Lost His Mind || Larry

By feverdreamxx

2.4K 330 593

Sonsuzluğun eşiklerinde yaşanan bir depresyonun içine düşmüş iki genç, her şeye rağmen birbirlerine iyi geldi... More

0.1- fear
0.2- the boy w gun
0.3- we can't sleep
0.4- tonight is the night i die
0.5- soon you'll get better
0.6- so sick and tired
0.7- can't escape my thoughts
0.8- drowning every day
0.9- you don't have to stay
1.0- down since July
1.1- you can stay
1.3- I've lost myself
1.4- all alone
1.5 - why
1.6- okay
1.7- you've got to move on
1.8- feeling better?
1.9- full of anxiety
2.0- happy place
2.1- why he makes me feel like it's so real?
2.2- this house is a circus
2.3 -it's okay
2.4 -keep trying
2.5 -can you see him too?
2.6- doing better
2.7- you're late
2.8- i love you
2.9 -sorry
3.0- Final

1.2- breakfast

71 9 2
By feverdreamxx


Güneşin doğumuna karşı bir şekilde uyumayı başarmış, birkaç saat sonra dinlenmiş bir şekilde gözlerini açmıştı. Bakışlarını yatak odasının her yerinde gezdirmiş, gözlerini birkaç kez kırparak kendisine gelmeyi denemişti. Yaklaşık bir saatini orada öylece uzanarak geçirdi.

Sonrasında yataktan kalkıp lavaboya gitmiş, elini yüzünü yıkamış ve salona girmişti. Kendisini koltuğa bırakırken televizyonun kumandasını eline alıp film izlemeye karar verdi, kafasını bu şekilde meşgul edecekti.

İki buçuk saatini de film izleyerek geçirdikten sonra belki de artık kahvaltı yapması ve ilaçlarını içmesi gerekiyordu ama ikisini de yapmadı. Cam kenarındaki koltuğa oturmuş olan kötü ikizine başını çevirip gözlerini devirdi.

"Gerçekten mi?" diye sordu dayanamayarak. "Bana trip mi atıyorsun bir de? Senin bu kadar uzun süre susman imkansız."

Yine bir karşılık almadığında "Umarım bu iyi bir şeydir." diye ekledi. "Konuşmayı kestiğine göre bir süre sonra da siktirip gideceğini umuyoru-."

"Hey... Kiminle konuşuyorsun?"

Salonun kapısı açılıp Harry içeri girdiğinde gözleri irice açıldı ve hemen o tarafa döndü Louis. Onu görmeyi beklemediği için ne yapacağını bilemezken, zoraki bir gülümseme yerleştirerek "Hiçkimse" diye ekledi hemen. Yanındaki telefonuna uzanıp aceleyle havaya kaldırdı. "Telefondaydım."

"Anladım, Niall mı?"

"Evet" dedi hemen. "Evet Niall'dı. Ayrıca merhaba, bu kadar erken geleceğini beklemiyordum."

Harry elindeki poşetleri havaya kaldırırken "Merhaba. Kahvaltı için." diyerek gülümsedi. "Dün evde mısır gevreği dışında pek bir şey görememiştim, ben de bugün için bir şeyler aldım. Yemiş miydin?"

"Hayır ama aç değilim."

"Her şekilde kahvaltı yapman gerekiyor, sonra ilaçlarını içeceksin Louis. Bunları bırakıp geliyorum."

Onun inatlaşmasına kalmadan salondan çıkıp mutfağa gittiğinde Louis'nin telefonunun çalması bir oldu. Niall'ın aramasına hiç şaşırmadan çağrıyı cevaplayıp telefonu kulağına götürdü.

"Hey Lou, günaydın, nasılsın?"

"Günaydın Niall. İyiyim, sen nasılsın?"

"İyiyim ben de. Dışarı çıkmıştım, arayıp kontrol edeyim dedim, bir sorun varsa gelebilirim diye."

"İşte değil misin?"

"Hayır Louis..." Derince iç çekti ve konuşmadan önce bir süre bekledi Niall. "Ben işten ayrıldım."

"Ne? Neden?"

