killing butterflies ☰ cherik...

Autorstwa flyffindoor

2.5K 308 1.6K

❝ Charles Xavier, küçüklüğünden beri sahip olduğu telepati güçlerinin eski dostu ve yeni düşmanı Erik Lehnshe... Więcej

▸ bölüm #00: açılış, karakterler ve çalma listesi
▸ bölüm #01: eski anılar ne işe yararlar?
▸ bölüm #02: gerçek bir tilkinin sırıtışı
▸ bölüm #04: tavandaki çirkin, sarı leke
▸ bölüm #05: değişen ilişki dinamikleri

▸ bölüm #03: boşluklar dolmak ister

292 45 271
Autorstwa flyffindoor

KILLING BUTTERFLIES
BÖLÜM ÜÇ.

ਏਓ

Charles bir şey diyemedi, ne diyebilirdi?

Karşısındaki adamı tanımadığını söylemek için onunla vakit geçirmesi gerekmiyordu. Erik'i bakışlarından, dudaklarındaki kıvrımdan, ses tonunda tanırdı ve bu adam eski dostunun sadece başarısız bir taklidi olabilirdi anca. Söylediği cümlenin anlamsızlığı da başlıca kanıtıydı bunun. Üniversite yıllarında az da olsa Almanca öğrenmişti ve Erik'le arkadaşlığı Almanca'sını geliştirmesi için iyi bir yol olmuştu yani adamın kendisine ne olarak hitap ettiğini anlamıştı.

Erik Charles'a birçok şekilde hitap ederdi. Dost, Charles veya eski dost şeklinde çeşitlenirdi bunlar ama hiçbir zaman sevgili olmamıştı. Vakti zamanda kusursuz bir arkadaşlıkları olduğundan elbette birbirlerini sevmişlerdi ama değil bunu dillendirmek, sevgili olarak hitap etmek bile işleri farklı bir noktaya sokuyordu.

Ne olup bittiğini anlayabilmek için bilincini Erik'inkine uzattı ama anında başına saplanan ağrı Erik'in zihnine girmesini önlemişti. Anlaşılan birkaç gün önce kelimenin tam anlamıyla istila ettiği zihin tecavüzcüsüne yeniden kapı açmak için henüz hazır değildi. Ellerini başına götürüp şakaklarını hafifçe ovarken kapıya yaslandı. Gözleri acıyla kısılsa da bakışlarını eski dostundan tek bir saniye bile uzaklaştırmamıştı.

''Charles?'' diye seslendi eski dostu, kaşları telaşla çatılırken. Sinirli değil endişeli görünmüştü ki Erik'i sinirli görmemek o kadar nadir bir durumdu ki Charles ağlamak istedi. Adamın zihninde neyi bozduğunu bilmiyordu ama her geçen saniye gerçekten de bir şeyleri bozduğuna daha fazla inanıyordu. ''İyi misin?''

''İyiyim.'' Charles alelacele cevaplarken ellerini şakaklarından çekti. Batma hissi tekrardan alışmaya başladığı ağrıya dönüşmüştü.

Erik cevaptan tatmin olmayarak başını iki yana salladı. ''Buraya gel.''

Charles ikiletmedi. Daha iyi bir planı yoktu, beyni yaptıklarını boykot ediyor falan olmalıydı zira düşünmeyi bırakmıştı adeta. Birkaç uzun adımda Erik'in yanıbaşındaki sandalyeye yerleşirken stresten tırnaklarını kemirmek istiyordu.

Erik'in dudakları, Charles'ın oturduğu yeri görünce tuhaf bir gülümsemeyle kıvrıldı ki hala hafif çatık kaşları ile ilginç bir tezat oluşturmuştu. ''Buranın ölmediğim için sevinip boynuma sarılacağın kısım olduğunu sanıyordum, bu mesafe koyma işi de nereden çıktı?'' Uzanıp Charles'ın elini tuttu, yattığı yerde tamamen doğrulmuştu şimdi. Profesörün itiraz etmesine bile fırsat vermeden hafif bir çekiştirme ile oturduğu yerden kalkıp birkaç santimlik bir kaymayla yanına oturmasını sağladı. Dizleri birbirlerine değiyordu, Erik kendinden beklenmeyecek kadar sıcaktı ve yüzleri neredeyse on yıldır hiç olmadığı kadar yakındı.

