poor or rich ✓

By cbincypher

311K 40.1K 41.2K

jisung: ben dogdugum cagi sikeyim insanlar fakir zengin diye ayriliyo suna bak amk keske tas devrinde dogsayd... More

bir; yeşil makarna
iki; ilaç parası
üç; çantadaki beş lira
dört; lip balm markası
beş; hop kel ensen tekel
altı; kedi alerjisi
yedi; borç meselesi
dokuz; god is a woman
on; ne diyebilirim ki
on bir; kuzey tekinoğlu
on iki; hudeybiye antlaşması
on üç; tuvalet kabini
on dört; güven problemi
on beş; durmak istemiyorum
on altı; tüm özürleri hak ediyorsun
on yedi; aşık olmuş, nefret ettiği kişiye
on sekiz; chan ve hyunjin, xoxo
on dokuz; bok yongbok
yirmi; konumunu atsana bana
yirmi bir; beni öpmeni istiyorum, saatlerce
yirmi iki; en sevdiğim renk
yirmi üç; halı sahaya kaçış operasyonu
yirmi dört; birlikte yatar mıyız
yirmi beş; bazen özlüyorum eskileri
yirmi altı; yeni bir jaehyun
yirmi yedi; şizofren gibi ne yapıyoruz
yirmi sekiz; sikim helikoptere dönüştü
yirmi dokuz; marshall ve lily
otuz; nasıl sevgilime sokarım detaylı anlatım
otuz bir; gereksiz (kesinlikle gerekli) kemer
final; H

sekiz; etkilenme sorunu

11.5K 1.3K 2K
By cbincypher

1.5k kelıme ne ben bu fıke mını tatlıs matlıs bı fık dıye baslamıstım laaaan

neyse umarım begenırsınız YORUM YAPIN cok ugrastım duz yazı yazarken yemın ederım kıtap okumaya baslıcam artık

minho
jisung neden hep mesajlarıma görüldü atıyosun

sağlıklı bi iletişim şekli değil bu

jisung
knk napim cok alakasiz seyler soyluyon

sana artik igrenc gelmeyen sey benim senden hoslandigim dusuncesi mi

boyle bisi yok cunku amk

minho
ya hayır

bu tarz şeyler işte

of bilmiyorum zaten onu anlık
söyledim hala tuhaf geliyo

garipseme lütfen

jisung
hayir kendini kesfedememis olabilirsin
bu sıkıntı degil ki

mesela deneyebiliriz

benimle istemezsen baskasini bulalim sana

minho
nasıl yani

ne için

jisung
cinsel acidan bi erkekten etkileniyo
musun ilk onu ogrenicez

cunku su an hic asik olucakmis
gibi bi halin yok aq nasil
crush bulalim sana iki gunde

minho
başkasını bulmak derken

başkasını bulma tabii ki de

tanımadığım bi insana neden dokunayım

jisung
oh bana dokunmak istersin yani

minho
madem arkadaşız

arkadaşına bi yardımın dokunur işte

jisung
AY EVET SUPER

tam istedigim gibi

simdi arkin oldugum icin
cekinmiceksin tamam mi

istedigin bi zaman ve yeri belirle
benim aklimda bi seyler var

minho
tuhaf hissediyorum|

evime gelmek ister misin

jisung
evine derken

SARAY DEMEK ISTEDIN GALIBA

tek olmamiz gerekiyo

minho
odam evin güneyinde kalıyo
oraya kimse uğramaz
kapıyı da kilitleriz işte

jisung şu an tamam diyorum ama
yapmak istemediğim zaman
zorlama olur mu

jisung
lan sacmalama ne sandin beni aqq

sen istedigin icin yapiyoruz zaten
baktin hosuna gitmiyo kotu
hissediyosun kalkar iki pes atariz
sonra ben evime donerim

minho
tamam o halde

📍konum

jisung
🥰🥰

&

devasa bir şeydi bu, tam anlamıyla kocamandı.

karşısında dikildiğim ev, hatta yalı tarzındaki yapı o kadar büyüktü ki bir odada bayılan kişiyi diğer kişinin bulması resmen yarım saatini falan alırdı.

