K A R A D A Ğ L I

simaara tarafından

3.6M 189K 49.5K

❝Yüreğindeki ateşin içinde cayır cayır yanıyordu kadının ruhu. Mahkum edildiği hayatı istememişti oysa... çoc... Daha Fazla

1. BÖLÜM "E V İ N"
2. BÖLÜM "V İ R A N E"
3. BÖLÜM "M U K A D D E R A T"
4. BÖLÜM "D İ L H U N"
5. BÖLÜM "M E Y U S"
6. BÖLÜM "V Â V E Y L A"
7. BÖLÜM "S Ü V E Y D A"
8. BÖLÜM "G İ R İ F T"
9. BÖLÜM "Â F İ T Â B"
10. BÖLÜM "M Ü Ş K Ü L P E S E N T"
11. BÖLÜM "E F S U N K Â R"
12. BÖLÜM "S A F D E R U N"
13. BÖLÜM "T A H A Y Y Ü L"
14. BÖLÜM "İ N A Y E T"
16. BÖLÜM "R A Y Î H A"
17. BÖLÜM "Y E K T Â"
18. BÖLÜM "M E F T U N"
19. BÖLÜM "N A Z E N D E"
20. BÖLÜM "S E N"
21. BÖLÜM "B E N"
22. BÖLÜM "T E K"
23. BÖLÜM "G İ Z L İ"
24. BÖLÜM "Y A N K I"
25. BÖLÜM "Ş Ü P H E"
26. BÖLÜM "A L B Ü M"
27. BÖLÜM "S Ö Z"
28. BÖLÜM "A H S E N"
29. BÖLÜM "Y Ü Z L E Ş M E"
30. BÖLÜM "B I R A K M A"
31. BÖLÜM "Y U V A"
32. BÖLÜM "M A S A L"
33. BÖLÜM "E F N A N"
34. BÖLÜM "Y A Ş A M"
35. BÖLÜM "İ L K T E M A S"
36. BÖLÜM "Z A A F"
37. BÖLÜM "G Ö K Y Ü Z Ü"
38. BÖLÜM "G E L İ Y O R!"
39. BÖLÜM "M U M"
~ BORAN&HAYAT ~
40. BÖLÜM "B İ R L İ K T E"
41. BÖLÜM "B A B A"
42. BÖLÜM "E & Y & E"
43. BÖLÜM "İ Y İ K İ M"
44. BÖLÜM "F İ N A L"
TEŞEKKÜRLER 🫂

15. BÖLÜM "U H D E"

81.4K 4.8K 2.3K
simaara tarafından

Merhabalarr 🤍 Öncelikle hepinizin bayramı mübarek olsun 🤲🏼

Nasılsınız, keyifleriniz yerindedir İnşallah? Ben idare ederim, bir kaç gündür rahatsızım, bölümü de bu yüzden zar zor yazabildim. Beklettiğim için üzgünüm :(

14. bölümden sonra fazlasıyla geri dönüş aldım sizlerden. Ve bu geri dönüşlerin bir çoğu beni oldukça güldürdü açıkçası, Yavuz'un yapmış olduğu şey hepimiz için fazlasıyla beklenmedikti biliyorum. Bundan dolayı da tüm şaşkınlığınızla birlikte tepkiler verdiniz ğsöwğsöwşsösşks

Tüm merakınızı elimden geldiğince bu bölümde gidermeye çalışacağım, umarım hoşunuza gider 🌸

Şimdi daha fazla uzatmadan sizleri bölümle baş başa bırakıyor keyifli okumalar diliyorum. Satır aralarında buluşalım lütfen, sizleri orada bekliyorum 🕯

• • •

Bölüm Şarkısı: Tom Odell / Anohter Love


"Çok tuhaftı!
Ağlayamadım; Ruhum paramparça olmuştu."

Milena'ya Mektuplar  - Franz Kafka






⚫️


Bir oyundu hayat, bizlerde birer oyuncu.

Kartlar çoktan dağıtılmıştı ve sırası gelen hamlesini yaparak, önündekileri yıkıp geçiyordu.

Bazen tek bir seçenekle galibiyete koşarken, bazen sabırla atılan adımlar mağlubiyetle taçlanıyordu.

Hayatın benim için şu anda bir iskambil oyunundan farkı yoktu gözümde, tüm kartlarımı oynamıştım. Elimde kalan son kart ise; Maça 3'tü.

(Maça 3; Eş veya nişanlıdan ayrılık anlamına geliyor.)

Birlikte adım atılan yolun daha en başındayken, ayrılıkla burun buruna gelmiştik ve sona kalan bu kartın sorumlusu ben değildim. Belki de en başından beri çıktığımızı sandığımız bu yol, büyük bir sondu. Ona karşı bir şey hissetmiyor olmama rağmen neden yaptığı böylesine zoruma gitmişti bilmiyordum?

Peki ya bu içimdeki hayal kırıklığı...

Ruhumu böylesine sızlatan hayal kırıklığının sebebi neydi?

Gözyaşlarım yanaklarıma doğru süzülürken, nereye gittiğimi bile bilmeden koşar adımlarla yürüyordum. Her göz damlam sanki kalbime bir hançer daha saplıyor gibiydi, canım çok yanıyordu.

Nefesim daraldı, attığım adımlar duraksadı, bedenim titredi. Avazımın çıktığı kadar bağırmak istedim. Bağırırsam birilerinin sesimi duyarak bana yardım edeceğini sandım.

Ona belki de tam olarak güvenecekken, dudaklarından dökülen kelimeleri duyacağımı düşünememiştim.

Kendimi o an kaybolmuş hissettim, ve bunu düşünüyor olduğum içinde sanki yeteri kadar acımamış olan kalbim biraz daha acıdı ve söyleyemediğim sözcükler boğazımda düğümlenip kaldı. Nasıl bir oyun dönüyordu?

