ENSEMDEKİ NEFES (KİTAP OLDU)

By dilarabuyuk

1.5M 5K 384

Gözlerinde boğuldum, yüreğinde paramparça oldum, kalbinde son nefesimi verdim... © Tüm hakları bana aittir... More

Tanıtım
1. Bölüm

2. Bölüm

74.9K 1.7K 217
By dilarabuyuk


Facebook Grubumuz: Dilara Büyük'ün Kaleminden

Instagram: dilaraabuyuk

IG: dilarabuyukromanlari



Keyifli okumalar :)



Yutkunamadım, nefesim kesildi, bedenim buza dönüştü. Hareket etmek istedim ama edemiyordum. Dizlerimin titremesine engel olamıyordum. Kulaklarımdaki uğultudan anlıyordum ki kalbim fazlasıyla kan pompalıyordu. Gözlerimi ne zaman kapattığımı bilmiyordum ama açtığımda, arabanın camından gördüğüm yansımanın etkisiyle dudaklarım bir şok dalgasıyla aralandı.

Oydu...

Türk müydü? Yoksa heyecandan Türkçe konuştuğunu mu sanmıştım?

Korkudan kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. Tuttuğum nefesimi bırakamıyordum bile. Neden buradaydı? Neden beni takip etmişti? Eli hâlâ elimin üzerindeydi. İnlemeye benzer bir şekilde nefesimi bıraktım. Titrek ama fazlasıyla derin bir nefesti.

Bakışlarım elimi kaplayan ve sıcaklığıyla yakan büyük elinde takılı kaldı. Bir şey vardı. Başka bir şey. Onun parmak uçlarından, benim tenime akan bir şey. Bu ayrıntı ürpermeme sebep oldu.

Bakışlarımı camdaki yansımasına, gözlerine çevirdim. Bir an sanki aynaya bakıyormuşum gibi hissettim. Tek bir farkla; ben tehlikeli görünmüyordum. Kaşlarımı çatarak derin bir nefes aldım. Ve keşke almasaydım diye düşündüm. Çünkü kokusu tüm benliğime dolmuştu. Kokusu... parfüm ve erkeksi bir şeyler... Gözlerim bilinçsizce kapandı, başım dönmüştü. Güzeldi. Huzur ver-

Siktir!

Gözlerimi aniden açtım. Hissettiklerim hoşuma gitmemişti. Onun kokusunu içime çekmek de neydi? Üstelik o kokuda huzur bulmak? Aptallık!

Vücudunun sıcaklığını hissetmeye başladığımda rahatsızca yerimde kıpırdandım. Bir insan nasıl bu kadar sıcak olabilirdi ki? Benim ellerim ve ayaklarım her zaman buz gibi olurdu.

Ona yüzümü dönmek istiyordum, fakat o gözler beni korkutuyordu. Sert ve tehlikeli duruşu adım atmama müsaade etmiyordu. Hele de bu kadar yakın olması... Resmen tüm cesaretim yerle bir oluyordu. Ben saniyeler önce inatçı ve korkusuzdum, öyle değil mi? Peki şimdi nereye kaybolmuşlardı?

Bu adamın derdi neydi? Neden şu an karşımda duruyordu?

Elimi, elinin altında sertçe çekerek arabaya biraz daha yaklaştım ve yüzümü ona döndüm.

Lanet olsun!

Kafam iyi olduğu için mi bu adam bana bu kadar yakışıklı görünüyordu? Ama böyle olmadığını biliyordum. Çünkü adam yakışıklı, çekici ve kesinlikle tam bir yürüyen özgüvendi. Aslına bakılırsa, bir erkek olsaydım ve onun kadar yakışıklı olsaydım, benim de özgüvenim tavan yapardı. Ve ben bunları sadece gözlerine bakarak mı düşünüyordum? Galiba bu adamı yakışıklı yapan şey gözleriydi. Keskin, soğuk ve tehlikeli. Fakat bir şekilde de günaha davet ediyormuş gibiydi. Sıcak, çekici ve gizemli...

Elini camdan çekerek sırtını dikleştirdi ve ben kısa boylu olmamama rağmen yanında küçücük kaldım. Ya da öyle hissettim. Tedirgin bakışlarımı gözlerinden kaçırdım ve etrafa bakındım. Sokak hâlâ ıssızdı ve ben hâlâ gergindim. Yeniden ona baktım, başını hafifçe sağa eğmişti ve beni izliyordu. Bu görüntü normalde sevimli gelebilirdi. Normalde, ama böyle bir gecede değil.

Titrek bir nefes aldığımı görünce gülümseyerek dudaklarını yaladı. Gözlerimi anında kaçırdım o görüntüden ve bir adım daha geri gitmek istedim. Ancak fark ettim ki kaçacak yerim kalmamıştı.

Kollarını göğsünde birleştirdi ve bakışlarını üzerimde gezdirmeye başladı. Bakışlarımı yeniden ona çevirdim ve ne yapmak istediğini anlamaya çalıştım. Sessizliğini korumaya devam ediyor, hiçbir tepki vermiyordu. Sıkılgan bir ifadeyle yüzüne bakmaya başladım.

