Kayıp Varis

By hg_neriii

234K 17.7K 10.1K

(Dikkat! Acemice yazılmış bir kitaptır.) Burası Elfrad. 4 büyük anahtar dengeyi sağlıyor. Ateş Hava Toprak v... More

Geçmiş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
10. Bölüm
~FLASBACK~
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
Karakter Tanıtımı
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
Açıklama
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm (Final)

9. Bölüm

6K 525 323
By hg_neriii

Yorumlarınızı bekliyorum.

°°°

Canım o kadar çok yanıyordu ki. Bir şey derimi ezip geçiyordu.

Derimin altına girmek istiyordu. Ve her yeri yakıyordu.

En önemlisi de acı bacağımda yayılıyordu. Sanki tüm benliğimi yakmak istiyormuş gibi.

Kulaklarıma Kral Leroy'un bağırış sesleri geldi. Birilerine kızdığı belliydi.

Ama sadece sesler. Gözümü açamıyordum. Sanki ömür boyu bu halde kalacakmış gibi hissediyordum.

Lenora sakin ol. Birazdan gözünü açacaksın. Sen sadece sakin ol.

Sakinim zaten.

Şu anda bağırışlarımı tüm Elfrad'ın duyması gerekirken oldukça sakinim.

Hatta fazlasıyla sakinim.

"Anne bir şeyler yapın." diyen Lucas'ın sesini duydum.

Bacağıma bir şey döküldüğünü hissettim. Sadece bir saniyelik bir rahatlama gelse de sonra yerini daha büyük bir acı aldı.

Dehşet büyük bir acı.

Büyük ve Ulu Tanrıçalar siz beni koruyun.

Lanet olsun! Acı gittikçe artıyordu.

İlk başlarda bacağımın sadece belli bir noktasındayken şu an diz kapağımın altı tamamen yanıyordu.

Ve gittikçe yayılıyordu.

Bacağıma yine o şeyden döktüler. Bir saniyelik rahatlama ve daha beter acı.

"Şunu dökmeyi kesin artık!" diye bağırdım.

Lenora, geliyorum.

Ah sonunda gelmeyi akıl edebildiniz Ekselansları.

Lenora burada iki saattir nedenini araştırıyorum. Ve hemen Karanlık Göle gitmemiz lazım.

Adını bir kere bile duymadığım daha neler vardı acaba.

Milyonlarca şey.

Bir kaç saniye sonra ise.

"Çekilin." diyen Amos'un sesini duydum.

Gözlerimi açmak istiyordum. Bacağımın halini görmek istiyordum.

Nasıl lanet bir şeye bulaşmıştım ben.

Dakikalar geçti. Ve gözümde bir ıslaklık hissettim.

İşte şimdi gözünü açalbilirsin.

Amos'un komut vermesi ile gözlerimi açtım. Kimseyi umursamadan ilk baktığım yer bacağım olmuştu.

Yanmıştı resmen. Kadının yüzü gibi. Belli yerlerinden derin bıçak izleri gibi izler vardı.

Ama en çok da yanık. Öyle küçük yanıklar da değil. Derin ve büyük yanıklar.

"Karanlık Göle gitmemiz lazım." dedi Amos.

Herkes bakışları bir anda Amos'a döndü. Sanki o yanlış bir şey söylemiş gibi bakıyorlardı.

"Derdin ne senin. Hepimizi öldürtmek mi istiyorsun." dedi Kraliçe Perla.

Yine neler oluyordu.

Lanet olsun! Bacağım çok fena yanıyordu.

"Tek umudunuzun Lenora olduğunu hatırlatmam gerekiyor sanırım." dedi Amos tehdit ettiği belli bir sesle.

Kraliçe Perla sustu kaldı. Önce ayağıma baktı sonra ise bana.

Aklından ne geçiyordu bilmiyordum ama bakışlarının belli bir yeri korkuyla kaplıydı.

"Melanocetus'u uyandırmayın. Uyanırsa neler olacağını benden iyi biliyorsun Amos." dedi Kraliçe Perla.