"Yenge?!"

Kulağıma gelen bulanık sesler yavaş yavaş netleştirken, yanımda duran ağaca yaslanarak ayakta durmaya çalıştım. Gördüğüm şeyleri düşünmek istemiyordum.

"Yenge neredesin?"

Mihrimah'ın sesi biraz daha yakından gelirken, ben hala yaslandığım o ağaçtan güç almaya çalışıyordum. Yaslanacak bir omzum yoktu çünkü benim...

"En son salıncakların oradayd... Yenge!"

Gözlerimi yerden kaldıramazken, koşarak buraya geldiğini seslerden anlamıştım. Koluma elini koydu, şu anki halim berbattı ve bu onu korkuttu.

"Ne oldu sana?! İyi misin?"

Kendisine bakmam için diğer eli çeneme uzanırken, suratıma doğru süzülen gözyaşlarımı da görmüştü.

Daha az önce şahit olup duyduğum şeylere inanmayı dahi istemiyorken ona olanları nasıl anlatacağımı bilemiyordum.

"Yenge, bir şey olmuş. Ne oldu konuşur musun benimle?"

Dudaklarımı araladım fakat boğazımdaki büyük yumru konuşmama izin vermedi. Gözlerimi boş araziye çevirerek yutkunmaya çalıştım.

"Gördüm... onları gördüm."

Zorla söylediğim kelimelerden, ikisini aynı cümlenin içinde kullanmaktan, delicesine nefret ettim o an. İçimdeki yangın, büyük bir nefrete dönüşmüştü, ne yapacağımı bilemiyor, kendimi kontrol edemiyordum. Ateşin beni ele geçirmesine çoktan izin vermiştim, yanıyordum.

"Kimi gördün yenge?"

Sözlerime bir anlam yükleyemeyen Mihrimah'ın gözleri üzerimde gezinmeye devam ederken, ben hala kendi kendime mırıldanıyordum. Bu sefer beklemeye niyetim yoktu. 
Yüzümdeki yaşları umursamadan bir anda yerimde doğruldum, bu ani hareketim yanımdaki kızı olduğu kadar beni de şaşırtmıştı.

"Yengem, canım benim konuşur musun artık? Bak vallahi korkuyorum."

Konuşurdum... bu sefer içimi kavuran bu ateşe boyun eğmezdim. Belki de hiç hakkım olmadığı halde bunu yapıp, karşısına geçerek ona hesap soracaktım. 

"Soracağım bir hesap var Mihrimah sonra."

Bana bir soru daha sormasına müsaade etmeden hızlıca yürümeye başlamıştın. Arkamdan yakınıyordu, dönüp bakmadım.

"Ya bir tane Yavuz yetiyordu zaten bu eve, bu kızı da gelir gelmez kendisine benzetmesine ne gerek vardı ki şimdi!"

Az önce üzülerek yürüdüğüm yolları şimdi kanıma karışan öfkeyle yürüyordum, ve bu bana çok garip hissettiriyordu. Bu zamana kadar sayısızca darbe yemiştim insanlardan ama sanki hiç biri beni böylesine öfkelendirmemişti. Ya da daha açık konuşmam gerekirse, kendi hür irademle güvenmek istediğim bir insanın ihaneti canımı daha çok acıtmıştı. Karşısına çıkmayı göze almıştım.

Gözlerimden hala akmaya devam eden yaşlar yüzünden doğru dürüst önümü göremezken, attığım büyük adımlardan bedenim dengesizce sallanıyordu. En çokta kendime kızdım ben. İnsanlara hala kanıp, iyi niyet aradığım için en büyük kavgamı kendimle ettim.

"Aptal kafam! Aptal!"

Yüzüme akan yaşları silerken, hızımı alamayıp sertçe birisine çarpmıştım. Yolda yürüdüğüm için çarptığım şeyin insan olduğundan emindim ama gözlerimi açana kadar o kişinin Yavuz olacağını düşünememiştim.

Suratıma yapışan saçlarım ve kızaran yanaklarımla fazlasıyla garip bir halim vardı, bakışlarındaki şaşkınlık ve anlamsızlık bunu fazlasıyla ele veriyordu. Ve o az önce olan şeylere rağmen tüm gerçekliğiyle karşımda duruyordu.

"Evin?! Ne bu halin, ne oldu?"

Cevap vermeden önce bir süre gözlerine baktım. Neden bunu yapmıştı, beni kandırdığı zaman eline ne geçecekti? Kimsenin umurunda dahi değilken, neden beni umursuyormuş gibi davranmayı tercih etmişti? Bana neden tüm bunları yapıyordu...

Karşısında küçük bir çocuk gibi iç çekerken daha az önce duyduğum sesi zihnimde yeniden kendisini tekrarladı.

"EVET İNTİKAM İÇİN NİKAHIMA ALDIM EVİN'İ, ONU TANIMIYORUM DA SEVMİYORUM DA OLDU MU?!"

Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde havaya kalkan avcum içimdeki tüm öfkeyle sol yanağıyla buluşmuş, yüzünün sertçe diğer tarafa savrulmasını sağlamıştı. Aramızdaki sessizliğe suratına çarptığım tokatın sesi sızdı.

Tokat atmıştım.

Ben Yavuz'a tokat mı atmıştım?

Suratını bana çevirmeden önce biraz bekledi, akan gözyaşlarım akmayı bıraktı ve suratına çarptığım elim havada asılı kaldı. Kalbimin sesini kulaklarımda hissederken, elimin içine yayılan sızıyla canını acıttığımdan fazlasıyla emin oldum.

Daha bir kaç saniye geçmeden bunu yaptığım için pişman olmuştum, ben yaşadığım şeylere rağmen birisinin canını bu kadar düşüncesiz bir şekilde nasıl yakmayı göze alabilirdim?

