ENSEMDEKİ NEFES (KİTAP OLDU)

By dilarabuyuk

1.5M 5K 384

Gözlerinde boğuldum, yüreğinde paramparça oldum, kalbinde son nefesimi verdim... © Tüm hakları bana aittir... More

Tanıtım
2. Bölüm

1. Bölüm

86.3K 1.9K 101
By dilarabuyuk


Facebook Grubumuz: Dilara Büyük'ün Kaleminden

Instagram: dilaraabuyuk

IG: dilarabuyukromanlari

Snapchat: dilaraabuyuk



Keyifli okumalar :)



Gökyüzünden tane tane düşen yağmur damlaları yüzümü yalarken, duygu barındırmayan bakışlarım etrafta geziniyordu. İçimdeki boşlukla, eskiden benim için huzur anlamını taşıyan şehri seyrediyordum. Huzur bulmak istediğimde buraya gelirdim. Sabah ya da akşam, fark etmiyordu. Aslında gece karanlığında bu şehir daha bir güzel oluyordu. Evlerin pencerelerinden yansıyan ışıklar, caddeleri aydınlatan sokak lambaları, karanlık semtler... Her şey birbirine o kadar uyumluydu ki, tek kelimeyle göz kamaştırıcıydı. Güzel olan ise buranın sessizliğiydi. Şehrin gürültüsünden, çocukların çığlıklarından, korna seslerinden, insanların bağırarak iletişim halinde olmasından uzak bir yerdi burası. Belki de bu yüzden buranın anlamı benim için çok farklıydı. İhtiyacım olan huzuru her zaman burada buluyordum. Burası benim sessiz ve saklı tepemdi. Ne zaman ikilemde kalsam, ne zaman duygularım dağılsa, burada saatlerce oturur ve en iyi doğru bulmaya çalışırdım. Her zaman geliyordum, geliyorduk. Fakat artık her şey eskide kalmıştı.

Eskiden...

Dudaklarım, bu kelimenin aklıma düşürdüğü anılarla yukarı doğru kıvrılırken, bu bilinçsiz hareket içime öfke tohumları serpiştirdi. Çünkü bu, hâlâ duygusal davrandığım anlamına geliyordu ve ben hiçbir şekilde duygularımla hareket etmek istemiyordum. Duygular artık bana sanki yabancı gibiydi. Aslında biliyordum ki bu tebessüm, hayal kırıklığımı ortaya seriyordu. Sadece eskiyi ve bir kapanışı gösteren ufak bir tebessümdü.

Eskiden...

Elimden alınan çok şey oldu. Bunların içinde en önemlisi de masumluğumdu. Masumluk benim için birçok kişi de olduğu gibi, sadece bekâret demek değildi. Bacak arasındaki et parçası bana masumluğu anlatmıyordu. Hiçbir zaman böyle düşünen biri olamadım. Bekâret sınırlı bir şekilde önemliydi benim için, ama onu kaybeden bir insanı da masum değil diye tanımlamazdım. Dünyaya gelen bir bebek masumdu, fakat büyüdüğünde o masumluğu bir şekilde ortadan kayboluyordu. Karakter meselesi de değildi aslında. Sadece şartların getirdiği bir kayıptı. Belki de bu yüzden bu kelimenin anlamı benim için apayrıydı.

Masumluk, benim için daha çok insanlık demekti. Güven demekti. Sevgi demekti. Karakter demekti. Her insan masum doğardı ama onu koruyabilmek, yılların onu senden almasına izin vermemek asıl olaydı.

Ben her zaman iyi olmaya çalışmıştım. İnsanlara yardım eden, insanları seven ve sayan, onlara güvenen ve güvendiğim insanların sonuna kadar arkasında duran. Kötü biri değildim. Kimseye kötülük yapmamıştım, çünkü vicdanım buna müsaade etmezdi. Önyargılı değildim, çünkü farklı insanlar, farklı dinler ve farklı kültürler arasında büyümüştüm. Önyargının ne kadar berbat bir şey olduğunu arkadaşlarımda görmüştüm. Henüz bir öğrenciyken okuldaki gruplaşmaların farkındaydım. Ben belki de en şanslı olanlardandım, fakat sevdiklerim çok fazla üzülmüşlerdi bu konular yüzünden. Belki de bu yüzden, her zaman içimde bir tereddüt vardı.

Ben gördüm. Ben sevdim. Güvendim. Adadım. Ve aldandım.

İhanet...

