Purple Planet (VMİNKOOK)

By lvseok_7

82.3K 7.4K 23.2K

Bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey nedir? Maalesef adaya değil de, uzaylılarla dolu bir gezegene düşen h... More

0
1√
2√
3√
4√
5√
6√
8√
9√
10√
11√
12√
13√
14√
15√
16√
17√
18√
19√

7√

3.5K 378 1.1K
By lvseok_7

Bana istediğimi verirseniz, ben de size istediğinizi veririm. 💅
Bol beğenili ve yorumlu bölümler beni çok heveslendiriyo💅
Çikraliçe güzel okumalar diler!

....

Taehyung...

"Nereye gittiniz?"
Arkamdan takip eden ve durmadan soru soran Jackson hyungu duymazdan gelerek yoluma devam etmiştim.

Tematik akvaryumdan çıkar çıkmaz kapıda ki görevlilere beni eve getirmelerini istemiştim. Evin önüne geldiğim de ise biraz dışarıda dolaşmış, etrafı incelemiştim.

İnsanlar bizi tanıyordu. Büyük ihtimalle katıldığımız basın toplantısından dolayı gezegenlerine gelen yabancılardan haberleri vardı. Öyle ki sokakta karşılaştığım çoğu kişi beni parmağıyla gösteriyor, gülümsüyor ve hatta bazı satıcılar yiyecek ikram ediyordu.

Birkaç kişinin üzerine giydiği t-shirt de hepimizin olduğu bir fotoğraf bile görmüştüm. Bizi tanımakla kalmayarak hayranlık besleyenler de vardı.
Aynı dili konuşmasak bile mor gezegenin insanını gerçekten çok samimi bulmuştum.

Neredeyse akşam üzeri olana-mor gezegen tabiri ile öğle olana dek boş boş gezinmiş ve kafamı dağıtmaya çalışmıştım.

Jimin'in beni sadece Jeongguk'un gözünü boyamak için öptüğünü bilsem de bir türlü düşünmeden edemiyor ve o anı aklımdan silemiyordum. İlk başlarda böyle bir şey yüzünden beni öpmesi sinirlerimi bozmuşken sonra daha tuhaf hissettirmeye başlamıştı.

Çünkü şimdiye dek kimseyle öyle sarmaş dolaş dans etmemiş ve öpülmemiştim. Her ne kadar duygu barındırmasa da ergenler gibi hissediyordum. Biri tarafından öpülmek, belki beğenilmek ve hatta istenmek güzel bir his olmalıydı.

Dediğim gibi daha önce yaşamadığım için afallamıştım, heyecanlanmıştım ve mal mal dudaklarımı bile sevmiştim.

"Akvaryuma gidip geldik hyung, çok yorgunum dinlenebilir miyim? "
Bana verilmiş olan odanın kapısına geldiğim zaman sonun da Jackson hyunga dönmüş ve benden ne istediğini anlamaya çalışmıştım.

Aslında benimle ilgileniyor gibi durmuyordu. Başka bir sorunu vardı sanki.

"Önce sana bir şey söyleyeceğim. Ama aramızda kalsın."
Etrafa bakınmış ve birinin gelmediğine emin olduktan sonra "Seokjin'in oğlu bana sürekli oppa diyor. Sence kendini kadın mı sanıyor?" diye sormuştu.

Gergin olan tüm sinirimle birlikte gülmeye başlamıştım. Çünkü bunu sorarken gerçekten çok endişeliydi.

"Mark mı? Hyung gerçekten...ahaha-Ah!"

"Lan ne gülüyorsun! Çocuk cinsiyet bozukluğu yaşıyor. Seokjin'e söyleyemiyorum ters bir tepki verecek diye."
Kafama vurarak beni uyardığın da ciddileşerek boğazımı temizlemiş ve omuz silkmiştim.

Mark biraz şımarık bir çocuktu. Şımarıklığın yanın da saf duruyordu. Sık sık görmüyorduk. Arada bir yemeklere katılıyordu. Bu yüzden ona oppa demesi bana garip gelmemişti.

Bunu yüzlerce defa söylemiştim üstelik. Bizi şaşırtacak daha büyük durumlarla karşılaştığımız için ben de büyük bir merak uyandırmamıştı.

"Seokjin hyungun bunu sorun edeceğini hiç sanmıyorum. Neden bu kadar takıldın? O daha küçük. Ciddiye almamalısın. "
Demiştim. Sonuçta Mark hepimizden küçüktü. Üstelik başına buyruk bir havası vardı. Belki de eğlencesine böyle takılıyordu.
Jackson hyung da onun daha küçük olduğunu hatırlatınca beni onaylamıştı.

