ASABİ KIZ (TAMAMLANDI)

By pembeyaz42

9.7K 1K 2.4K

Güzel bir hayatın içinde yaşıyordu. Bir gün babası ve üvey annesi tarafından zorla evlendirilmeye çalışıldı a... More

İLK BÖLÜM
KARŞILAŞMA
HASTANE-1
YOLCULUK
İZMİR MACERASI-1
İZMİR MACERASI-2
HASTANE-2
TABURCU
KAĞIT PARÇASI
RÜYA'DAN
GÖKÇAY'DAN
BERRİN'DEN
2 YIL ÖNCE
BAŞ BELASI KUZEN
PARTİ
OLAYLAR KARIŞIYOR
EV
NEDEN BENİ BIRAKTIN?
KARANLIK
KADERİMİ KOVALIYORUM
ARTIK BURADAN DÖNÜŞ YOK
FİNAL
İKİNCİ KİTABIM

UZUN BİR YOLCULUK

88 16 0
By pembeyaz42

"Eee şimdi planları ne ailenin?"

"Asil ile evlendireceklerdir."

"Bunu nerden çıkartında şimdi?" O kadar soruyu sor ilk sorman gereken soruyu sona bırak salak Gökçay.

"Telefon konuşmalarından."

Bir şey diyemedim hem ne diyebilirdim ki?

"Bak Gökçay ben sana güveniyorum sen de bana güvenmiyorsundur büyük ihtimalle neyse bu ihtimali geçelim. Senle ben birlik olmalıyız. Ben buralardan gitmem gerekiyor hemde acilen."

"Bir dakika bir dakika ben sana güveniyorum niye böyle bir şey dedin de?"

"Ne bileyim stresten galiba onu bunu boşver de anlaştık mı?"

"Anlaştık." Dedim elimi uzattım.

"Anlaştık." Dedi elini uzattı el sıkıştırdık.

***

O gece Gökçay ile beraber yola çıktık. Nereye gideceğimizi bilmiyordum. En sonunda dayanamadım ve sessizliği bozan ben oldum.

"Nereye böyle?"

"Kafa nere biz ora." Dedi ve sırıttı.

"Nasıl kafa nere biz ora? Tam olarak nereye gidiyoruz da?"

"Konya'ya."

Konya mı? Yoksa ben yanlış mı anladım? Kenya olmasın şu sakın. Recep İvedik gibi.

"Ne oldu cevap vermedin neler düşünüyorsun?"

"Oraya gidip ne yapacağızda?" Dedim.

"Orada bir arkadaşım var onun evinde kalabiliriz ve ikimiz için iş bulur düzenli bir hayat kurabiliriz." Dedi plâna bak be sanki önceden planlanmış gibiydi.

"Sen ne iş yapacaksında?" Dedim harbi bunun mesleği neydi?

"Yazılımcıyım kızım ben." Dedi kendini överek.

"Bir yazılımcı elle yazarak günlük yazar mı peki?" Dedim ve ağzımdan çıkanı kulağım duymasaydı keşke.

"Ne dedin sen." Diye hırlayarak cevap verdi bana.

Sanki duymadın.

Cevap vermeyince konuşmaya devam etti.

"Sen benim günlüğümü mü okudun?" Dedi sesi az öncekinden daha yüksek gelerek.

"Ayy... yeter be! Kitap verirken arasında bir şey var mı diye kontrol etseydin sende." Dedim ben de Gökçay gibi bağırarak.

"Tam olarak hangi sayfasını okudun?"

"Defterinden kopan sayfayı." Dedim çarpık bir gülümsemeyle.

"Sayfada ne yazıyordu?"

"Sayfa numarasını görmedim." Dedim bu onu daha çok kızdırmıştı ve gülmeme engel olamadım ama o gülmüyordu.

"Ben sana sayfa numarasını sormadım, sayfada ne yazıyor diye sordum." Dedi yavaş yavaş sinirlenmeye başladığını boynundaki damarların gerilmesinden anlayabiliyordum.

