Zalim Ruhların Dansı (Kanın Ş...

By Onemacikgoz

20.3K 2.7K 4.2K

"Sırların zinciri koptu Bedel kanla yazıldı Yükselmek için yeniden doğdu Yıkımın kıvılcımları dört bir yan... More

TANITIM✨
GİRİŞ
1.Bölüm: KATRAN KARASI AYAK İZLERİ
2.Bölüm: VEDA
3.Bölüm: DİKENLİ DOST ELİ
*4.Bölüm: VİCDAN VE ZEHİR MAHKEMESİ
*5.Bölüm: KAFESİNDE ÇIRPINAN EJDERHA
6.Bölüm: KRAL VE MELEZ
7.Bölüm: MAMBA
8.Bölüm: YERALTINA DÜŞEN KAYIKÇIYA SARILIR
9.Bölüm: KALBİN GÖLGESİNDE YETİŞEN GADDARLIK
10.Bölüm: AŞIKLARIN NEFRETİ
*11.Bölüm: AYNA AYNA
*12.Bölüm: YALNIZ BEYAZ SIRTLAN
13.Bölüm: ÇÖL YILANI
14.Bölüm: YAKICI İTİRAFLAR
15.Bölüm: KANAYAN DÜŞLER
16.Bölüm: KADER İPLİKLERİ
*17.Bölüm: ÖLÜMDEN DOĞANLAR
*18.Bölüm: YANIK İNTİKAM KOKUSU
19.Bölüm: IŞIK VE KARANLIK ARASINDA BİR İBLİS
20.Bölüm: ADI YIKIM OLACAK
21.Bölüm: MEİMORA
*22.Bölüm: KUĞULAR VE DÜŞLER
23.Bölüm: TUTKU VE NEFRETİN DANSI
24.Bölüm: OKYANUSUN SONU, UÇURUMUN ZİRVESİ
25.Bölüm: ÖRÜMCEK AĞI
26.Bölüm: ÖLÜMÜ ALDATMAK
27.Bölüm: ZİNDAN
28. Bölüm: YARALAR VE YEMİNLER
29.Bölüm: BABA, OĞUL VE TANRIÇANIN SOYU
31.Bölüm: GECENİN YEMİNİ ZİFİRİEŞLERE AİT
32.Bölüm: KANIN ŞARKISI ASLA SUSMAZ
33. Bölüm: KANIMIN KANI
34. Bölüm: ÖLÜM YOKTUR FEDAKARLARA
35.Bölüm: CADININ HALEFİ
36.Bölüm: ÇÖKÜŞ VE YÜKSELİŞ
37. Bölüm: EŞ YAZGILAR
38.Bölüm: YILDIZLARDAN BİLE ESKİ BİR KEHANET
39. Bölüm: GECE, KAN VE RUH
40. Bölüm: SAVAŞ ÇIĞLIKLARI
SON SÖZ🩸

30. Bölüm:YARIM KALAN BİR SAVAŞ

343 51 77
By Onemacikgoz


"Yarım Kalan Bir Savaş"

You all are the same
You're just another goin' up in the flames
And if I'm gon' die in the fight
It'll be while I am bringing you down to the grave

  Hiçliğin ortasından çekilişine tek bir göz kırpışı yetmişti. Yeniden kendi bedenine, zihnine, ruhuna ve gözlerine kavuştuğunu idrak edemiyordu ama. İstila edilmiş, parçalanmış ve geriye bir toz parçası bile kalmamış bir kale gibi hissediyordu kendini. Tükenmiş, yorulmuş ve savaşamayacak kadar güçsüz. Kalbinin attığını anlayamayacak kadar kaybolmuş.

Elysthram işkence odasını kırıp geçmiş, gerçek bir kargaşa yaratmıştı. Şimdi ise yeni bir kargaşa yaratarak etrafa saçtığı ne varsa geriye çekiyordu. Rüzgâr taşa doğru akıyor, büyüsünü bir kara delik gibi emiyor ve içinden taşıp yeri sırıl sıklam etmiş kan damlalarını küçük keskin kristaller gibi içine topluyordu. Odadaki herkes bir yere sığınmaya bedenini herhangi bir şeyin ardına saklamaya çalışıyordu.

