DELİ(RAFTA)

By gulsenkilicaslan_g

28.2M 1M 205K

Annem ve babam, bana karşı hiçbir zaman, o sevgi dolu ve ilgili anne babalar gibi olmadılar.O yüzden ben de k... More

-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
YANAN BİZDİK, SİZ KÖMÜR SANDINIZ...
-8-
-9-
RÖPORTAJ :)
-10-
DELİ KİTAP OLDU.
İnstagram Adresim
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
Röportaj
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
RÖPORTAJ
-24-
DUYURU!
-25-
-26-
Duyuru
NOT
Merhaba
****
-27-
-28-
Yazarın Görevi
-29-
-30-
-31-
FRAGMAN
-32-
KÖLE (DELI BITINCE BAŞLAYACAĞIM KITAP)
ÖNEMLİ
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-44-
OKURA MEKTUP
-45-
-46-
-47-
-48-
-49-
-50-
-51-
-52-
-53-
KİTAP OLUYOR
-54-
ön siparişler başladı :)
-55-
BÖLÜMLER SİLİNECEK!
TELEVİZYONDAYIZ...
DELİ ÇIKTI!
EZİKLER KRALİÇESİ
İMZA GÜNÜ
Karadeniz Ereğli'de İmza Günü
BURSA İMZA GÜNÜ
TRT RADYO 1'DE DELİRİYOR
ÇEKİLİŞ VAR ! ! !
İZMİR İMZA GÜNÜ
KOCAELİ İMZA GÜNÜ
ÇEKİLİŞ VAR!
ŞURİNA ÇIKIYOR
Yeni Hikayem "RESET"
DELİ 2'Yİ YAZIYORUM :)
İMZA GÜNLERİ
Yeni Hikayem "PERVANE"
ESKİŞEHİR İMZA GÜNÜ
MERSİN İMZA GÜNÜ
Samsun İmza Günü
SÖYLEŞİ VE İMZA GÜNLERİ
TRABZON İMZA GÜNÜ
Kitap nasıl yazılır?
"BÜTÜN KUZGUNLAR SİYAHTIR" Çıktı!
YENİ KİTAP: SOĞUK SAVAŞ
YAZARLIK EĞİTİMİ VERİYORUM

-1-

2M 35.9K 13.4K
By gulsenkilicaslan_g


Kaderin ördüğü ağlara takılıp kalmış son çırpınışlarıyla can veren umutlarım, ardından döktüğüm gözyaşlarına aldırmadan birer birer ölüyordu. Umut fakirin ekmeği denir ya... Benim son lokmam elimden alınmıştı işte. Umut, hep içimizde taşıdığımız ama asla kıymetinin farkına varamadığımız bir mücevherdi. Ben, son umudumu da kaybettiğim bu gece, geleceğe dair -aptalca da olsa- bir mutlu hayaliniz yoksa ruhun bedende darlanıp gitmek isteyişiyle o mücevheri keşfettim. Artık soluk alıp verdikçe soluyordum. Annem ve babam, bana karşı asla o sevgi dolu ve ilgiyle çocuklarının üstüne titreyen ebeveynlerden olmadılar. O yüzden rengarek hayaller kurarak kendimi mutlu etmeyi öğrenmiştim çocukluktan beri. En sevdiğim hayalin rengi ise beyazdı. Beyaz bir gelinlik...

Beyaz; mutluluğun, aşkın, kendi yuvamı kurabileceğimin ve anneliğin tarifi imkansız duygusuna erişebileceğimin müjdecisiydi. Bu evde kavuşamadığım huzura, kendi kurduğum yuvada sahip olacağıma öyle çok inanarak büyümüştüm ki şimdi ailem, bu hayalimi de elimden aldığında bir çeşit sinir krizi geçirmiş ve evde şiddetli bir kavga çıkarmıştım. Sonunda kaybeden ben olmuştum, yatağıma yatmış, yediğim dayaktan çok içimi acıtan zorunluluk yüzünden ağlıyordum çünkü geri zekalı erkek kardeşim yüzünden delinin biriyle evlenmek zorundayım. Tufan, -yani kardeşim- üç gün önce dayımın oğlu Miraç'ın çırak olarak çalıştığı marangozhaneye gidip o delinin yeni arabasının anahtarını almış, -daha doğrusu bildiğiniz çalmış-  ve arabayla kaza yapmıştı. Daha kaskosu bile yapılmamış olan üç günlük ve elli beş bin lira değerindeki araç, kazada hurda olmuştu. Biz de değil elli beş bin, beş yüz elli lira bile olmadığından o delinin babası Emin Amca, babama oğluyla beni evlendirmeyi teklif etmiş ve babam da biricik oğlu hapse girmesin diye hemen kabul etmiş. Bence hayatımı zehir etmeyi, kendine hobi edinmiş olan Tufan, hırsızlıktan hapse girebilirdi. Hatta güzel bile olurdu, kafa dinlerdim ama babam ve annem için varsa yoksa oğullarıydı.

Biz üç kardeşiz, ablamın ardından dünyaya ben -yani bir kız çocuk daha- doğunca babam çok üzülmüş. Bu sebepten midir bilmem, beni hiç sevmez. Gerçi zavallı ablam evlenene dek benden çok çekmiştir, babamdan. Ama Tufan, erkek olduğu için babamın tek kıymetlisi. Evlenmem diye itiraz ettiğimde önce Tufan dövmeye kalkıştı beni. Tufan on sekiz yaşında, ben yirmi üç yaşındayım ve Tufan zayıf, uzun, ince yapılı olduğundan ben de pekala ona karşı çıkabiliyordum. Onu yere yatırdığımda babam oturduğu yerden bir hışımla kalktı, malum biricik oğlu benden dayak yiyordu. Yeni kaza geçirmiş kardeşime nasıl el kadırır mışım diye kırık sehpa bacağını kaptığı gibi ard arda sırtıma indirmeye başladı. İçimdeki tüm nefreti bulabildiğim en acı, en çirkin sözlerle onlara kustum, babama da Tufan'a da ağzıma gelini saydım. En son da annemden bu sözlerim yüzünden terlikle dayak yedim.

"Kardeşin hapislerde mi sürünsün istiyorsun? Hiç mi vicdan yok sen de?" demişti annem baldırlarıma terliği geçirirken.

Asıl vicdansız onlardı oysa, değerim bir araba parası... Yine göz yaşlarıma esir olmuştum ve yaşamak acı verdiği için olsa gerek her nefes alışta daha çok zorlanıyordum. Odanın kapısı açılınca yorganı başıma kadar çektim çünkü evdeki kimseyle konuşmak ya da birini bile görmek istemiyordum. Ama "Elif..." diyen ablamın sesini duyunca yorganı indirdim, can simidine sarılır gibi yanıma oturan ablama sarıldım ve içimdeki sıkıntıyı, boğazımdaki safra tadını gözyaşlarımla akıtmak istercesine onun göğsünde ağladım.

Ablam benim şiddetli ağlamama tezat şekilde usulca sırtımı sıvazladı. "Yapma böyle Elif. Yeter ağladığın..."

"Abla kurtar beni. Lütfen, ne olursun?" Kurtarıcım olabilecek yegane kişiye, ağlamaktan tıkanan nefesimin elverdiğince yalvarıyordum. O, beni küçüklüğümden beri koruyup kollamış, annemin esirgediği sevgiyi bulduğum kuçak olmuştu. Oysa benden sadece üç yaş büyüktü, yine de çocukken bile ben, anneme sığınır gibi sığınmıştım ona.

"Niye evlenmek istemiyorsun?" diye sakin bir mırıltıyla sordu benim küçük annem.

"Delinin tekiyle evlendirmek istedikleri için olabilir mi?" diyerek doğruldum. Öfkem su yüzüne çıkınca tüm acılarımı, en derindeki sandıklara geri tıktım anında.

