Buzdan Gol | Ara Verildi

By biryazarkus

493K 38.8K 16.2K

Çimlerin kralı, Fenerbahçe'nin göz bebeği Kuzey Karahanlı. Hayatını kariyerine adamış, tek amacı daha da başa... More

Buzdan Gol
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm

8. Bölüm

30.6K 2.5K 1.7K
By biryazarkus

Hikayeme oy vererek destek olmayı unutmayın 🖤 Keyifli okumalar 🤍

Bol bol yorum yapmayı da unutmayınız 🌺

Buzdan Gol artık her Cumartesi değil, yazabildiğim zaman yeni bölümüyle burada olacak :)

Söz verdiğim gibi oldukça uzun bir bölüme uğurluyorum sizi 💕

~ 8 ~

Kuzey açık bir insandı. Karşımda durup, bana beni tanımak istediğini söyleyecek kadar açık bir insandı. Bense onun aksine ondan büyük sırlar saklıyordum. Şimdi ona nasıl 'evet' diyebilirdim ki?

"Kuzey Bey..." diyerek zar zor söze girdiğimde araya girerek beni susturdu. "Lütfen artık bana bey deme, o kısmı artık aşalım. Olur mu?" Yutkundum.

Yaparsın Beren.

Kafamı salladım. "Tamam, sanırım aşabiliriz." Dedim sakince.

Hoşuna gitmiş gibi güldü. "Güzel, bir ilerleme kaydettik en azından. Peki soruma cevap verecek misin?" Dediğinde bilmiyordu beni ne kadar zorladığını.

"Açık olmalı mıyım?" Dürüstlüğün tuttu Beren.

"Lütfen." Dedi sanki destekliyormuş gibi. Onun bu desteğinden güç alarak cevap verdim.

"İkimizin arasındaki ilişki arkadaşlıktan öteye geçmemeli bence. Hatta arkadaşlık aşaması bile çok fazla."

Tek kaşı havalandı. "Sana böyle düşündüren nedir?"

Babam diyemedim. Yalan söyledim, yine.

"Sensin, senin hayatın. Senin hayatına uyum sağlayabileceğimi düşüyor musun gerçekten?" En mantıklı yalan bu olurdu duruma değil mi?

"Elbette düşünüyorum." Kendinden emin tavrı bile 'evet' demem için yeterliydi aslında.

Gözlerimi ondan kaçırdım istemsizce. "Teklifini kabul edersem ne olacak?"

"Birbirimizi daha yakından tanımış olacağız."

Sıkıca tutunduğum çantamdan güç almak istercesine daha da sıktım. "Ben ertesi gün gazetelere çıkmak istemiyorum Kuzey. Sadece bir hastanede, pencereden baktım diye bile gizemli kız arkadaş diye haberlere çıktım. Birlikte bir gün geçirmemiz ne kadar mantıklı?"

"Çıkmayacağını garanti ediyorum." Nefesi tükenmiş gibi durdu ve soluklandı. "Bak Beren, benden nedenini bilmediğim bir şekilde rahatsız oluyorsun, kaçıyorsun. Benden haz etmediğini düşünüyorum ama sonra göz göze geldiğimizde bambaşka şeyler düşünüyorum. Eğer bir gün bile olsa vakit geçirirsek ikimizin de kafasında bazı şeyler oturur diye düşünüyorum." Gayet makul duruyordu böyle anlattığında aslında.

Sadece Ender Sinan Tüzün gibi bir detayı bilmiyordu. Şimdi mantıklı düşünme zamanı Beren. Çalıştır kafanı.

"Gün sonunda seni tekrar görmek istemediğimi söylersem bunu yapacak mısın?" Diye sordum merakla.

Anında cevap verdi. Hiç tereddüt etmeden. "Bana bunu şu an söylersen de yaparım Beren." Gözleri doğru söylediğini kanıtlar gibi bakıyordu bana.

"Bilmiyorum." Diye mırıldandım.

"O zaman kabul et, kafandaki soru işaretleri gitsin." Öyle bakma işte gözlerime. "Beren ben ölümden döndüm. İnsan gerçekten bunu yaşayınca zaman kavramının ne kadar acımasız olduğunu anlıyor. Ben bunu çok iyi anladım ve şimdi zamanı güzel değerlendirmek istiyorum. Sen de bana izin ver lütfen."

Direnebilirim. Güzel sözlerine, kibar konuşmasına kesinlikle direnebilirim.

"Ben... gerçekten bilemiyorum. Sanırım doğrusu reddetmem olacak." Derken bir adım gerileyerek aramızı açtım.

"Magazin yüzünden mi?" Dolaylı yoldan diyebilirdim.

"Sorun sadece magazin değil. Bizim birlikte bir geleceğimiz olacağını düşünmüyorum, bu yönde bir duygumda yok." Diyerek son inkar kozumu kullandım. Açıkça ona bir şey hissetmediğimi söylemiştim. Daha ne diyebilirdim?

"Beni tanımıyorsun ki Beren. Ben senden birbirimizi tanımak için bir gün istiyorum." Nasıl her şeyi olumlu yöne çekebiliyordu bu adam?

"Tanımak için?" Dedim emin olmak istercesine.

"Kesinlikle tanımak için." Diyerek onayladı beni.

Sal gitsin Beren. Bir kere de düşünme, öğrenir diye düşünme ve kabul et işte.

Derin bir nefes verdim. "Tamam, kabul ediyorum." Dedim.

Yaptım. Gerçekten kabul ettim. Ben Kuzey Karahanlı'yla bir gün geçirmeyi kabul ettim.

"Gerçekten mi?" Diye sordu. Emin olamıyordu haklı olarak.

"Evet. Madem bir gün istiyorsun, ben de veriyorum."

Gülerken parmaklarıyla sakallarını ovuşturması bana neden bu kadar çekici geliyordu?

"Pişman olmayacaksın, emin olabilirsin."

Hafif gülerek kafamı salladım. "Umarım."

Sabah gazetelere ya da televizyonlara çıkmazsam muhtemelen pişman olmazdım zaten.

"Yarın müsait misin?" Tamam, işte bunu beklemiyordum. Hemen mi?

İki gün sonra maçı yok muydu bu adamın? Belki hala çıkamıyordu maçlara.

"Antrenmanın ya da maçın yok mu?" Bilmiyormuş gibi sormuştum.

"Ertesi gün maçım var ama antrenmanlar bugün bitti. Benim için uygun, sana da uyarsa yarın olsun isterim."

Çok ısrar etti Beren, kabul et.

"Olur, müsaitim." Dedim.

