Son Muhafız {Muhafızlar Seris...

By amour_des_livres07

45.9K 3.5K 2.4K

Kim olduğunu bilmeyen bir kız Amaris. Yetimhanede büyümüş dış dünya hakkında tek bildiği şey kitaplar ve hay... More

1.Bölüm : Gerçekler
2.Bölüm : Tören
3.Bölüm : Akademi Yolunda
4.Bölüm : Bir Dost
6.Bölüm : Düşmanın İninde
7.Bölüm : Kabulleniş
8.Bölüm : Karanlığın İçinden
9.Bölüm : Düello
10.Bölüm : Buz ve Elektrik
11.Bölüm : Kan
12.Bölüm : Görünenin Öteki Tarafı
13.Bölüm : Kabullenişler ve Parçalanışlar
14. Bölüm : Örtbas Edilenler
15. Bölüm : Zedelenen Bağlar
16. Bölüm : Kara Gözlü Kara Saçlı Adam
17.Bölüm : Kolye
18.Bölüm : Açığa Çıkanlar
19. Bölüm : Kaybetmek
20.Bölüm : Benim Küçük Perim
21.Bölüm : İki Ruh Tek Beden
22. Bölüm : Cehennemin Kızı
23. Bölüm : Kaos'un Başlangıcı Part 1
24.Bölüm : Yüzeye Çıkanlar Part 2
Açıklama !!!
25. Bölüm :Bedel Zamanı Part 3
26. Bölüm : Elementer Halkı Part 4
27. Bölüm Alıntı
27.Bölüm : Yalnızlık
28. Bölüm : Göz Yaşı Damlası
29. Bölüm : Düşmanla Dost
30. Bölüm : Hor Hor Zamanı
31. Bölüm : Buz Tutmuş
32. Bölüm : Leke
33. Bölüm : Yüzleşme
34. Bölüm : Kibarlık
Duyuru !
35. Bölüm : Yılbaşı
36. Bölüm : Tartarus
37. Bölüm : Ama Umuttu
38. Bölüm : Deli Kızım
39. Bölüm : Rövanş
40. Bölüm : Evimsin
41. Bölüm: Asrın Kılıcı
42. Sezon Finali Bölümü'nden Alıntı
42. Sezon Finali Bölümü : Benzedik
II. Kitap | 1. Bölüm : Diğer Yarım
II. Kitap | 2. Bölüm : Suyun Gelişi
II. Kitap | 3. Bölüm : Geçmiş ve Şimdi
II. Kitap | 4. Bölüm : Kadim Ejderhalar I
II. Kitap | 5. Bölüm : Kadim Ejderhalar II
Duyuru!
II. Kitap | 6. Bölüm : Kaybettik, Kaybettim

5. Bölüm : Bir Umudun Yıkılışı

1.5K 135 63
By amour_des_livres07

=>Nasılsınız canlarım?

=>Bölüme başlamadan önce oy verin.

=>Satır aralarına yorum yapamayı unutmayınız.


Şarkı => Freaking me out // Ava Max


5.Bölüm : Bir Umudun Yıkılışı





🔥💧

İnsanlar genellikle birbirlerinden nefret ederler çünkü birbirlerinden korkarlar, birbirlerinden korkarlar çünkü birbirlerini tanımazlar, birbirlerini tanımazlar çünkü iletişim kurmazlar, iletişim kurmazlar çünkü sınıflara ayrılmışlardır.

Martin Luther King

💧🔥







•••

"Saray askerleri gelmiş, ya bizi öğrendilerse? Yaşatmazlar. Hem diğerleri de yok ne yapacağız biz?" diyerek bana iyice yaklaştı. Açıkçası kötü düşünmek istemiyordum ama Anne haklıydı buraya bizim için gelmedilerse neden gelmiş olabilirler ki?

Ve bizimkiler derken kimden bahsetmişti?

Anne'nin bana iyice sokulmasıyla sıradan düştüm. Tüm herkesin bakışları beni bulduğunda ben bakışımı bir tek kişide tutuyordum, yere düştüğümde gözlerini bana dikmiş ve değişik bir şekilde bakan en öndeki komutanın yanında duran askere!

