SOKAĞIN DANSI

By Hadadelamor90

272K 23.7K 15.3K

Tek tutkusu dans etmek olan dansçı bir kız... Sokak lambalarının ışığının kesildiği bir gecede, tenha bir sok... More

SOKAĞIN DANSI
1. Bölüm "Gecenin Hakimi"
2. Bölüm "Geçmişin Gölgesi"
3. Bölüm "Korkunun Girdabında Kördüğüm"
5. Bölüm "Çaresizlik"
6. Bölüm "Kartalın Kanadında"
7. Bölüm "Zincirin İlk Halkası"
8. Bölüm "Kaybolmaya Yüz Tutan Korkular"
9. Bölüm "Ruhuma Sızan Ateş"
10. Bölüm "Zeus'un Karısı"
11. Bölüm "Bir Yudum Aşk"
12. Bölüm "Dans Kapışması"
13. Bölüm "İlk Adım"
14. Bölüm "Siyah Giyen Adamlar"
15. Bölüm "İhanet"
16. Bölüm "Gözyaşı Zaafı"
17. Bölüm "Fırtına Öncesi Aşk"
18. Bölüm "Dört Duvar Arasında"
19. Bölüm "Mahşere Kalan Düşler"
20. Bölüm "Karanlık Maskeler"
21. Bölüm "Şüphe Tohumu"
22. Bölüm "Oyunbaz"
23. Bölüm "Veyl"
24. Bölüm "Ölümle Yaşam Arasında"
25. Bölüm "1. Kitap Final ~ Kasırga"
26. Bölüm "Münferit"
27. Bölüm "Avcının Cazibisine Kapılan Av"
28. Bölüm "Umut Mahzeni"
29. Bölüm "Kartal Yuvası"
30. Bölüm "İki Ruhun Ötesinde Görev"
31. Bölüm "Aşk ve Zaaf"
32. Bölüm "Seçilmiş Yol"
33. Bölüm "Tutkunun Dansı"
34. Bölüm "Cevapsız Sorular"
35. Bölüm "Sınırın Ötesinde"
36. Bölüm "Tehlikenin Ritmi"
37. Bölüm "İki Can Bir Veda"
38. Bölüm "2. Kitap Final~Gam Rüzgarları"
39. Bölüm "Karanlığında Kandil"
40. Bölüm "Buz ve Güneş"
41. Bölüm "Geçmişin Fısıltısı"

4. Bölüm "Ölüme Bir Kala"

8.8K 776 306
By Hadadelamor90

Şarkı: Alan Walker - Lily

Lütfen ekranınızı beyaz kullanınız ve oy vermeyi unutmayınız.

"ÖLÜME BİR KALA"

Zaman durmuştu sanki. Yelkovan da tıpkı akrep gibi takılı kalmıştı olduğu zaman diliminin üzerinde.

Çığlıklar da kesilmiş, bir tek polis telsizinin yakından gelen sesi kalmıştı kulaklarımda. Bir de karşımdaki adamın inisiyatifine bırakılmış hayatım... Beni polise verdiği takdirde habersizce ölüm fermanımı imzalayacak, vermediğinde ise farkında olmadan üç aydır pamuk ipliğine bağlı olan hayatımı bağışlamış olacaktı.

Gözlerimi kapatıp alnımı etten duvara yani Zeus'un göğüs kafesine yasladım ve içimden, bildiğim tüm duaları etmeye başladım.

Polis telsizinin sesi, biraz daha yakından gelince gözlerimi iyice kapatıp minicik bir adımla bedenine sokuldum. Başımı öyle çok bastırıyordum ki etten duvara, tenini delip geçeceğimi zannettiğimde küçükken geceleri düşlediğim hayallerimin anısı doldu karanlık gözlerimin önüne. Sihirli güçlerimin olmasını ve bilmediğim diyarlarda kaybolma isteğimi anımsadım tek tek. Anımsadıkça daha da sokuldum ona. Tıpkı küçüklük hayallerimdeki gibi şimdi de sihirli güçlerimin olmasını ve başımı yasladığım adamın teninden geçip damarlarında kaybolmayı istiyordum.

"Lütfen." Diye mırıldandım. "Lütfen bir mucize olsun."

Zeus'un göğsünde ne kadar bir süre öyle durduğumu bilmesem de az önce yüzüne bira fırlattığım birine göre oldukça uzun bir süre, gözlerim kapalı bir şekilde öylece kaldım. Ta ki geri adım atmama zorlanana dek...

Başımı yasladığım yerden kaldırıp gözlerine baktığımda donuk gözleri içimi ürpertse de kulaklarıma ulaşan sesi gülümsememe sebep oldu. "Polis kimlik kontrolü yapıyor. Çok az vaktimiz var." Bakışlarını vücuduma indirip dudaklarında kıvrılmakla kıvrılmamak arasında bir çizgi belirdi." Sana yardım edebilmem için önce üzerindeki kıyafetlerden kurtulmamız lazım."

Sözlerini bitirdiğinde başıyla arkamda kalan personel odasını işaret edince onun yönlendirmesiyle birlikte odaya doğru adımlamaya başladık. Daha doğrusu ben geriye o ileriye adımlıyorduk. Bu şekilde yürümek zor olsa da bedeni beni rahatlıkla gizlediği için adımlarına ayak uydurmaya çalıştım.

Neyse ki oda çok yakındaydı ve saniyeler içinde -ben yere düşmeden- kendimizi odanın içinde bulduk.

Zeus kapıyı kilitler kilitlemez bir anda baş başa kalmamızın verdiği gerginlikle bedenimi soğuk bir ürperti esir alınca olası bir duruma karşı pencereye doğru bakarak aramızdaki mesafeyi hesap etmeye çalıştım. Gerçi benden üstün beden kuvvetiyle beni rahatça alt edecek olmasına rağmen elbette kaçma şansımı da göz ardı edemezdim.

Zeus'un bakışları, baktığım yere çevrilince planımı anlamış gibi sırıttı fakat bu sırıtma hiç de güven verici değildi. "Kaçmayı düşünmüyorsun değil mi? Ya da Enis'le yüzleştirmeden seni bırakacağıma..." Bakışlarını, hayal kırıklığına uğramış gözlerimden ayırmadan dolabı işaret etti. "Kaçmayı düşünmek yerine kıyafet seçsen daha iyi edersin yoksa seni polise veririm!"

