MAVİ AY (Tamamlandı)

By aleynahirik

64.5K 6.8K 1.1K

*WATTYS 2023 Yarı Finalist* Maya, sıradan bir günün sonunda evine dönerken bir inşaatın içerisinde duyduğu se... More

GİRİŞ
Bölüm Bir
Bölüm İki
Bölüm Üç
Bölüm Dört
Bölüm Beş
Bölüm Altı
Bölüm Yedi
Bölüm Sekiz
Bölüm Dokuz
Bölüm On
Bölüm On Bir
Bölüm On İki
Bölüm On Üç
Bölüm On Dört
Bölüm On Beş
Bölüm On Altı
Bölüm On Yedi
Bölüm On Sekiz
Bölüm On Dokuz
Bölüm Yirmi
Bölüm Yirmi İki
Bölüm Yirmi Üç
FİNAL Ⅰ
FİNAL Ⅱ
YAZAR NOTU

Bölüm Yirmi Bir

1.7K 240 27
By aleynahirik

Avuç içlerime batan demirin verdiği hissiyat hala burada hissetmemi sağlıyordu. Teslim olup gitmek yerine kaçmayı tercih ettim. Salıncağa sanki beni koruyabilirmiş gibi sıkı sıkı sarılırken hızla başımı çevirdim.

Başımı çevirmemle etrafımdaki hava dalgalanmış, bir girdap gibi dönerek beni geri getirmişti. Arkamda Tuna'yı gördüğüm an tuttuğum nefesimi bıraktım. Tuna gözlerini kapatmış ve kendini gökyüzüne teslim etmiş gibi duruyordu. Yavaşça önüme döner iken kalp atışlarım hala düzene girmemişti. Salıncak ben farkında olmadan yavaş yavaş hızını kesmeye ve bizi gökyüzünden geri getirmeye başlamıştı.

Tamamen durduğunda ise ellerimi hala demirlerden çekmemiştim. Oturduğum yere yapıştırılmış gibi hiç kıpırdayamadım.

''Harika değil miydi? Harikaydı!''

Tuna arkamdan gelip önüme geçtiğinde gülen yüzü anında solup gitti.

''Korktun mu yoksa?''

Başımı hızlıca 'hayır' anlamında iki yana salladım. O esnada gözüm oyuncağın etrafında, kalabalıkların arasında sanki buradan değilmişçesine süzülen, geceyle aynı rengi taşıyan bir kediye takıldı. Tüm asaleti ile yürüyüp giderken ben de neredeyse aynı hisleri yaşatacak kadar tanıdık bir andı.

''Ne oldu?''

Başımı hızlıca Tuna'ya çevirip, ''Hiç. Sonlara doğru başım döndü sanırım. '' dedim.

Birkaç adımla yaklaşıp emniyet kilidini açmak için bir hamle yaptı.

''Ben yapardım.'' demeye yeltendim ama o çoktan açmıştı bile.

''Yine de yardım edeyim, başın hala dönüyor olabilir.''

Salıncaktan kalkarken yine ve yine ona söylemek istedim ama aynı sebep bana engel oldu. Ne banyoda yaşadığım anı ne de bu anı anlatmak istemedim. Tıpkı tutulmadan bahsetmediğim gibi kediden de bahsetmek istemedim.

Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. ''Başka neye bineceğiz?''

''Vaay, güzel. Şimdi aynı dilden konuşuyoruz işte.''

İnsanların arasından ayrılırken Tuna'nın telefon sesi tüm rahatsızlığını geri getirdi. Ekranına uzun uzun baktıktan sonra telefonu meşgule attı. Ne yapacağını sormak için ağzımı açmıştım ki telefonunu kapattığını gördüm. Konuyu tekrar gündeme getirmeliydim yoksa onu tüm bu dramayla baş başa mı bırakacaktım? Boğazımı temizledim.

''Gökçe'den bahsetmedin.'' dedim. ''O tüm bu olaylara ne tepki verdi?''

Tuna sıkıntıyla kollarını göğsünde birleştirdi. ''Genel olarak şaşkındı. Çok konuşamadı bile.''

''Sen evden çıkınca onlar orada kalmaya devam mı etti?''

''Gökçe arkamdan eşyalarını alıp geliyordu ama o an gerçekten sadece gitmek istedim. Sonrasında mesaj attım, daha sonra konuşuruz dedim.''

