Ben Kimim

נכתב על ידי maximillianwagnerr

599K 37.1K 6.5K

"Geçimsizim bugünlerde Kimsesizim bu yerlerde Değersizim bu ellerde Gölgesizim her gün her yerde.." Kulakları... עוד

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
27
28
Final.

26

11.2K 940 121
נכתב על ידי maximillianwagnerr

Karan Akyazılar'dan

Sinirle saçlarımı çekiştirirken yakmak üzere olduğum sigarayı söndürüp çöpe attım. Bedenim uzun zamandır elimi sürmediğim bu lanet şey için istekle kavrulurken bırakma sebebimi kendime hatırlattım.

Daha sağlıklı yaşamak ve küçük meleğimle daha uzun süre yaşamak için uzak durmalıydım.

Mila gideli saatler olmuştu. Gece boyu uyumama sebebim, amcamlarda olması değildi. Aksine orada güvendeydi fakat yanımda olmadığı her an içimdeki sesleri susturamıyordum. Pencerenin önünde dikiliyorken bakışlarıma takılan karartıyla kaşlarımı çatıp çalışma odasından ayrıldım.

Hızlı adımlarla salonu geçip kapıya vardığımda hiç kimsenin olmadığını görmüştüm. Yanlış gördüğümü düşünüp içeri geçmek üzereyken kapının önüne bırakılan siyah zarfla duraksadım. Zarfı elime alıp çevreye biraz daha dikkatle bakındıktan sonra eve en kısa sürede koruma yerleştirmemiz gerektiğine karar vermiştim. Çalışma odasına geri döndüğümde masaya yerleşirken zarfı açmaya başladım. Nihayet zarfı açtığımda içinde bir flashbellekten başka bir şey olmadığını görmüştüm.

Merakım iyice artarken bilgisayarı açıp belleği bağlarken bunun Rıza'nın bir oyunu olup olmadığını düşünüyordum. Bu gece attığımız adım bizi tam olarak bir sonuca götürmese de avukatla konuştuğum kadarıyla belli şartlar altında bir delil olarak kullanabiliyorduk fakat Rıza'nın bu gece bir şeyler karıştırdığımızı anladığı an boş durmayacağına emindim.

Belleğin içinde yalnızca bir video olduğunu görmemle hiç düşünmeden tıklamıştım. Ekrana gelen boş oda ve küçük bir kız çocuğuyla yerimde dikleşirken artık merak duygusu yerine endişeye bırakmıştı. Bir süre aynı görüntü ekranda kalmışken küçük kızın yerinden hiç canlanmamasıyla uyumuş olduğunu düşünmüştüm. Kalp atışlarım kendini belli edercesine bedenimde yankı yaparken titreyen ellerimle videoyu durdurdum. Aklıma gelen ihtimaller beni teker teker boğarken içten içe bu kız çocuğunun kim olduğunu biliyordum.

Bu yüzden izlemeye devam edememiştim.

Biraz daha düşünürsem kafayı yiyeceğimi bildiğim için odadan çıktım. Bu sefer adımlarım beni onun odasına yönlendirirken ona ayak uydurup sakince kapıyı açtım. Odasının dizaynıyla bile bana benzemesiyle yüzümde ufak bir gülümseme oluşmuştu. Benim küçük versiyonumdu o, fark etmese de.

Biraz da olsa onu yanımda hissedebilmek için yatağına kıvrılırken aklımı o videodan uzaklaştırmak için her şeyi yapıyordum. Soluduğum koku, beni mayıştırırken gözlerimin kapanmasına izin verip birkaç saat tüm her şeyden uzaklaşmak istedim.

🎶

Mila'dan devam,

''Hayır dedim Alp! Benim sürdüğüm ballı ekmeği yemek istiyor. Zorlamasana kızı oğlum.'' Ağzımdaki lokmayı zar zor çiğnerken bir yandan da amcamla Alparslan abimin atışmasını izliyordum.

