İktidar Oyunları | ognis.

By MSHanDeniz

28.5K 2.3K 958

Kanuni Sultan Süleyman'ın halasının torunu olan Mahnisa Sultan, ailesini kaybetmesinin ardından padişahının h... More

0
1
2
3
4
5
6
7
8
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
son

9

879 104 32
By MSHanDeniz

Ertesi gün Şehzade Ogeday, söylediği saatte elinde koyu mor renginde bir pelerin ve kukuletayla geldi. Elindekileri bana uzatırken şaşkınca ona bakıyordum.

"Bunlar ne?" diye sorduğumda gülümsedi.

"Tedbil kıyafet. Bu üstündeki elbiseyle çarşıda dolaşırsak kimliğimizi ifşalamış oluruz. Saraydan birine bilgi gelir illa, o yüzden bunu giymek zorundasın maalesef." Elindekileri alırken başımı salladım.

"Siz de giyeceksiniz o zaman," dediğimde bu sefer başını sallayan kişi o olmuştu.

"Tabii ki giyeceğim. Sen bunları giy ve kimseye görünmeden on dakika sonra hasbahçeye gel, tamam mı? Ben bulurum seni."

Bir şey söylemeyip yalnızca başımı salladığımda memnun olmuş bir vaziyette dairemden çıktı. Ben de onu bekletmemek adına hemen üzerimdekileri çıkarıp onun verdiklerini giydim ve Makbule'den de yardım alarak, kimseye görünmeden hasbahçeye indim. Bir köşeye sinip onu beklemeye başladım.

Beni çok bekletmeden geldi ve birlikte saraydan tabiricaizse kaçarak çarşıya indik. Oldukça heyecanlıydım, yol boyunca susmamıştım desem yalan olmazdı.

"Ne kadar teşekkür etsem az. Siz olmasaydınız ne yapardım bilmiyorum," dedim yanımda benimle birlikte gezen Şehzade Ogeday'a bakarak.

"Benim için de iyi bir bahane oldu zira sarayda çok sıkılmıştım." dediğinde kıkırdadım. O da kocaman gülümsüyordu.

"Siz, Mihrimah Sultan rica ettiği için mi yanıma geldiniz dün?" diye sordum merakla.

"Yani, o söylemese de sana bakmak için yanına gelecektim ama seni çarşıya kaçırma fikri aklımda yoktu."

"İyi ki Manisa'ya siz gitmemişsiniz." Bir anda ağzımdan kaçırdığım şeylerle kaşlarını çattı. Adımlarını durdurup tamamen bana döndü. "Yanlış anlamayın, ben.. Eğer Manisa'ya siz gitmiş olsaydınız bu kadar çok vakit geçiremezdik diye böyle söyledim." Bakışları yumuşadığında derin bir nefes aldım.

"Elbet bir gün vakit geçirirdik."

"Keşke gitseydim diyorsunuz," dediğimde başını salladı. "Doğru, Manisa mühim bir sancak. Yine de, bence Kütahya da mühim."

Gözlerini devirdi. "Manisa'dan daha mı mühim?" diye sorduğunda başımı salladım.

"Zira orayı siz yönetiyorsunuz." Gülerek önüne döndü ve yürümeye devam ettik. "Çarşıya gelmişken biraz bakınabilir miyiz, uzun sürmez." Gülümseyerek başını salladığında ben de gülümsedim.

Bir süre etrafta boş boş dolaştık. Bir sürü tüccar, elindeki malları satmaya çalışıyordu. Güzel kumaşların olduğu masanın önüne gidip kumaşlara dokunduğum sırada Şehzade Ogeday beni kolumdan çekti ve bir kuytuya soktu aceleyle.

"Ne oldu?" diye sordum anlamamış bir şekilde. İtiraf edemesem de biraz korkmuştum.

"Sümbül burada. Bizi fark ederse yemez içmez valideme yetiştirir vallahi."

Normalde olsa 'vallahi' kelimesiyle Sümbül Ağa'nın taklidini yapmasına gülebilirdim ama normal bir zamanda değildik ve gülecek halim yoktu. Sümbül Ağa'nın zaten benden pek hoşlandığı söylenemezdi, bir de açığımı yakalarsa Hürrem Sultan'ı bana karşı doldurur da doldururdu.

