkuyla gerildi ve Rüya'yı sarsarak uyandırdım. "Kalk kapı çalıyor!"

Korkunun getirisiyle Rüya'yı delirmiş gibi sarsınca yattığı yerden panikle doğruldu ve telaşla yüzüme bakmaya başladı. "N'oluyor, savaş mı çıktı?"

Artan gerginliğimle Rüya'ya yüzümü buruşturup, "Ne savaşı, kapı çalıyor." dedim ve yataktan hızla kalktım. "Bu saatte bize kim gelir?" Sorduğum soruya vereceğim cevap çığlık atma isteği uyandırdı fakat gırtlağıma kadar tırmanan korkudan dolayı sesim umduğumun aksine kısık çıktı. "Ya dün geceki adamsa?"

Rüya nasıl korktuğumu görünce aynı şekilde yataktan çıkıp yanıma geldi ve destek olmak istercesine elime uzandı. "Dün geceki adam eminim ki kapıyı çalmaz. Yolun ortasında seni öylece bıçaklayan bir adam kapıyı asla çalmaz. Sakin ol."

Rüya'nın sesi o kadar sakin çıkmıştı ki bir anlığına paniğimin hafiflediğini hissettim. Haklılığı yüksek ihtimaldi fakat benim, kolay kolay o geceyi unutup da korkularımı yenebilecek gücüm yoktu. Üzerinden yalnızca 3 ay geçmişti ve dün gece yeniden tehdit edilmiştim. Temkinliliği elden bırakmadan, "Birlikte kapıya gidelim eğer yabancı biriyse açmayalım." Dedim.

Rüya, "Tamam." deyince el ele tutuştuk ve odadan çıkıp kapıya doğru parmak uçlarımızda ilerledik. Koridordan kapıya sadece 1.5 metre vardı ama bana sanki kilometrelerce yol yürümüşüz gibi hissettirmişti. Nihayet kapının yanına gelince Rüya elimi bırakmadan kapının deliğinden baktı ve gülmeye başladı. "Bizimkiler gelmiş."

Rüya'nın sözleriyle ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadım çünkü bu kadar erken saatte onları da beklemiyordum. Hele ki Ekin'in, içtiğinde sabahına ayılması öğleni bulurdu. "Prova için çok erken değil mi?" Diyerek kapıyı açtığımda Ekin'i, Yamaç'ı ve Gökhan'ı ellerinde poşetlerle gördüm.

Hayırdır, dememe fırsat kalmadan Yamaç omzuma hafifçe çarparak içeri girdi. "Ağaç olduk kızım, bu kadar derin uyku mu olur?"

Yamaç sahte bir kızgınlıkla söylenerek mutfağa ilerleyince Rüya da peşinden ilerledi. "Siz niye bu kadar erken geldiniz? Burada ne işiniz var? Rüyanızda mı gördünüz bizi?"

Rüya ardı ardına sorularını sorarken Gökhan da, "Günaydın lider." diyerek Yamaç ile Rüya'nın peşine takıldı.

Bir tek Ekin kalmıştı karşımda. Yüzündeki tuhaf gülümsemesiyle gözünü kırpmadan bana bakıyordu. Aslında tuhaflığın sebebini biliyordum muhtemelen dün gece için özür dileyecekti.

Bakışlarımı elindeki poşete indirince, "Bu sabah kahvaltıyı birlikte yapmak istedim, bizim çocukları da ayarttım." Dedi ve tahmin ettiğim gibi içinden kahve paketi ile sigara paketini çıkardı. "Ayrıca dün gece için özür dilemek istiyorum. Gökhan ileri gittiğimden bahsetti."

Sigara ve kahve paketini görünce gözlerim anlık ışıldasa da dün geceki tavrı yüzünden biraz geri durmak istiyordum. Kollarımı göğsümde bağlayıp çenemi dikleştirdim. "Dün gece seni ilk kez öyle gördüm."

Derin ama bir o kadar da sıkılmış gibi bir nefes aldı. Sanki saatlerdir laf anlatıyormuş da anlamıyormuşum gibi uzunca soludu. "Dün geceyi unutalım mı? Hiç yaşanmamış sayalım." Sigara paketini uzatıp gülümsemesini genişletti. "Bence uzatmadan barışalım."

Ona küs değil kırgındım fakat dürüst olmam gerekirse ciğerlerimin özlemle kavuşmayı beklediği sigara, ona olan kırgınlığımdan daha önemliydi benim için. Sanırım sağlıklı bir ilişki için sorunları çözme tezini çürütmüş, hataları görmezden gelerek yok gibi davranmaya alışmıştık.

Elindeki sigaraya baktım ve onu içime çektiğimi hayal ettim. İşte o an, Ekin için daha fazla sigarasız kalmayı reddederek tereddütsüzce sigara paketine uzandım. "Hiç küsmemiştim."

Bir çocuk heyecanıyla elimdeki paketi sıkıca tutup dün gece olanlardan dolayı Rüya'nın babasının harçlığını kestiğini ve kira yüzünden Kartal'ın teklifini düşündüğümü söylemek için, "Seninle konuşmam gereken bir konu var." dedim ama bir an cümlenin sonunu nasıl getireceğimden emin olamadım. Dün geceki tavrı içkiden dolayı olsa da Kartal'ın adını duyduğunda aynı tepkiyi verme ihtimali beni huzursuz etmişti.

Lakin Ekin huzursuzluğumu anında ekarte ederek, "Çok açım, kahvaltıdan sonra konuşuruz." Diyerek cevap vermemi bile beklemeden içeri girince karşımdaki boşluğa bakakaldım.

Belki hataları görmezden gelerek yok gibi davranmaya alışmıştık ama neden bu alışkanlığı kabullenerek kısa süreliğine de olsa kendimi değersiz hissettirmesine izin verdiğimi anlamıyordum. Galiba ayrılma cesaretini bulamıyordum. Ekin'in duymayacağını bile bile, "Sen bilirsin." Dedim mırıldanırcasına. "Daha sonra konuşuruz."

Kapıyı kapatıp doğruca mutfağa girdim. Rüya ile Yamaç masayı hazırlamaya çalışıyorlardı. Ekin'le Gökhan da çoktan yerlerine oturmuşlar, aralarında sohbete başlamışlardı. Genel olarak rutin böyleydi. Ekin ile Gökhan etliye sütlüye çok karışmaz, her işe koşturmaya çalışan Yamaç onlara söylenir dururdu.

Onlara bakmaktan vazgeçip Rüya'ya yanıma gelmesi için kaş göz işareti yaptım. Rüya mesajı alınca onunla birlikte odama geri döndüm. İçeri girer girmez merakla, "Yine n'oldu?" diye sordu.

"1 saat sonra Enis ameliyat olacak. Gitmeyecek misin?"

Rüya umursamaz diyebileceğim bir tavırla omuzlarını silkip, "Pazar günleri ameliyat olmaz ki. Olması için acil olması gerekir, o kadar acil mi ameliyatı? Ayrıca onun için önemli biri olsaydım şu saate kadar bir mesaj dahi olsa atardı. Demek ki önemsizim ki gerek bile duymadı. Ben de önemsiz biri olarak dans provasından sonra beş dakikalığına geçmiş olsun demek için uğrarım."

Nedense söyledikleri çok hoşuma gitmişti. Rüya'nın mutlu olmasını ve ona gerçekten değer veren biriyle birlikte olmasını istiyordum. Tıpkı onun da benim için istedikleri gibi...

Keyiflendiğimi belli edercesine gözlerimi kısıp yanağından makas aldım. "Aferin kızıma."

Aynı şekilde Rüya da gülümsedi ama onunkisi daha çok ima doluydu. "Hoşuna gitmiş gibi görünüyor."

"Evet çünkü seni üzen hiç kimseyi sevemiyorum."

"Benim Ekin'i sevmediğim gibi mi?"

Rüya'nın imasının sebebi olmuştu. Ekin söz konusu olduğunda lafı gediğine oturtmaktan hiç geri kalmazdı.

Konuşmaya nokta koyabilmek için bana bile oldukça yabancı gelen bir sesle, "Ekin beni üzmüyor." Dedim. Genelde bu ses tonunu yalan söylediğimde kullanıyordum ve Rüya beni çok iyi tanıdığı için anında yakalanıyordum.

Rüya emin misin bakışlarını atınca konuyu geçiştirmek için, "Enis'ten Kartal'ın numarasını almayı unutma." Dedim ama kendi kendimin gafil avlamasına sebep oldum. "Oooo..." Dedi heyecanlanarak Rüya. "Gerçekten onunla birlikte çalışmakta kararlısın."

Rüya'nın boş heyecanı karşısında iç geçirdim. "Bunu gerçekten istemesem de başka seçeneğimizin olmadığını biliyorum. Aynı muhasebeciye gidemem, adamları yüz üstü bıraktım. Kapıdan kovarlar beni. Başka bir işe başvurduğumda da ilk önüme sunacakları madde tecrübe olacak. Muhasebecilik dışında hiçbir tecrübem yok. Şu an başka muhasebecinin yanında iş bulmamın da hemen mümkün olmadığını sen daha iyi biliyorsun. Kısacası Kartal'ın teklifine ihtiyacımız var."

Rüya'nın heyecanla parlayan gözlerini anında hüzün kapladı. "Hepsi benim yüzümden. Dün gece bu saçmalığa kalkışmasaydım sen çalışmak zorunda kalmayacaktın."

Daha fazla melankoliğe gelemeyecektim. Muhtemelen Rüya regl olmak üzereydi çünkü olaylara fazlasıyla duygusal yaklaşıyor ve saçmalıyordu. Sıkıntıyla nefesimi üfledim. "Seni ele geçiren o hormonlarına söyle, bu evi geçindirebilmek için ikimizin de çalışmasına ihtiyaç var. Ayrıca üç aydır çalışmıyorum ben. Hayatımda boyunca hiç çalışmamışım gibi davranmasan mı diyorum?"

Rüya ağlamaklı bir ifadeyle dudaklarını sarkıtıp boynuma sarıldı. "Yine de ben sana hiç kıyamıyorum ki."

Ben bu ses tonunu ve ruh değişikliğini çok iyi biliyordum. Rüya kesinlikle PMS dönemindeydi. Rüya'yı kendimden uzaklaştırıp kapıya yöneldim. "Bir an önce kahvaltı yapıp, Baraka'ya gidelim. Bence dün geceyi bize unutturacak tek şey dans etmek."

Rüya da beni onayladı ve birlikte yeniden mutfağa döndük. Erkekler tabii ki bizi beklememiş kahvaltıya başlamışlardı. Rüya kulakları tırmalayan bir sesle itiraz edince parmağımı kulağıma bastırıp Ekin'in yanına oturdum. Rüya da Yamaç'ın yanına oturdu ve her zaman ki tatlı sert atışmaları başlamış oldu.

Masadaki herkes gülümsüyordu. Mutfağı cıvıl cıvıl sesler dolduruyordu. İkili ilişkilerde olmasa da arkadaşlık ilişkilerinde her birimiz daha iyi, daha mutluyduk. Dans, bizleri bir araya getirmişti ve bir arada tutmaya devam edecekti.

Kahvaltıdan sonra Baraka'ya geldiğimizde Nefes ile Eren hariç herkes gelmişti ve ekibimin geri kalanları da bugün oldukça dinamikti. Eski bankın üzerine oturup onları izlemeye başladım. Birbirlerine yeni dans hareketleri gösteriyorlar ardından birlikte yapmaya çalışıyorlardı.

Onları keyifle izlediğim sırada Ekin yanıma oturup, "Benimle sabah ne konuşacaktın?" Diye sordu.

Başımı yavaşça ona çevirdim. Benim gibi o da ekibi izliyordu. Yan profiline baktıkça boynumdan bedenime doğru inen bir gerginlik hissettim ve gerginlikle beraber sabahki cesaretim de içgüdülerimin etkisiyle kayboldu.

İçimden bir ses para ihtiyacıma değil Kartal'a takılacağını söylüyordu. Derin bir nefes alıp kendim için aldığım karara saygı duyacağını umarak dürüstçe, "Rüya'nın babası akşamki karakol olayına çok kızdı. Biliyorsun evin kirası ve mutfak için bize epey yardımcı oluyordu ama Rüya'yı cezalandırmak için..." Dedim ama cümlemi tamamlayamadan Ekin de bana dönüp bacağımı hafifçe sıktı. "Biliyorsun ki en sevmediğim konu, para konularıdır. Hayat çok kısa ve para muhabbetleriyle geçirmeye değmez. Hadi eğlenelim." Diyerek elimden tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. "Bu dansı bana eşlik eder misin liderim?"

