Son Muhafız {Muhafızlar Seris...

By amour_des_livres07

42.1K 3.4K 2.4K

Kim olduğunu bilmeyen bir kız Amaris. Yetimhanede büyümüş dış dünya hakkında tek bildiği şey kitaplar ve hay... More

1.Bölüm : Gerçekler
2.Bölüm : Tören
3.Bölüm : Akademi Yolunda
5. Bölüm : Bir Umudun Yıkılışı
6.Bölüm : Düşmanın İninde
7.Bölüm : Kabulleniş
8.Bölüm : Karanlığın İçinden
9.Bölüm : Düello
10.Bölüm : Buz ve Elektrik
11.Bölüm : Kan
12.Bölüm : Görünenin Öteki Tarafı
13.Bölüm : Kabullenişler ve Parçalanışlar
14. Bölüm : Örtbas Edilenler
15. Bölüm : Zedelenen Bağlar
16. Bölüm : Kara Gözlü Kara Saçlı Adam
17.Bölüm : Kolye
18.Bölüm : Açığa Çıkanlar
19. Bölüm : Kaybetmek
20.Bölüm : Benim Küçük Perim
21.Bölüm : İki Ruh Tek Beden
22. Bölüm : Cehennemin Kızı
23. Bölüm : Kaos'un Başlangıcı Part 1
24.Bölüm : Yüzeye Çıkanlar Part 2
Açıklama !!!
25. Bölüm :Bedel Zamanı Part 3
26. Bölüm : Elementer Halkı Part 4
27. Bölüm Alıntı
27.Bölüm : Yalnızlık
28. Bölüm : Göz Yaşı Damlası
29. Bölüm : Düşmanla Dost
30. Bölüm : Hor Hor Zamanı
31. Bölüm : Buz Tutmuş
32. Bölüm : Leke
33. Bölüm : Yüzleşme
34. Bölüm : Kibarlık
Duyuru !
35. Bölüm : Yılbaşı
36. Bölüm : Tartarus
37. Bölüm : Ama Umuttu
38. Bölüm : Deli Kızım
39. Bölüm : Rövanş
40. Bölüm : Evimsin
41. Bölüm: Asrın Kılıcı
42. Sezon Finali Bölümü'nden Alıntı
42. Sezon Finali Bölümü : Benzedik
II. Kitap | 1. Bölüm : Diğer Yarım
II. Kitap | 2. Bölüm : Suyun Gelişi
II. Kitap | 3. Bölüm : Geçmiş ve Şimdi
II. Kitap | 4. Bölüm : Kadim Ejderhalar I
II. Kitap | 5. Bölüm : Kadim Ejderhalar II
Duyuru!

4.Bölüm : Bir Dost

1.5K 138 108
By amour_des_livres07

Yeni bölümle karşınızdayım .

İyi okumalar diler okumadan önce oylamanızı isterim.

Medya: Korkutan Çiçeği

Fikirlerinizi mutlaka belirtiniz..


Şarkı => Into your arms // Ava Max

4. Bölüm : Bir Dost


💖💖💖
Sevmek diyorum, herkes aşk anlıyor. Oysa sevmek diyorum cancağızım, sadece sevmek. Uçsuz bucaksız, sınırsız sorumsuz sevmek.
Ahmet Ümit
💖💖💖



•••

Dediğini yaparak çiçeği  biraz ileriye bırakıp bir
kaç adım geri çekildim. Çığlık çiçeği saksıdan çıktı ve iki çalının yanında kendine bir yer bulup köklerini toprağa sapladı.

"Amaris! Kaç buraya geliyorlar, KAÇ!"

•••


Bir buçuk yıl önce;

Dudaklarını dişleyip gelen göz yaşlarını geri gönderdi. Ağlamamalıydı. Ağlamak istiyordu.  Derin bir iç çekip yeşilimsi harelerini neşeli arkadaşına dikti. Sevincini paylaşmaktan öteye geçemezdi.

