Lost His Mind || Larry

Von feverdreamxx

2.4K 330 593

Sonsuzluğun eşiklerinde yaşanan bir depresyonun içine düşmüş iki genç, her şeye rağmen birbirlerine iyi geldi... Mehr

0.1- fear
0.2- the boy w gun
0.3- we can't sleep
0.4- tonight is the night i die
0.5- soon you'll get better
0.6- so sick and tired
0.7- can't escape my thoughts
0.8- drowning every day
1.0- down since July
1.1- you can stay
1.2- breakfast
1.3- I've lost myself
1.4- all alone
1.5 - why
1.6- okay
1.7- you've got to move on
1.8- feeling better?
1.9- full of anxiety
2.0- happy place
2.1- why he makes me feel like it's so real?
2.2- this house is a circus
2.3 -it's okay
2.4 -keep trying
2.5 -can you see him too?
2.6- doing better
2.7- you're late
2.8- i love you
2.9 -sorry
3.0- Final

0.9- you don't have to stay

70 10 13
Von feverdreamxx

yorum 🙏

___

Hastaneden çıkmış eve dönerken Niall arabayı kullanıyor, Louis arka koltukta camdan yolları izliyordu. Harry de hemen Louis'nin yanında, sesizce onu izlerken, günlerdir o rahatsız edici koltukta uyduruk uykularla idare ettiği için sonunda yorgunluğuna yenik düşerek uyuyakalmıştı.

Louis bakışlarını ona çevirdiğinde düşünmeden edememişti. Nerede kalacağını bilmiyordu, yanında olmasını istemese de gitmesinden içten içe korkuyordu çünkü her şey bir yana, ne kadar terslese de, onun ilgisini tekrar üzerinde hissetmeye alışmıştı. Onun ne yapacağını bilmediği gibi, kendisinin ne istediğini de bilmiyordu.

Bu yüzden Niall'a doğru "Nerede kalacağını sana söyledi mi?" diye sormuştu. "Gidecek mi?"

"Bilmiyorum Lou." dedi Niall. "Ben de senin gibi onunla mecbur kalmadıkça konuşmuyorum. Sormadım, o da bir şey söylemedi."

"Sormalı mıyız peki?"

"Sormak istiyor musun?"

"Sanırım hayır." dedi Louis hangi cevabı almayı istediğini bilmediği için. Ayrıca ona soru sormak veya bir şeyleri cevaplamak hâlâ kendisi için işkence gibiydi.

"Peki benim sormamı ister misin?"

"Bilmiyorum." derken başını tekrar cama yasladı. "Sana bırakıyorum, benim umrumda değil."

Niall bunun yalan olduğunu bilse de sesini çıkarmadı, kafasını sallayarak onu onayladı. Tanıdık sokaklara girmelerinden birkaç dakika sonra Louis'nin evinin önüne geldiklerinde Niall arabayı kenara çekmişti.

Arabanın hareketi durunca Harry kendiliğinden uyanmış, yumruk yaptığı ellerini gözlerine götürüp ovarak kendine gelmeye çalışmıştı. Louis beklemeden kapıyı açtı, eşyalarının olduğu çantayı almayı umursamadan kendisini dışarı atmayı başardıktan sonra Niall'ın birkaç saniye sonra peşinden geleceğini bilerek evin bahçesinden içeri girmişti.

Niall yerinde hafifçe dönüp arka koltuktaki Louis'nin gidişini izleyen Harry'ye baktı ve "Seni nereye bırakayım?" diye sordu. Böylece direkt olarak sormasa bile dolaylı yoldan ne yapacağını öğrenmiş olacaktı.

"Gerek yok, teşekkürler." dedikten sonra arabanın kapısını açıp kendini dışarı attı Harry.

Niall da peşinden indiğinde ve Louis'nin bahçe kapısının önünde Harry'ye sorarcasına bakmaya başladığında "Biraz burada kalacağım, sonra bir otele yerleşirim." diye kısa bir açıklama yaptı Harry, ardından onu beklemeden bahçeden içeri girdi.

Ne kadar yatmaktan -iki yıl boyunca hiç uyumadığı kadar hastanedeyken uyumuştu ve buna hâlâ şaşırıyordu- bıkmış olsa da yaraları hâlâ tam olarak iyileşmediği için kendisini yatmak zorundaymış gibi hissediyordu Louis. Bu yüzden kendisini koltuklardan birisine bırakmıştı.

