İktidar Oyunları | ognis.

By MSHanDeniz

28.5K 2.3K 958

Kanuni Sultan Süleyman'ın halasının torunu olan Mahnisa Sultan, ailesini kaybetmesinin ardından padişahının h... More

0
1
2
3
4
5
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
son

6

962 96 8
By MSHanDeniz

Ogeday'a çok üzüldüm, kesinlikle bu kadar erken elenmeyi hak etmiyordu. Şampiyon bile olabilirdi ama maalesef olmadı. Hayırlısı buymuş demekten başka çaremiz yok, onun da dediği gibi bundan sonra tek desteğimiz Nisa ile olacak. Nisa'nın o kupayı kaldırması için elimizden gelenin fazlasını yapmamız gerekiyor..

Ben şaşkınca Hümaşah'a bakarken Şehzade Ogeday kıkırdıyordu. Hümaşah da ona döndüğünde birlikte gülmeye başladılar. Anlayamıyordum, çok mu komikti? Hümaşah evcilik oynamamızı istiyordu. Ben anne, Şehzade Ogeday baba ve o da bizim kızımız olacaktı. Belki de gayet normal bir şeydi, ben büyük bir tepki veriyordum. Artık ne doğru, ne yanlış karar veremiyordum.

"Neyi düşünüyorsun bu kadar? Küçük bir kızın istediği oyunu onunla oynamayacak kadar kötü müsünüz yoksa Mahnisa Sultan?" Şehzade Ogeday'ın gülerek söylediği sözlere ben de tebessüm ettim. Her olayla dalga geçebiliyordu ve sanırım bu huyuna hayrandım.

"Tabii ki sultanımızı kıracak değilim. Lakin nasıl olur bilemiyorum," diye mırıldandım.

"Sen valide olduğun için yemek pişir Mahnisa, Ogeday dayım da baba olduğundan odun toplayıp gelsin. Ben de mektebe gideyim." Hümaşah'ın söylediklerine başımı salladım.

"Peki senin mektebin neresi?" diye sordum merakla. Çok uzaklaşmasını istemiyordum, annesi bana güvenip bahçeye çıkmasına izin vermişti sonuçta.

"Şurası," diyerek çok da uzakta olmayan bir köşeyi gösterdi.

"Tamam o zaman, sen git bakalım mektebine. Ben de yemek yapmak için birkaç yaprak toplayayım."

Hümaşah mektep olarak belirlediği yere doğru yürürken arkamızdaki hatunlardan birini peşine taktım. Sürekli gözüm üzerindeydi ama yine de yalnız olmaması iyi olacaktı.

"Ben de çalı çırpı toplayayım da geldiğinde kızmasın şimdi."

Ben yaprak, Şehzade Ogeday da küçük odun parçaları toplamaya başladı. Küçük bir çocuğu eğlendirmek için girdiğimiz bu hallere inanamıyordum. Hadi ben neyse ama bir şehzadenin bu şekilde, yeğeniyle oynaması biraz garip geliyordu. Şehzade Ogeday, yeğenini çok seviyor olmalıydı.

"Hümaşah'ın seni sevmesine sevindim, böyle herkesi sevmez bak." Şehzade Ogeday'ın sesini arkamda duymamla gülümsedim. Bu kadar yakınımda olduğunun farkında değildim.

"Beni de sevmiyordu ilk başta ama saçını örmeye ikna ettim onu. Saçını beğendiği için seviyor artık." Büyük bir kahkaha attı.

"Vay, demek böyle kandırdın. Ben de diyorum normalde kızları sevmez. Etrafında hep erkekler olduğu için, onlarla büyüdü ve erkekleri daha çok seviyor. Kızlarla genelde rakipleşiyor. Mesela Mustafa ağabeyimin kızı var Neslişah, onunla birbirlerinden nefret ederler."

"Neslişah Sultan da gelmişti değil mi geçen sefer geldiklerinde? Mahidevran Sultan'ın yanında küçük bir kız görmüştüm, o olmalı. Henüz küçük ama büyüdüğünde eminim en az büyük validesi kadar güzel bir sultan olacak."

"Evet, muhtemelen odur."

