Ben Kimim

Da maximillianwagnerr

597K 36.9K 6.5K

"Geçimsizim bugünlerde Kimsesizim bu yerlerde Değersizim bu ellerde Gölgesizim her gün her yerde.." Kulakları... Altro

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28

Final.

12.6K 910 156
Da maximillianwagnerr

''Ah Milena.'' Diyordu yazar, ''Bugün yağmur göz kapaklarıma yağıyor.'' Asıl yağmurun göz kapaklarımıza değil; ruhumuza yağdığını düşünüyordum. Her insan, göz kapaklarından yağmur akıtmazken ruhunda çeşitli yağmurlar barındırabiliyordu.

Dışarıda süregelen yağmurun ritmik dokunuşları, hastanenin penceresinde gezinirken hepsi farklı duygular içerisinde olan insanları izliyordum. Kimileri yorgun olmalarına rağmen uzun bir savaştan galip gelmenin buruk tebessümünü yüzlerinde taşıyorken; kimileri daha yolun başında oldukları için içinde bulundukları buhranın üstesinden nasıl geleceklerine dair büyük bir karmaşa içerisindeydiler. Hepsi için iyi dileklerimi yüreğimde filizlendirirken birilerini anlıyor olmanın iyi bir şey olup olmadığını bilmiyordum.

Bildiğim tek şey vardı: Yalnız değildik. Evet, yaşayan birileri bizi, bir yerlerde anladığı ve yüreklerinde bizim için iyi dileklerini barındırdığı müddetçe yalnız değildik.

Şu an her ne ile savaşıyorsanız bilin ki yalnız değildiniz. Çevrenizde bedenen birilerinin olmaması, sizi yalnız kılmazdı. Ruhunuza arkadaş birilerinin varlığını daima sol yanınızda hissetmeliydiniz.

Bana asırlar gibi gelen birkaç günün sonunda nihayet Karan abim normal odaya alınmıştı. Şu an ben hariç tüm aile üyeleri onun yanındayken bense her zamanki gibi kaçıyordum. Onun kırgın bakışlarını görmek istemiyordum. Bir yandan içim içime sığmıyor; koşarak yanına gidip ona sarılmak istiyordum. Diğer yandan bunu hak etmediğimi, bana düşündüren seslerle mücadele ediyordum.

İçime titrek bir soluk çekerken varlığına binlerce kez şükür ettim. Yıllar sonra buzdan duvarlarımı eritip bana aile olan bu insanlar, şimdi beni savunmasız kılıyordu. Onları kaybetme düşüncesiyle bir kez daha yüz yüze gelmek istemiyordum.

Koluma dokunan el beni düşüncelerimden uzaklaştırırken dalgın bakışlarımı, pencereden çekip babama baktım. ''Bazen bu kadar düşüncelere boğulman beni korkutuyor.'' Sıkıntısını belli eden sesiyle ona çare olmak istesem de bu defa olamazdım. Çünkü sorunun öznesi bendim.

Onu cevapsız bırakırken içimde ufak da olsa ona karşı kırgınlığım kendini koruyordu fakat her şey o kadar üst üste gelmişti ki sanırım bunu bir süreliğine göz ardı edebilirdim. ''Neden abinin yanına gitmiyorsun, güzel kızım?'' İlgili bakışları yüzümde dolanırken bakışlarımı kaçırdım. Derdimi anlamış gibi başımı göğsüne yasladığında devam etti. ''Sen ondan kaçıyorsun ama onun gözleri seni aradı. İlk sorduğu kişi sen oldun. Şimdi onu yalnız mı bırakacaksın, hım?''

Ondan bahsetmesi beni heyecanlandırırken başımı göğsünden kaldırıp ciddiyetini sorguluyordum. Onu kırmışken bile ilk düşündüğü ben miydim? ''Gitmeli miyim?'' Sanki ihtiyacım olan cesareti babamın onayıyla alırken kalbimin sesini bir başkasının duymasından endişe ediyordum. Elimi nereye koyacağımı bilemeyecek kadar heyecanlandığımda son kez babama baktım. ''Ben gidiyorum o zaman.'' Sorarcasına çıkan oldukça heyecanlı sesime karşın yüzündeki gülümsemesi genişlerken başıyla odayı işaret etti.