''Çok daha iyi.'' dedi Erik tatminle. Karşılık bekliyordu ama alamayacaktı, alamazdı. Kısa boylu olan hala bir çeşit şoktaymış da bütün bu saçmalıklar gerçek değilmiş gibi hissediyordu. ''Charles, sorun ne? Hank de tuhaf davranıyordu, bir şey mi oldu?'' Sesindeki tatmin kısa sürmüş, çoktan endişe kırıntılarına bulanmıştı tekrardan.

''Erik,'' diye başladı. İç güdüleri bu konuşmayı yapmamasını ve bir kez daha Erik'in zihnine bir bakış atması gerektiğini söylüyordu ama o şekil bir baş ağrısını yirmi dört saat içerisinde sadece bir kez deneyimleyecek gücü vardı. ''Neden burada olduğunu hatırlıyor musun?'' dedi sonunda bir çırpıda.

Evet cevabını da hayır cevabını da istemiyordu.

Ama cevaplar almak zorundaydı.

''Aslında bana bunu senin söylemeni bekliyordum.'' Erik omuz silkti. ''Dediğim gibi, Hank tuhaf davranıyordu. Hiçbir şey söylemedi.''

Charles söylemiş olmasını dilerdi, böylece iyi de kötü de olsa bağlı kalabileceği bir gerçeklik olabilirdi ama şimdi zihninde dolanıp duran yalanlardan en mantıklısını seçmeye çalışmak çok daha zordu.

Sonunda belirsizliğin en iyi savunma olacağına karar verip ''Bilmiyorum,'' dedi. ''Seni okulun önünde böyle bulduk. Çocukların birinin hatası olduğunu düşündüm ama cevapları senin vermeni bekliyorduk.'' Hank kesinlikle Charles'ı öldürecekti.

Erik başını eğip iç geçirdi; var olmayan bir şeyi hatırlamaya uğraşıyor, düşünüyordu. Charles da eski dostunu taklit ettiğinde hala iç içe duran ellerine baktığını fark etmişti. Hızla elini çekerek bir bahanesi olması için darmadağınık saç tutamları arasından parmaklarını geçirdi. Erik'in meraklı bakışlarının her hareketini takip ettiğinin farkındaydı ama normal durmaya çalıştı. Kriz geçirmenin veya Erik'i yumruklamanın zamanı değildi.

''Hatırlamıyorum.'' dedi Erik boğuk bir sesle, hala Charles'tan başka bir yere bakmamıştı.

''Ne kadarını hatırlıyorsun?''

''Hiçbir şey hatırlamıyorum, Charles. Oraya nasıl geldiğim hakkında zihnim bomboş.''

Sanki karşısında aptal varmış gibi söylenmesi gerçek Erik'i o kadar anımsatmıştı ki ağlamak istedi. ''Demek istediğim, en son ne hatırlıyorsun?'' diye düzeltti cümlesini. ''Bu olayla alakalı kısımdan bahsetmiyordum.''

Erik'in kendisine herhangi bir ipucu vermesi için inandığı her şeye dua etti.

"Paris'e taşınacağımızı hatırlıyorum, eşyaları toplarlıyorduk." dedi sarışın adam, gözlerinde minik bir ışıltı eşliğinde.

Charles daha fazla şok olamayacağını düşündükçe daha fazla şok oluyordu.

Erik'le Paris'e taşınmayı düşünmediği bir an olmadığına emindi. Kendi başına Paris'e taşınmayı düşündüğü bir an olmadığına da emindi. Üstelik eski dostunun sesindeki tını, gözlerindeki pırıltı ve sözlerinde vurgulanan biz sözcüğü zihnine gerçek olmasından korktuğu şüphe tomurcukları ekmişti. Odada belirdiği ilk an kendisine hitaben söylenen sevgili lafı da tuzu biberi olmuştu her şeyin.

Charles zekiydi. İlk olarak odaklanması gereken sorunun Erik'in Magneto olup olmadığını öğrenip öğrenmemesi olmadığını fark edecek kadar zekiydi.

Asıl soru netti: Erik yaşanmamış şeyler hatırlıyorsa aralarındaki ilişkiyi nasıl hatırlıyordu?

Bastırmaya çalıştığı atak tekrardan vücudunu bulmak üzereyken belki de odaya girdiğinde beri ilk defa dürüst bir tepki verdi. "Erik," dedi yutkunarak. "Seni on yıldır görmüyordum."

