MAVİ AY (Tamamlandı)

Por aleynahirik

72.3K 7.4K 1.3K

*WATTYS 2023 Yarı Finalist* Maya, sıradan bir günün sonunda evine dönerken bir inşaatın içerisinde duyduğu se... Más

GİRİŞ
Bölüm Bir
Bölüm İki
Bölüm Üç
Bölüm Beş
Bölüm Altı
Bölüm Yedi
Bölüm Sekiz
Bölüm Dokuz
Bölüm On
Bölüm On Bir
Bölüm On İki
Bölüm On Üç
Bölüm On Dört
Bölüm On Beş
Bölüm On Altı
Bölüm On Yedi
Bölüm On Sekiz
Bölüm On Dokuz
Bölüm Yirmi
Bölüm Yirmi Bir
Bölüm Yirmi İki
Bölüm Yirmi Üç
FİNAL Ⅰ
FİNAL Ⅱ
YAZAR NOTU

Bölüm Dört

3K 296 40
Por aleynahirik


Omzumda hissettiğimde dokunuşla neredeyse yerimden fırladım. Kalbim ağzımda atarken elimi gözlerime ciddi bir ağrı yapan şakaklarıma götürdüm. Daha birkaç dakika önce uyumuş gibiyken ne zaman sabah olduğunu anlayamadan gözümün önünde kocaman bir gülümsemeyle duran çocuğa baktım.

''Günaydın!'' dedi neredeyse bağırarak. ''Korkuttum mu?''

''Sence?'' dedim çemkirerek.

Eliyle apartmanın girişinde oturduğum merdiveni göstererek, ''Burada mı uyudun?'' diye sordu.

Elimi indirirken, ''Hayır.'' dedim. ''Aslında parktaki bir bankta uyuyordum ama sonra nasıl olduysa ayaklarım beni buraya getirdi.''

''Keşke ayakların buraya kadar getirmişken dört kat yukarıya da çıkarsaydı.''

Ona yolladığım bakışla savaşamayacağını anladığında hemen konuyu değiştirdi. ''Hadi kalk, seni karakola götüreyim.''

Beni kaldırmak için elini uzatmışken ben apartmanın duvarından destekle çoktan ayağa kalkmıştım. O elini usulca geri çekerken, ''Saat kaç?'' diye sordum.

''On bir.''

Başımı hızla çevirdim. ''Ne?''

''Evet, neden ki?''

''Hiç.''

Merdivenleri inip sokağa çıktığımızda kaşlarımı çattım. Yalnızca bir saat uyumuş gibiydim, ne ara gün doğmuş ve neredeyse öğlen olmuştu?

Karakol tam da hatırladığım uzaklıkta ve tıpa tıp aynı yerdeydi. Buraya kadar geçen yolculuk garip ve rahatsız edici bir sessizlikte geçmişti. Ben bundan hiç şikayetçi değilken çocuğun yanımda huzursuzca kıpırdandığını görebiliyordum.

Tam önünde durduğumuz binaya kafamı kaldırıp daha alıcı gözle baktım. Karakolda şahsi bir işim olmamıştı ama geçen sene Beren'in çalınan telefonu için arkadaşımın göz yaşları eşliğinde geldiğimizi hatırlıyordum. Her şeyiyle aynıydı. İstem dışı adımlarım yavaşlayıp daha dikkatli bakmaya başladığımda bu onun da dikkatini çekmiş olmalıydı.

''Ne oldu?''

''Burayı da hatırlıyorum.'' dedim ve acı dolu bir sesle ekledim. ''Diğer her yer gibi.''

''Dün gece aklıma bir şey geldi. Sadece anneni ve arkadaşını aradın. Başka birilerine daha ulaşmaya çalışabilirsin.''

Anlaşılan dün gece ben hayatta kalmaya çalışırken o benim yerime de düşünmüştü. ''Babanı arasan mesela?''

''Babam yok.'' dedim sadece.

Bir anlığına duraksadıktan sonra pişman olmuş bir şekilde, ''Kusura bakma, bilmiyordum. Gerçi nereden bilecektim? Başın sağ olsun.'' dedi.