Hızlı adımlarla koridorun sonundaki odaya ilerlerken kapının önüne geldiğimde duraksadım. Terleyen avuç içlerimi pantalonuma sürterken derin bir nefes aldım. Elimi kapının kulpuna koyduğumda eş zamanlı olarak karşı taraftan da açıldığında geriye çekilerek odadan çıkan Zahir amcamlara baktım. Sessiz bir şekilde geçmelerini bekledim. En son çıkan Yılmaz abi elini omzuma koyarak sıvazladı. ''Geç bakalım, geç bile kaldın.'' Daha sonra sır verirmiş gibi bana doğru eğildi. ''Sanırım kız kardeşini göremeyince oldukça huysuzlanan bir abiye sahipsin.'' Tebessümüne karşı istemsizce ben de tebessüm ettim ve onların tamamen gitmesiyle ben de içeri girdim.

Benim girmemle sessizleşen ortam beni iyice gererken kapıyı tamamen kapatıp odada hızlıca gözlerimi gezdirdim. Babam, Miraç abim ve Çağan dayım dışında herkes buradaydı. Alparslan abim gerginliğimi anlamış gibi gözlerini açıp kapadı. Her ne kadar sakin olmamı işaret eden bir hareket olsa da sanırım bir etkisi olmamıştı. Bakışlarımı Karan abim hariç herkeste gezdirdiğimde onun bakışlarını üzerimde hissediyordum.

Aslan amcam bu sessizliğe son verip konuştuğunda ona döndüm. ''Otursana kızım, ayakta kaldın.'' Onu onaylayıp annemin yanındaki boş yere ilerlemek üzereyken Karan abimin konuşmasıyla adımlarımı durdurdum. Sırtım ona dönükken bakışlarım ellerimdeydi. ''Mila, neden yanıma gelmiyorsun?'' Sitemli bir çocuk gibi çıkardığı sesiyle gözlerim dolmuştu.

İçimdeki duygular o kadar yoğun ve karmaşıktı ki tüm bu olanları kaldıramadığımı hissettiğim anlardan bir tanesindeydim. Ellerimden çektiğim bakışlarım annemle buluştuğunda sanki beni okuyormuş gibi hissediyordum. Bu beni utandırırken abimi işaret etti.

Sanırım şu an, savunmasız ve yönlendirilmeye ihtiyaç duyan küçük bir kız çocuğuydum.

Anlık gelen cesaret ve son birkaç gündür içimde büyüttüğüm duygularla arkamı döndüm. Yavaş yavaş bulanıklaşan gözlerimle ona doğru ilerlerken hala bakışlarımı yüzüne çıkarmamıştım. Yarasının yerini iyice gözlemledikten sonra bir saniye bile düşünmeden ona kocaman sarıldım. Düşünsem yapamayacağımı bildiğim şeyi yaparken elleriyle beni sıkıca sarıp başımı göğsüne yasladı.

''Şükürler olsun.'' Sanki hasta yatağında olan benmişim gibi şükür edip başımın üstünü art arda öptüğünde bu sürede bile onu ne kadar çok özlediğimi fark etmiştim. ''Niye gelmedin yanıma?'' Konuşurken titreyen sesi benim kopma anım olmuştu.

Gözyaşlarım giydiği hastane önlüğünü ıslatırken duraksadı. Bir elini sırtımdan indirip beni sakinleştirmek istercesine saçlarımda gezdirdiğinde başımı kaldırıp yüzüne baktım. Ellerim keşif yapar gibi yüzünün her yanında gezerken çenemin titremesine aldırmadan konuştum. ''Korktum.'' Benim tek kelimem ona yeterken gözlerini kapayıp yanağını avucuma yasladı. ''Kurban olurum sana ben.''

Sol gözünden düşen yaşı baş parmağımla sildiğimde odayı terk eden adım seslerini işitiyordum. Sanırım yalnız kalmamız gerektiğine kanaat getirmiş olacaklar ki kısa bir süre sonra odada sadece bizim nefes seslerimiz duyuluyordu.

Birkaç gün önce kaybetmek üzere olduğum kişinin şu an karşımda olması, öyle tarifsiz bir duyguydu ki biz insanlar bir şeylerin değerini bu tarz durumlarda anlamaktan vazgeçmiyorduk.