Açıkçası izlemesi oldukça zevkliydi.

''Nereden biliyorsun, onu yemek istediğini baba? Reçelli ekmek varken kim ballı ekmek yemek ister ki?'' Bakışlarını bana çevirip devam etti. ''Bence Mila karar vermeli.'' Evet, tartışma sebepleri buydu. Kahvaltıya oturalı tam yarım saat olmuştu ve ikisi de aynı anda bana bir şeyler yedirmeye çalışıyorlardı.

Bu sefer ikisi de merakla bana bakarken ağzımın dolu oluşunu işaret edip ellerimi ne yapabilirim anlamında kaldırdım. Mağlup olup önlerine döndüklerinde ekmek sepetinden iki dilim alıp birine bal, diğerine reçel sürdüm. Reçelli olanı amcamın tabağına koyarken bakışlarını üzerimde hissetsem de diğerini Alparslan abimin tabağına koymuştum. Doymuş olsam da tabağımda kalan son şeyleri yemeye koyuldum.

''Bugün de burada kalmak ister misin?'' Amcam bir yandan kahvesini içip bir yandan çekingen bir şekilde bana sorusunu yöneltirken kararsızca ona baktım. Bugün gitmem gerektiğini söylesem üzülür müydü ki?

''Yarın işe gideceğim, kıyafetim yok ki burada.'' Yüzünün düştüğünü görmemle telaşla lafa atladım. ''Ama arada gelirim ben, yani istersen.'' Bakışlarımı kaçırırken memnun bir şekilde mırıldandığını duydum.

Bir süre daha kahvaltı masasında havadan sudan konuşurken amcam kısa bir süre işi olduğunu ve geç kalmadan geleceğini söyleyerek gitmişti. O gelmeden eve gitmemem için beni tatlı tatlı uyarışı aklıma gelirken başımı iki yana sallayarak gülümsedim. Şimdi ise Alparslan abimle verandada sessizce oturuyorduk.

''Yıllar sonra koşulsuz sevilmek nasıl bir duygu?'' Kısık sesiyle sarf ettiği cümle, beni afallatırken yutkunamadım. Sanırım bir şeyleri zihnimden geçirmek ve sesli işitmek apayrıymış.

Daha fazla cevapsız bırakmamak için boğazımdaki yumrunun çabucak gitmesini bekleyip konuştum. ''Bilmiyorum, yani bunlar benim için daha çok yeni.'' Gözlerimi ona diktiğimde gözlerinde gördüğüm kırıklık, bir an beni olduğum yerde ağlatacak sandım.

Bakışlarını benden çekip önündeki masaya diktiğinde hiç düşünmeden içimden geçenleri söyledim. ''Alp abi hepimiz çok seviyoruz seni, biliyorsun değil mi?'' Dalgınca başını salladığında onu anlamaya çalışıyordum.

Çok küçükken güçlü kalmaya çalışmıştı. O daha küçücük bir çocukken bile babasını düşünebilecek kadar olgundu. Bazen kendimizi ne kadar yorduğumuzu fark etmeden fedakârlıklar yapmamız gerekirdi lakin bu çocukken olmamalıydı. Adı üstünde çocuktuk ve çocukluğumuzu yaşamamız gereken yaşlarda boğuştuğumuz şeyler, ileride bizi bambaşka bir kuyuya itiyordu.

İçindeki çocuğu öldürmemek önemliydi, bu doğru. Peki ya, yıllar geçtikten sonra ne anlamı kalıyordu ki yaşayamadığımız çocukluğun?

Keşke çocuk yapmak, fiziksel değil ruhsal bir istek olsaydı. Sadece kalpleri bunun için istekle dolan, sevgi ve merhamet dolu anne-babalar çocuk yapabilseydi. Çoğu sorunun temelinde de bu yatmıyor muydu zaten? Sevgisizlik.