Harry de peşinden gelip hemen kafasının yanına oturduğunda kaşlarını çatarak beklemeye başladı. Kalkıp uzaklaşmak istese de sonradan oturan o olduğu için onun gitmesi gerektiği hakkında çocuksu bir inatlaşmaya girmişti.

Harry, bacaklarına saçları değecek kadar yakın olduğu çocuğa tepeden gülümsedikten sonra hafifçe yerinde doğrulmuş ve tamamen ona dönmüştü. Ellerini saçlarına atmadan edemedi, eskiden düzenli olarak kestiğini bildiği çocuğun omuzlarına kadar gelen saçları döndüğünden beri sürekli dikkatini çekiyordu. Ona bu kadar yakınken de kendisine engel olmak gerçekten çok zordu.

Bu evde olmak da zordu. Bir gün geri döneceğini bilerek gittiği ve arkasında bu kadar çok anı bıraktığı bu ev, kısa zamanda onun her şeyi olmuştu; Louis'yle birlikte evde hissettikleri tek yerdi burası. Bu şekilde geri dönmeyi, geri döndüğünde de bu halde olmaları canını yakıyordu.

Ellerini saçlarına ürkekçe dokundurup yavaşça okşamaya başladığında Louis'nin geri kaçmasını ya da eline vurup çekmesini bekledi ama ikisi de olmadı. Louis istemeden gözlerini kapadığında bundan cesaret alıp nefesini dışarı verirken ellerini tam olarak saçlarına yerleştirmiş ve daha rahat davranmıştı.

"Ellerini çek."

Biraz geç gelen uyarıya gülümsemesini büyütmekten başka bir şey yapmadı Harry. Ne ellerini çekti, ne onu izlemeyi kesti. Böylece Louis hâlâ açamadığı gözlerine rağmen sanki olması gereken buymuşcasına umursamadan tekrarlamak zorunda kalmıştı.

"Sana ellerini çek dedim."

"Neden?"

"Bir nedene ihtiyacın yok, çekmeni söylediğimde çekmen gerekiyor."

Harry kaşlarını kaldırarak "Pekâlâ" dedi ve ellerini tekrar dizleri üzerine koydu. "En son hatırladığıma göre en sevdiğin şeylerden birisi buydu ama-"

"Kendi düşüncelerini benimkilerle karıştırıyorsun."

"Karıştırmadığımdan eminim."

"O zaman beyinsizin tekisin. Çeneni kapayacak mısın, dinlenmeye çalışıyorum?"

Louis onu göremese bile kafasını yavaşca aşağı yukarı salladı Harry. Yerinden kalkarken de "Tamam, dinlen." demişti. "Yiyecek bir şeyler hazırlayacağım, uyandığında yersin. Sonra da duş alman gerekiyor, haftalardır hastanedesin."

Louis onun koltuktan kalktığını hissettiği için gözlerini açarken tepesinde dikilen Harry'e boş gözlerle baktı bir süre. Harry'nin onaylama bekleyen yüz ifadesine karşı, ne kadar kendisini tutmaya çalışsa da onun beklediği cevabı umursamayarak "Ne kadar kalacaksın?" diye sormuştu. "Eğer sana ihtiyacım olduğunu düşünüyorsan, buna gerek olmadığını çoktan belirttiğimi sanıyordum. Gideceksen, hemen şimdi gidebilirsin. Yemeğe falan ihtiyacım yok."

Harry Louis'nin tam olarak gözlerinin içine bakarken sakinleştirici olduğunu bildiği ses tonuyla "Sadece dinlen Louis." diye mırıldandı. "Sıcak çorba iyi gelecektir, hemen dönerim."

Önde doğru eğilip Louis'nin saçlarını son bir kez geriye doğru taradıktan sonra alnına dudaklarını bastırıp geri çekildi. Louis'nin, halini umursamadan ayaklanıp üzerine atlama ihtimaline karşı yavaş yavaş geri adımlar atmış, ardından tamamen arkasını dönüp odadan çıkmıştı.

