SEÇ VE YAŞA

By beyzazaydin

6.3K 712 337

Defne Saraç, bir sabah kapısının önünde bulduğu kitabın hayatını ve hayatları değiştireceğini bilmemektedir... More

BÖLÜM 1
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5

BÖLÜM 2

988 153 91
By beyzazaydin

"Kovuldum mu?"

Toplantı odasına doğru koşarken odadan yeni çıkmış olan sekreter Beyza güldü. "Henüz değil."

Yanından geçip kapıya yönelirken elindeki sekreterliği ve kalemi aldıktan sonra "Çıkınca geri veririm." Deyip reddetmemesi için tatlı bir şekilde gülümsedim. "Ajandamı almayı unutmuşum."

"Gelmeyi de..." dese de kötü niyetli olmadığını biliyordum. Bu işyerinde birçok kötü niyetli insan vardı ama Beyza onlardan biri değildi. Koluma düşen çantamı omzuma çıkarttıktan sonra sekreterliği ve kalemi sol elimle tutup sağ elimle toplantı odasının kapısını sessizce açtım. Dileğim ilgi çekmemekti ama kapıdan içeri girdiğimde çoktan bütün yüzler bana dönmüştü. Bakışlarını ilk kaçıran ve toplantıya devam eden patronum Poyraz olmuştu. Birkaç saniye süren bakışlarında beni saatlerce azarlamıştı. Diğer insanlar da ilgisini toplantıya çevirdiğinde hızla ilerleyip Poyraz Bey'in çaprazında duran ve benim için boş bıraktıkları sandalyeye oturdum.

"Yapım şirketinin güncel teklifi bu şekilde. Canan Hanım kendisine düşen pay konusunda memnun değil."

"Canan Hanım ne için memnun oluyor ki?"

Yönetici asistan boğazını temizlermiş gibi öksürdüğünde bahsettiğimiz kitabın editörü Cem'in bakışları Canan Hanım'ın avukatına döndü. Cem "Çok haklı tabi. Eşsiz bir kitap." Diye çaresiz bir kurtarma çalışmalarına girişse de Poyraz Bey'in bakışlarıyla sustu. Bugün işyeriyle ilişiği kesilmese iyiydi. Poyraz Bey bu konularda hassastı. Ama Cem de vazgeçilmesi zor bir çalışandı. Yayınevinin hem en iyi editörlerinden hem de en iyi yazarlarındandı. Özgüveni de buradan geliyordu.

Avukat sözü aldıktan sonra Cem'i es geçerek toplantı masasını çevreleyen diğerlerimize baktı sırayla. Son bakışı Poyraz Bey'de durdu. "Müvekkilim kitabının yapım şirketinin verdiği değerden daha fazlasını hak ettiğini düşünüyor. Bir yıldır yayınevinizin en çok satan kitabı. Ülke genelinde de çok satan ilk on bir kitap arasında."

Kitabı tam olarak on birinci sırada olduğu için 'ilk on bir' demeyi daha uygun görüyordu. Sırası elli beş olsaydı da en çok satan ilk elli beş kitap arasında derdi. 'Arasında' denildiğinde sanki ortalarında bir yerde izlenimi veriyormuş gibiydi ama o sınırını kendi belirlediği sıralamada sonuncu sıradaydı. Tanıdığım avukatların çoğu bu şekilde algı yönetimiyle para kazanıyordu. Fazla görüşmediğim ablam da dâhil olmak üzere.

Poyraz sıkkın bir nefes aldıktan sonra ellerini birbirine kavuşturdu ve masada gülümseyerek avukata döndü. "Canan Hanım'ın talepleri dolayısıyla beş kez sözleşme üzerinde değişiklik yapmak üzere toplantı düzenledik ve bütün toplantılar Canan Hanım'ın talepleri doğrultusunda sonuçlandı. Son kararlaştırılan pay da Canan Hanım'ın istediği pay zaten. Kendi talep ettiği payı mı yetersiz buluyor kendisi?"