Annarithel Orvira bir et parçası gibi yüzü koyun yatarken, ciğerlerine işkence eden nefesiyle ağzından ve burnundan akıp göle dönüşmüş kanı titretiyordu. Bıçaklara dönüşmüş kan damlalarının taşa çekilirken bacaklarını ve kollarını kestiğine emindi, tüm bedenini parçalayabilirlerdi, hiçbir şey hissetmiyordu çünkü.

Rhyvar odanın bir ucundan yerde sürünerek Annarithel'a yaklaşmıştı. Hiçbir güç ona ulaşmasını engelleyemezdi kız bunu biliyordu. İblis pençelerini taş zemine saplaya saplaya yanına geldi. Odanın içindeki fırtına öyle şiddetliydi ki, taş iblisini ve ruhunu içinden koparmakla tehdit ediyordu.

Sisli pençeler önce ayak bileğini kavradı Annarithel'ın. Hırlayışını ve boğuk sesini duyabiliyordu. Beline sarılıp, siyah sicimler saçılan gövdesini üzerine kapattığında hâlâ Rhyvar'a bakmıyordu. Onu kollarının arasında sarmalayıp, saçlarını ve yanaklarını çıldırmış gibi okşarken, bir şeyi olup olmadığını kontrol ederken bile görmüyordu adamı. Çünkü Annarithel, tam karşısına, gözlerini Elysthram'ın hiddetinden ayırmadan doğrulmaya çalışan Kael'e dikmişti.

Elysthram tüm büyüyü içine hapsettiğinde oda kısa bir süreliğine sessizliğe büründü. Kan damlaları yok oldu, fırtına dindi. Taş son bir kez kapalı gözleri bile eritmeye yetecek kadar parlak bir ışık saçarken yer zangırdamaya başladı. Rhyvar, Annarithel'ın üzerine hızla kapandı.

Taş, zeminden arta kalan parçaları bile yerinden kaldıracak bir kuvvetle enerji patlamasını saldığında Rhyvar darbeyi sırtına yedi ve Annarithel'ın arkasına savruldu.

Zaman yavaşladı ya da aklının kontrolünü yitirmiş Annarithel'a öyle geldi. Taş yavaşça yere düşmeye başlarken, boşlukta ince uzun kara bir yarık açıldı. Kalınlığı ya da ağırlığı yoktu öylece havada süzülüyordu. Genişlemeye başladığında içinden kızıl-siyah dumanlar saçılmaya başladı.

Karanlık yarığın iki kenarında tırnaklarını geçirmiş eller göründü.

Katrileah ve Luna, odanın bir ucunda dizlerinin üzerine çöktüğünde verdikleri derin nefesi duyabiliyordu Annarithel.

Siyahlığı delip geçen adam odanın zemine adım attığında, Katrileah'nın hıçkırığını işitebiliyordu.

Yere çarpmak üzere olan Elysthram'a baktı Annarithel, içindeki bir parça patlamasını istedi. Yere düşmesini ve her şeyi yok etmesini.

Ama adam, taşı zemine değmesine ramak kala yakaladı.

Annarithel'ın bakışları uzun çıplak bacaklarından yukarıya tırmandı. Adımların ona yaklaştığını biliyordu ama öylece gözünü bile kırpmadan adamı izliyordu.

Mermer gibi beyaz bir teni, bacakları kadar uzun bir gövdesi ve kasıklarına kadar inen beyaz saçları vardı. Beyaz değildi portrelerinde, kapkaraydı o saçlar. Kollarını iki yanına açmış uzun nefesler çekiyordu. Yaşamın tadını çıkarıyordu. Geri dönüşünün.

Yüzüne bakamadı Annarithel bakmak istemedi. O gözleri görmek istemedi. Bunun gerçek olduğunun kanıtı olabilecek ve kızın iradesinin kırıntılarını da küle çevirecek o karanlık bakışlarla yüzleşmek istemedi.

