Lost His Mind || Larry

By feverdreamxx

2.4K 330 593

Sonsuzluğun eşiklerinde yaşanan bir depresyonun içine düşmüş iki genç, her şeye rağmen birbirlerine iyi geldi... More

0.1- fear
0.2- the boy w gun
0.3- we can't sleep
0.4- tonight is the night i die
0.5- soon you'll get better
0.7- can't escape my thoughts
0.8- drowning every day
0.9- you don't have to stay
1.0- down since July
1.1- you can stay
1.2- breakfast
1.3- I've lost myself
1.4- all alone
1.5 - why
1.6- okay
1.7- you've got to move on
1.8- feeling better?
1.9- full of anxiety
2.0- happy place
2.1- why he makes me feel like it's so real?
2.2- this house is a circus
2.3 -it's okay
2.4 -keep trying
2.5 -can you see him too?
2.6- doing better
2.7- you're late
2.8- i love you
2.9 -sorry
3.0- Final

0.6- so sick and tired

71 11 13
By feverdreamxx

Louis tekrar gözlerini açtığında aradan ne kadar geçtiğini bilmiyordu ama kararan havaya ve yanındaki koltukta neredeyse ikiye katlanarak uyumuş Harry'ye bakılırsa uzun süre geçmişti. Niall hâlâ ortalıkta yoktu, bu yüzden Harry'nin yalan söyleme ihtimalini düşünmeye başlamıştı.

Hemen yatağın ve Harry'nin yattığı koltuğun arasında duran sehpadaki telefonu çarptı gözüne. Ekranının kırıldığı yattığı yerden bile belli oluyordu ama yine de bunu umursamamış, onu almayı kafasına koymuştu.

Bir önceki uyanık haline göre daha iyi hissediyordu, isterse konuşabileceğini biliyordu ama yine de Harry'yi uyandırmak ve ondan yardım istemek istemedi. Bu yüzden sağlam kolunun üzerinde inlememeye -karnındaki yaralar her hareketinde batıyordu- çalışarak doğrulup kendisini yataktan hafifçe kaydırdı. Yeterli olduğunu düşündüğünde tekrar yatar pozisyona geldi ve kolunu uzatıp sehpanın üzerindeki telefonu zor da olsa bir şekilde eline almayı başardı.

Tekrar eski yerine geçerken derin bir nefes almaya çalıştı, bu kadar ufak hareketlerde bile böylesine yorulduğuna göre henüz hastaneden çıkabileceğini düşünmüyordu.

Bir eliyle telefonu tutarken sargılı olan elini de kaldırdı ve parmaklarını ekranda gezdirmeye başladı. Rehbere girdi, Niall'ın numarasını bulup hemen aramayı başlattı ama ne telefonu kulağına götürebildi, ne de hopörlere alıp konuşmaya cesaret edebildi. Birkaç saniye ardından çağrı yanıtlandığında Niall'ın "Louis?" diye seslenmesi ve cevap beklemeden "Tanrım! Kantindeydim, hemen geliyorum." diye konuşması yeterli olmuştu.

Telefon kapandığında yatağın kenarına düşmesine izin verdi Louis. Gözledini tavanda, duvarda, camda gezdirdi ama asla Harry'ye dönüp bakmadı. Onu kesinlikle görmek istemiyordu. Belki çok ama çok uzun süredir dönmesini isteyen ve her gece ona bunun hakkında iletilmeyen mesajlar atan birisi olarak şu an onu görmek istemesi tamamen ironi konusuydu ama yine de istememişti işte.

Kapı açıldı, Niall elinde kahve bardağıyla hemen odadan içeri girdi. Köşede duran yatağın ayaklı sehpasının üzerine bardağı hızla bıraktıktan sonra Louis'nin etrafında dolandı ve hemen yanına, yüz hizasına gelecek şekilde yere çöktü. "Louis..." diye mırıldandı gözlerini teker teker Louis'nin yüzündeki yaralarda gezdirirken. "Tanrım... Beni çok korkuttun, seni çok özledim. "

"Ben de seni özledim." dedi Louis beklemeden. Sesinin beklediğinden daha iyi çıkmasına Louis kaşlarını çatarken Niall da onun gibi şaşırmış olduğu için ağzını hafifçe aralamıştı.