yüzümdeki şaşkın ifadeyi yok edip güvenliklere gülümsedim, onlar da aynı şekilde bana gülümseyip kapıyı açtıklarında minho'nun geleceğimi haber vermesi hoşuma gitmişti. en azından klişe bir şekilde kapıda kalıp adamlarla kavga falan etmemiştim.

büyük ve inanılmaz temiz gözüken bahçeyi göz ucuyla incelediğimde bahçıvana benzeyen bir adam elindeki hortumu bırakıp paytak adımlarıyla yanıma geldi. "hoşgeldiniz, buyurun kapı şurada."

işaret ettiği yerin benim gitmeyi hedeflediğim yerin tam aksi olduğunu görünce utançla gülümsedim ve adamı takip ettim.

zaten açık olan giriş kapısından içeri gireceğim sırada bahçenin kendi odasına bakan tarafında oturan minho'yu gördüm. adımlarımı onun yanına çevirdiğimde bahçıvan da peşimden ayrılmıştı.

minho beni fark edene kadar ses çıkarmadan yürüdüm, ardından ayağıma takılan kalın hortum borusuyla düşme tehlikesi atlattığımda dikkatini bana verip ayaklandı hemen.

"hay babanı sikeyim, çekil şuradan." diye hortuma sinirlenip ayağımı acıyla sallarken minho geldi yanıma. "iyi misin, bir şey olmadı değil mi?"

gülümseyip, "ha, yok yok. burkuldu biraz." dedim ve tepki vermesini beklemeden yanından geçip az önce oturduğu yere oturdum.

masadaki gereksiz dergilerden birini alıp gelişigüzel bakındığımda yüzüme gelen güneşi kapatan vücudun sahibine baktım. boş gözleriyle beni izlerken kafamı salladım anlamsız bir ifadeyle.

"buraya dergi için mi geldin jisung, hadi yapalım şunu artık."

"aman, beyefendi pek de bir yükselmiş bu duruma." diye mırıldanıp yerimden kalktım ve uçuşan perdelere sahip olan kapıdan içeriye girip arkamdan onun gelmesini beklemeden odayı incelemeye başladım.

odanın duvarları grimsi bir tondaydı, tam da bu suratsıza yakışan bir renkti gerçekten. giyinme odasının kapısı normal kapılara göre büyüktü ve gece mavisi rengindeydi. tasarım gri ve bu mavi tonunda olduğu için fazlasıyla basit gelmişti bana. benim odam neon turuncu ve pembe renginden oluşuyordu çünkü.

ben bu devasa odanın başka yerlerine bakmaya devam ederken minho da yatağın sol ucuna oturmuş beni bekliyordu. acele etmek istemedim, televizyon ünitesinin altındaki fotoğraflara baktım sakince.

küçükken resmen kekonun tekiymiş bu, şimdiki gibi fazla varlıklı olmadıkları da belli oluyordu resmen. annesi ve babasıyla olan fotoğraflarına da baktıktan sonra duyduğum derin bir nefes verme sesiyle arkamı dönüp gülümsedim.

eski yerinde değildi, sırtını yatak başlığına yaslamış ve bağdaş kurmuş bir şekilde yatakta beni bekliyordu.

hızlı adımlarımla yanına gidip direkt yatağa çıktım ve birkaç saniye sonra birleştirdiği bacaklarının tam önüne oturup dürttüm onu. "fazla acelecisin, uzat bacaklarını."

dediğimi sorgulamadan tatlı bir bebek gibi bacaklarını uzattı ve ben de beklemeden sert bir şekilde kasıklarına oturdum. anlık nefesini tuttuğunu görünce kıkırdadım ve "rahatla, arkadaşça takılıyoruz sadece." dedim ironik bir ses tonuyla.

göz devirip rahatladığına dair birkaç mırıltı çıkarırken rol yaptığını anlamak çok da zor değildi benim için. havada kalan ellerini tutup belime yerleştirdiğimde tişörtümü sıktı ilk önce, yine oraya bakıp gülümsediğimde de sinirlenip tutuşunu gevşekleştirdi.

