ELEMENTLERİN FISILTISI

By porsukzel

342 19 13

Yıllar öncesinde lanetlenen kraliçe, lanetin karnındaki bebeğe sıçrayacağını hesaba katmamıştı. Bebek sağlıkl... More

1.Bölüm "Bir Prensesin Varlığı"
2. Bölüm "İlk Uyarı: Siyah Kelebeklerin Uğursuzluğu"
3. Bölüm "Yardım Çağrısı"

GİRİŞ

163 9 9
By porsukzel

"Ateşin Günahkar Elleri"

🌱

Yıllar yıllar önce Toprak Krallığın'dan...

Kış ayının en soğuk zamanlarıydı. Sarayın kapılarının dışında dondurucu bir soğuk vardı. Havanın inatçı rüzgarına rağmen sarayın içindeki kalabalık neşe saçıyordu. Saray hiç olmadığı kadar kalabalıktı bu akşam. Toprak Krallığı'nın prensi ve Su Krallığı'nın prensesi bugün bir evlilik ile krallıkları bir araya getirmişlerdi. Su halkı, Toprak halkı tarafından sevgiyle karşılanmıştı. İki krallığında Kral ve Kraliçeleri yan yana dizilmiş ışıl ışıl gözlerle kendilerinden sonra tahta geçecek evlatlarını izliyordu. Bu evliliğin her iki krallık için de sevgi ve dostluk getireceğine inanıyorlar ve gurur duyuyorlardı çocuklarıyla. Herkesin gözünün önünde evlenmelerine saniyeler kala sarayın kapısı büyük bir gürültüyle açılmıştı. Bu gürültünün nedenini öğrenmek isteyen herkes meraklı gözlerini kapıya çevirmişti. Kapıdaki muhafızlar müdâfaa için hareketlendiklerinde alevler ile etrafları sarılmış, hareket edemez hale gelmişlerdi. Ardından kan kırmızısı peleriniyle bir adam girmişti salona. Herkesin sonu olacak o kişi. Ateş Krallığı'nın yeni kralı, Douglas Gosling.

Toprak Krallığı'nın kralı öne atılıp öfkeyle bağırdı. "Bu ne cüret? Benim sarayıma bu şekilde giremezsin!" Kırmızı pelerininin gizlediği başından kumaş parçasını sıyırdı ve başını dikleştirip emin adımlarla yürüdü. İşte o zaman herkes o tanıdık yüzün kime ait olduğunu anlamıştı. Prens ve Prensesin tam karşısında durdu. Koca topluluğu umursamadan konuşmaya başladı.

"En yakın arkadaşım Earl ve sevdiğim kadın Elena, bu mutlu gününüzde size bir hediye vereceğim..." Herkes şaşkınlıkla birbirine bakıyor olacakları merak ediyorlardı. Douglas iki elini havaya kaldırdı ve alev topu oluşturmaya başladı. Ellerini birbirinden uzaklaştırdıkça daha da büyüdü alevler. Daha da. Ve daha da.

"Elena White sana sonsuza kadar seninle olacak bir hediye veriyorum. Yaşadıkça..." dedi ve gözleri prensese kaydı, son kez doya doya bakmak ister gibi baktı sevdiği kadına. "yandıkça, yaktıkça her saniye beni hatırlayacaksın." Ellerinin arasındaki alev topunu acımasızca prensese doğru savurdu.

Alev topu prensese çarpınca prenses acıyla yere yığılıverdi. Earl, prensesini kollarının arasına aldı ve şefkatle yüzündeki sarı saçları kenara ittirdi. Öfkeyle başını kaldırıp eski dostu Douglas'a baktı. "Sana bunu ödeteceğim! Bundan sonra halkımın önünde tanrı şahidim olsun ki, ilelebet düşmanımsın! Sen ölmeden ölmeyeceğim Douglas!"

Douglas, Earl'e aldırış etmeden sadece son kez Elena'ya baktı ve kan kırmızısı pelerinini başına geçirdi. Arkasını dönmesiyle alevlerin arasından kaybolup gitti.

O gece, onca yılın tek en uzun gecesiydi. Bitmiyordu. En mutlu gün bir kabusa dönüşmüştü. Herkes olanları sindirmeye çalışıyordu. Prenses baygındı. Prensesi hemen bir odaya taşımışlardı ve korkuyla tüm aile başında bekliyordu. Tüm halkı evlerine göndertmiş, eğlenceyi bitirmek zorunda kalmışlardı. Earl, Elena'nın yanından bir dakika bile ayrılmadan ellerini sıkıca tutuyor, bırakmıyordu. "Bunu ona ödeteceğim!" diyip duruyordu prens kendi kendine.

Su Kraliçesi kızının yanına oturmuş acılar içerisinde ağlıyordu. Bir yandan da Toprak Kraliçesi ve eşi tarafından da teselli görüyordu. Şifacı gelmiş, prensesi kontrol etmişti. Kontrollerinden sonra şifacı, görünürde bir şey olmadığını ancak ayılınca anlayabileceğini söylemiş ve gitmişti.

Saatler sonra prenses kendine gelmişti. Ayılması fazla uzun sürmüştü ama bu zaman diliminde bile kimse yanından ayrılmamıştı. Uyandığı an hıçkıra hıçkıra korkuyla ağlamaya başlamıştı. Hem korkuyordu hem de sebepsizce öfkeliydi. Odadaki herkesi başına toplanmış görünce herkesi odadan kovmuştu. Nazikliği ve kibarlığı ile bilinen prenses, o gün o bilinirlikten çıkmıştı. Elena White bir lanetin kurbanı olmuştu.

