School Of Secrets~S.O.S | Ate...

By exonun_Lii

66 9 6

ATEEZ okuluna yeni gelen Mingi'ye katılması için dört farklı kulüp sunulur. Beyzbol kulübünü seçen Mingi'nin... More

1 | Welcome Mingi! Choose your side✓

64 9 6
By exonun_Lii

🎶:Ateez-The real

~~~

Sabahın lanet alarmı annemden önce davranıp çalmaya başladığında kapatmak için neredeyse kırmaya çalıştım. Ne var ki, elimden kayıp gittiğinde çoktan yere düşüp darbenin etkisiyle susmuştu. Evet, uyanmam gerekti ama annem her nasılsa şu an saate ilişen gözlerimle alarmı mı yarım saat erken kurmuşa benziyordu. Üşengeç biri değildim ama konu uyku olduğunda bomba patlasa umrumda olmazdı.

Bunu bildiği için temkinli davrandığına emindim. Uyku bu hayatta vazgeçmeyeceğim tek şey bile olabilirdi. Annem bunu pekala biliyordu, Babam ise nefret ederdi -Uykudan değil, benim uyumamdan- ve her gün bunun için tonlarca laf yerdim.

Uykulu ve sarsak adımlarla yeni evimin, yeni banyosuna ilerledim. Ne yalan söyleyeyim, burası eski evimize bin basardı. Konforlu yaşama sonunda kavuşabilecek kadar şanslıydık artık. Babamın çabası ve çektiği sayısız zorluğun ardından bize yeni bir hayat yaşatmak için Seul'e gelmemizi ve bu lüksün var olduğu eve taşınmamızı sağlamıştı. Herkesin yapacağı gibi minnettardım tabi ama orda bıraktığım hayatımı sandığımdan bile bu kadar çok özleyeceğim aklıma gelmezdi.
Artık alışmam gerektiği de açıktı.

Yeni bir ev, okul ve arkadaşlar. Tanrım, arkadaşlar demişken burda ki şehir hayatına fazlasıyla meşgul olan bu insanlarla nasıl arkadaşlık kuracaktım ben? En azından küçüklükten beri birlikte büyüdüğüm Beumgyu'nu orda tek başına bırakmak çok zordu. Orda bir şeyler paylaşılırdı ve bana göre bu çok değerliydi.
Bucheon'un kültürel anlamda bir sürü güzel yanı da vardı. Seul'e göre ise fazlasıyla küçüktü ama şimdi şaka gibi büyüklükte olan bu şehirdeydim.

"Oğlum, geç kalacaksın!"

Ilık su yüzünden o kadar mayışmıştım ki anneme cevap verip konuşma gereği duymadan yıkanmaya devam ettim. Her zaman bu kadar erken uyansam banyonun tadını çıkarabileceğimi bile fark etmiştim şu an ama uyku maalesef vazgeçeceğim bir şey değildi.

Duştan çıkıp hızla yeni okul kıyafetlerimi giyindim. Bal rengi mullet saçlarım vardı. Gözlerime kadar inmesi ve ensemi kapatacak kadar uzun olması babamı çıldırtıyordu. Tam şu an dünyanın en dağınık insan kişi olsam da bu umrumda değildi -annemin aksine- doğduğum ve büyüdüğüm yer, her nasılsa öyle olmaya devam edecektim.

Saçlarımla oyalanan ellerim sol göğsümde duran logonun varlığına inanamadı. Üzerini bir kaç kez okşadım. Ben gerçekten prestijli bir okulun öğrencisiydim. Rüya falan bile olabilirdi bu. İstemsizce gülümserken buldum kendimi.

Ama zihnimi sarstım ve o her zaman insanlara soğuk görünen ifademi yerleştirdim yüzüme. Mutluysam mutluydum ve bunu kimsenin bilmesine gerek yoktu.

Evden çıkarken annemin sıktığı kravatı hızla genişlettim. Beni olduğumdan daha disiplinli göstermeye bayılıyorlardı ve ben asla o insan olamamıştım. Dağınıktım, soğuktum ve umursamaz... ama küçük bir sevgi gösterilse kedi gibi olduğum bir gerçekti ve bunu sadece Beomgyu, biliyordu.