"istiyorsan sen de kucağıma çıkabilirsin." dediğimde anlamsız bir şekilde suratıma baktı ve biraz düşünür gibi kafasını kaşıdı.

"her türlü zevk alması gereken ben değil miyim şu an? hangisi daha çok zevk veriyor ki?"

eninde sonunda bu olaydan zevk alacağını kabul etmesi beni güldürürken, "bilmiyorum." dedim. "sırayla deneriz o zaman."

son cümlemi ona yaklaşıp hafif fısıldayarak söylediğimde yine belimi tutan elleri sıklaştı. kafası karışık bir şekilde bana bakarken onay verir gibi başımı salladım. "sorabilirsin."

"ne yapacağız bilmiyorum ama çok ileriye gitmediğim sürece dokunabilirim sana değil mi?"

ilk kez birisiyle temas ediyor gibi konuşması bende dalga geçme isteği uyandırırken kafamı evet der gibi salladım, "amacımız bu zaten minho."

ağzından, "hm." diye bir mırıltı çıkarıp ellerini yavaşça kalçama götürdüğünde anlık bir duraksadım, ben henüz kimse ile bu kadar yakınlaşmamıştım ve bunun tamamen sahte bir durum olduğunu biliyordum. ilk dokunuşlarımın bu aptala gidecek olması beni biraz üzse de aksi bir şekilde suratımı ona yaklaştırdım.

arkaya yasladığı kafasını boynundan tutup kendime çektiğimde ona yukarıdan bakmanın güzel olduğunu düşündüm. gözleri, büyük bir şekilde açılırken ve hafifçe yukarıya doğru bakarken güzeldi.

hızla aldığı derin nefesleri anlayışla karşılayıp dudaklarımı onun dudaklarına sürttüm ve direkt boynuna yöneldim. umarım bu işten zevk alıyordur, diye düşündüm içimden. aksi takdirde erekte olacak tek kişi ben olmak istemiyordum.

ben onun pürüzsüz boynuna minik öpücükler kondururken o sadece tutuyordu beni, dümdüz bir ifadeye sahip değildi ancak bir şey yaptığı da söylenemezdi.

yaklaşık bir dakika boyunca boynunun belli yerlerindeki dokuyu dudaklarım arasında ezdim ve tepki vermediğinde sanırım yanlış yoldayım diye düşünüp geri çekildim.

gözlerimin içine bakarken göz bebekleri büyüyüp duruyordu, ben ise sabit bir şekilde ona bakıyordum.

"jisung, bir şey yapacağım şimdi."

tatlı ses tonuyla kurduğu bu cümleden sonra kafamı sallayıp heyecanla ne yapacağını bekledim. yaptığı şeyle de gözlerim kocaman açılmıştı, resmen elleriyle tuttuğu kalçamı kendi isteğiyle hareket ettiriyordu.

ayak uydurmak amacıyla ben de ona sürtünmeye başladığımda alt dudağına sert bir şekilde geçirdiği dişlerini serbest bıraktı. kırmızının son tonuna dönüşen dudaklarını öpmemek için kendimi zor tutuyordum o an.

ellerimi her iki omzuna yerleştirdiğimde o da hareketini hızlandırdı ve artık kafamda kurduğum ritmik bir şekile göre sürtünmeye başlamıştım.

hafifçe üstünde oturduğum bedene kendimi bastırınca minho'nun dudakları arasından minik bir inleme çıktı ve kafasını tekrardan yatak başlığına gömdü.

artık karşımda gözlerinin geriye kaymaması için büyük bir çaba sarf eden, hafiften terleyen ve eskiden gay olduğunu inkar eden birisi vardı.

altımda hissettiğim sertliğe şaşıramamıştım bile o an, kalbim atması gerekenden daha hızlı atıyordu ve midem sürekli kasılıp duruyordu. fark etmediğim bir şekilde benim de ısırmaktan acıyan dudaklarıma baktı minho göz ucuyla, öpmek için yaklaştı fakat öpmedi. sırtını yaslandığı yerden ayırıp yüzümün tam yakınında durdu ve alnını bana yasladı.