"Ne istiyorsun?" diye sordum. Ses tonumu kontrol etmeye çalışmıştım ama titremesine engel olamamıştım.

Gözlerini hafifçe kısarak, "Korkuyor musun?" diye karşılık verdi.

Tedirginlikle yutkundum ve kaşlarımı çatarak, "Ne var?" diye çıkıştım. Ses tonum yüksekti.

"Asiyiz galiba?" diye kendince bir tespitte bulundu. Kollarını çözdü ve deri ceketinin yakalarını düzeltti. Ardından sağ eliyle sakalını kaşıdı.

"Bak, benim seninle uğraşacak vaktim yok! Ne istiyorsun bilmiyorum, ama benden uzak dur! Öyle gözlerini dikip bakma! Ellerini de uzak tut! Hatta ve hatta tüm bedenini uzak tut benden! Anladın mı?" diye sinirle bağırdım. Sessiz sokakta sesim yankılandı.

Tek kaşını kaldırarak bana baktı, ardından dişlerini birbirine bastırdığını fark ettim. Yüz hatları keskinleşti ve yanaklarında çukurlar oluştu. Bu değişimine anlam veremedim. Gözlerimi gözlerine çevirdim ve onun başka bir yere baktığını fark ettim. Kararan bakışları gözlerimde değil, dudaklarımdaydı. Şaşkınlıkla nefesimi tuttum.

Amacı neydi bu adamın?

Bakışları... Dudaklarımda uzun bir müddet oyalandılar. Sonra keskin bir nefes verip gözlerini gözlerime çevirdi. Yeniden yoğunlaşarak baktı. Gözlerimin içine bakarak o dolgun alt dudağını dişlerinin arasına aldı ve bir süre o şekilde kaldı. Diliyle alt dudağını yavaşça yaladığında yutkundum. Dikkat dağıtıcı bir hareketti.

Kendine gel, kızım! Kendine gel! Dağılma!

O çapkın gülüşü tüm yüzünü kapladı. Kafasını eğdi, yüzüme yaklaşıp nefesini yüzüme verdi. Nefesi ılıktı ve alkol kokusunun arasında hafif bir nane kokusu alıyordum. Hareket etmek istedim, onu itmek istedim, ama ellerim iki boş çuval gibi bedenimin yanında sallanıyordu. Sanki bilmediğim bir güç, ona karşı gelmemi engelliyor gibiydi. Garip bir durumdu. Kendime gelemiyordum. Karmakarışık bir kafayla onu izliyordum.

Yüzünü hafifçe kaldırdı. Dudaklarını sırayla alnımda, şakağımda, burnumda, çenemde ve oradan da dudaklarımda gezdirdi. Öpmedi, fakat dudaklarını tenimde hissetmek başımın dönmesine sebep oldu.

Nefes almaya ihtiyacım var! Hem de en acilen! Nefes!

Dudaklarımdan uzaklaşmadan nefesimi içine çekti. Saniyeler sonra büyü bozuldu ve yüzünü uzaklaştırdı benden.

"Seni buradan götürüyorum," diyerek elime uzandığında şaşkınlık ve korkuyla ellerimi arkama sakladım. Gözlerimi kocaman açarak ona baktım ve başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.

"İsteyerek mi zorla mı?" diye fısıldadı.

"Ne?"

Bu tepkime kafasını iki yana sallayarak kısık bir sesle kıkırdadı.

Sert ve keskin bakışlı adam; kıkırdadı! Duydunuz mu? Adam kıkırdadı!

Fakat kıkırdaması fazla dikkatimi çekmedi çünkü beynim, dudaklarının yavaşça yukarı doğru kıvrılışını kaydediyordu. Bunu fark etmemle dehşete düştüm. Kesin içkiyi fazla kaçırmıştım ya da artık kendimde değildim.

"Aslında basit bir soru, güzelim. Kucağımda mı gitmek istersin arabama, yoksa o muhteşem uzun bacaklarınla mı?"

Adamın ses tonu da güzeldi. Böyle, hafif boğuk ama gayet net, tehlikeli, gizemli ama sıcak. Sanki bitter çikolata kıvamında; tatlı ama acı.

"Hı?" Ya beynim durmuştu, ya da salaklaşmaya başlamıştım. Ama başka bir şey söyleyebilme yetimi kaybettiğim kesindi. Ağzımı açamamıştım konuşmak için. Gülerek kafasını iki yana salladı ve bana yaklaştı. Hafifçe boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

"Zoru mu seviyorsun? Nazlanmak mı istiyorsun? Hepsini yapabilirsin, ama benim evimde güzelim!"

Daha ne söylediğini kavrayamadan bedenimin havalandığını hissettim ve ağzımdan bir çığlık firar etti. Korkuyla gözlerim büyüdü, boğazım kurudu. Dehşet içinde kalakaldım.

