luz de la luna || marvel

By oprexia

90.2K 6.9K 2.8K

daughter of stark başlangıç 12/06/2022 bitiş 10/02/2023 ❝ 𝘕𝘰 𝘥𝘦𝘫𝘦𝘴 𝘲𝘶𝘦 𝘦𝘭 𝘴𝘰𝘭 𝘯𝘰𝘴 𝘢𝘭𝘶𝘮... More

promotion
episode 1
episode 2
episode 4
episode 5
episode 6
episode 7
episode 8
episode 9
episode 10
episone 11
episode 12
episode 13
episode 14
episode 15
episode 16
episode 17
episode 18
episode 19
episode 20
Episode 21
Episode 22
Episode 23
Episode 24
Episode 25
Episode 26
Episode 27
Episode 28
Episode 29
Episode 30
Episode 31
Episode 32
Episode 33
Episode 34
Episode 35
Episode 36
Episode 37
episode 38
teşekkür + duyuru
yeni hikaye <3

episode 3

3.7K 260 124
By oprexia

"Bizi içeri alırlar mı?" Elimdeki üçüncü Cheeseburgerimi yerken bir yandan da Nick'e sorular yöneltiyordum. Mezarlıkta işim bittiği an beni almaya gelmişti, hava yavaş yavaş kararıyordu.

"Sence?" Üstün egosunu konuştururken, kendisinin bu insanların bir araya gelmesini sağlayan asıl kişi olduğunu ima ediyordu.

Avengers üssünün önünde, korumaların bavullarımı almalarını bekliyorduk. Onlar ilerleyince hiç vakit kaybetmeden biz de ilerledik. Son parçasını ağzıma attığım Cheeseburgerimin poşetini yanından geçtiğimiz çöpe attım.

"Sen basket dersleri almış mıydın?" Kapıyı açmış bize bakan Maria'yı görünce içimden sarılmak istedim ama bundan hoşlanmadığını hatırladığımda kendimi tuttum. Gülümsemekle yetindim.

"Mari." Maria, Avusturya'da iken bana en çok destek veren kişilerdendi. Elinde bulduğu vakitleri hepsini beni ziyaret ederek değerlendirirdi. Ve biz yaklaşık üç aydır ilk defa yüz yüze geliyorduk.

"Amaris." Kadın kapıdan çekilince oluşan boşluktan ikimiz de hızlıca ilerledik, yanına gittiğimde kısa bir sohbet etme imkanımız oldu ancak o bizimle gelmedi.

"Ana giriş kapıyı açtım. Gerisi sizde, Nick sende hızlı ol uçak kalkmak üzere." Siyahi adam hafifçe kafa salladığında önümüzdeki asansöre ilerledik. İkisinin de önemli bir işi çıktığı için İspanya'ya gitmek zorundalardı. Bu yüzden bugün veya önümüzdeki günler boyunca yalnız olacaktım.

Asansör bir kaç kat içinde durduğunda, nefesimi tutarak dışarı doğru bir adım atmamla gelen seslere kulak kabartmam bir oldu.

"İyi de, zihin taşı Vision'a zarar verirse ne tepki vereceğini bilmiyoruz." Dedi aşina olmadığım bir ses.

Birkaç adım attığımızda kendimizi kocaman bir alanda bulduk. Ama kimse bizi fark etmemişti. Yuvarlak ve kocaman odanın ortasındaki oturma odası gibi yerleştirilmiş, etrafında bir masa ve birkaç bilgisayar olan odanın yani sıra kocaman bir ev gibiydi burası.

"Sorun kafasında bir yerlerde evet ama bu zihin taşı olamaz. Bu fazlasıyla imkansız." Kaşlarımı çattım. Nick önümden ilerlerken onun arkasına saklanmış gibi duruyordum.

Buraya gelmeden önce, bir sorunlarının olduğunu duymuştum, vision'ın hareketlerinin ağırlamaya başladığını. Az çok haberlerden izlediğim kadar neye benzediğini biliyordum, birkaç tahmin yürütebilmiştim.