"Tamam, o zaman sabah erkenden seni alırım. Bana numaranı verirsen detayları konuşuruz."

Numara neydi?

Bir an afallayıp kendi numaramı verecek olsam da hemen gerçeğe dönerek ona iş hattımın numarasını verdim. 

"Mesaj atacağım." Dedi.

"Cevap vereceğim." Dedim gülerek.

Daha ne kadar gülebilir diye düşünürken bana kaçamak bakışlarını sundu. "Memnun olurum. Görüşürüz o halde."

"Görüşürüz, Kuzey." Dediğimde yüzüne bir gülümseme yayıldı. Bana birkaç saniye gülerek baktıktan sonra kafasını sallayarak arabasına bindi.

Onun otoparktan çıkışını izledikten sonra caddeye doğru ilerleyip taksi aramaya başladım. Durduk yere Ozan bıraktığı için arabasız kalmıştım.

Bir dakika durabilir miyiz? Ben yarın Kuzey Karahanlı'yla bir gün geçireceğim farkında mıyız bunun? Kuzey Karahanlı ve ben, 1 gün!

Eve gidene kadar neden kabul ettiğimi sorguladın. Heyecan ve gerginlik aynı anda bedenimi ele geçirdi. Ona sürekli hayır demek bu noktada haksızlık gibi gelmişti o an. Benden kibarca bir gün isterken daha ne kadar 'hayır' diye diretebilirdim ki?

En büyük korkum Kuzey'in babamı öğrendiğindeki tepkisinin büyüklüğüydü. Onun da dediği gibi, bu bir günde onu tanıyabilirdim. Tepkisini az çok ölçebilirdim.

Kuzey tahmin ettiğimin aksine daha naif bir adamdı. Naif olduğu kadar öfkeliydi de. Beni gördüğü an Ozan'ı sormuştu ve soruş tarzından anladığım kadarıyla fazlasıyla öfkeliydi. İzlediğim birkaç maç tekrarında da bir tık gergin anlarını görmüştüm. Fakat bu benim için normaldi, futbol fazlasıyla hırslı bir spordu zaten.

Babam yüzünden futbolun içine doğmuştum. Büyüdükçe futboldan hoşlanmamaya başlamıştım çünkü babam maç günlerinde her zaman sinirli olurdu. Ne kadar bize yansıtmamaya çalışsa da anlıyordum. Yaşım ilerledikçe futbolla ilgili her şeyden uzaklaştım. Şimdi hayatıma giren adamların hepsi ne şanslıydım ki futbolcuydu. İstet istemez geleceğe yönelik düşünüp, bir futbolcuyla hayatımı geçirebilir miyim diye düşünüyordum. Ozan bu sorunun dışında kalıyordu ama Kuzey bu soruyu sorgulamama sebep olan adamın ta kendisiydi.

Belki Arya, belki Kuzey. Sürekli konuşarak kafama girmişlerdi. Artık, aklıma gelmeyen düşünceler beynimin içinden çıkmıyordu.

Kuzey ve Ben.

Bunu ilk kez ciddi olarak düşünüyordum. Aptal değildim, Kuzey'in bana karşı yaklaşımını elbette anlıyordum. Kimse yeğeninin öğretmeni tanımak için onunla bir gün geçirmek istemezdi. Elbette farklı düşünceleri olması dışında. Sorun şuydu ki ben ne düşünüyordum?

Şu an Kuzey'e karşı bir duygum yok, buna emindim. Bunu çok iyi biliyorum ama saçma bir şekilde de ona uzun uzun bakmak istiyordum. Belki saatlerce durup gözlerinin içine bakmak. İlginçtir ki onu görünce gerilsem bile gözlerine baktığımda bambaşka duygular hissediyordum. Adını koyamadığım duygular.

Kuzey Karahanlı, İstanbul'a adım atar atmaz hayatıma bodoslama dalmıştı. Lafın gelişi değil, gerçekten bana bodoslama dalarak hayatıma girmişti ve görünen o ki çıkmaya da niyeti yok.

Kuzey'i bilmiyordum ama benim için onunla geçireceğim bir gün, aklımdaki çoğu soruya cevap olacaktı.

Geldiğimden beri dönüp durduğum yatağımda, sonunda dayanamayarak telefonumu elime aldım. Kuzey'den mesaj beklesem de henüz atmamıştı ve ben biriyle paylaşmak istiyordum artık. Elbette bu kişi de başından beri Kuzey'i kafama sokmaya çalışan Arya'dan başkası olamazdı. Onunla konuşmamıza girerek yazmaya başladım.

Arya 🌺

Beren: Arya

Beren: Acil bakman lazım yoksa çatlayacağım.

Arya: Ne olduuuu?

Arya: Ozan'la evlenmeye falan mı karar verdiniz bir günde yoksa?

Beren: Saçmalama Arya ya.

Arya: Ne oldu??

Arya: Söyle hadi çatlatma.

Beren: Kuzey bana benimle bir gün geçirir misin dedi.

Arya: Şaka

Beren: Değil

Arya: Şaka

Beren: Değil dedim ya.

Arya: Nasıl bir gün geçirmek? Yani yatakta bir gece anlamında falan mı? Dalmamız gereken durum var mı?

Beren: Hayır, öyle olsa sence şu an sakince sana anlatır mıyım?

Arya: Mantıklı.

Arya: Ne zaman yaşandı ya bunlar? Sen ne dedin?

Beren: Alya'yı almaya gelmişti dersten, o zaman sordu.

Arya: Sen ne dedinnnnnnnn?

Beren: Tamam dedim.

Arya: Şaka

Beren: Değil

Arya: Şaka

Beren: Of Arya, deli etme insanı!

Arya: O zaman rüya falandır. Sen kabul etmezsin çünkü.

Beren: Israr etti

Arya: Israr etti diye kabul etmediğini ikimiz de biliyoruz.

Beren: Ama bu ısrar ettiği gerçeğini değiştirmiyor.

Arya: Aynen canım, aynen.

Arya: Ya bırak şimdi ısrar etmesini falan, nasıl kabul ettin? Ne konuştunuz? Anlatsana düzgün.

Neredeyse bir saat boyunca Arya'ya her şeyi anlatıp, konunun üzerinde tartışmıştık. Sonuç olarak sonunda Kuzey'e karşı boş olmadığımı kabullendiğimi söyleyip durmuştu. Ne kadar beni deli etse de ona anlatınca rahatlamıştım. İçimdeki heyecan azalmasa da bir nebze olsun sakinleşmiştim.

Kuzey Karahanlı işte, sıradan bir insan.