kalçamdaki ellerinin tutuşu artık tutmaktan daha çok yoğurmaya döndüğünde gülümsedim ve tam yakınımdaki dudaklarla birleştirdim kendi dudaklarımı.

acele etme gibi bir derdim yoktu fakat minho, sanki ben onu bırakacakmışım gibi asılarak öpüyordu beni. hızla ilgilendiği alt dudağıma bırakıp bu sefer üst dudağıma yöneldiğinde ben de ona ayak uydurmaya çalıştım. inkar yok, öpüşmeyi gayet iyi bilen birisiyle öpüşüyordum şu an.

nefes almak için geri çekilmek istedim fakat o dudaklarımı öpmeyi bırakmadı, işin içine dilini de katınca ağzımdan kaçan ufak inlemeyi tutamadım. o da aynı anda inlediğinde ne yaptığımı sorgulamaya başladım.

zar zor öpüşünden kurtulup ellerimi yatak başlığına yasladığımda kafamı eğip nefeslendim. minho da yüzünün tam karşısına gelen saçlarıma minik bir öpücük kondurdu. sorun ise benim kalbimin buna hızlanmasıydı, bu fazlasıyla tuhaftı işte.

tekrardan kafamı kaldırıp ona baktığımda saçlarının dibinin hafiften terlediğini, dudaklarının gereğinden fazla ıslak ve dolgun olduğunu gördüm.

neyin içindeyim ben, diye düşünmeden edemedim o an. arkadaşım dediğim insanın yönelimini keşfetmek için yaptığımız bu şey beni inanılmaz etkilemek dışında pek bir işe yaramamış gibiydi.

evet, anladığım kadarıyla hedefime ulaşmıştım. altımdaki sertlikten ve beni öperken bırakamayan minho'dan da bu anlaşılıyordu zaten. fakat benim böyle hissetmemem gerekiyordu, heyecanlanmak istemiyordum.

minho'nun bakışları devam etmek ister gibiydi ama benim amacım bu değildi, hedefime ulaştım ve artık gitmem gerek düşüncesindeydim. yataktan destek alarak kucağından kalktım ve üstümdeki tişörtün şişliğimi kapatmasını sağladıktan sonra konuşmaya başladım. "bulduk yönelimini, ben artık gideyim."

"ne?"

"ne falan yok minho, bulduk işte. gay'mişsin bildiğin, gidiyorum ben."

tepkimi tuhaf bulmuş olabilirdi ama ondan etkilenmek istemiyordum işte, hem de zorbama aşık oldum klişelerine girmeyi hiç istemiyordum.

masanın üzerindeki telefonumu alıp arka cebime koyarken yataktan kalktığını duydum ama bakmadım o tarafa. yanıma gelip bana temas etmesini falan istemiyordum bu yüzden bahçeye açılan kapıdan dışarı çıktım direkt.

"görüşürüz o zaman." diye arkamdan mırıldansa da yüzüne bakmadan elimi salladım arkaya doğru ve bana selam veren bahçıvan adama bile tepki vermeyip kendimi sokağa attım.

bu sondu, dedim kendi kendime. minho'ya bir daha böyle bir konuyu asla açmayacaktım. fakat bu kuralı ne kadar uygulayacağım da meçhuldu.

bu bolumde bıraz daha ılerı gıtselerdı cok komık olmaz mıydı





Continue Reading

You'll Also Like

9.7K 981 12
Çünkü biz Bonnie ve Clyde'ın modern versiyonu gibiyiz
27.8K 3.6K 11
tekrar iki yabancıydık, bu kez anılarla birlikte ©exozsehun & horael
2.5K 359 11
Statüsü yüksek, başarılı bir okul. Ancak sekiz büyük problemi var...
121K 21.8K 35
jisung: BILIYORUM bu dunya sacması bi sey ama tepki vermeden once dusun lutfen bu kadar kotu halde olmasam yazmazdım zaten minho lutfen yardım edebil...