''Abi.'' Sırf sesini duymak için ona seslendiğimde gözünü açmış özlem dolu bakışlarla bana bakıyordu. ''Bebeğim.'' Hiçbir şey söylemeden öylece onu izlerken yeniden başımı göğsüne yasladım. Kalbinin atış seslerini işitmek; dakikada tam seksen kez şükür etmem için bir sebepti.

Bir süre daha orada öylece başım göğsüne yaslı, onun elleri benim saçlarımı severken vakit öldürmüştük. Karan abimin yemeği geldiğinde yüzündeki memnuniyetsiz bakışlara aldırmadan elimdeki kaşığı çorbaya daldırdım. Çorbanın soğuması için kaşığa üfledim ve bakışlarımı yeniden yüzüne diktim. Bu sefer az öncenin aksine hevesle bana bakarken başımı iki yana sallayarak gülümsedim. Benim yanımda bir çocuğa dönmesine bayılıyor olabilirdim.

İkimizin de yüzünden eksik olmayan gülümsemeleriyle sakince yemeğini yemişti. Elimdeki tabldotu kenara koyarken bana seslenmesiyle ona döndüm. ''Mila, umuyorum ki buraya gelmeden önce bir şeyler yedin.'' Fazlasıyla ciddi ifadesiyle bakışlarımı ondan kaçırırken eliyle yatağının boş kısmına vurup oraya gelmemi işaret etti.

Usulca yanına yerleşirken elindeki telefonla bir şeyler yapmasını izledim. Birkaç dakika sonra açılan kapıyla oraya döndüğümde bizimkilerin geldiğini gördüm. Miraç abim elinde yemek olduğunu tahmin ettiğim poşetle yanıma gelirken kaçışımın olmadığını anladığım için seslice ofladım. Bu hareketim hepsinin bakışının bana dönmesini sağlarken tek kaşını kaldırmış sinirli olmaya çalışan Çağan dayıma, masum olduğunu umduğum bir tebessüm yolladım.

Miraç abim elindeki poşeti kucağıma bıraktıktan sonra alnımdan öperek geriye çekildi. ''O elindekiler bitecek Mila. Yoksa Karan abime birkaç gün-'' Elimi hızla ağzına kapatırken çatık kaşlarımın altından ona bakıyordum. Yorgun olmasına rağmen haylaz parıltılar, bakışlarından silinmezken avuç içimi öperek Sıraç abimin yanına geçti.

''Ne karıştırıyorsunuz siz?'' Karan abim önce bana sonra Miraç abime bakarken onun ellerini kaldırıp suçsuz olduğunu belirtmesiyle gözleri yeniden bana döndü. Hızla önümdeki yemekten yemeye başlarken ağzımın dolu olduğunu belli edip gülümsemeye çalıştım. Karan abim gözlerini kısarak bana bakarken dayanamamış olmalı ki yanağımdan sertçe öperek konuyu kapadı.

Sakince yemeğimi yerken bir yandan da onları dinliyordum. Miraç abimin her zamanki muzırlığı üstünde olmalı ki Çınarla uğraşmaktan geri kalmıyordu. Sıraç abim yüzünde hafif bir tebessümle onları izlerken Alparslan abimle Karan abim işle ilgili olduğunu düşündüğüm bir konu hakkında konuşuyorlardı. Bakışlarım Çağan dayımla kesiştiğinde bana güzel bir gülümseme sunup kollarını aralamasıyla onun yanına gittim. Kolları arasında yerimi aldığımda bu adamlardan uzak kaldığım her an, onları özlediğimi fark ediyordum.

Yerim oldukça rahat ve her şeye rağmen sevdiklerimi yanımda ve sağlıklı görmenin huzurunu içimde taşıyorken artık kötü günleri geride bıraktığımızı hissediyordum.