Babam, çoktan çıkmış ve daha ilk okul günümde beni yalnız bırakmıştı. Tabi çocuk değildim ama annemin olduğu kadar onunda sevgisine ihtiyacım vardı ve her zaman ihtiyaç olarak kalmasından sıkılmıştım.

Burda ki ulaşım Bucheon'a göre daha kolaydı. Bir yerlere giderken insanlara aptal muamelesi yapmış kadar yol gösteren levhalar vardı. O yüzden zorluk çekmeden hızla bineceğim ulaşımı bulmuştum. Okulumun metroyla sadece bir durak öte de olması mutluluk verici gelmişti. Uzun yol, uyku için güzel olabilirdi ama çekileceğine pek inanmıyordum.

✓✓✓

Dünyanın biraz daha ufalıp içine sığacağı kadar büyük olduğuna yemin edebileceğim Okulun tam önündeydim. Google'ın gösterdiği fotoğraflar koca bir yalandan iberetmiş meğer. Bu okul sandığımdan daha büyüktü. Tarihi bir yapısı ve adını marstan bile göreceğim kadar büyük olan ATEEZ yazısı, öylece karşımda duruyordu.
Sanırım herkes benden önce içerdeydi. Çünkü şu an o koca kapının önünde duran tek kişi bendim.

Biraz daha geç kalmamak için şaşırma işini sonraya bırakıp içeri girdim. Beni aniden tatlı bir amca karşıladığında üzerinde ki resmiyetten güvenlik görevlisi olduğunu anlamıştım.

"Hoşgeldin, oğlum! Yeni gelen öğrenci sen misin?"
Dış görünüşünden yansıyan sıcaklığı sesine de hakimiyet kurduğunda istemsizce gülümserken buldum kendimi.

"Evet," dedim sadece ve o ardından ne diyeceğimi bilirmiş gibi "Benimle gel, kaybolursun şimdi. Müdüre gidelim önce," demişti.

Sıcak ve sade bir gülüşle teşekkür ettikten sonra onu takip ettim. Neredeyse bizim eve yürüme mesafesinde olan müdürün odasına varana kadar yolculuğumuz devam etti.

Ama ders saatinde koridorda bulunan bir kaç kişiyle karşılaşmak beni şaşırtmamış değildi. Bana eşlik eden Güvenlikçinin de bunu pek umursadığını zannetmiyordum. Hatta köşede ki temizlikçinin bile...
Benim okuduğum yıllanmış ve pek bir değeri bulunmayan eski okulum da bu olabilirdi ama prestijli okullarında böyle olduğunu öğrenmek öğrencilik hayatının değişmeyen tek parçasının bu olduğunu kanıtlıyordu.

Sadece kısa bir an için biriyle bakışmıştım. Ve bu çok korkunç bir andı. Tanrı aşkına bakışları şahit olduğum en sert bakışlardı. Siyah renk de deri mont giyiyordu ve beyaz üniforması ciddiyetini koruyordu. Esmer teniyle uyumlu kahverengi saçları düzenli biçimde taranmış ve parlaktı. Alnınının bi kısmını açmıştı. İri yapılı görünüşü farklı bir aura sergiliyordu. Yüzünde ki korkunç ciddiyetinin altında gülünce sevimli bir canavar çıkacağına işaretti. Sıradan bir serseri değil, Saygın bir serseri gibiydi.

Kendi düşündüğüm saçmalıklara gülerken ilk günden kötü bir imaj çizmemek için kravatımı sıkılaştırdım. Sadece kısacık bir an için farklı Mingi.

"İşte burası!"
Mat renginde ki ahşap panel kapıya dikildi gözlerim. Tekrar kısaca teşekkür edip beni orda yalnız bırakarak gitmişti. Yeni okul ve farklı bir yerdi. Disiplini ve ya nasıl bir yer olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Sadece orda öylece, cesaret ettikten iki dakika sonra müdürün karşısında duruyordum.

"Okulumuza hoşgeldin Mingi!"

Başımla birlikte bedenimi yüz seksen derece eğip duyacağı bir ton da teşekkür ettim. Bu merasimin çabucak bitmesini ve kurtulmayı bekliyordum aslında.

"Seni hemen sınıfına geçireyim Song Mingi."