Bu kelime benim hayatımı değiştiren bir kelimeydi. Hayatımı parçalara ayırandı. Hayatımı altüst edendi. Beni yıkandı. Beni mahvedendi. Beni tüketendi. Benliğimi kaybetmeme sebep olandı. Beni öldürendi. İşte sadece altı harf ve üç heceden oluşan bu basit kelime, benim bu duruma düşmeme sebepti.

Kafamı gökyüzüne kaldırdığımda havayla olan benzerliğimiz ilgimi çekti. Kaşlarım havalandı bu ayrıntıyla. Kapkara bulutlar etrafa dağılırken, aralarında şimşekler çakıyordu. Benim kalbim de siyah bir mürekkeple boyanıyordu. İhanet kalbimi kırıp, önce çatlaklar oluşturuyor ve ardından parçalar halinde etrafa dağıtıyordu. Bu acı demekti. Bu... bu dehşet bir acıya maruz kalmak demekti. Bu aslında basit bir sonuç çıkarıyordu önüme. Bu; ölüm demekti.

Benim sonum olacaksın dediğim adam, gerçekten benim sonum olmuştu, ama farklı bir anlamda. Hayallerimin içindeydi ama hayallerimi yıkmıştı. Seviyordum ama kalbimdeki tüm sevgi tohumlarını alıp, yerine nefret ve öfke tohumları ekmişti. Güvenle birleşmiştim ama güvenimi suistimal etmişti. Her şeyi darmaduman etmişti. Yıllarca birlikte inşa ettiğimiz duvarları yıkmış, beni bir enkazın ortasında bırakmıştı. Acımasızca, düşüncesizce ve şerefsizce.

Aslında aptal değildim. Zeki, çalışkan ve başarılı bir iş kadınıydım. Ya da belki de gerçekten aptaldım. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. İyi niyetli olmak suçtu. Güvenmek daha büyük bir suçtu. Hele sevmek... Sevmek başlı başına hem büyük bir suç hem de salaklıktı.

Onu kendim gibi görmüştüm. Yanılmışım... Böyle düşünmek de aptallıkmış. Çünkü asla başıma gelmez dediğim şeyleri bana yaşatmaz sanmıştım. Korktuğum, kaçtığım şeylerle beni vurmaz sanmıştım. Bu kadar umursamaz ve kırıcı olmaz diye ummuştum.

Sürpriz...

İnsanlar sevdiklerine sürpriz yaparlar. Hele biz kadınlar bayılırız bu sürprizlere. Tabii ki sonu hüsran ve gözyaşıyla bitmeyenlere. Ama bitmişti, benimki yağmur altında, bomboş gözlerle... Kısacası bok gibi bitmişti. Ve bunu neden hak ettiğimi düşündüğümde, kulağımı onun sesi dolduruyordu. İki dudağının arasından çıkan sözcükler beynimde yankılanıyordu ve içimde sadece saf bir boşluk dağılıyordu.

Sevdiğim, güvendiğim ve evlenmek istediğim adamla birlikte olmadım diye. Kendimi ona vermedim diye. Onun olmadım diye. Güzel bir neden, öyle değil mi? Hem de mükemmel derecede güzel bir neden. Sadece, biraz basit değil mi? Biraz fazla olmamış mı?

Geri kafalı değildim, belki biraz romantiktim. Onunla, evlendiğimiz gece birlikte olmak istemiştim. Kusursuz bir gece olsun istemiştim. Hani şu filmlerde, kitaplarda olanlardan. Fazla mı hayal kurmuştum? Evet! Koca bir hataydı. Her şey büyük bir hatadan ibaretti.

Kızgındım. Öfkeliydim. Ve kırgın. Böyle bir ihaneti hak etmemiştim. Öyle bir sahneyi görmeyi hiç ama hiç hak etmemiştim. Hiç kimse hak etmezdi. Bunu bana yapması için mantıklı nedenler yoktu ortada. Ayrılabilir, ardından ne yapmak istiyorsa yapabilirdi. Beni böyle kanadım kırık bir şekilde gönlünden atmasına gerek yoktu ki. Hayatından acımasızca kovmasına gerek yoktu ki. İstemediğini söyleseydi, ben her şeyimle beraber giderdim zaten.

Onu sevmiştim. Onu gerçekten çok sevmiştim. Sevgim sayesinde hayatıma girebilmişti. Ama şimdi... Beni düşünen, seven, omzunda ağladığım adam bir şekilde yok olmuştu. Kaybolmuştu. Onu bulamıyordum.

