Askeriye Sahuru || Texting

By yorgunkirmizi

1.1M 69K 16.5K

0538*******: Merhaba asker bey 0538*******: İlk sahurunuzu çok eğlenceli geçiriyorsunuz askeriye olarak 0538*... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
Özür ve Açıklama

2.2

40.6K 2.3K 838
By yorgunkirmizi

İyi akşamlar aşk bahçeleriiiimm... Oyve yorum yapmayı unutmayın lütfennn

Kapağımız nasılll?? Ben çok beğendim ellerine sağlık ElifRanaKyak

Hikayeyi okumasını ve birlikte karakter dedikodusu yapmak istediğiniz kişiyi etiketleyin bakem ☀️🖤😽

Kapı zilinin sesiyle yataktan yere düşerken acıyan kalçamı ovalıyordum.

Saçlarımı ağzımdan çekerken hızla elimdeki tokayla rastgele topladım. Dolabımın boy aynasından kendime bakıp katlanmış pijamamı açtıktan sonra hızla odamdan çıkarken koridoru dönmemle kapıyı açan annemi ve kapının dışındaki Babamı gördüm.

"Günaydın baba namaza mı gittin?"

"Evet, kızım." Cevabıyla bende kafamı sallayıp salona girdim. Hazırlanmış kahvaltı sofrasından bir tane salatalığı ağzıma atarken duyduğum cümle salatalığın boğazımda kalmasını sağladı.

"Namazda dün akşamki delikanlıları da gördüm. Kahvaltıya çağırdım bende."

Ben hala öksürürken hızla salonun kapısını kapamıştım.

Ali Kaan bu halimi görürse rezil olurdum ben.

Ancak daha düşüncemi onaylayamadan kapının deli kuvveti ile açılması ile ileriye doğru savruldum.

"Ali Kaan sensen gözlerini kapatır mısın? Gerçekten rezil haldeyim." Ali Kaandan önce utançla ben gözlerimi kapamıştım.

"Sen her halinle güzelsin kızım, seni beğenmiyorsa kapı orada." Babamın gülerek kurduğu cümledeki ciddiyeti Ali Kaanında sezdiğine emindim.

Gözlerim yavaş yavaş açılırken bütün tim beni önemsemeden sandalyelere oturdu. Ali Kaan ise bana aşık gibi bakıyordu.

Rezil haldeyim adam ne aşığı kendine gel.

Bende sofraya otururken annemin hazırladığı şeylerin onların midesinde yer bile kaplamayacağından emindim.

Ben hepsinden önce tabağımı aç kalmamak için doldururken herkes benimle birlikte yemek yeneye başlamıştı.

Normalde kahvaltı sofralarımız asla böyle olmazdı ama herkes şuan çok gergin olduğu için çatal kaşık sesinden başka tık yoktu.

Cebimde olan telefonum titrerken hızla telefonumu elime alıp gelen mesaja baktım.

Gözlerim Ali Kaanı bulmuştu.

Aşker Bey: Baban olmasaydı şuan seni öperdim.

Aşker Bey: Nefessiz kalana kadar.

Baba iki dakika herkesi alıp gider misin? Bir şey deneyeceğim.

Çaprazımda oturuyordu. Gözlerim hızla kırpışırken belli etmemeye çalışarak mesaj yazdım.

Güneş: Başka zamanda bekleriz bu performansları Yüzbaşı Dülger.

Güneş: Belki daha fazlasını ;)

Kurumuş dudaklarımı ıslatırken telefonu cebime koydum. Anında defalarca titrese de umursamadan kahvaltımı etmeye devam ettim.

"Dinçer ailesi bensiz bayram kahvaltısına mı başladınız ya? İlla gidip İlkerle evlenip ben de mi Dinçer olayım istiyorsunuz?"

Sevde gözlerini ovuşturarak salona girerken herkesden önce Sarp ona doğru dönmüştü.

Yüzünde kimsenin fark etmediği bir sırıtış belli olsa da Sevdenin İlker lafıyla kimse fark etmeden yüz ifadesi yine taşlaşmış kafasını çevirmişti.

Sarpçım benim gözümden kaçmıyor yalnız.

Aklımda bu konuyu Sarp ile konuşmayı bir kenara not ettikten sonra Sevdeyi ilk cevaplayan ben oldum.

"İlker abim dünden meraklı zaten sana hemen evlenmelisin."