Bu sefer daha net bir resmiyet kurup beni arkasına alarak uzun koridor da tekrar yürümemizi sağladı.

Ondan beş adım kadar uzaktım ve o, sanırım sınıfım olan bir kapının önünde durarak kapıyı çaldıktan hemen sonra içeri girmişti. En azından "içeri girebilirsiniz" sözünü bekleyebilirdi. Buranın değişik ve saçma davranışları iyice beynimi karıştırıyordu. Müdürüne kadar farklı bir boyuttaydı.

Sınıf kalabalıktı. Uçtan öyle görünüyordu en azından, başımı kaldırıp net bakma imkanı bulamıyordum. Şu saygı merasimi bittiği an eski halime dönecektim.

"Rahat olun," dedi müdür huzursuz biçimde hareketlenen öğrencilere. Görebildiğim kadar en ön sırada ki öğrenci bir suç işlemiş gibi aşırı rahatsızdı. Sadece sallanan ayaklarını görebildiğim için stres seviyesini çözebiliyordum.

"Bu Bucheon'dan yeni transfer edilen öğrencimiz Song Mingi. Artık ATEEZ okulunda bize iyi bir geleceği olduğunu kanıtlamak için çalışacak. Önce ki okulunda ki başarıları göz ardı edilemez."

Beni matematik öğretmeni olduğunu anladığım kadına överken omzuma dokunup gururla sıktı.

"İlk günün, Başarılar Mingi! Boş sıralardan birine geçebilirsin."

Rahat bir nefes verip başımı teşekkür ederek her iki rütbeli insana eğdim ve sonunda bakabildiğim sınafa kısa bir bakış attım. Tam olarak nereye oturacağımı hesap ederken kendisi kadar sesi de seksi olan genç öğretmen "Kang Yeosang!" Diyerek konuştu.

Kaşlarım çatılmak için hazır da beklerken üçüncü masa da ki sarışın çocuk el kaldırdı. Oldukça ilgi çekici ve tiz sesi hızla yanıtladı.
"Buyrun hocam!"

Öğretmen gülümseyerek bana onu işaret etti.
"Yeosang'ın yanına geç Mingi'ciğim."

Eğilip teşekkür ederek adının Kang Yeosang olduğunu öğrendiğim çocuğun yanına doğru gittim.

"Yeosang'cığım, dersten sonra Mingi ile ilgilenir misin?"

Yeosang, saygılı bir öğrencinin olması gerektiği gülümsemeyle hızla kabul etti.
Gülümsemesinin altında baştan beri anlayamadığım bir anlam saklıyordu. Art niyetli gibi ama değil, samimi gibi ama kesinlikle o da değil. Bir şeylerin döndüğüyle ilgili düşüncelerimi dağıtmaya çalışıp çantasını çekip aldığı boşluğa oturdum.

Garip bir gülümseme için de bakışırken bana doğru eğilip kişisel alanı mı işgal edene kadar dibime girdi.
"ATEEZ'e hoş geldin Song Mingi!"

Hızla geri çekilip oturduğu koltuğa yayılacak kadar keyifli bir hale büründüğünde yarım ağız gülüşü ister istemez sinirimi bozmuştu. Burda geçireceğim zamanların gittikçe korkunç bir hal almasından gerçek anlamda korkmaya başlamıştım.

Gözlerimi neredeyse zorlukla ondan çekip alabilmiştim. Kesinlikle büyülü biriydi. Sarı saçları ensesini kapatıyor ve canlı beyaz tenine yakışan etkileyici bir doğum lekesi taşıyordu sol gözünde. Fırçadan fırlayıp tuvala çizilmiş kadar özenli ve güzeldi. Şekilli dudaklara ve güçlü bir yapıya sahipti ama altında narin biri olduğuna yemin edebilirdim. Kısacası bu adam inanılmaz güzeldi. Tanrım!?

Etraftaki tanımadığım insanların beni süzmesiyle biten ders sonucunda hepimiz olduğumuz yerde ayaklandığında aniden bileğime sarılan ele döndüm. Yeosang?

"Bugün birlikteyiz, unuttun mu?"

"Unutmadım," dedim sıkkın bir dille. Unutmuştum.