Sevdiğim adam ve kardeşim dediğim kadın. Bu düşünce sol yanıma öyle sert bir tekme savurdu ki, gözlerim doldu. Kim demiş kalp ağrısı yok diye? Benim kalbim can çekişiyordu şu an. İşte bu koyuyordu insana. İnanılmaz acı veriyordu. O sahne... Gözümü her kapattığımda film şeridi gibi akan sahne ve her sessizlikte kulaklarımı dolduran inleme sesleri. Bu iğrençti. İçten içe insanı yiyip bitiriyordu. Boğazımda bir yumru oluşuyor, midem bulanıyor, ardından da ihanetin hayal kırıklığı üzerime çörekleniyordu.

***

Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimden kopmak istedim. Saçlarım bu hareketle havalandığında, yüzüme dökülen saç tutamlarını kulağımın arkasına sıkıştırdım. Yağmurun altında titreyerek oturdum. Saatlerce aynı şeyi düşündüm, aynı şeyi duydum. Dağılıyordum. Yavaş yavaş kendimi kaybediyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Duygularım içimi paramparça ediyor ve buna engel olamıyordum.

Ve aniden kalbime öyle bir intikam ateşi düştü ki, ayağa fırladım. Tabii buz tutmuş bir beden ne kadar hareket edebilirse, o kadar hareket edebildim. İlk önce yalpalıyor gibi oldum fakat titrememi kontrol altına almayı başardım.

Derin bir nefesi ciğerlerime gönderdim. Soğuk hava ciğerlerime akın edip, tüm organlarımı buza bulamış ve ardından havaya karışmıştı. Bu buz gibi his, içimdeki yangına iyi gelmişti. Söndürmemişti ama kontrolsüz bir şey yapmama sebep olacak ateşi hafifletmişti.

Aklımdaki şeytanlar fısır fısır konuşuyordu. Mantıklı yanım geri çekil diyordu. Ama dinlemedim. Ve ben, o şeytanlara uydum. Ona en büyük darbeyi, benden istediği şeyi başkasına vererek vurdum.

Değişmek iyiydi. Yeni bir sayfa açmak daha da iyiydi. Ama en güzeli intikamdı. İntikam içimi soğutacak, hayatıma beyaz bir sayfa açarak devam etmemi sağlayacaktı. Onun canını yaktığımda içimdeki yangın sönecekti. Onun acı çektiğini hissettiğimde, ben iyi olacaktım.

Bu muhteşem manzaraya sırtımı döndüm. Artık onun da hayatımda yeri yoktu, çünkü buraya her geldiğimde olanları hatırlayacaktım. Bunu istemiyordum. Beni huzura bulayan bu yerin üzeri, asla açılmayacak ve temizlenmeyecek siyah bir günle örtülmüştü.

Hızlı adımlarla arabaya doğru yürümeye başladım ve saniyeler sonra bedenimi arabanın koltuğuna bıraktım. Şu ana kadar kendimi çok kasmış olmalıyım ki, oturduğum an bacak kaslarım sızlamaya başladı. Arabayı çalıştırıp ana yola çıktığımda bakışlarımı sabit bir şekilde yola çevirdim.

Eve nasıl ulaştığımı çok net hatırlamıyordum. Titreyen parmaklarımla kapıyı açışımı, anahtarı koltuğun üzerine fırlatışımı sanki başka bir boyuttan seyrediyor gibiydim. Vücudumu rahatlaması için sıcak suya bırakışım ve ardından hazırlanıp çıkışım sadece beynimin verdiği komutlarla gerçekleşmişti.

Arabayı boş bir yere park edip içeri doğru yol aldım. Topuklu ayakkabılarımın sesi boş sokakta yankı yapıyor ve bu benim daha fazla heyecanlanmama sebep oluyordu. Heyecanıma eşlik eden gerginliğimi ise etrafı kolaçan eden gözlerim ortaya seriyordu.

İntikam almak istemiştim. Neden diye sormamıştım. Sadece canı yansın istemiştim. Aynı benim canımın yandığı gibi canının yanmasını, acıyı iliklerine kadar hissetmesini istemiştim. O bara girerken aklımda kesin bir intikam planı yoktu aslında. Sadece hislerim beni oraya götürmüştü.

Kapıdan içeri girmemle baskın ve yoğun bir hava beni karşıladı. Sigara ve alkol kokusu her yeri sarmıştı. Ne kadar modern ve lüks bir yer olsa da bu, bar olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Neredeyse sevişen çiftler, dans ediyoruz diye orta yerde kıçlarını sallayan basit kadınlar, onları izleyen aç gözler... Bu detaylar yüzümü buruşturmama sebep oldu.