''Ölü değil.''

Sesim buzdan farksızdı ve bu da ortamı daha da germişti. Sessizliğinden ne diyeceğini bilemediğini anlayabiliyordum. Bir şeye karar verememiş olacak ki ağzından tek kelime daha çıkmadı. Bu beni her ne kadar şaşırtsa da ona minnettar kaldığım bir gerçekti. Ne zaman insanlara bundan bahsetmek durumunda kalsam ısrarla devamı hakkında sorular sorup asla pes etmeden hikâyenin tamamını isterlerdi. Karakolun girişinde duran bir polis bizi durdururken ikimiz hala konuşmuyorduk.

''Buyurun?''

Buraya kadar ne konuşacağım konusunda hiçbir şey düşünmediğimi fark ettiğim an donakaldım. Polis memurunun yüzüne boş boş bakarken arkamdaki Tuna araya girdi.

''Kolay gelsin memur bey. Arkadaşım galiba kayboldu, daha doğrusu bizde neler olduğu konusunda karmaşık durumdayız. Tanıdığı kimseye ulaşamıyoruz. Yardımcı olabilir misiniz?''

Ona doğru bakarken tebrik etmemek için kendimi zor tuttum. Böylesine karmaşık bir durumu nasıl hızlı ve kolay ifade edebilmişti?

Polis bir ona bir bana baktıktan sonra, ''Gelin bakayım benimle.'' dedi.

Onu takip ederken sessizce, ''Güzel ve temiz oldu.'' dedim.

Gülüşü tüm yüzüne yayılmış gözlerinin kısılmasına neden olmuştu.

''Ağzım biraz laf yapar.''

''Belli.''

Polis memurunun peşinden etrafı camla çevrili bir odanın önüne gelmiştik. Memur bizim yerimize kapıyı çaldı ve hemen arkasından açarak içeri geçmemizi bekler gibi durdu.

Biz içeri geçerken o kapıda durdu ve masada oturan diğer polise doğrudan bakarak,

''Komiserim bu gençler kaybolmuş sanırım. Ben de çok anlamadım. Bir size de anlatsınlar dertlerini.'' dedi.

Komiser başıyla onay verirken bize eliyle 'oturun' işareti yaptı. Polis memuru selam verip kapıyı kapatırken masanın hemen önündeki iki sandalyeye karşılıklı oturduk.

''Evet gençler, sorun nedir?''

Tuna bakışlarını bana çevirirken oturduğum deri sandalyede kıpırdandım ve biraz öne çıktım.

''Aslında kaybolmadım. Yani, bilmiyorum. Burada oturuyorum ama evimde başka birisi oturuyor, tanıdığım kimseye ulaşamıyorum. Ayrıca...''

Tam inşaat olayından bahsedecekken bunun iyi bir fikir olmadığına karar verip duraksadım.

''Ayrıca?''

''Çalıştığım kafede de beni tanımıyorlar.''

Orta yaşlı adamın alnı yavaş yavaş kırışmış ve gözlerindeki anlamsız ifade belirginleşmişti.

''Sen emin misin burada yaşadığına kızım? Anlattıklarından öyle değil gibi gözüküyor.''

Refleksle sesim yükseldi ve tüm bedenimi kullanarak, ''Burada yaşıyorum!'' dedim. ''Yemin ederim burada yaşıyorum. Her şey birebir aynı. Herkes aynı.''

Omuzlarım çökerken pes etmek üzereydim. Kimseyi inandıramıyordum ve haksız da değillerdi. Bu ana kadar beni izleyen Tuna araya girdi.

''Komiserim durum biraz karışık ama en azından bir soruştursanız. Gerçekten zor durumdayız.''

Komiser dönüp Tuna'ya baktı ve şöyle bir baştan aşağı süzdü.

''Sen? Sen tanıyor musun?''