Avukat birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra "En son yaptığımız değerlendirme sonucunda yeterli bulmadık." Dediğinde Poyraz Bey yavaşça başıyla onayladı. "O zaman Canan Hanım'a yapabileceğim tek öneri, sözleşmeyi imzalamaması."

Derin bir sessizlik olduktan sonra avukat hanım masanın üzerinde duran eşyalarını evrak çantasına toparlamaya başladı. Hiç kimse istifini bozmazken avukat hanım masadan kalkıp kapıya yöneldi. Poyraz Bey arkasından "İyi günler dilerim." Dediğinde avukat hanım gergin bir şekilde "Size de." Dedikten sonra odadan çıkıp kapıyı kapattı. Yönetici asistan Zeynep Hanım, Poyraz Bey'e döndükten sonra "Bizim için verimli bir sözleşme olacaktı." Dediğinde Poyraz Bey "Canan Hanım kendini bulunmaz hint kumaşı sanmasaydı, evet." Dedi ve toplantı masasındaki bizlere döndü. "Evet, bir konu daha var demiştiniz."

Baş editörümüz sözü devraldı. "Sanırım ilgimizi çekmeye çalışan bir yazar var. Ayrıca bu toplantı odasındaki herkesin adresini bilen bir yazar."

Önünde duran kitapların en altında duran kitabı çekti ve bize doğru kaldırdı. Çantamda duran kitabın aynısıydı elinde tuttuğu. Ben konuyu anlamaya çalışırken "Kitabın ismi 'Seç ve Yaşa'" dedikten sonra kitabı elinde döndürerek anlatmaya devam etti. "Yazarının ismi yok, herhangi bir yayınevi logosu yok, arka yazı yok. Yazarı tarafından bağımsız basıldığını düşünüyoruz. İlgimizi çekmek adına hepimizin evinin önüne birer tane bırakılmış. Hiçbirimizin kitabında yazarın iletişim bilgisiyle alakalı bir not vs. yok. Muhtemelen bir hafta içerisinde karşımıza çıkıp kendini tanıtır. Tam olarak okumadım ama biraz ilerledim. Seçimlerle ilerleyen bir kurgu. Kitabı okuyan kişi başkarakter oluyor ve verdiği seçimlere göre kitaptaki belirli sayfalara yönlendiriliyor. Oldukça kalın bir kitap zaten." Dedikten sonra bakışlarını Poyraz Bey'de sabitledi. "Eğer sizin için uygunsa bir inceleyelim, derim. Şimdiden ilgimizi çekmiş oldu çünkü."

Demek ki kitap Berk'in hediyesi değildi. Zaten Berk'in hediyesi olsaydı kapağında uzaylı, vampir, kurt adam ya da cadı dörtlemesinden en az biri olurdu ama işe yetişmeye çalışırken üstüne pek düşünmemiştim.

Poyraz Bey bana bakıp "Belki Defne sabah okuyup bitirmiştir. Geç kalmasının başka bir açıklaması olmamalı." Dediğinde şirince gülümsemeye çalıştım. "Pek sayılmaz."