Adam elinde Elysthram, kızın önünde tek dizinin üzerine çöktüğünde Annarithel dişlerini sıkarak gözlerini kapattı.

Bir ceset kadar soğuk ve ruhunda can yakıcı karıncalanmalara sebep olan dokunuşu yanağında ve göz kapaklarında hissettiğinde safra boğazını yaktı Annarithel'ın.

"Aç gözlerini," dedi adam. Sesi soğuktu, savaşın ardında bıraktığı ölüm rüzgârlarını çağrıştırıyordu. "Aç gözlerini ve neler başardığına bir bak. Kehanetimin anahtarı."

"Sakın ona dokunayım deme!"

Annarithel Rhyvar'ın iblisinin güçlükle fırlayan boğuk sesini duyduğunda gözlerini açtı. Sırtında sıcaklığını hissediyordu ama ayağa kalkacak gücü olmadığını biliyordu.

Yağmacı Prens, Zanosrit Kardeşliği'nin lideri Molzeun karşısında duruyordu. Donuk bir suratı vardı, uzun kare bir çenesi ve Rhyvar'ı dikkatle izleyen siyah gözlerinin akında kırmızı damarlar. Artık gerçekti.

"Ne kadar da eşsiz bir bağ," dedi Molzeun. Sesinde ve yüzünde tek bir duygu kıpırtısı yoktu. "Ama o bana ait genç Kara Savaşçı."

  Rhyvar'ın kükreyişi Annarithel'ın içini titretti. "Ona, dokunma..."

Molzeun'un dudağının kenarı gaddar ve bir o kadar garip bir gülümsemeyle kıvrıldı. Sanki, gülümsemeyi hatırlamaya çalışıyordu.  Ayağa kalkarken, avucunu Annarithel'a doğru açtı. Bakışlarını kız ve Kara Savaşçı arasında dolaştırdı. Hareketlerindeki zarafet ve çabasız güç gösterisi Annarithel'ın kanını donduruyordu.

Rhyvar, Annarithel'ın belini kavrayıp sırtını kucağına yerleştirdi. Etraftaki herkese beyaz ve karanlık sisler dolaşan iblis gözleriyle vahşi bakışlar attı. Kızı kollarının arasında sardı, kimseler ona ulaşmasın diye. Kimseler ona bir daha dokunmasın, diye.

Annarithel ise Rhyvar'ın kollarını ve bileğini sıkı sıkı tutmasına karşın, bakışları bomboştu. Bedeni tepki verebiliyordu ama zihni çoktan çöküşün eşiğinden atlamıştı.

Molzeun omzunun üstünden zevkle ikisini izleyerek arkasını döndü. Gözyaşlarına boğulmuş Katrileah ve Luna'ya baktı. "Benim sadık müritlerim," dedi tatmin dolu bir nefesle.

Katrileah ayağa kalkarken, gözyaşlarını silmedi bile eğik boynunu kaldırmadı. Annarithel onu ilk defa böyle görüyordu. Molzeun'a olan aşkını, korkusunu ve sevgisini kazanma çabasını görüyordu. Acınası ve bir o kadar da ürkütücüydü. Tanıdığı en tehlikeli kadının bir adamın, bu adamın karşısında kıvranışı onu korkutuyordu.

Odada kuşku dolu, kırgın sesi yankılandığında tüm gözler Kael'e döndü. "Baba..."

Annarithel yeniden Kael'in, Molzeun'la neredeyse aynı kara gözlerine, sırım gibi vücuduna ve çehresine baktığında öfke teninin altında kavrulmaya başladı.

Molzeun ilk defa duyguları olduğuna dair küçük bir tepki gösterdi ama o da gelip geçici, şüphesiz bir taklitti. Kael'e bakarken adımları sabitlendi. Boynunu büktü, tanımaya çalıştı. Gözlerini, kanla ıslanmış yüzünü ve vücudunu izledi.

Kael'in umut, bekleyiş ve kederle dolu bakışlarını darmadağın etmek istedi Annarithel.

"Bu o Molzeun, Mireva'dan doğan çocuğun," dedi Katrileah ürkek bir fısıltıyla.