"Haklısın, fazla düşündüm galiba. Zamanla kendini tanır umarım. Bu şımarıklıktan da vaz geçer. "

"Şimdi izin verirsen dinleneceğim."
Dediğim de başıyla onaylamış, "İzin veriyorum." demişti. Ona göz devirerek odamın kapısını açmış ve içeri girmiştim.

Bu ev gerçekten tuhaftı. Aile üyelerinin ne zaman ev de olup olmayacağını asla bilemiyordun. Geleli beri Seokjin hyung ya da Başkan Namjoon'u görmemiştim mesela. Sadece yemeklere katılıyorlardı.

Jimin'in oda da olmadığını fark edince rahat bir nefes vererek rahatlamıştım. Erken olsada o gelmeden önce yatıp uyumak ve mümkünse yüzünü bile görmek istemiyordum. Bu yüzden hızlıca üzerimi değişerek yatağa girmiştim.

....

Ertesi gün🦃🇹🇷

Jimin...

Daha fazla dayanamayarak gözlerimi eçmış ve tavanı izlemiştim. Uykudan uyanan insanlar normal de dinç olurdu. Fakat benim için aynı şey söz konusu değildi. Tüm gece uyumaya çalıştığım için vücudum yorulmuştu.

Bakışlarımı neredeyse tüm gece izlediğim tavandan Taehyung'a çevirmiştim. Akşam geldiğim de uyuyordu. Ben gelmeden önce uyuduğu için gerçekten çok fazla sevinmiş ve onu uyandırmadan sessizce yanına yatmıştım.

Hâlâ onunla aynı yatağı paylaşmaya alışamamıştım.

Uyurken oldukça rahat görünüyordu. Onu izlerken fark ettiğim gerçeklerden biri de buydu. Gülümseyerek tamamen ona dönmüş ve biraz da yandan izlemek istemiştim.

Fakat ona dönerken başka biri ile göz göze gelmiştim.

Jeongguk ile.

Bir süre doğru mu görüyorum diye bekledikten sonra iç çekerek yattığım yerden doğrulmuştum. Doğru görüyordum. Jeongguk, Taehyung ile ikimizin tepesine dikilmiş bizi izliyordu.

"Manyak mısın Jeongguk, korkuttun beni."

Kollarını önüne bağlayarak kaşlarını havalandırmış ve beni uyarmıştı.

"Bana manyak dediğini biri duyarsa hücreye atılırsın. Böyle şeyleri artık öğrenmen gerek."

Az önce Taehyung'u izlerken yakalanmamışım gibi boğazımı temizlemiş ve yüzümü sıvazlayarak esnemiştim.

Ve o hiç göz kırpmadan beni izlemeye devam etmişti.

Ben Kral olsam buralarda takılmazdım fakat o işi gücü yokmuş gibi bizim kıytırık odaya gelmiş bizi izliyordu.

Gerçekten çok tuhaf bir uzaylıydı.

"Ne istiyorsun? Ne zamandır bizi izliyorsun?"
Diye sorarken ona arkamı dönmüş ve ayaklarımı yataktan aşağı sarkıtmıştım. Daha dün Taehyung'u seçeceğini söylemiş olsa bile bundan haberim yokmuş gibi davranacaktım.
Çünkü Taehyung'un yoktu. Onun haberi olmadığı sürece biraz daha şansım vardı.

Hâlâ Jeongguk'u ikna edebileceğime inanıyordum.

En azından denemeye devam edecektim.

"İleride yatağıma alacağım kişileri bir de uyurken görmek istedim."
Duyduğum şeye karşı bir süre tepkisiz kalsam da dayanamayarak omuz düşürmüştüm.

Emri vakiden nefret ederdim ve Jeongguk'un kesinlikle emri vaki yapmadığı bir vakit yoktu.

Bizi istediği yere sürükleyebileceğine inanıyordu. Tamam Kraldı. Sürükleyebilirdi fakat mor gezegene değil dünyaya ait olduğumuzu da sık sık hatırlaması gerekiyordu.

"Çok fazla hayal kuruyorsun."
Derken yataktan kalkmış ve ona dönmüştüm. Başını iki yana sallayarak beni reddetmişti.

"Ben hayal kurmam Alkım. Sadece isterim ve yerine getirilir."
Haklıydı.
Bu ayrıntı onu bir miktar havalı falan gösteriyor da olabilirdi fakat daha önce dediğim gibi umrumda değildi.