Poyraz Bey başıyla onayladıktan sonra "Peki bugün ne oldu? Çoğu bahaneni tükettin, o yüzden dürüst olmanı öneririm." Dediğinde sessizce "Uyuya kaldım." Dedim. Sinirli bir şekilde güldü. Eliyle baş editör Gül Hanım'ı gösterdi. "Senden iki sene sonra aramıza dâhil oldu ve şu an baş editör. Peki, sen?" dediğinde yutkunmaya çalıştım ama zordu, boğazım düğümlenmişti. Poyraz Bey insanların içinde rencide etmeye bayılırdı. Özellikle insanların içerisinde rencide ederdi ki bunun daha etkili olduğunu düşünürdü. İnsanlar kötü hissettiği anları unutamazdı çünkü ve bu bir daha aynı hatayı yapmamalarına yarardı, onun bakış açısına göre. Onu bu yanılgıya ben itmiş olabilirdim çünkü bireysel olarak beni uyardığında pek ciddiye almıyordum senelerdir. Mezun olduğumdan beri burada çalışıyordum ve dört sene olmuştu. Öğrenciyken de stajyer olarak burada çalışırdım ve Poyraz Bey her zaman ışığa sahip olduğumu söyleyip beni yanında tutardı. Burada çalışmaya başladığımdan beri tamamladığım her işi başarılı bulmuştu fakat rahat tavırlarımın ve sorumluluk sahibi olmamanın, ilerlememe engel olduğunu düşünürdü. Ama her adım atmaya çalıştığımda da neredeyse önümü kesiyormuş gibi davranan da kendisiydi. Yıllardır ona sunduğum bir sürü tamamlanmış kitap olmasına rağmen bir tanesini dahi okuduğunu sanmıyordum. Ama şimdi ismi dahi belli olmayan bir yazarın hepimize dağıttığı kitap bile incelemeye değer oluyordu, benim kitaplarımın aksine. Poyraz Bey sadece editör olmamla ilgileniyordu. İyi bir editör, iyi bir çalışan olmamı istiyordu. Burada sabit bir işim yoktu. Her işe koşuşturan joker eleman gibiydim bu sebeple Poyraz Bey'in olduğu her yerde ve o an olmalıydım. Fakat ben geç kalabiliyordum. Hem belirli hususlarda özel asistanıydım hem de basılacak kitapların editör işlerini verebiliyorlardı hem de yayınevinin çıkardığı dergilerin editörüydüm. Geceleri yazdığım kitaplara devam ediyordum ya da düzenliyordum fakat beni asla bir yazar olarak işe almadığı ya da bunun için bana mesai saati ayırmadığı için geceleri uğraştığım kitaplarımın sabahları beni işe geç kaldırmasına kızıyordu. Sadece yazar olmak istememi de önemsemiyordu. Ona hangi işte daha fazla yarar kazandıracaksam o işle meşgul olmamı istiyordu.

"İşini ciddiye alsaydın çok farklı konumlarda olabilirdin." Diyerek bana olan iğneleyici konuşmasını bitirdi ve tekrar baş editör Gül Hanım'a döndü. "İşlerimiz yoğun. O yüzden sadece sen gün içerisinde incele ve yarın bana rapor ver." Dedikten sonra sandalyesinden kalktı. Kapıya yönelirken Yönetici Asistan Zeynep Hanım'a "Yapım şirketiyle en yakın boşlukta görüşme ayarla. Yeterince mahcup olacağız zaten." Dedikten sonra toplantı odasından çıktı. Peşinden kalkarken sekreterden almış olduklarımı da kucağıma alıp çıkışa yöneldim. Zeynep Hanım arkamdan "Az daha muhasebeyi arayıp çıkışını yaptıracaktı." Dediğinde kapının önünde durup ona döndüm. "Beni kovmayacağını siz de biliyorsunuz."

"Buna bu kadar güvenme derim." Derken gülümsese de uyarı içeriyordu yüz ifadesi. Başımla onayladıktan sonra odadan çıktım. Poyraz Bey'in nereye gittiğine bakarken sekreterliği ve kalemi sekreter Beyza'nın masasına koyup teşekkür ettim. Poyraz Bey odasına girmek üzereyken "Bir dakika bakar mısınız?" dediğimde kapı kolundaki eli durdu ve bana döndü. "Kovmayacağım seni merak etme." Dediğinde güldüm. "Kitap yazarken fark etmeden saat çok geç olmuş. Uykusuz olduğum için kalkamamışım."

"Yine şu konu." Dedikten sonra ilgisi dağıldığı için odaya girdi. Peşinden girdiğimde masasına yönelen vücudunda başı hafifçe bana döndü. İçimden gözlerimi devirip –dışımdan devirseydim bu sefer kovulabilirdim- geriye birkaç adım attım ve zaten açık olan kapıya göstermelik birkaç kez vurup "Girebilir miyim?" dedim. Masasının ardındaki koltuğa otururken rahatlıkla gözlerini devirdi alayla karışık saygıma.

"Gir madem."

Odaya girdikten sonra kapıyı kapatıp karşısına geçtim. "Son ilettiğim dosyayı okuma şansınız oldu mu?"