•••


Askerin bakışlarından rahatsız olmuştum, hemen ayağa kalkıp geri sırama oturduğumda hala bana baktığını gördüm. Dik dik ona baktığımda dudakları ukalaca kıvrıldı. Ellerim yumruk olmuştu.

"Öğrenciler üzerinde güçlerini kullanamazsın asker. Dışarıda bekle!"

Komutanın bağırmasıyla asker dışarı çıkmıştı, gücü kötü bir şey olduğu kesindi. Ne olduğunu da merak etmiştim doğrusu.

"Amaris ne yapacağız?"

"Sen böyle yapmaya devam edersen anlayacaklar. Rahat dur."

Benden biraz uzaklaşıp gözünü etrafta gezdirdi. Bende bakışlarımı komutan ve Bayan Dorothy arasında gezdirdim. Mühim olan konuya hemen giriş yapsalar çok iyi olurdu, keza yanımdaki kişi stresten ölüp diriliyordu.

"Çocuklar biliyorsunuz ki iç isyanlar baş gösterdi. Bunun sebebiyetiyle öğrencilerin yanında silah bulundurması gerektiğine karar verdik."

Anne gözle görülür bir rahtlama yaşamıştı. Bende aynı şekilde. Dikkatimi toplayıp sözü devralan Komutan'ı dinlemek için kulak kabarttım.

"Ben Komutan Eros, Kuzey krallığından geliyorum. Görmüş olduğunuz sandıkta kızlar için hançer; erkekler için de kılıç bulunuyor. Hepiniz sırayla gelip bir tane seçin."

"Hadi sende seç." diye hevesli bir şekilde gözlerini kırpıştırdı Anne.

"Seninki var mı?"

"Ben yarım dönem buradaydım, bana o zaman vermişlerdi."

Başımla onaylayıp sıramdan kalktım. Sandıklara doğru yürüdüm. Hançerlere göz gezdirdim, büyülenmiştim. Hepsi ayrı ayrı işlenmiş oldukça da güzellerdi. En çok hoşuma giden mavi işemeli olanı elime aldım. Kabzasını çıkarıp parlayan yerinde parmak uçlarımı gezdirdim.

"Sana özel yapılmış gibi."

Komutanın sesiyle irkildim. Bakışlarındaki donuk ifadeyle birlikte dudaklarımı ıslattım.

"Dikkatli kullan, bir araç gibi değil uzvun olduğunu düşün."

Başımı sallamakla yetindim. Acaba düşmanı olduğumu bilse yine de bana bunu söyler miydi?

Hançerle birlikte sırama oturdum. Anne hayvanca hançerime bakıyordu tabi üstüme abanarak.

"Çok güzel."

"Biraz daha koluma yatarsan kolum felç olacak."

"Ağır değilim." diye serzenişte bulunan Anne'yi süzdüm. Fazla... fazla zayıftı.

"Seninki nerde?" diyerek konuyu geçiştirdim. Anne ise kendini süzüp bana baktı. İlla ona ağır olmadığını söyleyecektim!

"Yemek ye biraz." dediğimde göz devirdi.

Belinden çıkardığı hançeri bana gösterdi, tam Anneye göreydi. Yeşil yılan derisinin üstündeki işlemede pembe çiçekler mevcuttu.

"Tam senlik."

"Değil mi? Çok güzel."

Bayan Dorothy ve askerlerin dışarı çıkmasıyla bir cüce içeri girdi. Kavisli burnu ters kaydırağı andırıyordu. Gözlüklerini geriye iteleyip ellerini arkasında kavuşturdu. Sınıftaki bir kaç kişiden kıkırtılar yükselmişti. Cüce Profesör yüksek basamaklara çıkarak bizi net görebilecek yükseklikte durdu.

Birimde boyun sağlığımız için böylesi daha makuldü.

"Ben profesör Paul, sizlerin özel güç öğretmeninizim. Şimdi herkes gözlerini kapatsın ve içindeki güç akışına odaklansın."

Profesör Paul'un dediğini yaparak gözlerimi kapattım içimdeki güce odaklandığımda avuçlarım arasında bir enerji hissetmemle gözlerimi açtım. Avuç içim boştu.