Umrumda olan tek bir şey vardı. O da Taehyung'un bu gezegen de kalmasına izin vermemem gerektiğiydi.

"Tüm bunları zamanla öğreneceksin."
O bana laf yetiştirirken Taehyung'da uyanmıştı zaten. İkimizi de ayakta görünce doğrularak uyanmaya çalışmış ve Jeongguk'a seslenmişti.

"Neden buradasın Jeongguk?"
O ikisini izlemeyerek kollarımı önüme bağlamış ve zemine bakınmıştım. Taehyung ile göz göze gelmek istemiyordum.

"Bunu bana sürekli soracak mısınız?"

"Hayır seni incitmek için sormadım. Şaşırdım bir an. Eve pek uğramıyorsun ya o yüzden."
Uykulu olsa bile onu incitmiş olabileceğini düşünerek endişeyle verdiği yanıt kaşlarımı çatmama neden olmuştu.

Bana karşı hiçbir zaman böyle yumuşak bir ses tonu kullanmazdı. Ben de ona karşı kullanmazdı. Sanırım bizim iletişimimiz bu şekildeydi. Kim daha çok ileri gidebilirse, kim daha fazla incitebilirse zafer onunmuş gibi davranırdık.

"Bugün krallığımı resmi olarak kabul edeceğim. Ve siz de bana eşlik edeceksiniz."
Demişti Jeongguk. Bakışlarımı ona kaldırarak düzeltmiştim.

"Yani bizden rica ediyorsun?"

İnatla onu düzeltişime aldırmadan 'Her neyse.' dercesine omuz silkmişti.

"Bana eşlik edin."
Ardından gitmek için arkasına dönmüştü. Bir an önce gitmesini beklerken kapıya yaklaştığı sırada durmuş ve "Bu nedir?" diye sormuştu. Baktığı yere bakarak Taehyung'un bize verilen çalışma masasına astığı resmi görmüştüm.

Taehyung bu resmi her yere asardı. Çocukluğumuzdan beri hem de. Üstelik Jeongguk'un bu resmi sorması onu heyecanlandırmıştı. Öyle ki uykuyu falan unutup hemen cevaplamıştı.

"Disney kraliyet sarayı. Dünyada ki bir filme ait."
Jeongguk aldığı yanıt ile fotoğrafı eline almış ve "Neden burada?" diye sormuştu. Bir an için boş bulunarak ben yanıtlamıştım.

"Taehyung disney hayranıdır."
Ben bunu söyler söylemez Taehyung ile göz göze gelmiştik. Bu ayrıntıyı bilmeme şaşırıp şaşırmadığını anlayamamıştım. Çünkü ikimiz de aynı an da başka taraflara bakmıştık.

Sanırım göz göze gelmeme konusun da hemfikirdik.

Biz bir birimizin yüzüne bile bakamazken Jeongguk "Bir süre ben de kalsın." diyerek kâğıdı olduğu yerden çıkarmış ve gitmişti.

O gittikten sonra arkama dönmüş ve dolaba ilerlemiştim. Taehyung ile yalnız kalmak istemiyordum. Bir an önce üzerimi değişip çıkıp gitmeliydim.

Bu düşüncelerle kıyafetlerimi alarak arkama döndüğüm de kesinlikle Taehyung ile burun buruna gelmeyi planlamıyordum. O da planlamıyordu. Öyle ki aniden döneceğimi hesaplayamamış gibi kendini geri çekmiş ve başka taraflara bakmıştı.

"Ş-şey ben de üzerime bir şey alacaktım-dur şuradan geçeyim."
Diye söylenerek yönünü değiştiteceği sıra da ben de aynı düşüncede olduğum için yine önünü kesmiştim. Sonra geri çekilerek boğazımı temizlemiştim.

"Pardon pardon, sen geç. "
Saçma sapan hareketler sonucun da  ikimiz de kendi yolumuza gitmiştik.

Onu geride bırakarak banyoya giderken ayağım takılmış bir de yere düşmüştüm...
Düşer düşmez de Taehyung'a bakmıştım.
Kesinlikle rezildim...

"Ay-ayağım takıldı ayağım. Ondan düştüm."
Derken küfürler ederek hızla ayağa kalkmış ve sonunda odadan çıkmıştım.

Kendimi gerçekten aptal gibi hissediyordum. Bu saçma hareketleri neden yaptığımı bile bilmiyordum. Tanrım... Taehyung ile aynı odayı paylaşmamalıydım.