Sevde hala gözlerini ovuştururken bu sefer esnemeye başladı. Hala bizimkileri fark etmediği için bu kadar rahattı çünkü o da benimle aynı rezil bir haldeydi.

"İlker kim?" Sarp dayanamayarak sorduğu soru onu ele verirken ortam şaşıramadan Turgut tüm şaşkınlığı üzerine çekecek o cümleyi kurdu.

"Güneş'in kuzeni. İlker Dinçer."

Annem boğazını temizleyerek şaşkınlığını gidermeye çalışırken babam Turguta tek kaşı havada bakıyordu. Sarp ise ilginin kendisinden çekildiğine memnundu.

Ancak Sevde fark ettiği 6 adam yüzünden ağlamaklı bir ifadeyle bana bakıyordu.

"Şaka ya da rüya değil mi?" Kafamı olumsuzca sallarken tam arkasını dönüp gidiyordu ki babamın sesi ile birlikte masaya ilerlemeye başladı.

"Sevde sofraya otur kızım."

"Ve sana gelince. Sen nereden biliyorsun bu bilgiyi."

Turgut kocaman yutkunduktan sonra ecel terleri ile konuşmaya başladı.

"Şimdi şöyle Mehmet Saffet Dinçer Bey, ben Güneşi güvenlik açısından araştırmak zorunda kaldım. O yüzden bir kaç özel bilginiz bende olabilir."

"Allah'ım sen bana sabır ver."

Kahvaltının sonlarına gelirken ben şaşkınlık ve sinirden kudurmak üzereydim.

Bunlar normal bir insanın yediği kadar yemişlerdi ve dün akşam aklıma geldikçe deliriyordum.

Anneme iyi gözükmek için Ali Kaan hepsini tembihlemişti tabi...

Ben babamdan müsade isteyip Sevdeyle odaya giderken anneme yanaşıp konuşulanları ses kaydı almasını istemiştim.

Çünkü biliyordum babam ne kadar askerlere güvense de biricik kızını öyle körü körüne emanet etmezdi kimselere.

"Allah'ım rezil oldum." Sevde kendini yüz üstü yatağa atarken ben elimle alnıma şaplak attım.

"Gerizekalı asıl ben rezil oldum. Benim orada sevdiceğim var. Ya sen hepsi askerlik arkadaşın gibi."

"Sus işte rezil oldum."

Yaktım çıranı Sevde.

"Kime?"

"Sarpa."

Aniden sorduğum için düşünmeden cevap vermişti. Bu genellikle Sevdenin yaptığı bir şey olduğu için sürekli bunu kullanarak ağıma takardım onu.

Hızla yerinden kalkarken ben ellerimi ağzıma götürdüm.

"Ya pis fırsatçı. Allah seni kahretsin Güneş, inşallah Ali Kaana ağda yaparken yakalanırsın. İnşallah evlendiğin gece kaynana oğlum diye ağlarda ilk geceniz olmaz."

Sevde beddualarını sıralarken ben ne ara bunların birbirlerine tutulduklarını düşünüyordum.

Çünkü açık ara Sarpta da bir şeyler vardı.

Sevde tekrar yatağa oturup utançla elleri ile yüzünü kaparken ben öylece ona bakıyordum.

Çok naifti Sevde, nazlıydı, kaprisliydi, kırılgandı ama çokta güzel kalpliydi.

Hep üzülmüştü, hep o güzel kalbi paramparça olmuştu.

Şimdi ise galiba mutlu olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu.

"Ne zaman etkilendin ki sen ondan?" Masumca iki dudağımın arasından çıkan soru Sevdenin oflamasına neden oldu.

"Yani öyle kocaman bir şey değil benimki hayranlık galiba gönül işi bile değil. Dış görünüşü hoşuma gidiyor o kadar. Abartmaya gerek yok."

Böyle olmadığını biliyordum ama Sevde'nin üstüne çok gidersem saçmalamaya başlıyordu.

"Güneş! Kızım bir gelir misin?" Annemin çağırması ile daha üstümü değişemeden tekrar mutfağa gidince babam gülen bir yüzle bana bakıyordu.
Galiba hoşuna gitmişti Ali Kaan.

Hepsi mutfağa geçmiş mutfak masamda oturuyorlardı bu sefer. Sanırım çay içeceklerdi.

Herkes huzurlu bir yüz ifadesine sahip olduğu için bende rahat bir mefes alarak anneme döndüm.

"Efendim anne."