İkinci kez bunu yapıyordum, göğsümü döven kalbime inat zorlukla dudaklarımı araladım.

"A...acıdı mı?"

Titreyen sesim cılızca aramıza sızarken, kafasını oldukça ağır bir şekilde bana çevirmişti. Kararan hareleri beni korkuttu. Elini yüzüne dokundurarak çatık kaşlarıyla yukarıdan uzun bir bakış attı.

"Neydi şimdi bu?"

Havada duran elimi aşağıya indirirken araladığım dudaklarım bu sefer susmama izin vermemiş, kelimeler kontrolümün dışında firar etmişti.

"Gördüm."

Gözlerini kıstı, anlamamıştı. Açıkladım.

"Sizi gördüm, ahırda!"

Her biri dudaklarımın arasından iğrenerek dökülmüştü, gözlerimi yüzünden kaçırdım, bakmak istemedim.

"Ona söylediğin şeyleri duydum! Amacın ne? Ne yapmaya çalışıyorsun sen Yavuz Ağa?!"

Tüm öfkeme sakince karşılık verdi.

"Şimdi anlaşıldı her şey."

Alay eder gibi söylediği sözlerden sonra afallayarak suratına bakmıştım ama sakinliği kısa sürmüştü. Aramızdaki ufak mesafeyi aşarak dibime girmişti, aldığımız sert soluklar yüzünden hiddetle inip kalkan göğsümüz birbirine çarpıyordu. Alev alev yanan hareleriyle yeşillerime baktı.

"Ne sanıyorsun sen beni Evin? Oradan bakınca her önüne gelen kadınla düşüp kalkan birisine mi benziyorum?"

Attığım tokata rağmen hala ses tonunu yükseltmeden konuşuyordu, fakat tınısındaki anlam veremediğim şey fazlasıysa dikkatimi çekmişti.

"Ne demeye çalışıyorsun?"

Dedim içimdeki öfkeyi kendime unutturmamak için. Soruma cevap vermeden önce gözlerinden sık sık kaçırdığım gözlerime engel olmak istedi ve bu seferde çenemi tutarak kendisine bakmamı sağladı.

"Bir şey duyduysan, sonuna kadar dinle diyorum."

Islak kirpiklerime baktı, bir süre orada oyalandı ve sadece bana değil, herkese duyurmak isteyen bir tonlamayla her bir kelimesinin üzerine bastıra bastıra cümlesini kurdu.

"Karımsın, senden başkasına bakıp sana oyun oynayacak kadar şerefsiz değilim ben. Haklısın duyduğun şeyleri bende duysam muhtemelen sonunu dinlemeden çekip giderdim, ama orada duyduğun hiç bir şey göründüğü gibi değil. Allah katında bir söz verdik biz, unutma."

Sabırsız bir şekilde kafamı salladım, hemen konuşması gerekiyordu.

~

15 dakika önce, yazardan:



"Abi nereye gidiyorsun?"

Boran kucağındaki yeğenini oradan oraya uçurup gülmesine sebebiyet verirken, kapıdan çıkan abisini görerek önünü kesmişti. Yavuz onun bu halini umursamadan kollarının arasında duran Aras'a gülümsedi. Yeğen, soruşturmacı bir kardeşten daha cazip geliyordu.

"Artık cevapta vermiyorsun öyle mi?"

Alayla gülümseyerek, kısa bir bakış attı Boran'a.

"Ahıra gidiyorum, oldu mu?"

Aras, kendince Yavuz'a gülümseyip şebeklikler yaparken Boran abisinin keyfinin yerinde oluşundan faydalanmak için bir soru daha sormuştu.

"Hayırdır ne işin var ahırda?"

Yavuz kardeşini merakta bırakıp gitmeyi istese de keyifli oluşuna denk geldiği için bu seferliğe özel olarak sorusunu yanıtlamayı tercih etti. Harika planları vardı, en azından bir kişi bilse onları rahatsız etmezlerdi.

"Atları hazırlayacağım, yengenle turlayacağız."

Boran abisinden cevap almanın şaşkınlığını yaşayamadan söylediği şeyleri idrak etmişti. Suratına imalı bir gülümseme yayıldı.

"Bir dakika ben doğru mu duydum?"

Yavuz, Boran'ın daha fazla ona soru sormasına izin vermeyerek bu sefer kapıdan çıkmayı tercih etmişti. Buraya geldikten kısa bir süre sonra aldığı telefonla girdikleri ihaleyi kazandıklarını öğrenmiş, iş stresini tamamen kafasından atmıştı. Şimdi de burada Evin ile vakit geçirme planlarını kurmuş, keyfi yerine gelmişti. 

O kadar keyifliydi ki, dudaklarının arasından çıkıp giden ıslık sesine engel olamıyordu. Nikahlarının kıyılışının üzerinden 10 gün geçmişti, ve bu 10 gün boyunca yaralı olduğu için evden çıkaramadığı kadını bugün fazlasıyla mutlu edecekti. Sebebini bilmese de bunu istiyordu, onu çok nadir gülerken görmüştü ve bu kadına gülümsemenin çok yakıştığını düşünüyordu.

Bir de aldığı ödül sözü vardı.

Ahırın önünde durduğunda çalışan adam koşarak yanına gelmişti.

"Ağam bir şey mi lazımdı?"

Kafasını salladı ve o sırada ahırın içinden, Safir'le Kuzgun'a ait olan iki ses yükseldi. Bunu duyunca yavaşça dudakları kıvrıldı.

"Bizim çocukları hazırla, hanımla şöyle bir dolaşalım."