Adamın ses tonu öylesine diktatördü ki itiraz etmek imkânsız gibiydi. Zaten ölümle burun burunayken ona itiraz etmek en mantıksızca seçimim olurdu.

Cevap vermeyip polise yakalanma korkumu biraz olsun içimde bastırmayı başararak işaret ettiği dolaba ilerledim ve dolapta asılı duran fuşya rengindeki gömleklerle siyah eteklere baktım. Her gömleğin yaka kısmının altından geçirilmiş gömlek renginden daha koyu tonda fularlar vardı.

Hangi kıyafetin uyacağını anlamak için hızlıca gömleklerdeki bedenlere baktım. Bana uyan gömleği eteğiyle birlikte aldığımda içime sütyen giymediğim aklıma gelince gömleklerin az ilerisinde asılı duran siyah önlüklerden birini de alıp Zeus'a bakmadan doğruca giyinme kabinine ilerledim.

Attığım her adımda donuk bakışlarının ağırlığını üzerimde hissediyordum. Hissettikçe de kalbimden ağzımın içine doğru tırmanan ürpertinin, soluklarımın sesini yükseltmesine engel olamıyordum.

Soluklarımı duymaması için yutkunup tabiri caize kendimi hızlıca kabinin içine attım. Tam kapıyı kilitliyordum ki diktatör sesini yeniden duydum. "Acele et, zamanımız yok!"

Sözleri, sadece az önce bastırmayı başardığım polis korkumu değil aynı zamanda öfkemi de filizlendirmişti. İçimdeki korku yüzünden tıkılıp kalan öfkemi, nefesimle birlikte dışarı bıraktım. "Benim de yapmaya çalıştığım şey acele etmek, burada keyif yapmıyorum!"

Ani çıkışımla gülmüş müydü, gözlerini mi devirmişti yoksa sabır mı çekmişti?

Gerçek şu ki ne yaptığını, ne görebilmiş ne de duyabilmiştim. Dolayısıyla aklımdan geçen hiçbir soruya da yanıt alamamıştım. Sessizliği öylesine yoğundu ki biraz önce o kapıdan birlikte girdiğimizi bilmesem varlığını sanrıdan ibaret sayabilirdim.

Onun, sözlerime verdiği tepkiyi düşünmekten vazgeçerek hızlı bir şekilde üzerimdeki elbiseyi çıkarıp yere attım ardından gömleği alelacele üzerime geçirdim. Panikten ellerim titriyordu ve düğmelerin yerini bulmak beni epey zorluyordu.

Oflama eşliğinde gömlekle işimi bitirince eteği elime alıp bacaklarımdan geçirmek için öne eğildim. Eğilmemle birlikte ateş kırmızısı çizmelerim bana ışıl ışıl göz kırptı. İlk kez görmüş gibi dehşet içinde çizmelere bakakaldım. Üzerime ne giyersem giyeyim bu çizmelerle çok fazla inandırıcı durmayacaktım.

Zeus'un bir çözüm yolu bulacağını umut ederek eteği giyip fuları da bağladıktan sonra önlüğü üzerime geçirdim. Artık hazırdım. Çıkmadan önce bir kez daha üzerimi kontrol ettim. Göğüslerimi gizlemeyi başarmıştım başarmasına ama çizmeler fazlasıyla sorundu.

Sorunu ona da gösterebilmek için kabinden çıkıp çizmeleri işaret ettim. "Buna bir çözümün var mı?"

Bakışları doğruca ayaklarıma inince yüzünü çok çirkin bir şey görmüş gibi buruşturdu. "Enis için tüm bunlara değer miydi?"

Bilmiş gibi görünmem umurumda olmadan, "Enis için değil, Rüya için. Dostluk böyle bir şeydir." Desem de olduğumuz ana göre pek etkili bir cümle olmamıştı sanki.

Zeus da etkili olmadığını belli eden bir ifadeyle dolapların yanına giderek, "Kaç numara giyiyorsun?" Diye sordu.

"38"

Başını hafifçe sallar gibi hareket ettirip dolabın içinden çıkardığı makosen tarzı siyah ruganları yere bıraktı. "Daha fazla oyalanırsak dikkat çekeceğiz. Kimliğin yanında mı?"

Yere bıraktığı ayakkabıların yanına gidip çizmelerden hızlıca kurtularak siyah ruganları ayağıma geçirdim. Muhtemelen yeniydi, keskin duran kenarları daha önce giyilmediğini gösteriyordu. "Kimliğim yanımda." Diyerek kabine yeniden girdim ve bel çantamı karnımın üzerine takıp üzerini önlükle kapattım. Kimliğimi ise elime almıştım.

On an içimde yepyeni bir korku belirdi. Ya barın içinde mafyalardan biri varsa ve kimliğimi polise verdiğimi görürse? Bunun sorun olup olmayacağını bilmesem de hiçbir şekilde polisle muhatap olmak istemiyordum.

Diğer elime aldığım elbise ve perukla kabinden çıkıp yerdeki çizmeleri de alarak dolaba kimsenin göremeyeceği bir yere tıktım ardından beni kapının yanında sabırsız bir şekilde bekleyen Zeus'un yanına ilerledim. Muhtemelen başı benim yüzümde belaya girmek üzereydi ve bu onu, epey germişti.

Gözlerindeki donukluk ise zerre geçmemiş, hâlâ beni ürperterek delip geçmeye devam ediyordu. Bakışlarından etkilenmemeye çalışarak en sevimli gülümsememle kimliğimi ona uzattım. "Kimliğimi polise sen verir misin?"

Zeus, hayatındaki en saçma isteği duyuyormuş gibi bana bakarken, "Sen niye vermiyorsun?" Diyerek soruma soruyla karşılık verdi.

Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. Odaya girdiğimizden beri genel olarak sessiz dursa da konuştuğunda ya sorular soruyor ya da emir yağdırıyordu. Açık bir öfkeyle, tıpkı onun yaptığı gibi sorusuna soruyla karşılık verdim. "Hep böyle çok soru sorar mısın?"

Dudakları sırıtma eğilimde kıvrılsa da samimiyetten oldukça uzak bir kıvrımla yeniden, "Hep böyle garip mi davranırsın?" Diye sordu.