Aslında onu sinir etmek çok hoş ve güzel bir şeydi ama onu daha fazla sinir etmek istemiyorum. Çünkü araba kullanıyor ve dikkatini dağıtıp kaza yapmasını istemiyordum. Genç yaşta ölmek istemeyiz demi?

"Beni ilk gördüğün günü yazmışsın."

"Yani her şeyi biliyorsun." Biraz önceki adam gitmiş ve yerine umursamaz bir adam gelmişti. İnsan bir tedirgin olur nerden geliyor bu soğuk kanlılık?

"Yani az çok."

"Ne düşünüyorsun peki?"

"Bilmem." Diyebildim sadece ve ben hangi konuda ne düşünüyorum ki? Ne demek istedi acaba? Küçük bir hafıza kaybı yaşamıştım sanki. Ben daha yeni neye cevap vermiştim ki? Neyse boş ver gitsin.

"Nasıl bilmem?" Dedi sanki bir cevap bekliyormuş gibiydi.

"İşte bilmem aman onu bunu boş ver de ne kadar süre kaldı?" Konuyu geçiştirmeye çalışıyordum. Çünkü böyle konular ile uğraşmaya kafa basmıyordu.

"Bak Rüya sana bir soru sordum ve cevabını bekliyorum." Dedi. Harbi ne sormuştu ki? Offf Rüya akıl yok ki başta ne işin var aşkta...

"Ne sorusu?"

"Biraz önce sorduğum soruyu diyorum cevap versen mi acaba?"

"Soruyu anlamadım ki ben."

"Nasıl anlamadın? Bilmem dedin ya?"

"He o mu? İlgimi çekmeyen sorulara bilmem derim."

"Peki baştan söylüyorum. Benim o yazdıklarım ile ilgili ne düşünüyorsun?"

"Hiç bir şey."

"Nasıl hiç bir şey?"

"Yani ne düşünebilirim ki?"

"Ne bilim yani belki kızmış olabilirsin ya da benden iğrenmiş olabilirsin diye düşünüyorum yani bunlar olabilir mi?"

"Sana kızmış ya da iğrenmiş olsaydım şu anda yanında olmazdım." Dedim ve kafamı cama yasladım sessiz, karanlık ve adete kimsesiz olan yolu izlemeye koyuldum.

"Anladım." Dedi ve içten içe mutlu gibi görünüyordu. Sanki bu söylediklerimden mutlu olmuşa benziyordu.

Bu konuşmayacak sonra hiç bir şekilde konuşmadık zaten daha ne konuşabilirdik ki?

Saatler ilerledikçe gözlerim ağırlaşıyordu. Ama uyumamak için adeta savaşıyordum. Ama gözlerimin ağırlığına yenik düştüm ve kendimi uykuya teslim ettim. Sonrası hep karanlık...

Kafamı cama vurmam ile uyanmam bir oldu. Kavgaya gitsem ve kafamdan darbe alsam bu kadar çok acımazdı. Gözlerimi açtığımda, Gökçay'ın hala araba kullanmaya devam ettiğini görüyordum. Acaba gece hiç uyumadı mı?

"Günaydın." Dedi sıcak ve içten tebessüm ederek.

"Kenara çek birazda ben kullanayım."

"Gerek yok, geldik zaten." Dedi.

"Peki." Dedim ve koltuğuma yaslanarak etrafı izlemeye başladım. Bir yerden bir yere gitmeye çalışan insan sürüsünden başka bir şey yoktu. Hepsi çok telaşlı ve geç kalma korkusuna bürünmüşlerdi adeta.

Yarım saat daha ilerledikten sonra beş katlı bir apartmanın önünde durduk. Dış cephesi yavaş yavaş dökülmeye başlamış olan eski bir bina. Böyle yerler depreme nasıl dayanıyor ki?

"İşte geldik." Dedi yolculuğumuzun bittiği anlamına geliyordu bu.