Eğilip bulduğum son yaprağı da aldım. Kalktım ve arkama döndüğümde Şehzade Ogeday'la neredeyse burun burunaydık. Çarpışmaktan, son anda onun biraz geri çekilmesiyle kurtulmuştuk. Yine de hala çok yakındık. 

"Sen hep böyle sakar mısındır? Bugün bana ikinci defa çarpman olacaktı." Gülümsüyordu. Belki benim de gülümsemem gerekiyordu ama utanmıştım. Kıpkırmızı olduğumu bildiğim için de gülemiyordum. Gülersem daha çok kızarırdım muhtemelen. 

"Kusuruma bakmayın, bilerek yapmıyorum," diye mırıldandım.

"Tabii ki bilerek yapmıyorsun, hiçbir zaman öyle düşünmedim zaten," dediğinde başımı salladım.

Elindeki çıraları bir anda bıraktı ve eli yüzüme doğru geldi. Rüzgardan uçuşan saçlarımı yüzümden çekti, kulağımın arkasına sıkıştırdı. Nefes almakta zorlandığımı hissettim. Açık havada olmamıza karşın, oksijenim tükenmiş gibiydi. Bana neden bu kadar yakındı ve niçin şu an parmakları tüy gibi bir dokunuşla çenemi okşuyordu?

"Şehzadem," diye mırıldandım.

Geri çekilmesini istiyordum. Bahçedeydik, etrafımızda bir sürü hatun vardı ve her an daha fazlası gelebilirdi.

"Yanaklarının al al olmasının sebebi ben miyim?" diye sordu. Yüzünde haylaz bir gülümseme vardı ve bu gülüş, kalbimin erimesine neden oluyordu. Kalbim eriyormuş ve parmaklarının arasından, yere, ayaklarının ucuna dökülüyormuş gibi hissediyordum.

"Hümaşah, ne yapıyorsun burada yalnız başına?"

Mihrimah Sultan'ın sesini duymamla on dakikadır atamadığım o adımı attım ve geri gittim. Kardeşi ve beni bu kadar yakın görmesi doğru olmazdı. Sadece onun değil, kimsenin görmesi doğru olmazdı ama kardeşinin umurunda değil gibiydi. Zaten onun ne umurundaydı ki?

"Mektepteyim validem."

"Ne mektebiymiş bu, Mahnisa ablan nerede?"

"Orada," dedi Hümaşah ve bize dönerek olduğumuz yeri işaret etti. "Ogeday dayım ile yaprak topluyorlar."

Mihrimah Sultan da kızıyla beraber bize döndü. Kardeşini gördüğünde gülümsedi. Bu sırada ben de avucumda sıkmakta olduğum yaprakları serbest bıraktım. Biraz önce stresten avucumu sıkmış ve yaprakları içine hapsetmiştim. Bir de heyecandan ellerim terlediği için yapraklar biraz nemliydi.

"Ogeday, döndüğünüzü söylemişlerdi. Niçin erken döndünüz, bir şey mi oldu?" diye sorarak yanımıza geldi Mihrimah Sultan.

"Evet. Mustafa ağabeyimin Amasya yolunda eşkıyalar önünü kesmiş. Ağabeyimde ve Mahidevran Sultanda bir şey yokmuş lakin gözdesi vefat etmiş."

"Gebe olan," diye mırıldandı Mihrimah Sultan. Üzülmüş görünüyordu.

"Babam da çok sinirlendi ve dönmek istedi. Bu işin arkasında kimin olduğunu tatkik ediyorlar Rüstem Paşa ile."

"Rüstem bulur eminim."

Mihrimah Sultan'ın emin sesine Şehzade Ogeday gözlerini devirdi. Bu tepkisine kıkırdamak istedim ama Mihrimah Sultan'a saygısızlık etmemek için ifademi sabit tutmaya çalıştım. Ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı.

"Siz ne yapıyordunuz burada?" diye sordu Mihrimah Sultan konuyu değiştirmek için.

"Hümaşah ile oynuyorduk," diye yanıtladım onu. Bana dönüp gülümsedi.

"Hümaşah, Ogeday dayısını çok özlediğini söylüyordu bugün. Senin de Mahnisa ve ona eşlik etmen güzel olmuş."

"Ederim tabii ki lakin bir hayli yorgunum. Artık ben de Selim gibi odama çekilsem iyi olacak, uzun yoldan geldik malumunuz."