''Etrafımda birçok kişi var ama bir o kadar yoklar gibi, Mila. Bu neden böyle? Söylesene, neden kalabalığın içinde bir o kadar yalnız hissediyorum?'' Ondan beklemediğim bu itiraf, beni bozguna uğratırken karşımda beni görüyordum. Yıllar, aylar ya da haftalar önceki beni.

Kuruyan dudaklarımı ıslatarak konuştuğumda ona nasıl yaklaşmam gerektiğini kestiremiyordum. Zor biriydi. "Yalnız hissediyorsun ama yalnız değilsin. Bunlar aynı gibi görünebilir ama çok başka şeyler abi. Yani bazen yaşadıklarımız ya da düşüncelerimiz bizi koca bir boşluğa iter. Kimse bizi anlamaz sanarız. Eğer cidden yalnızsak bu koca boşluğun içinden çıkmak bir hayli zor ama-" Son cümlem bana çok tanıdık gelirken kafamın içinde cümlelerimi toparlayıp devam ettim.

"Ama sadece yalnız hissediyorsak bazen birilerine kapılarımızı açmamız gerekir. Bu yanlış bir şey değil, bu olması gereken. Yanımızda olan insanları yok saymadan onlara sığınmalıyız belki de, bilmiyorum." Söylediklerim bende kıkırdama isteği oluştururken ona döndüm.

Bazen söylediklerimi kendime de uygulamak istiyordum. Bazen.

Gözlerinde bir şeyler değişmişken yüzüne yerleştirdiği güzel bir tebessümle beni izliyordu. "Sanırım beni en iyi anlayabilecek olan insan sensin, ha?" Onu başımla onaylarken kollarını hafifçe aralayıp beni çağırdığında davetini reddetmeyip yanına gittim.

Başımı hafifçe omzuna yaslarken bu an, aramızdaki bağın temelini attığım ilk an olmuştu. "Beni küçükken gizlice tuttuğun o günlük olarak düşünebilirsin ya da evden kaçıp kaçıp gittiğin deniz kenarı." Öylesine dilimden çıkan sözlere güldüğünü, inip kalkan göğsünden anlarken başımı yukarı kaldırıp ona baktım.

Burnumu iki parmağı arasına alarak yüzündeki sırıtmayı silmeden konuştu. "Gözümüzde daha küçük bir kızsın ama düşüncelerin beni hayran bırakıyor. Ayrıca bunların ikisini de yapıyordum ama artık gerek kalmadı gibi." Başımı tekrardan omzuna yaslarken bir süre öylece sessizliği dinledik.

Sessizliği Alparslan abimin çalan telefonu bozarken sebepsiz bir şekilde içime yerleşen kötü hisse anlam verememiştim. O dikkatle karşı tarafı dinlerken telefondan bana ulaşan sesle arayanın amcam olduğunu anladım. Alparslan abi konuşmadan yalnızca karşı tarafı dinlediğinde gitgide çatılan kaşları bir şeylerin yolunda olmadığını gösterirken yerimde daha fazla oturamayacağımı anlayıp ayaklandım.

Bu hareketimle bakışlarını bana çevirip gözleriyle endişe etmemem gerektiğini anlatmaya çalışırken artık geç kalmıştı. Bedeninizi belli duygulara kaptırdığınız vakit, onun esirinden kurtulmanız oldukça zordu.

''Cihangir takip etsin Miraç'ı baba. Hayır, yanımda ve onu eve götüreceğim. Çok geç, duyuyor bile. Kızdan bir şey daha saklanmasına göz yumamam, kapatıyorum şimdi.'' Nihayet konuşması bittiğinde bana dönmeden sıkıntılı bir nefes verdi.

Artık bir şey demesi için ona baktığımda masanın üzerinden arabanın anahtarını alıp o da ayaklanınca gideceğimizi anlamıştım. ''Ne oluyor?''