Başımı anladığımı gösterircesine aşağı yukarı salladım. Furkan'ın adının geçmediği bu cümleden anladığım kadarıyla evde, Eda'nın yanında kalmaya devam etmişti. Belki de Eda'nın gizli bir anahtarı olduğundan da haberdardı. Tuna'nın yüzüne baktığımda arkasından başka neler çevrildiğini merak etmeden edemedim. 

''Atlı karıncaya ne dersin?'' dedi ağır ağır yürürken. 

''Yaşımıza uygun mu?'' diye sorarken üzerimdeki sersemlikten hala kurtulamamıştım.

''Ne zaman benimleyken sayılara, cinsiyetlere veya kişilere takılmaman gerektiğini öğreneceksin?'' dedi.

''Benim bunu öğrenmem uzun zamanımızı alabilir, o kadar vakit yok.''

Cümlemin altındaki imayı anlayamayacak kadar aklı başında değildi. Hayal dünyasının içinde, her şeyin çok güzel olduğu veya olması gerektiği bir masalda gibiydi. Bu düşüncelerimin doğru olmadığını göstermek ister gibi aklıma düşen kelimelerle duraksadım: Çok yalnızım.

''O zaman hemen başlayalım.''

''Olur.'' dedim.

Atlı karıncanın olduğu yere giderken fark edemediğim bir şey olduğunu anladım. Benden çok farklı, benimle tamamen zıt olduğunu düşündüğüm bu çocuk bana öyle benziyordu ki. Tezatlığın içinde öylesine aynıydık ki. Aynı acılar, aynı duygular, aynı yalnızlık yalnızca farklı dışavurum.

''Hangisine binelim?''

Çoktan neredeyse dolmuş olan atlı karıncanın önünde, Tuna'nın sorusuyla kendi dünyamdan sıyrıldım. Gözüme ilk çarpan hilal şeklinde iki kişilik koltuk olmuştu. Peri masalından fırlamış gibi görünüyordu ve bir an onun içinde olmak için sabırsızlanmıştım.

''Buna binelim.''

Tuna önce benim binmem için izin verdi ve ben otururken tuttuğu elimden bana destek verdi. Ardından elimi usulca bıraktı ve yanıma oturdu. Atlı karınca dönmeye devam ediyordu. Fakat sanki dönen atlı karınca değil de ışıklardı. Altın rengi ışıklar etrafımızda dört dönüyordu. Gözlerim kamaşmaya devam ederken bir kez daha, ''Çok güzel.'' dedim.

Tuna başını bana çevirdi ve gülümsedi. Aynı anda ben de ona döndüm. Gülümsemesine karşılık verirken bir anda,

''Seninle gerçekten eğleniyorum.'' dedim.

Yüzünde oldukça memnun bir ifade belirirken, ''Ben de öyle.'' dedi.

''İşte bu gerçekten enteresan.''

Kahkahası kulaklarıma dolarken, ''Sana takılıyorum, biliyorsun. Değil mi?'' dedi.

''Evet.'' dedikten sonra ekledim, ''Ne yazık ki.''

Atlı karınca biraz inip kalkarken usul usul dönmeye ve sanki dans etmeye devam ediyordu. Bu mide bulandırıcı veya baş döndürücü değildi. Aksine içimi kıpır kıpır ediyordu. Yerimde duramazken bir kez daha Tuna'ya döndüm. Aynı anda o da bakışlarını bana çevirdi. Söylemek istediğim şey bambaşkayken bir anda,

''Bu kadar beğeneceğim aklıma gelmezdi. '' diye bir itirafta bulundum.

''Benim de.'' dedi.

''Kül Kedisinin arabası gibi, değil mi?''

Gülüşü bütün yüzüne yayıldı ve tanıdık bir şekilde gözleri kısıldı. ''Kesinlikle öyle.'' 

''Sende de gerçek bir prens kumaşı var.''

Yüzünde 'öyle mi' dercesine bir ifade oluştu. Bunu büyültmemesi için omuz silktim. ''Kibarsın, naziksin falan. O yüzden.''

''Bir şeyi unuttun.'' derken muzip bir gülümsemeyle bekledi. 

''Hayır, unutmadım.'' dedim ısrarla. 