"Hazırlan Ali dışarı çıkaracakmış seni. Yeni görevden dönmüş galiba. Babandan izin aldı."

Annem fısır fısır konuşurken bir yandanda mutfak tezgahında çay dolduruyordu.

Ben ise sevinçle ellerimi birbirine patavatsızca çırpmış tüm bakışların bana dönmesine sebep olmuştum.

Ancak bakışı ile ilgilendiğim tek kişi Ali Kaan olduğu için göz göze geldiğimizde genişçe bir gülümseme ile bana göz kırptı.

Allah'ım sana geliyorum.

Sonunda baş başa kalabileceğiz.

Yok görevdi, yok toplu sahuruydu iftarıydı, annemlerin gelmesiydi derken hiç birlikte vakit geçirememiştik.

Hızla odama giderken Sevde'nin benim yatağımda tekrar uyuduğunu görmüştüm. Üstünü örttükten sonra dolabımın karşısına geçtim.

Uyumlu bir şeyler giymem lazımdı. Ancak nereye gideceğimizi de bilmiyordum.

Telefonumu alıp Ali Kaanı ararken bir yandan da tek elimle elbiseleri karıştırıyordum.

"Efendim sevgilim." Bir anda hitap şekli ile kıyafetleri karıştıran elim donarken telefona iyice abandım.

"Efendim neyim neyim?" Kısık sesli bir gülüşünü bana sunarken içeri gidip yanaklarını sıkmak istiyordum ama bunun için bir kaç saat beklemem en doğrusuydu.

"Ay ben şey soracaktım, biz nereye gideceğiz? Ona göre kıyafet giyeceğim."

"Gideceğimiz yer süpriz Güneşim ama sen rahat bir şeyler giy. Çok kasma kendini."

"Güneşin yesin seni."

"Bekleriz Güneş hanım. Ancak nasıl yediğinizden bahsedin bir."

Arsız arsız konuşmaya başladığı için telefonu kapatırken yüzümdeki gülümseme ile dolabımdaki boru paça kot tulumu aldım. Buz mavisi bir kot olduğu için içime ise kan kırmızısı bir crop giydikten sonra hemen saçlarımı taramaya başladım.

Ufak bir dalgalandırdıktan sonra bağladığım kırmızı, beyaz puantiyeleri olan bandana ile tatlı olduğumu düşünüyordum.

Yüzüme ifak bir renklendirme de yaptıktan sonra teletabiler gibi koşa koşa odamdan çıkıp mutfağa Ali Kaanların yanına gittim.

Ancak mutfakta sadece Ali Kaan ve annem vardı. Karşılıklı kahve içiyorlardı.

"Diğerleri nerede?"

Ali Kaanın yanına oturup göğsüne sokulunca oda kolunu belime atmıştı.

"Sigara içmeye balkona gittiler."

Allah'tan evim ve balkonum genişti.

"Sen niye gitmedin?" Gözlerimi yukarı dikerek Ali Kaana bakarken o kalbimi hızlandıracak bir cümle kurdu.

"Ben 19 kasım günü içtim son sigaramı. Sonra da bıraktım."

Allah'ım ne olur kalbimin sesini duymasın.

Mavi mavi ona bakarken dudaklarım o kadar gerilmişti ki bir an kulaklarıma değecek sandım.

"Ay maşallah Güneş, kedi olalı bir fare tuttun kızım."

Ali Kaan anneme gülerek bakarken ben hemen ayaklandım.

"Hadi gidelim nereye gideceksek. Bir baş başa kalamadık sevgili olduğumuzdandır anne biliyor musun?"

"Hadi gidin siz. Boşuna durmayın burada."

Ali Kaan ayağa kalkar kalkmaz ellerini ellerime kenetleyerek yavru ördek gibi peşinden sürüklemişti beni.

Kapıda beyaz spor ayakkabılarımı hemcecik giydikten sonra birlikte el ele merdivenlerden inip çıktık binadan.

Kapının önüne dizilen dört araba büyük ihtimal bizimkilere aitti. Siyah cipe bindikten hemen sonra arka koltukta ki piknik sepeti ile duraksadım.

"Pikniğe mi gideceğiz Ali?" Ellerimi çırparken o arabayı çalıştırıyordu. Başını salladıktan sonra eğilip yanağıma bir öpücük konduracak sandım ama o ısırdı.

"Ellerini çırpınca iyice çocuk gibi oluyorsun."

Elimle yanağımı ovalarken araba çoktan yol almaya başladı.