Mela ne?

"Eğer ölürs-" diyordu Kraliçe Perla ama Lucas onun lafını böldü.

"Ölmeyeceğiz."

Hey! O da mı gelecekti.

"Lucas sen gitmiyorsun." dedi Kral Leroy.

Bence de gelmemesi daha iyiydi.

"Gidiyorum." dedi Lucas, Kral Leroy'a karşılık.

Kral Leroy, Lucas'a bir bakış attı ve hiç bir şey demeden önüne geri döndü.

Bunların da aralarında ne olduğu belli değildi.

"Amos, gideceksek gidelim artık şu lanet göle." dedim acıyla.

Ben yerde resmen acıdan kıvranırken onlar laf dalaşına girmişlerdi.

"Lucas, Lenora'yı sırtıma koy." dedi Amos.

Lucas onu onaylayarak benim yanıma gelip beni kucakladı.

"İyi olacaksın." diye fısıldadı kulağıma.

Ona cevap vermedim.

Zaten iyi olacağımı da hiç sanmıyordum ama.

Canımı acıtmamaya dikkat ederek, nazikçe beni Amos'un sırtına koydu.

Zaten Amos benim on katım olduğu için sırtı bana resmen yatak gibi geliyordu.

Yolculuk rahat ve acılı geçecekti yani. Bol acılı.

Acının bacağıma biraz daha yayıldığını hissettim. Öyle bir yanıyordu ki.

"O şey her neyse kalbe ulaştığında ölecek. Hızlı olun Amos. Çok hızlı olun." dedi Kraliçe Perla.

Amos, Kraliçe Perla'nın dediğine kafasını salladı.

"Gözlerinizi kapatın. Mideniz bulunabilir." dedi Amos.

Dünya'dan Elfrad'a olan geçiş gibi bir şey oldu. Buna ışınlanma mı deniliyor ne deniliyorsa artık.

Bir yerde durmamız ile gözlerimi açtım.

Ormandaydık. Ama burada sanki tüm ağaçlar birbirine girmiş gibiydi. O kadar yakındılar ki yapraklardan güneş bile zar zor geliyordu.

Burası nereyse hiç sevmemiştim. Çok kötü bir enerjisi vardı. Korkutan bir enerji.

Bacağım dehşet derecede yanmaya devam ediyord. Ne bacağı acı yavaş yavaş karnıma doğru yaklaşıyordu.

Ve kalbime gelirse, bu seçeneği düşünmek bile istemiyordum.

Yanımız da Lucas'ın Ruh Hayvanı belirdi.

"Dikkatli olmamız lazım. Attığımız her adım bizi tehlikeye bir adım daha yaklaştırıyor." dedi Amos.

Lucas hızla Ruh Hayvanının sırtına çıktı.

Dostum o kadar hızlı nasıl çıkabilmişti. Üstelik Ruh Hayvanı eğilmemişti bile.

Burası Büyücülerin bölgesi. Etrafı elinden geldiğince kontrol et. Büyücü görürsen ne yapman gerektiğini biliyorsun.

Elimden geldiğince size yardım etmeye çalışırım. Tabi bu acıyla ne yapabilirim orası ayrı ama.

Deli gibi bağırmak istiyordum. Ağlamak istiyordum.

Ağlamak belki kolaydı da, bağırmak hele ki Büyücülerin bölgesindeyken.

Yapacağım son hata falan olabilirdi.

"Durun!" dedi Amos.

Amos'un sırtında oturur pozisyona geldim. Her ne kadar canım acısa da yatmak istemiyordum.

"Mağarada birileri var. Yankı sesleri geliyor." dedi Amos.

Gelen hiç bir yankı sesi yoktu.

Kafası falan mı iyiydi bunun.

"Amos, hızlı olmalıyız." dedi Lucas'ın Ruh Hayvanı.

Neler oluyordu. Hayır yüzlerinden de bir şey anlaşılmıyordu.