"Beş duyunuzu devre dışı bırakın. İçinizi görmeye ve hissetmeye çalışın."

Pes etmek yok!

Gözlerimi usulca kapattım. Dikkatimi içimdeki güç akışına verdim. Sihrinin bir tünel boyu hızlıca akışını duymaya başladığımda ortamda sadece ben vardım. Zihnimde çiçek belirdi, avuç içimde gıdıklayıcı bir his oluştu. Buz gücüm kendini göstermiş bir çiçek olmuştu.

"Gücünü bitkilerimden uzak tut."

Anne'nim uyarısıyla ona döndüğümde masadaki çiçeğin kuruduğunu gördüm. Aynı zamanda oluşturduğum buz çiçeği kuruyan çiçeğin canlı haliydi. Dudağımı ısırıp özür mahiyetinde Anne'ye baktım.

Sanırım buz gücümü kullanırken etraftaki suyu buza çeviriyordum, tıpkı ormanda sarmaşıklara yaptığım gibi. Kendiliğinden var olmuyordu, su içeren canlıdaki özü kullanıyordum. Tehlikeliydi! Ama güzel hissiyatı vardı.

"Sen yinede gücünü kullanırken dikkat et. Benim bitkim küçük bir şey ama bizlerde su barındırıyoruz."

Haklıydı. Başımı aşağı yukarı salladığımda Profesör Paul yanımızda bitti. Burnunun ucundaki gözlüğü hafifçe ittirdi. Bir benim buz çiçeğime bir de solmuş olan Anne'nin çiçeğine baktı.

"Buz ve toprak. Zıt ikililerdir. Biri yaşam vaat eder. Diğeri ise kıtlığı." diyerek yanımızdan ayrıldı.

"Merak etme, bizden biri."

"Seni tanıyor mu?"

"Elbette. O bir cüce ve toprağın nimetlerinden faydalanır." Ön sırlara yorum yapan cüceye baktığımda dudaklarım kıvrıldı.

İçlerine kadar girmiştik.

Üstüme gelen kitapla ani refleksimle kurtuldum. Şaşkın bir şekilde gözlerimi kırpıştıdım. Kendime geldiğimde atanı bulmak için etrafa göz gezdirdim. Kitabı atan sarışın bir çocuktu, eliyle kitaba yön vermeye çalışıyordu. Pek başarılı olduğu söylenemezdi. Benden sonra Profesör'e uğrayan kitapla sınıf sessizliğe gömüldü.

Yerden kalkıp üstünü düzeltti ve hiç hoş olmayan bakışlarını sarışın çocuğun üstüne değdirdi.

"George bir sınıf tekrarı daha istemiyorsan kendine çeki düzen ver! Ders bitimi odama gel." Ardından bize doğru döndü. "Ders bitmiştir!"

Bunu duyan herkes dışarıya doğru koşuşturmuştu. Ağır ağır ayağa kalktım.

Üstüme tekrardan gelen kitapla ellerimle yüzümü siper ettim. Kitabın çarpmamasıyla ellerimi indirdim. Kitap sırama düşmüştü.

Sarışın çocuk yanıma geldiğinde kitaba birde bana bakıp dudak büzdü.

"Sen bunu nasıl yaparsın? Arkadaşımı dondurdun."

Şaşkınlıkla dokunsan ağlayacak olan George'a baktım. Kitabını arkadaşı olarak görüyordu ve ben onu dondurmuştum. Bende kitap okumayı severdim, onları arkadaş görmesi tuhaf gelmemişti. Keza bana ait olan bir şeyin donması benim de hoşuma gitmezdi.

"Üstüme gelmeseydi donmazdı." dedim kendimden taviz vermeyerek.

"Üstüne geldiğinde tutabilirdin. Madem dondurdun arkadaşımı, geri çöz."

George'a bir de kitaba baktım, ben dondurmayı bile daha beceremiyorken George çözmemi istiyordu. Gücüm kendiliğinden ortaya çıkmıştı. Ben bir şey yapmamıştım.

"Yapamam." dediğimde çocuk başını eğip, tek kelime etmeden donmuş kitabını alıp sınıftan çıktı. Şaşkın bir biçimde George'un arkasından bakakaldım. Anne'nin omzuma dokunmasıyla kendime geldim.