"Sana biraz yalan söylemiş olabilirim." diye mırıldandı çekingence. "Kaza yaptığını haberini alınca izin alıp çıkmıştım, birkaç günlük izin verdi hatta ama... Sen uyanmıyordun, onun da bir buçuk aylık izin vermesi mümkün değildi; ben de ayrıldım."

"Lütfen şaka yaptığını söyle."

"Hayır, yapmıyorum."

"Tanrım!"

"Mecburdum Louis, hiç bana kızma."

"Mecbur falan değildin, inanamıyorum sana."

"Komadaydın!"

"Çok da önemli bir şey değil."

"Beni delirmeden kes sesini" diyerek konuyu kapattı Niall. "Şimdi cidden nasıl olduğunu ve ne yaptığını söyle, bir ihtiyacın varsa yanına geleceğim."

"İyiyim. Yani... Harry burada, bir şeye ihtiyacım yok."

"Ne yapıyor?"

"Kahvaltı hazırlamaya geldi az önce. Şimdi mutfakta."

"Gitmiş miydi? Yanında kalacağını söylemişti, nereye gitti?"

"Ben... Dün ona gitmesini söyledim, o da arada gelip kontrol etmek şartıyla gitti ama yine de pek yalnız bırakacakmış gibi durmuyor."

"İyi yapmış, gözüm arkada kalmayacak o zaman."

"Ona mı güveniyorsun cidden?"

"Güvenmiyorum ama sana zarar gelmesine izin vermeyeceğini biliyorum." dedikten sonra Louis gözlerini devirip sessiz kaldığında beklemeden ekledi Niall. "Ben hastaneye gidiyorum o zaman, dönüşte de bir iş görüşmem var. Görüşürüz!"

"Hastanede ne işin var?"

"Rose. Hatırlıyor musun?" diye sordu Niall ama hatırlamayacağından neredeyse emin olduğu için hemen devam etti. "Bahçedeyken görmüştün sen de, hatta beni yanına gönderip konuşmamı sağlamıştın. Telefon numarasını almıştım, konuşuyorduk. Haftaya taburcu olacakmış sanırım, çıkmadan biraz görmeye gideyim diyorum."

"Niall... Ben komadayken flört mü yaptın?"

Arkadaşının alayla söylediği şeylere kahkaha atmadan edemedi Niall. "Az önce çok da önemli bir şey olmadığını söyledin."

"Değil zaten, keyfine bak."

"Öyle ama her neyse, öpüyorum seni, sonra görüşürüz."

"Ben de seni öpüyorum, görüşürüz."

Telefonu kapatıp tekrar koltuğa bıraktığında Harry'yi elinde bir kapla, yeniden kapının önünde dikiliyor bir şekilde görmesi bir olmuştu.

"Bu sefer kiminle konuşuyordun?" diye sordu Harry bir yandan elindeki karışımı çırparken.

"Niall'la."

"Daha yeni kapamadın mı telefonu? Her saniye arıyor mu böyle?"

"Evet, sana ne?"

"Sadece garip geldi." Omuzlarını silkerken dudaklarını umursamazca büzmüştü. "Kiminle istersen konuş, hatta arayıp sorması çok iyi ama neden telefonu kapar kapamaz tekrar aradığını anlayamadım. Her neyse. Krepleri seversin diye sebzeli yapıyorum, olur mu? Nasıl istersin?"

"Sebzeli iyi, teşekkürler."

Harry onu kafasını sallayarak mutfağa gittiğinde Louis de yapacak bir şey bulamayarak peşinden gitmiş, kollarını tezgaha yaslamış ve sebzeleri kesme tahtası üzerinde doğrarken onu izlemişti.

Bir şey söylemeden dakikalarca orada beklemiş ve onun domatesleri, biberleri ve peynirleri kesme şekline çok önemli bir şeymişcesine odaklanmıştı. Onun asla konuşmayacağını fark eden Harry ne kadar ilgiyle izlenmekten memnun olsa da bir şey söyleme gereği hissederek gülümsemiş ve kafasını hafifçe ona çevirmişti.

"Mısır gevreklerini cidden seviyorsun, değil mi?"

Louis omuzlarını silkerek yanıt vermekten başka bir şey yapmazken bu Harry'yi hiç rahatsız etmedi, aksine daha fazla gülümsetti.