Atlı karınca bir bebeğin uyumayı beklediği beşiği gibi usul usul aşağı inip yukarı çıkmaya devam ediyordu. Gülüşü eğlenceli bir kahkahaya dönüştü. 

''Unuttun ama neyse.'' dedi. ''Sende de bir prenses kumaşı olabilir.''

''Ben de mi? Gözün kör herhalde.''

''Hayır hayır, gerçekten var ama daha ziyade şey gibi... Neydi adı?''

Alnını kırıştıracak kadar çattı kaşlarını, bir ismi hatırlamak ister gibi parmaklarını şıklattı. ''Heh, Merida!'' 

Dudaklarım arasından bir kahkaha çıkarken yüzümü tamamen ona döndüm. ''İşte bu doğru bir tespit. Yoksa benden Pamuk Prenses falan olmaz.''

''Sen cadıyı da bakışlarınla öldürebilirsin.'' 

İşaret parmağımı havaya kaldırdım. ''Ben elma sevmem, beni öldürmek için başka bir yol bulması gerekecek.''

İkimiz de ortak bir gülüşü paylaşırken gözlerim onda takılı kaldı. O ise hala bana bakmaya devam ederken birkaç saniye bir şey söylemedi. Söylemeye hazırlanırken ise beklemediğim bir hareketle yüzüme eğildi. Dudaklarımız birbirine değdiği an duraksadı. Kalbimin atmadığına emindim. Nefes bile almıyordum, alamıyordum. Beş saniye neredeyse sadece durdu. Bu kararsızlıktan kaynaklanan bir duraklama mı diye düşünecekken dudaklarını dudaklarıma usulca bastırdı.

Bir daha burada olamayacaksın. Bir daha onu göremeyeceksin.

Zihnimde bir alarm gibi çalmaya başlayan düşüncelerle kalbime dolan cesaret, bana hiç yapmayacağım bir şey yaptırdı ve öpmeye başlayan taraf ben oldum. Elimi yanağına yerleştirip ona biraz daha yaklaştım. Bu onu cesaretlendirmiş olmalıydı ki bana karşılık vermesi hiç uzun sürmedi.

Dudaklarımın arasındaki dudaklarında gülüşünü hissettim. Yanağındaki elim usulca kayıp boynuna oradan göğsüne indi. Elimin altında kalbinin neredeyse çıkacakmış gibi atışını hissediyordum. Avuç içim bedeninden yayılan sıcaklık ile ısınmıştı.

Birbirlerini ilk defa öpen iki insandan çok ama çok uzaktık. Onun yerine birbirini hep öpmek isteyen ve bu anı bekleyen iki insan gibiydik. Göğsümdeki elimin üzerine elini koydu ve diğer eliyle çenemi yakaladı. Arkadan gelen karmaşık bir uyum içindeki müzik sesleri git gide uzaklaşıyordu. Sanki o hilal şeklindeki koltuğun içerisinde farklı bir yere süzülüyorduk. Dudaklarını yavaşça çekerken nefeslerimiz birbirine karışmaktan ziyade artık bir bütün olmuştu. Göğsüm hızlı hızlı inip kalkarken onun kalp atışlarını hissetmeye devam ettim. Atlı karınca ise bizimle bir uyum içinde durdu. Uzaklaşırken gözlerimi açıp ona bakmaktan birkaç saniye daha kaçındım.

''Abi binebilir miyiz?''

Bir erkek çocuğunun sesiyle bir rüyadan uyanmışçasına aynı anda irkildik. Tam bizim önümüzde dokuz- on yaşlarında bir çocuk ve yanında ondan birkaç yaş daha küçük bir kız çocuğu duruyordu. Tuna'dan apar topar uzaklaşırken o gülümsedi.

''Tabii. Gelin bakalım.''

Tuna benden önce inip bana elini uzattı. Elini tutup indikten sonra çocukların binmelerine yardımcı olduk ve oturduklarından emin olduktan sonra ise atlı karıncadan ayrıldık. Anı yaşarken uzaklaştırdığınız ve düşünmekten kaçındığınız düşünceler o an yaşanıp bittikten sonra geri geliyordu. Ve işte o zaman kendimi karmakarışık ve ne yapılacağı bilinmez bir durumda buluyordum. Tuna'dan birkaç adım önde giderken arkadan kibarca bileğimi tuttu ve beni çevirdi. Çevirmesiyle kendimi ona az önceki kadar yakın buldum. Yüzündeki gülümsemenin yanında ay ışığı sönük kaldı, görebileceğim bütün güzellikleri o gülüşte gördüm. Ona bakarken gülümsemek bulaşıcı bir hal alıyordu sanki. Nefret bile etsem kendimi gülümserken, gülümsemesini izlerken buluyordum.