Bunları düşünerek ve söylenerek banyoya ilerlerken Jeongguk'un sesini duyarak duraksamıştım. Koridorun sonun da Yoongi ile konuşuyordu.

"Bu yapının inşaa edilmesini istiyorum. Hem de hemen."
Yoongi'ye gelişi güzel uzattığı kâğıt az önce Taehyung'un masasından aldığı kâğıttı. Yoongi karşısın da iki bükülüm olarak kâğıdı almış ve onu onaylamıştı.

"Hemen isteğinizi yerine getiriyorum efendim. "
Ardından ona selamlar vererek gitmişti. O gittikten sonra arkadan Jeongguk'u izlemiştim bir süre.

Taehyung ile inatlaşırken asıl hedefimi kesinlikle kaçırmıştım. Jeongguk her ne kadar ikimizi seçeceğini söylemiş olsada buna izin vermek istemiyordum. Bir şekil de Taehyung'dan vaz geçmesini sağlamalıydım.

Bunu kesinlikle yapmalıydım.

Ellerim de kıyafetlerimle onu izlediğimin farkındaymış gibi başını bana çevirdiğin de, usluyu oynayacağımı kendime hatırlatarak gülümsemiştim.

Sonra elimle ona "Fighting!" Yaparak yoluma devam etmiştim. Arkamdan anlamamış gözlerle beni izlediğine emindim.

Evet evet. Usluyu oynayarak Jeongguk'u kendime daha çabuk çekebilirdim.

...

Taehyung...

Jeongguk'un Krallığı halka duyurulmuştu.

Yapılan basın toplantısı, Kralı görmek için gelen halkın izdihamı, eğlence sektörlerinin yeni kralı kutlamak için sundukları ziyafetler, gösteriler ve eğlencelerin sonun da yorgun bir şekil de basın toplantısının yapıldığı salon da oturuyordum.

Tüm bu açıklamalar ve olaylar esnasın da Jeongguk ben ve Jimin'i yanından ayırmamıştı. Başkan Namjoon hariç tanıdığımız kimse yoktu zaten. O da basın ve halka Jeongguk'u tanıtarak gitmişti. Jackson ve Hoseok hyung da gelmemişti.

Bu yüzden fazlasıyla sıkılmıştım.

"İkinizi de bu konuda uyarmıştım."
Jeongguk'un tepem de bir şeyler söylediğini duyunca kıkırdamıştım. Çünkü Jimin'i azarlıyordu.

"Farkında değildim. Belli ki o da ne içtiğini bilmiyormuş."
Jeongguk iç çekerek bana bakınca kaşlarımı çatmıştım. Altı üstü mor gezegene ait olan ve Jeongguk'un ısrarla 'Sizin orada ki içkilere benzemez. ' dediği içeceklerden içmiştim.

Niye bu kadar sinirleniyordu ki?

"Ben sarhoş değilim. Bana sarhoş muamelesi yapmayın. "
Derken kolumu havaya kaldırmış ve işaret parmağımla karşı duvarı göstermiştim.

Çünkü neden olmasın?

"Aynen hiç sarhoş değilsin."
Demişti Jimin'de kendi kendine. Onun sesini tekrar duyunca ciddileşerek kaşlarımı çatmış ve yüzüne bakmaya çalışmıştım.

Jimin sanki... Biraz siyahileşmişti. Esmerleşmişti.

"Senin kökenin araplara mı dayanıyordu? Sanki esmersin. Esmer şeker."
Jimin bana kötü kötü bakınca Jeongguk'un bu duruma hoş bir gülümseyişle karşılık verdiğini görmüştüm.

Sonra oturduğum yere iyice yerleşerek bacaklarımı iki yana açabildiğim kadar açmış ve tekrar gülmüştüm.
Aklım başımdaydı. Mantıklı davrandığıma emindim. Arada bir kendi kendime gülmem de sorun değildi.

"Bana aşık oldunuz dimi siz ikiniz. Sizi gidiler sizi gidiler-HIYA!"
Laflarımın sonunu getirmeden, neden yaptığımı bilmeyerek aniden havaya yumruk atmıştım. Hatta Jimin beni durdurmaya çalışınca sinirlenmiş ve etrafa da yumruk atmıştım.

Çünkü yumruk atmak istiyordum. Bu da gayet normaldi. Neden beni durdurmaya çalışıyordu?

"Bırak beni! İkinizi bana aşık eden bu evreni döveceğim!"

Jimin beni dikkate almayarak hışımla kalktığım yere geri oturtmuş ve  "Sana aşık falan değilim." demişti. Duraksamıştım.

Gözlerim dolmuştu.