"Sen! Sen ne yapıyorsun? Sen! Çabuk indir beni aşağı! Lanet olsun, sen kimsin? Geri zekâlı, bırak çabuk beni? İmdat! Kimse yok mu? İmda-"

"Amma konuştun be yavrum. Bu da kafa yani acı bana."

Şansımı sikeyim. Buraya gelen kafamı... Bu adamla bakıştığım gözlerimi... Her bir şeyi sikeyim.

Beynimin içinde alarmlar yankılanmaya başladı. Gözümün önüne türlü türlü sahneler geliyor ve kanımın donmasına sebep oluyordu. Korkudan titrediğimi anladığında kollarını bedenime daha sıkı sardı. Ardından sakin sesi doldu kulağıma.

"Korkma, güzelim. Sana zarar vermem, sadece yakından tanışmak istiyorum."

Tabii ki niyetinin bu olmadığını biliyordum. Kim tanışmak için birini zorla evine götürürdü ki? Hem burada da tanışabilirdik, eve gitmemize gerek yoktu ki. Adam tanışmak istemiyordu! Adam beni becermek istiyordu!

Siktir.

Adam. Beni. Becermek. İstiyordu.

Kısa süre sonra bedenim arabanın koltuğuyla buluştuğunda korkuyla yüzüne baktım. Titreyen ellerimi göğsüne bastırdım. Gözlerim dolmaya başladığında afalladı.

"Bana güvenebilirsin," diye mırıldandı gözlerime bakarak. Ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Fakat gözlerimde yer eden korkuyu gizleyemiyordum. Hıçkırığıma engel olmak isterken titrek bir nefes bıraktım.

Güvenmek!

Ben birine, hatta birilerine güvenmiştim. Güvendiğim için şimdi bu durumdaydım. Artık güvenmeyecektim.

Göz kırparak emniyet kemerimi bağladı, ardından kapımı kapattı. Yanımdaki yerini aldığında, korku ve beklenti dolu gözlerle ona bakmaya devam ettim. Bir açıklama bekledim veya bir şeyler söylemesini, ama sessiz bir şekilde arabayı çalıştırıp yola koyuldu.

Sessizliğini sürdürdü ve bu sessizlik bana huzur vermiyordu. Lanet olsun ki korkuyordum ve bu korkumu yok etmesini istiyordum. Arabadan çıkıp gitmek istiyordum. Hatta atlayabilirdim de kapıyı açıp. Ama bir şekilde, hareket edemiyordum. Korkuyordum ama gidemiyordum. Endişeliydim ama uzaklaşamıyordum.

"Sana bir şey yapmadım," diye fısıldadığımda ses tonum kısık çıkmıştı. Yüzünü bana döndüğünde anlamayan bakışlarını yüzümde gezdirdi ve kaşlarını çatarak devam etmemi bekledi. Derin bir nefes alarak dudaklarımı araladım. "Sana bir şey yapmadım. Seni tanımıyorum, sen de beni tanımıyorsun. Neden bunu yapıyorsun? Ne yapmayı planlıyorsun?"

"Sana bir şey yapacağımı mı düşünüyorsun?" Ses tonunda isimlendiremediğim bir duygu vardı; şaşkınlık gibi, hatta biraz da öfke. Belki de korkudan saçmalamaya başlıyordum.

Kafamı aşağı yukarı sallayarak ona 'evet' cevabını verdiğimde kaşları daha da çatıldı. Bakışları yine yola odaklandığında ben de başımı önüme eğdim ve kucağımda birleştirdiğim ellerimi izlemeye koyuldum. Kendi ektiğimi biçiyordum. Daha doğrusu kendim etmiş kendim bulmuştum.

"Sana zarar vermem. Bunu aklına kazı!" Uzun bir sessizlik sonrası böyle bir cümle beklemiyordum.

Soğuk ses tonu kulağıma dolduğunda kafamı kaldırmadım, fakat bakışlarını yüzümde hissettim. Saatler önce ne haldeydim, neredeydim, şimdi kimleydim?

Bu ayrıntıyla başımı iki yana salladım ve sahte bir şekilde gülümsedim. Kolumu cam kenarına dayayıp avucuma da yanağımı yasladım. Onu umursamadan akıp giden karanlık yolları izlemeye başladım. Gözlerimi kısa bir süre için kapattım ve aynı görüntülerin dolmasına müsaade ettim. Yine aynı sahne, yine aynı sesler... Her şey aynıydı...

Korku buharlaşıp geri çekildiğinde yine düşünceler kalbimi dövmeye başladı. Ben neyle mücadele ediyordum? Bu adam ne yapabilirdi ki bana? Daha ne kadar zarar görebilirdim? Bir insanın kalbi ağrır mıydı? Benim kalbim fazlasıyla can çekişiyordu. Yavaşladığını hissedebiliyordum. Hatta aldığı bıçak darbelerinden dolayı akan kandan, halsizleştiğine bile yemin edebilirdim.

O kadar dalmıştım ki kapımın açılmasıyla irkildim. Duygusuz bakışlarım yüzünü bulduğunda dikkatli gözlerle beni incelemeye başladı.