Odada sadece Earl ve Elena kalmışlardı. "Bebeğim..."demişti Elena korkuyla. "Bebeğimiz iyi değilmiş gibi. Hissediyorum Earl." Prenses hamileydi ve bu bebeğin varlığını ikisi dışında başka kimse bilmiyordu. Prensesin kalbi alevlerle kaplanmıştı sanki, her şey her yer yanıyormuş gibi geliyordu artık ona.

"Ben..." demişti kıvranırken. "ben iyi değilim Earl. Ateş içimi yakıyor, kalbim kavruluyormuş gibi. B-bu çok acı veriyor."

Earl, prensesinin elini havaya kaldırıp avucunun içine naif bir öpücük bıraktı. "İyi olacaksın.Bebeğimiz de iyi olacak." Elena yatağın içinde acılar içerisinde kıvranıyordu ve Earl'ün elinden hiçbir şey gelmiyordu.

"Git." demişti Elena. Earl'ün itiraz edeceğini anlayınca dayanamayarak sesini yükseltmişti. "Git!" demişti öfkeyle. İlk defa sevdiği kadın ona karşı sesini yükseltmişti ama o an bu lanete engel olamadığı için kendine kızıyordu Earl. Elena ona ne kadar kızsa, haklıydı onun gözünde.

Aradan aylar geçmişti ve ilk götürüldüğü andan beri hala aynı odada, aynı yataktaydı Elena. Hala aynı şekilde yatağın içinde kıvranıyor ve geceleri belirsiz kelimelerle sayıklayıp duruyordu. Su Kralı ve Kraliçesi bir süre Toprak Krallığın'da kalmış kızlarının yanından ayrılmamışlardı, ama Elena rahat bırakılmak istediğini söyleyince onlar da Su Krallığına geri dönmek zorunda kalmışlardı. Her akşam olduğu gibi annesi ve babası ile büyük yemek masasında yemek yiyen Earl'ün iştahı yine yoktu. Yemek odasına koşarak gelen hizmetli tüm dikkatleri üzerine toplamıştı.

"Prenses doğuruyor!" Masadaki herkes ayağa fırlamış prensesin olduğu odaya doğru koşar adımlarla yürümeye başlamışlardı. "Derhal ebe kadına ve şifacıya haber verin!" diye emir vermişti kraliçe.

Aradan kaç yıl geçmişti,herkes zamandan bihaberdi. Artık çiçekler eskisi gibi açmıyor,sular daha bulanık akıyordu. Hava'daki bulutlar dinmiyor ama ateş daha güçlü yanıyordu. Koskoca bir devran kapanmış, Kral ve Kraliçe öleli haftalar olmuştu. Anne ve babasının ölümünü bile tek başına yaşamıştı Earl. Artık Toprak Krallığı'nı yalnız yönetiyordu ve hayattaki tek tesellisi kızı Vanessa idi. Elena'nın yanına gidemez olmuştu, her defasında Elena onu kovuyor yalnız kalmak istediğini ve artık yanına gelmesini istemediğini söylüyordu. Çoğu zamanının bir çoğunu Kral'lık işlerine, kalan kısmını ise on beş yaşındaki küçük prensesi, Vanessa'ya ayırıyordu.

"Majesteleri..." demişti şifacı kadın çekingen bir tavırla. "Sizinle konuşmak istediğim önemli bir konu var."

Earl dikildiği camın önünden geri çekilip şifacı kadına dönmüştü. "Seni dinliyorum."

"Majesteleri, prensesin saç rengi garip bir şekilde gitgide kırmızıya dönüşüyor. Sanıyorum ki büyüdüğünde saçları kıpkırmızı olacak."

"Bunda kötü bir şey göremiyorum." demişti Earl yeniden başını cama çevirerek.

Şifacı söze devam etti, "Bu Toprak ve Su Krallığın'da daha önce görülmemiş bir şey, majesteleri. Diğer şifacılarla birlikte bunun lanetle ilgili olabileceğini düşünüyoruz."

Earl öfkeyle şifacıya baktı. "Başka ne düşündünüz şifacılarla?" dedi sinirle.

"Özür dileriz majesteleri. Biz sadece lanetin anne karnında prensese de geçebileceğinden şü-"Earl öfkeyle şifacının sözünü kesti.

"Ne cüretle böyle bir şey söylersin? Çık odamdan! Derhal!" Şifacı olduğu yerde korkuyla şekilden şekile girerek çıkmıştı odadan. Earl lanetle ilgili tek bir şey bile düşünmek istemiyordu. Hayatındaki güzel kalabilen tek şey kızıydı ve öyle kalması için her şeyi yapardı.

————————————————————————
-BÖLÜM SONU-

Asıl hikaye diğer bölümde başlıyor.Beklemede kalın!

Continue Reading

You'll Also Like

100K 2.8K 27
"𝐜𝐚𝐮𝐬𝐞 𝐢'𝐯𝐞 𝐡𝐚𝐝 𝐞𝐯𝐞𝐫𝐲𝐭𝐡𝐢𝐧𝐠, 𝐛𝐮𝐭 𝐧𝐨 𝐨𝐧𝐞'𝐬 𝐥𝐢𝐬𝐭𝐞𝐧𝐢𝐧𝐠, 𝐚𝐧𝐝...
58.5K 125 60
Erotic shots
31.9K 2.8K 18
A Royal family renowned for their illustrious name and fame, A family full of pride and rage, A Family for which everyone bows their head - The Agnih...
70K 3.6K 37
• Ranbir a cold hearted person , have a anger issue • Prachi a kind hearted person , the most stubborn girl both are different in their ways what w...