Sarışın adam bir şeylerin ters olduğunun bilincindeydi elbet ama bu kadar ters gittiğini o bile beklememiş olacaktı ki yüzündeki ifade adeta taş atılmış bir aynaycasına parçalara ayrıldı. Odaya girdiği andan beri farklı bir mutlulukla ışıldayan gözlerindeki ışığın titreşmesini, ardından tamamen silinmesini izledi Charles. İçini dolduran engel olma içgüdüsünü yok saymak zorundaydı, başarısız işçiliği ile Erik'in hafızasına ne yaptığını öğrenmek zorundaydı.

"Bu saçlarını ne ara uzattığını açıklıyor." dedi Erik gülümsemeye çalışarak ama herhangi bir insanın sahip olabileceği en yapmacık gülüştü.

"On yıl içinde defalarca kez kestim, biliyorsun değil mi? Bu yeni bir şey sayılır." Kelimenin tam anlamıyla depresyonun diplerini yaşadığını söyleyemezdi.

"Elbette kestin."

Ne diyeceğini bilemeyerek duraksadı Charles ve ardından başını hafifçe sallayarak tekrarladı. "Elbette kestim."

Cevabı sadece sessizliğin uzamasına sebep olmuştu. Bu sefer Erik'in bakışları üstünde değil, rastgele bir yerlerdeydi bu yüzden rahatlamıştı aslında ama cevaplar almaya yakın bile değildi. Tam kafasında yeni senaryolar kurgulamaya başlamıştı ki çıkmaza girdiği bir anda "Ne yaptım?" diye araya girdi Erik aniden.

"Afedersin?" Charles anlamadığı için burnunu kırıştırdı.

"Ne yaptım? Aramızdakini... Nasıl mahvettim? Ben mahvettim öyle değil mi? Elbette ben mahvettim." Hızlı hızlı cümlelerini sıraladı Erik.

Aramızdaki demişti, keşke aralarındakini nasıl hatırladığını da söyleseydi.

"Farklı şeyler istiyorduk." dedi Charles tereddüt etmeden, yavaşça. Yalan sayılmayan tek tük cümlelerinden bir tanesiydi bu zira Erik'le yollarını ayırdıkları sahile geri dönmüştü. Eski dostunun kendisini yanında hissettiğiyle ilgili konuşmasını odaklandığında hala ilk günkü gibi duyabiliyordu zihninde.

"Farklı şeyler istiyorduk?" Erik tek kaşını alaycı bir şekilde kaldırdı.

Charles omuz silkerek karşılık verdi. Rahat görünüyordu ama tamamen paniğini saklamak içindi bu. Tüm planını Erik'in cevaplarına göre şekillendiriyordu, üstelemesi durumunda açık vermeden ne kadar saçmalayabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu.

Kumral çocuğun rahat tavrı ise maalesef ki Erik'i çileden çıkmanın ucuna yaklaştırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Hayal kırıklığının getirdiği derin bir nefes almış "Bana sırf farklı şeyler istediğimiz için mi nişanı attığımızı söylüyorsun yani?" demişti neredeyse her bir kelimeyi vurgulayarak.

Oturduğu yatak Charles'ın altından kaydı.

Dünya normalden bile hızlı döndü, beraberinde başını da döndürdü.

Tarih boyunca bir saniye olsun durmayan zaman, o an Charles için durdu.

Duyduğu şeye inanmadı. Zihninde yankılanmaya devam etmesine rağmen inanmayı reddetti. Erik'in zihnime tam olarak ne yaptığını bilmiyordu ama ne yapmadığından emindi. Var olmayan anılar ekmemişti veyahut sildiği anıların yerini doldurmaya çalışmamıştı ki endişelendikleri şey de bu boşlukların Erik'in zihnini tamamen çökertmesi değil miydi?

Boşluklar. Yatak geri altına dönüp zaman tekrardan akmaya başlarken ne olduğunu birden anlayıvermişti.

Charles genetik okumuştu. X geni üzerine araştırmalar yapmış, ardından da biyofizik ile psikolojiye merak sarmıştı. Bir bilim adamıydı, bilim adamı sayılabilirdi ve boşluklar hakkında kendisi kadar okumuş herkesin net bir şekilde bildiği bir gerçek vardı ortada.

Boşluklar doldurulmak isterdi.