Kaşlarını kaldırarak sordu. "İyi misin?"

Endişeli görünüyordu. Başımı aşağı yukarı sallayarak ona cevap verdim. Sesimi bulamamaktan korktuğum için ağzımı bile aralayamadım. Çünkü düşünceler boğazımda bir şişkinliğe neden olmuştu. "İnecek misin? Yoksa kucağıma mı alayım?" diye mırıldandı ben etrafı izlemeye başladığımda.

Etrafa bakmaya bir son verip ona kulak kesildim ve omuzlarımı silktim. Bu arabadan inmeyecektim. Sonuna kadar burada kalmak için savaşacaktım. Başını geriye atarak derin ama huzursuz bir nefes aldığında bakışlarım boynuna takıldı. Bakışlarımı, o dikkat dağıtıcı bölgeden hemen çektim ve o da kendi kendine mırıldanmaya başladı.

"Allah'ım, neden? Neden ben ya? Neden ben?"

Ne demek istediğini anlamadığım için kaşlarımı çatarak ona bakmaya başladım. Bakışları yine bana döndüğünde kafasını sağa sola sallayarak üzerime eğildi ve beni önce kucağına aldı sonra da çevik bir hareketle omzuna attı. Dudaklarımdan sesli bir çığlık kaçtı. Umursamadığını anladığımda ağzımı araladım ve çığlık atmaya devam ettim.

Yürümeye başladı ve durmaya da niyeti yokmuş gibi görünüyordu. Avuçlarımı sırtına bastırarak kendimi hafifçe yukarı kaldırdım ve küçük aydınlatmalarla ışıklandırılmış bir bahçeden geçtiğimizi gördüm. Başımı mümkün olduğunca çevirerek nereye gittiğimizi görmeye çalıştım. Kaşlarım hayretle havalandı, çünkü bir eve değil, saray yavrusuna doğru ilerliyorduk. Büyük ev mi? Büyük evleri sevmezdim ki ben! Bu düşüncenin saçmalığıyla yüzümü buruşturdum.

Kilit sesi duydum, ardından karanlığa bir adım attı. Sonra birden karanlık yok oldu ve aydınlıkta yürümeye başladı. Mutfağın önünden geçerken dudağımı büzerek o tarafa baktım. Büyük evleri değil ama büyük mutfakları çok severdim.

Beni koltuğun üzerine bıraktığında kendime gelip konuşabilmek için boğazımı temizledim. Öfkeli bakışlarım yüzünü buldu, tek kaşını kaldırarak eğlenen bir ifadeyle bana bakıyordu.

"Gitmek istiyorum! Lanet olsun! Gitmek istiyorum!" diye bağırdım ve ayağa kalkmak için bir hamle yaptım.

Ayağa kalkamadan bedenimi yeniden koltuğa bastırdı. Bakışları yüzümü tamamen taradı. Bu kadar dikkat kesilmesi beni tedirgin ediyordu. İstemeden ben de gözlerimi ona çevirdiğimde bakışlarımız kesişti. Hareket edemeyeyim diye tuttuğu omuzlarımdan, bedenime bir sıcaklık yayılmaya başladı. Kalakaldım.

Bu duygu da neydi böyle?

Başımı çevirdim hemen. Bunu istemiyor muydum işte? Ne fark edecekti? Ha o, ha bir başkası. O işi görmeyecek miydim? Yapacaktım. Hazine gibi sakladığım bekâretim elimden gidecek ve ben yeni bir sayfa açacaktım, çünkü o bende kaldıkça onların ihaneti aklımdan hiç çıkmayacaktı.

Ani bir hareketle mutfağa yöneldiğinde arkasından baktım. Saniyeler sonra elinde su dolu büyük bir bardakla geri geldi.

Gözleri kucağımda tuttuğum ellerime takıldı.

"Yapma... Canını yakıyorsun."

Bakışlarımı ellerime çevirdim ve ne söylemek istediğini anlamaya çalıştım. Ellerimi yumruk yaptığımı ve sıktığımı fark ettim. Gözlerine bakarak yumruklarımı daha da sıktım.

"Yapma!" diye kükredi.

"Sana ne!"

"O lanet olası tırnaklarını etine geçirme!"

Şaşkınlık, hatta dehşetle ağzım açık kaldı. Ama bu sefer bağırma sırası bendeydi. Öfkeyle ayağa fırladım. "Lan, sana ne! Tırnak da et de acı da benim! Karışma ve bir daha bana öyle bağırma!"

Gözlerinden bir gölge geçti ve söylediklerimden hoşlanmamış olacak ki sehpaya bir tekme savurdu. Bu hareketiyle sinmemi sağladı mı? Hayır. Belki biraz korkmuştum ama öleceksem de bu sinerek olmayacaktı.

"Hasta mısın sen? Bana söyleyebilirsin, gerçekten! Şizofren misin yoksa?"