Buram buram panik barındıran sesimle kısa bir süre duraksasa da bana döndü. ''Ben de tam olarak bilmiyorum canım ama evde durumlar çok iç açıcı değil sanırım.'' Birazdan söyleyeceklerini demekle dememek arasında kalmış olmalı ki ifademi ölçerek devam etti. ''Hatta Miraç'ın gözünü döndürüp Rıza'nın peşine düşürtecek olayı ben de merak ediyorum. Gidelim mi?''

Zihnimde yer alan bir ton soru işareti ve bedenimi anbean saran duygularla yola çıktığımızda araba son sürat ilerliyordu. Her ne kadar evdeki herkesi peş peşe arasam da kimsenin telefona bakmaması beni daha çok geriyordu. Alparslan abim hızlı bir manevrayla aracı evin önüne park ettiğinde hiç beklemeden inip zaten kapısı açık olan evden neredeyse koşarak içeri girdim.

Adımlarım beni direkt salona yönlendirmek üzereyken yukarıdan gelen seslerle vazgeçip merdivenleri çıkmaya başladım. İşittiğim kırılma ve bağırış sesleri bacaklarımın titremesini sağlarken odamın önünde dikilen annemle hızla yanına vardım.

Konuşmak için ağzımı araladığım sırada varlığımı fark ederek bana döndüğünde ağladığını görmek beni afallatmıştı. Ne yapacağımı kestiremediğim için öylece dururken kalbimin atış sesleri artık beni rahatsız etmeye başladı. ''Anne?''

Benim bile zar zor işittiğim sesimi duyar duymaz beni kendine çekip sardığında onu ilk kez bu kadar yıkılmış gördüğüm için kilitlenmiştim. İçeriden gelen seslerle aklıma gelen ihtimaller beni boğarken gözlerimi sıkıca yumup anneme sarıldım. ''Özür dilerim, özür dilerim.'' Onun bu hâli, içeride varlığını bildiğim Karan abim ve bulunduğumuz durum, artık hastalığımın sınırlarını zorlarken nefes alışverişlerimi kontrol etmekte zorlanıyordum.

''Nasıl dayandın ki sen? Çok, çok küçükmüşsün.'' Sart ettiği cümleyle bedenim kaskatı kesilirken koridordan gelen ayak sesleriyle Alparslan abimin geldiğini anlamıştım. Bulunduğum durumu kavrayamamanın yanı sıra yalnız olmadığımı hissetmek; içimi bir nebze de olsa rahatlatıyordu.

Onu kendimden hafifçe uzaklaştırmaya çalışırken beni daha sıkı sarmasıyla adeta elim kolum bağlanmıştı. Kapıyı zorlayan ve bir geri dönüş alamasa da Karan abime seslenen Alparslan abime döndüm. ''Diğerleri nerede?!'' Her an ağlayacakmış gibi çıkan sesimi duyar duymaz bana döndüğünde dudaklarını aralayıp konuşmak üzereyken kapımın aniden açılmasıyla irkildim. Eş zamanlı olarak annem de benden ayrıldığında annem ve Alparslan abime kısa bir bakış atarak odaya geri giden Karan abimin yanına ilerledim.

Başını ellerinin arasına almış dağılmış bir ifadeyle yatağımda oturuyordu. Odaya göz attığımda her yerin dağıldığını fark etmiştim. Bunun çok üzerinde durmadan sakin adımlarla onun yanına ilerlerken ayağımda hissettiğim sızı, adımlarımı yarıda kesmişti.

Dudaklarımdan küçük bir inilti firar ettiğinde ayağımı hafifçe kaldırıp neye bastığıma bakınıyordum. "Mila! Dikkat et." Karan abime dönüp bir şey olmadığını söyleyecekken ayağımın altındaki kırık çerçevenin neye ait olduğunu bilmek, şu an hissettiğim acının yanında bir hiçti.

O bir şeyler derken söyledikleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor gibiydi. İçimde kalan son ümit parçalarıyla çevreye kısaca göz attığımda asıl yıkımı şimdi yaşamıştım.