🧚

Beş ay sonra,

Kahkahalarımı durduramazken elimi karnıma koyarak nefes almaya çalışıyordum. Aniden yüzüme yediğim topla dakikalardır durduramadığım kahkahalarım sona ermiş sinirle karşımda sırıtan Barış'a bakıyordum. Üzerimdeki kumları hızlıca silkeleyip ayaklanırken ifadesiz suratım sayesinde yüzündeki sırıtış silinmiş ve ne yapacağımı gözlemliyordu. Her an kaçacakmış gibi duran ifadesi, içten içe beni oldukça eğlendirirken arkadan gelen bağırışla ikimiz de irkildik.

''Barış! Aklın varsa on saniye içerisinde terk edersin burayı.'' Karan abimin sesinden sonra arkasına bile bakmadan kumsalın diğer tarafına koşmaya başlayan Barış'ı şok içerisinde izlerken almam gereken bir intikam olduğu için arkasından koşmaya yeltendim. Belime sarılan kol sayesinde yalnızca yeltenmekle kalırken huysuz bir çocuk gibi ayaklarımı sallayarak abimin kıskacından kurtulmaya çalıştım. O ise beni zerre takmadan sırtına atarken tüm dünyam an itibariyle ters dönmüştü.

Her ne kadar eğleniyor olsam da sırtına vurarak sesimi duyurmaya çalışıyordum. ''Ya abi, indirir misin beni?'' Sesim ona kedi mırıldaması gibi gelmiş olmalı ki keyifli bir şekilde kahkaha atıp beni omzunda zıplattı.

Düşme tehlikesiyle kollarımı ona daha sıkı sardım. ''Eğer Yılmazların yanında en sevdiğin abinin ben olduğumu söylersen düşünebilirim bebeğim.'' Sanırım herkes kendi ekmeğindeydi yine..

Bizimkilerin yanına yaklaşırken yüzüm ona ters tarafta olduğu için aklıma gelen şeyle sırıtıp konuştum. ''Sen beni indir, söyleyeceğim abiciğim.'' Duraksadıktan sonra beni indireceğini düşünerek kollarımı boynundan çektikten sonra yavaşça beni yere indirdi. Şimdi yüz yüzeyken ona kocaman gülümsedim. O da kibarca ensemden tutup alnımı öptükten sonra beni salmıştı.

Nihayet annemlerin yanına ilerlerken ne kadar çok yorulduğumu düşünüyordum. Sabah Miraç abimin ortaya attığı fikirle havaların ısınmasını da fırsat bilerek hep beraber denize gelmiştik. Sanki hayat tüm çektirdiklerinin karşılığı olarak artık bize büyük bir huzur bahşetmişti. Tam tamına dokuz aydır her şey bir rüya gibiydi. Ben Elfida Mila Akyazılar, hayatını yalnız başına bir evde geçireceğini düşünürken hayat beni bir kitabın başrolü yapmışçasına kocaman, sevgi dolu bir hayat sunmuştu.

''Babacığım, bu koca adamlar yüzünden beni aksatıyorsun bak, çok üzülüyorum.'' Babamın sahte sinirle konuşmasına annem göz devirirken alayla güldü. ''İnanma kızım sen bu babana! İşi gücü dolandırıcılık olmuş. Dün sırf seninle uyumak için Çınar'ı tehdit ediyordu.'' Diğerleri kocaman olmuş gözlerle babama bakarken babam omuz silkti.

''Sanki senin de sırf Mila seninle gelsin diye Miraç'a para teklif ettiğini bilmiyoruz.'' Bu sefer ben de şaşkın şaşkın onları izlerken annem gülümsemeye çalışarak bana kısa bir bakış attı. Onların bu tatlı halleri beni keyiflendirirken sırtımı Çağan dayıma yaslayarak kollarımı göğsümde bağladım.

İkisi de birbirine ateş saçan gözlerle bakarken herkes her an kahkaha atacak gibi duruyordu. Annem aklına bir şey gelmiş gibi Sıraç abime döndüğünde yanımda oturan Sıraç abim, sanki ne geleceğini biliyormuş gibi yerinde rahatsızca kıpırdandı. ''En azından biz kendimizi biliyoruz. Peki ya Sıraç? Çok sevgili aklı başında ve sakin görünen ama Mila'nın resim hocasını haşat eden sen değil misin?'' İşte bunu beklemiyordum.