Artık Ekin'e karşı o kadar hissizleşmiştim ki beni dinlememesini umursamayıp çapkınvari haline gülümsemeden edemedim. Bir önemi yoktu, önemli olan dans etmekti. Dans etmek ruhumda vardı ve beni tamamen bambaşka bir dünyaya hapsediyordu. Tutku dolu özgürlük dolu bir dünya... Onun dışında her şey bir hiçti.

İçimdeki ritim, teklifine tereddütsüzce başımı sallamama sebep oldu. Ben başımı sallayınca Ekin, Lodos'a seslenip salsa müziği açtırdı ve beni kendine çekip dansımızı başlattı.

Ekin beni kendine çektikçe, kendinden uzaklaştırdıkça, kolu altında döndürdükçe... Eğleniyordum, gülüyordum. Kısacası dans etmekten zevk alıyordum. Baraka'dan ve içindekilerden tamamen soyutlanıyor, gerçek kimliğimi buluyordum.

Bir süre sonra diğerleri de bize katıldı ve birlikte yepyeni bir ambiyans yakaladık. Ta ki Eren ile Nefes Baraka'ya gelene dek.

Nefes'i görünce Rüya ile benim yüzüm düşse de diğerleri bundan etkilenmedi. Erkeklerle zaten bir sorunu yoktu. Erva ve Cemre ile bizimle uğraştığı gibi uğraşmadığı için o ikisiyle de sorun yoktu ama yine de onlara tepeden baktığı gözümden kaçmamıştı.

Nefes, yüzündeki sinsi sırıtışla Rüya'nın yanına gelip, "Duydum ki akşam karakollara düşmüşsün." Dedi ve alayla gülmeye başladı. Amacının, her seferinde yaptığı gibi provamızı provoke etmek olduğu belliydi fakat Rüya bunu anlamadı. Gözlerini kısıp ona doğru bir adım attı. "Sen." Dedi hiddetle. "Polise haber veren sendin değil mi?"

Nefes direkt karşı çıktı. "Neyin haberini polise vereceğim ki?"

"Fuhuş baskını." Dedi Rüya ama diğerlerinin de bakışlarının ona döndüğünü görünce söylediğine pişman olmuş gibi başını öne eğdi.

Fakat bu Nefes'i daha da keyiflendirdi. "Ne yani fuhuş yaparken mi basıldın?"

Rüya sinirle başını kaldırıp, "Ağzını topla." Diyerek üzerine yürümeye yeltenince onu durdurup kulağına yaklaştım. Bugünkü provada resmen rolleri değişmiştik. "Bilerek yapıyor, uyma şuna."

Rüya kızgın ifadesiyle bana baksa da kaşlarımı kaldırdığımı görünce gönülsüzce başını salladı ardından Nefes'e sert bir bakış attı. "Senin ne düşündüğün umurumda değil."

Nefes gülmeye devam ederken ellerimi birbirine çırptım. Biraz daha provayı başlatmazsam çıkacak kavgayı ben bile durduramayacaktım. "Hadi bir an önce başlayalım."

Tüm ekip her zamanki yerini aldığında Lodas da müziği başlattı ve çok geçmeden kendimizi müziğin ritmine bıraktık.

Rüya önümdeki sehpaya elindeki kahvenin birini bıraktığında sigaramı dudaklarımla buluşturdum. Dün geceki gibi fakat daha korkusuz bir halde balkondaydım ve Rüya'nın daha önceden önüme bıraktığı küçük kâğıda bakıyordum. O kâğıtta Kartal'ın numarası vardı ve ben hâlâ onu arayıp aramama konusunda kararsızdım. Nedenini tam olarak bilmiyordum ama kararsızlığımın en büyük etkeninin Kartal olduğunu biliyordum. Onunla çalışmaya başladığım andan itibaren kendimi karanlık bir ormanın içinde bulacakmışım, bir daha da o ormandan hiç çıkamayacakmışım gibi garip bir his yüzünden gelgitler yaşıyordum.

Rüya bakışlarımdaki kararsızlığı görünce sabahtan beri tekrarladığı cümleyi yeniden tekrarladı. "Çalışmak zorunda değilsin eminim bir şekilde babama kendimi affettirebilirim."

Sigaramın dumanını gecenin karanlığına karıştırdım. Bakışlarım da bir yandan dün geceki ağacın oradaydı. Etrafta birileri ya da karaltı görünmese de oraya bakmaktan kendimi alamıyordum. "Sürekli babandan ya da senden geçinemem."

"Aşk olsun." diyerek kırgın bir bakış attı Rüya. "Biz seninle kardeş gibiyiz aramızda paranın lafı olmaz."

İyimserliği karşısında gülümsedim. Farkında değildi ama bu iyimserliği, kararlılığımı daha da perçinliyordu. "Biliyorum ama başka türlü de kendimi rahat hissedemem. Sen de beni anla."

Rüya, "Ama." Diyerek karşı çıkınca daha fazla itiraz etmemesi için elimi kaldırdım. "Yarın sınavın var." Havadaki elimin parmakları kapıyı işaret etti. "Gidip biraz ders çalışsan iyi olacak."

Rüya'nın gözlerindeki kırgınlık ifadesi birkaç dakika sürdü çünkü o haline devam ederse kızacağımı çok iyi biliyordu. "Hmm." Dedi işveli bir şekilde sırıtarak. "Demek Zeus'unla baş başa konuşmak için beni başından kovuyorsun."

Rüya'nın her zamanki imalarının başladığını görünce yanımdan bir an önce gitmesi için balkondaki terliğe uzandım. Rüya da ne yapacağımı anlayıp direkt elindeki kahveyi işaret etti. "Atma bak yanarım." Diyerek koşar adımlarla içeri girdi.

Rüya'nın arkasından gülümseyerek başımı iki yana sallayıp yeniden sigaramdan bir nefes çektiğimde Ekin'in balkona çıktığını gördüm. Beni fark eder etmez balkon demirlerine yaslanıp, "N'apıyosun?" Diye sorunca elimdeki sigarayı gösterdim.

Tam karşımızdaki apartmanda, bizim gibi en son dairede oturuyorlardı ve balkonlarımız birbirine bakıyordu.

Gecenin sessizliğinden dolayı onu rahatça duyabilmeme rağmen yaslandığı yerden doğrulup telefonumu işaret ettiğinde aynı anda telefonum çaldı. Arıyordu... Telefonu açmamla birlikte bir kez daha, "Balkonda tek başına n'apıyorsun?" Diye sordu.

Sabahki duyarsızlığının devam edeceğini bile bile, "Bir karar vermeye çalışıyorum." Dedim ve biten sigaramı kül tablasına bastırdım.

Sigaram ezildikçe içimden buruk bir his yükseliyordu. Mutluluğu elinde alınmış bir çocuk gibi gözlerim, yaştan şeffaf bir duvar örüyordu görüş alanıma.

"Ne kararıymış o? Sabah bahsettiğin Rüya ve para mevzuları mı?"

Omuzlarımı düşürüp izmariti elimden bıraktım ve bakışlarımı ona çevirdim. Balkon demirlerinden epey uzaklaşmış, bedeni kapıya yaklaşmıştı. "Evet, onlara epey yük oldum."

Ekin tam bir şey söyleyecekti ki arkadan Yamaç'ın sesi duyuldu. Ekin'i içeri çağırıyordu. Ekin içeriye doğru baktıktan sonra tekrardan bana döndü. "Pes atıyorduk, hava almak için balkona çıkmıştım şimdi girmem gerekiyor. Sonra konuşalım."

Dümdüz bir sesle, "Tamam." Diyerek telefonu kapatmaya yeltendiğimde sesini duydum. "Ne karar alırsan al yanındayım liderim."

Zoraki gülümseyip telefonu kapattım. Ben telefonu kapatınca Ekin el sallar gibi elini kaldırıp içeri girdi. Bir süre arkasından baktım.

Havanın sıcaklığına rağmen kalbim buz gibi, dünyayla iletişimini kesmiş bir haldeydi. Boşluğa doğru omuzlarımı silkip elimde kalan telefona boş gözlerle baktım. Daha sonra da Kartal'ın numarasını tuşladım.

Telefon hemen açılmadı, açılacak gibi de durmadı. Daha fazla çaldırmamak için telefonu kapatıyordum ki Kartal'ın o kendine has tok sesini duydum. "Alo."

Sesini duymamla beraber tenimin sıcaklığına anında soğuk bir örtü serildi. Huzursuzluğumun ses tonuma yansımamasını umarak, "Kartal, ben Metis." Dedim ve dün geceki konuşmamıza atıfta bulundum. "Dediğin gibi Enis'ten numaranı aldım."

En azından nasılsın diye halimi hatırımı sormasını bekledim ama o direkt, "Dinliyorum." Dedi.
Yalnız ses tonu ilk açtığındaki gibi değildi. Her ne kadar kabalığını korusa da altta yatan belli belirsiz alay tınısı duyuluyordu.

Dişlerimi sıkarak telefonu yüzüne kapatma isteğimi bastırmaya çalıştım. Muhtaçlığım yüzünden onun sözüne gelmiştim ve şimdi aksi bir şey söyleyemiyordum. Lafı uzatmadan, "Teklifini kabul ediyorum ama öncesinde sormak istediğim bazı sorular var." Dedim.

Soğuk bir sesle, "Sor." Deyince iyice sinirlendiğimi hissettim. Kararsızlığıma olumsuz yönde yardımcı oluyordu haberi yoktu. "Telefonda olmaz. Yarın, atacağım konuma gelebilir misin?"

Telefonda kısa bir sessizlik oldu. Ya çağırmamdan hoşlanmamıştı ya da kafasında yarınki planlarını tartıyordu. Çok kısa bir süre daha sessiz kaldıktan sonra, "Öğleden sonra gelirim." Dedi.

"Tamam, öğleden sonra atarım." Dedim ve başka bir şey demesini beklemeden telefonu kapattım. Zaten dese bile söyleyecekleri daha çok sinirlerimi bozacağı yöndeydi.

Derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Aslında muhtaçlığımın tek sebebi, o mafyaydı. Sıkıntıyla soludum.

Bu ülkeden bir an önce gidebilsem. Ölmeden bunu bir başarabilsem...

Zihnimde tekrarlanan cümlelerin önünü, keskin bir bıçak gibi kesen ölüm kelimesi oldu. Ölüm aklıma gelince gözlerim yeniden ağacın altına kaydı. Şu anda kimse yoktu fakat içimden bir ses izlendiğimi söylüyordu. Daha fazla oyalanmadan içeriye girip yatmak için doğruca odama geçtim.

Ertesi sabah gözlerimi araladığımda Rüya'nın koşuşturmalarını duydum. Sınavı öğleden sonra olmasına rağmen şimdiden telaşa düştüğü belliydi. Haline tebessüm ederek yataktan kalkıp odadan çıktım ve onu mutfakta buldum.

Benim adımlarımın rotası kahve yapmak için ocak olurken o, masada bir şeyler atıştırıyordu. "Günaydın." Dedim ve kahve paketiyle cezveyi elime aldım. "Sınava hazır mısın?"

Rüya çikolata sürmeye çalıştığı ekmeğini ağzına götürdü. "Hazır gibiyim ama aynı zamanda tüm çalıştıklarımı unutmuş gibiyim." Sesi, ağzındaki lokmasından dolayı boğuk çıkmıştı.

"Hep aynısı olur ama sınavda aklına gelir, merak etme."

"Umarım." Dedi Rüya ve dikkatli bakışlarıyla beni tepeden tırnağa süzdü. "Söyle bakalım, akşam Zeus'u aradın mı?"

Umursamaz görünmeye çalışarak başımı sallayıp cezveye kahve ile suyu koydum. "Evet, bugün onu Baraka'ya çağıracağım."

Rüya'nın öksürme sesi eşliğinde cezveyi ocağı bırakıp bakışlarımı Rüya'ya çevirdiğimde elindeki bardaktan su içmeye çalıştığını gördüm. Suyunu içer içmez, "Baraka'ya mı? Orada ne işi var?" Diye sordu.

"İşle ilgili sormam gereken sorular var. Eve ya da kafeye çağıramam." Kafeye çağırmama sebebim biraz maddiyatla alakalıydı ama bunu, Rüya'nın duyduğunda kızacağını bildiğim için kafe sebebini açıklamadım. "Kendimi en rahat hissettiğim yer Baraka. Hem o gelene kadar biraz çalışmış olur, stresimi de atarım."

Rüya bana muzip bir gülümsemeyle göz kırptı. "Belki o da dans ediyordur ve Ekin yerine ekibe onu alırsın."