Çalışan adam aldığı komutla birlikte hemen ahıra girerken, Yavuz Karadağ'ı böyle gördüğü içinde şaşkınlığını gizleyemiyordu. Bu adamın keyifli olduğu anlar azdı ve bizzat şahit olmak fazlasıyla imkansızdı.

Atlar hazırlanırken etrafa kısaca göz atan Yavuz'un olan keyfi karşıdan kendisine doğru gelen kadını görmesiyle birlikte kaçmıştı. Sıkıntılı bir şekilde burun kemerini sıkarken, Lerzan çoktan yanındaki yerini almıştı.

"Ne var Lerzan? Yine niye buradasın?!"

Zamanında yaptığı hataya rağmen hala aynı şekilde Yavuz'un karşısına çıkıp, konuşabiliyordu Lerzan. Buraya gelirken, hala bir şeyleri yoluna koyacağına dair umutları vardı, planları da bu yönde olmuştu. Elbisesinin eteklerinde gezinen elleriyle, hafifçe yerinde sallandı. Bu elbiseyi istediği için ona Yavuz almıştı, bunu hatırlayacağını umarak kahve gözlerine kısa bir bakış attı ama istediği tepkiyi karşısındaki adamdan alamadı. Yavuz elbiseyi hatırlamıyordu.

"Canım sıkıldı, buraya da geldiğini görünce biraz dolaşırız diye düşündüm."

Gerekmedikçe suratına dahi bakma tenezzülü hissetmediği kadına bu sefer kısa bir bakış atmıştı Yavuz, ciddi olup olmadığını anlamak için. Fazla ciddi duruyordu. Öfkesini kontrol etmeye çalışarak karşılık verdi.

"Asabımı bozma benim Lerzan, nerede sıkılıyorsan sıkıl benden ve karımdan uzak dur yeter!"

Bu sözlere inatla inanmak istemiyordu Lerzan, kendisinin Yavuz'u unutamadığı gibi onun da kendisini unutamadığını düşünüyordu. Ve bu düşüncesinden de emindi. Evin için karım demesini duymazlıktan geldi.

"Kimse yok burada niye hala rol yapıyorsun anlamış değilim Yavuz. Sevmiyorsun işte o kadını, sırf şu inadın yüzünden işleri nereye getirdin farkında mısın?"

Duyduğu şeylerle kontrol etmeye çalıştığı öfkesi gün yüzüne çıkmıştı genç adamın. Buraya gelirken yaptığı planlar çok daha farklıydı oysaki...

"Seni düşünüp acı çektiğimi falan mı sanıyorsun Lerzan? Sana saygı duydum, aşık olmadım. Sevmeye çalıştım, sevmedim. Tüm bunlara rağmen bana ihanet ettin! Evlendim ben kendine gel, haddini bil!"

Yavuz'un her bir kelimesinden sonra daha da inatla direniyordu Lerzan.

"Yalan konuşuyorsun hala Yavuz. Hadi artık doğruları söyle bana..."

Öfkesi git gide daha da artan adam ağzına gelen küfürleri etmemek için üstün bir çaba harcıyordu. İnanmayan herkese bizzat inandıracaktı gerekirse, yanındaki kadın onun için değerliydi. Kendi soyadını da almışken kimse onun hakkında ileri geri konuşamazdı.

"Karımı seviyorum Lerzan, ona saygı duyacaksınız hepiniz!"

Ufak bir adımla Yavuz'a yaklaştı Lerzan. Planı işliyordu ve başarıyla sonuçlanması için birazcık daha oyalamalıydı.

"İntikam alıyorsun, benim Ferzan'a uyarak yaptığım hataya karşılık benden böyle intikam alıyorsun!"

Bardağı taşıran son damla bu olmuştu Yavuz için. Kadının duymak istediği fakat gerçek hislerle kendisinden duyamayacağı sözleri alaylı sesiyle bağırarak söylemişti. Hala kendisini böyle saçmalık uğruna bir başka kadını nikahına alacağını sanmasına şaşırıyordu. O böyle bir şey yapmazdı, özellikle de söz konusu Evin ise asla yapmazdı.

"EVET İNTİKAM İÇİN NİKAHIMA ALDIM EVİN'İ, ONU TANIMIYORUM DA SEVMİYORUM DA OLDU MU?!"

Cümlesinin devamını getirmesine izin vermeyen şey dibine girip çenesinin biraz uzağında duran dudaklar olmuştu. Afalladı, ne hakla bunu yaptığını anlamaya çalıştı. Bir kaç saniyelik duraksamasının ardından bileklerinden sertçe yakalayarak kendisinden uzaklaştırdı.

"Ne yapıyorsun lan sen?!"

Lerzan Yavuz'un iri bedeninden dolayı kapı tarafını göremiyordu, bu yüzden de planının işe yarayıp yaramadığından emin değildi. Oyununu devam ettirmek istedi fakat üzerindeki öfkeli bakışlardan fazlasıyla korkuyordu, cesaret edemedi.

"SANA DİYORUM LERZAN? AMACIN NE!"

Gözlerini kaçırarak geri adım attı.

"Ben... özür dilerim engel olamadım kendime."

Yaptığı savunmaya inanmayacak kadar zekiydi Yavuz, biliyordu ki bu işin içinde bir şey vardı.

"Kadınsın diye hala saygı duymaya çalışıyorum ama bu hareketlerine devam edersen eğer gerçek yüzünü tüm Mardin'e göstermekten geri durmam. Duydun mu beni?!"

Duyduklarıyla hafifçe gülümsemişti kadın.

"Yapmazsın..."

Yavuz'un onu yaptığı şeylerle vurmayacağından emindi, bu yüzden net bir şekilde karşılık vermişti.

Sabrının sınırlarında dolaşan kadına kıstığı gözlerini dikerek, her bir kelimesinin üstüne basa basa son cümlesini söylemişti.