"Konuşabiliyorsun... Sabah konuşamadığını söylemişlerdi."

Louis uyuyup uyandığı süre arasında giden boyunluk sayesinde artık daha net bir şekilde kafasını sallayarak onu onayladı.

"Nasıl hissediyorsun, daha iyi misin? Neren ağrıyor, anlat bana hadi."

"Her yerim ağrıyor." dedi hafifçe gülümseyerek. "Oradan nasıl gözüküyorum?"

"Harika gözüküyorsun." dedi Niall gülerek. Onun bu halde bile alaycı tavrından ödün vermediğini görmek güzeldi. "Hatta tam şu an çıkıp gidebiliriz ama sen gerçekten bana hissettiğin her şeyi anlatana kadar hastane izin vermeyecekmiş."

"Anlatmamı mı istiyorsun?" diye sordu. Niall kafasını salladığında yavaş yavaş konuşmaya devam etmişti. "Yüzümdeki dikişleri hissedebiliyorum, elime ne oldu bilmiyorum ama yanıyor, göğsümdeki cam parçaları hâlâ oradaymış ve karnımda koca bir delik varmış gibi. Ayrıca konuşurken her nefesim kıçıma kaçıyor."

Konuşurken yüzündeki acı açıkça ortada olduğu için "Tamam o zaman, dur, anlatma, yeter" dedi Niall hemen. "Neler olduğunu bilmek ister misin peki?"

Louis kafasını salladı, Niall ayağa kalkıp yanındaki sandalyeyi kendisine doğru çekti ve üzerine oturdu. "Ameliyatın baya zor geçmiş, dediğin gibi çok fazla yerde büyük yaraların varmış. Neredeyse 6 saat sürdü ama asıl zorlayan kısmı çok fazla yaran olması değilmiş Lou... Karnında hâlâ hissettiğin parçayı çıkarmak çok zorlu geçmiş, az kalsın seni kaybediyorduk ve benim ödümü kopardın aptal."

Ne kadar acıtsa da iç çekti Louis. Gözlerini bir anlığını kaçırarak "Özür dilerim..." diye mırıldandı. Niall farkında olmasa da bu, intihar etmeye çalıştığı ve bunu ona veda etmeye tenezzül etmeden yaptığı için verilen bir özürdü.

Niall o anları tekrar hatırlatığı için dolan gözlerine engel olamazken Louis'nin çaresizce söylediği şeye odaklanmadı bile. "Sahi... Nereye gittiğini hatırlıyor musun? Arabayı o kadar uzun süredir kullanmıyordun ki garajda dururken bozulduğunu düşünüyordum."

"Sanırım bunun hakkında konuşmak istemiyorum Niall."

"Pekâlâ, sen nasıl istersen. Ama bir daha benim haberim olmadan araba kullanmayacağına söz ver."

"Söz veriyorum."

"Güzel."

"Ona sen mi haber verdin?"

"Evet..." derken Louis gibi bakışlarını birkaç saniyeliğine Harry'ye çevirmişti. "Numarasını çoktan silmiştim ama gitmeden önce sana bir şey olursa onu aramam gerektiği hakkında ciddi bir konuşma yapmıştı. O zaman gittiğinin farkında bile değildim ama her neyse. Birkaç gün burada tek başıma seni bekledim, onu düşünmedim bile ama sonra buldukları telefonunu elime verdiler... O sırada aklıma geldi. Ayak üstü ne olduğunu bile anlayamadan bana söz verdirmişti, senin durumun kötüydü ve eğer iyileşirsen de onu yanında görmek isteyebilirsin diye düşündüm. Senin telefonundan numarasını bulup kendi telefonumdan aradım, duyar duymaz yola çıktı."

"Teşekkür ederim." dedi Louis. "Her şey için teşekkür ederim ama-"

Louis'nin sözünü tamamlamasına kalmadan Harry uyanıp olduğu yerde doğruldu ve karşısındaki ikiliye baygın gözlerle bakmaya başladı. Elleriyle gözünü ovup kendisine gelmeye çalıştıktan sonra da gözünün önüne gelmiş saçlarını çekmişti. "Merhaba" dedi Louis'ye doğru gülümserken. "Nasıl oldun?"

Louis onu ve bir cevap bekleyen bakışlarını umursamadan tekrar Niall'a döndü, "Gitmesini istiyorum" diye mırıldandı. "Ve sanırım susadım, su getirir misin Niall?"