Dünyaya barışın bile gelebileceğine inanırdım ama Kartal'ın dans edeceğine hayatta inanmazdım. "Kendileri, dansın zarif tanımına pek uymuyor. Daha çok insan pataklama tanımına uyuyor." Deyince Rüya sesli bir şekilde gülmeye başladı. "O konuda haklısın, fazla iri yarı."

"Ayıboğan en doğru tanım."

Rüya bir kez daha güldüğünde kahvem hazırdı. Kahvemi alıp yanına geçtim ve her sabah yaptığım gibi Rüya'nın kötü bakışlarının ablukasında kahvaltıdan önce kahve ve sigara ikilimle güne başladım.

Öğleden sonra Baraka'ya geldiğimde içerideki rutubet kokusunun dışarı çıkması için kapıyı biraz aralık bıraktım. Rüya, Eren ve Nefes okuldaydılar. Ekibin geri kalanları da iş başı yapmışlardı.

Ekin ise genel olarak serbest stil çalışsa da son günlerde Yamaç'ın şirketinin lansman çekimlerini yapıyordu. Kısacası bugün akşama kadar tek başımaydım.

Kartal'a bulunduğum yerin konumunu atıp o gelene dek çalışmak için annemin eski teybinde müziği açtım ve ekibimle birlikte ortak yaptırdığımız, neredeyse deponun bir duvarını komple kaplayan boy aynasının karşısına geçip dans etmeye başladım.

Ne kadar bir süre dans ettiğimi bilmesem de –ki dans ederken kendimi kaybettiğimden dolayı uzun bir süre demekti bu- soluklanmak için durup yanımda getirdiğim şişeden kana kana su içtim ardından yeniden müziği açıp dansıma başladım. Biraz dans edebilmiştim ki baştan ayağı simsiyah giyinen Kartal'ın yansımasını aynada gördüm.

Baraka'nın aralık kapısından içeri girip kapısını kapattı ve ellerini ceplerine yerleştirip aynaya yansıyan dansımı izlemeye başladı. Enine ve boyuna öylesine iriydi ki sanki depo, o içindeyken havası sönmüş bir balon gibi küçücük kalmıştı.

Bakışlarımı ondan ayırmadan dans etmeye devam ettim.

Sokak dansı yaptığım için hareketlerim sert ve hızlıydı ama Kartal hiçbir hareketimi kaçırmıyor, gözünü bile kırpmadan beni izliyordu. Herhangi bir sıkılmışlık belirtisi de göstermiyordu. Birinin, dansımı izlemesinden haz alıyordum hatta beğeniyle izlediğinde kalbimin dörtnala koşuşuna mani olamıyordum ve şu an Kartal'dan aldığım enerji tam da bu yöndeydi. Sırf bu yüzden dansımı sürdürmeyi istedim fakat onu daha fazla gereksiz yere bekletmek istemediğim için hızlanan nabzıma rağmen müziği kapatıp dansıma son vererek nefes nefese ona döndüm.

Yüzünde hiçbir ifade yoktu, dümdüz yüzüme bakıyordu lakin pencereden yüzüne vuran güneş, koyu gözlerindeki tehlikeyi bariz bir şekilde parlatıyordu.

Sigara yüzünden eskisinden daha çabuk yorulduğum için yorgun bir sesle, "Hoş geldin." Diyerek ona doğru bir adım attım fakat o yerinden kıpırdamadan sadece başını sallamakla yetindi ve bakışlarını üzerimden ayırıp etrafında gezdirdi. Tavana, duvarlara, zemine, devasa aynaya ve annemin eski teybine... Hepsine tek tek baktı.

Sonunda da, "Yarışmaya hazırlanmak için fazla küçük bir yer değil mi?" Diye sordu.

Onun baktığı gibi etrafa baktım. Haklılık payı vardı, özellikle 10 kişi aynı çatı altında olduğunda hareketli danslarda alan kıtlığı yaşıyorduk ama dans edebilecek başka bir yerimiz olmadığı için burası bize göre velinimetti.

Derin bir solukla nefes nefese kalan göğsümü sakinleştirmeye çalıştım. "Bahisler sayesinde burayı kazandık."

Kartal'ın çevreyi inceleyen bakışları direkt yüzümü buldu. "Bahis?"

Ama ne kadar derin nefesler alırsam alayım işe yaramıyor, bir türlü göğsümün altında çırpınan kalbim sakinleşmiyordu. Tekrardan güçlü nefes almak yerine bu defa kalp atışlarımın ve soluklarımın düzene girmesi için elime aldığım su şişesiyle banka oturdum. "Bazı geceler sokak yarışları düzenlenir. Biz de yarışmanın yapılacağı alana gider, orada yarış öncesi başka dans ekipleriyle dans atışması yaparız. Hem eğlencelidir hem de atışmayı kazanan ekibe para verilir. Biz paramızı buraya çevirdik."

Su şişesini dudaklarımla buluşturduğumda Kartal'ın hafifçe kıstığı bakışları dudaklarıma indi. Yerindense hâlâ kıpırdamamıştı. "Sen ekibin lideri misin?"

İçtiğim sudan dolayı sorusuna cevap verememiştim. Onun bakışları da hâlâ dudaklarımdaydı ama bu defaki hedefi alt dudağımın üzerinde kalan su damlasındaydı. "Lideriyim." Dediğimde damlanın çeneme doğru yol yapışını izledi.

Bu hareketiyle kalbim birden tekler gibi oldu ve tenimin altındaki bir noktada tuhaf bir ısı belirdi. Isıdan kurtulabilmek için alelacele, "Seni buraya barmaidlik hakkında konuşmak için çağırdım." Dedim.

Ellerini ceplerinde bırakmakta ısrarcı gibiydi ama geriye doğru bir adım atarak sol omzunu Baraka'nın duvarına yasladı. "Dinliyorum."

Elimdeki şişeden destek almak istercesine hafifçe sıkıp, "Hâlâ benim barmaidlik yapmamı istiyor musun?" Diye sorduğumda şişeden çıkan sesle bakışları şişeye kaydı.

Çok kısa bir an şişeye baktıktan sonra karanlık bakışları bir kez daha yüzümü buldu ama bu defaki karanlık, yıldızların ve ayın parlatmadığı gökyüzü kadar ürkütücüydü. "Erkek arkadaşın izin vermez sanıyordum."