Salak mısın Lenora! Bir hayvanın yüzünü nasıl okuyabilirsin.

Bu şey her neyse etkisini göstermeye başlıyordu.

"Bunu iyileştirmenin başka bir yolu yok mu?" diye sordu Lucas.

Lütfen olsun.

Lütfen olsun.

"Aslında var. Büyücüler içtikleri suları Karanlık Göl'den getiriyorlar. Sonra ise arındırıp içiyorlar. Eğer Büyücüler Krallığına gidebilirsek. Lenora iyileşir." dedi Amos.

Hiç kimse beni o saraya götüremezdi

"Saraya mı? Devam mı?" diye sordu Lucas'ın Ruh Hayvanı.

Tanrıça aşkına! Hepsi neden bu kadar rahattı.

Kendilerine neden bu kadar güveniyorlardı. Oysa biliyorlardı ki Büyücülerden birisi bizi gördüğü an Krallarına şikayet ederdi.

Plan tam da bu. Bize bir şey yapmaya hiç biri cesaret edemeyecek. Onlar zaten Krallarına söylemeye giderken biz işimizi bitirip gitmiş olacağız.

Bana neden bu kadar saçma geldi.

Ayrıca ne gerek var bu kadar aksiyona. Mağaraya gidelim.

"Nereye gideceğimize karar verseniz mi artık. Bacağı kararıyor." dedi Lucas.

Bacağıma baktım. Gerçekten kararıyordu.

Çürüyordu.

"Mağaraya gidiyoruz." dedim.

Amos bana her ne kadar onaylamaz bir bakış atsa da dediğim oldu ve tekrar ilerlemeye başladık.

Daha bir kaç saat öncesine kadar sapasağlam olan bacağım şimdi ne haldeydi.

Tanrıçalar siz beni Koruyun.

"Melanocetus bu seslere her türlü uyanmıştır." dedi Amos.

Ortada bir ses yoktu.

"Neyin sesinden bahsediyorsunuz?" diye sordum.

Hepsinin bakışları anında bana döndü.

"Sen şimdi taşa çarpma seslerini duymuyor musun?" diye sordu Lucas.

Ona 'duymuyorum' dercesine kafamı sağa ve sola salladım.

Sizin kulaklarınız iyi duyuyorsa ben ne yapabilirdim yani.

Lenora sesler çok yüksek.

Şu kadının kanının etkisidir kesin. Zaten ne diye ben geri geri giderken, inadına bana yaklaşmaya çalışırsın ki.

Yürürken bir yandan da etrafa bakıyordum.

Acı daha da yayılıyordu. Sanki kanım çekiliyordu. Etim eriyordu resmen.

Ben kime ne yapmıştım. Sadece dengeyi korumak için gönderilmiştim.

Sözlerime karşı çıkanları öldürmem çok normal değil miydi?

Ben hepsini uyarmıştım. Hiç biri, bir tanesi bile geri çekilmemişti.

Bu durumda halkımı korumak benim en büyük hakkımdı.

"Daha ne kadar yolumuz var?" diye sordum.

Canım acıyordu acımasına ama sıkılmıştım da.

"Karşıdaki mağarayı görüyor musun? Karanlık Göl orada." dedi Amos.

Evet karşıda bir mağara vardı ama bir giriş yoktu.

Arka tarafında giriş var.

Anladım.

"Durun! Burada ne işiniz var?" diyen bir ses duydum.

Yan tarafa baktığımda ise üç Büyücü bize ok doğrultmuştu. Cidden mi? Ok mu?

"Karanlık Göle gideceğiz." dedi Amos.

Büyücüler alay eder gibi sırıttı.

"Buradan geçiş yok. Gidiyorsanız evinize geri dönün. Dönmüyorsanız canınızı almak tek bir okuma bakar." dedi Büyücü.

Şeytan diyor git öldür bunları. Melek diyor yazıktır yapma.

Lanet olsun! Zaten bacağım acıyor, bir de bunlarla mı uğraşacaktım.