İnsanlar neler neler ile sınanıyorken hep en büyük dertler beni buluyordu. Bu yüzden çaresiz bir şekil de koltuktan yere kaymış ve dizlerimin üzerine oturarak ağlamaya başlamıştım.

"Kimi seçeceğim ben, seçim yapmak çok zor. Hanginizin aşkını kabul etmeliyim? Hayat neden bu kadar acımazızsın? Ha?! NEDEN?!"
ben bağırarak ağlarken Jeongguk
"Sana söylemiştim." demişti. Kime neyi söylediğini bilmiyordum, sadece acı çekiyordum.

Kimi seçmeliydim?

Herkes neden bana aşık oluyordu?

"Ayık gibi görünüyor, konuşması da normal ama sarhoş."
Demişti Jimin. Alt dudağımı dişlemiştim. Maalesef hayat bazen bizi kırabiliyordu. Biz de istemeden başkalarını kırabiliyorduk. Yine de dürüst olmalı ve hislerimi ona söylemeliydin.

Bu yüzden biraz kayarak ayakta olan Jimin'in sağ dizine sarılmış ve ağlamaklı bir sesle devam etmiştim.

"Üzgünüm Jimin, aşkımdan sarhoş olduğunu biliyorum fakat ben senden nefret ediyorum. Olamayız, lütfen üzülme. Bir gün sen de karşılık göreceksin."
Jimin dizini sallayarak benden kurtulmaya çalışırken gözlerimi sım sıkı kapatmıştım. O kadar çok kırılmıştı ki benden uzaklaşmak istiyordu.

Haklıydı.

"Bırak beni Taehyung."
Dediğin de onu daha fazla incitmek istemediğim için bırakmış ve dudaklarımı yukarı uzatarak öpesi için büzmüştüm.

Daha fazla incinmesini istemiyordum bu yüzden beni öpmesine izin verecektim.

"Tamam, beni son birkez daha öpmene izin vereceğim. Ama bu son tamam mı? Ümitlenmeden öp. "
Jimin ağlamaklı sesler çıkararak beni itelerken Jeongguk'u görmüştüm tekrar. Karşıma çökerek yüzüme bakmıştı. Anında Jimin'i unutmuş ve ona yanaşmıştım.

Kimsenin daha fazla kırılmasını istemiyordum. Herkes mutlu olmayı hak ediyordu. Bunun için gerekirse bedenimi feda edebilirdim.

"Jeongguk sen çok iyi bir insansın. Bu yüzden senin de beni öpmene izin vereceğim, endişelenme tamam mı?"

Jeongguk küçük bir gülümseyle beni onaylamıştı. Sanırım bu haber onu gerçekten mutlu etmişti.

"Tamam."

Onayını da aldıktan sonra iştahlanarak yüzüne yaklaşmıştım.

"Ne zaman öpmek istersin peki? Şimdi mi? Daha sonra mı?"

Bakışları kısacık bir an dudaklarıma inmişti. Çok kısaydı çünkü başka bir işimiz varmış gibi üzerime eğilerek, "Şimdi kucağıma gelmelisin, daha sonra öpeceğim." demişti. Başımla onaylayarak kollarımı omuzlarına sarmış ve beni kucaklamasına izin vermiştim.

"Woaaww çok kaslısın, beni bile kaldırabiliyorsun. Yıllarca beni kucağına alabilmek için kas yaptın değil mi? Jeongguk sen gerçekten fedakar bir aşıksın. Çok da havalısın."

"Kıçımın havalısı. "
Diye bir söyleniş duymuştum onu izlerken. Jimin'in sesine benziyordu fakat şimdilik görüş açım da Jeongguk'un çene hattı ve boynu vardı. Beni kucağına almış bilmediğim yerlere götürüyordu.

Bu yüzden en çok o öpmeliydi.

Beni öpmesi için yüzüne uzanmadan önce Jeongguk'un tanımadığım bir adama seslendiğini duymuştum.

"Odamı hazırlasınlar, oraya gidiyoruz."

...

Jimin...

Yavaş adımlarla Jeongguk'u takip ederek etrafı incelemeye devam etmiştim. Gerçekten hayatımda hiç görmediğim kadar büyük bir rezidansa gelmiştik.

Başkan Namjoon'un sade ve müstakil evinden çok daha büyük ve şıktı. Açıkcası Mor gezegen de böyle lüks bir yer görmemiştim. Yani başkan Namjoon'un evinde ki odası dışında görmemiştim.