Molzeun, Kael'e yaklaştı ve küçük bir çocuğu teselli eder gibi omzunu kavradı. Dokunuşunun ne kadar sahte olduğunu görebiliyordu Annarithel. "Yuvana hoş geldin oğlum, vârisim."

Kael, titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Rhyvar'ın hırlayışını işittiğinde, gözlerini kapatmak ister gibi oldu ama onlara bakmaktan kaçındı.

Ve Annarithel ne şimdiyi, ne sonrayı ne de ne olacağını düşünmeden; patlamış pencerelerden yere saçılan cam parçalarını avcuna kesikler atarken kavradı.

Rhyvar'ın kollarının arasından kurtulup Kael ve Molzeun'a doğru koştu. Acı ve hiddetle dolu çığlığı yankı buldu.

Molzeun, Annarithel'a bakmak için hızla kenara çekildiğinde kız elindeki cam parçasını çoktan savurmuştu.

Kael kaşından yanağına kadar uzanan derin bir yarıkla kanlar içinde kalırken bir feryatla kendisini geriye attı. Cam parçası gırtlağına inemeden Molzeun, Annarithel'ı kollarıyla sarıp Kael'den uzaklaştırdı.

Onu itebilir, odanın bir ucuna savurabilir ya da büyüsü her ne halta yarıyorsa onunla vurabilirdi. Ama kızın kemiklerini kırarcasına sıkarak göğsüne hapsetti. Saçını korkunç bir şefkatle okşayıp, sanki yatıştırılması gereken bir yırtıcı gibi sakinleştirmeye çalıştı.

Cam, Annarithel'ın elinden düşüp parçalara ayrıldı. Molzeun'un kapanından kurtulmaya uğraşmadı bile ağlar, çığlık atar ve çıldırmış gibi aynı kelimeleri tekrarlarken Yağmacı Prens'in omzunun üstünden Kael'e baktı. "Seni öldüreceğim, seni öldüreceğim, seni öldüreceğim..."

  Molzeun, Annarithel'ın saçlarını koklayıp; iblisi azgın alevler gibi bedeninden süzülen Rhyvar'a dudağında tekinsiz bir kıvrımla baktı. "El değmemiş bir vahşilik, ne kadar da büyüleyici," diye fısıldadı. "Sadece kanı tanıyor ve kana inanıyor. Çözümün yalnızca o olduğunu biliyor. Enhrecha, seninle gurur duyuyor olmalı, benim olan."

Annarithel onu duymadı, Kael'i izliyordu. Başı hıçkırıkları ve hâlâ devam eden kelimeleriyle titrerken, yeminini adamın bedeninin her yerine kazıyordu bakışlarıyla.

Rhyvar, iblis pençelerini gere gere ikinci derisi karanlık bir ateş topuna dönerken Molzeun ve Annarithel'a doğru yürüdü. "Bırak onu..."

Molzeun Annarithel'ın saçlarını bir kere daha kokladı. Bakışlarını Rhyvar'dan ayırmadan, beyaz saçlarını tepesinden başlayarak okşadı, ensesine indiğinde hafifçe kavradı. Parmaklarını boğazını sıkar gibi sabitledi. Tek kaşını kaldırarak Rhyvar'ın tek bir adımıyla daha neler yapabileceğini gösterdiğinde, Kara Savaşçı bir yumruk yemiş gibi olduğu yerde kaldı.

Annarithel'ı bıraktığında dizlerinin üzerine yığılmadan Rhyvar koşup kollarının altından yakaladı. Kanatlarıyla sarar gibi göğsüne hapsetti.

Molzeun coşku dolu bir kahkaha patlatırken uzun beyaz saçlarını savurarak etrafında döndü. Harabeye dönmüş, en küçük deliğe kadar kanla ıslanmış, diyarın en kudretli gücünün yıkıp geçtiğin odanın göğüne doğru kollarını kaldırdı. Bir kahkaha silsilesi daha haykırdı. Avcundaki Elysthram'ı yumruğunun içine hapsetti ve mağrur bakışlarıyla derin bir nefes çekti.