O gün evden çıkmadan önce orada öylece bırakmaya kıyamadığım; ondan kalan tek fotoğraf, yerde parçalara ayrılmış bir şekilde duruyordu.

İçimdeki endişe ve panik duygusu, yerini adını tarif edemediğim bir duyguya bırakırken hayal kırıklığı içinde Karan abime döndüm.

Bakışlarını önce baktığım yere, daha sonra bana çevirince kendini açıklama ihtiyacı hissetmiş olmalı ki telaşla ağzını açtığı sırada elimi kaldırarak konuşmasını engelledim.

Mantığım ne kadar onun suçsuz olduğunu bilse de duygularım bu sefer onu yerle bir ediyordu.

Ruhumdaki yıkımlar, boğazımda düğüm oluştururken düğümün çözülmesine aracı olması için gözyaşlarım, göz pınarlarıma yerleşmişti bile. Sesimin titreyişini umursamadan ona hâlâ aynı şekilde bakmaya devam ederek konuştum. "Ne sizi bu duruma getirdi, az çok tahmin ediyorum ama şu an tek kanayan siz değilsiniz abi." Böyle bakmama dayanamıyormuş gibi bakışlarını kaçırırken dudaklarıma sahte bir gülüş yerleştirip daha sonra pişman olacağımı bile bile acımasızca o an aklımdan geçenleri dile getirdim.

"Onun bende ne denli bir yeri olduğunu biliyordun! Hiç mi umrunda olmadı, hiç mi gözün görmedi ya? Ondan kalan her şeye muhtacım ben, görmüyor musun?" Sesim gitgide yükselirken bana doğru adımlamaya başlamasıyla geriledim. Bu ona daha büyük bir acı vermiş gibi gözlerini yumduğunda kısıkça güldüm.

"Ah! pardon Karan beyimiz kırılmış mı? Zerre umrumda değilsin, biliyor musun?" Artık bağırıyorken yerdeki fotoğraf parçalarını işaret ederek ona döndüm. "Hatta o hariç kimse umrumda değil! Sen var ya, sadece kendini düşünen bencil herifin tekisin." Onun gözlerinden düşen yaşlar, kısa bir an içimi sızlatsa da umursamadan devam ettim. "Sen abi olmayı bile hak etmiyorsun, Karan Akyazılar. Bencil insanlar, abi olmamalı. Bencil insanlar, aile olmamalı."

Arkamda bıraktığım yıkımı hiç sayarak hışımla odayı terk ettiğimde merdivenlerden çıkmak üzere olan babamı es geçip dışarı çıktım. Derin nefesler alıp kendimi rahatlatmaya çalışırken inandığım tek bir şey vardı.O da şuydu ki: Bir şeyler kötüye gidiyorsa, böyle devam etmek zorundaydı.

🔆

Sizi bir süre beklettiğimin farkındayım, bunun için oldukça üzgünüm. Nihayet bir şeyleri toparlamaya çalışıyorum.

İlgili mesajlarınız için de ayrıca teşekkür ediyorum. Sizler nasılsınız, nasıl gidiyor??

Bir şarkı,
Sertab Erener- Geçer.

Kendinize çok dikkat edin, hoşça kalın.

המשך קריאה

You'll Also Like

2M 73.9K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
196K 11.5K 23
"İzlemen bittiyse niye geldiğini söyle" dedim hâlâ ona dik dik bakarken. Sırıttı ve daha da bana yaklaştı. Nefeslerimiz birbirimize karışırken biraz...
2.1M 116K 46
Acıları henüz çok yeniydi. Asla eskimezdi ki zaten. Hep yenileri açılırdı yerine. Bir anda her şeyin boşa olduğunu öğrenmişti ama o. Acılar, ağrılar...
991K 48.4K 33
Üzerimi değiştirmiş, aşağı iniyordum. Konuşmanın hemen gerçekleşmesi lazımdı. Saat ilerliyordu ve ben henüz çalışmam gereken dersleri çalışmamıştım...