''Hayır, tanımıyorum. Dün tanıştık ama zor durumda olduğunu gördüğüm için yardım etmeye çalışıyorum. Siz de aynı hassasiyeti gösterirsiniz diye düşünüyorum.'' derken evimde oturan bir başkasının kendisi olduğu bilgisini paylaşmaması dikkatimi çekmişti.

Adam bir ona bir bana baktıktan sonra iç çekti. İşi başından aşkınken böyle bir durumla uğraşmaktan şikâyet ederse onu yargılamazdım.

''Ver bakalım kimliğini. Sonra bir ifadeni alalım duruma göre kayıp ilanı veririz belki bir tanıdığın ulaşır.''

Çantamı önüme alıp içinden cüzdanımı, ardından kimliğimi çıkarıp komisere uzattım. Elimden dikkatsizce aldığı kimliğimle önündeki bilgisayarına döndü. Göremediğim bir şeyler yaparken Tuna'nın bakışları hala üzerimdeydi. Ben ise yalnızca bilgisayarın arkasını izliyordum. İki dakika içerisinde komiserin bakışları değişti, kaşları çatıldı ve anlamsız bir ifadeyle yeniden kimliğime baktı. Gözleri iri iri açılırken bana döndü. Korkuyla oturduğum sandalyenin demirlerine tutundum.

''Kızım sen kaç yaşındasın?''

''Y-Yirmi dört.'' derken benim de yüzümde tıpkı onun gibi bir ifade oluştu. Kaşları havalandı ve oturduğu koltukta geriledi.

''Siz benimle alay mı ediyorsunuz?''

Yeniden kimliğime ve muhtemelen fotoğrafıma göz attıktan sonra tekrar bana baktı. Bedenim hissettiğim baskıyla tepki vermeye başlamıştı. Ellerim titrerken göğsüm hızlı hızlı inip kalkıyordu. Tuna'nın benden daha sakin kalmaya çalıştığını ama buna rağmen gözlerine yansıtmaktan kaçamadığı paniğini gördüm.

''Ne oldu?'' dedim korkuyla.

Kimliği ikimizin görebileceği şekilde bize çevirdi. ''1996 doğumlusun.''

Kendimi tam bir aptal gibi hissederken sinirlenmeye başladım. ''Evet.'' dedim sorunun nerede olduğunu anlamaya çalışarak. ''Yirmi dört yaşındayım yani.''

Tuna iri iri açılan gözleriyle bana bakarken kafasını 'hayır' der gibi iki yana salladı. Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken deliye dönmeme ramak kalmıştı.

''Ayrıca Türkiye sınırları içinde senin T.C numaran ile kayıtlı bir vatandaş yok.''

Suratım bir tokat yemişçesine sarsılarak geri çekildim. Komiserin yüzüne bakakaldığımda kalp atışlarımı kulaklarımda hissediyordum. Tuna kaba olmamaya çalışarak komiserin elindeki kimliğimi usulca çekip aldı. Bu olağanüstü durumu nasıl toparlayacağını bilemez vaziyette, ''Kusura bakmayın sizi meşgul ettik biz en iyisi gidelim. '' dedi.

Ayağa kalktığını görsem de hiçbir şey yapamadım ve oturduğum yerde kaldım.

''Bir dakika, bunun herhangi bir açıklaması ya da nedeni olmalı. ''

Komiserin meraklı ve şüpheli ses tonunu almamak mümkün değildi. Büyük bir sessizlik içinde sanki bir rüyayı dışarıdan izliyormuş edasıyla öylece dururken kendimi bir an önce buradan atmak, uyanmak istiyordum.

''Eğer biz öğrenirsek size de açıklamasını yaparız. Kolay gelsin, komiserim. İyi günler.''

Tuna neredeyse kaçarmışçasına beni kolumdan tuttuğu gibi odadan çıkardı. Koridor boyu hızlı hızlı yürürken onun bir kuklası gibi peşinden sürükleniyordum.

''Ben neredeyim?''

Kendi sesimi duyana kadar bunu sadece içimden geçirdiğimi sanıyordum. Soğuk rüzgâra karşı dışarıya adım attığımızda kolumu Tuna'dan çekip kurtardım.