"Yine de başka şeyler yemen daha sağlıklı olur Louis, alışverişe çıkmamız lazım. Çabucak iyileşmen için bünyeni güçlendirmeliyiz, yaraların bir ay olmasına rağmen çok yavaş iyileşiyorlar. Ayrıca, en azından uykunun düzenli olduğunu ummakla yetineceğim."

Louis alayla gülerken yerinde doğrulup sırtını tezgaha yasladı bu sefer. Ona tabii ki yemek yemeyi de -mecbur kaldığında mısır gevreği yemesi haricinde- uyumayı da unuttuğunu söylemeyecekti.

Harry doğradıkları malzemeleri baharatlarla birlikte bir kaseye aldı, kesme tahtasını yıkayıp kaldırdıktan sonra dolapların birinden krep tavası buldu ve ocağa yerleştirdi. Hazırladığı karışımı ısınmış yağın üzerine döktü ve bir süre boyunca sebzeli krepleri yapmayı sürdürdü. Bu arada da Louis'yi konuşturmaya çalışmaya devam etmişti, cevap alamasa da şikayetçi değildi çünkü çenesini kapaması gerektiği gibi ters cevaplar
almıyordu.

"Elmalı ve şeftalili meyve suyu seviyorsun diye ikisinden de aldım, hangisini istersin Lou?"

"Çay istiyordum aslında."

Sorusuna sonunda bir cevap almasına bile odaklanamadan kaşlarını çattı Harry. "Emin misin?"

"Evet, neden?"

"En son hatırladığım kadarıyla kahvaltıda meyve suyu içmeyi seviyordun çünkü. Çayı nadiren içersin."

"Öyle miymiş?" derken Louis de dudaklarını büzmüştü. Harry kafasını sallayarak kendisini onayladığında da omuzlarını silkti. "Bayadır doğru düzgün kahvaltı yapmıyorum, unutmuşum, öyleyse bile meyve suyu istemiyorun şu an."

"Pekâlâ, çay yapıyorum."

"Teşekkür ederim." derken yaslandığı tezgah yüzünden kolu acımaya başladığında yerinde doğrulup kolunu kendisine doğru çekerken yüzünü buruşturmuştu. Tabii ki bu Harry'nin gözünden kaçmamıştı.

"Çok fazla ayakta kaldın Louis, otursan mı acaba?"

"Hayır, iyiyim."

"Sargıları iki gün sonra değişmemiz gerekiyor ama şimdi açıp bakmamı ister misin?"

"Neden?"

"Bilmiyorum, çok yaslandığın için zarar gelmiş olabilir."

"Abartma." derken sağlam koluyla dolaplardan birisini açıp kendisine su bardağı çıkardı ve hemen yanında duran -Harry'nin yeni doldurup oraya koyduğu- sürahidan su doldurup bardağı dudaklarına götürdü.

"Acıyor mu?" diye sordu Harry onun su içmesini izledikten sonra.

"Hayır."

"Yalan söyleme."

"İstediğimi yaparım ama yine de söylemiyorum, acımıyor."

"Pekâlâ..."

"Hey," dedi Louis aklına bir şey gelmiş gibi. Gözlerini kısarak ona bakmaya başlamıştı. "Benim için gerçekten bir şeyler yapmak ister misin?"

"Yani evet, ne olursa."

"Ne olursa?"

"Evet."

"Harika. Bana kahvaltı sonrası içecek bir şeyler almaya gider misin? Kendim giderdim ama akşama kadar ancak gidip dönerim herhalde."

"Tabii, ne almamı istersin?"

"Bilmiyorum... Votka, viski? Ne olursa."

"Şaka yapıyor olmalısın."

"Hayır, neden ki?"

"İçecekten kastının içki olduğunu bilmiyordum."

"İçecek işte."

"Hayır Louis, sana içki falan almayacağım. Odana git, kahvaltını yatağa getiririm."

"Ne olursa dedin?"

"Bunu söyleyeceğini bilmiyordum."

"Harry... Lütfen?"

"Louis, hayır."

"Annem gibi davranmayı keser misin? Çocuk değilim, içebilecek yaştayım."