Üç ay önce her şeyin yavaş yavaş yoluna girdiğini hissettiğim günlerde, kendime bir yol çizmiş ve şimdilik üniversite okumaya hazır hissetmediğim için çeşitli kurslara yazılmıştım. Yabancı dilden resime uzayan dallardı. Fakat ilk başlarda oldukça verimli geçen resim derslerine, daha sonra hocanın bana karşı olan tutumlarıyla gitmemeye başlamıştım. Bir süre kendi kafamda kurduğumu düşünsem de sonralarda fazlasıyla rahatsız olup gitmemiştim. Bunu evde kimseye söylememiştim lakin sanırım birileri fazla dikkatliydi.

Çınar kocaman bir kahkaha atıp Sıraç abime döndü. Sıraç abimin yüzündeki suçlu ifadesi bende, onu delice sevme isteği uyandırıyordu. ''Valla ne diyeyim abi, helal olsun. Ben bu çıkışı Karan abim, Alparslan abim ya da Yılmaz abimden beklerdim ama içindeki Hulk'ı sonunda görebildik.'' Onun sözleriyle abimler de gülerken sırtımı Çağan dayımdan ayırıp yüzü düşen Sıraç abime döndüm.

Diğerlerine kızgın bir bakış atarak onu biraz da olsa gülümsetmek adına alnından öptüm. Diğerlerinin gülüşleri kesilirken bu sefer de sırıtan bizdik. Karan abim ayağıyla Sıraç abimin ayağına tekme atıp bana döndü. ''Hani sadece ben helalindim.'' Kendi kendine triplere girmesine ve Alparslan abimin ona katılmasına göz devirirken yeniden Sıraç abime döndüm.

Ona bakışlarımla bu konuyu daha sonra konuşacağımızı anlatırken bakışlarım anneme döndü. Elinde ne zaman getirdiğini bilmediğim kamerayla bizi çekiyordu. Ufak bir kötü kadın kahkahası atmasına sırıtırken aklından neler geçtiğini kimse bilmiyordu. Elif Akyazılar, tanıdığım en kurnaz ama bir o kadar asil bir kadındı.

Kamerayı sabitleyip o da Zahir amcamın eşi Asu yengemin yanına otururken bu seferki kurbanı Çağan dayım olmalı ki arkamda kalan tek kişiye sinsice sırıtmasından anlamıştım. ''Ee ablacığım, hazır hepimiz kirli çamaşırlarımızı ortaya dökerken sen de bir şeyler anlatmak ister misin?'' Herkesin radarına takılan Çağan dayıma döndüğümde hiçbir şekilde kasılmadan sakin bir ifadeyle durmasıyla sanırım ona bir kez daha düşmüştüm.

Kimseyi takmadan bana döndüğünde gözlerini kırpıp beni yeniden kolunun altına almasıyla konuştu. ''Neyden bahsediyorsun ablacığım?'' Annem gibi vurgulamasıyla onun bu rahat tavrı, anneme istediğini vermemiş olmalı ki burun kıvırıp bir Karan abime, bir de dayıma baktı. Çağan dayımın hareketlenen göğsüyle gülüşünü işittiğimde içli bir nefes çektim içime. Diğerleri bu hareketime homurdandığında dayım konuştu.

''Geçen hafta Elfida'yı kurstan almak için Karan'a tüm işleri yıkmamı mı? Yoksa önceki haftaları mı?'' Umursamazca sarf ettiği sözlerle Karan abime döndüğümde, ortamın havasıyla gülmekle dayıma saldırmak arasında kalmış gibiydi.

Karan abimle geleneksel tartışmalarına başladıkları zaman başımı gökyüzüne kaldırıp buruk bir tebessüm ettim. Yaşamın bana sunduğu bu güzel insanlarla beraber çoğu şeyi atlatıyordum. Benim için artık iki adımın da bir farkı yoktu. Zaman ve ailem bana yara bandı olurken yaşamım boyunca geçmeyecek tek acımın, yaramın, umudumun beni izlediğini hissederek içten içe ona seslendim.

''Görüyorsun değil mi Umut? Görüyorsun değil mi benim ilk ailem, ilk acım? Ben de artık mutluyum. Her gün içtenlikle ettiğin dua, senin o kocaman yüreğin ve temiz kalbin sayesinde gerçekleşti. Her ne kadar yarım olsam da ben de artık mutlu ve huzurluyum.''