Elbette Erik gibi bir mutantın zihni normal zihinlerden çok daha güçlüydü ama bunun yanı sıra eski dostu idmanlıydı da. Arkadaşlıkları boyunca Charles, kendini hiçbir zaman Erik'in zihninden uzak durmak zorunda gibi hissetmemişki ki kız kardeşi olarak gördüğü Raven bile sık sık zihninden uzak durması gerektiğini hatırlatıp dururdu. Konu Erik olduğunda arkadaşı adeta zihninde dolaşılmasından zevk alıyor gibiydi. Charles onunla defalarca kez sessiz konuşmalar yapmış, satranç maçlarını zihinsel ortamam taşımış ve bazen de sırf eğlencesine bir şeyler gösterebilmek için dokunmuştu zihnine. Tüm bunlar mutantın beyninin manipülasyonlara karşı esnemesini sağlamış olmalıydı. Bir telepat olmadığı için engel olamazdı veya karşı koyamazdı ama en azından hayatta kalabilirdi.

Hayatta kalmıştı. Charles'ın zihninde açtığı deliklerin üzerini örtmüş, paradokslardan ibaret kalması gereken anılarını mümkün olan en mantıklı şekilde tamamlamıştı.

Başındaki sızlamayı yok sayıp Erik'e tam olarak neleri unutturduğunu hatırlamaya çalıştı. Son on yıla ait hiçbir şeyi hatırlamıyordu sarışın olan ki bunun sebebi o yılları geriye hiçbir şey bırakmadan silmiş olması olmalıydı. Annesinin ölümü, Shaw'ın yaptıkları ve hatta Shaw hakkındaki her şeyle berabee sahildeki günü de sildiği için nasıl biri olduğunu hatırlamıyor olmalıydı. İntikam ateşiyle dolup taştığını bilmiyordu ama Charles'ı tanıyordu.

Tanıştıkları günün Shaw'la ilgili kısmını silmişti ama kendiyle ilgili olarak ne kadar anı silerse silsin ( Birlikte X-Men'ı kuruşları yoktu, ona güçlerini yönlendirmeyi öğrettiği gün yoktu, tehlikeli hiçbir anı yoktu. ) yine de kendisiyle ilgili bazı günleri bırakmış olmalıydı.

Malikaneye geldikleri zamanı, Raven'la ve Hank'le tanıştıkları günün bir kısmını, satranç maçlarınım birkaçını ve daha da kötüsü Erik'i sudan çıkardığı anı bırakmış olmalıydı. Erik'in zihni Charles'ı tanıdığını biliyordu, iyi zamanlarının nasıl hissettirdiğini biliyordu bu yüzden kendi kendine bir hikaye oluşturmuştu.

Erik öfkeyle dolup taşan, intikamından başka bir şey düşünmeyen birisi olsa Charles ile sahip olabilecekleri senaryolardan birini canlandırıyordu zihinde.

"Charles?" Yüzünün önünde şıklatılan bir parmakla düşüncelerini toparladı. Her şeyin daha mantıklı hale gelmiş olması delirecek gibi hissettiği gerçeğini veya ne yapacağını bilmediğini değiştirmiyordu ama cevap vermek zorundaydı.

"Bizi konuşmak için burada değilim, Erik." dedi sakince konuyu değiştirerek. Bunlardan bahsetmek zormuş gibi davranmasına gerek yoktu çünkü rol yapmıyordu, gerçekten zordu. "Bir çeşit travma geçirdiğini düşünüyoruz ve ne kadar hatırladığını öğrenmem gerekiyor."

Erik itiraz edecek gibi oldu ama anlaşılan hafızasındaki eksiklik onun da dikkatini çekmişti. "Ben... Mutant okulunu hatırlıyorum. Hank ile mutantları bulmaya çalışmanızı ve... Raven'ı, sadece biraz. Sanırım mühendis olarak çalışıyordum değil mi? Ama... Kovuldum. Hayır dur- İstifa mı ettim?" Sesi gittikçe panikle dolmaya başlamıştı, konuşması hızlandı. "Sana evlenme teklif ettiğimi hatırlıyorum. Okulu Hank'e bırakacağını ve Paris'e taşınacağımızı da ama-"

Erik duraksayınca Charles, kendi paniğini bir kenara bırakıp cesaretlendirdi sarışın olanı. "Ama, Erik?"

"Evet dediğini hatırlamıyorum. Ayrıldığımızı hatırlamıyorum. Buraya neden geldiğimi veya kapının önünde ne yaptığımı bilmiyorum. Tanrı aşkına! Nerede yaşadığımı bilmiyorum! Paris'e taşınmadıysak nerede yaşıyorum?" Erik'in sesi yükselmeye başlayınca Charles, adamın zihninin ikinci kez fazla yüklenmesinden korkarak ellerini Erik'in omuzlarına koydu. Sadece göz teması kurma amacı taşıyordu, hafifçe eğilip Erik'in bakışlarını yakalarken sanki hiçbir sorunu yokmuşçasına gülümsedi.