"Daha görmedin bile çocuğu. Belki iyi anlaşırsınız hem-"

Beni yatıştırıp sakinleştirmeye çalışan ablamın sözünü kestim. "Abla adı ne bu çocuğun?" Hırsla sormuştum çünkü bu evliliğin mümkün olamayacağını ispatlamaya uğraşıyordum.

"Emre."

"Eksik söyledin; Deli Emre! O çocuğa normal diyen tek bir kişi var mı şu Kilimli'de?"

Biz Zonguldak'ın merkeze yakın, deniz kenarına kurulu, küçük bir ilçesi olan Kilimli'de yaşıyorduk. Karadeniz, burada yaşayan insanlara kendi inatçılığını ve hırçınlığını meziyet olarak vermişti. Ben bu iki meziyeti de kendimde fazlasıyla görebiliyor ve aslını da hiçbir zaman iddia etmiyordum; inatçı cadının tekiyimdir, biliyorum. Şimdi de evlenmemeye inat etmiştim ama bu kez benim inadım bile işe yaramayacak gibi duruyordu.

O deliyi hiç görmesem de adını duymuştum; 'Deli Emre' derdi herkes ona. Aslında Emin Amca'yı severdim, liseye giderken her sabah onların dükkanının önünden geçerken Emin Amca'ya, günaydın ve kolay gelsin, derdim çünkü o saatte Emin Amca dükkanın camlarını köpüklü suyla siliyor olurdu. Mobilyacılar ve mutfak dolabı, masa, gardırop, koltuk vs. mobilya yapıyorlardı ama deli olduğu için sanırım, bazı imalatlarının sergilendiği dükkan kısmında oğlu hiç durmazdı. Onu görmüşlüğüm yoktu ama nâmını, yaptıklarını duymuştum pek tabii. O hep arkadaki marangozhane kısmında çalışırmış bunu da Miraç söylemişti önceden. Müşteri bir kadını boğmuş Deli, hem de henüz 16 yaşındayken. Kadıncağızı, babası dahil tüm çalışanlar zor almışlar elinden. Dün babamın anlattıklarından öğrendiğim üzere 26 yaşındaymış ve askerden üç ay önce gelmiş. Delilerin, imza yetkileri olmadığından evlenemezler diye içimde büyüttüğüm umut ışını da "Askerliğini de yapmış, işi gücü elinde, hali vakti yerinde..." diye başlayan uzun methiye ile babam üfleyip söndürmüştü. Askere alındıysa pekala evlene de bilirdi.

"Askerden yeni gelmiş akıllanmıştır belki." diyerek ablam düşüncelerimi duymuş gibi söyledi.

"Abla askeriye akıl mı dağıtıyor? G.A.T.A.'da tedavi olduysa o başka!" İç dünyama tezat şekilde güçlü çıkıyordu sesim.

"Askere alındığına göre deli değil demek ki? Milletin uydurması olsa gerek."

"Abla sen kimden yanasın?" Elinde olsa beni bu durumdan kurtarırdı, biliyorum ama yine de bu sözlerin ağzımdan kırgınlıkla dökülmesini engelleyememiştim.

O ise her zamanki sevecen tavrıyla ellerimi avuçlarına alıp sabırla anlatmaya başladı. "Elif, istesen de istemesen de babam verecek seni. Hem evlilik yaşın da geldi yani okumuyorsun etmiyorsun. Burada annemin, babamın kahrını çekeceğine evlen, evinin hanımı olursun. Bak ben evlendim, kurtuldum yemin ederim."

"Abla sen Murat eniştemle severek ve isteyerek evlendin." Yine o yuttuğum safra tadı boğazıma takılmıştı.

Ablam iç çekip bal rengi gözlerini, ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerime dikti. "Etrafına bak güzelim." dedi, bir eliyle odayı göstererek. O deyince rutubetten kararmış tavana, yıllardır boya badana görmemiş duvarlara baktım. Eşya nâmına zaten üstünde oturduğum eski somya, havı dökülmüş eski halı, eski bir ahşap dolap dışında bir şey yoktu. Huzurun bu eve uğradığı zaten yoktu.