"Hadi ama, Vision yavaşça insana dönüşüyor. Onunda arınması lazım. Sadece bir Meditasyona bakar bu iş. Öyle bir noktaya gelirli, zihin taşını takmak zorunda kalmaz." Nick önümden çekilince, bulduğum çözümü daha önce yüzlerini birkaç kez gördüğüm insanlara çevirdim.

Hepsinin gözü bir an beni buldu. Gözüm bir an olsun babamı aradı, göremeyince istifimi bozmadan robotun yanına ilerledim.

Elimi alnına koyduğumda geriledi, gözleri bir an olsun Nick'i bulunca sırıttım. Elimi tam taşın altına yerleştirdim. Oldukça ağır bir güç hissettiğimde, bunun nasıl hissettirdiğini kestiremedim.

"O bize benzemeye başlıyor. Kafasındaki taş bir robot-insana ağır gelmeye başlamış olmalı." Tekrar Nick'in yanında yerimi alırken kendi kendime alayla gülümsedim. "Sallıyor da olabilirim şu an."

Ellerini alttan alttan bana doğrultmuş, benden birkaç yaş büyük kıza bakınca gülümsedim.

Ekip hakkında az buçuk bir bilgim vardı ve bu Wanda Maximoff'tu. Kahve rengindeki saçları, yeşil gözleri ve hatrı sayılır güzellikteki yüzü tetikteydi.

"Sen," diye işaret ettim onu. "Bence ona yardım edebilirsin." Kaşları çatıldı. En arka tarafta ayakta dikilen adam, önündeki kızı kenara çekip önümüze dikildi.

Okyanus mavisi gözleri önce Nick'i, sonra beni buldu. Cüssesi gücünü pekala ifade ederken, geniş omuzları oldukça dikleşmişti.

"Misafirimiz kim Fury?" Arkadan gelen bir kaç koruma, bavullarımı bırakıp aşağı indi o sıra. Arkadan sesi kısıkça gelen kadını duydum.

"Misafir değil anlaşılan." Şirince gülümsedim. Bu sırada Nick konuştu.

"Doğru tespit Romanoff. Size bir misafir değil aranıza yeni birini getirdim." Kendimi tanıtmamı istediğimi düşünür gibi bana baktı. Kafa salladığımda bütün gözler bana döndü.

"Amaris Luna Grace." Dedim sıcakkanlı bir şekilde. İlk izlenim her zaman önemliydi. El sıkışırım falan diye elimi dışarıda ısıtıp öyle gelmiştim.

"Stark." Nick beni düzeltme gereği duymuş gibi araya girdi. "Amaris Luna Stark." Uzun bir sessizlik olacağını düşünürken, herkesin bir anda 'Ne?' diye tepki göstermesi bana oldukça sürpriz oldu.

"Tony'nin bir kardeşi mi var?" En arkadan, siyahi adamdan gelen sesle gözümü devirmemek için zor tuttum.

"Aynen, 15 yıl önce büyükannem ve büyükbabam hiç işleri yokmuş gibi kalkıp beni yapıp geri yatmışlar mezarlarına." Bu dediğimde yanımda kıkırdayan adamın yanı sıra, şaşkınlık daha da arttı.

"Tony'nin çocuğu mu?" Önümüzde dikilmiş ve gözleri az öncekinden daha koyu bir hal almış adam böyle bir olasılık imkansızmış gibi konuştu.

"Bence ben babamın dedesi olayım daha az şaşırırdınız hani." Sahte bir kırgınlıkla konuşurken, kızıl kadın Kaptan Amerika'nın yanındaki yerini ve önümdeki yerini aldı.

"Tony'nin bundan haberi var mi?" kaptan, sert tavrını bozmadan sordu Nick'e. O omuz silkip boş bir koltuğa oturdu. Bense hala ayaktaydım.

"Açıklamama izin verin. Oturun hadi, her şeyi anlatayım. Amaris, gel yanıma." Eliyle yanını işaret edince hiç düşünmeden oturdum. Yanındaki masadan iki elma kalıp birini bana verdiğinde koca bir ısırık aldım.