"Odamın içerisinde 'siz'li konuşmana gerek yok. Yanımızda kimse yok."

Başımla onayladım. Kendisine her zaman saygı duyulmasını istese de baş başa ya da iş dışında olduğumuzda en azından samimi davranmama izin veriyordu. Fakat bu 'sen, siz' ayrımı karışabiliyordu. Baş başayken 'siz' dememde sorun yoktu ama toplantıda ya da çalışanların yanında yanlışlıkla 'sen' demem sıkıntı yaratabiliyordu. Yayınevindeki başka birine bu toleransı göstermediği için bazı çalışanlar iş dışında sevgili olduğumuzu düşünüyordu ama bu büyük bir yanılgıydı. Poyraz Bey hayallerime bile değer vermeyen patronumdu sadece. Çoğu patron da öyle olurdu genellikle. Hayallere değer vermez, istediği işi yapmanı isterlerdi.

"Kitabımı okudun mu?"

"Defne ne kadar yoğun olduğumuzu biliyorsun." Derken bakışlarını benden aldı ve önünde duran kâğıtları alıp düzeltti. Aslında bir şeylere karar vermek ve önemli insanlarla görüşmek dışında mesai saatlerinin her anını dolduran işleri yoktu. Bütün ayrıntı, incik cincik işleri çalışanları yapıyordu zaten. Hatta bazı günler işe gelmesine bile gerek yoktu fakat başımızda durmak istediğinden geliyordu. Arada aramızda dolaşıp hepimizin çalıştığına emin oluyordu. Biraz despot bir patron olduğu söylenebilirdi ama kötü de sayılmazdı. Maaşları ve çalışma şartlarını iyi tutardı. İnsan halinden anlardı. Çok tecrübeli olmasa da babasından kalan bu yayınevini giderek geliştirerek ayakta tutmayı başarabiliyordu. Çok değil otuz yaşındaydı ve sekiz yıldır işlerin başındaydı. İlk işlerin başına geçtiğinde benim de ilk staj yaptığım senem olduğu için bana alışmış olmalıydı. Çünkü o zamanlardan benim dışımda hiç kimse kalmamıştı. Babasının bütün çalışanlarının işlerine zamanla son vermişti ve kendi ekibini kurmuştu.

"Ama anonim bir yazarın kitabının incelenilmesine zaman var, öyle mi?"

Hizaladığı kâğıtları masaya koyduğunda istediğinin aksine tekrar birkaç kâğıt çıkıntılık yapmıştı ve hizayı bozmuştu. Ama önemli değildi, amacı kâğıtların hizalı olması değildi. Benimle istemediği konuları konuşurken oyalanacak bir şeyler bulmasıydı. "Bence işine dönmelisin."

"Niye?" derken çantamı masaya koyduktan sonra koltuğa oturdum ve ellerimi saçlarıma götürdüm. "Niye tek bir cümleme dahi bakıp yorum yapmıyorsun?"

"Baktım!" diye sesini yükselttiğinde ellerimi saçlarımdan çekip kucağımda birleştirdim. Parmaklarımla oynarken gergin bir şekilde "Ve?" diye sorduğumda duyacağım cümlelere hazırlanmaya çalışıyordum. "Seni kırmamak için uğraşıyorum ama madem bu kadar üstüme geliyorsun, söyleyeyim. Baktım ve beğenmedim."

Yutkunduğumda eliyle yüzünü sıvazladı. Ellerini yüzünden çektiğinde siniri geçmişti, sadece beni kırmış olabileceğinin endişesi vardı yüzünde. "Bir gün hayallerine kavuşmanı istiyorum. Ama o güne daha çok var. O zamana kadar editör olmaya devam edip yazarların yazdıklarından bir şeyler öğrenmeye çalışmanı istiyorum."

Üzgün bir şekilde gülümsedim. Yapamadığını yapanların kitaplarını düzenle, demek istiyordu. Başımla onayladıktan sonra çantamı masadan alıp kapıya yöneldim. "İzninle."