Sakinliğin yanında hissettiğim gerginlikte paha biçilemezdi. Hala kafamda kurup duruyordum. Yarın, bir şekilde Kuzey'in kim olduğumu öğrendiği senaryolar dönüyordu kafamda. Bu da yetmiyormuş gibi Kuzey mesaj atmadıkça vazgeçip, beni ektiğini düşünmeye başlıyordum.

36 dakika daha geçti ve saat gece 11'e ulaştı. Artık gerçekten bana yazmayacağına emindim. Yazacak olsa şimdiye kadar yazardı değil mi? Yoksa neden bu saate kadar beklesindi, kesin vazgeçmişti. Belli ki o da anlamıştı bizim bir geleceğimiz olmayacağını. Ben de inanmıştım onun sözlerine, kabul etmiştim.

Kısa bir titreşim.

Hissettiğim an telefonuma sarıldım. Tam beklediğim mesaj gelmişti. Rehberimde kayıtlı olmayan ama Kuzey'in olduğuna emin olduğum bir numaradan gelmişti.

Kuzey: İyi geceler, Kuzey ben.

Bildirime tıklayıp mesajlara girdiğimde bir mesaj daha belirdi ekranda.

Kuzey: Uyudun mu?

Beren: Sana da iyi geceler. Hayır, uyumadım.

Kuzey: Kusura bakma, biraz geç yazabildim. Alya fırsat vermedi.

Arya'nın 'iyi baba olur' teorilerini unut Beren. Saçma sapan şeyler düşünme.

Beren: Sorun değil.

Kuzey: Sabah 10 uygun mu senin için?

Kuzey: Erken dersen daha geç olabilir.

Beren: Uyar bana.

Bıraksalar akşama kadar uyuyan kıza da bakın, uyarmış ona.

Kuzey: O zaman seni 10'da alırım. Bana adresini verirsen tabii.

Sakin ol Beren. Sakin ol. Adresini falan vermeyeceksin, panik yapma ve cevap ver.

Beren: Gideceğimiz yeri söylersen direkt gelebilirim.

Kuzey: O zaman sürpriz olmaz. Merak etme evinin adresini kimseye vermem, veya geceleri gizlice gelmem.

Beren: Yine keyfiniz yerinde Kuzey Bey.

Kuzey: Yerindeydi şu dakikaya kadar. Neden bey oldum ben acaba yine?

Beren: Lafın gelişi söylemiştim.

Kuzey: Lafın gelişini sevmedim öyleyse.

Beren: Ben de yarınki plandan vazgeçmek üzereyim öyleyse.

Kuzey: Uzatma diyorsun.

Beren: Ben değil sen söyledin.

Kuzey: Pekala, seninle inatlaşmayacağım. Bana adresini vermen yeter.

Beren: Sana attığım konumda olacağım saat 10'da.

Kuzey: Nasıl istersen.

Beren: Nereye gideceğiz? Yani tamam söylemiyorsun ama ona göre giyinmem gerekiyor ya hani.

Kuzey: Normal giyinebilirsin, sadece yanına spor kıyafetlerini alırsan iyi olur.

Beren: Spor mu yapacağız?

Kuzey: Sen böyle her şeyi sorgularsan ortada bir sürpriz kalmayacak.

Beren: Tamam, sormuyorum daha fazla.

Beren: Konum.

Beren: Yarın buradan alırsın beni o zaman.

Kuzey: Anlaşıldı.

Kuzey: Bu arada sakın kahvaltı yapma.

Beren: O zaman kahvaltıya gideceğiz.

Kuzey: Evet, akşama kadar kahvaltı yaparız diye düşündüm.

Beren: Yine şakalar, şakalar.

Kuzey: Komik olduğumu söylerler.

Beren: Üzülerek söylüyorum ki seni güzel kandırmışlar.

Kuzey: İyi oyuncularmış.

Kuzey: Tutmayayım ben seni, uyu artık. Yarın yorucu bir gün olacak, uykunu almanı tavsiye ederim.

Beren: Yorucu mu?

Beren: Neyse, neyse. Sormadım say, sürprizini sorgulamayacağım daha fazla.

Kuzey: Çok iyi olur.

Beren: İyi geceler o zaman Kuzey Bey.

Kuzey: Kuzey Bey?

Beren: Komik şakalar.

Kuzey: Benden iyisin.

Beren: Bana da hiç söylemezler aslında, ilk oldun.

Kuzey: Dahası da olmak isterim.

Aptal gibi sırıttığım telefonumdaki bakışlarım donakaldı. Hayır Beren, anlam yükleme. Bir anlam arama bu mesajda.

Beren: İyi geceler Kuzey.

Kuzey: Sana da iyi geceler Beren.

Çevrim içi yazısının yerinde son görülmesi belirdiğinde ekranı hızlıca yukarı kaydırmaya başladım. Uykuya dalana kadar baştan okudum mesajları. Belki 4 kez, belki 5 kez. 6'dan emin değildim, muhtemelen yarısında uyuya kalmıştım. Sanki hikaye okuyormuşum gibi uykuya dalmıştım.

Normalde uyanmam için en az 5 kere ertelediğim alarmımı bu sabah ilk seferinde ertelemeden uyandım. Yatakta bir süre kendime gelmek için vakit geçirdikten sonra kalkarak, ağır adımlarla banyoma ilerledim. Hızlıca aldığım duştan sonra gardrobumun karşısına geçerek ne giyeceğime karar vermeye çalıştım. Dakikalar sürem kararsızlığım sonunda etek ve büstiyerimde karar kılmıştım. Üşümemek adına giydiğim siyah külotu çorabımın üstüne de topuklu çizmelerimi geçirerek kombinimi tamamladım. Trençkotumu ve spor kıyafetlerimi yatağımın üzerine atarak makyaj masamın karşısına geçtim. Belli bile olmayan makyajımdan sonra tamamen hazırdım.

Son kez saatimi kontrol ettiğimde 10'a çeyrek kaldığını gördüm. Çantamı ve eşyalarımı toplayarak, kimseyi uyandırmadan evden ayrıldım. Annemlere dün akşamdan söylediğim için sorun olmayacaktı. Gerçi kiminle olacağım konusunda yalan söylemek zorunda kalmıştım ama bir seferlik sorun çıkmazdı herhalde.

Saatimi kontrol ederken adımlarımı hızlandırıp bir an önce hedefime ulaşmaya çalışıyordum. 10'a birkaç dakika kalmıştı ve ben Kuzey'e, evime yaklaşıp 15 dakika uzaktaki parkın konumu göndermiştim. Boş sokakta sadece benim topuklu ayakkabılarımın sesi yankılanıyordu. Biraz daha ilerledikten sonra parkın hemen girişinde duran arabayı gördüm. Plakasından da kendini belli eden araba bas bas bağırıyordu Kuzey Karahanlı'nın arabasıyım diye.