Kısık sesli kahkahası evi doldurduğunda dengesiz olduğundan kesinlikle emin olmuştum artık. Onun hasta olduğunu anlayabiliyordum. Sonra kahkahası son buldu, gülümsemesi yavaşça yüzünden silindi ve hatları yine gerildi.

Gözleri beni girdap misali içine çekti. Öyle yoğun bir havaya bulandım ki, afalladım. Bakışları... Sanki ruhumu görebilecek kadar derin... Siyaha yakın rengiyle içime işleyen... Bu adam bakışlarıyla sevişiyordu. Sevişmek? Bu düşünceden uzaklaşmam gerekiyordu. Aklıma gelen ilk şeyi söyledim.

"Türk müsün?"

Ne yapmaya çalıştığımı anlamış da o düşünceden uzaklaşmama izin vermek istemiyormuş gibi başını iki yana sallayarak gülümsedi.

"Çok güzelsin, biliyor musun? Ama öyle herkesin bildiği anlamda bir güzellik değil. Evet, öyle de çok, hatta fazla güzelsin, ama senin yüzün tertemiz bir güzelliğe sahip."

Bu adam ne saçmalıyordu?

"Yani söylemek istediğim kalbin... temiz. Bu çok belli oluyor, biliyor musun? Ne giyersen giy, nasıl davranırsan davran, nasıl konuşursan konuş... bu, kilometrelerce uzaklıktan bile belli oluyor."

"Hayırdır? Felsefeci misin yoksa psikolog musun? Yok, yok kesin insan sarrafısın."

Bu çıkışım onun kaşlarını çatmasına sebep oldu. Yaklaştı, daha fazla yaklaştı ve yine dudaklarıma odaklandı.

"Diyorum ki, güzelim, o tapılası dudaklarını başka işler için kullansan. Mesela benim tadımı almak gibi."

Cümlesini kavrayamadan dudaklarını dudaklarımda hissettim. Şaşkınlıkla gözlerim büyürken, onun gözlerini kapattığını gördüm. Elleri yavaşça saçlarıma doğru uzandı ve başımı sıkıca tutarak beni sertçe kendine çekti. Öpmeye başladığında titrek bir nefes aldım. Kalbim boğazımda atmaya, bacaklarım titremeye başladı. Duygusal bir şeyler olduğundan değildi bu, dudaklarından bana geçen salt bir tutku vardı. Benim istediğim gibi...

Bir eli enseme indi ve sanki mümkünmüş gibi beni daha fazla kendine çekti. Ardından boynuma oradan da göğsüme doğru yol aldı. Nedenini bilmiyordum ama karşılık vermem uzun sürmedi. Bu, ya onu öpmek istememdendi ya da kanımdaki alkol miktarındandı.

Dudaklarını dudaklarımdan koparmadan sırtını koltuğa doğru döndü, gerileyerek oturdu ve beni kucağına çekti. Kucağındaki yerimi aldığımda kollarımı boynuna doladım. Dili ağzımı aralamam için baskı uygularken, o sıcak ellerin biri göğsümü avuçlamakla meşguldü. Bunu fark etmemle bir panik dalgası bedenimi yalayıp geçti, ama kısa süre sonra paniğin yerini başka bir duygu aldı. Bu yaptığı içimden sıcak bir dalganın geçmesine sebep oluyordu. Elimi yumuşak saçlarının arasına daldırdım ve homurdanması ağzımın içinde kayboldu. Direnmeyi bırakıp ağzımı araladığımda dili ağzımın içini işgal etti.

Dillerimiz birbiriyle savaş halindeyken ayağa kalktı ve ben bacaklarımı beline doladığımda merdivenlere yöneldi. Sanki hiç ağırlığım yokmuş gibi taşıyordu beni. Lanet olsun, bacaklarımın arasındaki sertliği hissedebiliyordum. İçimde olduğunda nasıl hissedeceğimi garip bir şekilde merak etmeye başlamıştım. Tutkusu bana da bulaşmıştı ve bedenim ilk defa tattığı bu duyguyla baş edemiyordu.

Bu gece içime gömdüğüm masum kızın dışarı çıkmasına izin vermeyecektim.

Bu gece içimdeki ateşli ve vahşi kadın ortaya çıkacaktı.

Bu gece burası alev alacaktı.

Bu gece...

Bu gece benim zaferim olacaktı.

Bu gece benim miladım olacaktı.

Ve olmuştu.

Odaya girdiğimizde beni yere bıraktı. Ayaklarım yere temas ettiğinde, bir an bacaklarım beni taşımayacak sandım. Dokunduğu yerler alev almaya başladı. Kafasını boynuma gömüp derin bir nefes aldı. Kokumu ciğerlerine çekiyor gibiydi. Üzerimdeki ceketi aceleyle sıyırdı omuzlarımdan. Parmakları tulumumun fermuarını bulup yavaş yavaş açmaya başladığında tedirgince kıpırdandım. Bu yavaşlık beni nefessiz bırakıyor, heyecan duygusu kanımdaki kıvılcımları alevlere çeviriyordu. Beni almasını istiyordum. Saniyeler sonra tulumum ayaklarımın üzerine düştü. Saçlarımın göğüslerimi örtmesine sevindim, çünkü sütyen takmamıştım. Bana o saniye öyle bir baktı ki, bakışlarındaki tutkuyu görmemek mümkün değildi. Saf, salt, katıksız tutku...