Pes etmiş gibi yanaklarımı bir kez daha şişirdim. Onunla soru yarışına girersem muhtemelen yenik düşen taraf ben olacaktım. "Polisle muhatap olmak istemiyorum!" Diye çıkıştım ama çıkışımı destekleyen mantıklı bir yalan bulamadım. Zaman kazanabilmek için kapıya bakışlar atarken aklıma gelen anlık düşünceyle tekrardan ona döndüm. "Yarışmayı kazanamamaktan çok korkuyorum ve az önce o korkuyla burun buruna geldim. Kekelemekten, yanlış bir şey söylemekten çekiniyorum."

Bana yalan söylemekte başarılı değilsin bakışı atsa da bir şey demeden elimdeki kimliğe uzandı. Çok kısa bir müddet kimliğime baktı. Sanki her yazılanı hafızasına kazıyormuş gibi baktı. Çok geçmeden, "Metis Manas." Diyerek gözlerime odaklandı. "Adın... Anlamı nedir?"

Nedense sorduğu soruyla kalbimin teklediğini hissettim. Lakabının Zeus olduğunu bilmesem bu teklemeyi yaşamayacağıma emindim. Kalbimdeki teklemenin dilime yansımamasını umarak bir çırpıda, "Yunan mitolojisindeki tanrıların başı olan Zeus'un, karısının adı." Dedim.

Donuk gözlerindeki bakışlarım, havalanan tek kaşına kaydı. Söylediklerime gerçekten de şaşırmış gibi duruyordu ve bu ifadesi, düşündüklerimin ağırlığı yüzünden karnıma kramp girmesine sebep oldu. Daha önce bu soruya hep aynı şekilde cevap versem de şu an ilk kez buna pişman oluyordum.

Bakışlarım havalanan tek kaşına takılı kaldığında ikimiz de susuyorduk. Bu hem tuhaf hem de garip bir şekilde tedirgin ediciydi. Hissettiğim tedirginlikten dolayı kalp atışlarım dahi hızlanmış, gözlerine bakma cesaretim bir anlığına yok olmuştu.

Yanaklarım da ısınmaya başlamıştı ve biraz daha böyle kalırsam yanaklarımı fark etmesi an meselesi olacaktı. Gözlerimi kırpıştırarak ona yeniden baktığımda sırıtmamak için çaba harcadığını gördüm. Bu yanaklarımın daha da ısınmasına yol açarken o tek kelime etmeden kimliğimi cebine koyup kapıdan çıktı.

Resmen gafil avlanmış gibi hissediyordum. Sanki kendim bir tuzak hazırlamışım da daha sonra kendi kazdığım kuyuya kendim düşmüşüm gibi rahatsız edici bir his, beni tepeden tırnağa tokatlamıştı. Kaşlarımı çatıp hızlı adımlarla peşinden ilerleyerek, "Senin adın ne?" Diye sordum fakat cevabımı alamadan tam karşısında duran iki polise kimliklerimizi uzattığını gördüm.

Kimliklerimizi uzattığında aynı anda kimliklerimize bakan polise beni işaret etti. Polisin bakışları kimliğimden bana kayınca olduğum yerde durup başımı hafifçe öne eğdim. Yanlarına gitme cesaretim yoktu. Polisten ne kadar uzak durursam benim için o kadar iyiydi.

Kısa bir kimlik kontrolünden sonra polisler, kimliklerimizi Zeus'a geri verip başkalarının kimliklerini kontrol etmek için yanından uzaklaşınca rahatlayarak nefesimi üfledim. Sanırım tehlike geçmişti.

Kimliğimi almak için doğruca Zeus'un yanına ilerledim. Bir an önce buradan gitmek uzun bir süre de evden dışarı çıkmak istemiyordum. Onun yüzüne bakmadan giden polislerin arkasından bakarak az önceki düşüncemi teyit etmek için, "Tehlike geçti mi?" Diye sordum.

"Şimdilik." Deyince ona baktım. Kimliğimi cebine geri koyuyordu.

Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü ve, "N'aptığını sanıyorsun sen?" Diyerek kimliğimi geri alabilmek için ona doğru hamlede bulundum fakat elini aramıza bariyer gibi yerleştirerek beni durdurdu. "Enis'i bulana dek kaçmaman için bu bende kalacak."

Ona itiraz etmeyi istesem de etrafımız polis kaynıyorken sadece susabilirdim. Sıkıntılı bir şekilde boğazımı kaşıyıp, "Onlar nerde ki?" Diye sordum ardından Rüya'yı aramak için çantamdan telefonumu çıkardım.

Tam Rüya'yı arayacaktım ki Zeus'un havadaki eli telefonumun üzerine kapandı. "Şimdi değil, polislerin kontrolü bitmedi."

Demek istediğini anlayınca Rüya'yı arayamadan telefonumu yeniden çantama koyup az önce tezgâhtan inip emeklemek için kapandığım yere geçtim. Bir barmen gibi göründüğüm için bar tezgâhının iç tarafında kalmam daha iyi olacaktı.

İri kıyım Zeus da yanıma gelip aramızda az bir mesafe bırakarak kollarını tezgâha yasladı. Bana bakmıyor, polislere bakıyordu ama bedeni, beni barla arasına almıştı. Anlaşılan kaçmamam için kendince önlemler almaya çalışıyordu.

Hapsolduğum yerden bakışlarımı izlediği tarafa çevirdim. Bizim gibi giyinen kadınlar yaka paça bardan çıkarılırken geri kalan diğer müşteriler de bu durumdan sıkılmış gibi bir havaya bürünmüşlerdi. Sanki polisler gitse de eğlence yeniden başlasa gibi etrafa bakışlar atıyorlar, son derece sabırsız hatta gergin görünüyorlardı.

Bir anda arka tarafta yeni bir kargaşa çıkınca tüm gözler oraya döndü. Arka kapıdan kaçmaya çalışan kadının biri yaka paça götürülmeye çalışırken polislere engel olmak isteyen bir grupla kargaşa iyice büyüdü. Bize olan mesafe, uzak olsa bile içimden bir ses kargaşanın kasırga gibi büyüyeceğini ve bizi de içene alarak dağıtacağını söylüyordu.

Farkında olmadan geri geri adımlarken duyduğum şişe sesiyle durmak zorunda kaldım. Zeus'un da bakışları beni buldu ve o an her şey çok ani oldu. Zeus hızla üzerime eğildi ve düşmek üzere olan şişeyi baldırıma yakın bir yerde yakaladı.