Şehzade Ogeday, Sümbül Ağa'nın olduğu yere doğru bir bakış attıktan sonra elimi tutup koşmaya başladı. Onu takip etmekten başka çarem yoktu. Koşarken bir sürü şeyi devirmiştik ama umurumuzda değildi. Çarşıdan çıkıp ara sokaklardan birine geldiğimizde nefeslenmek için durduk. Zaten Sümbül Ağa'nın peşimizden koşarak bizi takip edecek hali yoktu. Deli gibi kahkaha atıyorduk, gülmekten ölecektik neredeyse.

"Her şeyi devirdim," dedi Şehzade Ogeday gülüşlerinin arasında.

Elini yaslandığım duvara koyup duvarın ardına, yani çarşıya baktı ama gelen giden olmadığını görünce derin bir nefes alıp bana döndü.

"Bence dönelim artık, bugünlük bu kadar macera ikimize de yeter," dediğinde başımı salladım.

"Fazla bile," diye mırıldandım.

Saraya geldiğimizde ben önden, o da arkadan hasbahçeye girdik. Kimse görmeden daireme geçip çabucak üzerimi değiştirdim. Şehzade Ogeday'ın benim için getirdiği pelerin ve kukuletayı için ömrümün sonuna kadar saklamayı düşünüyordum.

Birkaç gün sonra ise Şehzade Cihangir'den, ağabeyinin yine moralinin bozuk olduğunu öğrendim. Muhtemelen aynı konu, Manisa muhabbetiydi. Bazen unutur gibi olup mutlu olduğunu düşünüyordum ama bunlar sadece anlık mutluluklardı sanırım. Şehzade Cihangir'den, ağabeyinin hasbahçeye dolaşmaya çıktığını duyunca adımlarımı doğruca hasbahçeye yönlendirdim. Buralarda bir yerde olmalıydı, peki ama neredeydi?

Bir süre boş boş yürüdükten sonra sonunda onu bulabildim. Bir ağacın altına oturmuştu. Etrafında hiçbir muhafız yoktu, hepsini göndermiş olmalıydı. Ben de yalnız gelmiştim. Gidip yanına oturdum. Geldiğimin elbette farkındaydı lakin bir şey söylemedi, ben de sormadım. Niçin bu halde olduğunu biliyordum, başka neyi soracaktım ki?

"Kütahya'ya ne zaman gitmeyi düşünüyorsunuz?" diye sordum en sonunda dayanamayarak. Akşama kadar burada susarak oturacak değildik ya.

Sana uyardı aslında, değil mi?

"Bilmiyorum, pek gitmek istemiyorum oraya lakin burada da haddinden fazla kaldım." Başımı salladım üzgünce. Ses tonu bile beni üzüyordu, niçin bu kadar mutsuzdu?

"Burası sizin eviniz, haddinden fazla kalmanız söz konusu dahi olamaz bana göre. Hem kimsenin size bir şey dediği yok, niçin gitmek için acele ediyorsunuz ki?" diye sordum bu sefer de.

"Babam beni istemediğini gayet açık belli ediyor. Eminim sarayında da istemiyordur." Hararetle başımı salladım ve uzanıp ellerinden birini tuttum.

"Şehzadem-" Konuşmama devam edeceğim sırada bir anda bana dönüp sözümü kesmesiyle susmak zorunda kaldım.

"Lütfen bana şehzadem deme! Ben şehzade olmaktan çok sıkıldım. Babamın tahtını da, doğduğumdan beri üzerime yapışan bu şehzadeliği de istemiyorum. Hepsi onların olsun. Ben sadece Ogeday olmak istiyorum." Gözlerinin dolu dolu olduğunu fark ettiğimde benim de gözlerim dolmaya başladı.

"Sizi üzen durumun tek nedeni Manisa değil, değil mi?" diye sorduğumda başımı iki yana salladı.

"Hayır, sebebi her şey. Herkese sorsan, şehzade olmak ister, değil mi? Belki sen de isterdin ama emin ol istemezsin. Şehzadelik o kadar bok bir şey ki. Başarılı olursan tahta geçiyorsun, olamıyorsan ölüyorsun. Tahta geçersen de başarının mükafatı olarak kardeşlerini öldürüyorsun. Ne kadar mükemmel bir hayat, öyle değil mi Mahnisa?" Gözünden bir damla süzüldüğünde hırsla sildi.

"Peki siz ne istiyorsunuz?" dediğimde güldü ama sinirli gibi görünüyordu.

"Bunu yıllardan beri bana soran ilk kişisin, biliyor musun? Çünkü benim ne istediğimin hiçbir önemi yok, hiçbir zaman da olmadı.