Göz kırpıp hızla oturduğu sandalyeye astığı çeketi giymeye başladı. Bu çocuğu çözememek cidden sinir bozucuydu. Hangi niyetle bana yaklaştığını asla anlayamıyordum.

Çantamı omzuma asıp kapıya doğru ilerlediğimde omzum sert bir güçle kavrandı ve aniden dibime kadar giren bir yüzle donup kaldım.

"Selam!" Diyerek fısıldadı. Ciddi anlamda ürpermiştim. Keskin çene hatlarıyla kısacık kestirdiği saçlarına eşlik eden bakışları inanılmaz sert bir hava veriyordu. Bu okulun nesi vardı böyle? Herkesin yüzünde inanılmaz sinsilik okunuyordu.

"Tarafını iyi seç Song Mingi, Bu işin şakası yok."

Tuttuğu omzumu patpatlayıp hızla yanımdan uzaklaştı ve onu takip edercesine sayısız öğrenci gitti ardından. Sonra bir grup öğrenci daha... Kalabalıktan seçemediğim sarışın birini takip ettiler onlarda. Tek görebildiğim şey kalabalığın arasından kendini iyi gösterecek kadar uzun olmasıydı.

"Choi San..."

"Ne?"
Yeosang, sağ tarafımda belirdi aniden.

"Ve Jeong Yunho."

"Kim onlar?"

Omuz silkip gülümsedi.
"Sana okulu gösterdikten sonra Destiny cafe de anlatırım."

"Destiny cafe?"

"Çok soru soruyorsun Song Mingi. Önce okul, sonra cevap!"

Öylece çıkıp gittiğinde onu takip etmekten başka çarem yoktu ve neredeyse iki saat okulun tuvalet ve kütüphane gibi vs, sadece işime yarayacak kısımlarını gösterip "Destiny cafe" dediği yere gelmiştik. Gidebileceğim her kısmı en ince ayrıntısına kadar aptala anlatır gibi -tabi okulun büyüklüğü düşünülürse bu normal- anlattığı için iyi anlamıştım.

Destiny cafe dediği yerin okulun kantin olmasını es geçersek, bana karşı kesinlikle dürüst gelen Yeosang; okulun ilk günü kazandığım ilk arkadaş demekti.
Açıkçası hoşuma gitmişti. Onun hakkındaki bazı düşüncelerimi tersine çevirmişti.

Neredeyse boş, tek yeri bulunmayan kantin de müsait bir yer bulmak için çabalarken etrafımızda ki tüm öğrencilerin bana bakarken nedense ilk insan görmüş kadar etkilenmelerine karşı büyük bir şaşkınlık içindeydim. Meraklı gözlerine anlam veremiyordum.

Yeosang, kolumu çekiştirip beni boş bulduğu bir masaya oturttuğunda hemen sandalyesini yanıma çekmişti.

"Şaşırma bence, yakında peşini bırakırlar."

İstemsizce kaşlarımı çatıp ona yöneldim. Yüzümün buruşukluk seviyesi şaşkınlık için de olduğumu ortaya döküyordu.

"Ne biçim zengin bir okul bu? Okula ilk kez mi yeni öğrenci geliyor, yoksa bunlar fazla mı yabani?"

Şuh kahkahası salonu doldurduğunda omzuma vurup gülüşünü durdurmaya çalıştı.

"Ah, Song Mingi. Herşey senin için daha çok yeni. Şimdi dinle beni," derken kıkırtısını kademe kademe indirdi.
Yüzü beklediğimden daha kolay ciddileştiğinde gülüşünü koruyordu.

"Etrafına bir bak ama dikkatli ol, lütfen. Sence bir farklılık yok mu?"

Etrafımı iyice süzdükten sonra hala değişen bir şey yoktu. Gerim gerim gerilmekten bedenim infilak olmak üzereydi artık. Ne anlamam gerektiğini bile bilmiyordum.
"Yok Yeosang. Lütfen, açıklayıcı olur musun?"

"Onlara baksana?" Gözleriyle etraftaki öğrencileri gösterdi. "Her bir grubun farklı bir giyim tarzı var ve her bir grup ayrıştıracağın kadar farklı alanlarda oturuyor."