"Yaparım... Sen bir daha yoluma çıkıp, karım hakkında ileri geri konuşursan çokta güzel yaparım Lerzan. Ayağını denk al!"

Tüm keyfinin yerini öfkesi almışken, kapıya dönüp arkasından seslenen çalışana dahi cevap vermeden ahırdan uzaklaşmaya başlamıştı.

Karşısındaki kişinin hala böylesine arsız bir şekilde hayatı hakkında yorum yapıyor olmasına tahammül edemiyordu.

"S***ceğim Lerzan'ını da Ferzan'ını da! Gitmiyor şerefsizler!"

Kahve harelerini hafif kararan bahçede gezdirdiği sırada karşıdan yere bakarak sarsak adımlarla kendisine doğru yürüyen kadını görmüştü. Ne olduğunu anlamaya çalışırken aynı zamanda kendisi de yürüyordu. Kadını durdurmaya fırsat bulamadan bedenine çarparak sendelemişti kadının bedeni.

Yeşil gözlerine baktı yine kızarmıştı, ağladığını anladı. Bu durum artık fazlasıyla canını sıkıyordu, sıkıntılı bir nefes verirken ona ne olduğunu sormuştu.

"Evin?! Ne bu halin, ne oldu?"

Sorusuna istediği bir şekilde yanıt alamayışının yanı sıra suratına patlayan tokat az önceki olayın üzerine ona şok etkisi yaşatmıştı. Bir anlığına uyuyup kabus bile gördüğünü düşündü, çünkü ona göre Lerzan'ın içinde olduğu şey kesinlikle bir kabus olabilirdi. Yanağındaki sızıyı hissetti yavaş yavaş. Eliyle dokundu, uyanık olduğundan fazlasıyla emindi.

Tüm bu karmaşanın içinde duyduğu ses, onu asıl afallatan şey olmuştu işte. Cidden gerçek karmaşa neydi?

"A...acıdı mı?"

~

Evin'den:


Karşımdaki adamın gözlerine bakarken duyacağım şeylerden korkuyordum.

"Sana ihanet etmem Evin, bunu düşünmene sebebiyet verecek ne yaptım bilmiyorum ama bunu sana asla yapmam."

Bunu bana düşündürecek ne yapmıştı?

"Sizi gördüm Yavuz, daha öncesinde de duydum, balkondaydınız!"

Sıkıntıyla yüzünü sıvazladı, ne konuşacağından ziyade konuya nasıl gireceğini bilemiyor gibiydi.

"Geldi bir şeyler zırvaladı, duymak istediği şeyleri söyleyip yükselince de üzerime atladı! Belalarını s**eceğim artık hepsinin, bir bitmediler!"

Hala soru işaretlerine bir cevap alamamıştım. Bakışlarımı yorgunca gözlerinden çektim.

"Öptü."

Dedim iğrenircesine. Halim kalmamıştı artık konuşmaya.

"Öpmedi yaklaştı."

İnanmamı isteyen ses tonuyla bana karşılık verdi. Eli yanağıma ulaştı, gözlerine bakmamı sağladı.

"Bana hiç mi güvenmedim Evin, sana onca söz verip el uzatmış olmama rağmen, hiç mi güvenmedin?"

Cevap veremedim. Güvendiğim anlar olmuştu ama her seferinde de içimdeki şüphe peşimi bırakmamıştı. Gözlerini kapatıp açtı, benden yanıt alamayışıyla bakışlarına bir kırgınlık yerleşti.

"Bu intikam mevzusu ne o zaman?"

Son bir umut duyacaklarımdan korkarak dudaklarımı yeniden araladım. Kafasını sıkıntıyla yana yatırdı.

"İntikam falan yok Evin. Sil at kafandan böyle saçma şeyleri, hepiniz bir şey tutturmuşsunuz, beni sınıyorsunuz! İntikam için evlenecek adam mıyım ben?"

Yükselen sesini kontrol altına alarak dudaklarını yeniden araladı. Bu sefer sözlerinden çok bakışları bana bir şeyler anlatıyordu.

"Seni ağlatmasının da hesabını soracağım ona."

Aramızdaki ufak mesafeyi çoğaltmak için geriye doğru bir adım attım, yanağımda duran eli de hamlemle boşluğa düştü.

"İçeriye girmek istiyorum."

Yıkmaya çalıştığım duvarları yeniden ördüğümü gördü, fakat asıl enkaza dönen şey ben miydim yoksa onun bakışlarında gördüğüm kendisi miydi bilememiştim. Bu tavrını farketmemem için hızlıca kendisini toparladı.

"Haklısın girelim, akşamları rüzgar sert eser burada. Hastaneden yeni çıktın sayılır dikkat etmeliyiz."

Şu anda doğru mu yapıyordum yoksa yanlış mı emin değildim. Dediği gibi öpmemiş olabilir miydi? Görüş açımda Yavuz'un iri bedeni vardı, bundan kaynaklı sadece Lerzan'ın ellerini uzattığını ve dibine girişini görebilmiştim. Yanımda yürüyen bedenine bakmadan yürümeye devam ettim. Benim gibi o da sessizdi ama bu sessizliğinin sebebini sözlerimin onu kırmış olabileceğine bağladım.

Haklıydı, verdiği her sözü yerine getirip bana yardımcı olmaya çalışmıştı.

Bu durum bozuk olan moralimi daha da bozarken, çoktan eve varmıştık. Kapının önünde telaşla yürüyen Mihrimah karşılamıştı bizi.

"Yenge? Nereye gittin az önce bir anda sen, iyi misin?"

Endişeli sesi Yavuz'un da dikkatini çekerken, yanımda duran bedeninin öfkeyle kasıldığını farketmiştim. Kafamı çevirerek yüzüne baktım, ama o tüm dikkatiyle Mihrimah'a bakıyordu.