Ses tonunda küçümseme mi vardı yoksa acıma mı vardı tam olarak anlamamıştım ama tınısı canımı sıkmaya yetmişti. Kaşlarımı çatmaktan çekinmeyerek, "Erkek arkadaşım bana karışmaz." Dedim sertçe. Doğruydu da... Ekin bu zamana kadar hiçbir konuda bana karışmamıştı. "O gece biraz içmişti, hepsi bu."

Kartal anladığını belli edercesine başını salladığında konunun Ekin üzerinden gitmesi için -sanki barmaidlik yapmamı istediğini söylemiş gibi- bütün gece boyunca üzerine düşündüğüm sorularımı sormaya devam ettim. "O gün de dediğim gibi ben daha önce hiç barmaidlik yapmadım. Yani o işi anlamıyorum, müşterilere yetişemeyebilirim. Bu sorun olmayacak mı?"

Yaslandığı yerdeki rahat istifini bozmadan, "Zamanla öğreneceksin, yetişemediğin yerlerde ben devreye gireceğim." Dedi.

"Ya sarhoşlar." Bir an cümlenin devamını nasıl getireceğimi yanlış anlaşılmaktan korktuğum için getiremedim. "Nasıl desem, yani bana sıkıntı çıkarırlar mı ya da..."

Kartal konuşmakta zorlandığımı görünce, "Eğer asılan biri olacak mı diye sorun ediyorsan." Dedi ve kaşlarını çatarak tereddütsüz sesle konuştu. "Benim yanımdayken kimsenin cesaret edeceğini sanmıyorum. Sana asılmalarını izleyecek ve izin verecek bir adam değilim, rahat ol."

"Ya sen yokken?"

Çattığı kaşları eski düzenini alırken tek kaşı yavaşça havalandı. "Seni gözümün önünden ayırmak gibi bir niyetim yok. Bana yardım etmen için seni işe alıyorum. Hep yana yana çalışacağız. O yüzden aklından geçen tedirginliklerini unut."

Onu tanımıyordum ama sözlerinde, garip bir şekilde dürüstlük seziyordum. Zaten fiziği de sözlerini destekliyordu. Bir erkeğin cesaret edip de kolay kolay onu karşısına alabileceğini düşünmüyordum.

Başımı hızlıca sallayıp aslında benim için sorun olan ve onu buraya çağırmamdaki asıl sıkıntımı sormak için dudaklarımı araladım. "Peki ya polis?" Diyerek oturduğum yerden ayağa kalkıp ona doğru adımlamaya başladım.

Gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Hatta kırpmadığına bile bahse girerdim. Muhtemelen hesap yapıyordu daha doğrusu ona soracağım bir sonraki soruyu tahmin etmeye çalışıyordu. Aramızda biraz mesafe kala durdum. "Yeniden bir baskın olur mu? Ya da barlarda fuhuş çok olur mu?"

Görünürde saçma bir soru olduğunun farkındaydım ama mafya konusunda kendimi korumaya almalıydım.

Yüzüme dikkatle baktı. Alnıma, yanaklarıma, çeneme, dudaklarıma... En sonunda gözlerimde durdu ve dudaklarını bilmiyorum anlamında kıvırdı. "Olabilir de olmayabilir de. Bunun önüne çalışanlar değil, işletme sahibi geçer. Onun müsaade ettiği kadar olur."

Vereceği cevaptan dolayı nefesimi tutmuştum. Bakışlarını gözlerimden ayırıp tekrardan deponun içinde gezdirdiğinde tuttuğum nefesimi ona belli etmeden yavaşça verdim. Bir sır sakladığımı fazla belli ediyor gibi hissediyordum ve içimden bir ses, Kartal'ın bunu fark ettiğini söylüyordu. Yanılmadığımı da sözlerindeki imasından anladım. "Ama derdin yarışmaysa seni ve yarışmanı bağlamaz."

Cevap vermediğini görünce Baraka'yı incelemeyi bıraktı. "Mekân yarın yeniden açılacak. Sabah 10'da orada ol, işe alınma prosedürlerini yapacaksın. Gecesine de benimsin. Gece boyunca ben ne dersem onu yapacaksın."

Sözleri karşısında sertçe yutkundum. Bu anı tuhaf birkaç dakika takip etti ve aynı tuhaflıkta bir etki yaratarak ikimizi de içine hapsetti. Onu gördüğüm andan beri o bana baktıkça kendimi karanlık bir odaya kapatılmış gibi hissediyordum. En kötüsü de o karanlıktan kaçmak yerine karanlığın üzerime sinmesine izin vererek kalmaya devam ediyordum.

Ortamın havasından çıkabilmek için, "Gerçekten barmaidlik yapabileceğime inanıyor musun?" Diye sordum. Çünkü benim inancım hiç yoktu. "İçkileri bile doğru dürüst tanımıyorum ve paniklersem sakarlığım tutar, o zaman da içki şişelerini kırabilirim." Şu an onu neden vazgeçirmeye çalıştığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Her söz kontrolüm dışında ağzımdan çıkıyordu.

Kendimi durdurmak için dudaklarımı birbirine bastırdığımda Kartal söylediklerimi tartıyormuş gibi bir süre daha yüzüme daha doğrusu gözlerimin içine bakmaya devam etti. Tam olarak ne düşündüğünü anlayamıyordum ama çalışmamı isteğinden vazgeçmiş gibi hissediyordum.

İçimde birden panik filizleri belirdi. Kartal beni işe almazsa kirayı ödeyemezdik. Kirayı ödeyemezsek de kapının önüne konurduk. Başka işe de tecrübesizliğimden dolayı alınmaz, tek tecrübem olan muhasebe işine de bir tanıdık olmadan hemen başlayamazdım. Rüya'nın babasının ise bir daha kefil olacağını hiç zannetmiyordum.

Tedirginlikle alt dudağımın kenarını kemirmeye başladım. Bir yandan da az önceki patavatsızlığıma küfürler ediyordum.

Kartal'ın bakışları kemirmeye çalıştığım dudağıma kayınca tedirginliğimi anlamış gibi dudağının sağ kenarını hafifçe yukarı kıvırdı ardından gözlerini yeniden gözlerimle buluşturdu. "Gel benimle."

Kendimi tüm olumsuz cevaplara hazırlamıştım ama gel benimle demesini hiç beklememiştim. Şaşkınlıkla, "Nereye?" Diye sordum.