Gözlerimi etrafta dolaştırıp gözüme bir yer kestirdiğimde, başka bir yere dikkat kesilmeden oraya doğru yol aldım. Ağırlığımı bar taburesine bıraktım ve kendime barmenden bir bardak ananas votka sipariş ettim. Ceketimi yan tabureye bıraktım ve boynuma dolanan saçlarımı elimle havalandırdım. Votka başlangıç için iyiydi. İçkimden küçük bir yudum aldım. Ananas suyu içerdiği halde fazlasıyla boğaz yakıcıydı. Çoğalan yudumlarla bu sertliğin kaybolacağını biliyordum. Etrafıma bakındığımda birçok erkeğin beni süzdüğünü fark ettim. Bu da rahatsızca kıpırdanmama sebep oldu.

Evet, güzeldim. Ve üstümdeki varla yok arası siyah şık tulum, bacaklarımı ve sırtımı cesurca ortaya seriyordu. Fazlasıyla kısa olan kıyafetimin askıları inceydi. Göğüs dekoltesi olmamasına rağmen sırtı belime kadar V şeklinde açıktı. Belime oturması ise fiziğimi ortaya sermişti. Ayağımda topuklu siyah ayakkabılarım vardı. Aslında kendim gibiydim. Cesur kıyafetlerin her zaman dolabımda yeri vardı ama bu gece daha dikkatli giyinmiştim. Bunu istiyor muydum, bilmiyordum ama ilk defa mantıksız ve duygusuz hareket etmek istiyordum. Ve gerçekten kararımı vermiştim takmıştım, bu gece duygusuz ve mantıksız olacaktım.

Olmuştum...

Gözlerim etrafta dolaşırken birçok gözle çarpıştı. Gözlerden iğrenç düşüncelerini okuyabiliyordum. O kadar açık seçik bakanlar vardı ki, her seferinde yüzümü buruşturmamak için kendimle savaş veriyordum. Erkeklerin bu kadar basit olması inanılır gibi değildi. Göz kırpanlar, kendini bir halt sananlar, çıkış kapısını gösteren hareketler... Dakikalar içinde her şeyi görmüştüm. Ve bu basitlik boğazımda bir yumruya neden olmuştu.

Fakat dakikalar sonra bir çift gözde takılı kaldım. Takılmamla baştan ayağa titredim. Sanki buz gibi bir rüzgâr vücudumu yalayıp geçti. Etraftaki her şey yok oldu. Her şey bir saniyenin içinde bulanıklaştı ve sadece ikimiz kaldık. Sert bakışlar ve keskin gözler. İnsanı dehşete düşüren gözler. Nefesimin hızlanmasına sebep olan gözler. Bana öyle bir baktı ki, tedirgince yerimde kıpırdandım. Gözlerimi anında kaçırdım ondan. O gözler, insanı korkutuyordu. Korkmuştum. Sanki kötü bir şey yapıyormuşum gibi bakıyordu bana. Gözleri o kadar derin bakıyordu ki, başka bir yerini görememiştim. Derin bir nefes eşliğinde içkimden büyük bir yudum aldım. Kendime biraz cesaret aşılamaya çalıştım ama gözleri zihnimde her canlandığında, boğazımda yutkunmama engel olan bir yumru oluştu. Kafamı çevirdiğimde hâlâ bana bakıyor oluşu beni fazlasıyla gerdi. Bu kadar pervasız oluşu sinirlenmeme neden oluyordu. Neden sinirlendiğimi bilmiyordum ama içimden öfkelenmek geliyordu.

Geri zekâlının beni gözetlemekten başka bir işi yok muydu?

Tamam. Ben de eğlenmek için gelmemiştim buraya, ama bu lanet olası, konsantremi bozuyordu. Yoldan çıkarmak ister gibi, insanın içini titretiyordu. Kendi hedefimden şaşıyordum. İçimdeki duyguların ayağa kalkmasıyla gözlerine baktım ve sol kaşımı kaldırdım. Önce ifadesi değişmedi fakat saniyeler içinde gözleri açık bir şekilde yoğunlaştı.

Siktir!

Utanmak nedir bilmiyordu bu sert bakış bozuntusu! Zaten inatçı bir yapıya sahiptim. Bu yüzden ben de, ifadesiz ve umursamaz bir şekilde gözlerine bakmaya devam ettim. Gözlerimi gözlerinden çekip, onu baştan ayağa süzdüğümde sesli bir şekilde yutkundum. Kalbim anlam veremediğim bir şekilde gümbürdemeye başladı ve elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemedim.