Elimi kaldırdığım gibi ağaçların dalları Büyücülerin gövdesini sardı. Bu sayede de okları yere düşmüş oldu.

Ağaçlar daha sıkı bir hal aldı. Gövdelerini daha da sıktı.

Daha sonra ise sadece gıcıklık olsun diye hepsinin kafasının üstüne küçük bir yağmur bulutu koydum.

Her ne kadar canım acısa da biraz eğlenmek benim de hakkımdı.

Yüzlerinin ıslanırken aldığı hal çok komikti. Ama gülmeye halim bile kalmamıştı.

"Amos, gidelim hadi. Yeterince vakit kaybettik." dedim.

Sen asla akıllanmayacaksın.

Dedi Amos ve güldü.

Evet evet bildiğimiz Amos güldü.

Yürümeye devam ettik. Tabi daha çok Amos ve Lucas'ın Ruh Hayvanı yürüyordu ama.

Bir kaç dakika sonra mağaraya gelmiştik.

"Lenora sen mağaraya gelme ne tür bir tehlikeyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz." dedi Amos.

Hey! Ben tek başıma bir de yarı sakat bir şekilde ne yapacaktım burada.

Amos hepimiz mağaranın yanına götürdü.

"Lucas, Lenora'yı indirir misin?" dedi Amos.

Gerçekten bazen Hava Elementini kullanabildiğimi unutuyorlardı.

Ama neyse Lucas indirebilirdi.

Sadece Elementi kullanmaya üşeniyordum.

Lucas Ruh Hayvanının sırtından indi ve beni de Amos'un sırtından indirdi.

Canımın acıyacağını bildiği ayakta durmama izin vermemiş kucağında taşıyordu.

"Lucas, Lenora'yı yere koy. Etrafına kimsenin görmemesi için bir Bariyer Büyüsü yapacağım." dedi Amos.

Ve Lucas beni yere oturttu. Sırtımı taş zemine yaslayıp yerde rahat bir pozisyon aldım.

Amos ise sesli bir şekilde asla anlamadığım bir kaç cümle söylemişti.

Sonra ise etrafımda bir Bariyer oluştu. Bariyeri ben görüyordum ama eminim dışarıdan gözükmüyordu.

"Hızlı olmalıyız gidelim. Lenora kendine dikkat et." dedi Amos.

Lucas ise bana son kez baktı ve gitti.

Eee ben ne yapacaktım böyle tek başıma.

Şimdiden canım sıkıldıysa sonrasını düşünemiyordum.

"Elizabeth seni bir daha göremeyeceğim diye çok korkuyordum." diyen bir erkek sesi duydum.

Bir kadın ve adam el ele tutuşarak benden biraz uzak bir yere oturdular.

Ama resmen önümdeydiler onları net bir şekilde görebiliyordum.

"Bende seni göremeyeceğim diye çok korkuyordum." diyip adamın dudağına yapıştı kadın.

Hey! Lütfen düşündüğüm şeyi önümde yapmasınlar. Lütfen.

"Buna hazır mısın?" diye sordu adam.

Kadın ona gülümsedi ve kafa salladı.

"Hem de hiç olmadığım kadar hazırım."

Sonra ise bir anda adamın üstüne çıktı ve tek tek adamın gömleğinin düğmelerini açmaya başladı.

Bunu görmek istemiyordum.

Cidden yapacak başka yer yok muydu?

Kadın adamın düğmelerini açtıktan sonra şehvetle yine dudaklarına kapandı.

Sonra anlam veremediğim bir hızla adam kadının üstüne çıktı ve kıyafetini çıkarmaya başladı.

Ben bunu daha fazla göremezdim. Hayır hayır cidden olmazdı.

Kalkandan çıkıp onlara görünmeden yürümeye çalıştım.

Ama imkansızdı ayağım artık çürümüştü. Üstüne basamıyordum.

Tek çarem Hava Elementiydi.

Derin bir nefes aldım ve Hava Elementini kullanarak mağaraya girdim.