Yanlış bir şey yapmadığı halde, ''Kusura bakma.'' dedi. ''Sana kal gelince ne yapacağımı bilemedim. Biraz daha dursaydık olay beklemediğimiz bir yere gidebilirdi. Hemen uzaklaşalım.''

Yutkundum.

Ağır adımlarla merdiven basamaklarını inerken korkuyla Tuna'ya döndüm. Hala elinde tuttuğu kimliğime bir de o alıcı gözüyle baktıktan sonra, ''İnanamıyorum.'' diye mırıldandı. Henüz karakolun önünden ayrılamamışken durdum.

''NEYE?''

Bağırışımla etrafımızdan geçip giden veya merdivenlerde oturan birçok kişinin bakışlarının hedefi haline geldik.

''Neye inanamıyorsunuz? Ne oluyor ya?''

Tuna korku ve hayret dolu gözlerle, ''Maya.'' dedi. Adımı onun ağzından duymak bile öyle yabancı gelmişti ki. ''Sen... En son hangi yılda olduğunu hatırlıyorsun?''

Sanki beynim kafamın içinde patlayacaktı. Şakaklarımdan doğru giren bıçak kadar keskin ağrılarla kelimeleri toparlamakta zorlandım.

''Bu... Nasıl bir soru?''

''Bak, çok zor şeyler yaşadığını görebiliyorum ama...''

''Ama?'' diye üsteledim titreyen ellerimi sıkarak.

''Ama bu kimliğe göre 48 yaşında olmalısın.''

Bir an önce üzerinden atıp kurtulmak ister gibi söylediği kelimeler boğazıma kadar dolan o çaresizliği, hissetmek istemeyeceğim kadar şiddetli korkuyu taşıran son damla oldu. Elimi dudaklarım üzerine götürürken başımı olamayacağına emin olduğum bu durum karşısında hızlı hızlı salladım.

''2020 yılındayız.'' dedim güçlükle. Kafasını olumsuz anlamda salladı. Her şey kuvvetli bir hıçkırıkla dışarı atılırken kendimi üzerinde durduğum basamağa bıraktım. Dudaklarım arasından çıkıp giden hıçkırıklar ve göz yaşlarıyla başımı ellerim arasına aldım.

''İmkânsız. Hepsi imkânsız. Her şey imkânsız.''

Yanıma oturduğunu çok sonradan fark edebileceğim kadar yavaş hareketlerle yanıma geldi. Gökyüzünden duyduğum bağırışın ardından yağmur damlaları hızlı hızlı üzerime düşmeye başladı. Ellerimle oturduğum yeri tutarken gözyaşlarımı durdurmam epey zamanımı aldı. İçimde halledemediğim duygular, içinden çıkamadığım düşünceler beni yiyip bitirmeye başlıyordu. Aklım, söylenen ve görülen hiçbir şeyi mantığına oturtamıyordu. Bunlar doğru olamazdı. Başka bir yılda olamazdım! İnsanların hayatından öylece silinip gidemezdim!

Başımı kaldırmayı başardığımda yüzüm acı dolu göz yaşlarıyla ıslanmış, gözlerim canımı acıtacak kadar yorulmuştu. Yavaşça sağ tarafımdaki Tuna'ya baktım. Elleri önünde, ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Ona baktığımı görünce hemen kafasını bana çevirdi.

''Hangi yıldayız?''

Cevabını duymaktan korktuğum soruyu dile getirirken sesimin titremesine engel olamadım. Hiçbir şey söylemeden bileğindeki akıllı saatinin ekranını açıp bana gösterdi.

1 Kasım 2044.

Ellerimle gözlerimi ovuşturdum ve küçücük ekrana yeniden baktım. Boğazımdan yukarı doğru yayılan sıcaklıkla boğulacağımı sandım. Elimi götürüp nefes alışverişlerimi düzenlemek ister gibi göğsümün üzerine koydum.

2044.

''Maya?''