Akşama kadar yeri gelmiş birbirimizle uğraşmış yeri gelmiş kahkahalara boğulmuştuk. Şimdi ise eve gitmeye üşendiğimiz için kumsalda çadırlar kurmuş ve adeta huzur kokan ılık ilkbahar akşamında elimizde kahvelerimizi yudumluyorduk. Herkesin üzerinde günün yorgunluğuna tezat güzel bir gülümseme varken hepsinin üzerinde göz gezdirdim. Ciğerlerime derin bir nefes çekip bir süredir aklımda olan şeyleri dışa vurmaya karar verdim.

Boğazımı temizleyerek dikkatleri üzerime çekerken bu konuşmayı yapacağım için içimde taşıdığım ufak tefek utanç parçalarıyla bakışlarımı onlardan kaçırıp gecenin karanlığına umut olan denize diktim.

''Yaklaşık bir yıl önce, on sekiz yıldır her şeye rağmen bana yuva olan yerden ayrılmıştım. Ne kadar güzel anılar biriktirmesem de o yaşıma kadar bana aile olan kişiyle orada tanıştım ve belki de beni ben yapan yer orasıydı. Dışarıya ilk adımımı attığım zaman benimle beraber ayrılan arkadaşlarıma nazaran içimde hiçbir duygu kırıntısı yoktu. Evet, her şeyin farkında olarak zaten daha öncelerde kendimi bu duruma hazırlamıştım ama dediğim gibi çoğu kişinin içinde en azından korku vardı.'' Burnum sızlarken gülümsedim.

''Dışarıdan belki kolay gelebilir ama öyle değil, öyle değildi. Biz, hayata çok geriden başlamış çocuklardık. İnsanların diline pelesenk olan o 'yalnızlık' kelimesini, biz tam anlamıyla yaşıyorduk. Kimimizin tutunduğu sözde arkadaşlar vardı. Kimimiz nadir olsa da gerçek arkadaşlar bulmuş ve tutunmuştuk. Kimimizin de tutunduğu tek dal kendisiydi. On üç yaşımdan beri tutunduğum tek dal kendimdim.'' Kısa bir süre cümleleri kafamda toparlamak adına duraksadıktan sonra devam ettim.

''Hayatın karşıma neleri çıkaracağından bihaber olduğum için hayatıma her anlamda kimseyi almamakta kararlıydım. Çünkü zaten bir ailemi kaybetmişken yeniden birine yahut birilerine bağlanmak; nasıl desem, korkutucu geliyordu bana. Ama bu süreçte öğrendiğim en önemli şeylerden biri ne olursa olsun, ne kadar büyük duvarlar örersek örelim, sevgiden ve bağlanmadan kaçamıyorduk. Neyse hayatım tek düze bir şekilde devam ederken sanki birden bire kendimi oldukça acı ve bir o kadar sevgi dolu bir masalın içinde buldum. İlk başlarda tökezledim, çoğu kez rüya sandım. İnanamadım ya da inanmak istemedim. Aile kavramı bana ve benim gibilere o kadar uzaktır ki dillerinden duymasam da orada, o çocuk yuvası olarak adlandırılan yerlerde bizler, ailemizin bizi sevmediğini düşünürdük. Bu böyleydi ve bunun için kimse bizi suçlayamazdı.''

Aklıma ailesi olup ama yine de tüm bu duygulardan mahrum kalan o güzel insanlar geldiğinde içim sızladı.

Bizimkilere bakmadığım için tepkilerini göremiyordum lakin birden fazla duyduğum burun çekme sesleri, biraz sonra göreceğim manzarayı az çok belli ediyordu. Kuruyan boğazımı yumuşatmak adına elimdeki soğumaya yüz tutmuş kahveden bir yudum alıp devam ettim.

''Çocuk olmak, hayal kurmayı ve hayallerle yaşamayı gerektirirdi. Çoğu arkadaşım hayallerinde sevgi dolu bir aile şekillendirirken ben bunu hiçbir zaman yapamadım. Özür dilerim, biliyorum bu hikayede hiçbirimiz suçlu değiliz ama olsun. Hem hayal kursam ne olacakmış ki? Siz hayallerimin de ötesindesiniz.'' Sona doğru titreyen sesimle ortamı biraz yumuşatmak adına konuyu başka yere çekerken işittiğim birkaç kıkırdama sesi, içimi rahatlatmıştı.