Dakikalar sonra beni tekrar kucağına alırken, dudaklarımı da dudaklarına hapsetti. Şehvet ne kadar baskın olsa da, heyecanım ve korkum bir yere gitmiş değildi. Sırtım yatağın soğuk yumuşaklığına değince irkildim ve yay gibi gerildim. Yataktan kalktı ve ayakkabılarıma uzanarak ikisini de yavaşça çıkardı. Ardından parmaklarını, bacaklarımda uzun uzun gezdirdi. Beni baştan aşağı süzmeye başladığında gözlerimi ondan kaçırdım. Montunu çıkarıp odanın bir köşesine savurdu. Gömleğinin düğmelerini yavaşça açtı ve üzerinden aceleyle sıyırıp attı. O an ikimiz de birbirimizi seyretmekten başka bir şey yapamadık. Tek bir kelime konuşamadık. Aslında sadece sessiz bir anlaşma imzalıyor gibiydik. Parmakları pantolonuna yöneldiğinde bakışlarımı tavana diktim. O, beni istiyordu. Ben, ona bedenimi vermek için bu yataktaydım.

Bir sevişmenin bu kadar duygusuz olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ama işin doğrusu bu hoşuma gitmişti. Duygusuz seks! Ben, hayat kadını değildim ve asla olmayacaktım da, ama benim de bu saatten sonra bedenimin isteklerini düşünmeye hakkım vardı. Tıpkı onun gibi...

Vücudu, üzerimde yerini aldığında bedenim heyecanla kasıldı. Bu işin geri dönüşü yoktu. Havaya karışan tutkuyu ikimiz de soluyabiliyorduk. Korktuğumu anlıyor ve bu yüzden, okşayarak bedenimi rahatlatmaya çalışıyordu. Fakat bu dokunuşlarıyla beni daha fazla gerdiğini anlayamıyor olmalıydı.

Bacaklarımı hafifçe aralayıp arasına girdiğinde, sert vücudunu her bir zerremde hissettim ve irkildim. Onu hissetmek, hem de çok yakından hissetmek farklıydı. Değişikti. Korkuyordum fakat istiyordum da.

Öpüşmeye başladığımızda artık ben de kollarımı serbest bırakmıştım. Boynuna sıkıca sarıldığımda dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Aslında korktuğum için tutunacak bir şey arıyordum. Dudaklarımdan boynuma doğru geçiş yaptığında derin bir nefes aldım. Dudaklarının dokunduğu yerden ateş çıkıyordu sanki. Ateş ikimizi de küle çeviriyordu. Ve ben o ateşi sevmeye başlamıştım.

Dudaklarının yerini dili ve dişleri aldığında aklımı kaybettim. Zevk kokan bir inilti iki dudağımın arasından firar etti. Ağzıyla yaptığı şeyler sadece tenimi titretmiyordu. Ruhum da zangır zangır titriyordu.

Boynumda kendi izlerini bırakıp göğsüme kafasını gömdüğünde ne yapacağımı şaşırdım. Engel olmak için ellerimi omuzlarına koydum ama bileklerimden tutarak beni engelledi. Sağ göğsüm avucunun içinde, parmaklarının arasında şekilden şekle girerken, diğeri dil darbelerine maruz kalıyordu.

Kısık bir çığlıkla başımı yastığa bastırdım. Ellerim çarşafı sıkmaya başladığında şuurumu kaybediyorum sandım.

Bu saatten sonra kendimi, kendini, kendimizi durduramayacağımızı biliyordum. Beni alacaktı. Bu gece onun olacaktım. Çünkü durmak için çok geçti.

Sertleşen göğüs uçlarımda dişlerini hissettiğim saniye aklım uçtu. Onu uzaklaştırmak isteğiyle ellerimi uzattım ama engellemek yerine saçlarına asılıp ağzımdan sesli bir inleme kaçırdım. Bu ses hoşuna gitmiş olacak ki, gülümsediğini göğsümdeki dudaklarının gerilmesinden anladım. Göğsümde de izlerini bırakıp göbeğime indiğinde bundan sonra gelecek olan hareketi düşünemez oldum. Onu yukarı çekmeye çalışırken ellerimi tuttu ve bana yine engel oldu.

Parmakları kadınlığıma yüzeysel olarak dokunduğunda gözlerimi kapattım ve kontrolümü tamamen kaybettim. Parmak uçlarını o kayganlıkta hissetmek... Yanıyordum, yanıyordu, yanıyorduk.

Gözlerini kadınlığıma dikmiş bakıyordu ve derin bir nefes aldığını fark ettim. Bu görüntü gözüme o kadar erotik gelmişti ki, utanmayı bir kenara bıraktım ve onu izlemeye başladım. Parmaklarını külotumun kenarlarına geçirdi ve yavaşça sıyırmaya başladı. Gözleri bir dudaklarıma, bir gözlerime, bir kadınlığıma kayıyordu.