Araba bana ters kaldığı için muhtemelen Kuzey beni görmüyordu. Derin bir nefes alırken saçlarımı düzeltip adımlarımı hızlandırdım. Arabanın yanına geldiğimde hızlıca kapıyı açarak bindiğimde Kuzey'in anlamsız bakışlarıyla karşılaştım.

Koltuğa yerleşirken konuştum. "Günaydın."

Anlamsız bakışları düzelirken o da söze girdi. "Günaydın, bir anda binince şaşırdım." Diyerek anlamsız bakışlarına açıklık getirdi.

"Arka yoldan geldim. Ee, nereye gidiyoruz?" Dedim. Bir yandan da üzerime geçirdiğim trençkotumu çıkarmaya çalışıyordum.

"Öncelikle seni güzel bir kahvaltıya götürmeyi planladım."

Öne doğru eğilmiş bir türlü çıkmayan trençkotumun sağ koluyla cebelleşirken nefes nefese yanıt verdim. "Gidelim o halde."

Sonunda çıkan kola şükrederken geriye yaslandığımda Kuzey'in bakışlarını üzerimde yakalamıştım. Yutkunarak arkama yaslanıp kemerimi taktım. O da kafasını sallayarak arabayı çalıştırmıştı. Araba ilerlerken ben Kuzey'in bakışlarına anlam yüklemeye çalışıyordum. Sırtım mı açılmıştı acaba? Ya da göğsüm dekolte mi vermişti? Belki de kalçama mı bakıyordu?

Susar mısın Beren? Yine kafanda kurmaya başladın. Adam normal bakıyordu sana.

İç sesim mi aptaldı yoksa ben mi paranoyaktım bilmiyordum ama onun bana bakıyor olduğunu düşünmek bile beni germişti.

"Keşke kendi arabanla gelmeseydin." Dedim dayanamayarak.

Kuzey bana kısa bir bakış atarak tekrar yola döndü. "Neden?" Diye sordu.

"Yani, plakan biraz fazla belli ediyor kendini. Sence de öyle değil mi?" Dediğimde gülümsedi.

"Yine magazin korkun çıktı ortaya. Ben bu kadar endişelenmiyorum Beren, sende rahat ol biraz."

Ünlü olan oydu, gerim gerim gerilen bendim.

"Asıl sen neden bu kadar rahatsın? Magazinlere benimle çıkmak istiyorsun herhalde."

"Benim için sorun olmaz." Dedi rahatça.

Onun rahatlığının aksine ben gergince söylendim. "Benim için olur ama."

"Ve ben de sana çıkmayacağının garantisini verdim değil mi?" Dese de inanmak epey güçtü benim için.

"Üzerine de herkesin senin olduğunu anlayacağı arabayla geldin beni almaya." Dedim gülerek. Ne güzelde önlem alıyordu bu adam.

Araba kırmızı ışıkta durdu ve Kuzey bana döndü. "Beren, bir sorun olmayacak. Bana güvenir misin lütfen?" Diyerek sordu sakince. Yüz ifadesi öylesine kibardı ki hayır demek zaten mümkün değildi. Mecbur bir şekilde kafamı sallayarak onayladım. Battı balık yan giderdi artık. En fazla herkes öğrenirdi ve ben de bu gerginlikten kurtulurdum.

İstanbul'dan çıktığımızı belirten tabelayı gördüğümde şaşkınlıkla konuştum. "İstanbul'dan çıktık?" Dedim sorarcasına.

Keyifle güldü. "Seni kaçırıyorum buz kraliçesi."

Ne kraliçesi, ne kraliçesi? Bize mi dedi onu Beren?

"Ne?"

Benim paniğime karşılık sakinliğini koruyarak konuştu. "Beren, gerçekten artık sakin olur musun? Gün sonunda seni aldığım yere bırakacağım merak etme ve biraz rahat ol."

Hafif kızar gibi konuşmasıyla koltuğuma sindim sessizce.

"Tamam, daha da konuşmuyorum." Dedim.

Araba yaklaşık yarım saat daha ilerledikten sonra yaşanılır bir köy tarzı yerde durmuştu. Kuzey kendi emniyet kemerini çözdükten sonra arabadan indi. Hızlıca kemerimi çözüp, ceketimi ve çantamı aldığımda kapım Kuzey tarafından açılmıştı.

"Buyurun." Diyerek elini uzattı.

"Zahmet etmeseydin." Diye mırıldandım.

Hep böyle kibar mıydı acaba?

"Ne zahmeti? Hadi gel lütfen."

Utangaç bakışlarım arasında arabadan indim. Kuzey kapıyı kapatıp arabayı kilitlendikten sonra eliyle ileriyi göstererek ilerlemem için bekledi. Gösterdiği yöne doğru adımladım. Topuklu çizmelerim bu doğal ortam için pek uygun olmadığından zar zor yürüyordum. Oldukça büyük bir yer olan ve kapısında yazdığından anladığım üzere bir kahvaltı evine gelmiştik. İçeri adım attığımda Kuzey'in eşliğinde boş bir masaya geçtik. Hafta içi olmasından kaynaklı olarak fazla kişi yoktu ama ben yine tedirgindim.

Yemeklerimiz biterken Kuzey'in sesini duydum. "Beğendin mi?"

Çatalımda ki peyniri ağzıma götürürken duraksadım. "Gayet güzel, her şey çok lezzetli." Çatalımda asılı kalan son peyniri de yedikten sonra tabağımın üzerine bırakarak peçeteyle ağzımı sildim.

"Bir şeyler daha söyleyelim istersen." Dediğinde hemen iki yana salladım kafamı. Tıka basa doymuştum.

"Ben doydum ama sen istersen söyleyelim."

"Ben de doydum, kalkalım mı o zaman?"

Kafamı salladım. Kuzey hesaba yine dokundurtmamış, her şeyi kendi halletmişti. Kahvaltı evinden çıkıp tekrar arabanın yanına geldiğimizde arka kapıyı açarak spor çantamı aldı ve bana uzattı. Kendisi de bir çanta aldığında yeniden arabayı kilitledi.

"Şimdi beş dakika kadar yürümemiz gerekiyor."

"Yürüyelim bakalım."

Köy yolunda ilerlerken Kuzey ortaya bir konu attı. "Ee, alışabildin mi Türkiye'ye?"

"Yani, alıştım sayılır. 3 ay olacak neredeyse döneli, alışıyor insan."