"Şu binaya mı gireceğiz." Dedim elimle gösterdiğim yıkık diye adlandırdığım binayı göstererek.

"Evet, yoksa beğenmedin mi?"

"Hayır!"

"Güzel o zaman." Dedi ve arabadan çıkıp yıkık diye adlandırdığım binaya doğru ilerlemeye başladı. Bende mecburiyetten Gökçay'ın arkasından gittim.

"Binaya girdi ve giriş katındaki bir kapıya doğru yöneldi. Kapı da bina kadar eskiye benziyordu hatta duvarlar, zemin, tavan... Hepsi birbirinden eskiydi. Acaba bu evde yeni olan şeyler neydi ki?

Zile bastı ve beklemeye başladık. Tekrar bastı ve tekrar tekrar derken ümidimizi kaybetmiş durumdaydık. Çünkü kapıyı açan kimse yoktu.

"Eee..."

"Ne eee?"

"Hani şu senin arkadaş?"

"Ne bilim ben." Dedi sitem edermişçesine.

Sustum cevap vermedim.

Gökçay telefonunu aldı ve telefonun rehberinde gezinmeye başladı. Belli ki birinin numarasını arıyordu. Ah aptal Rüya telefon rehberinde tabii ki birini arayacak, fotoğraf çekecek hali yok ya.

Telefon sonuna kadar çaldı ama açan yoktu.

"Bence bu arkadaşın tam bana benziyor."

"Ne alaka?"

"Birincisi misafir sevmiyor, ikincisi ise telefonlara bakmıyor aynı ben. Tanımadan çok sevdim şimdiden."

Bir şey diyemedi yani tam diyeceği sırada binanın kapısı açıldı. İçeriye sarışın, 1.60-1.65 boylarında, zayıf ve alımlı bir kadın girdi. Kadın bizi görünce bir şok olmuşa benziyordu.

Gökçay kadına, kadın Gökçay'a, ben kadına, kadın bana, Gökçay bana, ben Gökçay'a üçümüz adete birbirimize bakıyorduk.

"Gökçay!" Dedi kadın ve koşarak Gökçay'a sarıldı. Aynı şekilde Gökçay'da kadına sarıldı. Eee... Bana kim sarılacak şimdi? Yetim gibi kaldım ortada.

"Sıla!" Dedi Gökçay kadına sarılmaya devam ederek.

Muşmula suratlının ismini öğrenmiş olduk sonunda.

"Naber, nasılsın, yolculuk nasıl geçti?" Art arda sorduğu sorular Gökçay'a idi.

"İyiyim, yolculuk güzel geçti; peki ya sen?"

"İyiyim tabii ki de seni gördüm daha iyi oldum."

"Bende iyiyim." Dedim tabii ki de hal hatır soran yoktu ama varlığımız da kolayca unutulamazdı.

İkisi de bir şey diyemedi. Gökçay ne diyeceğini bilmiyordu çünkü tamamen beni unutmuştu. Yanında ki kadın ise ilk defa gördüğü için ne diyeceğini bilmiyordu o yüzden ikisi de konuşmaya cesaret edemedi. Gökçay'a sonra hesaplaşacağız der gibi bakış attım ve kadına doğru çevirdim yüzümü:

"Ee... Misafirlerini sen hep dışarda mı karşılarsın." Dedim sesimi yumuşak bir şekilde çıkartmaya çalıştıysam da o yine sert çıkmıştır. Çünkü kadının yüzünde bir korku vardı. Sesimden mi korktu? Evet olabilir aslında.

"E...Evet buyrun içeriye." Diyebildi sadece. En azından bir şey diyebildi Gökçay gibi sessiz kalmadı. Ama onlara sonra hesaplaşacağız.

Sonunda içeriye davet edebilmişti. Evine girdiğimizde ilk başta uzun ince bir salon karşıladı bizi tam karşısı oturma odasıydı galiba. Sadece düz gittiğimize göre oturma odasıdır herhalde.

Oturma odası olduğu tahmini doğruymuş.

