RUBY'NİN GÜNLÜĞÜ 3: GÜNLÜĞÜN...

By korkuhikayeIeri

4.8K 509 378

Ruby Greene ve onun garip günlüğünün gizemi, 1970'lerin başına dek dayanıyor. Küçük kızın cansız bedeni bulun... More

Giriş
1. Angel
2. Lisa Montgomery
3. Janice Greene
4. Sırlar?
5. DNA
6. Ruby'nin Günlüğü
7. Komplo
8. Deli Olduğumu Düşünüyorsun
9. Kötü, Yalan Bir Masal
10. Cam Kavanozlar
11. Şeytan Çocuk
12. Kabuslar
13. Hayatın İçin Kaç
14. Saklambaç
16. Manipülasyon
17. Hipnotize Etmek
18. Hak Yerini Buldu

15. Konuşmalıyız

162 18 7
By korkuhikayeIeri

Yarım saat kadar sonra kapım gerçekten çalmaya başladı. Gelenin James olduğunu umut ederek koşar adımlarla kapıyı açmaya gittim. Duyduğum garip kapı tıklamasından sonra yalnız kalamayacak kadar korktuğumdan emin olmuştum. Kafayı yiyordum resmen. Bu yüzden James'i aramış ve onu çağırmıştım.

Kapıyı açtığımda yüzünde endişeli bir ifadeyle bana bakan James ile yüz yüze geldim. Hiçbir şey demeden kollarımı sıkıca ona sardım. Kolları, dünya üzerindeki en güvenli yerdi şu an benim için.

Başımın üstüne bir öpücük kondurduktan sonra geri çekilerek bana baktı. "Sen... sen iyi misin?" diye sordu. "Üzgünüm, bunu sormam gereksizdi. Cevabı zaten biliyorum." dedi ve kapıyı kapatıp benimle içeri geldi.

Kollarımı gövdemde birbirine kenetleyip James gelene kadar etrafta turladım, geldiğinde başımı kaldırıp ona baktım. "Geldiğin için çok teşekkür ederim. Tek başıma bir saniye bile duracağımdan emin değildim." diyerek sessizliği böldüm.

"Teşekkür etmene gerek yok. Senin için çok endişelenmiştim. İş yerimi arayıp bu akşam gelemeyeceğimi söyledim. Seninle kalacağım." dedi James ve koltuğa oturdu.

Ben de yanına oturdum. "Sanki... sanki birileri beni izliyormuş gibi hissediyorum. Başımı nereye çevirsem beni izleyen birileri var." dedim. "Neyin gerçek, neyin hayal olduğunu bile bilmiyorum. Aklım benimle oyunlar oynuyor. Ya beni takip ediyorlarsa?"

"İmkânı yok. Sen artık burada, güvendesin. O insanlar senin nerede yaşadığını bilmiyor. Geçen gün çok uzun bir gece geçirdin. Aklın tabi ki seninle oyunlar oynayacak. Ama sana söz veriyorum, güvendesin. Ve ben senin yanındayım." diye teselli etti beni James.

Tebessüm ettim. "Sadece bu durumla ilgili çok şaşırtıcı değişiklikler var. Yaşananların hiçbirinin olmasını beklemiyordum."

"Bunu kimse beklemiyordu. Ama bak, şimdi iyisin. Polise her şeyi gösterdin. Ve ben iyi olduğundan emin olmak için bu gece seninle kalacağım." dedi James ve elimi tuttu.

"Teşekkür ederim. Seni seviyorum." deyip başımı omzuna yasladım.

...

Günün geri kalanını televizyon izleyerek, sohbet ederek ve sonra da koltukta kestirerek geçirdik. Uyandığımızda saat 6 falandı. Bu yüzden ikimiz için yiyecek bir şeyler pişirmeye karar verdim. Hızlı ve basit bir tarife uyarak kızarmış tavuk ve yanına sebze hazırlamıştım. Koltukta yan yana oturup yemeğimizi yerken televizyonda komik bir film oynuyordu.

"İki dakika lavaboya gidiyorum." Tabağımı önümüzdeki kahve masasına bırakıp ayaklandım ve koridorun sonundaki lavaboya ilerlemeye başladım.

Işığı yakıp aynada kendime baktım. Gözlerimin altındaki mor halkalar artık çok daha belirgindi ve bir facia gibi görünüyordum.

Kendimle gurur duymalıydım... değil mi? Demek istediğim, kendimi bu işe tamamen adamıştım ve dosyayı çözmek için çok uğraşmıştım. Ve çözmüştüm. Başından beri haklıydım. Polis memurları bile beni kahraman olarak görüyordu. Mutluydum. Eski patronumu haksız çıkarmıştım, bütün kanıtlarımı sunmuştum ve hepsinden de önemlisi, o cehennemden canlı çıkabilmiştim.