Uzaklara gözü daldı. On yedi yaşında olmasına rağmen küçük bir çocuk gibi savunmasız ve çaresizdi. Buradan kurtulup akademiye gitmek hayaliydi.

Krallığın haberi olsa mutlaka giderdi. Babası kurnazdı, varlığını bu köydekiler hariç kimse bilmiyordu.  Ayaklandı ve arkadaşlarının seslenmesini umursamayacak kadar dalgın bir şekilde eve yürüdü.

Gıcırtılı ve dökülmekte olan kapıyı aralayıp buğulu gözlerle mutfağa geçti. Babasına gitmek istediğini söylemişti ama sonuçları iyi olmamıştı. Sızlayan bileğiyle kazağını yukarı doğru çekti. Uzun ve derin yanık iziyle acıyı tüm zerrinde hissetti.

Daha fazlasına takati kalmayacağından mutfağa geçip ağrıyan koluyla yemek hazırladı. Babası eve gelmeden yemek yemiş ardından da sessizce odasına gitmişti.

Oda demeye bin şahit isterdi oysa. Zeminde eski püskü bir kilim seriliydi, ayağı kırık küçük bir sehpa. Başka bir şey yoktu. Ev oldukça soğuktu. Üzerindeki kazakla gece boyu üşürdü. Pikesi de incecikti.

Sehpanın üstünde katlı olan kalın kazaklardan birini daha üstüne aldı. Çileli yeni bir güne uyanmak adına kilime geçil gözlerini kapattı.

Tık, tık.

Tık, tık.

Bir de gıcırdayan eşya sesi.

Gözlerini aralayıp karanlık odada etrafına baktı. Bir şey görmek için sabahı beklemek zorundaydı. Odada birilerinin varlığını hissettiğinde sırtını duvara verip iyice sindi.

Bu köydeki herkes kendisini tanır ve bilirdi. Acırlardı. Kimdi bu gelen? Daha doğrusu kimlerdi?

Odada göz kamaştıran yeşil bir ışık süzmesi belirdi.
Gözlerini kırpıştırarak baktı küçük periye. İlk defa görüyordu. Haliyle korkusu merak duygusuna evrilmişti.

"Ah! Bir an sizi bulamayacağımı düşünmüştüm."

Peri'nin melodik sesiyle yavaşça ayağa kalktı. Aynı anda odada karanlıkta parlayan bitkilerle aydınlandı.

"Bu o, Toprak Muhafızı Anne."


***

Hızla arkamı döndüm ama görünürde hiç kimse yoktu. Anneye kaydı gözlerim başını ellerinin arasına almış kaçmam gerektiğini söyleyip duruyordu. Yanına yaklaştım.

"Şş, sakin ol Anne. Burada bizden başka kimse yok."

"Hayır, hayır. Orada sana zarar verecek. İzin vermem. Vermem!"

Yanına gideceğim sırada etrafımı sarmaşıklar kapladı, çevremde bir kafes oluşturdu. Şok içinde Anneye baktım gözleri yeşilin en koyu tonunu almıştı. Sarmaşıklardan kurtulmam imkansız görünüyordu, oldukça kalın ve sıklardı.

"Anne! Kendine gel, kimse bana zarar vermeyecek. Anne!"

Sarmaşıklardan seslenmem pek bir işe yaramamıştı. Beni duymuyordu. Birden bire ona ne olmuştu böyle?

O sırada gözüme saçındaki çiçek takıldı. Bir dakika o çiçek önceden orada değildi. Dikkatle çiçeğe baktım. Pembe, sivri taç yapraklara sahipti. Bu sıradan bir çiçek değildi. Başımı yukarı doğru çevirdim. Görüşümün el verdiği kadarıyla ağacın çiçeklerine dikkat kesildim.

Korkutan çiçeğiydi. Kitapta okumuştum, kişi bu çiçeği taktıktan sonra garip garip halüsinasyonlar görür ya da en korktuğu şeyleri de gösterirmiş.