Başımı salladım. Başka bir şey söylemeden saraya doğru yürüdü. Gitmeden önce bana dönüp gülümsemeyi ihmal etmemişti. Ne kadar güzel güldüğünden bahsetmiş miydim? Acaba hep bu kadar güzel mi gülüyordu yoksa yeni mi başlamıştı?

"Gel benimle."

Mihrimah Sultan'ın sesini duyduğumda onu takip ettim. Hümaşah'ı, ona hizmet eden kızlarla birlikte bahçede bırakıp biz de Şehzade Ogeday'ın arkasından saraya girdik.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum merakla.

"Valideme."

Bunun üzerine başka bir şey sormama gerek yoktu. Şehzade Mustafa'nın olayında Hürrem Sultan'ın parmağının olup olmadığını öğrenmeye gidiyor olmalıydık. Bence vardı ama o tabii ki inkar edecekti. Kendi kızı bile olsa, böyle bir şey nasıl söylenirdi ki? Mihrimah Sultan da onun gibi ağabeyinden nefret etse, belki söylerdi ama o ağabeyini bu kadar severken Hürrem Sultan'ın bunu kabul edecek hali yoktu.

Hürrem Sultan'ın kapısını çalıp buyur aldıktan sonra Mihrimah Sultan bir hışım içeri girdi. Ben ise arkasında daha sakindim. Çünkü biraz sonra yaşanacakları az çok tahmin edebiliyordum.

Mihrimah Sultan kapı kapanmadan önce arkamızdaki hatunlara döndü ve "Bizi validemle yalnız bırakın," dedi.

Birlikte Hürrem Sultan'ın oturduğu yerin önüne geldik ve aynı anda selam verdik. Hürrem Sultan okuduğu kitaptan başını kaldırıp önce kızına, ardından bana baktı. Sonra kaşlarını çatıp tekrar kızına döndü.

"Neyin var senin?" diye sordu.

"Mustafa ağabeyim ölümden dönmüş," dedi Mihrimah Sultan sertçe.

Hürrem Sultan gözlerini devirdi. Ardından okuduğu kitabı kapatıp yanına koydu. "Ah, Rüstem söyledi demek."

"Hayır validem, Ogeday'dan öğrendim. Haberi duyunca avdan erken dönmüşler. Bana söz vermiştiniz, hiçbir şekilde ağabeyimin canına kast edilmeyecekti!"

"Ben sözümden dönmedim." Omuz silkti. Mihrimah Sultan'ın öfkesine karşılık o oldukça sakindi. "Ayrıca bunun için söz vermeme lüzum yok, ben zaten böyle bir şey yapmam."

"Bu ne peki?"

"Bizimle bir alakası yok. Belli ki bir tuzak bu, benim için kurulmuş bir tuzak. Şüphem yok ki beni itham edecekler." Mihrimah Sultan'ın, validesine inanmadığı her halinden belli oluyordu.

"Ben çocuk değilim validem."

"O zaman çocuk gibi davranmayı kes!" Hürrem Sultan bir anda sertleştiğinde yutkundum. "Ben sana ne dedim? Sadece bana güveneceksin ve şimdi ben sana diyorum ki benimle bir alakası yok. Buna hakkım olduğu halde yok. Onlar benim oğlumun canını aldığı halde, yok."

*

"Neden gidemezmişim? Ben ağabeyimi görmek istiyorum."

Hürrem Sultan'ın odasındaydık. Ben, Şehzade Selim, Ogeday, Cihangir ve Mihrimah Sultan, hep birlikte oturmuş konuşuyorduk. Hürrem Sultan, hünkarımızın yanındaydı. Biz oturuyorduk ama Şehzade Ogeday, odada oradan oraya yürümekle meşguldü. Ağabeyinin yanına Amasya'ya gitmek istiyordu ama Hürrem Sultan bunu unutmasını güzel bir dille sözlemişti az evvel.

"Evvela bir ne olduğunu öğrenelim, sonra zaten kim nereye gidecekse gider," dedi Mihrimah Sultan.

"Mihrimah haklı, zaten babam müsaade etmez şimdi," dedi Şehzade Selim gözünü yerden ayırmadan.