Annem her türlü ev işini benim yapmamı bekliyordu acımasızca. Gün boyu ayakta -marketin sahibi kasanın arkasında sandalyede oturmamıza izin vermiyordu çünkü- market kasasında çalıştıktan sonra bir de eve gelip bulaşık ve yemekle uğraşıyordum. Boş gezenin boş kalfası olan Tufan itinin bana takılıp emirler yağdırması da cabası... Annem oturduğumuz kiralık evin karşındaki iki apartmana merdivenleri silmeye gider, arada da dairelerden gündeliğe çağıran olurdu. Annem, ben lisede okurken ona yardım edeyim diye, beni de zorla yanında götürmek isterdi. Nefret ederdim çünkü okul arkadaşlarımdan, o apartmanlarda oturanlar vardı ve karşılaşma ihtimali ödümü koparırdı. Okul bitince sekiz yüz liraya köpek gibi markette çalışmaya başladım da en azından o dertten kurtuldum. Tabii aldığım paradan bana sadece iki yüz lira kalıyor, gerisini babama veriyorum. Babam da dokuz yüz lira gibi komik bir maaşla özel bir maden ocağında çalışıyor; kaçak işçi olarak... Yani sigortası bile ödenmiyorken patronu için yerin metrelerce altına giriyor.

Sürmeli Veli derler babama. Aslında gözlerinin etrafındaki sürme değil, kömür tozudur. Burada yaşayanlar bilirler, madene giren erkeklerin gözleri sürmeli gibidir hep. Yıkansalar hatta hamamda kırklansalar bile çıkmaz o kömür izi... Aslında yokluk yüzünden babama hiç kızmadım, kızamam da... Ben kendimi bildim bileli ekmek parası için ölmeden toprağın altına giriyor. Kilimli'de maden ocakları Karadon Mahallesi ile Gelik Beldesi'ndedir ve ambulanslar o tarafa geçerken sirenlerini cayır cayır çalarlarsa bir çok aile telaşa düşer, ambulans ise zaten geçtiği yerde yüreklere korkunun ateşini salar... Göçük vardır, grizu patlamıştır, kaza olmuştur ve illa ki biri daha ekmeğini taştan çıkarırken şehit olmuştur; 'Madenci şehidi.'

Böyle düşününce babama karşı gelerek bile nankörlük ettiğimi düşünüp suçluluk duydum. Ama zaten benim kızdığım; tüm aile hayata tutunmaya çalışırken Tufan'ın serserinin teki olması ve babamın, onu bizden üstün tutmasıydı. Şu iti bağlasan durmaz eve, 350 tl kira ödüyorduk ve daha evin pek çok gideri vardı ama Tufan tek bir kez bile çalışmadığı gibi bir de bizim kazandığımız parayı har vurup harman savuruyordu. Güzel kızımdır ben yani öyle derler. Bir deliye eş olacak kız değildim ama kaderde bu da varmış demek ki...

Ablam, daldığım derin kuyulardan adımı seslenerek beni başka türlü bir çile çektiğim gerçekliğe getirdi ve sesini normal tonda tutmaya çalışarak, saymaya başladı."Elif! Elif, bak! Bu evde huzurun yok. Biliyorum, benim de yoktu çünkü. Annem ve babam için varsa yoksa Tufan. Bir düşün; annemden dayak yemediğin gün oldu mu şu evde? O dövmemişse eminim zaten babam vurmuştur o gün. Tufan hazretleri zaten ne isterse olacak yoksa bir de onun için kavga dövüş... Sıkılmadın mı? İki katlı evleri var, sahil yoluna giderken yeni yapılmış daha. Emin Amca oğlu için yaptırmış, bildiğin dubleks ev işte. Mobilyaları, onların dükkanının önünden geçerken zaten görüyorsundur. Hayat standartın değişir birden, inan bana. Varlıklılar, tek çocuk bu da. Oh kaynana derdin de yok."

"Niye? Yani niye kaynana yok?" diye saçma sapan aklıma takılan soruyla onu yine böldüm.

"Annesi yıllar önce vefat etmiş çocuğun hatta bu da çocukluğunda o zaman şey olmuş."