Beni böyle özenle dinlemeleri, onlara olan sevgimi daha da arttırıyordu. Biliyordum ki bu sevgi sınırsızdı.

''İlk başlarda hepimiz zorlandık. Bazı şeyleri görmezden geldik. Üzdük, üzüldük; kırdık ve kırıldık ama her şeye rağmen şu an buradayız ve mutluyuz. Bana yıllar önce bihaber olduğum bu ''aile'' kavramını sorduklarında susmuştum. Artık susmuyorum, herkese göre farklı anlamlar taşıyan aile, bana göre tüm olumsuzluklara rağmen en sonunda beraber olmak, mutlu ve huzurlu olmak.'' Nihayet nemli gözlerimi denizden çektikten sonra gözlerinde bin bir anlam taşıyan ailemde gezdirdim.

Gözlerimden yaşlar akarken sesimi daha alçak tutarak devam ettim.''Yıllar sonra da olsa benim buzdan duvarlarımı teker teker indirip bana yeniden sevmeyi ve beraberinde birçok duyguyu öğrettiğiniz için teşekkür ederim. Sizleri seviyorum ailem.''

Biten sözlerimden sonra hızlıca yerinden kalkıp bana kocaman sarılan Karan abime kollarımı doladığımda beraberinde üzerimize dolanan kollarla kocaman gülümsedim.

Bu benim hikayemin acı, hüzün, özlem ve kavuşma dolu sayfalarıydı. Ben kim miyim? Ben Elfida Mila Akyazılar. Ben aslında aranızdan biriyim. Çoğu zaman satırlarda ortak acılara göğüs germiştik. Ben, tüm acılarıma rağmen ayakta durmayı başarmış ve tamamen olmasa da mutluluğun ucundaki o ipi hayatın bana yeniden bahşettiği bu insanlarla yakalamıştım.

Biliyordum ki hepimiz farklı acılara ev sahipliği yapıyorduk ve inanıyordum ki üzüldüğümüz kadar mutlu olmak ve kırıldığımız kadar sevilmek; bizim hikayemizin sonu olacaktı.

🌧️

An itibariyle burayı ne kadar çok özlediğimi fark ettim.. Sanırım kurgu yazsam da yazmasam da çoğunuz gibi benim de kendimi en iyi hissettiğim yerlerden birisi burası. Çünkü gerçek hayata tezat samimiyeti ve o sıcak ortamı burada yakaladığımı düşünüyorum.

Ve bazen basit konular da olsa söyleyecek ve yazılacak çok şey olur.

Hepimizin içten içe bildiği gerçeği söylemek istiyorum ki bu kurguların fazlasıyla ilgi görmesinin sebebi aslında sevgiyi kitap ve filmlerde aramamız. Kitaplardan bize hissettirilen o duygu, kendimizi bir nebze olsun anlık olarak iyi hissettirdiği için sanırım müptelası olmuşuz :)

Baştan sona tüm eleştirilerinizi ve düşüncelerinizi burada görmeyi umuyorum.

Sanırım bu kadardı. Kendinize çok çok iyi bakın ve umarım bu kitap size dokunabilmiş, bir şeyler katabilmiştir.

sevgilerle.





Continua a leggere

Ti piacerà anche

510 65 16
Alera Renya cennetten çalınmış bebekti. İlk karışım androjen ve ilk doğandı. Kendisi homerosun dünyaya inmesini engelleyen bir mühürdü aslında. Kilit...
809K 42.7K 54
On beş yaşında ki Sude'nin hayatı normal bir seyirde ilerliyordu .Annesi , ablası , abisi ve babasından oluşan küçük bir ailesi vardı . Ta ki babasın...
EVİM Da hehe

Umorismo

755K 38K 54
Ne abi mi? Ben yasak bir aşkın meyvesiydim. Ya da kaldırılmış bir kadının son umudu. Annem, güzel annem. Babam olacak adam kandırmıştı onu. Yıllarca...
915K 64.1K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...