Tuna'nın sesiyle gözlerimi zar zor ekrandan ayırabildim. Hala her an uyanacağım ve bir 'oh' çekip kaldığım yerden hayatıma devam edeceğim bir rüyanın içinde hissediyordum. Bunları nasıl sindirebilirdim ki? Nasıl kabul edebilirdim?

''İ-iyi misin?''

''Hayır.''

Dürüstçe verdiğim cevap oldukça acı vericiydi. Yağmur damlaları daha da hızlanıp saçlarımı ıslatacak kadar arttığında Tuna etrafına bakındı.

''Özür dilerim ama okula gitmem gerekiyor. Kaçırmamam gereken bir ders var, hocası çok-''

''Gidebilirsin.''

Ondan uzaklaşırken söylediğim tek şey bu olmuştu. Dizlerimi kendime doğru çektim ve kollarımı doladım. Tuna sırtındaki çantasını diğer koluna da takarken ayağa kalktı. Birkaç basamak aşağı inerken ondan tarafa bakmıyordum. Ta ki bir anda durup, ''İstersen benimle gel.'' diyene dek.

''Niye seninle geleyim?''

Berbat bir haldeydim. Dağılmış, karmakarışık ve hayatım üzerime yıkılırken enkazın altında sıkışıp kalmıştım.

''Başka nereye gideceksin?''

Tuna konuşurken zihnimde yankılanan tek bir şey vardı: 1 Kasım 2044.

''Hiçbir yere.'' dedim dümdüz bir sesle. Kuruyan yanaklarım yağmur damlalarıyla yeniden ıslandı, gözlerim ise tek bir noktaya takılıp kalmıştı. İmkânsız diyordum içimden. Tüm bunlar imkânsız.

''O zaman benimle gel.'' dedi yeniden ve ekledi. ''Havaya bak. Dışarıda böylece duracak mısın? Durak hemen ileride. Okula da üç – dört durak zaten hemen gideriz.''

Benimle birlikte beklerken onun da en az benim kadar ıslandığını görmek mümkündü. Öylece dururken aklımda beliren yeni bir soruyla, ''Santralde mi okuyorsun?'' dedim.

''Evet.''

Oturduğum yerden hızla kalktım. Elimin tersiyle gözlerimi silerken burnumu çektim.

''Geliyor musun?'' diye sordu.

''Evet.''

''O zaman hadi.''

Karşıdan karşıya geçmek üzereyken sıkıntıyla iç çektim.

''Tahmin edeyim, sen de orada okuyorsun.'' dediğini duydum.

''Evet, öyle.''

''Arkadaşın da mı orada okuyor? Belki onu bulabiliriz.''

Gözlerimi devirmeden önce, ''Ben de onun için geliyorum ya zaten.'' dedim.

#

Turnikelere geçmeden önce geniş merdivenlerden inip kimsenin bize çarpmayacağı bir köşede duruyorduk.

''Okul kartına bakayım.'' dedi Tuna.

Cüzdanıma sıkıştırdığım okul kartımı çıkarıp ona gösterdim.

''Kart aynı da... Okul numaran sorun olabilir. Yani turnikeden geçerken bir de güvenliklere yakalanmayalım.''

''Ne yapacağım?''

''Şöyle yapıyoruz. Kartı kaldırıyorsun, ben güvenlikle konuşup seni içeri aldırıyorum.'' dedikten sonra işaret parmağıyla gözlerimi göstererek devam etti. ''Sen de bana yardımcı olmak için insanlara şöyle bakmamaya çalışıyorsun.''

Ben henüz ona bir cevap verememişken önden giderek beni peşinden gitmek zorunda bıraktı. Omuzlarım düşerken ellerimi saçlarıma geçirdim. Öğrenciler hızlı hızlı turnikelerden geçerken Tuna aceleyle kulübede duran güvenlik görevlilerinden özellikle diğerlerine göre biraz daha yaşlı olana yaklaştı.

''Abi kolay gelsin.'' dedi.

Adam onu gördüğü gibi ayağa kalkıp cama yaklaştı ve ''Ooo nerelerdesin?'' dedi.