"Öyle tabii, her şeye alışıyorsun zamanla. Şuradan döneceğiz." Dediğinde ona dönerek gösterdiği yöne baktım.

Tekrar ona baktım ve tekrar gösterdiği yöne baktım. Son olarak kaşlarımı çatarak tekrar ona döndüm. "Ormana mı gireceğiz?" Diye sordum şaşkınlıkla.

"Ormandan iki dakika yürüyeceğiz sadece."

Önden adım attığında kafamı eğerek topuklu ayakkabılarıma baktım. Bu ayakkabılarla o ormanda nasıl yürümemi bekliyordu acaba? Bata çıka sürünmemi bekliyordu sanırım.

"Keşke böyle bir yere geleceğimizi söyleseydin, ben de en azından topuklu giymezdim." Dedim sitem ederek.

Onun cevabını beklemeden hemen önümdeki ağaca tutunarak toprak zemine adım attım.

"Düşünemedim, kusura bakma." Ses tonundan mahçup oluşunu anlaşılıyordu.

"Yapacak bir şey artık."

Dakika bir topuğum toprağa batmıştı ve dengemi kaybetmiştim. Tutunduğum ağaç sayesinde ayakta durabiliyordun. Diğer ayağımı da toprağa attığımda Kuzey bana koluna uzatmıştı.

"Gel, bana tutun."

Ağaçlardan sekerek yürüyemeyeceğim için uzattığı koluna elimi doladım. Sıkıca tutmuş ayakta kalmaya çalışırken bir yandan da adım atmaya çalışıyordum.

Gözlerim toprağa batıp çıkan çizmelerimdeyken söylendim. "Bence sen beni tanımak değil bana eziyet etmek istiyorsun."

Güldü ve birden eğilerek kolunu bacaklarımdan geçirdi. Daha ne olduğunu anlayamadan kendimi onun kucağında buldum. Yüzüne öylece bakarken şaşkınlıkla konuştum.

"Kuzey! Ne yapıyorsun? İndirir misin lütfen."

Kucakladı bizi Beren!

"Sana eziyet etmemeye çalışıyorum." Dedi bilmişçesine. Ona gözlerimi devirerek beni indirmesini söylesem de indirmemiş, ilerlemeye devam etmişti. Birkaç dakika sonra patika bir yola çıktığımızda beri yavaşça yere bıraktı.

"Teşekkür ederim." Derken bir yandan da etrafa bakınıyordum. Az önceki yakınlığımızı unutmanın en güzel yoluydu.

Yalnızca küçük bir kulübe vardı ormanlık alanın içerisinde. Kuzey ilerlemeye başladığında ben de peşinden gittim. Cebinden çıkardığı anahtar ile kulübenin kapısını açmış ve geçmem için beklemişti.

"Sen spor kıyafetlerini giy, ben de banyoda değiştireyim üzerimi." Diyerek içeri girdi.

Onu onayladığımda banyoya girdi. Ben de hızlıca çantadan taytımı ve spor kazağımı çıkardım. Üzerimi, her an Kuzey banyodan çıkarsa diye fazlasıyla hızlı değiştirmiştim. Tekli koltuğa oturmuş Kuzey'in çıkmasını bekliyordum.

"Beren, giyindin mi?" Kuzey'in banyodan gelen sesiyle oturduğum koltuktan kalktım.

"Evet, gelebilirsin."

Kapı açıldı ve görmeye alışık olduğum, spor giyimli Kuzey çıktı.

"Koşu falan mı yapacağız?" Diye sordum aklıma gelen ilk fikirle.

"Biraz daha sabredersen öğreneceksin. Gel hadi."

Girişteki çantayı alarak kapıyı açtı. Yine önden adım atarak dışarı çıktım.

"Çok merak ediyorum bugün beni neler bekliyor." Dedim dürüştçe. Sürekli bir gizem yaratarak beni merakta bırakıyordu.

"Hoşuna gideceğini umduğum şeyler." Duraksadı ve eliyle donmuş gölü gösterdi. "Bu da ilk kısmı."

Ormanlık alanın içerisinde eşsiz gözüken gölden bakışlarımı çekerek Kuzey'e döndüm. "Donmuş göl, merakla soruyorum burada ne yapacağız?"

Elindeki çantayı açtı ve içinden buz pateni çıkararak bana gösterdi. "Bana buz pateni öğreteceksin, sözün vardı. unuttun mu?"

Şaşkınlıkla ona baktım. Bunun için beni İstanbul'un dışında bir köye, donmuş bir göle mi getirmişti? "Hayır ama sen daha yeni iyileştin." Diyerek saçmaladım.

"3 hafta geçti Beren, bir haftadır antrenmanlara gidiyorum ben. Yarın da maçım var, sorun yok."

Yarın maça çıkacakmış!

Onu göreceğim detayını kafamdan sildim hemen. "Böyle daha tehlikeli ya. Buz pateni öyle basit bir şey değil. Yarın maçın varken piste çıkmamalısın, sakatlanabilirsin." Dedim doğruca.

"Kötü bir öğretmen misin yoksa."

Kaşlarım çatıldı. Öğretmenliğime laf ettirmezdim. "Ne? Hayır tabii ki, senin için söylüyorum. Sonra hastaneyi birbirine katıyorsun maça çıkacağım diye." İzlediğim videoya hitaben gülerek söylendim.

"Bak iyi hatırlattın, bana sakinleştirici yapan hemşireden hesap soracaktım." Sanki yeni hatırlamış gibi konuştuğunda ona kötü bakışlarımı gönderdim.

"Kuzey, işini yapıyor insanlar. Saçmalama."

Omuzlarını silkti. Çocuk gibi omuzlarını silkti.

"Çıkıyor muyuz o zaman şimdi?" Sorduğum sorunun farklı anlamları olabileceğini idrak eder etmez panikle devam ettim. "Yani piste çıkacak mıyız?" Diye düzelttim.

"Elbette." Kendinden emin oluşuyla pes ettim. Ben uyarımı yapmıştım.

"Peki sonra ne yapacağız?" Dedim bir umut söylemesini umarak.

"Onu da sonra öğrenirsin." Yemedi Beren, başka zamana.

Kafamı salladım.

"Keşke söyleseydin, patenlerimi getirirdim." Dedim konuyu değiştirerek.

"Sen sürprizimi sabote etmeye yemin ettin sanırım. Ayarladım işte ben patenleri." Çantadan çıkardığı diğer pateni bana uzattığında içine bakarak numarasını kontrol ettim. Benim numaramdı.

"Sen benim numaramı nereden biliyorsun?"

"Orada Alya'dan biraz yardım aldım diyelim."