Mağaranın içi iğrenç kokuyordu. Ve taşların üstüne bilmediğim bir dilde yazılar yazılmıştı.

Ve yerlerde bir kaç iskelet vardı.

İskeletler bile beni korkutmaya yeterken gelen kan kokusu daha da korkutuyordu.

Kulağıma Amos'un sesi geliyordu.

Ama net değildi ne dediği anlaşılmıyordu.

Biraz daha yaklaştım ve taşların arkasına yaslandım.

Bir adam, Amos ile konuşuyordu ve aralarında hiç iyi bir konuşma geçmediği belliydi.

Aklıma çok aptalca ama bir o kadar da mantıklı bir fikir geldi.

Amos kendimi suyun içine atıp çıkarsam iyileşir miyim?

Lenora, neredesin sen?

İyileşir miyim? İyileşmez miyim?

İyileşirsin.

Tamam. Bence kendimi suyun içine atsam bir sorun olmazdı.

Her ne kadar korksam da şu Canavarı da merak ediyordum.

Tamam, Ulu Tanrıçalar beni korusun.

Benim bile anlam veremediğim bir hızla suyun içine girdim.

Suyun içinde gözümü açtığımda ise bana gelen bir karartı gördüm. Ve kendimi hızla dışarıya attım.

Ah! Şimdi de kolumu falan mı kırmıştım.

Sen kim suyun içinde beklemek kim Lenora. Gir ve çık.

"İyi misin?" diyerek Lucas geldi yanıma.

İyiydim hatta çok iyiydim.

Acı tamamen gitmişti.

Hatta iyi değil mükemmeldim. Tabii her zaman mükemmelim orası ayrı ama.

"O uyandı." dedim Lucas'a.

Lucas beni yerden kaldırıp.

"Amos gitmeliyiz. Hemen." dedi.

Amos önce ayağıma baktı sonra ise hızla yanımıza geldi.

"Koşun." dedi, tek kelime koşun.

Daha sonra ise hayatımda hiç koşmadığım kadar hızlı koşmaya başladık.

Arada ayağım ıslak zemin yüzünden kayıyordu ama sonunda mağaradan çıktık.

Geriye kulaklarımıza sadece çığlık sesleri ve daha çok kan kokusu gelmişti.

Yine mağaranın yan tarafına geçtik. Derin derin nefesler almaya başladım.

Şaka maka yorulmuştum.

Ama önemli olan iyileşmiştim.

"Lenora, mağaraya gelmemeliydin." dedi Amos.

Hı hı gelmeseydim de onların o şeylerini izleseydim.

"Cidden sen mağaraya neden geldin? Sana su getirecektik." diye sordu Lucas.

Ne diyecektim.

Bir adamla kadın şey yapıyorlardı da ben de bakmamak için mağaraya kaçtım falan mı?

Cidden yapacak başka yer mi yoktu ya.

°°°

Selam.

Nasılsınız?

Bölüm nasıldı?

Oy vermeyi unutmayın lütfen.

Seviliyorsunuz.

: )

Continue Reading

You'll Also Like

941 151 8
13 arkadaş tatil için bir eve gidiyor. Ama sonunu bilmedikleri bir "Gölge"tarafindan takip ediliyorlar Gölge onların karanlık laneti By @ismihannehir
3.4M 138K 74
Pera, arkadaş grubuyla kış kampına katılırken, içinde tarifsiz bir huzursuzluk kol geziyordu. Avrupa'nın en yüksek dağı Mont Blanc'un karlı etekler...
3.1K 446 22
Henüz yeni kurulmuş bir Türk devleti acımasız bozkırlarda birbirinden çetin düşmanların olduğu bir zamanda var olma çabası ... Gök Hanlığının yürek v...
41.3K 6.2K 31
Eylül, sporcu olarak hayatına yön vermiş güçlü bir kızdır. Onun ile birlikte bu hayatı seçen Güneş ve Eylem ise en yakın arkadaşlarıdır. Bir gün...