Sarmaşıklarda gitgide sıklaşmaya başlamıştı.  Gücümü kullanmaktan başka seçeceğim yoktu ama nasıl ortaya çıkaracağımı bilmiyordum. Ella o bana yardımcı olurdu.

"Ella." diye adını fısıldadım.

Yanımda küçük mavi bir ışık süzmesi belirdi, ışık bitince Ella ortaya çıktı. Bana gülümseyerek baktı ama gözleriyle bulunduğumuz yeri tarayınca yüzünde şaşkın bir ifade oluştu.

"Amaris! Ne oluyor burada?"

"Benim gücümü kullanıp burdan çıkamam gerek ama nasıl?"

"Amaris, tek yapman gerek şey odaklanman bu kadar. Sakince odaklan, gücü içinde hisset ve yaptığına inan, gücün sana itaat edecek zaten." diyerek gitti. Dediğini yapmak için derin derin nefes alıp verdim. Gözlerimi kapattım ve sarmaşığı tuttum.

Odaklan...

Odaklan...

Bedenimde yol alan sihrin parmak uçlarımda toplandığını hissettim.

Gözümü açtığımda elimde tuttuğum, sarmaşıktan itibaren tüm sarmaşıkların buz tuttuğunu gördüm. Çimenlerde buz tutmaya başlayınca elimi çektim. Ani çekilememeye sendenlendim ve yere düştüm.

Ama yüzümde silik bir tebessüm vardı. Başarmıştım.

Sevinme sırası değildi, ilk önceliğim Anne olmalıydı. Ayağa kalkıp geriye doğru bir adım attım, ardından buz tutmuş sarmaşıklara sert bir tekme attım.

Sadece çatlak oluşmuştu, bir kere ve bir kere daha tekme attım sonunda uğraşlarım sonuç verdi ve büyük bir gürültüyle buzlar kırıldı.

Düşen buzlardan korunmak için kollarımla başımı siper ettim ve yere çömeldim.

Buzların hepsi devrildiğinde ayağa kalktım. Kollarımda küçük küçük çizikler vardı, bunu düşünmenin zamanı değildi.

Küçük adımlarla Anne'ye yaklaştım, yanına diz çöktüm ve saçındaki çiçeği alıp attım. Atmamla solup kavrulmuştu çiçek.

Anne'ye döndüm, titreyip ağlıyordu. Sıkıca sarıldım, çenemi başına dayadım.
Ne gördün, ne gördün de az önceki neşeli kız gitti? Keşke gördüğün şeyle sana yardımcı olabilseydim, keşke.

Ağlamaları artarken sırtını sıvazladım.

"İçine atma sakın ağla, ben yanındayım." Ben ağlayamadım sen ağla, benim yanımda kimse yoktu, sen dök içini. Anne'ye karşı tuhaf bir bağlılık hissetmem ne kadar normaldi? Daha yeni tanışmıştık oysa.

Gözlerimi kapattım, bir süre öyle kaldık. Ağlayışları iç çekişlere döndüğünde garip bir şey oldu.

Gözlerimi açtığımda bir evdeydim. Karşımda ise elinde demir sopayla bir adam vardı. Sopayı bana doğru savurduğunda geri çekildim. Ne olduğunu anlamadan sopayı vücuduma indirmeye başladı. Çığlık atıyordum, yapmaması için çırpınıyordum.

Ama asıl garip olan bağırışımdan çıkan sesin bana ait olmamasıydı. Adam sopayı köşeye attı ve kötü bir kahkaha attı, ardından söylediği sözler beni dumura uğrattı.

"Sevgili kızım hadi şimdi bana yemek yap!"

Kızım, dedi adam. Bu benim anım değilse... Anne!

Nasıl, anlamıyordum? Sen neden yaşadın bunları, nasıl katlandın ve ben anılarını nasıl gördüm?