"Garip biri." diye yorum yaptım. Bağırıp çağırmasını onu geçtim en azından üstelemediniz beklerdim. Omuz silktim, kendi bilirdi. Sanki çöz dese çözebilecek gibiydim.

"Evet. Sessiz, tuhaf biri. Kimse onunla konuşmuyor." Şimdi meraklanmıştım. Beraber sınıftan çıktık.

"Neden?"

"Bilmiyorum. Bak ne diyeceğim gidip George'la konuşalım mı?"

"Kim olduğunu bilmiyoruz belki de düşmanımız dikkatli olmalıyız." diyerek bana çarpmakta olan çocuktan yana doğru kayarak kurtuldum.

"Anladım ama herkesin dışladığı biri nasıl düşman olsun ki?"

"Çok pozitif düşünüyorsun Anne. Herkes iyi değildir, kimseye ne olursa olsun güvenmezsin."

Anne başını salladı. "Sık sık duyuyordum zaten. Sende başladın tam oldu." diye mırıldandığında kaşlarım havaya kalktı. Diğer iki Muhafızla ilgili merak tohumları çoktan ekilmişti.

Diğer dersimiz yirmi dakika sonraydı. Bizde havadan sudan daha doğrusu birbirimizi tanıyarak bahçeye gelmiştik, bankların birine oturduğumuzda gözüm nedensizce George'a takıldı.

Ormana doğru gidiyordu. İçimden bir his takip etmem gerektiğini söylüyordu. İçimdeki hisse güvenerek etrafı inceleyen Anne'ye döndüm.

"Hadi gel, çok merak ettiğin George'u takip edelim. Eğer kötü biri değilse ormanda sadece dolaşır. Kötüyse de biriyle buluşur belki, Kim bilir?"

"Bence kötü biri değil."

"Bir kaç defa konuştuğun biri ile ilgili yaptığın çıkarım tutarsızca. Yoksa onu seviyor musun?"

"Aşık değilim sadece arkadaşça. İçimde seni ilk gördüğümde oluşan kıvılcım onda da var."

Gözlerini kaçırmadığı için yalan söylemediğini anlamıştım. Başımı salladığımda ormana çoktan girmiştik.

Anne toprak muhafızı olduğu için toprakta George'n adımlarını görebiliyorduk.

Aramızda belli bir mesafe bırakarak ilerliyorduk. Adım izleri gölün oraya kadar gelince durmuştuk.
George'da gölün yanındaki ağaca yaslanmış, benim dondurduğum kitabı çözmeye çalışıyordu. Elinde yanan odunu buza doğru tutmuştu.

Yanına biraz daha yaklaşıp ağacın arkasına geçtik. Elindeki kitabı erisin diye evirip çeviriyordu. En sonunda bir gıdım bile erime göstermeyince pes edip, kitabı yanına bıraktı ve başını ağaca yaslayıp gözlerini kapattı.

Gözümü George'dan çekip göle baktığımda tuhaf bir şey gördüm. Gölün üstünde dalgalanmalar oluştu. Anneyi dürtüp gölü gösterdiğimde gözlerini kocaman açmıştı. Bir yaratık gölden çıkacak gibi duruyordu. Umarım böyle bir şey olmazdı.

Ama tam tahmin ettiğim gibi oldu. Gölden büyük bir yaratık etrafı ıslatarak çıktı. Sekiz kollu, gövdesiyle orantılı başı vardı. George da yaratığın gölden çıkarken sıçrattığı suyla kapattığı gözlerini açmıştı.

Ayağa kalkıp belinden kılıcını çıkardı, yaratığa saldırmaya başladı. Yaratık George'un saldırılarından etkilenmiyordu bile. Ahtapot kollarından biriyle sıkıca belini kavradı ve suyun altına doğru ilerleyeceği sırada daha fazla duramadım, ağacın arakasından çıktım.

"Hey!"

Yaratık sesimle bana döndüğünde siyah gözleriyle karşılaştım. Nereden geldiğini bilmediğim cesaretle yaratığa doğru adımladım. Kollarından birini bana savuracağı sırada mavimsi gözlerimi ona doğru diktim.