Saniyeler sonra karşısında çırılçıplaktım. Sanki dünyadaki en güzel varlık benmişim gibi vücudumu süzüyordu. Utanıyordum ama içimde bir yerlerde tuhaf şeyler oluyordu. Bir cesaret patlaması yaşıyordum.

Gülümsedim. Gülümsedi.

Elleri bacaklarımı araladı ve başını yavaşça eğdi. Geri kaçmak istedim ama belimden tutarak bana baktığında yutkunarak durakladım. Biraz sonra yapacağı şeye dayanabilir miydim, bilmiyordum.

Zira birkaç saniye sonra dilini ve dudaklarını kadınlığımda hissettiğimde öleceğimi sandım. Bir elimi saçlarına götürüp engellemek istememe rağmen, tam o noktaya doğru bastırdım. Diğer elimle çarşafı kavradım ve sertçe sıktım.

İçimde öyle bir alev oluşmaya başladı ki, kendimi tanıyamıyordum. Gözlerimi kapatıp derin ve sakinleştirici nefesler almak istedim. Ama öyle bir zevk dalgası bedenimi esir aldı ki, nefesim kesildi. Kesik nefeslerim iniltilerime karıştı ve odanın duvarlarında yankılandı. Artık dayanma gücümün sonuna geldiğimi anlayıp saçlarını daha güçlü kavradım. Sınırda olduğumu anladığında hareketleri yavaşladı, ardından yakıcı bir öpücük bırakıp kafasını kaldırdı.

Gözlerimin içine bakarak dudaklarını yaladı ve çapkın bir gülüş armağan etti bana. Boynumdan yanaklarıma doğru tırmanan kızıllığı görmezden geldim. Dilini dudaklarında gezdirip tadımı almak için emdiğinde göğsüne odaklanmaya çalıştım. O çapkın gülüşü yavaşça silindi ve yerini yine tutku dolu bakışları aldı. Gözlerimi ister istemez ona çevirdim.

Yüzünü yaklaştırıp beni yine öpmeye başladığında anında karşılık verdim. O yumuşak saçlarını okşamak içimi garip bir hisle dolduruyordu. Bir yandan göğsümü okşuyor, bir yandan da bacaklarımı avuçları arasında eziyordu. Ağzımı aralamam için yine baskı kurduğunda, en sonunda direnişime bir son verip ağzımı araladım. Aynı saniye dili dilimle buluştu ve savaşmaya başladı. Beceriksizce savaştım ama her anlamda daha deneyimliydi. Bu beni nedensiz yere öfkelendirdi ve hissettiğim öfkeyle bilinçsiz bir şekilde dişlerimi dudağına geçirdim.

Bunu yaparken onun zevk almasını amaçlamamıştım aslında ama her istediğim olmuyordu bu hayatta, değil mi? Yaptığım hareket ters bir etki yaptı onda ve beni daha ateşli öpmeye başladı. Bedenini üzerimden kaldırıp aceleci bir tavırla boxerından kurtuldu.

Tanrı'm, utanmam çok normaldi, değil mi? Dilimin tutulması peki?

Elleriyle bacaklarımı kaldırdı ve beline dolamamı sağladı. Nefessizlikten ölmek diye buna derdim işte! Oradaydı ve biz çıplaktık!

Bir yandan beni ateşli bir şekilde öperken, diğer yandan dizlerimin titremesine sebep olan erkekliğini kadınlığıma bastırmakla meşguldü. Zamanın geldiğini biliyordum. Kafasını görüş alanıma getirip gözlerime bakarak konuşmaya başladı.

"Neden bu kadar korktuğunu anlamıyorum? Kendini kasma, canın yanar yoksa."

Başımı aşağı yukarı salladım. Fakat titremem geçmiyordu. Canımın ne denli yanacağını bilememek gerilmeme, korkmama sebep oluyordu.

Kadınlığımın girişinde erkekliğini hissettiğimde bedenim korkuyla kasıldı. Hatta buza döndü. Beni öpmeye başladığında bacaklarımın arasında bir baskı hissettim. Dikkatimi o baskıdan uzaklaştırmaya çalıştım ama olmuyordu. Hissettiğim baskı farklıydı. Bu baskının getirdiği duygular inanılmazdı.

İçime süzülmesiyle homurdandı, bense nefessiz kalmış gibi dondum. Engele geldiğinde kaşları çatılır gibi oldu. Endişeyle sırtına tırnaklarımı geçirdim ve ellerimi boynuna daha sıkı doladım. Böylelikle engeli umursamadan devam etti. Dudaklarını kulağıma yaklaştırıp nefesini verdiğinde kasıklarımda şiddetli bir ağrı hissettim. Kasığımdan bedenime doğru yayılan bir yanma hissi. Sanki parçalanmıştım. Bu inanılmaz acı gözlerimden iki damla yaş gelmesine ve ağzımdan sessiz bir çığlık firar etmesine sebep oldu.