Giriş kapısı daha biz gelmeden birkaç saniye önce açılmış ve Jeongguk'a yol vermişti. Bu bana Jeongguk'un egosu ve ben merkezci tavırlarının normal olduğunu düşündürmüştü. Çünkü adım attığı evin kapısı bile ona saygı duyuyordu sanki.

Jeongguk buraya gelene kadar hangimizi seçeceğini düşünen Taehyung'u büyük ihtimalle kendi odasına götürmüştü. Ben de onları takip etmiştim.

Ona güvenip güvenmediğimden emin değildim. Taehyung'u elin uzaylısına verip eve geri dönemezdim sonuçta.
Tam tahmin ettiğim gibi neredeyse iki çift kişilik yatak boyunda yatağı olan bir odaya girmiştik.

Beklemeden Taehyung'u sırtı üstü bir şekil de yatağa bırakmış ve doğrulmak istemişti. Fakat Taehyung izin vermeyerek Jeongguk'un yakalarına yapışmıştı.

"Burada mı öpeceksin beni?"
O ikisini izlerken dişlerimi sıkmış ve Jeongguk'un oldukça yakın bir şekil de onun gözlerine baktığını görmüştüm.

Taehyung etkileyici biriydi ve Jeongguk'u etkisi altına alması şaşırtıcı bir durum değildi.

Sadece çok fazla sinir bozucuydu.

"Daha Jimin öpecek, vakit kaybediyoruz."
Diye mızmızlanmıştı Taehyung. Beni unutmamış olması gerginliğimi bir nebze de olsa azaltmıştı. Çünkü buraya gelene dek Jeongguk kendini öpsün diye yapmadığını bırakmamış, sinirlerimi altüst etmişti.

Jeongguk ise onun söyledikleriyle ilgileniyor gibi değildi. Elini kaldırmış ve sessizce Taehyung'un yanağını, saçlarını sevmişti. Her ne kadar onu durdurmak istesem de buna hakkım yokmuş gibi izlemiştim.

"Beni sadece siz öpebilirsiniz. Başkasına izin vermem."
Demişti Taehyung uykulu bir sesle. Sonra Jeongguk yakalarını tutan elleri nazikçe kavramış ve kendinden uzaklaştırarak sessizce konuşmuştu.

"Ben de izin vermem Uğursuzum, seni bizden başka kimsenin öpmesine izin vermem."

Bu Jeongguk'dan şimdiye dek duyduğum en etkileyici şeydi. Etkileyiciden kastım düşündürücü, dikkate aldığım bir konuşmaydı.

Taehyung onun cevabına kıkırdayarak cenin pozisyonu almış ve kıpırdanmıştı.

"Çok tatlısın. Keşke Jimin'de senin gibi davransa bana."

Jeongguk ile göz göze gelmiştik. Dikkatli bakıyordu. Çoğu şeyin farkındaydı ve bunu gizleme çabası yoktu. Taehyung ile olan, bitmek bilmeyen kavgalarımızın nedeninden haberdardı.

"Ne zaman geçecek bu içkinin etkisi?"
Diye sormuştum bakışlarımı kaçırarak. O beni izleyince kendimi fazlalık gibi hissetmiştim.

"Sabaha geçer."
Derken üzerinde ki hırkayı çıkarmış ve bana doğru yürümeye başlamıştı. Kendimi bir yabancı gibi hissettiğimin farkındaydı sanki. Bundan rahatsızlık duymuştu.

O bana doğru gelirken kıpırdamadan durmuş ve "Az önce söylediklerim hakkında... Ciddiyim." dediğin de devam etmesini beklemiştim.

"Onun senden başka kimseye yaklaşmasına izin vermem."

Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Sadece içimden geçeni söylemek istemiş ve cesur bir şekil de gözlerine bakmıştım. Taehyung'u benimle paylaşabileceğini söylüyordu.

Peki ya...

"Ben, senin ona yaklaşmana izin verir miyim?"

İkimiz de yatakta yatan ve sessizce kendi kendine konuşan Taehyung'a bakmıştık. Jeongguk onu izleyerek beni yanıtlamıştı.

"Ne iyi yapmışım da senden izin almamışım. Değil mi?"
Ellerimi yumruk yaparak olabildiğince ciddileşmiş ve durmadan değişen iletişim şeklimize rağmen belki kendime bile itiraf edemediğim o gerçeği Jeongguk'a itiraf etmiştim.

"Taehyung'u başka biriyle paylaşma düşüncesine katlanabileceğimi sanmıyorum."
Bakışlarımı Taehyung'dan çekerek ona çevirmiştim. Beni başıyla onaylamıştı.

