Yeraltı Güneşi

By hunterwinchester

277K 11.5K 3.2K

Bundan asırlar önce, bir maden kazası sonucunda yeraltındaki işçiler nefes almakla kendi kanında boğulmak ara... More

Yeraltı Güneşi
1. ''Meraklı'' ☼
2. ''Sır'' ☼
3. ''Amaç'' ☼
4. ''Flashback Bölümü'' ☼
5. ''Umutsuzluk'' ☼
7. ''Çukur'' ☼
8. ''Sabırsız'' ☼
9. ''Çöpçatan'' ☼
10. "Melodi" ☼
11. ''Düşüş'' ☼
12. "Gerçekler'' ☼
13. ''İtiraf'' ☼
14. ''Spor'' ☼
15. ''Rüşvet'' ☼
16. ''Şans'' ☼

6. ''Hayaller'' ☼

8.3K 577 61
By hunterwinchester

Doğrusunu söylemek gerekirse, hayallerinden vazgeçmek Melanie'ye yaramıştı.

İyi olanı mı yapmıştı yoksa büyük bir hata mıydı yaptığı emin değildi ama şunu biliyordu ki, bir süre sıradan bir insanmış gibi davranmak işleri yoluna koymuştu. Hayatında beklenmedik şeyler gelişmişti.

Matematik sınavından yüksek bir not almak gibi. Kafasını kurcalayacak şeyler olmayınca dersi dinlemekte zorlanmıyordu. Geleceği için bir şeyler yapıyordu. Örneğin Groundiam Çarşısı'nda işe bile girmişti! İnanabiliyor musunuz? Tüm gün tek yaptığı garip garip etrafta dolanmak olan Melanie, çarşıdaki giysi satan bir kadına yardım ederek haftada birkaç Solia kazanıyordu. En azından artık bedava kahvaltı dışında ek yemekler alabiliyordu. Kendi ayakları üstünde duran biri olmayı sevmişti. Yeni, olgun halini çok hoş buluyordu.

Edward ve Mark'la, resmi olarak küstü. Mark bir kez onunla konuşmaya çalışmış ama Melanie buna engel olmuştu. Edward'ı her şeyi açıkladıkları o günden sonra hiç görmemişti. Görmemeyi de umuyordu.

Melanie öğle arasında çarşıya gidip haftalık ücretini ellili yaşların ortasında bir kadın olan Bayan Penelope'dan aldıktan sonra kendine bir hamburger satın almak için yemekhaneye yürüdü. Şey, tamam, Edward'a küsmüş olabilirdi ama bu onun icadı olan lezziz hamburgeri yemeyecek anlamına gelmiyordu. Doğrusu gerçekten de onun icadı olup olmadığını bilmiyordu. Edward'ın hiçbir suçu olmamasına rağmen bir anda onun bir sahtekar olduğunu düşünmeye başlamıştı. Groundiam'a verdiği yeniliklerin bir gizemi olduğunu düşünüyordu.

Belki çocukluk ediyordu, ama ne yapabilirdi ki? Edward veya Mark'la konuşurken ister istemez etrafına bakıp kimse var mı diye gözleme gereği duyuyordu, kendisini annesinden gizli erkek arkadaşıyla buluşmuş liseli bir genç kız gibi hissediyordu. Sanki her an biri onları görüp şüphelenecek ve her şeyi öğrenecek gibi.

Melanie bu korkuları istemiyordu artık. Gece başını yere koyduğunda endişeyle tırnaklarını kemirmek kaldırabileceği bir şey değildi. Elbette dünyaya çıkmayı isterdi ancak çektiği ve çekeceği zorluklar üst dünya için değer miydi bir fikri yoktu. Freddie Talooms'ın yazdıklarını düşündü. Geçen cümleleri kimse bilmiyordu ama o yazının ana teması herkes tarafından biliniyordu. Dünyanın kötü bir yer olduğunu söylemişti Freddie. Melanie onu tanımıyordu ve Groundiam'ı keşfetmekte en büyük rolü oynayan cesur bir lider olduğunu öğrenmesinin üzerinden sadece birkaç ay geçmişti. Yasalar gereği on beş yaşına girdiği gün dedesi anlatmıştı.

Bazen keşke zamanı geriye alabilsem diyordu. Keşke dedesi de torununun artık bir kaçık olmadığını görebilseydi. Melanie çok huzurluydu ama yine de bir eksiklik hissediyordu kalbinde.