Şehzade Ogeday, onun önüne geldi ve onunla aynı boya gelmek için eğildi. Ardından "Sana fikrini sormadım," dedi sinirle.

"Kim yaptı bunu?" diye sordu Şehzade Cihangir. O da oldukça sinirli görünüyordu.

"Her kim yaptıysa bizzat ben alacağım kellesini." Şehzade Ogeday, kardeşine bakıp cevap vermişti.

Bu kadar gergin ortamda olmasak, kahkaha atmasam bile en azından kıkırdardım ama bana verecekleri tepkiyi bilemediğim için yüzümü eski halinde tutmaya çalıştım. Bu işin arkasında validelerinin olduğunu tahmin edemiyorlar mıydı? Mihrimah Sultan etmişti ve gelip validesine hesap sormuştu. Eminim ki Şehzade Selim de az çok tahmin ediyordu. Peki ya Şehzade Ogeday ve Cihangir, onlar nasıl tahmin edemiyorlardı? Validelerini ben iki günde, onlardan daha çok tanımıştım sanırım.

"Ağabeyim kim bilir ne haldedir şimdi. O bebeği çok istiyordu," dedi Şehzade Cihangir üzgünce.

Mihrimah Sultan üzgünce elini kardeşinin dizine koydu. Hepimiz üzülmüştük ama en çok etkilenen Şehzade Cihangir olmuştu. Onun ve Şehzade Mustafa'nın arasında gerçekten diğerlerinden daha özel bir bağ vardı. Aynı anneden olmamalarına rağmen ikisi birbirini öbür kardeşlerden daha çok seviyordu, bu birbirlerine bakışlarından bile anlaşılıyordu.

Birkaç gün sonra ise Şehzade Selim, Manisa'ya gitmek üzere yola çıkmak istedi. Hünkarımızın da onayıyla hazırlıklar başladı. Hürrem Sultan, onun için en güzel hatunları yolluyordu Manisa'ya lakin hala istediği gibi bir hatun bulamamıştı.

Bugün ise hazırlıklar tamamlanmıştı ve Şehzade Selim birkaç saate yola koyulacaktı. Kardeşleri ve ben, onunla vedalaşmak için Hürrem Sultan'ın dairesindeydik. Bu sefer validesi de buradaydı. Gözüm Şehzade Ogeday'ın üzerindeydi. Giderayak bir gerginlik çıkarmasını istemiyordum. Zira hala Şehzade Selim'in Manisa'ya gitmesine olan siniri geçmiş değildi.

"Yarını niye bekliyorum ki validem, Selim'le birlikte çıkayım işte," dedi Şehzade Ogeday.

"Yarın gideceğini kim söyledi?" diye sordu Hürrem Sultan. Şehzade Cihangir ise konuşulanlara bıyık altından gülüyordu.

"E ziyadesiyle kaldım, daha sonra yine gelirim."

"Boşuna yorma kendini, emir büyük yerden." Mihrimah Sultan, gözleriyle en küçük kardeşini gösterdiğinde Şehzade Ogeday da şaşkınca kardeşine döndü.

"Cihangir?"

"Hepiniz birden gidince ne yapacağım ben burada? Hiç değilse birkaç gün daha kal." Şehzade Ogeday gülümsedi. Bunun üzerine kardeşi devam etti. "Ayrıca validem ile Mahnisa da kalmanı istiyor."

Şehzade Ogeday'la göz göze geldik. Ona gülümsediğim sırada Hürrem Sultan'ın konuşmasıyla ikimiz de aynı anda ona döndük. "Evet. Halletmemiz icap eden bazı meseleler var zira, tahsisatınla alakalı."

Hürrem Sultan, Şehzade Ogeday'a uyarıcı bir bakış attı. Şehzade Ogeday önce ablasına baktı, ardından başını yere eğdi. Mihrimah Sultan, bu durumu annesine açacağını söylemişti birkaç gün önce. Demek ki hala konuşamamıştı.

Bu sırada kapı çaldı ve içeri Şehzade Selim girdi. Sonunda gelebilmişti, iki saattir burada dikilmiş onu bekliyorduk. Geç kalmasaydı şaşırırdım zaten.

"Validem."