"Deli!" Ablamın söyleyemediği yeri ben söylemiştim. Ablam deli dememe ayıplar şekilde bakıp "Hasta, diyecektim." dedi. Ama ben ona deli dediğim için ayıplanmamı asla umursuyor değildim.  Sadece şaşırmıştım, Emin Amca'nın karısının öldüğünü bilmiyordum. Demek yıllardır deli oğluyla bir başına uğraşıyormuş zavallı adamcağız. Tüm bu evliliğin esas sorumlusu Emin Amca olsa da bir türlü ona kızamıyordum. Nur yüzlü tabiri bu adamcağızda vücut bulmuştu çünkü. Tatlı dili, güvenilir ve yardım sever kişiliği ile onu sevmeyen ya da tanımayan yoktu ilçede.

"Yazık Emin Amca'ya, tek başına o deliyi büyütmüş." diye daha çok kendi kendime mırıldandım.

"Yat uyu artık, yarın sabah erken kalkacaksın. Bizim şêr gördüklerimizde hâyır vardır ablacığım, söylediklerimi unutma olur mu?" Alnımdan geriye saçlarımı okşayarak beni yatırırken kafamı sallamakla yetindim. Ablam gidince karanlık odada kendime acıyarak yine ağlamaya başladım. Düşündükçe evlenmeye değil de istenmediğim bu evden gitmeye heveslendim birden. Madem annem-babam için kıymetim yoktu; ben de evlenip gidecektim istedikleri gibi. İnşallah o deli beni keser lime lime ederdi de benden tamamen kurtulurlardı.

Ertesi sabah her zamanki gibi telefonumun alarmının sesiyle uyandım. Dolaptan kotumu çıkarıp giyindim, üstüme de marketin çalışanlara giymesi için verdiği hardal rengi tişörtü geçirdim. Odamdan çıkıp koridora yöneldiğimde açık salon kapısından, kahvaltı eden anne ve babamı gördüm ve Tufan tembelini de tabii. Her zamanki gibi salondaki kanepede uyuyordu, öğlene dek de uyanmazdı. Evde benden başka kimse bu saatte uyanmazdı aslında. Ama bugün beni istemeye gelecekler, doğru ya nasıl unutmuşum? Babam, oturduğu masadan üstümdeki tişörtü gösterip "Çıkar onu daha işe gitmeyeceksin." dedi.

"Niyeymiş?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Veriyoruz seni bu akşam hayırlısıyla, yarın da nişanın var. Daha çalışmayacaksın."

"İyi de yarın evlenmiyorum, nişanlanıyorum. Düğüne kadar çalışabilirim." Bu paraya ailecek ihtiyacımız varken babamın bu dediğine anlam veremiyordum.

Annem bu kez "Oğlan istemiyormuş." dedi.

"O mu veriyor bize yediğimiz ekmeği de kazandığım paraya karışıyor?" Yine içimdeki isyan ile sesim yükselmişti. Belli ki babasının el bebek gül bebek büyüttüğü beyimiz geçim sıkıntısı nedir bilmiyordu.

Babam, oturduğu sandelyeyi devirecek bir hışımla ayağa kalktı. "Bak elimin tersiyle geçireceğim yüzüne!"

Odama geri dönüp kapıyı var gücümle çarptım. Sinirden saçımı başımı yolmak istiyordum, Allah'ın delisi hayatıma yön veriyordu resmen ve ben elim kolum bağlı, hiçbir şey yapamıyordum. Biraz sonra ablam gelince beni odadan çıkartıp yalvar yakar kahvaltı masasına oturttu. Annem kazayı ufak sıyrıklarla atlatan Tufan'ı uyandırıp salondan kaldırdı ve yatmaya devam etmesi için yatak odasına gönderdi çünkü Tufan'ın odası yoktu. Gerçi sürekli televizyonun karşısında pinekleyen Tufan'ın rahatı yerindeydi. O, ayak altından kalktıktan sonra da hummalı bir temizliğe giriştik.