"Küçücük çocuğu da suç ortağı yapmışsın kendine." Dedim gülerek.

"Bunu giymenin bir olayı var mı? Dümdüz giyecek miyim?" Diyerek elindeki patenleri gösterdi bana.

Kendi patenlerimi yere bırakarak onunkileri elime aldım. Hemen arkasında ki kayayı göstererek oturmasını bekledim. "Sen otur, ben yardım edeceğim." Dediğimi yaparak kayanın üzerine oturdu.

"Ayakkabılarını çıkarır mısın?" Kafasını sallayarak onayladı ve spor ayakkabılarını ayağından çıkardı. Önüne koyduğum patenleri giydikten sonra bağcık bağlama kısmına geçtiğinde önünde dizimin üzerine çöktüm. "Bak şimdi, önemli olan bağcıkları sıkı bağlamak. Patenin ayağını sarması lazım." Diyerek anlattım bağlarken. Bağlama kısmından sonra bağcıkları kancadan geçirerek bilek kısmını bağladım. "Bileklerde sıkı olmalı ama çok değil, sürekli hareket halinde olduğu için esneme payı olması gerekir." Diye devam ettim.

Bağcığı bağladıktan sonra ayağa kalkarak söze girdim. "Diğerini de sen bağla bakalım, öğrenmiş misin?"

"Deneyelim bakalım." Diyerek bağcıklara attı elini. Onun bağlama çabasını eğlenerek izlemiştim. Zorlansa da olması gerektiği gibi yapmıştı.

Ondan sonra ben de hızlıca patenlerimi giyerek ayağa kalktım. Hala kayanın üzerinde oturan Kuzey'e elimi uzatarak ona destek verdim. Uzattığım elimi sıkıca tutarak kalktığında patenler yüzünden dengesini kaybedip diğer eliyle omzuma sarılmıştı.

"İkimizi de düşüreceksin. Sakatlanmayacağına emin misin sen? Bak yarın maçın var Kuzey, sonra yapabiliriz." Dedim ciddiyetle. Maça çıkamaması başlı başına bir sorunken daha yeni iyileşmişken tekrar sakatlanmasını ben de istemezdim.

Omzumdaki elini çekerek dengesini sağladı ve gözlerime baktı. "Eminim, hadi çıkalım şu göle."

"Benden günah gitti." Dedim pes ederek. Ben kaç kez uyarımı yapmıştım, şu saatten sonrası onun sorumluluğundaydı.

Tuttuğum elinden çekerek Kuzey'le birlikte donmuş göle ilerledik. İlk olarak buzun üzerine ben çıkmış, ardından da onu çekmiştim.

"Önce dengeni sağlaman lazım. Sen zaten futbol oynayan insansın, temelde dengen illaki vardır."

"Var olduğunu umuyorum." Dedi gülerken. Ama bana sürekli böyle gülerse ben dengemi koruyamazdın ki.

Toparlan Beren. Aptal aptal adamın ağzına bakma.

Silkelenip kendime geldim ve Kuzey'in diğer elini de avucuma aldım. Ben geri geri giderken onu da kendime doğru çekiyordum. "Ayaklarını v şeklinde yapman lazım. Bir ayağınla buzdan kendini iterken diğerini öne bırak, sonra diğerini." Diyerek ona talimatları vermeye başladım.

Önce ayaklarını dediğim gibi v şekline getirdi ve ardından ilerlemeye çalıştı. Yalnızca çalıştı çünkü pek başardığını söyleyemezdim. Bir ayağını kaldırdığı an dengesi bozluyordu. Neredeyse yarım saat boyunca ona temel kaymayı öğretmeye çalışmıştım. Başlangıcından daha iyi olsa da dengesinde hala problem vardı.

"Şimdi ellerini bırakacağım tamam mı? Kendin kaymayı deneyeceksin." Dediğimde hemen kaşlarını yukarı kaldırdı.

"Kayamam Beren, düşerim." Dedi elimi sıkarken. Bırakmamam için bir de elimi sıkıyordu.

Onun haline gülerken konuştum. "Merak etme, hemen yanında olacağım. Düşmezsin." Dedim.

Kendisine pek inanmasa da sözlerime güvenerek yavaşça ellerimi bıraktı. Birkaç saniye ellerim havada onun dengesini sağlamasını bekledim. Dengesini sağladığını gördüğümde yanına geçerek önünü açtım. Kendi kendine kaymaya başladığında ben de yanında ilerledim.

Aradan 3 saat geçti ve biz hala gölün üzerinde kayıyorduk. Kuzey tahminimden hızlı öğrenmiş, artık tek başına kayabiliyordu. Elbette pürüzsüz kayamıyordu ama buzun üzerinde durmakta bir güçlük çekmiyordu.

"Burası çok güzelmiş. Rusya'da gölün üzerinde kaymaya alışmıştım, pist beni çok bunaltıyordu o yüzden. Sayende burayı keşfetmiş oldum." Hayranlığımı ona da belirttiğimde onun da hoşuna gitmişti.

"Beğenmene sevindim, inan bana yakındaki tüm göllere donmuş mu diye baktırdım." Dediğinde güldüm. Gerçekten bugün uğraşmıştı, pateninden kahvaltısına kadar her şeyi önceden ayarlamıştı.

"Çok güzel ama artık kaymayı bırakmamız lazım. Bu kadar uzun kaymak ilk günden iyi olmaz. Ayrıca yarın maçta bırak golü tek adım bile atacak halin kalmaz."

"Sen öyle diyorsan öyledir. Çıkalım o zaman."

Gölün kenarına doğru ilerlerken Kuzey'in dengesini kaybetmesiyle ona doğru uzanıp tuttum. Tutmasına tutmuştum ama Kuzey benim de dengemi bozduğunda önce o, ardından da ben onun üzerine düşmüştüm. Donmuş bir gölde, Kuzey'in üzerinde uzanıyordum. O belime sıkıca sarılmış dururken kafamı omzundan kaldırarak gözlerine baktım.

"İyi misin?" Diye sordum anın şokundan çıkar çıkmaz. Buzun üzerine düşmüştü ve sakatlanması en son istediğim şey bile değildi.

"Sen iyi misin?" Benim sorumu es geçmesiyle kaşlarımı çattım.

"Buza sen düştün Kuzey, bir yerin ağrıyor mu?"

Kafasını buzdan hafifçe kaldırdı. "Hayır, sert düşmedim bile. Sen söyler misin artık, iyi misin?"

"İyiyim, şu gölden sen sakatlanmadan çıkalım artık." Dedim panikle. Ondan çok ben korkuyordum maça çıkamayacak diye.