Hiçbir şey söylemedi Louis. Ellerini karnına hafifçe -bandajın üzerine denk gelmişti- yerleştirdi ve tavanı izlemeye başladı. Harry'nin cevap vermemesi ve bir şeyleri yapmak için olan inadı gerçekten sinirlerini bozuyordu ama bunun hakkında düşünmeyi de sonraya saklayacaktı.

Şu an o kadar hissiz hissediyordu ki, Harry'ye karşı olan sinirini bile umursamıyordu. Sonuçta intihar etmeyi ciddi ciddi denemiş, hatta açıkca etmiş ama başarısız olmuştu. Hayatının geri kalanı hakkında hiçbir fikri yoktu, ne yapacağını bilmiyordu, tekrar deneyip denemeyeceğini bile kestiremiyordu.

Yine de o an için, hiçbir şeyi umursamadan burada uzanmak ve sonsuza kadar burada kalmak en iyi seçenek olarak gelmişti. Uzun süre bu şekilde kalacağından neredeyse emindi.

Niall sonunda yanına geldiğinde "Arabayı garaja park ettim." diye kısa bir açıklama yapmış ve Louis'nin uzandığı koltuğun çaprazındaki yerini almıştı. "Nasılsın?"

"Sürekli bana bunu sorup duruyorsunuz."

Louis'nin dudaklarını büzüp bunun hakkında ciddi ciddi düşündüğünü belirten ses tonuna karşı Niall omuzlarınu silkti. "Nasıl olduğunu merak ediyorum çünkü."

Yerinde hafifçe dönüp direkt olarak arkadaşının gözlerinin içine bakmaya başladı. "Öldüğünü düşündüğüm eski erkek arkadaşım çıkıp geldi, kovuyoruz ama gitmiyor, şu an evimde bana yemek hazırlıyor. Hiç garip bir durumun içinde değilim ve mükemmelim."

"Fiziksel halini sormuştum."

Tekrar tavanı izlemeye dönerken gözlerini devirdi, tabii ki hiç bir şekilde iyi değildi.

"İyiyim."

"Alçın yeni çıktı, çok zorlama ayağını. Yemek yedikten sonra ilaçlarını içmeyi unutma." Niall ayağa kalktıktan sonra Louis'nin sorarcasına kendisine baktığını gördüğünde "Eve gidip geleceğim." diye açıkladı hemen kendini. "Duş almam lazım artık, iğrenç hissetmeye başladım. Sen yemeğini yiyene kadar dönmüş olurum."

"Hayır Niall..." derken yattığı yerden kollarından destek alarak doğrulmuş ve tekrar oturur hale gelmişti. "Kendini çok yordun. Geri dönmene gerek yok, evinde kalıp dinlen. Beni artık umursamana da gerek yok, her şey için teşekkür ederim ama iyiyim."

"Emin misin?"

"Evet."

"Harry'ye fazla sinirlenip kendine zarar verecek bir şey yapmayacağına söz ver o zaman. Gerginlikten dikişlerini patlatmanı istemeyiz."

Niall'ın alayla söylediği şeylere karşılık gülerek onu uğurlamak için tamamen ayağa kalktı Louis. Birkaç adım atarak ona yaklaştı ve kollarını yapabildiği kadar ona doladı. "O gerizekalıya yemek hazırlaması için kalmasına gerek olmadığını söyledim. İstersen gidebilirsin, dedim. Hatta direkt gitmesini istedim. Cevap vermiyor, sanırım akşama kadar burada kalacak, sonra göndermenin bir yolunu bulurum."

"Louis... Sen iyi olana kadar burada kalacağını söyledi bana. Sonrasında da bir otele yerleşecekmiş."

"Geri dönmeyecek mi yani?"

"Yakın zamanda mümkün değilmiş gibi duruyor."

Niall arkadaşının omzuna elini atıp gülümedikten ve gittikten sonra ellerini saçlarına atıp bilerek karışmalarına sebep oldu, ayaklarını sürüyerek banyoya doğru ilerledi ama koridordan geçerken mutfaktaki Harry onu fark etmiş olacak ki "Hey!" diye seslenip kendisine bakmasına kalmadan yanına gelmiş ve konuşmaya devam etmişti. "Ne yapıyorsun? Dinlenmen lazım."

"Duş alacağım, beni rahat bırak."