Ama midemde beni rahatsız eden hissi de görmezden gelemiyordum. Bunun tam olarak ne tür bir his olduğunu da açıklayamıyordum.

"Angel? Orada her şey yolunda mı?"

Düşüncelerim, James'in usulca kapıyı tıklatmasıyla yarıda kesildi.

"Evet... iyiyim. Elimi yüzümü yıkıyorum." diye cevap verdim, musluğu açıp ellerimi yıkadım ve dışarı çıktım.

...

Ertesi sabah James ile birlikte yatağımda uyuyorduk. James'in burnundan sessiz hırıltılar yükseliyordu. Yatağın kenarındaki komodinde duran saate baktım. Saat sabahın dokuzuydu.

Yavaşça gerinmek için hareket ettiğimde James de hemen gözlerini açtı, o da gerindi. "İyi uyudun mu?"

"Evet. Seninle olduğum için çok daha rahat uyudum. Sen?" diye sordum.

Başını salladı. "Birlikte yaşamaya başlamalıyız Angel. Yaşadığım mahalleyi seversin, eminim."

"Benim evimi beğenmiyor musun?" diye sordum gülerek.

"Tabi ki seviyorum, senin evin harika. Ama zaten iş yerim evime fazlasıyla uzak. Ben buraya taşınırsam mesafe daha da artmış olacak." James açıklama yapınca ben de başımı anlayışlı bir şekilde salladım.

"Kahvaltı hazırlamamı ister misin?" diye sordum, ayağa kalktım ve boy aynasında kendime baktım.

"Aslına bakarsan, dışarıda yiyelim diyordum. Kendimizi biraz şımartalım istiyorum." James yatakta doğruldu ve ellerini dağınık saçlarından geçirdi.

"Zaten hep dışarıdan yemiyor muyuz?" diye sordum gülerek.

"Neyse işte. Şehrin bu kısmındaki restoran çok iyi. Şimdi biraz kızarmış pastırma, yumurta ve peynire hiç hayır demem."

"Tamam, hazırlanıyorum o zaman." Bir havlu aldım ve koridorun sonundaki banyoya doğru yürümeye başladım.

Banyoda işlerimi bitirince gövdeme sardığım havluyla ve ıslak saçlarımla odama geri döndüm. Üstüme bir şeyler giydim. Makyaj yapmayı tercih etmemiştim. Ve dakikalar içinde restorana giden yolda arabadaydık.

James'in arabasına atladık çünkü yürümek istememiştik. James, binanın tam önünde boş bir yere arabayı park etti ve indik.

"Nasılsın?" diye sordu James. Restorana girmiş, karşılıklı koltuklarda oturuyorduk. Yiyeceklerimiz hazırlanana kadar içeceklerimizi yudumluyorduk.

"Daha iyiyim." diye cevap verdim. "Sen yanımda olduğun için çok daha iyiyim."

"Sevindim." Gülümsedi, elimi kavradı ve küçük bir öpücük kondurdu.

"Ruby dosyasıyla ilgili yakın zamanda benimle röportaj yapacaklar. Beni aramalarını bekliyorum." dedim. "Diyecek kelime bulamıyorum ki. Kameraların önüne geçtiğimde ne diyeceğim, bilmiyorum."

James sıcak kahvesinden bir yudum aldıktan sonra bir saniyeliğine pencereden dışarı çıktı, ardından yeniden ilgisini bana yöneltti. "Halledeceksin. Güven bana. Oraya gittiğinde ne söylemen gerektiğini biliyor olacaksın."

Yemeklerimiz gelince zamanımızın çoğunu sessizlik içinde yemek yiyerek geçirdik. James birkaç kez oluşan sessizliği iş yeri, hayatında olan bitenler ve bunun gibi konular hakkında konuşarak bölmeye çalıştı.

Kendimi kötü hissetmiştim, çünkü çalışırken ve araştırmamı yürüttüğüm süre boyunca James ile neredeyse hiç doğru düzgün konuşmamıştım. Ve konuştuğumuz zaman da hep benimle ilgili konuşmuştuk.

İkimizin hayatlarında farklı şeyler oluyordu, şehrin ayrı yerlerinde yaşıyorduk ve işlerimizle fazlasıyla yoğunduk; biliyordum James bütün bunlara anlayış gösteriyordu. Yine de kendimi kötü hissetmiştim.

Kahvaltımızı bitirdiğimizde garsonun hesabı getirmesini beklemeye başladık. James, tezgâhın arkasındaki duvarda asılı saate baktı. "Birazdan kalksam iyi olacak. Birkaç saate iş yerimde olmam lazım." dedi. "Seni özleyeceğim. Ama birlikte harika vakit geçirdik, bebeğim. Umarım biraz daha iyi hissetmeni sağlayabilmişimdir."