Temizlik işi bitince komşu kadınların da yardımıyla pasta, börek, kek, zeytin yağlı sarma yapmaya başladık. Zeytin yağlı sarmaları saraken Hasret Abla, anneme "Nurcan Abla işünüze garışmak gibi olmasın ama güzelim gızı bi deliye veriyonuz gı." dedi.

Annem "Neresi deliymiş? Öyle diyorlar diye mi deli? Milletin uydurmasıdır o." dedi. Kızarak yukarı diktiği burnunun üstünden masadakilere, bu konuda kimseye söz hakkı tanımadığını belirtir şekilde bakıyordu.

Ama benden iki yaş büyük olan komşumuzun kızı Filiz bu mesajı anlayamamış olacak ki "Ateş olmayan yerden duman çıkmazmış derler, Nurcan Teyze. Bütün ilçe yıllardır Emin'in oğlu Deli Emre diyor buna. Kaç kadına saldırıp boğmaya kalkışmış. Elif'in başına bir iş gelse hiç üzülmeyecek misin sonra?" diyerek annemi iknaya çalıştı.
İşine karışılmasına iyice bozulan annem, ben hariç masadaki tüm kadınları şaşırtan şeyi söyledi. "Ölüm Allah'ın emri. Günü gelen gidecek elbet. Gencecik delikanlı oğlan hapislerde mi çürüsün?"

Anneme göre Tufan ile ben kıyaslanamazdım o yüzden ben toprağın altında çürüyebilirdim, buna da kader deyip geçilirdi işte. Umutlarımı dün gece gömmüştüm zaten en derinlere. Beni de diri diri gömseler ne fark ederdi ki? Eve erkek gibi çalışıp para getiren bendim ama adı erkek diye Tufan evimizin paşası. Annemin Tufan'a hürmeti, babamın soyum sopum, aslanım diye sevmeleri alışık olduğum şeylerdi yine de çocuk kalmış yüreğim her defasında burkuluyordu işte be...

Hâlimi fark eden ablam beni biraz olsun evden uzaklaştırmak için çeke çeke kuaföre götürdü. Niye süsleneceksem? Elin delisi işte! Beni beğense ne olurdu beğenmese ne olurdu? Koyu kahve saçlarıma fön çekilmesine ve hafifçe de bir makyaja müsade ettim sadece. O da ablamın gönlü kırılmasın diyeydi. Kuaförden çıktığımız gibi ablam koluma girip eve gitmek yerine ana caddeye saptı.

"Nereye?"

"Gel sana bir elbise alalım. Benim hediyem."

"İstemez abla!"

"Niye? Kaç kez istemeye gelecekler sanki seni? Hem bugün senin için özel bir gün hem de görücülere güzel gözükürsün."

"Delinin tekiyle evleniyorum, aklı mı var ki? Ne anlasın güzelmişim değil mişim?"

"Of Elif, ne çok konuştun? Hadi!" Ablam kolumdan sürükleyerek bir mağazaya soktu beni ve çok hoş, pudra pembesi bir elbise aldık. Normalde bu elbise benim oldu diye çok sevinirdim ama şimdi her şey ayrı bir hüzünlü geliyordu. Ablam oradan çıktıktan sonra da hiç durmadan ayakkabıcıya sürükledi beni. Ayakkabıcıdan elbise uygun ayakkabıları da aylardır dişimden tırnağımdan artırdığım parayla ben aldım.

Eve geldiğimizde annem hemen söylenmeye başladı. "Nerde kaldınız bu saate kadar? Akşam oldu, gelecekler şimdi ama siz yoksunuz."

"Tamam, anne geldik işte. Elif hadi, sen giyin hemen." Ablam her zamanki yumuşak başlılığıyla annemi cevaplayıp beni odama yönlendirdirdi. Sinirlerim iyice gerilmişti, üstümü başımı çekiştire çekiştire hışımla giyindim. Sonra da dört metrekarelik küçük mutfağımıza geçip servis tabaklarını çıkardım. Komşuların çoğu gitmiş bir tek bana destek için Filiz ve annesi Çiçek Teyze kalmıştı evimizde. Dayım ve karısı Seher Yenge de gelince geriye bir tek görücüleri beklemek kalıyordu. Bizim dar ve eski eşyalı salonumuz bugün özenle temizlenip düzeltilmişti ve herkes salondaki koyu mavi, çiçek desenli kanepelere oturmuş bekliyordu.