Hani harem var ya, emrimizde binlerce hatun var. Eğer şehzade olmasaydım, o hatunlar eminim ki yüzüme bile bakmazdı. Onların hiçbirinin beni gerçekten sevdiğini düşünmüyorum. Onlar şehzade olmamı seviyorlar. Belki validem bile babamı bu yüzden sevdi. Sırf bu yüzden hiçbir zaman aşkı bulamayacağım, o kadar kötü ki. Kendime acıyorum bazen."

Başımı iki yana sallayarak yüzüne uzandım ve bana bakmasını sağladım. "Ben şehzade olmanı sevmiyorum, şehzade olman umurumda bile değil. Şehzade olmasan bile seni.." Derin bir nefes aldım. "Severdim Ogeday," diyerek bitirdim cümlemi.

Korkuyla tepkisini beklemeye başladım. Aylardır içimde tuttuğum duyguları sonunda ona söyleyebilmiştim. Bana kızmasını ya da tek bir kelime etmeden gitmesini bile hesap etmiştim, kendimi bunlara hazırlamıştım.

Lakin beni kolumdan tutup kendine çekerek dudaklarımızı birleştirmesine kendimi hiç hazırlamamıştım.

*

Mihrimah Sultan tüm endamıyla dairemden içeri girdiğinde başımı kaldırıp ona bakmadım. Bütün gün odamda oturduğum gibi, şimdi de oturup boşluğu izliyordum.

"Mahnisa nerelerdeydin tüm gün, hiç sesin soluğun çıkmadı." Gelip yanıma oturdu. "Bu ne hal? Ogeday seni kıracak bir şey mi yaptı yoksa?" diye sorduğunda başımı kaldırıp ona baktım. 

"Hayır. Kırılmadım ama bilmiyorum," diye mırıldandım.

"Derdini söylemeyen derman bulamaz."

"Nasıl olduğunu anlamadım, bir anda oldu her şey. Öptü beni," dedim. Son cümlem bir fısıltıdan farksız çıkmıştı.

Mihrimah Sultan kahkaha attığında şaşkınca ona baktım. Ağlanacak halime mi gülüyordu yoksa? "Ay Mahnisa, yüreğim ağzıma geldi. Ben de ne oldu diyorum, aferin kardeşime iyi akıl etmiş."

"Akıl ettiğini sanmıyorum ki. Dediğim gibi, bir anda oldu her şey."

"Zaten gönül meselesinde akla yer yoktur, kalbinin sesini dinleyeceksin. O şimdi ilk kıvılcımı çaktı, hatta bayağı yakmış." Kıkırdadığında gülümsemeye çalıştım ama ne kadar başarmıştım bilmiyordum. "Bundan sonrasını da bırak, Ogeday düşünsün."

-Şehzade Ogeday

Validemin beni çağırdını söylediklerinde endişeyle dairesine doğru adımladım. Acaba bugün sabah olanlarla mı ilgiliydi? Gerçi bu kadar mühim olsa anında yanıma gelip azarlarına başlardı, sanmıyordum ama endişe etmeden de duramıyordum. Diaresinin önüne geldiğimde kapıdaki ağanın ismimi zikretmesiyle dairesine adım attım. Her zamanki sedirinde oturmak yerine ayakta bekliyordu beni.

"Validem, beni görmek istemişsiniz," dedim yüzüme haylaz gülümsemelerimden birini takınarak. O ise benim aksime oldukça sertti.

"Tebdil halde giyinip çarşı pazar dolaşıyormuşsun," dediğinde başımı yana çevirip arkasındaki Sümbül Ağa ile göz göze geldim. Validem ise beni görmezden gelip sözlerine devam etti. "Üstelik yanına tek bir muhafız bile almadan."

"Çocuk değilim ben validem."

"Madem öyle, bir şehzade gibi davran. Ben babanla aranı düzeltmeye çalışırken, sen çarşılarda dolaşmakla meşgulsün. Mahnisa'nın ne işi vardı seninle?!"

"Sarayda sıkılıyormuş, çarşıyı gezmesinde ona refakat ettim sadece."

"Onca ağa, hatun varken sana mı kaldı? Nasıl bu kadar düşüncesizce davranırsın? Şükürler olsun ki bizden başka gören, duyan olmadı. Eğer bu babanın kulağına giderse neler olur biliyorsun, öyle değil mi?" Böyle konuşması sinirime dokunuyordu.