"Buraya ara ara gelelim çok güzelmiş." Dizimde yatan sevdiceğimin saçlarını okşarken gözleri kapalı olsa da uyumadığını biliyordum.

"Geliriz gülüm."

"Gülüm ne Ali Kaan ya, köşe başındaki elli kuruşcu musun sen?"

Kahkaha atarken gamzesi var mı diye yakından baksam da yoktu. Bu iyiye işaretti. Dişi bireyler gamzeleri severdi.

Gerçi kadınlar Ali Kaanı gamzesi olmadan da severdi ama...

"Sen benim sevgilimsin. İstediğimi derim. İstersem dinazor derim sana. Sende de istersen."

Masum bir çocuk gibi konuşurken bir yandan çaktırmadan telefonumdan video kaydını açarken bir yandan konuşmaya başladım.

Malum bu yüzbaşı her zaman bu kadar şirin değildi.

Ona yazdığım ilk günlerde yaptığı hayvanlıklar aklımın bir köşesindeydi.

Şimdi ise intikam vaktiydi.

"Ben sana gülüm demem ama gülün ömrü az olur. Söyle bana ne diyeyim sana yüzbaşı?"

Tek gözünü açarken diğer gözünü ise abartılı bir şekilde kapatmıştı.

"Bilmem Güneş Hanım. İsterseniz güçlü kasları olan minik yunan tanrım diyebilirsiniz."

Attığım kahkaha ile o da bana kocaman bir gülümseme sunmuştu.

"Ama olmaz öyle sen bana gülüm de ben sana güçlü kasları olan minik yunan tanrım. Sende bana yaratıcı bir şeyler de."

Bir süre ortamda sessizlik hakim olurken merakla bana ne diyeceğini bekliyordum.

"Baban mardinli ama sen kesin kürtçe bilmiyorsundur şimdi."

Yalan yok bilmiyordum.

"Doğuda görev yaptığımda bir adam karısına böyle seslenmişti, anlamını sorduğumda normal iki kelime olmasına rağmen çok farklı hissettirdi."

"Ne o farklı hissettiren iki kelime?"

Ben merakla beklerken Trabzonlu olmasına rağmen mükemmel bir kürtçe telaffuzu ile konuştu.

"Girêdana dilê min."

"Ne demek o?" Merakla beklerken dudaklarından çıkan iki kelime kalbimin teklemesine neden oldu.

"Gönül bağım."

Gözlerini tekrar kapamıştı. Şuan öyle hissediyordum ki ne içimden geleni yaparak yüzüne doğru eğilip dudaklarına dudaklarımı kapadım.

Kuru, dolgun dudaklarını dilimle ıslatırken şokla gözlerini açmış karşılıl vermeden bir kaç santim mesafeyle bana bakıyordu. Ben ise utanmadan öpüyordum onu.

Yaklaşık on saniyenin ardından dudaklarımızı ayırmadan doğrulmaya başlar başlamaz karşılık vermesi bir olmuştu.

Bir an dili dudaklarımı açarken diğer an nasıl olduğunu anlamadan beni kucağına almıştı.

Eli tulumun içinden çıplak bel oyuntumu bulunca istemeden kucağında hareketlendim.

"Güneş mümkünse şu pozisyonda put gibi dur."

Sessiz fısıltısı içimdeki dürtüleri daha da arttırırken ilk benim başlatmama rağmen şuan karşılık veremeyen taraf bendim.

Ali Kaan'ın şiddetinden bana fırsat kalmıyordu. Dudaklarından soluklanırken tek yapabildiğim alt dudağını hakimiyetim altına almaktı. O ise beni nefessiz bırakıyordu.

"Gençler aile var." Kendimi nasıl Ali Kaandan en uzak kısma attım bilmiyorum ama yüzümün kaç saniyede kıp kırmızı olduğunu biliyordum.

"Adi it sizin ne işiniz var lan burada."

Ali Kaan Levente sinirle bakarken arkadan gelen timi ve Sevdeyi görmemle içimden bu anı sadece Levent yakaladığı için şükür ettim.

"Mehmet Saffet Dinçer amcamız çok bile yalnız kaldılar sizde gidin hep beraber vakit geçirin dedi. Biz de seve seve geldik."

Alt tarafı beş saat yalnız kalmıştık. Daha çiçeğimiz burnumuzdaydı bizim. Yazıktı bize.

"Güneş Allah için şu Allah'ın bana belasına söyle salsın beni gideyim."