"Geri döndüm," diye fısıldadı. "Yeminlerimi tamamlamak için. Başladığım işi bitirmek için. Thallieos'un gerçek efendisi olmak için.  Merhametli yıkıma hizmet etmek için..."

🩸

Hücrelerine atıldıkları sırada Leoraan ve diğerlerinin haykırışlarını, kapıya vura vura inletişlerini duymamıştı Annarithel. Duvara zincirlenirken, prangaları bileklerine geçirmelerine izin vermişti. Callidus, Zanosritlerin etlerini koparmak için atıldığında boynundaki zincirden tasmayı daha çok sıktıklarını görememişti; yoldaşı ayaklarının dibinde ona bakması için beklerken yüzüne bakamamıştı. Rhyvar'ın sırtındaki yarıklara merhem sürmek bir yana dursun, adamın acısına rağmen onu göğsüne yaslayışını bile hissedememişti.

Yemeden, içmeden, tek kelime etmeden sonsuzluk gibi geçen bir ya da iki gün geçirmişti. Koridorlarda tek bir muhafız bile dolaşmıyordu. Şatoda Molzeun'un dönüşüne rağmen ölüm sessizliği vardı. Ne Elysthram'ın ne de onların büyüsünü sezip şatoyu basmaya çalışan insanlar olmamıştı. Ne katliam vardı, ne kutlama. Bunun bir sebebi olduğunu biliyordu. Bir şeyler döndüğünü biliyordu ama pes etmişti Annarithel.

Sadece boşluğu izliyordu. Nefes bile almayı unutacak gibiydi. Her yerde Ellyro'nun yüzünü görüyordu. Kalbine saplanan baltayı kontrol eden gerçek kişiyi ve bunca zamandır yalnızca manipüle edilip bir kehanete itilişini. Molzeun'un damarlı siyah gözlerini...

Rhyvar sürekli onunla konuşmaya çalışıyordu, yanaklarını ve saçlarını seviyor; parmaklarını okşuyor ve öpüyordu. Kana bulanmış bez parçalarını, yine kandan ibaret su teknesine batırıp Annarithel'ın yüzünü temizliyordu. Dizlerindeki ve avuçlarındaki yaraları sarıyordu. Kara Savaşçı'nın da en az onun kadar yıkıldığını biliyordu. En az onun kadar ihanete uğramış ve kalbi kırık hissettiğini. Ama Rhyvar ikisi için de ayakta kalmaya çalışıyordu.

Bir süre sonra sırtını tıslayarak duvara yaslayışından ve ellerini üzerinden çekişinden pes ettiğini düşünmüştü Annarithel. Ama öyle olmadı.

Kara Savaşçı kollarını kızın beline dolayıp kucağına oturttu. İri elleriyle çenesini ve yanaklarını okşadı. Alnını alnına yasladığında, Annarithel kaçmasına izin vermeyeceğini anladı.

Bakışlarının daldığı boşluğu, ihaneti, kanı ve acıyı Alcard Rhyvar Zaolyen'in yara bere içindeki yüzü ve zümrüt yeşili gözleri doldurdu.

Annarithel biliyordu, Rhyvar ikisi içinde son nefesini verene kadar savaşırdı. Kız, pes etse bile. Savaşacak gücü bir daha asla bulamasa bile bunu yapardı. Bu yüzden kalbi daha çok acıyordu.

"Çığlık at, bağır, vur... Acını, öfkeni, nefretini kus ama ne olur, hiçbir şey yapmadan tek kelime etmeden durma karşımda," dedi Rhyvar neredeyse yalvaran bir fısıltıyla. "Seni böyle görmek, en yakın dostumun ihanetinden bile daha fazla acıtıyor canımı."

Annarithel'ın boğazı yandı. Dudakları titredi ama gözlerini açamadı. "Yapamam. Çığlıklarım tükendi, görmüyor musun nefret beni ne hale getirdi?"

Rhyvar, kirpiklerini ve göz kapaklarını okşadı kızın alnını alnından ayırmadan. "Benim için yap, bizim için yap. Seni soldurmalarına izin verme, seni yenmelerine izin verme. Hepsini öldürürüm Annarithel, hepsiyle savaşırım. Senin için her şeyi yaparım, yeter ki elimi tut, yeter ki benimle savaş..."