Korkudan dolayı nefes nefese kalmıştım ve bana yakınlığı yüzünden kokusunu çok rahat bir şekilde duyabiliyordum. İtiraf etmem gerekirse aldığım koku midemi bulandırmaya yetmişti. Yüzüne fırlattığım biradan dolayı öyle çok alkol kokuyordu ki kokuyu almamak ve midenin bulanmaması imkânsızdı.

Yüzüme yakın duran yana doğru hafifçe eğilmiş yüzüne baktım. Güneş yanığı gibi esmer olan yüzünü iç içe geçmiş siyah bıyık ve sakal süslüyordu. Kısa duran tüm sakalın boyu aynıydı. Ya dudaklarını çevreleyen sakalından ya da dudaklarının yapısından dolayıydı bilmiyordum ama dudakları oldukça dolgun duruyordu.

Dudaklarına biraz daha dikkatli baktım. Alt dudağı üst dudağına göre biraz daha kalındı. Yani benim tam zıttımdı.

Neyin kıyaslamasını yaptığımı ve neye dikkatlice baktığımı idrak edince alnıma vurmamak için kendimi zor tutarak bana bile saçma gelen bir gülümsemeyle elindeki şişeyi işaret ettim. "Reflekslerin kuvvetliymiş."

Kirpiklerinin ardındaki koyuluk gülümsememle birlikte dudaklarıma inince dudaklarımda bir sızlama hissettim ve elimde olmadan dudaklarımı dilimle ıslattım. Bunu neden yaptığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Tek isteğim sızlamanın geçmesiydi.

Fakat ne yazık ki ıslatmam işe yaramamış aksine sızlamayı arttırmıştı. Ta ki Zeus benden uzaklaşana dek...

Dudaklarını bir şey söyler gibi hareket ettirdi ama ne söylediğini ya da ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Ben söylediğini çözmeye çalışana dek o, eğildiği yerden doğrulup düşen şişeyi yerine geri koydu. "Kırılan her şişe, bizim hesaba kitlendiği için refleksler gelişmek zorunda kaldı diyelim."

Zeus'a cevap vermek için dudaklarımı aralıyordum ki kargaşadan gelen sesler artınca bakışlarım yeniden oraya kaydı ve gördüğüm manzarayla gözlerim şokla aralandı. Rüya, iki kadın polis tarafından dışarı çıkarılıyordu. "Rüya." Diye bağırdım panikle. Tam ona doğru koşuyordum ki Zeus'un engeliyle karşılaştım. "Şu an ona bir faydan olmaz, ifadesi alınmadan bırakılmaz. Daha sonra onu almaya karakola gidersin."

Zeus'un söyledikleriyle beynimden vurulmuşa döndüm ve bir an için yepyeni bir gerçekle sarsıldım. Ben Rüya'yı almak için karakola gidemezdim.

Bunu Rüya da biliyordu. Muhtemelen beni değil babasını aramalarını isteyecekti. Yüzümü sıkıntıyla buruşturdum. "Oraya gidemem." Dediğimde Zeus bana sorgulayıcı bir bakış attı. "Neden?"

Gerçekten de çok soru soruyordu ve ben ona sürekli cevaplar verebilecek kişi değildim. Sorusunu cevaplamamak için, "Enis'in alması daha doğru, sahi o nerede?" Diyerek bakışlarımı etrafımda gezdirdim.

Lakin sorumun cevabını Zeus'tan değil karşımda gördüğüm manzaradan aldım. Adamın biri bar taburesini Enis'in sırtına geçirince sanki benim canım yanmış gibi ben çığlık attım. Benim çığlığımla Zeus da bakışlarını oraya çevirirken Enis'in de adama karşılık vermesiyle birlikte aralarında büyük bir kavga başladı.

Zeus ise sadece kavgaya bakıyor, arkadaşını kurtarmaya gitmiyordu. Polisler kavgaya son verirken hiddetle, "Neden arkadaşına yardıma gitmiyorsun?" Diye çıkıştım.

"O benim arkadaşım değil."

Zeus'un hissiz çıkan sesiyle hayretle ona baktım. "Yan yana çalışıyorsunuz."

Zeus, aynı hissizliğini sürdürerek, "Bu arkadaş olduğumuz anlamına gelmiyor." Dedi ve polisleri işaret etti. "Kimse için başımı belaya sokamam."

Yeniden bakışlarımı işaret ettiği yere çevirdiğimde Enis'in bacağını tutarak kıvrandığını gördüm. Aynı zamanda kaşının üzerinden de kan akıyordu. Ona bakmaya devam ederken sağlık personelinin içeriye girdiğini gördüm ve bu durum, bir kez daha kaşlarımın havalanmasına sebep oldu.

Kapıda ambulans mı vardı? Muhtemelen bu tarz baskınlarda olasıydı.

Enis'in sedyeye alınışını izlemeye başladığımda personel kapısının az ilerisindeki kapıdan iki polisle beraber iyi giyinimli fazlasıyla para babası olduğunu belli eden bir adam, elleri kelepçeli çıktı ve hızlı bir şekilde arka kapıdan çıkarıldı.

O adamın çıkarılmasıyla birlikte polislerin tok sesini duydum. Eğlencenin hâlâ devam edeceğini düşünen müşterilere, eğlencenin bittiğini ve barın mühürlendiğini söylüyorlardı.

Barın mühürlendiğini duyunca ağzım bir karış açık halde Zeus'a baktım. Az önce bir şişenin hesabını yaparken şimdi işsiz kalmıştı.

Ama sandığımın aksine Zeus buna bozulmamış, üzerindeki siyah gömleğin birkaç düğmesini pervasız bir şekilde açıyordu. Ona şaşkın bir halde baktığımı fark edince sırıtıp kapıyı işaret etti. "Tehlike şimdi geçti, artık Enis'le yüzleşmeye gidebiliriz."

Bir anlığına barda kameraların olduğunu ve birazdan birkaç kişinin ortaya çıkıp tüm bunların kamera şakası olduğunu söyleyerek kameralara doğru el sallamamı isteyeceklerini düşündüm çünkü dakikalardır yaşadıklarımın başka hiçbir mantıklı açıklaması yoktu. Hele ki Zeus'un işini kaybetmesine üzülmek yerine hâlâ beni, Enis'le yüzleştirme derdinde olması fazlasıyla mantıksızdı. "Sen şaka mısın? Az önce işsiz kaldın... Hâlâ mı Enis'le yüzleştirme derdindesin?" Ellerimi, duyduklarıma inanamıyormuş gibi iki yana açtım. "Ayrıca masum olmasam Enis ve Rüya'yı nasıl tanıyabilirim ki?"