Pekala, dedesini düşünmemeliydi.

Freddie Talooms'ın gerçekte kim olduğunu çok kısa süredir biliyordu ama o kısacık zaman diliminde hemen kanı ısınmıştı ona. Umudunu kaybetmeyip çabalamış ve işçileri kurtarmıştı. Groundiam için o kadar emek veren atalarını düşününce kendini suçlu buluyordu. Bir hafta öncesine kadar nasıl da bir hayat felsefesi haline getirmişti üst dünyayı... Oysa şimdi ülkesinin kıymetini biliyordu. Bu şeytana tapan bir kızın günün birinde rahibe olması gibi bir şeydi.

Melanie Groundiam'da biraz mantık hatası olduğunu düşünüyordu. Eğer Konsey kimsenin dünyaya imrenip çıkış yolunu aramalarını istemiyorsa neden gerçeği anlatıp Melanie gibi olanlar için bir umut veriyorlardı ki? Mel bunun biraz da duygusal sebeplerden olduğunu sanıyordu. Eski Groundiamlıların emeğini boşa çıkarmayıp insanların gurur duymasını sağlamak içindi belki.

Hamburgerinden bir ısırık daha aldı. Aslında sıradan biri olma yolunda ilerlediği şu dönemde hamburger yememeliydi. Onda özgür olma isteği uyandırıyordu. Sanki hamburger, farklı bir evren kokuyor gibiydi. Neden böyle hissediyordu anlayamıyordu. Ama ağız tadına hakim olamazdı ki!

Dikkatle dinlemeye çalıştığı bir Groundiam Tarihi dersinden sonra Melanie okul arazisinden uzaklaştı. Alışkanlık nedeniyle adımları az kalsın onu eski gizli yerine götürüyordu. Hayır. Bunu yapmamalıydı. Hemen söz dinlemez ayaklarına uyarı verdi ve bir haftadır yaptığı gibi doğruca kulübesine yöneldi.

Kulübeye giden yolda, karşısına Edward'ın çıkması da hiç beklemediği bir şeydi.

''Melanie.'' dedi Edward.

Hayır, onu dinlemek istemiyordu. Bir haftadır her şey yolunda gidiyordu ve bunu bozması dileyeceği son şeydi. Adımlarını hızlandırdı ve Edward'a bakmadı bile. Ama Edward inat ederek peşinden gelmeyi bırakmadı, en iyi adayını kaybetmek istemiyordu belli ki.

''Geçen gün Mark'ı siklememişsin.''

Melanie gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Edward, hala Edward'dı. Komik ve umursamaz.

''Neler olduğunu bilmek istiyorum.'' diye şansını denedi Edward son kez.

Melanie uzun bir nefes aldıktan sonra yumruklarını sıkarak arkasını döndü.

''Bak, artık lanet olası dünya umrumda değil.'' Yalan. ''Tek istediğim normal insanlar gibi yaşamak.'' Büyük yalan. ''Yarışlara katılmak istemiyorum.'' Koca bir yalan. ''Yani, peşimi bıraksanız iyi olur. Üzgünüm''

Edward şok olmuştu. Önce hiçbir şey söyleyemedi. Melanie, Edward'ı gerçekten etkilemişti. Edward çok umutluydu kızdan. Yarışları kazanabileceğine emindi. Melanie hırslıydı. Korkusuzdu ve dünyaya çıkabilmek için her şeyi yapabilirdi. Oysa Edward yanılmış olmalıydı. Umudunun son kırıntılarını harcayarak, bir kez daha Melanie'ye seslendi.

''Ne yani, hayallerinden vaz mı geçiyorsun?'' Melanie bu acı gerçekle yerinde donakaldı. Gerçekten, vaz mı geçiyordu her şeyden?

''Bu kadar çabuk pes edeceğini düşünmemiştim. İnandığın şey için savaşırsın sanmıştım.''

''İnandığım şey bana acı veriyor.'' dedi Melanie titreyen sesiyle.

''Bazen hayallere giden yolda tökezleriz, Melanie.''

Melanie'nin gözlerini kırpmasıyla biriken yaşların yanaklarını ıslatması bir oldu.