Surat astım. "Bence de harika vakit geçirdik. Yanımda olduğun için çok teşekkür ederim. Sadece... keşke bu vakit bu kadar erken bitmek zorunda kalmasaydı."

Garson masamıza gelip hesap fişini masaya bıraktı. Bana bırakmadan fişi James aldı.

Hesabı ödedikten sonra James ile birlikte restorandan ayrıldık. Arabaya ilerlerken yemeğimin kalanı da paket şeklinde elimdeydi.

Arabaya bindik. Emniyet kemerimi taktım. Başımı kaldırmamla gözüme bir şey takıldı. Dün gördüğüm siyah araba, park alanının karşısında park hâlindeydi. Bu arabanın dün gördüğümle aynı olduğuna yemin edebilirdim. Siyah filmle kaplı camları bile aynıydı.

"Angel?" James'in sesi beni kendime getirdi.

"Ne?" diyerek başımı ona çevirdim.

"İyi misin? Neye bakıyorsun?" diye sordu endişeyle.

"Hiç... o araba. Dün de görmüştüm." deyip siyah arabayı işaret ettim.

"Ya... öyle mi?" diye mırıldandı, kafası karışmış gibi görünüyordu.

"Bilmiyorum." deyip iç çektim. "Boş ver."

James ile evimin önünde durduk. Beni öptükten ve birkaç şey daha konuştuktan sonra James gitti. Ben de evime girip iç çektim. Kendim için biraz kahve öğüttüm. Kahvenin demlenmesini beklerken vücudumda dalgalanan kuvvetli endişe hissinden kaçamamıştım. Evi hakimiyeti altına almış kulak kanatan sessizliğe, duvardaki saatin tik tak sesleri karıştıkça kendimi iyiden iyiye yalnız hissettim. Beni bu kadar yalnız hissettiren neydi, tam olarak isim koyamıyordum.

Kahve demlenince kendime bir fincan doldurdum ve sıcak sıvıdan yudum aldım. Gözlerim pencereden arka bahçeme kaymıştı.

Kapının yüksek sesle tıklatıldığını duyunca neredeyse zıplıyordum. Fincanı yavaşça tezgâha bıraktım ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapının yanındaki pencereden dışarı göz attım. Geleni görünce rahatça nefesimi verdim. Postacı kapıma bir paket bırakmış, ardından da dönerek aracına ilerlemeye başlamıştı.

Kapımı açtım. Eğilerek yerdeki küçük, kahverengi kutuyu aldım. Gözlerimi evimin etrafında dolaştırdım. Gördüklerimle kalbim atmayı bir anlığına bıraktı. O siyah araba, evimin karşısındaki kaldırıma park edilmişti.

Olduğum yerde kalakaldım. Arabanın içinde biri var mıydı onu da göremiyordum. Camlar tamamen siyahla kaplıydı. Sessizce içeri girdim ve kapımı kilitledim. Kutuyu yavaşça kahve masasına bıraktıktan sonra doğruldum. Bu artık tesadüf olmaktan çıkmıştı. Ben neredeysem, bu araba da oradaydı.

Mutfağa gidip çekmecelerden birini açtım. Çıkardığım ses kaydediciyi tezgâha bıraktım. Cihaza bakıp iç geçirdim.

Sonunda düğmesine basıp kaydı başlattım:

"Adım Angel Grove. 23 yaşındayım. Dedektifim. Bunu kaydediyorum çünkü hayatımın ciddi bir tehlike altında olabileceğini düşünüyorum. Ölürsem, ya da kaybolursam... bilin ki intihara meyilli biri değilim. Bunun tek sebebi şudur ki peşimde gerçekten güçlü insanlar var ve elimdeki bilgi yüzünden beni arıyorlar.

Sakladıkları sırları öğrendiğim için.

Manipüle ederek yeniden yarattıkları o küçük kız hakkındaki sırları öğrendiğim için.

Bunları tamamen söyleyeceğim. Halka duyuracağım.

Az önce elimdeki tüm kanıtların notunu aldım ve ben konuşmaya devam ettikçe bütün bu sırlar açığa çıkacak.

Öğrendiğim gizli bilgi, hayatımı sona erdirmeye yetecek kadar güçlü, ama bütün insanlık bunu bilmek zorunda.

O meşhur küçük kızla, Ruby Greene ile ilgili büyük gizem, artık gizem olmaktan çıkacak. Hepsini çözdüm. Annesinin kökenini, bu insanların ona neler yaptığını, hepsini öğrendim. Planlarından haberim var. Ve bu dünya güvenli bir yer değil. Çünkü bu insanlar her yerde. Bu bilgiye ulaşabilmek için hayatımı riske attım."