Sevde ağlak bir ifade ile konuşurken Sarpı işaret ediyordu.

Bunlarda aşık kesin birbirlerine naz yapıyorlar ama.

"Hayatta gidemezsin Mehmet Bey bana emanet etti seni. Yoksa istersen cehenneme kadar yolun var yani yalnış anlama."

"Ya bak Güneş Kenanlar çağırdı mangala tam gidecektim Saffet Amca bırakmadı. Tipini beğenmemiş çocuğun, bahaneye bak ya."

Kaşlarım çatılırken Sevdeye baktım. Sevde Kenanı sevmezdi ama iyi bir arkadaş olarak bunu çaktırmadan Sarpa döndüm.

"Yalnız Sarpçım babamın sana emanet edişi benim yanıma gelene kadardır. Ben varken sen kimsin? Yalnış anlama senin bir işe yaramadığını kast etmiyorum ama, ben varken benden başka kimse Sevdeyi daha iyi koruyamaz bunu babamda bilir ki zaten Sevde'nin ne korunmaya ne de birine emanet edilmeye ihtiyacı var. Babam lafın gelişi demiştir. Emin ol onunla bu konuyu konuşacağım."

Bu kadar ciddi bir cümleleri bu kadar eğlenmek için kurulan bir ortamda söylemem garip kaçsa da haklı olmamla birlikte Sarpın biraz farkına varmasını istiyordum.

Zaten çok yeniydi ama o da Ali Kaan gibiydi.

Birini seveceksen bunu onu ilk gördüğün anda anlarsın felsefesine inanıyordu.

Bana göre bu kısmen doğru olmakla birlikte kısmen de değildi.

Yani kısacası bunların hepsini Sevde'nin artık yüzü gülsün diye yapıyordum.

Sonra teşekkür edersin Sevdem.

"Sakin ol girêdana dilê min." Bana hitabı ile bir mum gibi eriyecek duruma geldiğimi gören sayın arkadaşlarımız bu halimize garip sesler çıkarırken ben gidip Ali Kaanın yanaklarını sıktım.

"Girêdana dilê min yesin seni."

"Ayrıca Sevde bence sen gitme Kenanların yanına. Ben sevmedim o çocuğu aşko." Turgut gidip kolunu Sevdenin omzuna atarken, sinsi sinsi bana bakmayı da ihmal etmemişti.

O da anlamıştı tabi.

"Gidemem zaten bu saatten sonra." Gelip yere serdiğimiz örtünün kenarına bağdaş kurarak otururken instagrama gireceğini bildiğim telefonunu eline aldığı an ben aldım elinden.

"Bırak artık şu sosyal medyayı. Bak mis gibi hava otur biraz sohpet et." Oflayarak bize doğru dönerken timde arabadan getirdikleri eşyaları yerleştiriyorlardı.

Daha büyük vtir örtü yere serilirken ben direkt kendimi o örtünün üzerine attım.

"Siz nereden buldunuz bizi ya? Ali Kaan kimseye dememiş." Sorum time sorulmuştu ama yanıtlayan Cihan oldu.

"Senin bu asosyal sevgilinin başka yer bildiği mi var? Buraya da biz getirdik onu."

"Susun bakayım benim sevgilim asosyal değil. Sizin gibi karı kız peşinde koşmadığı için kötülüyorsunuz onu."

"Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş abi." Mete söylene söylene yere attığı minderlerin üzerine otururken diğerleri de sırayla onu takip etti.

"Bu arada sevgilim sana Mardin yolu gözüküyor. Bayramdan sonra ilk izninde tanışma yemeğine bekliyor babam.

"Geliriz şirine hanım. Yeter ki babanız istesin."

"Harbi siz o akşam nasıl yırttınız paçayı? Çünkü ben kız kardeşimin evinde altı tane adamı o saatte görsem altı tane adam olmaz artık." Sarp tek gözünü kırparak sorduğu soruya ışık hızıyla Sevdeden cevap geldi.

"Benim üstün zekam sayemde tabi ki."

Haklıydı.

"Nasıl yani?" Ali Kaan bile merakla Sevdeye dönerken anlatmasına izin verdim.

"Saffet Amca pek yalan dolandan hoşlanmaz. Baktım bu gerizekalı yalan söylemeye başlayacak ilk başta dedim bunlar asker. Tabi Saffet amca biraz duruldu. Sever askerleri. Sonra bu saatte evinizde ne işleri vara döndü muhabbet. Dedim Saffet Amca aralarından senin gibi kara kaşlı kara gözlü olan damadın olur."