Ardı ardına sorduğum sorulara gülümsedi ama hoşnutluktan ziyade kibirliceydi. "Onları burada daha önce görmüş ve isimlerini öğrenmiş olabilirsin. Hem Rüya gerçekten arkadaşın olsaydı karakola onu almaya giderdin. Sonuçta üzerindeki kıyafetten dolayı artık kimse seni tutuklamayacağına ve o bahsettiğin yarışma için 'kara leke' diye tabir ettiğin olayı yaşamayacağına rağmen..." Duraksadı ve gözlerimin içine dikkatlice baktı. "Neden gitmiyorsun?"

Kabul ediyorum ki söylediklerinde son derece haklıydı ama bilmiyordu ki benim derdim yarışma değil mafyaydı.

Sürekli köşeye sıkıştırılmaktan ve mantıklı bahaneler aramaktan dolayı ellerim terlemişti. Avuç içlerimi önlüğe sürtüp, "Babası gidecektir." Diyerek geçiştirdim ve ondan kurtulabilmek için adımlarımı işaret ettiği kapıya çevirdim. "Bir an önce yüzleşelim de şu saçmalık artık son bulsun!"

Hem yürüyor hem de bir yandan onun duyabileceği bir şekilde söyleniyordum. "Şaka gibi... Sırf yüzleşmek için hastaneye götürülen bir adamın peşinden gidiyoruz. Ağrısı sızısı var mı? Kimsenin umurunda değil, tek derdimiz yüzleşmek..."

Zeus en son arkamda kaldığı için bir anda yanı başımda sesini duyunca boş bulunarak irkildim. İrkildiğimi ona belli etmeden yürümeye devam ederek bakışlarımı ona çevirdim.

Onun odağı ise tamamen karşısıydı ve garip bir şekilde düşünceliydi. "Aslında yüzleşmek için gitmiyorum. Bildiğim kadarıyla kimsesi yok. Bir ihtiyacı var mı diye bakmaya gideceğim, böylelikle sen de aradan çıkmış olacaksın." Bana doğru imalı bir bakış atıp, "Tabii seni gerçekten tanıyorsa..." Dedi.

Bıkkınlıkla soludum. "Elbette tanıyor." Bu defa imalı bakış atma sırası bendeydi... "Hem hani arkadaşın değildi, birden ne değişti?"

"Başımı belaya sokacak kadar arkadaşım değil ama yardım edecek kadar muhabbetimiz de var."

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutup boynumu ince bir alayla yana yatırdım. "İyiliğiniz karşısında gözlerim neredeyse yaşaracak barmen bey."

Boş bulunarak bir kez daha gafil avlandım ve gafilliğime eş, Zeus'un dudakları alayla kıvrıldı. "Bana Zeus de Metis. Buralarda bilinen adım, Zeus'tur."

Zeus'un cümlesini tamamlamasıyla bu gece ikinci kez kalbimin teklemesi aynı anda oldu. Zeus ve Metis'e yaptığı vurgu, kalp ritimlerimi değiştirecek kadar baskındı.

Bir şey dememe fırsat kalmadan adımlarını hızlandırıp aramızdaki mesafeyi açınca söylediklerinden etkilenmişim de sessiz kalmışım gibi bir hava olmasını istemediğim için, "Zeus diye isim mi olur, uydurma." Diyerek ona yetiştim. Aslında tam olarak demek istediğim bu değildi, sadece düşünmeden konuşmuştum.

"Lakabım." Dediğinde bardan dışarı çıkmıştık. "Zeus, kedimin ismi..."

Kedilerin cinsinden pek anlamasam da konuştuğumuz gereksiz muhabbeti kapatabilmek için kedisinin cinsini sormayı düşündüm fakat soramadan bakışlarım torosumun olduğu yöne kayınca az daha küçük dilimi yutacaktım. "Arabam yok!" Diye haykırdım ve doğrucu olması gereken yere koştum. "Buraya park etmiştim."

Zeus kollarını göğsünde birleştirip olduğum yerdeki tabelayı işaret etti. "Park edildiği takdirde çekileceği yazısını hiç mi okumadın?"

Zeus'un göstermesiyle o ana kadar fark etmediğim tabelaya bakıp, "Bu, burada yoktu ki." Dedim ama söylediğime kendim bile inanmamıştım. Muhtemelen Enis'i suçüstü yakalama heyecanıyla gözlerim geçici bir körlük yaşamıştı. Yüzümü şüpheyle buruşturdum. "Hem geceleri araç mı çekilir?"

"Başka araçların giriş çıkışı engelleniyorsa her zaman çekilir." Dedi ve yolun karşındaki yan yana dizilmiş motosikletleri işaret etti. "Arabanı yarın alırsın, şimdilik benim motosiklete talipsin."

Elbette onun motosikletiyle hiçbir yere gitmeyecektim. Bu kadarı fazlaydı ve ben, daha fazla bu saçmalığa katlanamayacaktım. Madem benim arabam çekilmişti öyleyse Ekin bizi hastaneye götürebilir, bu saçma geceye son verebilirdi. Onun işaret ettiği yere yürümek yerine, "Birini aramam gerekiyor." Diyerek çantamdan telefonumu çıkardığımda Zeus'un gözleri üzerimde dolaştı.

Rehberden hızlıca Ekin'in adını aradım çünkü en son ne zaman konuştuğumuzu bile hatırlamıyordum. Ekin'i adını bulur bulmaz üzerine tıkladım ve sabırsızca telefonumu kulağıma götürdüm. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra açılmayınca, "Lütfen, aç şu telefonunu." Diye mırıldandım lakin telefon ısrarla açılmadı. Ya müziğin sesinden duymuyordu ya da sahnede şarkı söylüyordu. Ekin'e dudaklarımın arasından Zeus'un duyamayacağı şekilde küfürler savururken bu defa Yamaç'ı aradım.

Sabırsız bekleyişim yine telefonumun açılmayışıyla sonuçlanınca Gökhan'ı da aramayı düşündüm fakat Yamaç da açmadığına göre büyük bir ihtimalle üçü de sahnede karaoke yapıyordu.