Kafasını sallayarak onay verdi söylediklerime. Buzdan destek aldığım ellerim soğuktan uyuşma noktasına geldiği için acıyla elimi çekerek onun omuzlarına koydum istemsizce. Gözleri ellerime kaymıştı anında. Elimi avucuna alıp kontrol ettiğinde kaşlarını çattı.

"Ellerin kıpkırmızı olmuş, acıyor mu?"

Elimi hızlıca ondan çekerek tekrar omzuna tutundum. "Her şey tamam ama eldivenleri unutmuşsunuz Kuzey Bey. Hanenize eksi yazdım." Gülerek söylediklerim onu da güldürdü.

"Not ettim aklımın bir kenarına."

Belimdeki elinin hareket ettiğini hissettiğimde gerginlik sardı bedenimi. Anında durumumuzu hatırladım ve harekete geçtim. Kendimi onun yan tarafına atarak oturur pozisyona geçtim ve ayağa kalktım. Ardından ona elimi uzatarak onu da kaldırdım.

Birlikte gölden çıktıktan sonra tekrar kulübeye dönmüş ve üzerlerimizi değiştirmiştik. Geldiğimiz yoldan geri giderken ormanlık kısmını yine onun kucağında geçirmiştim. Tekrar arabaya bindiğimizde hızlıca klimayı açarak ısınmaya çalıştım. Ellerim donmuştu resmen.

"Acıktın mı? Yemek yemeye gidelim mi?"

"Yani, acıktım sayılır. Buz pateni acıktırıyor insanı."

"Kesinlikle. O zaman sıradaki noktamıza gidebiliriz. Yalnız 1 saat kadar yolumuz var."

"Gidelim bakalım."

Araba yolculuğumuz boyunca birbirimize sorular sormuştuk. Genelde basit sorulardı. 'Ne seversin?', 'En sevdiğin renk, yemek, vs' sorulardı.

Artık Kuzey'in en sevdiği yemeğin lahmacun olduğunu biliyordum. Ya da en sevdiği rengin lacivert olduğunu. Bir sigara paketinden daha 3-4 tane içtiğinde tarihi geçtiği için çöpe atacak kadar az sigara içtiğini biliyordum. Boş zamanlarında fantastik kitap okumayı sevdiğini ama boş zamanı çok az olduğundan bir sendir, bir kitabı bitiremediğini de biliyordum. Henüz 10 yaşındayken rüyasında futbolcu olduğunu görüp ertesi gün futbol kursuna yazıldığını da biliyorum. Onun hakkında artık fazlasıyla şey biliyordum.

Şimdi geldiğimiz restoranda, siparişleri vermiş gelmesini bekliyorduk. Ve onun da dediği gibi sohbet ederek birbirimizi tanıyorduk.

"Benim merak ettiğim bir şey var." Dedim aklıma gelen soruyla.

Kafasını salladı. "Sor tabii."

"İnternette kardeşin yok gözüküyor ama ablan var, yani ben anlam veremedim açıkçası." Cümlemin sonuna doğru ne diyeceğimi bilememiş ve saçmalamıştım.

"Aslında ablamı saklamıyorum, hatta birkaç röportajımda bahsettiğim bile oldu. Zaten sosyal medya hesabımda da fotoğraflarımız var. Bir ara dört kardeşim var gözüküyordu, sonra kardeşim yok oldu. Pek anlam veremiyorum internete."

Ah be Kuzey Karahanlı, inanır mısın ben de pek anlam veremiyorum. Mesela Ender Sinan Tüzün yazdığında çocukları kısmında Beren Tüzün diye bir kız çıkıyor ama inan anlam veremiyorum. Hiç de alakam yoktur aslında.

"Doğum tarihin falan doğru mu peki?" Yaşını ne yapacaksam, boş boş sorular soruyordum.

"Evet, geri kalan bilgiler doğru." Diyerek onayladı.

Konuyu değiştirerek ortaya başka bir şey attım. "Alya seni çok seviyor, derslerde hep senden bahsediyor." Duyar duymaz gülümsedi.

"Bana aşık bir ufaklık oldu." Dedi gururla.

"Başka bir şey daha soracağım." Dedim tereddütte kalırken. Sorup sormamakta emin değildim ama artık girmiştim söze.

"Sor tabii"

"Bir röportajında, hayatında kız arkadaşa yer olmadığını söylüyordun. Neden öyle söyledin?" Diye sordum dayanamayarak. Deli gibi merak ediyordum cevabını.

Onu araştırdığını belli ettin Beren!

Masanın üzerindeki ellerini birleştirirken gözlerimin içine bakarak söze girdi. "Çünkü hayatım fazlasıyla yoğun. Antrenmanlar, maçlar, bazen kendime bile vakit ayıramıyorum Beren. Bakma şimdi böyle sürekli Alya'yı almaya geliyorum, onunla geziyorum. Boş bulduğum tüm vaktimi ona harcıyorum ben, onun dışında gerçekten vaktim yok. Bir kız arkadaşım olduğunu düşünemiyorum..." Birkaç saniye duraksadı ve devam etti. "En azından o zaman düşünemiyordum."

Hemen yükselme Beren, üstüne alınma!

Toparlandım ve devam ettim. "Şimdi ne değişti?"

Güldü. Gözlerimin içine bakarak, oldukça keyifli bir şekilde güldü.

"Zaman yaratabileceğimi fark ettim diyelim."

"Anladım." Ne diyeceğimi bilemediğim için böyle bir yanıt vermiştim. Hızlıca tekrar söze girdim ona fırsat vermeden. "Sana bir şey söyleyeceğim." Dedim. Her ne kadar kararsız olsam da onu denemek zorundaydım, sınırını bilmem gerekiyordu. Tepkisini.

"Söyle." Dedi. 

"Ben yarınki maça geliyorum." Dedim bir çırpıda.

Kaşları hafif çatıldı. "Nasıl yani?" Diye sordu.

"Ozan davet etmişti." Diyerek açıkladım durumu.

Çatılan kaşları söylediklerimle düzeldi. Sanki alay eder gibi bir gülümseme sundu bana. "Ozan davet etmişti? Güzel." Dediğinde bundan hoşlanmadığını anlamak için üstün zekaya gerek yoktu.

"Neden ondan hoşlanmıyorsun?" Diye sordum merakla.

Hadi Kuzey, bana bir umut ver. Hadi!

"Davranışları rahatsız edici." Dedi beklediğim sözlerin aksine.

"Sadece bu mu?" Diye sordum.

Gözlerini benden kaçırdı, çenesini kaşırken tekrar göz göze geldik. "Ablamın eski nişanlısı."