"Arslanım," dedi Hürrem Sultan gülümseyerek ve oturduğu yerden ayağa kalkıp elini oğluna uzattı. "Ayrılık vakti gelip çattı demek."

Şehzade Selim validesinin elini öptü ve sarıldılar. Ardından, "Sizi sancağımda ağırlamaktan şeref duyarım validem," dedi. Şehzade Ogeday'ın gözlerini devirmesine gülümsedim ama bir şey demedim. Şimdi sırası değildi.

"İlk fırsatta geleceğim elbet. Manisa büyük bir saray, nizamı için benim orada olmam şart." Hürrem Sultan gülerek en büyük şehzadesiyle konuşurken, Mihrimah Sultan da Şehzade Ogeday'a üzgün bakışlar atıyordu. "Hem belki Cihangir, Mihrimah ve Mahnisa da bana refakat ederler."

Şehzade Selim önce Şehzade Cihangir'e, sonra ablasına, en son da bana baktı. Hepimiz tek tek başımızı sallamıştık ama onun sarayına gitmek istediğim falan yoktu. Eminim hiçbirimizin yoktu.

"Kardeşimi yeni sancağında görmeyi elbette isterim," dedi Mihrimah Sultan.

Şehzade Selim gülerek ablasına sarıldı. Ardından tekrar validesine döndü. Hürrem Sultan'ın büyük şehzadesine sözleri bitmemiş olmalıydı.

"Sana söylediklerimi aklından çıkartma arslanım. Sen veliaht şehzadesin, gözler üzerinde olacak." Mihrimah Sultan ile ben, Hürrem Sultan'la Şehzade Selim konuşurken sürekli Şehzade Ogeday'a bakıyorduk. Üzgündü ve böyle olması beni de üzüyordu.

"En başta da sizin gözleriniz validem," dedi Şehzade Selim sırıtarak.

Git artık be adam, ne boş yaptın.

"Şüphen olmasın." Hürrem Sultan'ın gülen bakışları donuklaştı. "Ben o sarayda bir evladımı kaybettim, Allah'ım esirgesin seni."

"Amin."

Tekrar sarıldılar ve sıra Şehzade Ogeday'a gelmişti. Şehzade Selim, Ogeday'ın yanına gelerek birkaç adımda karşısına dikildi.

"Ogeday.."

"Allah yardımcın olsun kardeşim. Zira vazifen zor, ihtiyacın olacak."

Şehzade Selim bir şey söylemeden kardeşine sarıldı. Sonra en küçük kardeşine dönüp ona da sarıldı. Sıra bana geldiğinde gülümseyip şehzadeye selam verdim. Lakin o gelip bütün kardeşlerine sarıldığı gibi bana da sarıldı.

"Kardeşlerimle olduğun kadar benimle yakın olmasan da onlar seni kardeşi gibi gördüyse, ben de görüyorum Mahnisa Sultan."

Kulağıma fısıldadığı şeylerle ayrıldığımızda ona gerçek bir gülümseme gönderdim ve tekrar başımı eğip selam verdim. Onun da diğer kardeşleri gibi zeki olduğunu biliyordum. Ablasıyla benim de Şehzade Ogeday'ın tarafında olduğumu biliyordu ama bunun yüzünden ikimize de kızgın değilmiş gibiydi. Muhtemelen tahta Şehzade Mustafa'nın geçeceğini düşünüyor, bu yüzden de bize kızmıyordu. Tahta o geçtikten sonra, kardeşi ya da kendisinin desteklenmesinin bir önemi kalmıyordu sonuçta.

"Yolunuz açık olsun şehzadem."

Şehzade Selim'i yolcu ettikten sonra Şehzade Ogeday ve Cihangir, at binmek için hasbahçeye indiler. Ne kadar onlarla gitmek istesem de, Hürrem Sultan ben ve kızıyla beraber bir kahve içmek istediğini söyleyince onu kıramadım ve odada kaldım.

Kahvenin pişmesini beklerken Mihrimah Sultan kızlardan birinden el işini getirmesini istedi ve getirdiklerinde onu işlemeye başladı. Hürrem Sultan ise kızını izliyor, ben de ikisini birden izliyordum.

"Selim ile Ogeday'ın arası neydi öyle, bir şey mi geçti aralarında?" diye sordu kızına merakla.