"Bırakamam. Tek başına duş falan alamazsın."

"Ne?"

"Doğru duydun."

"Siktir git."

"Louis bekle biraz ya... Mantıklı düşünür müsün? Zar zor yürüyorsun ama yalnız duş almaktan bahsediyorsun? Ayağın kayıp düşebilirsin, dikişlerin patlatabilir, yaralarına zarar verebilirsin... Sonrasında pansuman yapıp yeni sargılar yapmamız gerekiyor. Bunları tabii ki kendin yapamazsın, sana yardım etmeme izin ver."

"Duş alırken yanımda falan durmayacaksın."

"Louis... Görmediğim hiçbir şeyin yok k- Ah! Tamam ya, istersen baksırın üzerinde kalsın artık, başka ne yapabilirim bilmiyorum."

"Banyoya hiç girmeyip yemek yapmaya devam edebilirsin?"

"Hayır. Yalnız olman tehlikeli, bunu söyledim."

Louis kesinlikle onun yardımına muhtaç olmak istemiyordu. Bir zamanlar kendi sevgisi ve yardımı karşılığında aynısını karşılık olarak almak için her şeyi verebilirdi ama şu an bu en son istediği şeydi. Kendisine zarar vermek umrunda falan değildi artık. Bu yüzden kafasını iki yana sallayıp "Unut bunu." diye tekrarladı. "Yemek yapmak istiyorsan, yemek yap. Benim işime karışma."

"Louis yardım etme-"

"Yardımını istemiyorum."

İstediği hiçbir şeyin gerçekleşmediğini, hatta dünyanın kendisine inat olarak döndüğünü bilse de hâlâ neyi isteyip istemediğini söylemeye devam etmesi ironikti aslında. Alacağı karşılık belliydi; inat edecekti, banyoya kadar onunla gelecekti, kapı üzerine kapansa bile açıp kendisine yardım etmek için çırpınacaktı, tüm gün artık gidebileceğini söylese de bir süre onunla kalacaktı.

Tabii ki istemediği şeyler oldu.

Banyoya girer girmez kapıyı kapamasına kalmadan Harry son anda aradaki boşluktan sıyrılıp içeri girdi ve Louis'nin kendisine attığı baygın bakışları umursamadan küvetin yanına gidip suyu ayarlamaya başladı.

"Ne yani?" diye sordu Louis. Düşmüş omuzlarına rağmen elleri bıkkınlıkla saçlarında geziniyordu. "Artık bu musun? Dünyanın en yüzsüz insanı?"

"Senin güvenliğin için uğraşıyorum Louis." dedi Harry suyu nihayetinde ayarlayıp geriye çekilirken. Küvetin dolmasını beklerken de tamamen Louis'ye dönmüştü. "Seni düşündüğüm için yüzsüz olacaksam, sorun değil. Şimdi kıyafetlerini çıkaralım."

Kendisine doğru uzatılan elleri beceriksiz bir tokatla geri savurdu Louis. Şimdi kaşlarını çatmış, dişlerini birbirine sıkıca bastırıyordu. Güvenlik işi işten geçeli çok oluyordu.

Harry derin bir iç çekip onu izlemeye başladı. Louis'nin ellerinin tişörtünün eteklerini kavrayıp üzerinden çıkarmak için yukarı doğru hareket edişini ve yanan canını belli etmemeye çalışmasını dikkatlice izledi. Beklemeye ve en azından bu sözünü dinlemeye çalıştı ama Louis'nin dudakları arasından kısık bir inleme kaçtığında hemen bir adım atıp aralarındaki mesafeyi kapadı ve tişörtü çıkarma işini devralmaya çalıştı.

Ama Louis yine ona izin vermemiş, yarısına kadar kaldırabildiği tişörtünü bırakırken bir adım geriye gitmişti. Harry'nin bakışlarını umursamadan arkasını dönüp çekmeceleri karıştırarak bir makas çıkardı ve tişörtü tamamen kesti.

"Ciddi misin?" diye sordu Harry. Bu sefer omuzlarını düşürüp kafasını yana yatırarak soran o olmuştu.

Tişört tamamen üzerinden düştüğünde ona sahte bir gülümseme gönderip küvete yöneldi Louis. Sargılarının kenarlarındaki bantlardan tutup bandajları da çıkardığında çöpleri şimdilik lavabonun içine attı.