"Sen bakiresin!"

Sesinde büyük bir şaşkınlık vardı ve gözlerinde garip bir dehşetle bakıyordu bana. Kısa bir süre sessizce, hiçbir şey söylemeden birbirimize baktık. Bedeni kasıldı, kendini geri çekmeye çalıştığında onu bırakmadım.

"Umursama!" diye fısıldayarak omuzlarına tutundum. Başını iki yana salladı. "Devam etsene!" diyerek onun gitmesine bir kez daha engel olduğumda tereddütle bana baktı.

"Yoksa giderim bu evden!"

Bu tehdidi neyime güvenip savurduğumu bana sormayın! Çünkü gerçekten neden ve nasıl söyledim bilmiyordum. Gözlerindeki tereddüdün kaybolmaya başladığını görünce dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Fakat bakışlarındaki şaşkınlık yerini koruyordu. Göğsü aldığı derin nefesle şişerek göğüslerime değdi. Çıplak tenlerimiz birbirine sürttüğünde elektrik çarpmış gibi irkildim. Bana bakarak kafasını yavaşça sağa sola salladı.

Dudaklarını yüzüme yaklaştırdığında gelecek öpücüğün beklentisiyle gözlerimi kapattım. Ama o dudaklarıma değil, alnıma derin bir öpücük kondurdu. Yaşadığım şoku belli etmemeye çalıştım. Alnımdan öpmüştü...

Kolunu başımın altından geçirdi ve hafifçe, sanki canımı yakmaktan korkar gibi kendini bana doğru itti. Ağzımı araladığım vakit dudaklarıma yapıştı. Kasığımda hissettiğim acı zamanla yok olmaya ve onun yerine zevk dalgaları akın etmeye başladı. Onun içimde kaybolması, hareket etmesi... Her şey daha yoğun bir kıvama geldi. Bu doluluk hissi mükemmeldi. Daha fazlasını istemek ama zaten en fazlasını almak gibiydi. Tükeniyordum. Yavaş yavaş ama çok yoğun bir şekilde tükeniyordum.

Bacaklarımı beline daha sıkı dolayıp onunla hareket etmeye başladım. Kalçamı kaldırarak onun darbelerini karşıladığımda hareketleri sertleşti. Şimdi onu daha fazla hissetmeye başlamıştım. Sevişmek hakkında sıfır bilgiye sahiptim ama bir şekilde ona ayak uydurabiliyordum.

Derinimde hissettiğim darbelerle düşüncelerim dağıldı. Her bir darbede bedenime ateş düşüyordu. Terimiz birbirine karışıp yatağa yayılıyordu. Kokumuz birbirine bulanıyordu. Dudaklarıyla boynuma öpücükler kondururken nefeslerimiz ve dudaklarımızdan firar eden inlemelerimiz odadaki tek sesti. Tüm bedenime akın eden sıcaklık ve artan tutku duygusuyla kendimi kastığımda hırladı.

"Birlikte bebeğim!"

Komutuyla kendimi kasmayı bıraktım. Ve aynı anda doruğa, yıldızlara ulaştık. Kafamı arkaya doğru atarken terli yüzünü göğüslerime kapattı. Sıcak nefesi tenime çarparken kalbim deli gibi atmaya başladı. Çığlıklarım onun hırıltılarına karıştı. Hareketleri yavaşlamaya başlayıp kısa süre sonra tamamen durduğunda kafasını göğüslerimden kaldırdı ve gözlerime baktı.

Az önceki duygular gözlerimden kayboldu. Onların yerini saf bir tereddüt aldı. Ellerini yatağa bastırdı ve ağırlığını üzerime vermeden içimden çıkmayı başardı. Hareketiyle yüzümü buruşturdum. Kendini benden koparmasıyla yanıma yattı ve şaşkınlığımı umursamadan beni göğsüne çekti. Kollarıyla beni sardığında şakağıma bıraktığı ufak bir öpücükle kaşlarımı çattım. Başımı kaldırmak istediğimde bana engel oldu. Burnum boynuna değdiğinde kokusu yine benliğimi talan etmeye başladı.

"Uyu güzelim. Seninle sabah konuşacağız."

Bedenim o kadar yorgun ve halsizdi ki, aklımdaki sorularla uykunun kollarına koşmam sadece saniyelerimi aldı. Üstelik kokusu... Hiçbir şey değildi! Değildi işte!

Ve ben de artık masum değildim.







Continue Reading

You'll Also Like

1M 56.3K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
433 60 6
Hayatı alt üst olan genç kadın, her şeyi mahveden bir hataya sebep olan adam ve beklenmedik şekilde gerçekleşen olaylar.... "Gerçekten hayatta yaşat...
6M 191K 72
"Hiçbir ölümlü, seni benden alabilecek kadar kudretli değil." Etrafa korku saçan gizemli bir adamın rüyasına giren ve rüyasında ona sığınan bir kıza...
371K 28.8K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...