Kapının yanındaki pencereden dışarı bir kez daha bakmak için adım atarken ses kayıt cihazı elimdeydi.

"Birileri tarafından takip edildiğimi hissediyorum. Bunu yapıyorlar, biliyorum. Bu ses kaydını oluşturuyorum çünkü... eğer başıma bir şey gelirse, sebebini bilmenizi istiyorum. Birileri gelip bu ses kaydını bulacak ve her şeyi çözüme kavuşturacak. Benimle ne yapmayı planladıklarını bilmiyorum... ama bu kaydı her kim dinliyorsa bilmenizi istiyorum ki, bu şeyler ciddi derecede tehlikeli. Onlar çok güçlü..."

Kaydı çabucak bitirdim ve cihazı tezgâha bıraktım. Cam kırılma sesi duyduğumda aklım çıkacak gibi olmuştu. Bütün vücudum titriyordu. Bu da başka bir kabus olmalıydı.

Çekmeceden kocaman bir bıçak aldım ve arkama sakladım. Bir başka yüksek sesli gürültü duyuldu. Bu sefer yatak odamdan gelmişti. Ağır adımlarla ilerledim. Titreyen ellerimle bıçağı bile zor tutuyordum.

Yatak odamın kapısının kolunu kavradım, içeri göz attım. İçeride kimse yoktu. İki çiçek vazom yerde parçalara ayrılmıştı. Başımı kaldırmamla korkunç bir kadın gördüm. Yüzü şeytani bir ifadeyle kaplıydı. Göz göze geldiğimizde kulak delici, tiz bir çığlık attı.

Koşabildiğim kadar hızlı koşarak arka, kayar kapılarıma ilerledim. Dışarı çıkar çıkmaz ağaçlara doğru koşmaya devam ettim. Adrenalin ve korku hisleri bütün vücudumu dolaşıyordu. Yardım çığlıkları attım, belki birileri duyar diye.

Bir şeyin peşimde olduğunu biliyordum. Ve şimdi o şey, buradaydı.

Ağaçların arasından koşuyordum şimdi. Arkama bir an bile bakmıyordum. Tam olarak ne gördüğümü söyleyemezdim ama o şeytani surat, yeniden ve yeniden gözümün önünde beliriyordu. Kalbim deli gibi çarpıyordu.

Birden hiçliğin ortasında, karşımda bir kadın belirdi. Koşmayı keserek geriye sıçradım. Gözlerim korkuyla irileşmişti. Sanki birden karşıma ışınlanmıştı. Kadın bana doğru yürümeye başladı. Gözleri simsiyahtı. Ben gerileyen adımlar attıkça o da benim üstüme geliyordu.

"Lütfen... lütfen yapma." diye yalvardım. Niyeti neydi bilmiyordum, veya bir sonraki hareketi neydi tahmin edemiyordum.

Sırtım bir ağaca çarptı. Korku içinde sağa sola bakındım ve iki kişinin daha bana yaklaştığını fark ettim.

"Henüz değil. Önce onunla konuşmak istiyorum." dedi önümdeki kadının arkasından yükselen, gür bir ses.

Titriyordum. Önümdeki kadın adım atmayı kesti. Adamı duyunca sanki transa girmiş gibi görünmüştü. Birileri onu manipüle ediyormuş, kullanıyormuş gibiydi sanki. Yana doğru bir adım attı. Gördüklerim, beni aşırı derecede anlamsız ve şaşkın hissettirmişti.

Kadının arkasında bir adam vardı. Yüzünde sakallar, üstünde beyaz bir laboratuvar önlüğü olan, daha önce görmediğim biriydi.

"Konuşmalıyız, Angel Grove."

Continue Reading

You'll Also Like

416 136 4
+18 olacaktır "Kadın mafyamı?" "Evet beğenemedinmi komser" "Yok ya sadece iş sandığımızdanda kolaymış" "İzle ve gör komser,izle ve gör"
1.2M 50.9K 84
O okula uğramasıyla başına geleceklerden habersiz olan Selin'in heyecan dolu hikayesi... Selin ve arkadaşlarının başına gelen ufak bir aksilik ve bel...
603K 7.7K 17
Onunla bir antlaşma yapmıştık. Artık bedenim ve ruhum ona aitti. Ama o, antlaşmaya sadık kalmamıştı...
204 66 5
Bir katil düşünün zekası vicdanını söküp alan. Bir kadın düşünün geçmişinin peşinden koşan. Bir anlaşma var edin onları bir araya getiren. Gerçekle...