"Küvete eşofmanla mı gireceksin Louis? Biraz daha abart istersen. Sana mont getirmemi ister misin?"

"Kapa çeneni."

Bir anlığına bunu cidden düşünüp küvete ilerlese de bunun saçmalık olduğunu fark etmesiyle derin bir iç çekip olduğu yerde kaldı. Harry'nin vücudunu görüp görmesi umrunda değildi; kendi yaraları zaten çoktan trafik kazasında olanlarla karışmıştı, anlamayacağından kesinlikle emindi. Asıl dert ettiği şey öne eğilemiyor oluşuydu. En ufak hareketinde karnı kasılıp ağrımaya başlarken öne eğilmesi ve eşofmanını çıkarması neredeyse imkansızdı ama onun yardımını almamakta da inatçıydı.

"Baksana," diyerek tekrar kendisini izleyen Harry'ye döndü Louis. "Sanırım şu an banyo yapmak falan istemiyorum, yarın yapacağım, görüşürüz."

Cevap almayı beklemeden yanından geçip gidecekti ki Harry'nin omuzlarından tutup durdurması bir oldu.

"Sorun değil Lou, sadece eşofmanını çıkarmana yardım edeceğim, önemli bir şey değil." Omuzlarını hâlâ bırakmamış, gülümseyip ona güven vermeye çalışırken kafasını aşağı yukarı sallayarak bir onay beklediğini belli ediyordu. "Gözlerimi kapatmamı ister misin? Daha rahat edeceksen bu şekilde yapabiliriz."

"Yardımını istemiyorum."

"Evet, bunu biliyorum."

"O zaman neden hâlâ buradasın?"

"Dediğim gibi, senin güvenliğin için uğraşıyorum. Çok üzgünüm ama tek yaptığım seni düşünmek, bunu isteyip istemediğini soramam."

Louis bir süre cevap vermeden onun gözlerinin içine baktı. Yorgunluğunu tekrar iliklerine kadar hissetmiş, içindeki onu zorla banyodan çıkarma fikrinin gidişini izlemişti. Tek istediği sakinlikti, artık konuşmak için uğraşmak bile istemiyordu.

Harry bu sessizliği bir onaylama alarak aldı ve kabul ettiği için tebessüm ederek ellerini eşofmanın lastiklerine götürdü. Louis, ellerinin soğuyluğuyla irkilse de bir şey yapmadan beklemeye devam etmişti. Eşofman tamamen bacaklarından düştüğündeyse bir adım geriye gidip tamamen kumaş parçasından kurtulmuş, Harry'nin ayağa kalkıp kendisine hâlâ sorarcasına bakan gözlerine, onun karşısında neredeyse tamamen çıplak olduğunu unutup bakmıştı.

"Cidden baksırla mı gireceksin Louis?"

Louis gözlerini ondan çekip kendi çıplak vücudunda ve üzerine adeta yapışmış olan baksırında gezdirdi. Düşündüğünü belli edercesine kaşlarını çatıp bir süre öylece bekledikten sonra "Haklısın." diyerek tekrar arkasını dönmüştü.

Onun yeniden makası aldığını gören Harry hızla öne atılıp elinden makası aldı ve arkasına, yere fırlattı.

"Hey!"

"Her şeyi keserek kurtulamazsın."

"Öyle mi? Peki bunun seni ilgilendiren kısmı neymiş? "

"Saçmalıyorsun Louis."

"Evet, şimdi bana makasımı geri ver ve banyodan çık."

"Bunu konuşmuştuk, hadi ama... Sabaha kadar burada mı bekleyeceğiz?"

"Beni yeterince soydun zaten, gerisini bana bırak."

Harry bıkkınlıkla bir iç çekti. "Yapamayacağımı söyledim."

"Baksırımı falan çıkarmayacaksın."

"Gözlerimi kaparım."

"İkna olmadım."

"Gözlerimi bağlayabilirsin. Seni yıkayıp giydirene kadar kalabilir, izin veriyorum, bir şekilde hallederiz."

"Saçmalamayı kes."

"Saçmalamıyorum, ciddiyim. Fikir üretmeye çalışıyorum ki sabaha kadar banyoda tartışmayalım."