Belli ki aralarında bir ahbaplık vardı, açıkçası buna şaşıramadım çünkü Tuna'da herkesle dost olabilecek bir hava olduğunu en başından anlamıştım.

''Biliyorsun ben sık uğramıyorum.'' dedi Tuna gülerek.

''Bilmez miyiz?'' derken adam ona eşlik ediyordu. Tuna'nın hemen arkasından sahte bir öksürükle dikkatlerini bana çektim.

''Ah, evet. Abi, arkadaşım Maya. Yurt dışından geldi, gidecek yeri yok. Ben de eve bırakamadım direkt buraya geldik. İçeri girebilir mi?''

Adam biraz eğilip beni görmeye çalıştı.

''Tamam girsin ama kimliğini bıraksın.''

''İşte orada da bir sorunumuz var ki Maya havaalanında kimliğini düşürdü. Bi' güzellik yapıp bu seferlik içeri alsan?''

Adam bir ona bir bana baktıktan sonra yüzünde imalı bir gülümseme oluştu. ''Kimseye söyleme. İçeride de dikkat çekmesin, tamam mı? Adın neydi canım?''

Bir anlığına konunun ben olduğumu unutup dalmışken silkelendim.

''Maya Yıldırım.''

''Tamam hadi geçin, açıyorum kapıyı. Şu ziyaretçi kartını da al.''

''Eyvallah abi, çok sağ ol.'' dedi Tuna.

Adamın camın altından uzattığı kırmızı askılı kartı alırken benim için açtığı kapıdan içeri girdim. Turnikeden geçen Tuna aceleyle yanıma geldi.

''Sanırım ucuz yırttık. Diğer türlü daha çok dikkat çekecektin.''

Hiçbir şey söylemeden kampüsün içine doğru yürürken kollarımı göğsümde birleştirdim.

''Benimle derse girmek zorunda değilsin istersen kafelerden birinde oturabilirsin.''

''Fark etmez.''

''Muhabbetine de doyum olmuyor. Ne konuşkansın.''

Yeteri kadar karman çorman değilmişim gibi benden beklenen bu istek karşısında ona yollayabileceğim en berbat bakışı yolladım. Suratıma bakarken ekledi. ''Ve güler yüzlü.''

Gözlerimi devirip kafamı çevirdim. ''Hangi bölümdesin?''

''Psikoloji.''

''Ben de.''

Şaşkınca bana dönerken, ''Gerçekten mi?'' dedi.

Şaşkınlık duygumu yaklaşık yarım saat önce kaybetmiş olmalıydım ki hiçbir tepki veremedim.

''Evet. Derse gelmem sorun olur mu? Arkadaşımı bulmam lazım.''

''Hayır, olmaz. Hallederim.''

''İyi.''

Kafamda hala sindiremediğim düşüncelerle yürümeye devam ederken artık Beren'i bulmamın ne değiştireceğini merak etmeye başladım. 2044 yılındaydım. Her şey birebir aynıydı ama ben 2044 yılındaydım, öyle mi?

Seguir leyendo

También te gustarán

27.7K 1.5K 18
Evsiz yaşayan mı bilir hayatı? Yoksa evinde yaşayanmı? Bunu bilmek için illa evimizin yanması mı gerekir? Instagram:abyssbook Takip etmeyi unutmayın...
318K 9.9K 27
ZORLA EVLİLİK VARDIR, ONA GÖRE OKUYUN. Umursamaz tavrı beni sinirlendirmişti, babamın götünden resmen ter akıyordu. Kapıyı kapattı ve stresle bana ba...
53.5K 7.4K 107
TAMAMLANDI✓ Capital Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü'nden dahi bir omega olan Xu Xinghe, mezuniyetinden bir yıl sonra yapay zeka dehası taraf...
OYUN SONU Por silayaz

Novela Juvenil

22.9K 997 18
"Az daha dayan, seni göğüs kafesimin içine saklayıp bütün mutsuzluklardan, umutsuzluklardan ve kötü olan, senin o narin yüreğini incitebilecek her şe...