Benim mavimsi gözlerimin yansımasını onun siyah gözlerinde gördüm.

'Bırak onu' diyerek fısıldadım.

Yaratık hipnoz olmuş bir şekilde George'u tuttuğu kolunu yere indirdi.

Gözlerini benden ayırmadan kollarını çekti, garip bir ses çıkardı. Yüzüme doğru kükrediğinde yüzümü buruşturdum. Nefesi çok kötü kokuyordu. Sinirli bir şekilde yaratığa döndüm.

'Git!'

'Ait olduğun yere dön bir daha da sakın GELME!'

Yaratık sözlerimle birlikte geriye doğru yürüyüp göle girdi. Göle girmeden önce yüzünü bana döndüğünde beni şok edecek gözlerle karşılaştım.

Gözleri kızıl olmuştu! Siyahlığım gitmesine içten içe sevinmiştim.

Birinin omzuma dokunmasıyla ona doğru döndüm. Anne bana şok olmuş bir şekilde bakıyordu. Ona ne var bakışı attığımda yutkunup ağzını açtı ama geri kapattı.

"Gözlerin parlıyor!"

George'un sesiyle ona doğru döndüm, yerden kalkmış yanımıza geliyordu. Anne de şokunu atlatmış ki konuşmaya başladı.

"Kanka senin gözlerin bildiğin ay gibi parlıyor."

Parlıyor mu? Gözlerimi kapattım ve geri açtım. Geçti mi gibisinden Anneye baktığımda gözlerini onaylarcasına açıp kapattı.

"Vay! Az önce karanlığa karışmış su yaratığını kendi tarafına çektin."

George'un burada olduğu aklımdan çıkmıştı. İrislerim onu göz hapsine almıştı aynı şekilde Anneninkilerde.

Ama asıl tuhaf olan bizim bu durumumuza şaşırması gerekirken gayet doğal karşılamasıydı.

"Sen nasıl?" diyebildim sadece. George'sa gayet normal bir şeymiş gibi rahattı.

"Bizi biliyor musun?" diye tereddütle sordu Anne.

"Tabii ki!"

"Ama nasıl?" Sesindeki şaşkınlığı tutamayarak sordu Anne.

"Hanımlar rahatlayın, düşman değilim. Size açıklarım ama ondan önce gidip derse yetişmemiz gerek."

Haklıydı, ilk derse girmemiz gerekiyordu.


•••


Priroda tarihi ve savunma- saldırı dersi bitmişti. Ama yorgunluktan her yerim ağrıyordu. Savunma-saldırı öğretmeni Bay Yu bizi baya zorlamıştı.

Yüz şınav, iki yüz mekik çektirmiş sonra da savunma için ağır hareketlerle kendimizi zorlamamızı sağlamıştı.

Saldırı daha kötüydü, bu derslik kılıç dersi almıştık ve kılıç sallamaktan kollarım ağrıyordu.

Tarih dersindeyse bize anlatılan ama gerçekte yalan olan şeyleri dinlemiştik. Öğretmen Bayan Morgen bu konuda fazla katıydı. Dersi dinleme işkencesi en sonunda bittiğinde ölü gibiydim.

"Amaris, George'u ne yapacağız?"

"Derslerden akıl mı kaldı!" diye serzenişte bulundum.

Yataktan kalkıp camın önündeki pufa oturmuş olan Anne'ye diktim irislerimi.

George bulup ona bizi nereden bildiğini öğrenmeliydik. Ben bile iki gün önce öğrenmiştim. Bir Muhafız değildi ve dikkat çekiyordu. Bizim her daim dikkatli olmamız gerekiyordu. Ayağa kalktığımda Anne de bakışlarını bana çevirdi.

"Hadi George bulalım." dedim.

•••

"Yok yok yok. Nerede bu çocuk?"

Sinirlenmiştim. Ama haklıydım da yaklaşık dört saattir George'u arıyorduk, hava kararmıştı ama George tüm okulu turlamamıza rağmen yoktu. Sanki yer yarılmışta içine girmişti.

"Yeter! Duralım artık ayaklarıma kara sular indi."