"Amaris..çok özel biri. Her şeyden önce hepiniz bunu bilmelisiniz. O bir Stark ve kimse, tekrar ediyorum -evet Wilson sen de dahil-, Amaris anlatmaya hazır olmayana kadar bir şey anlatması için üstüne gitmeyecek. Belki birkaç cümle ile her şeyi anlatacak, ama hiç biriniz onun için bu cümlelerin kaç yıllık acılar barındırdığını bilemezsiniz. Buraya gelmesinin bir amacı var, bu amacın sonucuna ulaşması için elinizden geleni yapın." Son lafından sonra saçlarımı karıştırdı. Homurdanarak elini geri iteledim. Söylediği sözlerden etkilenmiyormuşum gibi gözüksem bile şu an ona sarılmak istiyordum.

"Fury," dedi Kaptan Amerika üstüne basa basa. "Tony'nin bundan haberi var mı?" Devam eden ısrar sonucu Nick gözlerini devirince, devreye ben girdim.

"Maalesef Yurt Müdiresi adımı 'bu' koymadı Kaptan. Amaris insanlar tarafından genellikle tercih edileni. Ayrıca hayır, büyük ihtimal babamın bundan haberi olsa bu sefer beni Avusturya'ya postalamak yerine uzaya fırlatırdı. Ama benim suçum değil, zorla buraya getirildim." Ellerimi başımın üstüne kaldırıp Nick'i işaret ettiğimde odadaki gergin hava hâlâ tedirgin ediciydi.

"Evet, şu konu." Yerinden kalktı, ceketini düzeltip tehtitkar bir şekilde işaret parmağını bana doğru salladı. "Eğer herhangi bir şekilde amacının tam tersi söylentiler duyarsam, bitersin Stark." Alaycı bakışlarım yüzüyle buluşurken, onun ciddiyetine tabii ki inanıyordum. Fazla uzatmadan, hızlıca kapıyı çarpıp çıktı.

Sırf havalı olsun diye üstündeki uzun deri ceketi bir pelerin gibi sallandırdığına yemin edebilirdim. Ben çıktığı kapının arkasından bakarken, üç-dört öksürük sesinin aynı anda gelmesiyle Avengers'e döndüm.

"Nick'e aldırmayın, önemsiz birkaç konu. Ama anlatmamı isterseniz, her zaman anlatabilirim." daha yeni girdiğim bir ortamdan uzaklaşmak istemediğim için, ortamdaki kişilerin istekleri doğrultusunda bir rota çizmek mantıklı gelmişti. "Hatta şimdi bile," aniden gelen heyecan sonucu, fazla ileri gittiğini hissettiğimde sessiz kaldım.

Herkes şu an olduğumuz durumu algılamaya çalışırken Wanda olduğu yerden kalkıp önüne dikildi. Ben dik dik bakarken elini kaldırmasıyla içimde oluşan sevince engel olamadım. Hızlıca elini sıktım.

"Ben Wanda Maximoff. Tanıştığıma memnun oldum Stark." İşte buradaki yeni dostumu bulmuştum. Kafamı salladığım sırada geri çekildi, bu sefer sırayla diğerleriyle selamlaştım.

"Ben Natasha Romanoff." Yanımdaki kızıl kadın elini uzatıp sıcak bir şekilde bana gülümsediğinde tekrar kafamı salladım.

"Ben James Rhodey, babanın en yakın arkadaşıyım." Uzattığı eli sıkarken konuşmayı ihmal etmedim.

"Babamın en yakın arkadaşı Happy sanıyordum." Ortalığı kızıştırmamak ve kimseyi yarışa sokmamak adına dalgayla söylediğim bu cümle karşısında
Hafif kahkahalar işittim.

"Ben Sam." ilk defa bu kadar kişiyle aynı anda tanışmanın yanı sıra, kahraman olduklarını unutmaya ve sakin kalmaya çalışarak Clint ve Vision ile de tokalaştım. Hepsini tanıdığım halde ayrı ayrı tanışmak, ister istemez içimde bir heyecan oluşturmuştu.

Ancak bir kişi konuşmadı, Seteve Rogers.

Birkaç dakika içinde yaşadıkları aşırı ani olmuş olmalıydı ki, bana hiç ısınmış gözükmüyordu.