Kapıyı açtığımda ardımdan seslendi. Ona bakmadan dediğini duymak için beklemeye başladım. "İyiliğini istiyorum."

Çıkmaya çalışan gözyaşlarımı geri döndürmeye çalışırken yavaşça ona döndüm ve sahte bir gülümseme bahşettim. "Biliyorum."

"Çıkışta seni eve bırakırım. Biraz konuşuruz."

Başımla onayladıktan sonra odasından çıkıp kapattığım kapıya doğru dönükken daha fazla tutamadığım gözyaşımı ellerimin tersiyle sildim ve öksürerek titreyen sesimi düzeltmeye çalıştım. Bir okuyucudan daha fazlası değildi, sırf babasının mesleği olduğu için devam ettiriyordu ve buradaki herhangi birimizden daha fazla bilgili olmadığına neredeyse emindim. Benim daha fazla okuyucu gözüne ihtiyacım vardı fakat buna engel oluyordu. Bir gün 'İstifa ediyorum' dedikten sonra önüme çıkan ilk yayınevine gitmemek için zor duruyordum fakat nasıl Poyraz Bey beni bir türlü kovmuyorsa ben de bir türlü istifa edemiyordum. Buraya ve ona bağlıydım.

Aramız pek iyi olmasa da dürüst davranacağına emin olduğum baş editör Gül'ün odasına çevirdim adımlarımı. İşteyken ve hatta dışarıdayken dahi ona 'Gül Hanım' demem gerekiyordu taleplerine göre ama içimden ona 'Hanım' diyesim gelmiyordu. Olduğu yeri hak etmediğini düşünüyordum. Ayrıca patron bile ona dışarıdayken 'Bey' dememi istemezken Gül kendisine her yerde, her evrende 'Hanım' denmesini istiyordu. Eğer zaman bulur da yazdıklarıma bakarsa dürüst davranır ve düşüncelerini dile getirirdi. Beni pek sevmese de bu tarz konularda hakkaniyetliydi.

Kapısını çalacakken kapısı açıldığında havada kalan elimi indirdim. Çantasını omzuna attıktan sonra olduğu yerde durup bana baktı. "Ne vardı?"

"Bir şey rica edecektim."

"Tatlım." Dedikten sonra bir elini omzuma koydu. Evet, küçümsediği insanlara böyle davranırdı. Bir gün ona da birinin 'tatlım' diyerek elini omzuna koymasını istiyordum. Tabii, tercihen bu kişi ben olsaydım iyi olurdu. "Eve gitmem lazım, evin alarmı çaldı."

Kaşlarım kalkarken "Kötü bir şey yoktur umarım." Dediğimde odadan çıkması için kenara çekildim. Odadan çıktıktan sonra ilerlemeden bana döndü. "Yok yok, geçen hafta sistem arızalanmıştı kendi kendine alarm çalıyordu. Servis gelip düzeltti ama sanırım tekrar bozuldu. Gidip bakacağım, servis de yolda."

"Kötü bir şey olmamasına sevindim." Dediğimde "Sen ne söyleyecektin? Merak ettim şimdi." dedi bir yandan çantasından telefonunu çıkartırken. "Yazdığım birkaç şeyi size yollamak istiyorum. Müsait olduğunuzda bakarsanız sevinirim, düşüncelerinizi merak ediyorum."

Telefondan saate baktıktan sonra bakışlarını bana çevirdi ve mahcup bir şekilde gülümsedi. "Tatlım Poyraz Bey gösterdi biraz. Kendini geliştirmeni öneririm. Birkaç not yazmıştım yazdıkların için, odamdalar. Müsait olduğumda gösteririm. Neyse geç kalacağım, görüşürüz." Deyip ardında beni bırakarak sekretere çıkışını haber vermek için hızlı adımlarla gitmeye başladı. Artık beni göremiyor olduğu için gözlerimi devirdim.

Belki de gerçekten bir şeyler yazmayı başaramıyordum. Dergideki kısa yazılarım beğeniliyordu fakat iş romana döndüğünde ve yazılar uzadığında kusurlar daha da ortaya çıkıyor olmalıydı. Ama son bir umudum, bir kitabım vardı ki, o da beğenilmezse yazma hayallerimin üstünü örtecektim ve yıllarca tozlansa da o örtüyü kaldırmayacaktım.