Pes ederek telefonu çantama geri koydum, sinirden ağlamak üzereydim. Tüm bunlara sebep olan adamın yüzüne ters bir bakış atarak motosikletlerin oraya ilerledim. "Şu aptal gecenin bir an önce bitmesi için hemen hastaneye gidelim!"

Arkamdan geldiğini ayak seslerinden anlıyordum. Tek laf etmeden yürüyordu. Hangi motosikletin ona ait olduğunu bilmediğim için adımlarımı yavaşlattım ve onun öne geçmesini bekleyip göz ucuyla ona baktım. Yanımdan geçerken yüzünde gördüğüm ifadesiyle bedenimi bir anda karıncalanma sardı. Karşısındaki motosiklete bakmasına rağmen yüzünde insanı tedirgin eden ürpertici bir tebessüm vardı.

O an beynimde yepyeni bir ampul yandı. Motosikletine bindiğim takdirde beni istediği yere götürmeyeceğine kim ihtimal verebilirdi?

Adımlarımı durdurup, "Gideceğimiz hastane yakın mı?" Diye sordum.

O ise adımlarını durdurmadan motosikletinin yanına gitti ve eline aldığı siyah kaskı bana uzattı. "Yakın sayılır."

Bakışlarım elindeki kaskta gezinirken, "Sana niye güvenip de motosikletine bineyim ki? Üstelik daha adını bile bilmiyorum." Diyerek yeniden yüzüne baktım. Yüzünde bir umut, güven verici bir ifade aradım fakat yüzündeki ifade daha çok arkama bile bakmadan ondan kaçmam yönündeydi.

İfadesine yansıyan bir hareketle omuzlarını silkip, "Sen bilirsin. O zaman ya yürüyerek ya da taksiyle gelirsin, kimliğinle beraber seni hastanenin bahçesinde bekliyor olacağım." Dedi ve kaskı ağır hareketlerle başına takıp siyah motosikletine bindi ardından motosikletini çalıştırıp farlarını açtı.

Kimliğimle beraber gerçekten gideceğini anlayınca önüne panikle geçip, "Kimliğim sendeyken senin de benimle gelmen gerekmiyor mu?" Dedikten sonra sesimi onun gibi kalınlaştırmaya çalıştım. "Yürüyerek ya da taksiyle."

Dudakları gülmekle gülmemek arasında kıvrılsa da kararlı ifadesini değiştirmeden, "Motosiklete binmeni teklif ettim." Dedi.

Aman ne incelik!

Omuzlarımı dikleştirip dürüstçe, "Sana güvenmiyorum!" Dedim.

"İki seçeneğin var. Ya bana güvenip benimle birlikte hastaneye kadar gelirsin ya da kimliğin için yine bana güvenip hastaneye taksiyle gelirsin. Tercih senin."

Motosikleti tutan eliyle ara gaz verip motorundan yüksek ses çıkarttığında kararım için hâlâ yüzüme bakıyordu. Sıkıntıyla soludum. Gerçekten de dediği gibi ya ona güvenip motosikletine binerek tamamen inisiyatifine kalacaktım ya da taksiye binip kimliğim ondayken yine onun inisiyatifine kalacaktım.

Karşımdaki adama küfür etmemek için kendimi zor tutup sinirli sinirli arkasına geçerek motosikletine bindim ve popomu oturma yeriyle buluşturmadan önce ellerimi omuzlarına yerleştirip, "Bana bak, eğer yolundan saptığını hissedersem çantamda taşıdığım çakıyı karın boşluğuna saplarım haberin olsun!" Diyerek aslında çakı olmayan törpümle onu korkutmaya çalıştım.

Bana inanmadığı alaya kaçan tınısından açıkça belliydi. "Çantandaki çakıyla güvenlikten geçmeyi nasıl başardın?"

Mantıklı bir soruydu ama buna verecek cevabım da vardı. "Elbette Rüya sayesinde Zeus Efendi." Diyerek ellerimi omuzlarından çekip oturdum.

"İsmim Kartal." Dedi ve gazı köklemeden önce son söylediği, "Sıkı tutun." Oldu.

Anlık hızla bir an geriye gitsem de alelacele kollarımı beline sarmayı başardım ardından bildiğim tüm duaları kaza yapmamak ve hastane yolundan sapmamak için etmeye başladım.

Kaç dakika içinde hastane bahçesindeydik bilmiyordum ama sanki dakikalar değil saniyeler geçmiş gibiydi. O kadar hızlı gelmiştik ki hâlâ başım dönüyordu. Yanağımda Kartal'ın sırtına yapışmış vaziyetteydi.

"İnmeyi düşünmüyor musun?"

Kartal'ın sözlerini duysam da kendimi pek inecek gibi hissetmiyordum. Gözlerimi kapatıp açtığımda bir tık daha iyiydim. O sırada telefonum çalmaya başlayınca sessizce motosikletten inip arayan kişiye baktım. Ekin arıyordu.

Sinirle gülümseyip telefonumu açtım. Kartal da kaskı çıkarıp bana bakmadan hastaneye doğru ilerlemeye başladı.

Ekin, "Metis." Dediğinde direkt bulunduğum hastaneyi ve beni almaya gelmesini söyleyip telefonu kapattım. Biliyordum ki cevap hakkı tanırsam önce neden hastanede olduğumu soracak daha sonra da taksiyle gitmemi önerecekti.

Telefonu sessize alıp hızlıca Kartal'ın peşinden ilerledim. Kartal, danışmadan Enis'in yattığı odayı öğrenince ikimiz de sessizliğimizi koruyarak doğruca yanına gittik.

Kartal önde ben arkasında odasına girdiğimizde Enis'in yüzünde bizi yan yana görmeyi beklemediğini belli eden öyle bir ifade belirdi ki sözleriyle de yüz ifadesini destekledi. "Siz ikiniz ne alaka?"

Hem başı hem de bacağı sarılıydı ve öylece yatıyordu. Gülümseyerek Enis'in yanına gittim ve Kartal'a, "Gördün mü beni tanıyor?" Dedim zafer edasıyla.

Enis ise hâlâ tuhafça bize bakıyordu. "Neler oluyor?"

Kartal, benim zafer dolu bakışlarımı ve onun sorusunu es geçip, "Nasılsın?" Diye sordu.

Enis bacağını işaret ederek, "Bacağımda kırık var, yarın sabah ameliyata alınacağım." Dedi ve bana döndü. "Rüya hâlâ karakolda mı?"