Uzandığım su bardağı elimde dondu. "Efendim? Ablamın eski nişanlısı dedin değil mi?" Kafayı yemiştim artık.

"Doğru duydun Beren." Diyerek doğruladı beni.

Benim tanıdığım Ozan'la, Kuzey'in ablası nişanlı mıydı? Aklıma gelecek son ihtimal bile değilken hala inanmakta güçlük çekiyordum. Ben şimdi onun ablasının eski nişanlısıyla mı görüşüyordum?

"Ama ablandan küçük..." derken Kuzey'in konuşmasıyla sözüm yarım kaldı.

"Evet, ablamdan 5 yaş küçük." Diyerek devam etti benim cümleme.

"Ben bilmiyordum, şaşırdım yani. Daha çok futbolla ilgili bir sorunuz vardır diye düşünmüştüm. Yani ne bileyim, rakip takımdan ya." Dedim dürüştçe.

"Böyle düşünmen normal." Derin bir nefes aldı ve devam etti. "Maça geleceğine sevindim. Kimin davetlisi olursan ol, yarın orada olacağını bilmek bile güzel."

Ne diyeceğimi bilemeyerek gülümsedim. Aferin Beren, öyle gül adama bakarak anca.

"Belki bir gün benim için gelirsin." Dedi.

"Belki."

Yemeklerimiz geldiğinde ikimiz de sessizce yemek yemiştik. Kuzey'in yemek için ısrar ettiği tatlıdan sonra sanırım günde bitmişti bizim için.

"Aslında seni Kartalkaya'ya götürmek istiyordum, birlikte kayak yaparız diye düşünmüştüm ama onu bugüne sığdıramadım. Belki başka bir gün..." Diyerek sessizleşti. Benden başka bir gün için söz bekliyordu ama henüz çok erkendi.

Bu kararı verebilmek için benim bugünü saatlerce düşünmem gerekiyordu. Yaşadığımız her bir anı tekrar tekrar tartmam lazımdı.

"Belki." Dediğimde yanıtım hoşuna gitmedi. Yüz ifadesi bunu belli etmişti ama yine de bozuntuya vermeden kafasını salladı.

Sonrasında restorandan ayrıldık. Onun arabasına binmiş tekrardan yola koyulmuştuk. Geçirdiğimiz diğer yolculuklara nazaran daha sessiz geçmişti 2 saatlik yolcuğumuz. Üzerimize kasvetli bir hava çökmüş ve sessizleşmiştik. Araba eve yaklaştıkça içim garip oluyordu.

Ben galiba eve gitmek istemiyordum.

Onunla vakit geçirmek uzun zamandır yaşadığım gerginliği bana unutturmuştu. Bir günlüğüne bile olsa, sessiz sakin bir gün geçirmiştim. Hem de Kuzey Karahanlı'yla. Ve işin ilginç tarafı bundan mutlu olmuştum.

Sabah beni aldığı parkın önünde durduğunda kemerimi çıkarttım. Koltukta hafifçe kayarak Kuzey'e doğru döndüm.

"Ben teşekkür ederim, bugün için. Her şey çok güzeldi Kuzey, gerçekten teşekkür ederim." Gerginlikten bir araya cümleleri zor getirsem de sonunda bir şeyler demeyi becermiştim.

"Asıl ben teşekkür ederim. Teklifimi kabul ettiğin için. Keyif aldıysan ne mutlu bana." Gülümseyerek karşılık verdim.

"Şimdiden yarın için bol şans diliyorum. Umarım kazanırsınız." Dedim.

Özür dilerim baba. Karşı takımın kazanması için şans diliyorum, beni affet.

"Teşekkür ederim. Yarın görüşürüz o halde."

"Görüşürüz Kuzey." Diyerek çantamı ve trençkotumu aldım.

Son kez Kuzey'e bakarak gülümsedikten sonra arabadan indim. Trençkotumu üzerime geçirdikten sonra Kuzey'e el salladım ve ilerlemeye başladım. Kuzey bir şey anlamasın diye ters yönde ilerliyordum bir de. Artık gerçekten paranoyak olmuştum.

Kuzey'in uzaklaşan arabasıyla yönümü değiştirerek eve doğru ilerlemeye başladım. Soğuktan hızlı hızlı yürümüş, 10 dakikada eve ulaşmıştım. Bahçe kapısını açıp içeri girdiğimde eve doğru ilerleyecekken bahçedeki çardak dikkatimi çektik. Biri oturuyormuş gibiydi sanki. Merakla bir adım attığımda düşüncemde emin oldu. Çardakta oturan kişinin abim olduğunu anladığımda kaşlarımı çatarak oraya doğru yürüdüm. Bu saatte tek başına ne yapıyordu ki orada?

"Abi?" Diye seslendim yanına yaklaşırken.

Ondan bir cevap alamayışım daha da endişelendirdi beni. Adımlarımı hızlandırıp çardakta yanına oturdum. Öylece oturmuş, bomboş bakıyordu.

"Abi, bir şey mi oldu?" Panik dolu sesimle bana doğru döndü.

"Beren..." solgun sesi beni daha fazla germekten başka bir işe yaramadı.

"Abi, ne oldu söylesene." Dedim panikle. Abimi ilk defa böyle görüyordum ve bu fazlasıyla endişe vericiydi.

"Beren ben baba oluyorum."

~ 8 ~

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın ❤️‍🔥

Yeni bölümden kesitlere instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz. (Biryazarkus)

Beren'in, Kuzey'in teklifini kabul etmesine ne diyorsunuz?

Ozan'ın, eski nişanlı çıkacağını bekliyor muydunuz?

Sarp'ın baba olma şokuna ne diyorsunuz?

Geç gelen bölüm için tekrardan özür dilerim. Uzunca yazarak telefi etmeye çalıştım 💕

Bol bol yorum yaparak destek olursanız çok sevinirim 🌺

Continue Reading

You'll Also Like

50.6K 213 13
Azgınlar yeriniz hazır. Kusarsanız benden değil. Midesi bulanan etkilenen okumasın. Varya (+22)de döktürdüm İlkimin ertesi gününde annemin acı haberi...
22.2M 900K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
54.1K 2.2K 21
UYARI: Kitap içerisinde nude gönderme gibi olaylar var, etik kurallarınıza uymuyorsa okumanızı tavsiye etmem. Şahsıma edilen en ufak hakarette engell...
170K 5K 24
Ağzımı kapatmış güçlü eller baskısını biraz daha arttırırken Peyami bedenini benim ki ile bir bütün yapmak ister gibi sokuldu Göğüsüm hızla yükselip...