Geride kalmış Anneye döndüm, yanına doğru ilerledim. O da haklıydı aslında çünkü bende yorulmuştum.

Bahçeye çıkıp boş çardaklardan birine oturduk. Derin soluklarımız ortamdaki tek sesti ve birde konuşan öğrenciler dışında. Akşam serinliğinin keyfini çıkarıyorlardı.

Nefesimi düzene sokup üstün körü etrafıma bakındım. Kendi aralarında konuşanlar, oturup ders çalışanlar ve daha ilk günden!

Ama George yoktu. Erkekler yatakhanesine bile bakmıştık. Aklıma geldikçe gülesim geliyordu.

"Ya! Gülmesene!" diye fırlayan Anneyle ilkin yüzümü buruşturdum ardından tuttuğum kahkahamı serbest bıraktım. Ben gülerken somurtunca kendimi toparladım. Ama hala hınzır gülümsemem dudaklarımdaydı.

"Üzgünüm. Kendimi tutamadım."

Tekrardan gülümsediğinde bende gülümsemiştim.

"Sorun değil en best kankam."

Biz böyle gülüşürken yanımıza biri oturdu. Yanımıza oturan kişiyle kaşlarım havalandı. Nerden çıkmıştı ki bu!

Anne de az benim kadar şaşkındı.

"Neden öyle bakıyorsunuz, korkuyorum." Sesi içine kaçmıştı.

Anne masadan atlayarak oturan George'un üstüne doğru atladı. Ben şaşkın bir şekilde bakarken Anne George'un saçını çekmeye başladı.

George da çırpınıp Anne'den kurtulmak istiyordu ama Anne sülük gibi yapışmıştı. George'a acımıştınız ama böylesi narin gözüken bir kızın içinden çıkana da şaşırmıştım.

"Bırak kızım beni. Ah! Saçım."

"Saçın he saçın. Kaç saattir seni arıyoruz haberin var mı!"

"Ben nereden bileyim, Bırak beni... Saçlarım!"

Herkesin dikkati bu tarafa dönünce ayırma gereği duydum.

Anne'yi zorla da olsa George'un üstünden aldım. George üstünden alınan Anne'den kurtulup saçlarını düzeltmeye başladı. Bir yandan da Anne'ye kötü kötü bakıyordu.

Anne ise yaptığından gurur duyan bir tavır takınmıştı.

Herkes kendi işine dönerken bende yerime oturdum.

"Saçlarımı yoldun, ufaklık."

"Ben miyim ufak! Bak o saçlarını bir daha göremezsin. Kafanda kuş yuvası kurarım."

Anne'yi bir kaç saattir tanıyordum ama içinden böyle biri çıkacağını tahmin etmemiştim aslında. Tehditi ile George yerinde sindi ama cevap vermekten geri de durmadı.

"Hem neden beni arıyorsunuz ki?"

Gözlerimi George kilitledim.

"Cennetlik yüzünü özledik." dediğimde saçını geriye atıp havalı bir bakış attığında göz devirdim.

"Biz seni neden arayalım?" diye sertleşen sesimle durdu.

Elini yanağına koyup düşünüyormuş gibi yaptı.

"Benim gibi bir kanka istediğinizden." dediğinde yine gözlerimi devirdim.

"Ne! Bence mantıklı."

"Senin mantık anlayışına ben.." diyip sustum.

"Hem neredeydin sen?"

"Ormanda." dedi tüm rahatlığıyla.

Gözlerimi açıp kapattım, tüm okulu turla aradığın kişi ormandan çıksın!

"Pek sabırlı bir insan değilimdir. O yüzden bir defa söylüyorum." dedim istemsizce sert çıkan sesimle.

"Tamam."

"Sen bizi nerden tanıyorsun ve neden sık sık ormandasın?"

Gözlerini etrafta gezdirdi ve fısıltıyla konuşmaya başladı.

"Ben hava elementine hükmedebiliyorum." dediğinde Anne'yle ufak çaplı bir şok geçirdik. Benim bildiğim elementlerin soyu tükenmişti. O zaman bu nasıl olmuştu? Sorumu Anne benim yerime sordu.

"Sen... nasıl? Elementerlerden yaşayan kalmadı ki. Biz her yeri didik didik aradık."