"Evet ama zararlı, sen de henüz iyileşmedin. Bu yüzden içemezsin."

"Ama acıyı unutturuyor?" dedi Louis omuzlarını kaldırarak. Harry'nin anlamayan bakışlarını üzerine çektiğinde eklemişti. "Yani... Yaralarımın acısını unutturacaktır."

"Ağrı kesici içersin."

"Hayır, içmek istiyorum."

"Olmaz."

"İyi, ben de eve söylerim."

Louis beklemeden birkaç adımla mutfaktan çıktığında Harry iç çekerek kreplerin yanmaması için ocağın altını kapayıp peşinden gitti. Ağrıları yüzünden acele etmeye çalışsa bile hâlâ yavaş yürüdüğü için hemen ona yetişmiş, salondaki koltuğun üzerinden telefonunu alırken arkasından uzanıp telefonu kendi eline alıp buna engel olmuştu.

"Ne yapıyorsun? Telefonumu geri ver!"

"Hayır, bu biraz bende kalacak."

"Saçmalama, ver şunu!"

Louis telefonunu almak için üzerine doğru atladığında hemen bir adım geri çekilip kaçtı Harry. "Hayır," diye tekrarladı. "Bende kalıyor."

"Buna hakkın yok?"

"Evet var, Tanrı tarafından seni korumak için gönderildim ben." Harry onu bırakıp tekrar mutfağa gittiğinde Louis de peşinden gelmişti. Böylece konuşmaya devam edebildi. "Telefonunu iyileştikten sonra geri alabilirsin."

"Telefonumun tehlikeli yanını söyle bana."

"İçki sipariş etmek için kullanacaksın?"

"Yani?"

"Sağlıksız."

"Yani?"

"Louis kes şunu, bu halde içmene izin veremem işte."

"Doktor bile yemeyip içmemem gerekenlerin listesini çıkarmadı, rahatlasana, bir şey olmaz. Sadece ağrıları unutmak için."

"Hayır Lou. Kahvaltını yaptıktan sonra ağrı kesici içebilirsin."

"Of tamam, telefonumu ver bari, birisi arayabilir."

"Önemli bir şeyse Niall beni arar, merak etme."

"Niall olacağını kim söyledi?" derken kaşlarını çatmıştı. Niall'dan başka kimsesi olmadığını kendisi de bilse bile iki yıldır hiç görmediği eski erkek arkadaşının böyle konuşması hoşuna gitmemişti. "Ne demek bu?"

"Louis üzgünüm... Öyle söylemek istemedim." Harry de açtığı dolabı kapayıp pişmanlıkla ona dönmüştü. "Gerçekten, demek istediğim bu değildi."

"Her neyse, telefonumu ver."

"Tamam..."

Louis asık suratıyla mutfaktan balkona çıktığında her zaman oturduğu ve dışarıyı izlediği mermere çıkacak kadar iyileşmemiş olduğu için hemen yanında duran üzerinde puf olan sandalyeye oturup yerinde hafifçe kaydı. Telefonu da fırlatırcasına karşısındaki sehpaya bırakmıştı.

Sokaktan geçen sayılı sayıdaki insanları izlemeye başladığında ise Harry sehpanın üzerindeki telefonu alıp tam karşısında, sehpanın üzerine oturduğunda mecbur olarak bakışlarını onunla buluşturdu.

"Özür dilerim." diye mırıldandı Harry. "Gerçekten, amacım bu değildi. Hayatında kimin ya da kimlerin olduğunu bilmiyorum bile, sadece hep onu gördüğüm için en yakınının Niall olduğunu düşünerek böyle söyledim."

"Sorun değil, biliyorum." Omuzlarını silkip bakışlarını dizlerine çevirmişti Louis. "Gereksiz atıldım, önemli değil, ne demek istediğini biliyorum."

"Yani aramız iyi mi?"

"Kesinlikle değil." derken alayla kıkırdamıştı Louis. Böylece Harry'nin dudakları iki yana kıvrılırken gülüşünü yavaşca söndürdü. "Aramız hiçbir zaman iyi olmayacak."