Sorularımı bir kenara bırakıp kollarımda ruhu yaralı olan Anne'ye döndüm. Daha onu bir kaç saatlik tanıyordum, sevecen bir kızdı kanım ısınmıştı ondan değişik bir enerji alıyordum. İyi mi kötü mü bilmiyordum.

"Her şey çok güzeldi." diye fısıldadı. Sesi ağladığı için tarazlıydı.

Kollarımı araladım, yüzüme doğru bakacak şekilde bana döndü. Şu an ikimizde karşı karşıya yerde oturmuştuk. Anlatmaya başladı.

"On yaşıma kadar mutlu bir ailem vardı ama... annem." Sustu, tekrardan ağlamaya başladı.

"Anlatma." diyebildim. Kafasını hayır anlamında başını salladı.

"Annemle ormana girmiştik piknik yapacaktık. Bize saldırdı iblis kurtlar. Annem beni korumak için önüme atladı, benim kaçmamı söyledi. Geri geleceğini söylediğinde dediğini yaptım ama geri gelmedi. Babam bildiğim kişiyse o günden beri çok değişti, en küçük şeyde beni suçlamaya ve dövmeye başladı."

Hıçkırarak ağlamaya devam etti, tek yapabileceğim şeyi yaptım, sarıldım.

"Senin her zaman yanında olacağım Anne."

Orman gözlerini bana dikti, ormanında yangınlar çıkmıştı ve ona rağmen geriye kalan yanmayan orman için çabalıyordu, benim yapamadığımı yapıyordu.

"Söz mü?"

"Söz."

Göz yaşlarını silip ayağa kalktı. Gözleri benim kırdığım buzlara kayınca irisleri büyüdü. Bana baktı bu sefer.

"Sen... bunu nasıl yaptın?"

"Benim gücüm buz."

"Bu sıradan buz mu sanıyorsun? Sen bitkinin içindeki suyu dondurmuşsun. Özüne girmişsin."

Şaşkınlıkla ona baktım. Bitkinin içindeki suyu mu dondurmuştum? Gerçi nasıl yaptığımı bile bilmiyordum ki ben.

"Sen Su Muhafızısın."

Daha da şaşırarak ona baktım, nasıl anladın demek istesemde sadece sustum. Beni bilmesi sorundu aslında. İnkar etmeliydim.

"Merak etme düşman değilim ben de Toprak Muhafızıyım."

Rahatlamıştım.

Tabi ya! O kadar güçlü sarmaşık oluşturması bu yüzdendi.

"O zaman bugün olanlarda senin işindi."

Ona anlamayarak baktım.

"Bugün gelirken geçirdiğin kaza, tekerleklerin buz tutması sonucu oluşmuştu."

Ben yapmıştım, o kadar kişinin yaralanması benim yüzündendi.

"Kendini suçlama hem benim yaptığımdan daha iyi seninki."

"Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun, ölebilirlerdi." dediğimde az önce ağlayan kız gitmişti.

"Ama ölmediler, hem bu senin doğan gücünü kontrol edene kadar bu tür olaylar normal ben alıştım artık. Mesela ben ilk geldiğimde tüm okulu zehirlemiştim."

"Nasıl?"

"Okulda Kate diye bir kız beni küçük düşürmüştü, bende sinirlenmiştim."

Bu kız bana da sorundu, bilmez miydim. Düşman başınaydı. İnsanları kızdırmak onun işiydi.

"Hem iyi yandan bak artık benim en iyi arkadaşımsın."

Arkadaş tamam da en yakın? Ama kim bilir belki en yakın arkadaşım olurdu. Başımı gökyüzüne çevirdim, hava kararmıştı bile.

"Hadi geri dönelim ilk günden ceza almak istemem."

Güldü. Sanki az önce hiç bir şey olamamış gibi davranıyordu. Belki de onun korunma şekli buydu acıları unutmak ve mutlu davranmak.