"Ferzan itiyle Lerzan'a söyle buradan bir an önce s***irip gitsinler. Yoksa elimden bir kaza çıkacak!"

Karşımızda duran Mihrimah bir şeyler olduğunu anlamıştı ama bu olayın onlarla olan bağlantısını ne yazık ki hala çözememişti.

"Babamla içeride sohbet ediyorlar, ne oldu ki?"

Bu sefer konuşmak yerine hızlı bir hamleyle içeriye girmeye çalışmıştı Yavuz, elimi koluna koyarak ona engel oldum. Gözleri beni buldu.

"Dur, öfkeyle hareket ediyorsun şu anda. İçeridekilere ne açıklama yapacaksın?"

Ağzının içinde bir şeyler homurdandı ama ne ben ne de Mihrimah, ikimizde anlamadık.

"Kimseye bir şey açıklamak zorunda değilim ben! Şimdi içeriye girip ikisini de buradan göndereceğim."

Yardım istercesine Mihrimah'a baktım. Okları kendi üzerine çevirecekti şu anda içeriye girerse.

"Abi, önce bir sakinleşsen mi acaba, ne oldu iki dakikada böyle hiç bir şey anlamadım ben."

Neler olmamıştı ki...

Hala elim kolundayken bir anda yana kayarak, elim boşluğa düşmüştü.

Bir şey söylemeden bizden biraz uzaklaştı. Elini cebine atarak aldığı paketten bir sigara çıkarıp yakarak dudaklarının arasına koydu. Boynundaki damarları şişmiş, göğsü hiddetle inip kalkıyordu. Karşımda duran kız koluma dokunarak kendisine bakmamı sağlamıştı. Dikkatimi ona verdim.

"Yenge ne oldu anlatır mısın?"

Kafamı sallayıp, Yavuz'un bizi duymamasına dikkat ederek hızlıca olayı özetlemeye başladım. Merak ettiği her detayla biraz daha şaşıran Mihrimah, bana bir soru daha sormuştu.

"Yenge iyi hoşta, sen en son sallanıyordun. Ahırın oraya ne ara gittin?"

Sözlerinin ardından gözlerim kısılırken, zihnime o anki konuşmalar düşmeye başlamıştı. Oyuna gelmiş olamazdım değil mi?

"Ferzan... yanıma geldi bir şeyler söyledi."

Dedim hala emin olamayarak.

"Biliyordum lan biliyordum, o it asla akıllanmıyor!"

Hangi ara sigarasını içip yanımıza geldiğini anlamadığım Yavuz'un yüksek sesiyle irkilmiştim. Kapının önünde dikilen Mihrimah'ı omzundan tutup kenara çekerken, kendince abisine engel olmaya çalışmıştı ama başaramamıştı. Tüm bedenim korkuyu hissederken, hemen yanına koşarak önüne geçtim. Omuzlarının hizasında duran kafamı kaldırarak yüzüne bakmaya çalıştım, ikna edilecek gibi durmuyordu.

"Lütfen dur Yavuz, bak saçma sapan bir şey yaşıyoruz şu an."

Elini omzuma koyarak beni de Mihrimah gibi kenara çekmeye çalıştı.

"Evin çekil önümden!"

Bana karşı ilk defa böylesine sert çıkışmıştı. Duymazlıktan gelerek boşta duran ellerimi göğsüne koydum, amacım onu durdurmaktı ama aramızda oluşan temas ikimizi de durdurmaya yetmişti. Gözleri göğsüne yasladığım ellerime kaydı.

Bu sırada bende endişeyle arkamızda duran Mihrimah'a baktım. Yaptığı işaretlerle bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu, tüm dikkatimi toplayarak bedenimi hafifçe sarsılmış gibi yaptım. Yavuz'un bana inanıp inanmayacağından bile emin değildim ama denemekten başka şansımız yoktu.

Elleri sıkıca kolumu tuttu, parmakları ateş gibiydi yakıyordu.

"İyi misin?"

Az önce bağıra çağıra içeriye girecek olan kendisi değilmiş gibi ciddiyetle bana bu soruyu sormuştu. Gözlerimi kapattım, göğsünde duran elimin tekini çekerek alnıma koydum.

"Başım dönüyor..."

Kollarımı tutan elleri ne olduğunu anlayamadığım hızda kucağına almıştı bedenimi. Odaya gideceğimizi anlamıştım ve arkamızdan gelen Mihrimah'ın adım seslerini duyuyordum.

Ahşap merdivenleri kısa sürede çıkarak, günümün büyük bir vaktinin geçtiği odaya Mihrimah'ın kapıyı açmasıyla birlikte girmiştik. Sırtım yavaşça yatakla buluştu, ardından da yanıma oturduğunu hissettim. İnanması için hala gözlerimi açmıyordum.

"Hala dönü..."

Sözünü kesen şey odanın kapısının bir anda kapatılarak, üzerine kilidinin kilitlenmesi olmuştu.

Yavuz kafasını kapıya çevirirken bende bu kilit olayını beklemediğim için yattığım yerden hızlıca doğrulmuştum.

Gözlerimiz kesişti. Ve yüzlerimiz çok yakındı.

Oyuna devam etmem gerekiyor muydu?

Şüpheli bakışlarının yüzümde gezinmesiyle elimi ağırca alnıma götürdüm.

"Baş..."

Kahve harelerinde gördüğüm uyarılarla konuşmamı devam ettirememiştim. Oturduğum yerde, onun yanımdan kalkışını izledim. Camın önüne yaklaşarak odada bir kaç adım attı, hala sinirliydi.

Bir şeyler mırıldandı yine, bu sefer küfür ettiğinden fazlasıyla emindim.

"Ağzını çok bozuyorsun."