"Biliyorum, sen de şunu bil, zamanla göreceksin."

"Neyi?"

"Başkası olmadığımı."

Çok garip hissetmiştim. Şimdiye dek Jeongguk'un büyük bir çıkarı olduğu için ikimizi birden istediğini düşünürken tüm bu olanlar daha farklı düşünmeme neden olmuştu.

Hâlâ bize aşık olmadığına emindim. Fakat gözleri çok farklı bakıyordu. Sanki uzun zamandır bizi bekliyormuş gibi, büyük bir bataklığa saplanmış ve kurtulmak için bizi bulmuş gibi.

"Jimin, Jimin neredesin buraya gel."
Taehyung'un sesi bakışmamızı bölünce dediğini yaparak yatakta yatan bedene yaklaşmış ve iç çekmiştim. Beni görünce kısık gözlerle gülmüştü.

"Seninle uyumaya çok alıştığımı bilmiyor musun? Neden hâlâ gelmedin?"

"Bu gece tek başına uyu."
Dediğim an başını iki yana sallayarak yatağın çarşafını avucu içine almış ve acı çekiyor gibi kıvranmıştı.

"Özür dilerim Jimin, benimle uyumak istediğini çok iyi biliyorum. Ama bu yatak bana ait değil. Sahibinden izin alırsan benimle uyuyabilirsin. Herkesin bana aşık olması benim hatam. Çok özür dilerim."
Jeongguk'un güldüğünü duyunca ona bakmış ve çok nadir güldüğü için bu anı kaçırmak istememiştim.

Gülerken gerçekten değişiyordu.
Sanki durmadan emir veren o destop Jeongguk'un yerini şirin, gözleri parlayan bir tavşancık alıyordu. İster istemez bu güzel gülüşün neden solduğunu merak etmiştim.
Eğer Jeongguk'un kişiliği soğuk ve uzak biriyse bu çok acıydı. Ya da birileri, yaşanmışlıklar onu bu hale getirdiyse bu çok daha fazla acıydı.

"Bak, yatağın sahibi orada. Jeongguk, Jimin benimle uyumak istiyor. Uyuyabilir mi?"
Taehyung'da benim gibi Jeongguk'un gülüşünü izleyerek - benim için - izin almıştı.

"Olur ama bir şartım var."
Demişti Jeongguk. Zaten o bunu der demez Taehyung kolumdan tutmuş ve beni yatağa, yanına çekmişti.
Yere düşeceğimi sanarak ona tutunmuştum.

Ne yaptığının farkında bile değildi. Daha üzerimizi değişmemiştik. Üstelik yanına uzandığım an bana sım sıkı sarılmıştı.

Taehyung tarafından sarmalanmak beni oldukça şaşırtmıştı. Bir süre kıpırdamadan beklemiş ve bana sarıldığı için oldukça yakın olan yüzüne bakmıştım.

Gözlerini sık sık kapatıp açıyordu. Ve açtığı bir an da onu izlediğimi görerek gülümsemişti. Hatta buraya onun zoruyla yatırılmamışım gibi beni teselli etmişti.

"Ben senin için izin aldım, istediğin gibi burada uyuyabilirsin. Daha fazla acı çekme, benden ayrı kalmak sana acı verebilir."
İlk bir süre dirensem de sonra dayanamamıştım. Dayanamayarak onun kolları arasından çıkmaktan vaz geçmiştim.

Taehyung'a hiçbir zaman söylememiştim fakat o... Çok güzel kokuyordu. Her zaman çok güzel kokardı.

Onun kolları arasında mayışırken ışıkların aniden kapanması, gözlerimi irice açmama neden olmuştu. Karanlığı sevmezdim. Bu yüzden hışırtısını duyduğum Jeongguk'a seslenmiştim.

"Sen mi kapattın ışığı, ne yapıyorsun yine?"
Bir süre cevap vermemişti. Üzerini değiştiğini düşünerek gözlerimi kapatmış ve karanlıktan kaçmaya çalışmıştım.

Bu çabam, arkama çöken ağırlığı hissedene kadar sürmüştü. Jeongguk arkama uzanmıştı. Üstelik uzanmakla da kalmayarak büyük kolunu, ikimizin üzerine koymuştu.

Pardon düzelteyim.

Çıplak, mor bir şekil de parlayan kolunu ikimizin üzerine koymuştu.

"Şartım vardı, ben de yatağımda uyuyacağım."
Demişti arkamdan. Bunu söylerken nefesinin enseme vurduğunu hissederek huylanmış ve kıpırdanarak Taehyung ile ikimizi de saran koluna bakmıştım.