Koca bir siktir!

Bu lanet olası adam neden bu kadar yakışıklıydı ki?

Kalabalık bir grubun ortasında yayılarak oturmuş, içkisini yudumluyordu. Üzerindeki uzun kollu – kollarını yukarı doğru kıvırmıştı – açık renk gömlek geniş omuzlarını sarmıştı ve altında koyu renk kot pantolon vardı. Oturuyor olmasına rağmen boyunun uzun olduğu belli oluyordu. Gömleğinin birkaç düğmesi açıktı ve bu açıklıktan göğsündeki dövmeyi görüyor ama ne olduğunu seçemiyordum. Hafif kirli sakalı, rengini tam olarak anlayamadığım güzel gözleri ve önü havaya kaldırılmış koyu renk saçlarıyla uyum içerisindeydi.

Adam taş gibiydi. Hoşuma gitmese de gerçek buydu!

Merak edip etrafıma bakındığımda birçok kadının ona baktığını gördüm. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. O ise bana odaklanmıştı. Gözlerimi kısarak tekrar ona baktım. Bu hareketimle dudaklarında çapkın bir sırıtış ortaya çıktı. Kalbimin ortasına sanki bir tekme yemiş gibi nefesimi tuttum. Kaşlarımı çatıp önüme döndüğümde kendime bir kere daha o tarafa bakmamaya söz verdim.

Bardağım boşaldığında genç barmenden içkimi tazelemesini istedim. Sonra bir tane, bir tane ve bir tane daha... Görüşüm bulanıklaşmaya, her şey birbirine karışmaya başladı. Beynimin içinde bir uğultu duyuyordum. O görüntüler ve sesler yeniden hücum ediyordu. Def edip atmak ister gibi başımı iki yana salladım. Yardımı olmayınca dirseklerimi bara yasladım ve ellerimle yüzümü kapattım.

Düşüncelerimin içinde boğulurken gözlerimi sıkıca yumdum. Bunu yapabilir miydim? Sevmediğim bir adama kendimi, benliğimi verebilir miydim? Sırf intikam almak için kendime ihanet edebilir miydim? Senelerdir benimsediğim felsefemi yıkabilir miydim? Onun kadar acımasız olabilir miydim? Bir daha aynaya bakabilir miydim? Peki, annemin yüzüne?

Aceleci bir tavırla tabureden kalktım. Dengemi sağlamak için birkaç saniye gözlerimi kapatarak bekledim. Biraz da olsa kendime gelince, çantamdan çıkardığım bir miktar parayı barmenin önüne bıraktım. Ceketimi aldım ve hızlı bir şekilde çıkışa yöneldim.

Yapamazdım. Olamazdı.

Barın kapısından hızlıca çıktım ve şuursuz bir şekilde etrafa bakındım. Ardından arabayı park ettiğim yolu hatırladığımda oraya doğru yürümeye başladım. Boş sokakta topuk seslerim yankılanırken, ceketimi üzerime geçirdim ve kollarımı bedenime sardım.

Sokak çok fazla sessizdi. Sessizlik beni fazlasıyla tedirgin etmeye başladı ve içimi tuhaf bir korku sardı. Tam arabamın kapısını açmıştım ki, arkamdan uzanan bir el buna engel oldu ve kapı hızla kapandı. Elimin üzerindeki ele bakakaldım. Ilık bir nefes ensemi yalayıp geçti. Sonra kulağıma bir ses doldu.

"Nereye, güzelim?"

Continue Reading

You'll Also Like

10.9M 358K 70
Karanlığın Aç Çocukları Serisi, Akılbaz (1.kitap) ve Canbaz (2.kitap) olmak üzere burada yayımlanmaktadır. ____ Parmak uçlarım geniş omuzlarına doku...
4.1M 119K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.
MÂHÎ By AB

General Fiction

11.8M 447K 50
Beni sevebilir miydi gerçekten? Böylesi kötü bir adam, sevgi nedir bilir miydi? ▪▪▪
11.6M 177K 16
17 NUMARA'YI KİTAP SATAN HER YERDE BULABİLİR, SATIN ALABİLİRSİNİZ. BURADA YALNIZCA TANITIM AMAÇLI İLK ON BÖLÜM VE ÖZEL BÖLÜMLER YAYIMDADIR. Gecenin k...