Daha bir kaç saniye öncesinde kendime susmam gerektiğini söylerken şu anda neden konuşmuştum bilmiyordum. Cebine koyduğu elleriyle yönünü bana çevirdi, hareketiyle gömleğinin yakası gerildi.

"Görmek istersen başka şeyler de yapabiliyorum."

Sözleriyle büyüyen göz bebeklerimi hızlıca ondan kaçırdım. Yüzüne beni afallatmasının zevkini taşıyan bir ifade yayılmıştı ve biraz daha bakamazdım. Sözünün her yere çekileceğini bilip yanlış anlamak isteyen tarafıma engel olarak, üzerimdeki pembe elbisenin eteklerini düzeltmeye başladım. Ne demeye çalıştıysa çalışmıştı.

Bir kaç saniye sonra duyduğum seslerle kafamı yeniden ona çevirdim, üzerindeki siyah gömleğinin düğmelerini açıyordu. Kaşlarım çatıldı, bugün çok garip şeyler oluyordu. 

Hem karşımda soyunmayacaktı değil mi?

"Ne yapıyorsun?"

Dedim daha fazla kendimi kontrol edemeyerek, son düğmesini de açmıştı. Siyah gömleğini iri yapılı bedeninden rahat bir tavırla sıyırarak kenara fırlattı. Esmer teniyle karşımda duruyordu. Gözlerimi kaçırdım.

"Duşa gireceğim."

Kafamı sallayarak onu onayladım ve daha fazla soru sormadan banyoya girmesine müsaade ettim.

Onun gitmesiyle birlikte, zihnim az önceki yaşanan olaylara gitmişti yeniden. Hala aklımda şüpheler vardı ama yine de Yavuz'u kırmış olmam gerçeği canımı sıkıyordu. Haklı mıydı bilmiyordum ama tek suçlunun o olmadığını hissediyordum. Söz konusu bir de Lerzan ve Ferzan iken oyunlarına gelmiş olma ihtimalimiz yüksekti.

"Allah'ım sen yardım et."

~

15 dakika olmuştu ve hala tek başıma düşünüyordum. Ağlamış olmamdan kaynaklı bastıran uykumu kaçırma çabalarımın sırasında banyonun kapısı açıldı. Gözlerim refleksle oraya kayarken, az önce sadece üstü çıplak olan adamı bu sefer beline sardığı siyah havlusuyla görmüştüm.

Geniş omuzlarının üzerindeki su damlaları, kaslarının kıvrımlarına girerek aşağılara kayıyordu. Elindeki küçük yine siyah olan havluyu saçına sürterek gardrobun önüne doğru yürümeye başladı. Gözlerim bu seferde sırtını buldu, neden böyle geziniyordu odanın içinde?

"Sanırım ben yine ne yaptığını soracağım."

Dedim gözlerimi bedenine kaydırmamaya çalışarak. Havlusunu omzunun üzerine bırakarak kafasını bana çevirdi. Az önceki öfkesi dinmişe benziyordu.

"Giyineceğim."

Oturduğum yerden kalktım hızlıca, giyineceğini anlamadığımı mı sanıyordu? Odanın kapısına yaklaştım, kulpunu tutarak aşağıya indirdim bir kez. Hala kilitliydi. Gözleri üzerimde olan Yavuz hafifçe kafasını sallayarak ne oldu gibisinden kısa bir bakış attı, gözümün önünde giyinmenden korkuyorum diyemezdim ki ona şimdi. Yeteri kadar anlaşmazlık yaşamıştık bugün. 

"Karnım acıktı..."

Dedim gülmeye çalışarak, elimi kapıya vurdum. Bu halimle dudağı hafifçe kıvrılmıştı, dikkatini yeniden önündeki işe çevirdi.

"Mihrimah, kapıyı açar mısın?"

Elimle kapıya vurmaya devam ediyordum, fakat Mihrimah beni duymuyordu. Havluyu yatağın üzerine bıraktı Yavuz, yönünü bana çevirdi.

Bedeniyle bir kez daha göz göze geldim. Hiç rahat değildi içim, gördüklerim de söylediklerim de zihnimde tekrar edip duruyordu.

~

Mihrimah'ın kapıyı açmasıyla birlikte Yavuz'u odada bırakarak aşağıya inmiştim. Ve şimdi de kadınlar olarak hep birlikte mutfakta akşam yemeği hazırlığı yapıyorduk.

"Aras'a bakayım derken neler olmuş yaa."

Berivan'ın sessiz yakarışıyla birlikte üzgünce kafamı ona çevirdim. Her şey çok ani gelişmişti ne yazık ki.

"Yenge öyle diyorsun da, abimi nasıl durdurduk görmen lazımdı. Gözü döndü yine..."

Ocaktaki tencerenin içindeki çorbayı yanmaması için karıştırırken, gözlerimi dalgınca yere çevirmiştim.

"Hata yapmışım gibi hissediyorum."

Dedim itiraf ederek. Neden böyle söylediğimi açıklamamı isteyen bakışlar attılar, istediklerini yaparak bir kez daha konuştum.

"Gördüklerim ne kadar inandırıcı geliyorsa Yavuz'un konuşmaları da o kadar inandırıcı geliyor bana. Ona güvenmediğimi söyledim, tuhaf baktı. Neden bu kadar aklıma takıldı bilmiyorum işte."

"Neyi bilmiyorsun yengem?"

Sözlerimin sonunda mutfağa girip konuya dahil olan kişi Boran'dı. Konunun ne kadarını duyduğunu bilmediğim için biraz tedirgin olmuştum. Bunu farkeden Berivan'da bocalamama izin vermeyerek araya girmişti.

"Boran bey, oğlum nerede?"

Boran masanın üzerine dizdiğimiz tabaklara kısa bir bakış attı, acıkmış olmalıydı.