Kapatmayı unuttuğu kapısını kapatmak için duvara yaslı kapıya doğru eğildiğimde gözüm odanın içerisine döndü. Birkaç not yazmıştım yazdıkların için, odamdalar.

Merak içimi sararken bakışlarımı etrafıma çevirdim. Gül'ün odası ortak alanın sağ tarafında kalan kısa koridordaydı ve bu sebeple ortalık alanda değildi. İnsanlar bizzat buraya bakmadığı ya da bizzat Gül'e gelmediği sürece burasıyla işi olmazdı. Çalışan iş arkadaşlarımda gözlerimi gezdirdikten sonra hiçbirinin gözünün üstümde olmadığı kanaatine erdiğimde hızla odaya girdim ve kapıyı ardımdan kapattım. Gül sekretere bildirmeden çıkmayacağı için muhtemelen odasına kimse gelmeyecekti fakat olur da biri gelirse doğaçlama bahaneler üretebilirdim. Bu konuda da biraz iyiydim. Geç kaldığım her iş günü bu yetimi geliştirmişti.

Odasına döndüğümde iç çektim. Serpil'le paylaştığım odamın aksine büyük bir odaydı ve neredeyse her sene dizaynını değiştiriyordu. Bu sene pembe, turuncu, yeşil ve beyaz renklerini tercih etmişti mesela. Burcunun bu seneki renklerinin bu olduğunu söylüyordu ve çalışma ortamının bu şekilde enerjisini yükselteceğine inanıyordu. Poyraz Bey de burç konusunda daha fazla düşünce, bilgi duymak istemediği için daha konuşmasının başlarında 'tamamdır değiştir, muhasebeye faturasını ver' deyip geçiyordu. Her ne kadar çalışma enerjisini bahane etse de işlerini genellikle bana pasladığı için bu odayı misafir ettiği arkadaşlarıyla sohbet etmek için ya da keyfi yerindeyse bir şeyler yazmak için kullanıyordu. Poyraz Bey bunlardan bir haber olduğu için baş editör kalmaya devam edebiliyordu. Yetenekleri vardı, orası ayrıydı fakat istediği yere geldiği için uğraşma isteğini kaybetmişti. Poyraz Bey yanında olduğunda işlerini döktürdüğü için Poyraz Bey de hiç fark etmiyordu işlerini bana paslıyor olduğunu.

Masasına yönelirken gözüm masasının üstündekilerde geziniyordu. Fotoğraf çerçevesinin içerisindeki fotoğrafına bakarken gülümsedim. Oğluyla tanışmıştım, sanırım üç ya da dört yaşındaydı. Şu an kreşte olmalıydı. Yaşına kıyasla konuşma dili gelişmişti, bu da annesi Gül'ün konuşmayı ne kadar sevdiğini kanıtlıyordu. Ve tabii, bizlerle değildi onun fazla konuşması. Dengi ve üstü olanlarlaydı.

Masasının arkasına geçtikten sonra yazdıklarıma dair olan notlarını nereye yazmış olabileceğini düşündüm. Ajandalarında olamazdı, bana o kadar değer vermezdi. Muhtemelen önüne geçen ilk önemsiz kağıda birkaç şey yazmıştı. Elim dosya ve kitapların arasında kalan kağıtlara giderken kitapların en üstünde olan 'Seç ve Yaşa' kitabına takıldı. Yüzüm anında düşerken ellerimi kağıtlardan çekip kitabı elime aldım. Şimdiden kitabın arasında bir sürü yapışkanlı kâğıtlı notlar vardı. Beğenmiş olmalıydı. Yazarı benim aksime kendisini çoktan geliştirmişti demek ki.

Ayraç koyduğu sayfayı açtıktan sonra dudağımı büzerek gözlerimi cümlelerde hızlı bir şekilde gezdirmeye başladım. Ben neyi yanlış yapıyordum yazarken?