"Evet. Ama saklananlar vardı ve kimse bunu bilmiyordu." Sesine yansıyan hüzün yüzüne de düşmüştü.

"Yani yaşayanlar var hala." dedim bir umut.

"Evet, evet. O zaman yalnız değiliz." dedi sesindeki neşeyle Anne.

George'un gözlerindeki hüzün bambaşka şeyler düşünmeme yol açıyordu. Umarım son kalanlara bir şey olmamıştır.

"Son kalanlar yani yaşadığım köyüm...Katledildi. Doğu Kralı tarafından. Köydekilerin elementer olduğunu öğrenmişler... sonrada yok ettiler. Ben o sırada burdayım. Yetişemedim, gittiğimde ortalık kan gölüydü. Annemin son söylediği şeyse muhafızları bulmam gerektiğiydi. Bende burada gizli bir şekilde kaldım. Siziyse yaratığı karanlıktan arındıran Su Muhafızı ile tanıdım. Bunu başkası yapamazdı."

Anlatırken gözleri dolmuştu. Anne'nin de. Kimse hak etmiyordu böyle bir son. İçimde oluşan ağırlıkla dudaklarımı birbirine bastırdım. Anne George'un yanına gelip ona sıkıca sarılmıştı.

Sırf elementer diye katletmek... Çok saçma ve akıl karı olmayan bir düşünceydi!

Konuşmadık ne ben ağzımı açtım ne de Anne. Üçümüzde susmuştuk. Ne diyebilirdik ki? Üzülme, geçecek, intikamlarını alacağız mı?

Hayır!

Geçmiyordu bir kere, annenin babanın eksikliği insanın her hücresinde hissedilirdi.

Bunu biliyordum. Benim saçımı örecek, bana ninni söyleyecek annem olmamıştı. Babam olmamıştı; ilk aşkım olacak, beni koruyacak, kıskanacak.

Yanağımdan akan damlayı kimse görmeden sildim ve kendimi toparladım.

Zifiri karanlıkla birlikte yıldızlar ortaya çıkmaya başalamıştı ve bahçede kimse kalmamıştı. Bize ise hala buradaydık.

Tam ayağa kalkacaktımki ışık hızında kırmızı bir ışık yanımdan geçip beni geri oturttu ve masaya düştü.

George ve Anna kırmızı  ışığın ani gelişiyle irkildiler. Merakla ışığa bakmaya başladım.

Kırmızı ışık yavaşa yavaş söndü ve kırmızı saçlı, pembemsi tenli, kırmızı elbiseli bir Peri ortaya çıktı.

Peri yaralı olmalıydı çünkü kollarında ve elbisesinde çizikler vardı. Ne olmuştu?

"Dean...


Bölüm sonu 💧🔥

-Yıldıza basmayı unutmayınızzzzzzzzzzz

-Bölüm nasıldı?

-Kırmızı Peri neden o halde?

-Dean kim?

-Peki son elementerlerin başlarına gelen hakkında ne düşünüyorsunuz?????

-Yorumlarda belirtiniz.

-Bir sonraki bölüme kadar sağlıklı ve mutlu kalın.

Hepinizi öpüyorum 😘

Continue Reading

You'll Also Like

39.7K 4.5K 63
Taylan, on dört ciltlik bir fantastik romanın son cildini bitirince büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve ufak bir sinir krizinden sonra geçirdiği ufa...
11.9K 1K 32
ALFA - OMEGA HİKAYESİ. Yılardır ruh eşimi bekliyordum . Köpekler gibi tasma takmak zorunda kalıyordum çünkü hala ruh eşimi bulamadım. Ama bir gün oku...
49.8K 4.3K 22
AlfaxDelta Birbiriyle küçüklükten beri anlaşamayan Delta ve Alfa'nın ruh eşi çıkması.. Homofobikler girmesin.Bu bir bxb kurgusu, ona göre.
84.1K 6.6K 64
"James lütfen öyle söyleme o bizim aşkımızın meyvesi" "NE AŞKI?" Diye bağırdı James 1. #Dracomalfoy 02/01/2024 1. #Harrypotter 31/08/2023 1. #Slyther...