Annarithel dudaklarından taşan hıçkırığı ve ansızın sel gibi boşalmaya başlayan gözyaşlarıyla Rhyvar'ın sözleri bölündü. Günler ve saatler sonra o hain gerçeği ağzına aldı. "Onu öldürdü..."

Rhyvar kaşlarını çatıp yüzünü Annarithel'dan uzaklaştırdı. Kızın gözyaşları ellerine damladı.

"Onu öldürdü," diye tekrarladı Annarithel. "Biriciğimin canını, babasını geri getirmek için bir bedel yerine koydu. Onu öldürdü..."

"Ne?"

Annarithel gözlerini araladığında, Rhyvar'ın kanı çekilmiş yüzünden ve irileşmiş gözlerinden anladığını biliyordu.

"Rigel'ın zihnine girdi ve ona Ellyro'yu öldürttü. Bize daha Voddna'yken ihanet etmişti..."

"Hayır," dedi Rhyvar başını iki yana sallarken. "Hayır..."

Birbirlerini tanıdıkları andan bu yana ilk defa Rhyvar'ın yüzünde saf bir acı gördü. İlk defa zümrüt yeşili gözlerinden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü. Dudakları titremesin diye, kanatırcasına dişleyişine ilk defa şahit oldu. Çehresindeki o inkâr ve gerçeklerin çatışmasının yıkıcılığını kendi kalbinde hissetti.

Kız ellerini adamın boynuna doladı, baş parmaklarıyla o iki damla yaşı sildi. Rhyvar boğazını temizledi ve gözyaşlarını yutmaya çalıştı.

"Nasıl yapacağımı bilmiyorum," diye itiraf etti Annarithel. "Bu acıyla nasıl baş edeceğimi bilmiyorum. İlk defa nasıl savaşacağımı bilmiyorum. Bir daha gülümseyebilecek miyim bilmiyorum. Senin yanımda oluşunun, artık yalnız olmayışımın nasıl bir şey olduğunu öğrenebilecek miyim bilmiyorum..."

Rhyvar, alnını tekrar kızın alnına bastırdı. Gözyaşlarını görmemesi, acısını izlememesi için yaptığını biliyordu Annarithel. "Seni seviyorum. Seni o kadar çok seviyorum ki, gerçekliğini kabullenemedim. Kabullenmemek için o kadar uğraştığım ki bu bana, senden gelen iki yaraya ve aramıza giren lanet bir düşmanlığa mâl oldu. Ama şimdi biliyorum Annarithel. Ölümün kıyısında dikilene kadar senin için ve yarınlarımız için savaşacağım."

Annarithel bakışlarını kaçırmaya, gözyaşlarını görmemesi için başını çevirmeye çalıştı. Kalbindeki huzuru ve bu sevgiyi hak etmediğini biliyordu bu yüzden Kara Savaşçı'yla yüz yüze durmak istemiyordu. Ama Rhyvar izin vermedi. Başını iki yanından tuttu ve gözlerinin içine bakmaya zorladı kızı. Bakışlarının altına hapsetti.

"Bize ihanet ettiler, bize yalan söylediler, bizi kadim bir oyunun ortasına kahrolası bir tiranın geri dönerek başlatacağı savaşın başlangıcına attılar. Tanrılar, tanrıçalar, kader, dostlarımız ve düşmanlarımız... Hepsi bizi sikti Annarithel," dedi dişlerinin arasından taşan boğuk bir sesle. "Şimdi gözlerimin içine bak ve bir karar ver. Ellyro için o güzelim gözyaşlarını silip, ayağa kalkacak mısın? Seni sevdiğim, senin için savaşacağım gibi sen de benim için ve geleceğimiz için savaşacak mısın? Bu sefer kana ve yıkıma sebep olmak için değil, onu engellemek için hançerlerini çekecek misin?"

Annarithel Rhyvar'ın gözlerindeki inancı gördü. Kendisine inanmadığı kadar ona inanan adamın yüzünü inceledi. Kalbine baksa parlak bir sicimin onun kalbine uzandığını; ruhlarının nasıl birbirini okşayarak bütünleştiğini görebilecekti.