''Eğer kararında ciddiysen, saygı duyarım.'' dedi Edward. ''Adayların tamamlandığını söylemek için sana ulaşmaya çalışıyorduk. Ama görünüşe göre bizden kaçıyorsun. Fikrini değiştirirsen...''

Melanie Edward'ın sözünü kesti. ''Fikrimi değiştirmeyeceğim.'' Buna da yalan dememe gerek yok sanırsam.

Edward'ın sesini duyamayınca gittiğini anladı.

Demek adaylar tamamlanmıştı.

Çalışmalara başlanıcaktı.

Silah kullanmayı öğrenecekti.

Bu eğlenceli olacaktı.

Yani, eğlenceli olurdu.

Hayır, hayır, hayır. Bunu yapamazdı. Yapmamalıydı. Kulübeden içeri girip örtüsüne uzandı ve biraz uyumaya çalıştı. Eğer uyursa belki de kendine engel olmakta bu kadar zorlanmazdı. Ama uykusunun olmadığını anlaması uzun sürmedi. İstediği uyku değildi. İçindeki patlamaya hazır ateşin ilacı uyku olamazdı. Cevabı biliyordu Melanie ama bunu itiraf etmeye korkuyordu. Hayallerinden vazgeçmekten vaz mı geçecekti? Ufukta o ihtimal gözüküyor gibiydi. Ama korkuyordu. Neden son günlerde bu kadar korkak olmuştu ki..

Yataktan kalkıp oyalanıcak bir şeyler aradı. Bugün çarşıda çalışmıyordu. Yapılacak ödevleri de yoktu.

Şey.. Aslında yapılacak bir şey vardı. Gizli yerindeki kağıtları hala merak ediyordu. Kendine bir söz vermişti evet, ama şuan durum farklıydı. Sadece merak ettiği için yapacaktı bunu, hem üst dünyayla ilgili bir şey değildi ki.

Yeminini bozarak daha önce defalarca yaptığı gibi gizli yerine gitti. Sadece bir bakmak istiyordu. Ne yazdığını merak ediyordu işte. En son buraya geldiğinde on metre yükseklikten düşmek üzereydi. Belki.. bu sefer daha dikkatli olurdu? Eskiden ölüm ihtimalini hiç düşünmez gelişigüzel tırmanır, her yeri yara bere içinde kalırdı. Eğer bu sefer yavaş yavaş tırmanırsa düşmezdi de.

Önce eskiden hep oturduğu kayalığa tırmandı ve geniş çıkıntının üzerinde biraz soluklandı. Zaten beş metre yüksekte olduğundan korkmuyordu. Ama kağıtların olduğu yer tahmini olarak on metre vardı. Cesaret topladıktan sonra tekrar tırmanmak için hazırlandı. İşte zor kısım başlıyordu. Ama en fazla ne olabilirdi ki? Ölmezdi belki de, sadece bir yerini kırardı. Bu seçenek de Melanie'ye pek cazip gelmedi ama yine de amacından vazgeçmedi.

Tırmanırken aşağıya bakmamaya çalışıyordu. Neden böyle bir anda yükseklik korkusu oluşmuştu hiçbir fikri yoktu. Sanırım yükseklik değil de, ölüm korkusuydu Melanie'ninkisi.

Bunları düşünürken bir anda gaza geldi. Ölüm.. Eninde sonunda ölmeyecek miydi zaten? Belki tıpkı ailesi gibi zehirli bir yalana kurban olacaktı, ya da Dianormia hastalığına kapılıp sessizce uçup gidecekti bir dünyadan. Ölümün her türlüsü acı vermiyor muydu zaten? Ölüm, ölümdü. Belki de Melanie ölümünü unutulmaz bir sona dönüştürebilirdi. Mesela dandik birkaç kağıt uğruna on metreyi tırmanırken ölmek eğlenceli gözüküyordu. Biraz saçmalamıştı ama, artık yükseklikten korkmuyordu. Ya burada, ya da başka bir yerde bir gün ölümün karanlıklığını tadacaktı. Neden endişeleniyordu ki kaçamayacağı bir şey yüzünden?