"İsterseniz siz söyleyin, umurumda değil," dedim ve dairesinden çıkmak için ona arkamı döndüm.

"Babam neden beni değil de Selim'i tercih etti diye sual etmiştin ya, sebep bu. İşte bu yüzden baban seni taht sancağına yollamadı. Haklı. Sana neden güvensin ki, şu yaptığına bak." Söylediklerini dinlerken durdum ama arkamı dönüp ona bakmadım. Hem çok sinirliydim, onu görmek istemiyordum hem de gözlerimin dolduğunu görmesini istemiyordum.

"İçiniz rahat olsun validem. Babamın da, sizin de gönlünüzdeki veliaht şehzade Manisa'da zaten," dedim ve başka bir şey söylemesine mahal vermeden dairesinden dışarı çıktım.

Babam, Mahnisa ile çarşıya gitmemizden birkaç gün önce beni cuma selamlığına çağırmasıyla barışmıştık. Beni çağırması bana bir barış çağrısıydı. Ben de istediğini yapıp yanına gittim ve elini öptüm. Böylece aramızda barış sağlanmıştı lakin şimdi de validemle kavga etmiştik. Sanırım hiçbir zaman ikisiyle birden aram iyi olmayacaktı.

Validem bana bile bu kadar sert çıkıştıysa, Mahnisa'ya neler söylerdi tahmin bile edemiyordum. Sümbül Ağa bu çarşı meselesini neden üzerinden bunca gün geçmişken valideme söylemişti, onu da anlayamamıştım. Biz, ne güzel kimseye görünmeden gidip gelebildik derken bu çıkmıştı işte.

Bir de Mahnisa'yı öpmem vardı. Nasıl olmuştu hiç bilmiyordum. Kendime geldiğimde Mahnisa yoktu. Onu öpmemden sonra geri çekilmiştim ve utançtan yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bana tek bir kelime bile etmeden kalkmış ve saraya doğru koşmuştu. Benden böyle bir şey beklemediğini biliyordum lakin şehzade olmasanız bile sizi severdim deyince, kendimi tutamamıştım. En azından beni itmemişti, bu da bir şeydi. Yine de bundan sonra onun yüzüne bakamazdım.

Ertesi sabah olduğunda, bütün gece düşünüp aldığım kararı uygulamaya geçirmek için babamın odasına yürüdüm. Babamla vedalaşıp Kütahya'ya dönecektim. Hem validem bana bağırıp çağırmıştı, hem de Mahnisa'yı öpmüştüm. Ayrıca validem bu dönemde Mahnisa'yı da bana karşı uyaracaktı ve bir süre ayrı olmamız onun da yararına olacaktı, benim gururumun da.

Babamdan buyur aldıktan sonra odasına girdim. Her zamanki gibi sedirine oturmuş, kitap okuyordu.

"Hünkarım," diyerek eğildim ve selam verdim.

"Ogeday, arslanım hoş geldin," diyerek karşıladı beni. Yüzü gülüyordu.

"Size veda etmeye geldim. Zira sancağa dönme vaktim geldi," dediğimde gülen yüzü soldu.

"Bir müddet daha kalmak istediğini söylemiştin."

"Lala Mustafa haber yollamış. Bizzat alakadar olmam gereken hususlar var, o yüzden," diyerek yalan söyledim. Mahnisa'dan ve validemden uzaklaşmak istediğimi söyleyemezdim ya.

"Madem öyle, git. Bir şehzadenin olması gereken yer sancağıdır elbet." Elini uzattı.

Önüne çöküp uzattığı elini öptüm. Elini tutmayı bırakmadan, "Eğer bir kusurum olduysa, beni bağışlayın." dedim. En büyük kusuru Mahnisa'yı öperek yaptığımı biliyordum oysa.

"Ogeday'ım, aklını kurcalayan bazı sualler olduğu malum. Onlara cevap olur mu bilemiyorum lakin söyleyeceklerime kulak ver. Manisa kararını alırken bir kere daha gördüm ki, hepinizin gönlümdeki yeri ayrı lakin sevgim aynı ve eşittir."

"Bir baba olarak beni seviyorsunuz lakin bir hükümdar olarak bana hiç itimadınız yok. Söylediğiniz bu mu hünkarım, doğru anlamış mıyım?" diye sordum ve elimi elinden çekeceğim sırada daha da sıkı tutarak bana engel oldu.