"Yavuz Ağaya devrettim bakıcılığı, sabahtan beri karısıyla at biniyordu, birazda bebek baksın."

Ne yani gerçekten de oraya gitme amacı Lerzan değil miydi?

"At biniyordu derken abi?"

Sözü alam kişi bu seferde Mihrimah'tı. Boran deminden beri gözüne kestirdiği sarmalardan bir tanesini alıp ağzına atarken, suratına yayılan gülümseme ile konuşmasını devam ettirmişti.

"Kapıda yakaladım, nereye gittiğini sordum, ahıra atları hazırlatıp yengemle turlayacağını söyledi. Keyfi yerindeydi, yakışıyormuş böyle olmak ona."

Dalga geçerek kurduğu cümlelerle birlikte, elimde tuttuğum kepçeyi tencerenin içine bırakmıştım.

Yorulmuştum.

~

2 gün sonra:



Sıkıntıyla gelinliğin olduğu askıyı dolaba asarken aynı zamanda ağlamamak için kendimle büyük bir savaş veriyordum. Güzel geçeceğini düşünerek gittiğimiz iki günlük çiftlik tatili tahminlerimizin dışında berbat geçmişti. Özellikle de Yavuz'un bana karşı tavırlı davranması her şeyi daha da zora sokmuştu. Bana yatağın diğer tarafında yatan bir yabancı gibi davrandığı iki günün ardından bu sabahta işe erkenden haber vermeden gitmiş, ve yarım saat önce de eve amcamların evinde olan gelinliği göndertmişti.

Oflayarak odadan çıkarak aşağıya inmeye başladım. Gelinliği getiren adamla buraya yengem de gelmişti, ve geldiğinden beri daha öncesinde hiç olmadığı kadar benimle konuşmaya çalışmıştı. Bu durumdan rahatsız olarak yeniden büyük salona girdim, Zümrüt Hanım kendisini bozmadan onun konuşmasını dinliyordu ama suratındaki ifadeye bakılırsa halinden pek memnun değildi.

"Gel hele Evin."

Diyerek yanındaki boşluğu işaret etti yengem, oraya gitmek yerine diğer boş olan koltuğa oturdum. Bu hareketimle gözleri garipçe üzerimde gezindi ama üstelemedi.

"Eee nasılmış hanımağa olmak, alıştın mı?"

Çekinerek bakışlarımı Zümrüt Hanıma çevirdim, kahvesini yudumluyordu.

"Yenge..."

Dedim, hafif uyarıcı bir tonla. Yaptığı imalar canımı sıkıyordu. Burun kıvırarak Zümrüt hanıma bakmıştı bu seferde.

"Şimdiki gençler de pek bir garip Zümrüt Hanım, erkek annesi olmak zor."

Kendi oğlunun yaptıklarını bilmeden burada bir de akıl veriyordu. Sıkıntıyla yerimde kıpırdandım.

Bir süre konuşmaları devam etti, ve saat yengemin eve gitmesinin gerektiği bir vakti buldu.

"Şöyle biz seninle yenge yeğen konuşalım."

Hazırlandıktan sonra Zümrüt Hanıma gülerek beni kolumdan tuttuğu gibi daha önceki gelişlerinde girdikleri yan taraftaki salona sokmuştu. Bileğimi elinden çekmeye çalıştım, bırakmadı.

"Karadağ'lara gelin olunca Şahmaran'lardan geldiğini unuttun mu kız?!"

Kinayeli sesini sadece ikimiz duyarken bileğimi elinden yine çektim.

"Yenge, bırak."

Dedim. Sıkı parmaklarını biraz daha tenime bastırdıktan sonra bıraktı. Bileğim sızlarken o gözlerini hızlıca üzerimde gezdirmişti.

"İçeride neydi o tavırlar, birilerine güvenip cesaret alarak mı karşıma çıkıyorsun sen?"

Ruhsal olarak yorgun hissediyordum kendimi, büyük bir labirentin içinde sıkışıp kalmış gibiydim. Çıkışı bulamıyordum.

"Kimseden cesaret almaya ihtiyacım yok."

Sözler kendi kontrolümün dışında çıkarken, gözlerindeki ifade kanımı dondurmaya yetmişti.

Zihnim kapılarını açtı, korktum.

"Nereden geldiğini unutma!"

Diyerek bir tehdit daha savurdu. Ardından da benim korkularıma bir yenisini daha ekleyecek olan o cümleleri kurdu.

"Bunca zaman sana baktık besledik, düğünden önce bir talihsizlik oldu ertelenip arada kaynadı ama..."

Devam etmesini bekledim. Ve devam etti.

"Karşılığını istiyoruz."




⚫️ ⚫️ ⚫️



• Yıldızı parlatmayı unutanlar en alt köşeye tıklarlarsa çok mutlu olurum

• Önceki bölümden sonra Yavuz'a o kadar saydırdınız ki... söyleyin şimdi pişman mısınız şsöğeödşsök

• Biliyorum biraz kısa oldu bölüm ama hem merakınızı gidermek, hem de sizlere bayram şekeri tadı vermek için çok fazla uzatmadan paylaşmak istedim 💋 Bir sonrakinde telafi ederizz.

• Umarım kısa olmasına rağmen hoşunuza gitmiştir, yeni bölüme kadar kendinize iyi bakın ve hoşçakalın 👋🏼

• SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN TAKİP ETMEYİ VE AKLINIZA TAKILAN ŞEYLERİ DE SORMAYI UNUTMAYINIZ 🤍

İnstagram:
• Simaarawattpad (duyuru hesabı)

04/05/2022
simaara 🖋 - düzenlendi -

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

1.6M 59.4K 56
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
1M 43.3K 34
AGIRÉ DIL Serisi Arjin Nihraşan ❤️‍🔥 ...
25.4M 905K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
268K 17.5K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...