Gerçekten öyleydi. Her köşe de bir grup yer alıyordu ve giyim tarzları birbirinden farklıydı. Ben bu gözle görülür şeyi nasıl olur da asla anlamamıştım?

"Kaç farklı tarz var burada?"

Gözle görülür farklılığı ele alarak düşündüm.
"Mmm. Üç mü?"

"Bingo!" Diyerek parmak şıklattı.

"Ne anlama geliyor bu?"

Gülümsedi ve daha önce fark etmediğim kahvesini yudumladı. İkram adabı yoktu demek?
"Her bir grup ve tarz bir kulübü temsil ediyor Mingi."

"Kulübü mü?"

"Evet, salaş giyinen ve ellerinden kitaplarını düşürmeyen grup; Jeongbo, yani Bilgi kulübü. Okumanın ne denli önemli olduğunu savunuyorlar ve asla onlarla laf dalaşına girmek istemezsin. Ayaklı ansiklopedi gibiler. Liderleri; Kim Hongjoong ve Park Seonghwa."
Sol tarafını gösterirken gülüyordu. Tüm bunların ona komik geldiğini hissediyordum. Burda bir bölünme var, hey!

"Tam karşında duran kulüp," derken pencerenin önünde duran korkutucu grubu gösterdi. "Ciddi ve karanlık bir tarzla giyinirler. Balam yani Rüzgar grubu. Hep olgun ve dediğim dedik olmaya bayılırlar. Tam bir motorsiklet tutkunudurlar ve deli gibi para kazandıkları haftasonu, yasadışı yarışları var. Kimse onlara pek yaklaşmaya cüret edemez. Liderleri; Jeong Yunho ve Choi Jongho."

"Peki, köşede ki grup?"

Gülümseyerek yüzünü ekşittiğinde istemsizce yutkundum. Duyduklarıma alışmış gibi sormam ona garip kaçmıştı sanırım. Benim zihnim ise tam tersi çalışıyordu. Babamın beni bu okula atarken ne hayaller kurduğunu düşünerek geçiriyordum o vakti.

"O, Balsa grubu. Aslında anlamı atış ama okul da daha çok Beyzbol kulübü diye biliniyorlar. Tam bir beyzbol tutkunuldurlar ve asla geri adım atmazlar. Giyimleri Jeongbo kulübüne benzer, rahattır ama sıkıcı değil. İstedikleri şeyi almak için her şeyi yapabilecek kapasiteye sahipler. Aynı zamanda dünya da görebileceğin en umursamaz bireyler. Liderleri; Choi San ve Jung Wooyoung."

Tüylerim tam anlamıyla dikelmiş ve bedenim kaskatı kesilmişti. Kesinlikle sonuncu grup kriterlerime daha çok uyuyordu ama onların birine bile yaklaşmayı düşünmüyordum açıkçası. Bu kadar bölünmenin için de bulunduğu okulun yarattığı sorunları aklım bile düşündükçe almıyordu.

"İnanılmaz bir okul! İlla bir tarafta mı olman gerekiyor?"

"Evet."

"Peki, sen hangi taraftasın Kang Yeosang?"
Ani sorumdan hiç etkilenmeden gülümsedi. Bunu bekliyormuş gibi duran havasını bozmadan başını olumsuzca salladı.

"Ben kimsenin tarafını tutmayı sevmem Mingi?"

"Neden?"

"İstemedim çünkü."

"Herkes taraf tutmak zorunda değil mi, peki?"

Biraz düşünür haliyle başını salladı. Yüzünden sabahtan beri eksik olmayan o ego dolu bakışı yeniden kendini gösterdi.
"Ben herkes değilim işte. İstersen benim kulübüme katılıp ikinci kişi olabilirsin?"

"Senin kulübün mü? Sadece üç değil miydi?"

"Ben genellikle insanları o üç kulübe iterim ama seni sevdim... Yani gelebilirsin. Hem benim kulübüm çok küçük, sana da yer var." Diyerek güldüğünde kendimi tutamayıp ona katılmıştım.

Yaşadığım şey şaka gibiydi. Okumam gereken bir okul da, taraf tutmam gereken bir duruma gelmiştim. Bunu Beomgyu duysaydı eğer, kendini Seul'e transfer etmek için herşeyi yapabilirdi.