Ama hiçbir şey söyleyemedi. Gözleri ve boğazı yeniden yanmaya başladı. Hayatında hiç bu kadar dibe batmış ve çaresiz hissetmemişti. Rhyvar'ın elinin, boğulduğu karanlık kuyuya uzandığını biliyor ama onu tutamıyordu.

Kızı yanaklarından sarsıp yüzünü yüzüne yaklaştırdı Rhyvar. Bakışları titriyordu, Annarithel'a yalvarıyordu. "Sana ihtiyacım var. Sana, gerçek sana ihtiyacım var. Vahşi güzelime, diyarı karşısına alabilecek kadar korkusuz olan o kadına şimdi ihtiyacım var."

Bir damla gözyaşı daha kızın beyaz yanaklarından süzülüp, Rhyvar'ın bileğine damladı. Dudaklarını ısırdı, titreyişini engellemek için. O da Rhyvar'ın kestane saçlarını parmaklarının arasına doladı aradığı gücü bulabilmek için.

"Seni seviyorum," diye fısıldadı Annarithel. Çenesini sıktı ve dişlerinin arasından hırladı. "Seni o kadar çok seviyorum ki, kalplerini sökerken, gözlerinin içine bakıp artık yalnız olmadığımı haykıracağım."

Koridorlardan patırtılar, zincir şıngırtıları ve fısıltılar yükseldiğinde ikisi birden hücrenin kapısına baktı.

Annarithel titreyen bacaklarıyla Rhyvar'ın kucağından indi ve el ele tutuşup ayağa kalktılar. Onu almaya gelmemeleri için Enhrecha'ya bile yalvaracak durumdaydı Annarithel. Molzeun dönmüştü artık Rhyvar'a ihtiyaçları yoktu. Callidus'a ve diğerlerine.

Ayaklarını yere sabitledi. Savaşacak gücü yoktu ama zayıflığını görmelerine izin veremezdi. Rhyvar'ı ve Callidus'ı elinden almalarına izin veremezdi.

Hücre kapısının kilidi açıldı ve içeriye giren kişiyi gördüğünde donup kaldı Annarithel.

Leoraan Nedranov, prangalarından kurtulmuştu. Elinde hücre anahtarları sallanıyordu. Omzunda günlerdir görmediği engerek yoldaşı Bepthis tıslıyordu.

Zaashira arkasındaydı. Kaphreim, Roenya ve Daminarco. Malissa da yanlarındaydı.

Aralarından sıyrılıp hücreye giren Yalancı, hızla kıyafet yığınlarını ve arasında Annarithel'ın hançerleri Rhyvar'ın baltaları olan eşyaları önlerine fırlattı.

"Bu siktiğimin şatosundan kaçıyoruz," dedi Leoraan. "Hemen."

Ve bölüm sonu!
Molzeun yarım kalan savaşını tamamlamak için, tarihini baştan yazmak için geri döndü.
Rhyvar ve Anna'nın ise hayatlarının mücadelesi başladı.
Gerçek savaş ve yıkım artık kapılarında.
Ama daha öğrenecekleri çok fazla oyun ve sır var.

Bu arada bir sonraki bölüm epey uzun olacağı için bunu kısa tuttum.
Çünkü bir sonraki bölüm... +18 damgalı ve kalbimizi yakarak eriten bir bölüm olacak...

Sizi seviyorum
Kendinize iyi bakın zalim güzeller

Continue Reading

You'll Also Like

11.7M 750K 64
Sevgi acıtır, öp yaralarımdan belki sana da bulaşır.
2.5K 505 5
İki elzem Bir aşk ... Kalplerimizin acıyla beslenip büyüyeceğini kim bilebilirdiki ... bazı kalpler acıyla büyürdü . Aşk acı dolu kalplerimize yasak...
3.6M 301K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
3.9K 147 19
Bir kızın sevdiği kişinin sevgilisi olduğunu öğrenmesi ve bunun üzerine yaşanan günler.