Ormandan çıktık ve odamıza geldik. İlk banyoya girip üstünü değiştirdim, pijamalarımı giydim. Bugünün ağırlığı hala üstümdeydi.

Anne çoktan uyumuştu bile. Bende kendimi yatağa bıraktım. Bugün olanları düşünmeye başladım.

Gücüm yüzünden az daha insanlara zarar veriyordum, buda yetmemiş gibi Anne'nin zihnine girmiştim.

' Gücünü daha yeni keşfediyorsun, kendi sınırlarını sen oluşturacaksın. Kendini sıkma, bırak da sana eşlik etsin.'

Zihnimde yankılanan sesle hemen doğruldum, etrafıma bakındım. Ses, bu ses nerden gelmişti, Ligero değildi. Kadın sesiydi, zarif bir sesti. Yataktan kalktım ve penceremden dışarıya baktım.

Bayan Dorothy ormana giriyordu, odamdaki saate baktım, gece yarısını geçmişti bile. O zaman ormanda ne işi vardı yasak değil miydi?
Ve o ses de neyin nesiydi?

***


"Kalk, Amaris kalksana!"

Gözlerimi hafifçe araladım.

"Amaris! Kalk yoksa geç kalacağız."

Oflayarak yataktan kalktım, elimi yüzümü yıkadım ve gardıroba yöneldim, içinden siyah okul formasını çıkardım. Hâlâ yorgundum.

Eteği kısa olması dışında sorun gözükmüyordu. Banyoda üstümü değiştirip beni bekleyen Anne'nin yanına gittim. Beni süzüp kafasını hayır anlamında salladı.


Elimden tuttuğu gibi makyaj masasına oturttu ve saçlarımı yapmaya başladı. İtiraz etmek için ağzımı açtığımda keskin hareleriyle sustum. Belki de ilk defa benimle böyle ilgilenen biri olduğu için susmuştum. İşi bittiğinde aynada kendimi süzdüm, çok güzel olmuştum.

"Kıza benzedin."

"Güzel olmuşum ama her gün saçımı yapmakta uğraşamam, üşenirim bir kere."

Bana bakıp sıkıntıyla ofladı.

"Neyseki ben varım." diyip iki yandan ördüğü saçlarını savurdu. Arkasından göz devirmekle yetindim. Odadan çıkıp yemekhaneye doğru ilerledik.

İçerisi fazlasıyla kalabalıktı, Anneyi takip ederek kahvaltı için tabağıma bir kaç bir şey doldurdum.
Boş bir yere geçip oturduğumuzda Priroda'da kalan son kişi olsa bile görmek istemeyeceğim kişinin sesini duydum.

"Vay, vay! Amaris, hoş gelmişsin!"

Sert bakışlarımla Kate baktım, bu kız tam anlamıyla işsizdi!

"Kate, işine bak!"

"Aa, canım biz sana hoş geldin hediyesi vermek istemiştik" dedi sesinden tiksindiğim Chloe.

Julia elinde yumurtalarla geldi ama o yumurtalar sümüklü böceğe aitti, çok kötü kokarlar ve yapış yapışlardı. Iyy!

"Orada dur!"

Sesin geldiği yöne başımı çevirdiğimde kumral saçlı ela gözlü bir kız bize doğru geliyordu. Duruşu ve bakışları tam bir asili andırıyordu.

"Bana bak, ben buradayken kimseyi ezemezsin!"

"Sen kimsin ki?"

"Karışma!" diye eşlik etti arkadaşına Kate.

"Ben Güney Krallığının Prensesi Zoe North. Kiminle konuştuğuna dikkat et!"

Güney krallığının prensesiydi demek. Kate ve Chloe bozularak yemekhaneden dışarı çıktılar. Adının Zoe olarak öğrendiğim prenses yanımıza geldi.

"Tanıştığımıza memnun oldum."

"Kendim de halledebilirdim." dedim buz gibi sesle.

Ela gözleri küçümser bir şekilde bana bakıyordu.