Kaldığı sayfada üç cümle yazıyordu. Üç cümle olmasına rağmen Gül, sayfada kalan boş kısma bir sürü not tutmuştu. Muhtemelen benim dört yüz on iki sayfalık kitabımın tamamına dahi bu kadar not tutmamış olmalıydı. Derin bir nefes aldıktan sonra gözümü sıkıca yumup açtım. Düşüncelerim dolayısıyla okuduğum cümleleri algılayamıyordum. Dikkatimi topladığımda tekrar sayfada yazan üç cümleyi okumaya başladım.

Beni ciddiye almayıp uyarılarımı dinlememenin sonuçlarına katlanacaksın. Hikâyenin bu kadar erken bitiyor olması üzücü. Ama en üzücü olan da buraya seçimlerinle geldin ve şimdi farkında olmadan koşarak sonuna gidiyorsun.

--

Plazanın önünde Poyraz Bey'i beklerken kollarımı birbirine sardım. Hava sıcak olmasına rağmen ürperiyordum. İçimde bir huzursuzluk vardı ve Gül'ün odasından çıktığımdan beri geçmiyordu. Benim için tuttuğu notları bulamadan odadan çıkmak zorunda kalmıştım çünkü Poyraz Bey Gül'ün kitabı incelemek bahanesiyle yapmadığı işleri bana paslamak için odasına çağırmıştı. Zaten siz paslamasanız da ben yapıyorum, dememiştim. Ayrıca Gül kitabı unutarak gittiği için Poyraz Bey kitabı da yanıma almamı istemişti, beni eve bırakmadan önce Gül'e uğrayıp kitabı verecektik ki incelemesini bitirebilsin.

Poyraz Bey'in arabası otoparktan gürültüyle çıktıktan sonra önümde ani bir duruş yaptığında kaşlarımı çatarak arabaya doğru eğildim. Poyraz Bey benim tarafımda olan camı açtı. "Defne bin hemen. Gitmemiz lazım."

İçimdeki huzursuzluk artarken hızla arabaya bindim. Emniyet kemerimi takarken Poyraz Bey de sürmeye başladı. "Bir sorun mu var?"

Üzgün ve gergin gözleri bir saniyeliğine bana döndükten sonra tekrar önüne döndü ve direksiyonu tutmadığı kolunun dirseğini cama yaslayıp elini de alnına götürdü ve derin bir nefes aldı.

"Gül'ün evine hırsız girmiş."

Demek ki sistemin tekrar arıza yaptığını sanırken aslında alarm haklı sebeple çalıyormuş. Kötü ihtimalleri düşünmediği için polisi değil, servisi arayarak gitmişti. Ama yine de Poyraz Bey'in bu kadar gerilmesinin sebebinin bu olmadığını düşünüyordum. Yani en azından ben evime hırsız girse Luna'yı bırakması dışında her şeyi alabileceğini düşünüyordum. Eşyalara değer vermememin yanı sıra eşyalarımın değerli olmamasının da bir etkisi vardı tabii ki bu düşüncemde.

"Gül eve gittiğinde ve karşılaştıklarında..." dediğinde gerginlikten dilimi çiğnemeye başlarken devam etmesini bekledim. Yüzünü buruşturduktan sonra zorlanarak devam etti.

"Gül'ü öldürmüş."

Continue Reading

You'll Also Like

15.3M 616K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
3.6M 85.8K 62
🔞+18 içerik vardır, 18 yaşından küçük ve rahatsız olanların okumaması tavsiye edilir.🔞 Elini bacak aramdaki sıcaklığa soktu.Kadınlığıma dokunduğund...
12:30 SEANSI By damy

Mystery / Thriller

1.6M 100K 50
[WATTYS 2022 KAZANANI] Parmağı omzumun üzerindeki belli belirsiz benlere dokundu. Ardından köprücük kemiğime kaydığında dudaklarım, bir nefese muhtaç...
124K 4K 20
Genç çocuk yatağında masum bir şekilde uyurken her gece evin altındaki tünelden gelip onu dikizleyip tüm hayatına sahip olacak olan takıntılı adamdan...