Ağır ağır başımı salladım. "Evet, muhtemelen babası birazdan alır."

Enis'in bakışları şüpheyle kısılıp, "Sen neden onun yanında değilsin de buradasın? Ayrıca neden bizim barmaidlerin kıyafetlerini giyiyorsun?" Deyince Kartal'a doğru bakış attım. "Kıyafetler uzun hikâye ama burada olmamın sebebi senin, beni tanıyıp tanımıyor olman ama bence artık tanıdığına inanmıştır."

Enis'le aynı anda bakışlarımız Kartal'a döndüğünde sessizce ikimizi dinliyordu. Genel olarak sürekli sessizdi, çok az konuşuyordu ama konuştuğunda da laf kalabalığına girmeden açık ve net ifadesini sürdürüyordu.

Bakışlarımızın ona döndüğünü görünce tıpkı az önce yaptığı gibi konumuzu ekarte ederek, "Yarın ameliyatın kaçta?" Diye sordu.

"Sabah 8'de."

"Yanına biri gelecek mi?"

Bu soruyu muhtemelen ailesi olmadığı için sormuştu ve benim de meraklanmama sebep olmuştu.

Enis hafifçe öksürüp, "Rüya'nın haberi olursa gelir." Diyerek bana baktı.

Elbette Rüya'ya bunu söyleyecektim ama önce öğrenmem gereken Nefes'in doğruyu söyleyip söylemediğiydi. Ve bu defa kılık değiştirmeler, küçük oyunlar olmadan bunu öğrenmek istiyordum. Dürüstçe, "Rüya'yı aldatıyor musun?" Diye sordum.

Eğer aldatıyorsa bu soruya doğru cevabı vermeyecek olmasını bilmeme rağmen açıkça sormuştum çünkü gece boyunca yaşadığımız onca sıkıntıyı boş yere yaşamış olmayı istemiyordum. En azından bir açık yakalayabilme ümidini de göz ardı edemezdim.

Sorduğum sorunun ağırlığı odaya çökerken Enis'in gözleri önce şaşkınlıkla büyüdü akabinde ne diyeceğini bilemiyormuşçasına sessizliğe büründü. Bir Kartal'a baktı bir de kapıya... Sonra yine bana döndü. "Nerden çıkardın bunu?" Ortada gülünecek bir şey olmamasına rağmen gülümsedi ve başını iki yana salladı. "Yok öyle bir şey."

Beklediğim cevaptı ama tepkileri beklemediğim gibi değildi. Ya gerçekten aldatmıyor, korkmuştu ya da aldatıyor, yakayı ele verecek kadar aptaldı.

Cevap vermeyip söylediklerini görmezden geldim. Muhtemelen Ekin gelmek üzereydi ve bahçede olsam iyi olacaktı. Belimdeki çantayı düzelterek, "Geçmiş olsun, Rüya'ya ameliyatını söyleyeceğim." Dedim ve Kartal'a yan bakış atıp yeniden ona döndüm. "Bu arada bilmen gereken bir şey var."

Enis merakla, "Nedir?" Deyince konuşmaya devam ettim. "Bu gece çalıştığın bar kapatıldı."

Enis'in üzülmesini hatta sinirlenmesini bile beklemiştim ama, "Yani?" Diye soru sormasını hiç beklememiştim. Şaşkınlığımın ses tonuma da yansımasına izin vererek, "Yanisi işsiz kaldın." Deyince Enis gülmeye başladı. "Bizler işsiz kalmayız." Dedi ve bakışları kendi vücuduyla Kartal arasında gezindi.

Anlamama sırası bendeydi. "Nasıl yani?"

"Yıllardır barlarda ya da gece kulüplerinde çalışıyorum. Bu tarz baskınlar hep olur. Yalnızca baskının türü değişir. Sonra işletme mühürlenir, birkaç gün içinde işletme sahibi el değiştirerek yeniden açılır ve biz çalışanlar kaldığımız yerden çalışmaya devam ederiz." Enis duraksayıp sargılı bacağını işaret etti. "Gerçi ben bir süre çalışamam."

Enis'in söylediklerini duydukça kafamın içindeki yapbozun eksik parçası tamamlanmış oldu. Demek ki Kartal, barın mühürlendiğini duyduğunda ondan o kadar pervasızca davranmıştı.

Anladığımı belirtircesine başımı sallayıp Kartal'a döndüm. "Artık kimliğimi alabilir miyim?"

Umduğumun aksine Kartal, "Dışarı çıkalım." Dedi ve adımlarını kapıya çevirdi.

Enis'ten mi çekinmişti yoksa bir şey mi söyleyecekti bilmiyordum ama kimliğimi hemen vermemesine şaşırmıştım. İtiraz etmeden peşinden ilerleyip dışarı çıktım.

Koridor sessizdi ve bizden başka hiç kimse yoktu. Bedenini bana çevirdiğinde kapıyla bedeni arasında sıkışıp kaldım.

Aramızda yalnızca yarım metre mesafe vardı. "Enis'i duydun." Dedi ve koyu kirpiklerinin ardından gözlerimin içine odaklandı. "Bar birkaç gün içinde açılacak ve o, bacağından dolayı çalışamayacak." Bakışları, gözlerimden vücuduma indi ve üzerimdeki kıyafetleri kast ederek, "Yardımcıya ihtiyacım var... Bir işin var mı?" Diye sordu.

Yanında çalışmamı istediğini anlayınca içimden kasvet dolu yoğun bir duygu geçti ve direkt karşı çıktım. "Bir işim yok ama yanında da çalışmayacağım."

Dudaklarında kendinden emin bir gülüş peydahlandı. "Çalışacaksın. Bu gece, yardım karşılığında ne istersen yaparım diyen sendin. Şimdi yardım etme sırası sende."

O sözler, o an korkuyla ağzımdan çıkmıştı ve şimdi sözlerimin arkasında durmak istemiyordum. Yine de beni ölümün ucundan çekip almasını da es geçemezdim. İnatlaşmadan ve kabalaşmadan onu vazgeçirmeyi denedim. "Dans yarışması için sürekli provalar yapıyoruz. Uzun süreli bir iş provaları aksatır ve ben bunu göze alamam."

Lakin Kartal vazgeçecek gibi değildi. "Uzun süreli bir iş değil, Enis iyileşene kadar. Gündüz dans provanı yaparsın akşamları bana yardım edersin."