''Harika bir şeyi gözden kaçırmışız. Ona gidelim mi?''

''Gidelim.''

Bunu her nasıl başarıyorsa ona karşı koymana izin vermiyordu. Şeytan tüyü denilen o özelliği çok iyi kullanıyordu.

Yürümeye başladıktan birkaç dakika sonra onu kolundan tutup durdurdum.

''Ben de sana bir hediye bırakayım mı?''

Biçimli kaşları çatıldı, şaşkınlıkla yüzünü geri çekti. ''Ne?''

''Gel.''

Bu sefer ben onu çekiştirmeye başladığımda, ''Nereye?'' diye sordu.

Ona cevap vermeden oyuncak makinesinin önüne kadar gelmiştik.

''Bunu başarabiliyor musun?'' diye sordu içerisi renkli hediye oyuncaklarla dolu makineye bakarken.

''Sadece izle.''

Cebimde arta kalan son birkaç madeni paraya elimi attım ve bir lira çıkardım. Parayı attıktan sonra elimi kıskacı kontrol eden kumandaya attım.

''Hangisini istediğini söyle.'' dedim.

Gülmeye başlarken bir yandan da inanamıyor gibi bir hali vardı.

''Benim için mi alacaksın?''

''Evet!'' dedim sabırsızca. ''Hadi, söyle.''

''Pekâlâ, şu turuncu ördek.''

Oldukça profesyonel bir hareketle tamamen odaklandım ve kıskacı temkinli hareketlerle ördeğin olduğu yere götürüp ufak bir hesaplama ile indirdim. Kıskaç mükemmel bir kavrayış ile ördeği yakaladı ve yukarı çekmeye başladı. Tuna büyük bir hayranlık ve sevinçle, ''İnanamıyorum! Bunu tek seferde nasıl yaptın?'' diye bağırdı.

Turuncu ördek artık bize ait olduğunu göstererek makinenin altındaki bölümden kayarak düştüğünde onu yakaladım.

''Sen bir profesyonelsin!''

Tuna'ya ördeği uzatırken suratının aldığı pembeliği fark etmemek mümkün değildi. Elimden alırken gülümseyişi tüm yüzünü ele geçirdi. Önce ördeğe uzun uzun baktı sonra kaldırıp karşılaştırma yapmak ister gibi yüzümün yanına tuttu.

''Mükemmel.'' dedi.

''Beğendin mi?''

Elleri arasında minicik kalan ördeğe bakarken yüzündeki gülümseme tıpkı benim de başaramadığım gibi bir türlü silinmiyordu. Başını nihayet ondan kaldırıp bana baktığında bir daha tekrarlanmayacağını düşündüğüm şey gerçekleşti. Bir kez daha yüzüme eğildi ve beklemeden, içinden geldiği ve yapması gerektiği gibi hissederek beni öptü.

''Çok sevdim.'' 


***

Herkese merhaba! Okuduğunuz için teşekkür ederim. Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim. 💕 

Bölümleri perşembe günleri yayınlamaya devam ediyorum. Bir sonraki bölüm için nefesinizi tutun! 

Continue Reading

You'll Also Like

5.5M 6.2K 23
-"Zaten beni kaçırmak istemezsin" dedim yine zorlama bir kahkaha ile.. Bir yandan da gözümü yoldan ayırmıyordum.. Ormanlık bir yola girdiğimizde hava...
71.8K 5.1K 29
WATTYS 2018 ORİJİNALLER KATEGORİSİ KAZANANI. Okyanusun sonsuz sularında, yüreğinde kutsal bir ateşle var oldu: ölümden. Ölümü yendi, ölümden doğdu...
80K 2.8K 20
Avukatın mafya müvekkeli ile zorlu yaşamı
224K 23.1K 45
• Tamamlandı • • İmperium - II • Melek Dokunuşuna sahip bir İmperium, en kötüyü devirecekti. Kötülüğün ta kendisi olan Evelyn, bu kehaneti görmezden...