Tufan'ın "Sıkıldım ben ya! Ben durmasam olmaz mı?" demesi hüznümle karışıp harmanlanmış öfkemi gün yüzüne çıkarıp sinirlemin boşalmasına sebep oldu.

"Sıkıldın öyle mi? GERİZEKALI, SENİN YÜZÜNDEN DELİNİN TEKİNE VERİLİYORUM BEN! GİT! GİT, GİDİŞİN OLSUN DA DÖNÜŞÜN OLMAZ İNŞALLAH!"

"Elif sakin ol lütfen. Kardeşin o senin denir mi hiç öyle şey?" Çiçek Teyze koluma girmiş beni sakinleştirmeye uğraşıyordu ama nafile... Onun kolundan çıkıp banyoya girdim, kapıyı kilitledim ve saniyesinde zil çaldı. Bizim kapımıza kadar araba yanaşamazdı çünkü yirmi basamak merdivenden sonra bu eve çıkılıyordu. Bu da demek oluyordu ki az önce bağırarak söylediklerimi, o deli ve Emin Amca duymuştu. Çünkü Haziran sıcağından ötürü salonun camları sonuna dek açıktı. Misafirlerin sesleri geliyordu, annemlerin "Hoş geldiniz." diyerek buyur etmeleri...

Banyoda, yıkanırken üstüne oturduğumuz bir oturak vardı, ona çöküp ağlamaya başladım yine. Nasıl bir anne kızını ve hayallerini kapı dışarı edip görücüleri güler yüzle buyur edebilirdi? İçimdeki kasırga gözlerimde yağmur olduğunda dinmesi de kaçınılmaz olmuştu. Önce ablamın, çıkmam için yalvarark tıkladığı kapıya daha sonra annem geldi, kısık sesle küfür edip tehdit etti ama oturduğum yerden kalkmadım. En son Filiz "Elif kahveleri bile pişirdik. Çık lütfen, sadece kahveleri vereceksin." demesiyle konu komşuya rezil olmamak için yüzümü yıkayıp çıktım. Makyaj falan kalmamıştı suratımda hatta ağlamaktan şişmiş gözlerle korkunç gözüküyordum ama umrumda değildi.

Mutfağa girdiğimde kahve fincanlarıyla dolu tepsiye yöneldim direkt ama ablam "Damadınkine tuz koymadın." dedi. Tepsiyi alıp ablama döndüm ve "Tuz koyalım da elin delisi kessin hepimizi öyle mi?" dedim.

Mutfaktan çıkıp salona girdiğimde ise her şeyi unutturan bir şaşkınlık yaşadım. Emin Amca, mahallenin muhtarı Mustafa Amca ve karısı Durdu Teyze gelmişlerdi. Bir de genç ve çok yakışıklı biri daha vardı ama... Yok canım! Daha neler? Damat adayı olamazdı değil mi? Ama sırayla kahveleri dağıtırken ondan başka yabancı olmadığını fark etmem uzun sürmedi. En son tepsiyi ona uzattığımda kusursuz yüzünü yakından incelemek için bir kaç saniyem oldu. Ben yüzünün güzelliğine bakarken kahvesini alıp o da kafasını kaldırdı ve göz göze geldik. Kaşlarını çatıp öfkeyle bana bakınca ben de tepsiyi kendime çekip doğruldum ve salondan kaçar gibi çıktım. Ve yapmayı asla ummadığım şeyi yapıp salonun kapı aralığından onu izlerken aklımda tek bir soru vardı.

"Bir deli bu kadar yakışıklı olabilir miydi?"

Continue Reading

You'll Also Like

5M 274K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
1.2M 38.1K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
1.7M 27.9K 50
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...