Geniş sade bir odaydı. Tek kisilik iki adet koltuk, büyük bir kanepe; odanın tamamını kaplayacak bir halı, ve küçük bir televizyon. Mobilyalar birbirine pek uyum sağlamasa da bekar evi deyip geçiyoruz fazla ayrıntıya girmeyelim yoksa yerin en dibine gömeriz.

Ben tekli koltuğun birine geçmiştim, Gökçay ise kanepeye geçti tabii yanına ise o yılışık oturmaz olur mu? Oturur tabii ki de.

"Eee...Ne içersiniz?"

Zıkkımın kökünü tabii ki de. Başka ne olacak evde ne varsa o. İç sesimi kontrol edemiyorum.

"Fark etmez." Diyebildi sadece Gökçay. O da emin değil gibiydi ne içeceğinden. 

"O zaman ben çay koyup geleyim." Dedi bir yılışık. Aman sen bir çay koy gel. İnsan bir sorar belki ben kahve içmek isteyebilirdim.

Çayı demlemek için ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerledi pis yılışık.

"Eee..?" Dedi Gökçay bana dönerek. Sanki bir şey dememi istiyormuş gibiydi.

"Bu yılışığın evine niye geldik?"

"Yılışık mı?"

"Evet o bir yılışık."

"Nerden çıkartıyorsun şimdi sen bunu?"

"Baksana götünde, göt biti gibi dolaşıyor."

"Yoksa sen beni kıskandın mı?"

"Yooo... Nereden çıkarttın bunu şimdi sen?"

"Yanaklarda kızarmış sanki." Dedi sinsi sinsi gülerek.

Muşmula suratlı Sıla, yanımıza elinde bir tepsi ile girdi. Tepsinin içinde bardak, şeker ve kraker vardı. İnsan bir kahvaltı hazırlar o kadar yoldan geldik demi yani?

"Şey sizin isminizi sormayı unuttum isminiz nedir?" Dedi muşmula suratlı.

"Rüya!" Dedim ters bakış atarak.

"Rüyacığım şunları balkona götürebilir misin?"

"Tabii."

"Gökçaycığım sende gel bana mutfakta yardım et kahvaltıyı hazırlayalım."

Sanki biri benim iç sesimi duymuştu ama Gökçay ile değil.

Ben tepsiyi alıp balkona koyarken, Gökçay ve muşmula suratlı mutfağa geçtiler.

Bende balkonda sandalyenin birine oturdum. Yani gidipte onlara yardım edecek halim yok ya demi?

Evet sevgili okurlarım, bu bölüm buraya kadardı. Belki biraz kısa gelmiştir kusura bakmayınız.

Okul, sınavlar falan pek yazamıyordum. Yaz tatilinin gelmesiyle birlikte biraz daha bölümleri atmaya devam edeceğim.

Bu kadar ayrılık fazla yani demi?

Gelelim bölüm hakkında sorularımıza:

Sizce Rüya, muşmula suratlı Sıla'nın yanında kalır mı?

Sıla, Gökçay'ı Rüya'dan kıskandı mı?

Gelecek bölüm ne olmasını istersiniz?

Rüya ile Gökçay Konyada rahat bir şekilde yaşamlarını sürdürebilecekler mi?

Cevaplarınızı bekliyorum...

Öpüyorum hepinizi canlarım😘😘😘

Kendinize iyi bakın.

Görüşmek üzere...

Continue Reading

You'll Also Like

1.4K 191 6
Karışan bebek, gerçek aile klasiği. Reklam yapmayın, siliyorum. ° 17 yıl. 17 yıl sonra ailem karışma ihtimalim olduğunu söylemişti. Dünyam başıma yık...
6K 855 19
Rüyalarını bir kenara koy. Uyandığında çünkü hiç dönüşü yok.
209K 12.9K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
30.4K 1K 12
Babası Türk, annesi Rus olan bir kızın babaannesi ve dedesini ziyaretiyle başlar...