"Tabii, hemen." Niall ayağa kalktı, odanın tam köşesinde duran mini dolaptan küçük bir pet şişe su çıkardı ve hemen yanında duran plastik bardaklardan birine boşalttı. Louis'nin yanına döndüğünde yatağı, yaralarını acıtmayacak bir şekilde hafifçe doğulttu ve suyu içirmeye başladı. Birkaç yudum sonrası Louis yeterli olduğu için kafasını geriye çekiştirdiğinde Niall da bunu anlayıp hemen bardağı çekmiş ve yere bırakmıştı.

Odadaki iki çift göz de üzerinde gezmeye başladığında "Niall" diye tekrarladı Louis. "Gerçekten gitmesini istiyorum."

Harry öne atılarak "Louis-" diye konuşmaya çalıştığında Louis onu hemen "Seninle konuşmuyorum." diyerek bölmüştü.

Niall ikisi arasında gözlerini gezdirdikten sonra Louis'de sabit kalırken "Yalnız kalmamızı mı istiyorsun?" diye anlayışla konuştu. Louis kafasını salladığında da Harry'ye bakmış ve "Bize biraz vakit verir misin?" diye sormuştu.

Harry ilk önce ne yapacağını bilemeyerek bekledi, ikisi arasında gözlerini gezdirdi. Aynı şekilde kendi üzerinde olan bakışlar sebebiyle cidden gitmesi gerektiğinin farkına varmış ve birkaç dakikalığına odadan çıkmıştı.

"Geldiği yere geri gitsin." dedi Louis. "Lütfen, benim yerime bu konuşmayı yapabilir misin? Hiç uğraşmak istemiyorum."

"Tabii ama bundan emin misin?"

"Eminim."

"Louis beni yanlış anlamanı istemem ama biraz telefonunu karıştırdım." dedi Niall. Bunu söylemekte hâlâ kararsız olduğu yüzünden okunuyordu. "Yani... Doktorlar uyanacağını düşünmüyorlardı ve ben... Tek başıma burada beklerken ne yapacağımı bilemedim, belki yanında bizden başka herhangi sevdiğin birisi olursa daha iyi olur diye düşündüm. Mesaj kutuna girdim ve arayacak birilerini aradım. Harry dışında kimseyi göremeyince tıklamadan edemedim ve birazını okumuş bulundu- Onu hâlâ istediğini biliyorum, o da çok endişelendi zaten- Tamam, bana öyle bakma! Sadece istiyorsan birkaç gün daha kalabileceğini söylemeye çalışıyorum."

"Mesajları atarken kendimde değildim. Hiçbirinde." diyerek kendisini kurtarmaya çalıştı Louis. Yalan söylüyordu ama umrunda olmamıştı. "Onları yazan kişi ben değilim. Umrumda değil. Onun da vicdan yaptığı için burada olduğuna eminim yani- Gerçekten, onu görmek istemiyorum."

"Tamam" diyerek kafasını salladı Niall. "Tamam, sen nasıl istersen. Mesajlarına baktığım için üzgünüm. Birazdan tamamen girmesi hakkında onunla konuşacağım."

"Teşekkür ederim."

"Bana kızdın mı? Onu çağırdığım için."

"Hayır," dedi basit bir şekilde. "Sana kızmadım, onun yüzsüz gibi buraya gelmesine kızdım sadece, sana kızamam."

"Özür dilerim yine de."

"Dilenecek bir şey yapmadın..."

Niall omuzlarını silkti, yerinden kalkıp arkadaşının alnındaki yeşile dönmüş morlukların üzerine bir öpücük bırakıp geri çekildi.
"Ben gidip şunu göndereyim."

Louis tebessüm ederek bir teşekkür daha gönderdi. Niall odadan çıkarken onu izledikten sonra bakışlarını cama çevirmiş, gökyüzünü izlemeye başlamıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

29.3K 1.8K 38
do you love me or my drugs?
94.3K 4K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
6.1K 730 5
TAMAMLANDI Uhbar, kayıp arkadaşını aylar sonra görmüştü. Ölü olarak. Uhbar hayatta değil gibiydi, hayata dönmesi gerekti. Arkadaşı için yapması gerek...
162K 17K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...