"Barmaidlikten anlamam."

Kartal'ın, "Ben sana yardımcı olurum." Dediğindeki sırıtışı mideme kramp saplamıştı. Midemdeki kramplar yüzünden kaskatı bir sesle, "Gerçek bir barmaid sana benden daha yardımcı olur." Diyerek itiraz çalışmalarına devam ettim.

Ne kadar itiraz etsem de Kartal kararlı ifadesini bozmadan konuştu. "Gerçek barmaid geçici bir işte çalışmak istemez. Bu da barmaid bulana dek yalnız çalışmam demektir ve ben bunu istemiyorum." Dudaklarındaki sırıtış genişledi. "Üç gün sonra beni ara. Enis'te numaram var." Dedi ve bana cevap hakkı tanımadan muhabbeti bitirmeyi istercesine kimliğimi uzattı.

Tam kimliğimi almak için parmaklarının arasından çekmiştim ki parmaklarını sıklaştırıp almamı engelledi. "Sana ilk tavsiyem, bir daha yabancı birine kimliğini asla teslim etme."

Kaşlarımı çatıp kimliğimi daha sert çekiştirdim ama parmaklarının arasından kurtarmak imkânsız gibiydi. "Ver şunu!"

Kimliğimi çekiştirmeye devam edince bana doğru küçük bir adım attı ve aramızdaki mesafeyi iyice azalttı. "İkinci tavsiyem, tanımadığın hiçbir adamın aracına binme. Aklından geçen korkularını çok rahat hayata geçirebilirler."

Üzerime doğru küçük bir açıyla eğildiğinde aramızdaki mesafe neredeyse yok olmak üzereydi. Sözleri güven aktarsa da yakınlığı tehlike arz ediyordu. Yakınlığı yutkunmama sebep olurken o ise tavsiyelerine devam etti. "Üçüncüsü de duyduğun her söze inanma."

Bana yaklaştıkça sanki etrafımızı garip bir sis sarmış, bizi arasında kaybetmişti fakat son söylediğiyle aramızdaki sis dağıldı ve gerçek, gözlerimin önünde bir kuş gibi süzüldü. İlk iki tavsiyesi bu gece yaşadıklarımız olurken son tavsiyesinin bizimle alakası yok gibiydi. Öyleyse Enis'i mi kast ediyordu?

Zihnimde Enis ihtimali cirit atınca kaşlarımı çattım. Bu arada ikimiz de kimliğimi tutmaya devam ediyorduk ama onun parmaklarının tutuşu gevşetmişti. Elimi hafifçe geri çektiğimde kimliğim bende olacaktı ama ben, kimliğimi çekmek yerine Kartal'ın gizemli derinliklerine bakmaya devam ettim. Gözleri, okyanusu dibi gibi karanlık ve gizemliydi.

Kast ettiği kişinin Enis mi olduğunu sormak için dudaklarımı aralamıştım ki tanıdık bir ses dolunca kulaklarıma Kartal'ın gözlerinin içine bakmaktan vazgeçip başımı sesin kaynağına çevirdim. "Metis!"

Ekin, yanında yürüyen Yamaç ve Gökhan'la birlikte bize doğru geliyordu. Kartal da başını onlara çevirdi ve aramızda kapattığı mesafeyi geri adımlayarak açtı.

Bakışlarımı onlardan ayırmadan elimdeki kimliği çantama koyduğumda Ekin dibime geldi ve Kartal'a doğru ters bir bakış atarak bana ithafen, "İyi misin?" Diye sordu.

Ekin'in, Kartal'a olan bakışlarını görünce açıkçası şaşırmadan edemedim çünkü ilk kez yanımdaki bir erkeğe böyle bakıyordu. Belki de az önce aramızda gördüğü yakınlığı yanlış anlamıştı.

Sadece Ekin değil, Yamaç ile Gökhan da Kartal'a ters bakıyordu ve Kartal'ın da onlara olan bakışları değişmiş, havaya gerginlik sinmişti.

Dikkatleri üzerime çekebilmek için alelacele, "Bir arkadaş için buraya gelmiştim ama aracım çekildi. Eve dönebilmek için seni aradım." Deyince Ekin'in bakışları beni buldu. Beni baştan ayağı süzüp, "Neden böyle giyindin?" diye sorduğunda Yamaç da, "Rüya nerede?" diye sordu.

"İkisi de uzun hikâye sonra anlatırım." Diyerek yeniden Kartal'a döndüm ve büyük bir ihtimalle hayatımda son kez göreceğim adama, "Bu gece için yani bana yardım ettiğin için teşekkür ederim. Teklifini ise düşüneceğim." Dedim.

Bence onun yanında çalışmayacağımı ikimiz de biliyorduk.

Kartal yine sessiz kalıp sadece başıyla beni onaylarken boynumda Ekin'in kolunu hissettim. Boynuma sardığı koluyla beni kendine çekip başımın üzerinden öptü. "Evimize gidelim sevgilim." Dediğinde muhtemelen bakışları Kartal'ın üzerindeydi. Ekin'i göremesem de Kartal'ı görüyordum ve Kartal'ın bakışları ikimiz arasında gidip geliyordu.

•••••••••••••••••

Gelelim bölümümüze...

Bölümü nasıl buldunuz?

Kartal, Metis'e yardım etti ama karşılığında yanında çalışmasını istedi.

Sizce Metis, Kartal'ın teklifini kabul edecek mi?

Ve ederse Ekin'in tepkisi ne olur?

Desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum🦋

Aşkla kalın, sevgiyle nefes alın❤️‍🔥

Continue Reading

You'll Also Like

270K 17.5K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
363K 43.2K 40
"O Doğu'ysa ben Batı'ym." "O siyahsa ben beyazım." Diye haykırdı genç kız. Fakat bu cümleleri kurarken bu hikâyenin aslında Doğu'yla Batı'nın kavuşm...
122K 6.8K 37
Kader, onları bir araya getirdiğinde ortaya çıkacak felaketleri hesaba katmamıştı. Biri ölümden kaçıyor, diğeri yaşamaktan korkuyordu. Böyle bir teza...
18.1K 1.6K 47
Kapalı. Güzel bir başlangıç yapalım, tanışalım, kaynaşalım, öğrenelim. Dünya çok küçük ve eminim sizler de biliyorsunuz öğrenmenin hiç sonu yok. E n...