Sonuç olarak, hayatını yaşayarak ölmesi gerektiğine karar verdi. Son bir haftadır yaptıkları aptalcaydı. Tamam, biraz akıllanması iyi bir şeydi ama hayallerinden vazgeçecek kadar çaresiz değildi henüz. Kendini kandırıyordu, Edward'a söyledikleri de koca bir yalandan ibaretti zaten. Adama haksızlık etmişti, insanlara güzel şeyler yaşatmaya çalışan bir adama kötü davranıyordu ve onun iyi niyetini suistimal ediyordu. Oysa, Melanie Edward'a hayrandı. Onun çılgın fikirlerine, çocuksu görünümüne, umursamaz tavırlarına.

İçindeki özgür ruhu daha fazla tutamazdı. O ruh, kısıtlanmaya alışık değildi. Fırlayıp geçtiği her yeri yakmak istiyordu.

Nihayet kağıtların olduğu yere ulaştığında, çok yorulmuştu, ama artık korkmuyordu. Buraya neden geldiyse artık.. Şuan Edward'ı bulması gerekliydi. Büyük ihtimalle üzerinde hiçbir halt yazmayan birkaç kağıt parçasını araması hiç planlarında olmayan bir şeydi.

Temkinli olmaya çalışarak parmak uçlarında yükseldi ve kağıt parçalarının bulunduğu oyuğa uzandı. Onları elinin altında hissettiğinde parmaklarıyla sıkıca kavradı. Biraz aşağı indi ve çaprazında bulunan çıkıntıya ayaklarını koydu. Başarmıştı. Şimdi bu kağıtlarda hangi önemsiz şeyin olduğuna bakmalıydı.

Melanie dokusunun farklı olduğuna kanaat getirdi. Edward'ın Groundiam'a getirdiği beyaz ve ince kağıtlardan farklıydı. Rengi pembemsiydi ve üzerinde küçük kabartılar vardı. Melanie bunun eskiden kullanılan kağıtlardan olduğunu hatırladı. Melanie okula başladığında Edward'ın getirdiği modern kağıtları kullanıyordu. Bu kağıtlar hiç yazı yazmamıştı. Groundiam Tarihi dersinde Bay Martin bir kez sınıfa bu kağıtlardan getirip eski insanların bunlardan kullandığından bahsetmişti. Bir bitki türünün dallarından yapılıyordu. Bu kadar eski bir şeye kim yazı yazardı?

Kağıttaki ismi gördüğünde Melanie'nin ağzı açık kaldı.

Freddie Talooms

unutmaktan korktuğum için

Yazıyordu kağıtta. Hemen sayfaları çevirdi. Tanrı'm. Freddie'nin anılarını bulmuştu. Yıllar önce yazdığı şeyler. Ailesi, üst dünya, eski Groundiam zamanları... Hepsi buradaydı işte. Bunun daha önce bir Bulucu'nun eline geçmemiş olmasına şaşırıyordu. Tabii ki kimseye bundan bahsetmeyecekti. Edward'a bile. Bu hatıralar, Freddie'yle aralarında bir sır olarak kalacaktı. Melanie okumaya karar verdi, içinden bir ses ''Özel hayata saygı!!'' diye bağırıyordu ama onu susturdu.

 Kağıt bulduk! Fikir Teresa'nın aklına geldi. Çocuğu Maxom'la oyun oynarken, Maxom birden koşmaya başlamış ve Pembe Dallı Çiçekler'in bulunduğu alanda durmuş. Teresa endişeyle onun peşinden gittiğinde çocuğunun güvende olduğunu görmüş. Maxom, Pembe Dallı Çiçeklerden birinin dalını kopartıp içini açıyormuş. Teresa başta bunu yapmamasını söylese de daha sonra oğlu ona bir fikir vermiş. Biz de dalların hepsini kopartıp içini açarak onları birleştirdik. Dallar geniş, uzun, yapışkan ve üzerindeki küçük kabartılar dışında dümdüzler. Sanki kağıt olmak için yaratılmışlar gibi. Pembe Dallı Çiçeklerden binlerce var. Yetmezmiş gibi taç yapraklarında bulunan tohumları ekip koca bir bahçe kurduk. Groundiam bitkilerini sadece sulamamız yetiyor.

Bolca kağıdımız var ve ben bundan faydalanarak anılarımı buraya yazmak istedim. Kimsenin okumasını istemiyorum. Dostlarımdan saklıyorum. Unutmaktan korkuyorum ve unutmamak için, eğer günün birinde hafızamı kaybedersem, bunları okuyarak eski günleri hatırlayayım diye yazıyorum.

Melanie rastgele bir sayfa daha çevirdi.