Kesinlikle eve gidince yapacağım ilk iş onu aramak olacaktı.

"Bilmiyorum, sanırım buna karar vermem için zamana ihtiyacım var."

Omuz silkti. Dediğimle dalga geçen bir gülüş geçti dudaklarından. Zaman istemem saçma gelmişti ona, eminim ama ölmeden önce kurbana bile son dileği sorulurken zaman istemem gayet normaldi. Yaşadığım her şeye; aman tanrım!

"Benimle gel, ders başlayacak."

Kolumdan tutup çekiştirdiğinde Jeongbo kulübü önümüzden çoktan grup halinde ilerlemişti. Şaşırdığım şey ardımızda ki gruptan hiç bir öğrenci onların önüne geçmek için çabalamamıştı. Yanında yürüdüğüm Yeosang'ın koluna tutunup sessizce merakımı giderdim.

"Neden herkes tek çizgi de ilerliyor? Birbiriyle yarış da değil mi bunlar? Sınıfa gitmek için birbirlerini iterek geçmiyorlar?"

Tıslayıp kısa bir salınışla güldü. Başını olumsuzca sallamakla yetindi ve "Yürür müsün Mingi! Kuralları sana dersten sonra anlatırım." Diyerek bir elini omzuma attı. Şimdiden herkesin bu sert göz hapsinde Yeosang'ın tarafını seçmiş görünüyordum galiba. Etrafımda ki korkunç bakışların başka bir açıklaması olamazdı çünkü.

Üstelik okulu tanımak için girmediğim ikinci ders de çoktan herkese bildirilmiştim sanırım. Bulunduğum üçüncü ders sadece ağır bakışlar altında ezilmemi sağlıyordu çünkü.

"Hey Yeosang!"
Gözleri hemen çağrıma döndü.

"Burda liderler var mı? Girişte Choi San'ı gördüm ama diğerlerini tanımıyorum."

Başıyla onayladı ve bana doğru eğildi.
"Choi San ve Jung Wooyoung... Her zaman en arka da, sol köşe de oturur. Jeong Yunho ve Choi Jongho'da tam arkanda."

Her bir isim içim de ürperti yarattığında arkamda duran isim iki katını hissettirmişti. Jeong Yunho'ya bakmak istesemde bu dürtüme dur demem daha mantıklıydı. Hem arkama ne sebeple dönecektim ki? "Seni merak ettiğim için" diyemezdim ya? Yasa dışı yarışa mensup insanların bana neler yapabileceğini akıl bile edemiyordum.

"Song Mingi!"

Yeosang'ın fısıltısına dönüp ona doğru eğildim.

"Sanırım, ilk günden birinin dikkatini çok çektin."

Gerginlikle ensemi sıvazladığımda öğretmenin dikkatini çekmemeye çalışarak Yeosang'ın kulağına eğildim.

"Kim?"

"Jeong Yunho... Tanrım, sürekli sana bakıyor."

____

Selam. İlk bölüm ve aksiyonlu bir fic ile karşınızdayım.

Bu fici ateezquality bebeğimin bayıldığım ins postunda ki pov'undan aldım. Bana bu izni verdiği için ona çok teşekkür ederim. Fic boyunca değerli fikirlerini benden esirgemediği ve esirgemeyeceği için ona çok teşekkür ederim.💓🥺 Onunda güzel ficlerine göz atmayı unutmayın😌 mükemmel bir yazardır.💜

İlk kez ateez fici yayınlıyorum. Ateez çiftleriyle ilgili fic okumaya bayılırım ve kesinlikle çok sevdiğim bir grup. Umarım seversiniz.💓

Sonra ki bölüme kadar görüşmek üzere 🌸

Continue Reading

You'll Also Like

The 42 By kachow

Fanfiction

52.5K 7.6K 17
"Bizden ne komşu, ne düşman, ne de arkadaş olur." university & dorm au! ! 15.01.2024
47.3K 7K 40
The Babysitter kitabının, 2. Kitabıdır. Felix evine bebek bakıcısı olarak girdiği ünlü iş adamına aşık olur. Ama hisleri karşılık bulduğunda, sonunda...
145K 6K 34
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
143K 16.2K 37
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.