"Sana barmaid olup olmayacağını göstereceğim."

Yepyeni bir şaşkınlık daha bana eşlik ederken, "Nerede?" Diye yeniden sordum.

Sorduğum soruyla dudağının diğer kenarı da yukarıya doğru kıvrıldı. "Gidince görürsün."

Bir anlığına kararsız kalsam da parasızlık, kararsızlığımı alaşağı edince başımı salladım.  Kartal da başımı salladığımı görünce bedenini kapıya doğru döndürdü.

Hızlı adımlarla peşinden ilerledim. O motosikletine binip çalıştırırken ben de Baraka'nın kapısını kilitleyip yanına gittim.

Motosikletini göz ucuyla süzüp, "Motosikletle mi gideceğiz?" Diye sordum. Aslında bunu gideceğimiz yeri öğrenebilme umuduyla sormuştum. Belki mesafesinden dolayı yerini söyler diye düşünmüştüm.

Lakin umduğumun aksi bir karşılık verdi. "Hâlâ bana güvenmiyorsun?"

Karşısında dik bir duruş sergilemek istedim ve bunu beden dilime de yansıtarak, "Elbette güvenmiyorum." Dedim.

Bu onu yeniden gülümsetti ama gülümsemesi az öncekinden daha da karanlıktı ve hiç güven vermiyordu. "Ben de bana güvenmezdim." Diyerek kaskı uzattı. "Atla."

Ne demek istediğini anlamamıştım ama beni korkutmak için söylediğinin farkındaydım. Büyük olasılıkla onun bir türlü çözemediğim karanlık tarafından çekiniyor olmamdan hoşlanmıştı ve bunun üzerine gidiyordu.

Madem para uğruna bir süreliğine bu adama katlanmak zorundaydım öyleyse köprüyü geçene dek ayıya dayı demeliydim.

Ona cevap vermeden elindeki kaskı alıp başıma geçirdim ve o geceki gibi arkasına yerleştim. Dikkatimi ilk olarak çeken, kaskın içine sinen kokusu oldu. Galiba kullandığı şampuanın kokusu sinmişti ve ferah bir koku vardı.

Ondan ilk kez alkol kokusu dışında başka bir koku aldığımı fark ettiğim sırada tıpkı o geceki gibi tok bir sesle, "Sıkı tutun." Sözlerini duydum. Lakin o yine tutunmama fırsat vermedi. Bana tutun derken bile beni kendinden koparacak bir hızda, tabiri caizse motosikleti uçurur gibi hareket ettirdi. Can havli miydi tutunma hissi miydi bilmiyordum ama bedenim geriye düşmeden kollarımı beline sardım.

Kollarımın altındaki bedeni kaskatıydı, aynı zamanda parmaklarımın karnının üzerinde birleşmesi imkânsızdı. Anca bacaklarla sarıldığında bedeni çevrelenebilirdi.

Kafamın içinde cirit atan saçma düşünceler yüzünden bedenine tutunmak içimde nahoş bir his yaratınca ellerimi bedeninden ayırıp siyah tişörtünü tutmaya çalıştım. Vücudunun genişliğinden dolayı tişörtü teninden ayırmak zor olsa da en sonunda avuç içlerimde tutmayı başarabildim.


Yaklaşık 15 dakikalık bir mesafenin sonunda önünde durduğumuz bara baktım. Bizim evin güzergâhına ters düştüğü için daha önce bu bara hiç gelmemiştim ama adını çok duymuştum. Dış görünüşü, 80'lerden fırlamış gibi dursa da içerisinin son derece modern olduğunu aldığım duyumlardan biliyordum.  Sahibi, dış cephesinin ilk açtığı haliyle kalmasını özellikle istemiş ama içerisinin de değişen teknolojiye ayak uydurmasını sağlamıştı.

Kartal'ın, "Tişörtümü sevdin galiba." Sözlerini duyunca düşüncelerimden çıktım ve parmaklarımın hâlâ Kartal'ın tişörtünü tuttuğunu gördüm.

Ateşe değmiş gibi ellerimi geri çekerken Kartal'ın tişörtünün tuttuğum yerleri de buruş buruştu. Hızlıca motosikletten inip kaskı çıkardım. "Çok hızlı kullanıyorsun ve başımı döndürdün, hemen inemedim." Diye aklıma ilk gelen yalanı söyledim. Hâlbuki bu defa başım dönmemişti sadece barın dış görüntüsünü izlemeye kendimi kaptırmıştım.

Sözlerimi tamamladığımda Kartal da motosikletten inip kapıya doğru ilerlemeye başladı fakat yüzünde adlandıramadığım tuhaf bir ifade vardı.  "Sevindim." Dedi sadece ve ilerlemeye devam etti.

Neden öyle dediğini anlamamıştım. Hızlı kullandığını söylememe mi, hemen inememe mi yoksa başımı döndürmesine mi?

Kafamın içi karmakarışık bir halde peşinden ilerledim. "Neye sevindin? Hem biz neden buraya geldik?" Diye sorduğumda bardan içeri girdik.

İçerisi tam da aldığım duyumlar gibi dış görünüşüne oldukça zıt bir ambiyanslıkta moderndi.

İçeri girer girmez sorduğum ilk soruya cevap vermek yerine onu es geçerek ikinci sorduğum soruya yanıt verdi. "Barmaidlik yapacaksın."

Çalan müzikten dolayı sesi yüksek çıkınca belki kalınlığından dolayıydı bilmiyordum ama bana biraz ürkütücü gelmişti. Sakin bir tonla konuşmasını bu sese tercih ederdim. Bakışlarımla barın içini işaret ederek, "Burada mı?" Diye sorduğumda ses tonum da yüzümün ifadesi kadar şaşkınlık barındırıyordu. "Şimdi mi?"

Bakışlarını birini arıyormuş gibi etrafta gezdirdiği için bana bakmadan başını salladı. "Burası bir arkadaşıma ait. 1, 2 saatlik fazla eleman işine gelecektir. Hem bu saatlerde çok fazla müşteri olmadığı için zorlanmazsın."

Bir an bar tezgâhında yalnız olacağımı ve az müşteriyle kaderime terkedileceğimi hissettim. Yüksek sesle, "Sen yanımda olmayacak mısın?" Diye telaşlanınca bedenini bana çevirdi.