Mihrimah Sultan el işinden başını kaldırıp, "Bir malumatım yok validem. Zannediyorum, avda münakaşa ettiler," dedi ve tekrar önüne döndü.

"Sen biliyor musun işin aslını?" diye sordu bana dönerek.

Başımı iki yana salladım. Avdan geldiklerinden beri sadece ağabeyleri Şehzade Mustafa'ya düzenlenen saldırıyı konuşuyorduk. Şehzade Selim ile Ogeday'ın aralarının bozuk olduğunu fark etmemiştim bile, zira her zamanki halleriydi bana göre.

Birden kapı sertçe açıldı. Bunu hiçbirimiz beklemediğimiz için ürktük. İçeri siyah, uzun saçlı bir kız girdi ve sultanımızı gördüğü anda onun ayaklarına kapandı. Kız bir şeyler söylüyor, arkasından giren Sümbül Ağa onu engellemeye çalışıyordu.

"Sultanım beni dinleyin. Size yalvarıyorum, beni dinleyin."

Mihrimah Sultan elindeki el işini bir kenara bırakmış, benim gibi şaşkınca olan biteni izliyordu. Haremdeki gözde bile olmayan kızlardan birinin haseki sultanın odasına bu şekilde dalması ilk defa gördüğüm bir şeydi. Mihrimah Sultan'daki şaşkınlığa bakacak olursak, o da ilk defa görüyordu.

"Sümbül!" Hürrem Sultan, Sümbül Ağa'yı sertçe azarladığında Sümbül Ağa debelenen kızı tutmayı bıraktı. Ardından Hürrem Sultan, ayaklarının ucundaki kıza döndü. "Hatun! Hatun, ben sana ne söyledim? Tek bir hadisende esir pazarına yollarım seni demedim mi?"

Ben bu siyah saçlı kızı ilk defa görüyordum ama Hürrem Sultan'ın onu tanıdığı belliydi. İsmini bilmediği hatun sultanımızın eteğini öptü ve alnına koydu.

"Razıyım sultanım. Sizden gelecek her şey kabulümdür. Sizden başka sığınağım yok, çarem de yok. Bugün şehzademiz gidiyor ama beni seçmediler." Eğdiği başını kaldırıp Hürrem Sultan'ın yüzüne baktı. "Kaderimde olduğu halde beni seçmediler. Ya emredin canıma kıysınlar ya da izin verin şehzademizle gideyim."

Hürrem Sultan önce kızına, ardından bana bir bakış attı. Sonra tekrar önündeki esmer kıza döndü.

"O kadar çok mu istiyorsun gitmeyi?"

"Her şeyden çok."

Bir anda ayaklandı. Onu takip edip Mihrimah Sultan ile ben de ayaklandık. Elini kaldırıp önündeki kızın da kalkmasını istedi.

"Madem öyle, o vakit ben de izin veriyorum. Şehzademin sarayına gidebilirsin."

Mihrimah Sultan şaşkınca validesine baktı. Sümbül Ağa "Sultanım," diye mırıldandı. Hürrem Sultan sinirle ona baktı. Ona niye bu kadar sinirlendiğini anlayamamıştım bile.

"Çekilebilirsin Sümbül. Afife Hatun, Mihrimah, Mahnisa siz de." Bakışlarını arkamızdaki hatunlara çevirdi. "Sizler de. Beni Cecilia ile yalnız bırakın."

Cecilia'yı o gün ilk defa görmüştüm ama son olmayacağını iliklerime kadar hissetmiştim. Sonradan ismi Nurbanu olacak bu kızı bundan sonra her gördüğümde, bu anı hatırlayacaktım.

Continue Reading

You'll Also Like

530K 47.5K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
143K 9.9K 63
Tanıtım; Sessiz, sakin ve işsiz olan Orion Black' in haftalar boyu evde kalarak düzensiz beslenmesi ve günlerce uykusuz kalması sonucu 26 yıllık haya...
41 12 3
İki gencin birbirine olan aşklarıyla başlayan bir sulikast' in onları 9 yıl süren bir ayrılığa sürüklenmesiyle yarım kalan bir çift ve bu ayrılık so...
423K 50.9K 49
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı slowburn⚠️