İlk gördüğüm zaman ki gibi çok parlamıyordu. Fakat damarların da bulunan mor kan kesinlikle belli oluyordu.

Reddetmek, belki yataktan söylenerek kalkmak ve hatta Jeongguk'u itmek kendimden beklediğim şeylerdi. Fakat bu gece yaşanan beklenmedik şeylere bir yenisini daha eklemiştim.

Taehyung bana sokulmuş huzurla uyurken, Jeongguk'un ikimizi de sarılmasına izin vermiştim. Ve belki de Mor gezegene geldiğimden beri ilk defa bu kadar güzel bir uykuya dalmıştım.

...

"Neden yatmadın? "

"Seni bekledim. "
Namjoon yataklarına oturarak ceketini çıkarırken Seokjin hemen eşinin yanına yerleşmiş ve onun iyi olduğundan emin olmak istemişti.

Sonuçta Jeongguk'un olduğu bir ortamdan gelmişti. Kırılmış olması, üzülmüş olması çok muhtemeldi.

"Kabul etti mi krallığı bu defa? "
Diye sormuştu sessizce. Namjoon başını belli belirsiz sallayarak gözlerini kısmıştı. Seokjin onun başının ağrıdığını anlayarak "Ağrı kesici getireyim mi?" diye sormuştu.

Başkan gözlerini açarak endişeyle yüzünü izleyen eşine küçük bir gülümseme vermişti. Eve dönmeden önce bir hayli oyalanmıştı. Seokjin'in kendini böyle görerek üzmesini istemiyordu.

"Beni beklemeden yatmalıydın."
Demişti bu yüzden. Seokjin bunu duymamış gibi ayağa kalkarak ilaç dolabından bir ağrı kesici almıştı.

"O zaman seninle kim ilgilenecekti?"
Namjoon cevap vermeden kendine su katan eşini izlemişti. Seokjin ağrı kesici ve suyu onun eline verirken ise başına giren ağrıların sebebini dile getirmişti. Sessizce.

"Oğlum benden nefret ediyor."
Seokjin az önce kalktığı yere oturarak eşinin su bardağı tutan elini kavramıştı. Onun acı çektiğini görmek kalbine tarif efilemez bir ızdırap veriyordu.

"Çünkü seni tanımıyor canım."
Başkan, ilacı ve suyu içerek başını iki yana sallamıştı. Sonra kendine acır bir vaziyette gülmüştü.

"Ne acı, öz oğlum ama bir birimizi tanımıyoruz. "

"Aranızın zamanla düzeleceğine eminim. Jeongguk nefret dolu görünse de öyle değil. Sadece çok kızgın."
Namjoon, kendini ikna etmeye çalışan eşinin ellerini minnetle tutmuştu. Her zaman kendini destekleyen hayat arkadaşına çok fazla şey borçluydu.

Fakat bir de gerçekler vardı.

Kimsenin değiştiremeyeceği ağır gerçekler.

"Biz asla düzelmeyeceğiz Seokjin. Çünkü bir zamanlar Jeongguk gülümserdi, gülerdi, ona mor gezegenleri veren birine sahipti. Tüm sevgisini verdiği, hayatını adadığı biri vardı. Ama artık yok... Belki de benim yüzümden..."
Devamını getiremeyerek biraz susmuştu Namjoon. Ardından fısıldamıştı.

"Ne kadar düzeltmeye çalışırsam çalışayım, ortamız da cansız bir beden yattığı gerçeğini hiçbir zaman değiştiremeyeceğim. "

...

Offf Jeongguk'a çok üzülüyorum var ya. Gerçekleri sadece benim biliyor olmam can yakıcı. Umarım sıkılmamışsınızdır.

Oppanla hayal et isteklerine dönmesin ama merak ediyorum jdndnxnx İlerleyen bölümler de nasıl sahneler görmek istersiniz?
Belki yaparız bir şeyler
Kendinize iyi bakın
Öptüm yaladım😘

Continue Reading

You'll Also Like

33.3K 8.4K 20
"ben seninle sarsılmak istiyorum."
57.7K 2.9K 42
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
243K 23.4K 31
Jungkook Seni pis hırsız Sen benim first kiss'imi çaldın! Semetae! Ukekook!
149K 9.2K 32
'Bilinmeyen numara. Diyorum ki, o güzel kalçalarını biraz daha camının önünde sallaya sallaya odada tur atarsan boxer denen bir şey kalmaz üstünde. ...