"Fikirlerin saçma."

"Louis... Bakmayacağıma senin üzerine yemin ediyorum. Sadece çıkarmana yardım edeceğim, arkamı döneceğim, suyun içine girip oturduğunda dönerim. Lütfen ikna ol artık, başka ne yapmam gerektiğini bilmiyorum."

"Yeminin hiç inandırıcı gelmedi, daha iyi bir şey bul."

"Sana değer vermediğimi mi düşünüyorsun?"

"Aksini düşünmemi gerektirecek bir şey olmadı."

Derin bir iç çektikten sonra "Pekala..." diye mırıldandı kafasını iki yana sallayarak. Dizleri üzerine çöküp ellerini dua edercesine önünde birleştirdi ve Louis'ye aşağıdan bakmaya başladı. "Sana şu resmen yalvarıyorum. Lütfen... Lütfen seni soymama izin ver."

"Bu dünyanın en saçma olayı."

"Farkındayım! Artık kabul eder misin?"

Louis durumun saçmalığına ve onun hâlâ inat edişine kıkırdamadan edemedi. Bunun farkındalığı yaklaşık iki salise içinde gelip ellerini ağzına götürerek gülüşünü durdurmaya çalışmasına neden olsa da, şu an içinde oldukları durumun garipliği yüzden kendisine engel olamayarak gülmeye devam etmişti.

Harry de onun güldüğünü görmesiyle gözlerini irice açtı. Duruşunu bir saniye olsun bozmazken karşısında neredeyse tamamen çıplak duran çocuğun direkt olarak gözlerinin içine baktı. Yıllar sonra, tamamen değiştiğinin farkında olduğu çocuğu, şu an oldukları duruma rağmen eskisi gibi güldürebilmesinin şokunu yaşıyordu.

Louis kafasını sallayarak kendisini sonunda onayladığında gözleri sanki mümkünmüşcesine iki katı kadar açıldı, "Cidden mi?" diye sordu hemen.

"Evet. Sayende hayatımın en garip dakikalarını yaşıyorum. Çabuk çıkar şunu da çıkalım şuradan." Harry gözlerini bir saniye olmadan kendisine bakmayı sürdüğünde "Vaz mı geçtin?" diye ekledi. "Bana uyar. Makasımı geri getir."

"Hayır, hayır!"

Harry hemen kendisine geldiğinde ve ellerini öne atıp Louis'nin beline yerleştirdiğinde onu yeniden güldürmüş, bunun şokunu da daha sonra yaşamaya karar vermişti. Net bir şey söylemese bile rahatsız olabileceğini düşünerek gözlerini kapayıp baksırını sonunda bacaklarından ayırdığında onun küvete girmesini beklemek için bir süre daha öyle kalmıştı.

Oturmak için uğraştığını belli eden su seslerinden sonra Louis'nin "Buna gerek yoktu." dediğini duyduğunda oturduğunu düşünerek tekrar gözlerini açmış ve ona bakmaya başlamıştı Harry. "Dediğin gibi, sonuçta görmediğin şey değil."

"Bunu söylediğimde bana vurmuştun."

"Evet, canım ne isterse onu yaparım."

"Pekâlâ" demek dışında herhangi bir ekleme yapmadı Harry. Küvetin kenarına oturup eline şampuanı alırken banyoya girdiğinden beri gözüne çarpan üzeri örtülü aynayı daha fazla görmezden gelemediği için "Sana bir şey sormam lazım." dedi. "Aynanın üzerini neden örttün?"

"Canım istedi." dedi Louis hemen. Gözlerini kapadı ve bütün yüzü kapanacak kalacak şekilde birkaç saniyeliğine suyun altına girdi ve tekrar çıktı.

"Louis..."

"Ne var?"

"Ciddiyim ben."

"Umrumda değil."

"Sürekli böyle cevaplar vererek kaçamazsın ama."

"Kaçmıyorum, sana açıklama yapmak istemiyorum."

"Açıklama yapmıyorsun, sadece konuşuyoruz."

"O zaman konuşmak istemiyorum."

Harry nefesini tekrar dışarı verirken bu seferlik umursamamaya çalıştı. Susup onu yıkamaya odaklandığı için banyoda bulundukları süre boyunca kimse tek kelime etmemişti.