"Duydun bayağı ama olsun, Amaris Luna." Hızlıca elimi kaldırıp tokalaşmayı beklerken karşımdaki tepkisiz kalmaya devam etti. Bende korkunç sessizliğin arasında iyice panikleşmemek için elimi hızlıca indirdim ve bambaşka bir konu açtım

"Babam konusunda çok stresliyim bu arada, beni kovarsa falan geri gitmem yani artık bana alışmalısınız." duyduğum küçük kıkırdamalar son bulmadı. Bir süre sohbet etmeye devam ettik.

Her ne kadar bir çift delici bakışlar ardından rahat olmak zor olsa da uzun süre beraber kalacağım ev arkadaşlarımı oldukça sevmiştim.

"Vision ile ilgili o sorunu..nasıl çözdün acaba anında?" Natasha'nın yönelttiği soru ile gülümsedim.

"Biraz robot psikolojisi ve bir tutam 204 IQ'm." Dedim kendimi övmek istercesine. Steve bu halime göz devirirken Clint elleriyle beni işaret ederek konuştu.

"Bir Stark hiç yetmiyormuş gibi, ikincisi de hızını kesmeden babasının izinden ilerliyor." halimden memnun bir şekilde sırıttığım sırada alt kattaki merdivenden bir ses yükseldi.

"Zaman çabuk geçmiş, Vision için çözüm bulamadım ben. Hem şu lanet olası sihir saçmalığı benim değil, cadıların işi." babam, merdivenlerden çıkıp yanımıza gelirken gözü elindeki telefonundaydı.

Babam karşımdaydı. Bize doğru geliyordu.

Yıllardır görmediğim simsiyah saçlarının arasındaki bir kaç tel beyaz dikkatimi çekti. Yüzü hala aynıydı. Onu hatırladığım gibi, sakalının kesimi bile değişmemişti.

Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilemediğim o sırada herkes dikleştirdi kendini. Bu sefer babam konuşmaya devam ederek yanımıza geliyordu. Elim refleks olarak Natasha'nın Koluyla buluştuğu zaman bakışlarının ikimiz arasında gidip geldiğini hissediyordum. Bu huyumdan nefret ediyordum ama alışık olmadığım bir şey karşısında bir yere tutunmak gerekiyordu.

Bize arkasını dönerek odanın mutfak tarafındaki raflıktan kendine bir bardak çıkardı. Bu sırada Steve konuştu.

"Biz çözdük o olayı." Babam kafasını duyduğu şeyin gerçekliğinden emin olmak için çevirdiğinde, hemen önündeki Steve'ye kaydı bakışları.

Görüş alanındaydım. Steve'nin önündeydim ve o Steve'nin arkasındaydı. Görüş alanındaydım.

"Çakra temizlenmesi için meditasyon yapmayı tavsiye etti. Bruce yok ama artık bir-" babam Clint'in sözünü yarıda keserek önüne döndü. Raflıktan aldığı bardağı doldurmak için masaya koyacağı sırada durdu.

Bardağı elinden bırakmadı. Öylece durdu.

Sanki uzun zaman sonra bir şeyi fark etmiş gibi algılamaya çalıştı.

Ve sanırım, benim burada olduğumu fark etmişti.

bölüm nasıldı, uzunluğu ideal mi, kısa mı?

Continue Reading

You'll Also Like

20.6K 1.1K 32
Peki Ya Biz? Sahte bi aşkla başlayıp gerçek bi aşka dönüşe bilir miyiz? Bizim hikayemizin sonu mutlu bitebilir mi? ~~~~~~~~~~~~~~~~♡
26.1K 1.9K 22
Ağabeyi James Potter'ın yaptığı bir şaka sonucu sürekli hafıza kaybı yaşayan Aria Alyina Potter, bir yıllık gecikme ile Hogwarts'a gider. - #Hufflepu...
7.5K 389 18
Just Jily... Kapak için Lareina413'e çok teşekkürler
9.2K 613 29
"Öfkemi asla anlayamazsın." Spirit Soldier.Ruh askeri.Neden ruh askeri denmiş bu kıza?Gayet tatlı ve samimi bir kadın.Öyle değil mi? Şu an olabilir.P...