Anastasia

Bu şirin kızı seviyorum. Burada en iyi anlaştığım kişilerden biri. Daha çok genç olmasına rağmen her şeyin üstesinden gelebildi. Onun güçlü bir kız olduğunu düşünüyorum. Annesini çok küçükken kaybetmiş. Babası onu yıllarca dövmüş, en sonunda cinayetten hapse girdiğinde, Anastasia on iki yaşında yetimhaneye gitmek zorunda kalmış. Ve biz, o gün, bir çıkış yolu ararken de çok cesur davrandı. Bir kez bile sitem etmedi. Onu seviyorum.

Ve bugün yanıma gelip Drake'in onun için uygun olup olmadığını sordu. Ah, tabi ki uygun. Drake çok iyi bir genç adam. Anastasia'nın bana bunu sormasına o kadar duygulandım ki.. Beni babası gibi görüyor. Onun seçimlerine karışamayacağımı söyledim ona, ama yine de Drake'le çok mutlu olacaklarını da ekledim. Umarım herkes gibi onlar da mutlu olurlar. Bir aşk doğacak gibi..

Melanie birkaç sayfayı geride bırakarak sonlardan bir sayfayı okumaya başladı.

Michael öldü. Sikeyim. o benim dostumdu. Arada anlaşamadıgımız oluyor ama z0r durumlarda danıştığım kişiydi Groundiam'ı benim için yaşanabilir yapan en büyük etkendi. Daha fazla yazamıorujm, elveda Micheal, lanet olsun,.

Bu sayfa kısacık ve yazım yanlışlarıyla doluydu. Freddie, Michael yerine Micheal yazmıştı. Diğer sayfalardaki inci gibi yazısının aksine yazı kocaman ve çirkindi. Bazı yerlerde kalem -ya da kalem olarak ne kullanıyorlarsa- dağılmış ve kara lekeler halinde kağıda tünemişti. Melanie Freddie'nin gözyaşlarının yazılara gelmiş olduğunu düşündü.

Ah, Freddie'nin ne kadar acı çektiğini anlayabiliyordu. Onun da dedesi ölmüştü, tüm ailesini kaybetmişti. Ve iğrenç bir duyguydu.

Aşağıdan gelen birtakım seslerle aceleyle kağıtları hızlıca oyuğa geri sokup gelenlerin kim olduğuna baktı. İki kişiydiler. Giyimlerinden erkek oldukları anlaşılıyordu. Konuştuklarını duymak için aşağı inip alçaktaki çıkıntıya indi.

''Onu şarkı söylerken bulduğum yer burasıydı.''

Konuşan Edward'dı. Yanında telaşlı bir haldeki Mark vardı.

''Sanırım burada değil.'' dedi. ''Onu bulmalıyız.''

''Mark, kız istemiyor.'' dedi Edward.

''Edward, Melanie'nin kendini kandırdığını sen de biliyorsun.''

Melanie kendini göstermekle göstermemek arasında bir seçim yapmalıydı. Yarışlara katılmayı istiyor muydu? Yoksa sıkıcı hayatına devam mı edecekti? Tabii ki de istiyordu!

Bulunduğu yerden yere indi. Edward ve Mark ayağının yerle birleştiğinde çıkardığı sesi duyamayacak kadar meşguldü. Onu farketmeleri için Melanie'nin konuşması gerekti.

''Neden beni bulmak istiyorsunuz?''

İki çift göz ona döndü. Mark'ın bakışlarında telaş, Edward'da ise sıkılmış gibi bir hava vardı. Melanie Mark'ın gözünde bu kadar değerli olduğunu bilmiyordu. Belki de duygusal bağlar yüzündendi, Mark'ın, babasını tanıdığını hatırladı Mel.

''Mark yarışlardan vazgeçmene inanamadı ve seninle tekrar konuşup ikna etmek istedi, ona istemediğini söyl...''

Edward'ın cümlesi Melanie'nin sözünü kesmesi üzerine ikinci defa yarım kaldı, Edward ikidebir sözünün kesilmesine bozulmuş olacaktı ki, küçük bir çocuk gibi suratını astı.

''İstemediğimi kim söyledi? Tabii ki katılacağım.''

Continue Reading

You'll Also Like

2.4M 76.6K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
23.8M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
67.8K 3.7K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
3.8M 310K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...