Sonunda bornozuyla odaya girip Harry yardımıyla tekrar eşofman altını giydikten sonra onun pansuman malzemelerini almasını beklemeye başladı. Bu sırada da "Sen de duş alacak mısın?" diye sordu. "Yapacaksan söyle, kıyafet vereyim."

"Yani... Senin için sorun olmazsa?"

"Neden sorun olsun?"

"Çünkü senin evindeyiz."

Louis gözlerini devirirken ona olacağını umduğu uzun kollu siyah bir sweatshirt ve yeşil eşofman altı çıkarmıştı. Yatağın kenarına onun daha sonra alması için bırakırken, Harry elinde bir çantayla döndüğünde, kendisini yan bir şekilde yatağa kollarını iki yana açarak bırakmıştı.

Harry onun bu haline gülümserken hemen yanına, yatağın üzerine çıktı ve çantayı açtı. Louis gözleri kapalı bir şekilde beklediğinde Harry de eline aldığı kremi pakedinden çıkarırken gözlerini odada gezdirmişti.
Gözüne yeniden üzeri örtülmüş boy aynası denk geldiğinde "Louis..." diye mırıldandı. Louis tek gözünü açıp sorarcasına bakmaya başladığında devam etti. "Bu aynanın üzeri de örtülü."

"Cevap almadan susmayacaksın değil mi?" diye sorduğunda Harry kafasını iki yana sallamıştı. Oflayarak tekrar gözlerini kapadı Louis. "Artık batıl inançlarım var. Ayna görmeyi sevmiyorum."

"Cidden mi?"

"Evet."

"Bunu neden ilk sorduğumda söylemedin?"

"Gülersin diye. Artık şu lanet sargıları tekrar kapar mısın?"

"Tabii."

Dakikalar içinde Louis'nin pansumanları yenilediler, Harry tekrar onun üzerini giymesine yardım etti, daha sonra bütün malzemeleri çantaya koyup daha sonra yeniden lazım olacağını bilerek hemen yatağın yanındaki komodinin üzerine bıraktı.

Bakışlarını tekrar ona çevirdiğinde yarı kapanmış gözleriyle neredeyse uyuyacağını fark etmesiyle gülümsemeden edemedi Harry. Muhtemelen haftalardır yatağını özlemişti ve sıcak bir duşla temiz kıyafetler sonrası kendisini tutamamıştı.

Onun yatakta tamamen düzgün yatmasını sağladı, üzerini örttü, gözüne gelen saçları geriye yatırıp alnını öptü ve ayağa kalktı. Louis bunları hissetse bile o kadar uykusu gelmişti ki hiçbir şekilde karşılık verip onu itememiş ya da siktirip gitmesini söyleyemişti. Bu kadar uykusunun olmasına şaşırmayı da sonrasına bırakarak tanıdını çıkarmak adına şimdilik kendisini uykunun kollarına bıraktı.

Harry kendisine ayrılan kıyafetleri alıp hızlı bir duş aldıktan sonra mutfağa gitti ve Louis'nin uyanınca içmesi için çorba hazırladı. Yaklaşık bir saat sonra odaya geri döndüğünde de onu uyandırmak hiç içinden gelmemişti.

Bu yüzden hiç bozulmamış battaniyeti ucundan turup kaldırdıktan sonra o da yanına yattı. Ne kadar sarılmak ya da saçlarını okşamak istese de yanına yattığı için uyandığında neyle karşılaşacağını bile bilmediğinden ellerini kendi yanağı altına alıp onu izlerken uyuyakalmıştı.



Weiterlesen

Das wird dir gefallen

5.6K 447 10
Boyxboy hikayedir. Eşcinsel karakterler barındıran bir kitap olduğundan, homofobiklerin okumaması önemle rica olur. - "Duyarsın uzaklardan Dalarsın...
152K 16.1K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
182K 17.4K 21
Yirmi birinci yüzyılda geçen modern bir iç kabullenme hikayesi. Hakan kendisini kabullenmeye çalışırken, sevdiği adam sayesinde hiç olmadığı birine e...
dobro vecher Von ilayda

Kurzgeschichten

714K 59.5K 75
los olvidados sabra gâly paidos texting/boyxboy