Mete kahkaha atarken Ali Kaan donmuş bir şekilde Sevdeye bakıyordu.

"Bunu gerçekten bu kadar bodoslama mı anlattın?"

"Ya siz Saffet Amcayı bilmiyorsunuz. Yalnış bir şey yapsak bile mırın kırın etmeden doğruyu söylersek doğru bir şey yapmışız gibi sorun etmez. Kızına sorun isterseniz."

Herkesin gözü bende iken dudaklarımı büküp başımı olumlu anlamda salladım.

"Ee badi ilk izin günümüzde Mardine uçuyoruz o zaman."

Sarp eli ile Ali Kaan'ın sırtını lat patlarken diğerleri de gururlu bir anne edası ile bakıyordu Ali Kaana.

"Gerçekten ilk yuva kuran Ali oldu aramızda şaka gibi. En olmayacak adam." Cihan gülerek söylenirken Ali Kaan bemi kolunun altına çekmiş yavru kedi edasında konuşmuştu.

"Şirinem acaba biz gelmişken istemeydi, sözdü, nişandı aradan çıkarsak mı? Bir daha izin günüm Allah bilir ne zamana olur çünkü. E her an uzun görevde çıkabilir."

Benim için bunlar fark etmezdi. Evet erken miydi? Çok erkendi ama hepsini bir anda halledip kurtulsak değişen bir şey olmayacaktı. Eğer (Allah korusun.) bir gün birimizin fikri değişir, ya da yolunda gitmeyen şeyler olursa bu nişanlı olsakta olacaktı olmasakta. En azından aileler açısından bu fasılların halledilmesi bizim işimize gelirdi.

"Bakarız."

Bu tabi ki evet demekti.

O da bunu anladığı için kocaman bir gülümseme ile saçlarıma öpücük kondurdu.

Gerisi mi...

Geri kalan zamanımızda ortada sıçan oynamayı teklif ettiğim tim beni şaşırtarak kabul etmiş ortada sıçan Sevde ile ben olmuştuk. Ancak onların attıkları top kurşun gibi olduğu için bir süre sonra onlara bu durumu belli etmeden yorulduğumuzu söyleyerek oynamayı bırakmıştık.

Akşama kadar bir yandan sürekli bir şeyler atıştırıp çay içerken diğer yandan uzunca sohpetler etmiş en memnun olmayan Sevde bile söylemese de alışmıştı bu adamlara.

Toparlanmamıza az bir vakit kala ben gözlerimi Ali Kaanın dizinde huzurlu bir şekilde kapatırken huzurlu bir nefes aldım.

Merhaabaaa...

Bir kaç konuya değineceğim.

Birincisi bölüm geç geldi biliyorum ama hem kedi alerjim nüksetti ve nefes alamayacak kadar sık öksürük krizleri peşimi bırakmıyor... Tabi bunda benim dayanamayıp yavru kedileri kucağımda taşımamın etkisi var birazcık... Bir de sınav dönemlerim geliyor o yüzden bu aralar biraz aksayabilir. Kusuruma bakmayın aşk bahçelerim....

İkincisi en çok rahatsız olduğunuz boy farkı. Karakterler benim aklımda kişilikleri ile belirlenirken dış görünüşleri de az çok oluyor tabiki. Benim için Güneş hep kısa Ali Kaan hep uzundu ama ben ikisini hiç yan yana düşünmemiştim aklımdayken. Yani nasıl desem ayrı ayrı oluştular zihnimde. Ama haklısınız galiba

Güneş'in boyunu 1.65 olarak değiştiriyorum o yüzden.

Diğer bir konu oy... Her bölüm 3k okunmaya 200 oy ne kadar adil sizce... Bence değil.Ben bu kadar hastayken bile bölüm yazıyorsam sizin için, bir ekrana dokunmak zor değil çünkü...

O yüzden oy sınırı vakti geldi sevmesem de...

Oy: 300

Yorum: 50

Kendinize iyi bakın aşk bahçelerim... Sizi çok seven......

Adımı demiyeyim ama siz bana bir şekilde hitap edersiniz zatennn öptüm sizii

Continue Reading

You'll Also Like

156K 7.3K 22
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...
3M 160K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
239K 15.6K 42
... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #7 - bl #5- eşcinsel
1.7M 108K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...