"Ben bu kararı evlatlarımla aram bozulsun diye vermedim. Aksine bozulmasın diye verdim, doğrusu bu. Tabii anlamak istersen." Elimi bıraktığında tekrar ayağa kalktım.

"Mesele sadece bu karar olsa keşke," dedim yüzüne bakmadan. Kalkıp karşıma dikildi.

"Bir şehzade neler düşünür, neler hisseder iyi bilirim. Zira bir vakitler ben de şehzadeydim lakin sen Ogeday, sen bir hükümdar neler hisseder anlayabilir misin?" diye sorduğunda başımı kaldırıp ona baktım.

"Bu gidişle asla anlayamayacağım."

-Mahnisa Sultan

"Bir de sen konuş Mihrimah, beni dinlemez şimdi."

Hürrem Sultan, Mihrimah Sultan ve ben terasta oturuyorduk. Hürrem Sultan'dan, oğluyla birlikte kimseye haber vermeden çarşıya gittiğim için büyük bir azar yemiştim. Buna bile bu kadar kızdıysa, Mihrimah Sultan'ın bildiklerini bilse ne tepki verirdi acaba? Herhalde şehzadesini evlatlıktan reddeder, beni de Beyhan Sultan'ın yanına falan sürerdi.

"Neden böyle söylüyorsunuz validem? Ogeday'ı bilmiyor musunuz, ziyadesiyle hassas."

"Beni çok sinirlendirdi. Sen yumuşat, ben sonra gönlünü alırım." Kızına cevap verdikten sonra bana döndü. "Zaten ne demeye çarşı pazar gezersiniz ki? Bir şehzade ve sultan mısınız, yoksa basit bir tüccarın çocukları mı belli değil."

Hürrem Sultan'ın söyledikleriyle başımı öne eğdim. Suçlu olduğumuzu biliyordum ve özür de diliyordum lakin öfkesi dinmiyordu. Ben de susup söylediklerini dinlemeyi seçmiştim. Zaten her türlü onu dinleyecektim, konuşup daha fazla sinirlenmesini istemiyordum.

"Sultanım." Afife Hatun'un sesini duyduğumda başımı kaldırıp ona baktım. O ise Hürrem Sultan'a bakıyordu.

"Ne oldu Afife Hatun?"

"Lokman Ağa geldi az evvel. Şehzademiz Ogeday, gitmiş." Kaşlarımı çattım.

"Nereye?" diye sormadan duramadım. Hürrem Sultan bana öldürücü bakışlarından birini attığındaysa olduğum yere sindim. Beni gerçekten korkutuyordu.

"Hünkarımızla vedalaşıp hasbahçeye çıkmış bile." Afife Hatun ise beni duymamış gibi sözlerine devam etti.

Hürrem Sultan bir hışımla oturduğu sedirinden kalkıp terasın tırabzanlarına doğru yürüdü. Mihrimah Sultan da arkasından onu takip etti. Çekiniyordum lakin ben de onu görmek istiyordum ve arkadan da olsa onu görebilmek umuduyla ayağa kalkıp Mihrimah Sultan'ın yanına geçtim.

"Ogeday," diye mırıldandı Hürrem Sultan sinirle.

Oradaydı işte. Şehzade Cihangir ile konuşuyordu, daha doğrusu vedalaşıyordu. Daha dün beni öpmemiş gibi çekip gidiyordu. Daha dün elimi tutmamış, gözlerimin içine bakmamış gibi gidiyordu. Ağlayacağımı sandığımda başımı eğdim. Bunu kimsenin görmesini istemiyordum. Zaten Mihrimah Sultan her şeyi biliyordu, Hürrem Sultan da anladı anlayacak vaziyetteydi.

Şehzade Ogeday gidiyor, ben de arkasından gözyaşı döküyordum. Bu saraya gelmeden önce bunları yaşayacağımı söyleseler güler geçerdim herhalde. Bir şehzadeye kalbimi kaptıracağımdan bihaber büyük kahkahalar atardım. Bir şehzadeye kalbimi kaptırmıştım kaptırmasına lakin o şehzade arkasına bile bakmadan gidiyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

41 12 3
İki gencin birbirine olan aşklarıyla başlayan bir sulikast' in onları 9 yıl süren bir ayrılığa sürüklenmesiyle yarım kalan bir çift ve bu ayrılık so...
978 90 8
''Seninle yaşıycağım ne olabilirki benim ya'' ''Kader'' ''Ne'' ''Bizim seninle kaderimiz var''
65.7K 5.4K 23
nasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaş...
111K 6K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...