Görüş alanımı kapatan uzun bir duvar gibiydi ve o tam karşımdayken göğüs kafesinden başka hiçbir şey göremiyordum. Yüzüne bakmak için çenemi yukarı kaldırdığımda onun da hafifçe üzerime eğildiğini gördüm.

Ilık nefesi saçlarımın arasına karıştığında, "Seni burada da yalnız bırakmaya niyetim yok." Dedi ve göz kırparak belli belirsiz sırıttı. Gülümsemesi fazla gizem doluydu. "Birazdan geleceğim, ben gelene kadar bir yere kaybolma."

Yine karanlığın üzerime sindiğini hissediyordum ve tek yapabildiğim başımı sallamak olmuştu. Kartal benden uzaklaşıp ortadan kaybolunca derin bir nefes alıp bar tezgâhını izlemeye başladım. Sarışın, uzun boylu genç bir adam önündeki birkaç müşterisine içki servis etmekle meşguldü. Hareketleri ağırdı muhtemelen müşterilerin azlığından dolayı kaygısızca çalışıyordu.

Çok geçmeden Kartal, yanında ondan bir kafa boyu kısa bir adamla beraber içeriden çıktığında gözleri direkt beni aradı. Bıraktığı yerde görünce de yanındaki adama beni işaret etti. Adam, birkaç şey söyleyip yanından ayrılarak bar tezgâhın yanına gidince Kartal da adımlarını durdurmadan yanıma geldi. "2 saatlik mesain başladı, hazır mısın?"

Yüzümü bar tezgâhındaki adama çevirdim. "O sarışın adamla birlikte mi çalışacağım?"

Sorumun cevabı için yeniden Kartal'a döndüğümde kimi sorduğumu bildiği için onlara bakmak yerine bana bakmaya devam ettiğini gördüm. Soğuk bir sesle, "Benimle çalışacaksın, o bugünlük izinli." Deyince bir kez daha onlara baktım. Sarışın barmen gülümsüyordu. Anlaşılan izinli olmasına sevinmişti.

Barmen üzerindeki önlüğü çıkarırken Kartal'la birlikte o yöne doğru ilerlemeye başladık. Bir yandan da bedenim tedirginlikten dolayı kasılıyordu. İçki şişelerini kırmaktan fazlasıyla çekiniyordum. Tek dileğim tedirginliğimin bana çelme takmamasıydı.

Biz bar tezgâhına geçtiğimizde barmen gitmiş sadece Kartal'la birlikte içeriden çıkan adam kalmıştı. Adamın karşısında durunca beni tahmin ettiğimden daha sıcak bir gülümsemeyle selamladı. "Bu sektörde yeniymişsin."

Samimiyeti, beni sakinleştirmek yerine daha da tedirgin yaptı çünkü olası kırdığım her şişede iyi niyetini suiistimal edecekmişim gibi hisle dolmamı sağlamıştı. Terleyen avuç içlerimi üzerime sürtüp, "Evet." Dedim ve kaçamak bakışlarla Kartal'a baktım. Barmenin çıkardığı önlüğü anlamadığım bir şekilde eliyle kontrol ediyordu. "İlk kez çalışacağım." Dediğimde Kartal aldığı önlüğü geri bırakıp yanımıza geldi. "Başka önlük var mı?"

Adam, "Var, getiriyorum." Diyerek içeri gidince merakla bıraktığı önlüğü işaret ettim. "O önlüğün nesi var?"

"Sıcak." Dedi sesindeki gariplikle. "Barmenin beden sıcaklığı işlemiş."

Söylediğini idrak etmemle tedirginliğimin uçup gitmesi aynı anda oldu. Dumura uğramakla gülmek arasında gidip geldim. Demek ki fazla titizdi ve başkasının kullandığı bir eşyayı kullanmak istemiyordu. Alaya vurgu yapan bir sesle kollarımı göğsümde bağladım. "Bu kadar mı hassassın, başkalarının eşyalarını kullanmak seni rahatsız mı eder?"

Tek kaşı yavaşça havalandı ve bakışları, beyaz eşofman altı ile beyaz crop büstiyerimin üzerinde çok kısa bir an gezindi. Yeniden gözlerime bakıp, "Önlüğü ben değil, sen giyeceksin." Deyince gülümsemem yüzümde soldu. "Ben sadece sana ne yapman gerektiğini söyleyeceğim."

Konuşmak için ağzımı açtım ama söyleyecek bir şey bulamayınca öylece Kartal'ın yüzüne bakakaldım. O da bana bakıyordu ve gözlerinde zafer parıltıları vardı.

Çok geçmeden omzumun üzerinden arkamdaki bir noktaya bakınca adamın geldiğini anladım. Adamı görmesem de varlığını hissediyordum.

Yan tarafımdan önlüğü Kartal'a uzatıp, "Kolay gelsin." Diyerek yanımızdan uzaklaşınca Kartal, önlüğü başımın üzerinden geçirdi. "Ve evet. Başkasının sıcaklığı işlemiş bir kıyafeti ne kendim kullanırım ne de bir erkeğin sıcaklığı işlemiş bir kıyafeti yanımdaki kadına giydiririm. Bu konuda fazlasıyla hassasım."

•••••••••••••••••

Bölümü nasıl buldunuz?

Metis, Kartal'ın teklifini kabul etti ve bundan sonra ikiliyi daha çok yan yana okuyacağız.

Bakalım Ekin, bunu duyduğunda tepki verecek mi yoksa yeniden umursamayacak mı?

Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın❤️‍🔥

Continue Reading

You'll Also Like

16.5K 1.1K 32
Kleopatra: Pekala, madem gerçekten aşıksın, o zaman, ne kadar, onu söyle! Antonius: Ölçülebilen aşk zavallı bir aşktır. Kleopatra: Peki, ya ben ölçme...
22K 1.1K 23
Sana: Kucak fetişim varda, kucağına oturabilir miyim? Herşey Sana'nın arkadaşına şakasına atacağı mesajı yanlışlıkla zorbası Jihyo'ya atması ile başl...
18.1K 1.6K 47
Kapalı. Güzel bir başlangıç yapalım, tanışalım, kaynaşalım, öğrenelim. Dünya çok küçük ve eminim sizler de biliyorsunuz öğrenmenin hiç sonu yok. E n...
2.1M 130K 89
Yetişkin İçerik. "Sen uyuşturucu gibisin. En kalitelisisin. En kafa yapanı. En zevk vereni." dedi nefesinin arasında. "Seni daha çok içmek istiyorum...