"Belki de. Ama her halükarda sadece senin iyiliğini düşüneceğimi bilmeni istiyorum... Ne yaparsam yapayım, hepsi senin için olacak. Yaptığım hiçbir şeyde art niyet yok, olmayacak da."

Neyi kastettiğinin farkındaydı, bu yüzden sessiz kalmakla yetindi. Ne düşüneceğini ya da ne söyleyeceğini bilmiyordu. O an sadece ona inanmadığını söylemek istese de sadece ellerinin üzerindeki parmaklarına bakmakla yetinmişti. Nereye gideceğini bilmediği bu konuşmayı uzatmak istemiyordu.

"Pekâlâ..." diyerek derin bir nefes alıp konuyu değiştirmek için ellerini dizlerine vurarak ayağa kalktı Harry. "Kahvaltı vakti gün ışığı. Hava güzel gibi, buraya hazırlayacağım, olur mu?"

"Olur."

"Harika."

Harry balkondan hemen mutfağa geçtiğinde ve dolaplardan tabak, çatal ve bıçak çıkarmaya başladığında Louis de ayağa kalkıp kapıya yaslandı. Hepsinden birer tane çıkardığını görünce "Sen kahvaltı yaptın mı?" diye sordu.

Nerede kaldığını ya da gece nereye gittiğini bilmiyordu, buraya en yakın otel hakkında ise hiçbir fikri yoktu ama başının çaresine bakabildiğini ummuştu sadece. Otelde kalsa bile kahvaltı hazırlamak için buraya geldiğinde birlikte yiyeceklerini düşüşünmüştü ve bu onu hiç rahatsız etmemişti çünkü artık yalnız yememe fikri o kadar da kötü değildi.

"Uyanır uyanmaz markete gidip buraya geldim ama yolda bir şeyler atıştırdım, aç değilim."

Harry kahvaltılıkları tabaklara paylaştırırken konuşsa da karşılığında hiçbir cevap alamadığı için başını ona çevirdi. Louis'nin bir şey söylemeden, sessizce yeri izlediğini gördüğünde moralinin sanki mümkünmüş gibi daha da bozulduğunu anlaması zor olmadı. Dudağının kenarı yavaşca yana kıvrılırken kendisine de servis açmak için eşyaları çıkarmış ve "Yine de..." diyerek dikkatini tekrar üzerine almayı başarmıştı. "Doğru düzgün kahvaltı yapmam lazım, değil mi? Cipslerle olacak şey değil şonuçta."

Louis dudaklarını büzerek gülümsemesini gizlemeye çalışırken ellerini eşofmanlarının cebine sokup parmak uçlarında döndü ve sırtını tamamen kapıya yasladı. "Mısır gevreğiyle kahvaltı olmayacağını söyleyip cips mi yedin cidden? Garipsin."

"Evet, sana da biraz aldım, poşetteler."

Louis başını hafifçe çevirip Harry'nin yanında, yerde duran poşeti görmesiyle tekrar başını kapıya yasladı, "İstememiştim." diye mırıldandı.

"Biliyorum."

"Ya sevmiyorsam?"

"Sevdiğini biliyorum."

Louis elinde tabaklarla kendisine doğru gelen Harry'yi fark ettiğinde gözlerini devirerek yerinde doğrulup balkon masasının sandalyelerinden birisini çekip oturdu. Harry servis açarken diğerine göre daha sağlam olan kolunu masaya, çenesini de yumruk yaptığı eline yaslayarak onu bekledi.

Diğer Louis ortalıkta gözükmüyordu, muhtemelen gece iğrenç hissetmeye döneceği için yatak odasında onu bekliyordu ama ilk defa şikayetçi değildi.

Continue Reading

You'll Also Like

2.3K 454 17
"Ne kadar inkar etsen de kalbin hep biliyor ya. Herkesi kandırsan da onu kandıramıyorsun ya. Hele de sevdiğini görünce deli gibi atıyor ya. O yüzden...
222K 9.1K 38
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
93.3K 3.8K 31
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
608 53 4
Küfürsüz texting yazabileceğimi iddia ediyorum✌️ Kısaca silly Decay Of Angels'ın ve Dedektiflik bürosunun maceraları/textleri