"Ben bir prensesim ve sana yardım ettim karşılığını böyle mi gösteriyorsun."

"Prenses olmanı gözüme sokmasaydın belki teşekkür ederdim ama sen sadece bunu gösteriş için yaptın."

"Benimle böyle konuşmazsın!"

"Sen de beni aşağılayamazsın!"

"Amaris." Anne'nin kolumu tutmasıyla ona döndüm.

"Sakin ol." diye fısıldadığında etrafımızda bizi izleyenlere baktım sonra gözüm masada duran içeceklere döndü. Hepsi taşmak için çırpınıyordu sanki, sakinleşmem gerekiyordu hemde hemen!

Gözlerimi kapatıp ona kadar saydım içimden. Sakinleştiğini kanaat getirdiğimde gözlerimi açtım ve bana bakan ela gözlere döndüm. Burun kıvırıp masasına gitti. Aşağılayıcı tavrı ve kendini üstün görmesi nedeniyle Zoe'yi hiç sevmemiştim.

Tüm herkes önüne dönünce bende masaya oturdum, başımı kaldırmadan kahvaltı etmeye başladım.

Tüm krallıktaki prenses ve prensler böyleyse işim zordu.

Kahvaltım bitince ayağa kalktım. Anne de benimle birlikte kalkmıştı. Sınıfımın nerde olduğunu bilmiyordum. Ben sınıfımın ne olduğunu bile bilmiyordum ki.

"Aynı sınıftayız."

"Ne!?" Fazla tepki verdiğimi düşünerek sesimi alçalttım. "Yani sen üst sınıfta değil misin?"

"Ben dönem ortası geldim bu yüzden sınıfı baştan okumak zorundayım. Okulun katı kurallarından sadece biri."

"Anladım."

Anne'nin yönlendirmesiyle sınıfa geldim. Cam kenarındaki boş olan üçüncü sıraya oturduk ve öğretmeni beklemeye başladık.

Yaklaşık beş on dakika sonra Bayan Dorothy sınıfa geldi, yanında beş  askerle birlikte. Anne kulağıma eğildi "Bunlar Saray askerleri burda ne işleri olabilir?" Bilmiyorum. Benim bildiğim Saray askerleri okula zorunda olmadıkça gelmezlerdi.
Anne korkuyla sırada bana yaklaştı, nerdeyse düşecektim.

"Canım arkadaşım! Biraz kay. İkimizi de düşüreceksin."

"Saray askerleri gelmiş, ya bizi öğrendilerse yaşatmazlar . Hem bizimkiler de yok ne yapacağız biz?" diyerek bana iyice yaklaştı.

Açıkçası kötü düşünmek istemiyordum ama Anne  haklıydı buraya bizim için gelmedilerse neden gelmiş olabilirler ki?

Ve bizimkiler derken kimden bahsetmişti?

Anne'nin bana iyice sokulmasıyla sıradan düştüm. Tüm herkesin bakışları beni bulduğunda ben bakışımı bir tek kişide tutuyordum, yere düştüğümde gözlerini bana dikmiş ve değişik bir şekilde bakan en öndeki komutanın yanında duran  askere!

Bölüm sonu

Anne'nin yaşadıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Amaris'in zihnine konuşan ses hakkında fikriniz ne?

Bayan Dorothy ormanda ne yapıyordu sizce?

Sizce askerler neden geldiler?

Anne diğerleri demişti peki onlar nerde?

Asker neden Amaris'e öyle bakıyordu? Anlamış olabilir mi acaba?

Bölüme  oy vermek o kadar zor olmamalı bence.

Continue Reading

You'll Also Like

35.1K 458 24
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
68.5K 2K 80
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
196K 8.2K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
487K 81.5K 71
❝Karanlık çöktüğünde parlayan tek yıldız benim. Ben, sonsuz ışığın başladığı yerim.❞ Eleta tanıdığı bütün kişiler tarafından yalanlarla kandırılmıştı...