"Zihnini sakinleştir, Erik. Başka bir şey hatırlamıyor musun?"

Erik başını iki yana salladı. Göğsü hala sertçe inip kalkmasına rağmen Charles'ın sakinleştirici sesi biraz olsun rahatlamasına yardım etmiş gibi görünüyordu. "Ben kimim, Charles?" diye sordu acı çekercesine.

"Sen, Erik Lenhsherr," Zihni güvenli bir cevap ararken gülümsemesini veya göz temasını bozmadı. "Var olan en kötü satranç oyuncususun."

"Seni kelimenin tam anlamıyla ezip geçiyorum." Erik'in de dudakları küçük bir gülümsemeyle kıvrılmıştı şimdi.

Her zamanki sarkastik gülüşünden o kadar uzaktı ki Charles sakin tavrını sürdüremeyeceğini düşündü. Çığlık atmak istiyordu.

"Sandığımdan çok daha kötü bir hafıza kaybı yaşıyor olmalısın." demeyi başardı yine de kontrolünü kaybetmeden. Maalesef ki hafıza kaybı sözcükleri, Erik'in üzerinde çok iyi etkili olmamıştı.

Gülümsemesi anında kaybolurken "Neden sadece zihnime girip hatırlamamı sağlamıyorsun?" diye sordu, sesinde acıyla. Hatırlayamamak onun gibi bir adamı delirtiyor olmalıydı.

"Yapamam." dedi Charles alelacele. Bahane bile düşünmemişti doğru düzgün ve Erik'in iyi bir tanesini beklediği açıktı. "Güçlerim eskisi gibi değil." Eskiden zihnine girdiğimde çığlık atacak gibi hissetmezdim diye eklemeyi de istemişti.

"Benim yüzümden mi?"

"Hayır." Evet. "Son on yıl içinde gelişen bir kaza sadece. Yakında düzelir."

"Özür dilerim."

"Senin suçun olmadığını söyledim." Charles bir kez daha umursamazca omuz silkti.

"Hayır." Erik kendi cümlesini düzeltti. "On yıl boyunca seni yalnız bıraktığım için özür dilerim."

Erik'ten bir özür duymak için on yıl beklemişti.

Bu günün geleceğini ummasa da içten içe hayalini kurmamak elinde değildi sonuçta. Yaptığı korkunç şeylere son vereceğini ve tekrar arkadaş olacaklarını düşlerdi. Erik'in okulun koridorlarında, çocuklardan nefret etmiyormuş gibi yaparak dolaşmasının ve zorla derslere girmesinin nasıl olacağını merak ederdi ama hiçbir düşünde alacağı özürün böyle bir anın ortasında olacağını düşlememişti.

Hayalleri gerçeklemişti. O zaman neden bu kadar yanlış hissettiriyordu?

"Uyumalısın, Erik." dedi ellerini sarışın olanın omuzlarından çekerek. Orada olduklarını bile unutmuştu aslında. "Dinlenmen gerekiyor."

Erik başını aşağı yukarı hafifçe salladı. "Geri gelecek misin?" diye eklemişti yine de.

"Elbette, daha konuşmamız gereken çok şey var." Son kez yalan söyledi Charles ayaklanırken. Erik'in kayıp yatağa gömülmesine yetecek kadar bekledi sadece. Ne yapması gerektiğinden emin olmadığı için geldiği gibi birkaç adımda geçti sıkıcı hastane odasını.

Ona kalsa arkasına bile bakmazdı belki de, odadan çıkıp mental olarak çökmek için sabırsızlanıyordu ama eli kapı koluna uzandığında. "Seni seviyorum, Charles." diye bir ses yükseldi ardından.

Yine de arkasını dönmedi. Böylece Erik Lehnsherr'in ilk aşk itirafının cevabı kapının usulca çarpma sesi olmuştu.

ਏਓ

lütfen lütfen lütfen yorum yapın. tam olarak şekillenmedi ama kurgu hakkındaki düşüncelerinizi o kadar merak ediyorum ki.

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

90.5K 3.9K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
48.4K 2.4K 14
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
212K 21.2K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
112K 19.2K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting