The Dark House

By Jimincimcimmy

386 220 71

Gözlerini kapatıp başını yastığa koyduğu anda başka bir dünyada uyanan Kim Soo Ah. Gizemli bir mafya babasını... More

1.BÖLÜM "Terslik"
2.BÖLÜM "Değişim"
3.BÖLÜM "Gölge"
4.BÖLÜM "Ukala"

5.BÖLÜM "Unutmak"

38 25 4
By Jimincimcimmy

O odada kaç dakika öylece kaldığımı hatırlamıyordum. Kang Joon beni tanıyor muydu? Tanıyorsa nerden tanışıyorduk? Domuz ve Pirinç bunu neden bilmiyordu? Onlar tanımıyorsa biz nasıl tanışmıştık? Başımı dizlerimin arasına almıştım. Bu düşünceler beni deli ediyordu. Kapının açılmasıyla gözlerimi oraya yöneltmiştim. Hademe bana bakıyor ben de ona bakıyordum. Ayağıya kalktım ikimizde konuşmamıştık. Üstümde bulunan tozları temizledikten sonra açık kapıdan sıyrılmıştım.

Hemen sınıfa doğru gidiyordum ama koridorda kimse bulunmuyordu. Ders saati miydi? Zil sesini o dalgınlıkla duymamıştım herhalde. Kapıyı çalıp sınıfa girmiştim. İçeride öğrenciler vardı sadece. Çoğu sohbet ediyor küçük bir azınlıkta uyuyordu. Ayakta dikilirken dersin boş olduğunu öğrenmiştim.

Geçmişe dair hiç bir şey hatırlamamak sinirimi alt üst ediyordu zaten. Sırama oturmuştum ama Kang Joon burda değildi. Derin bir oh çektikten sonra Domuz ve Pirinç'e baktım. Büyük bir çember oluşturmuş oyun oynuyorlardı. Domuz bana gitmem için işaretler sergilerken onu reddetmiştim. Başka bir gün olsa düşünmeden oyuna katılmıştım ama şuan oyun oynayacak hatta konuşacak takâtim yoktu.

İki elimi birleştirip başımı üzerine koymuştum. Pencereden sızan huzurlu ışık yüzüme vuruyordu sessiz ve sakince. Gözlerimi kapadım derin bir uykuya dalmak için.

***

Zilin sesiyle derin uykumdan uyanmış gözlerimi usul usul açmaya çalışıyordum. Etrafıma baktım sınıfta kimse yoktu. Başımı tekrar birleştirdiğim ellerimin üzerine koyup gözlerimi kapatmıştım. Bir dakika hayal mi görüyordum.

Karşımda bana doğru uyuyordu Kang Joon. Nasıl uyurken bu kadar masum olabiliyordu. Oysa saatler öncesine kadar pisliğin tekiydi. Oturduğum pozisyonu hiç bozmadan onu izlemeye başlamıştım.

Kusursuz görünüyordu. Keşke karakteride bu kadar kusursuz olabilseydi. Başımı masadan kaldırıp oturuşumu dikleştirmiştim. Saatler önce sıktığı kolumu açıp baktım. Morarmış ve acıyordu. Kolumu ovarken Kang Joon gözleri açık bir şekilde beni izlediğini gördüm. Onu fark ettiğimi anlayınca endişelenerek başını diğer yana çevirmiş sonra oda uyumayı bırakıp dikleşmişti.

Bana değil önüne bakıyordu. Kolumu ovmaya devam etmeye başlamıştım.

"Yeter! Canın çok nazikmiş seninde!"

Cebinden bir krem çıkarıp bana sormadan kolumu çekip masanın üzerine koymuş kremi açıp sürmeye başlamıştı. Onu hayranlıkla izliyordum.

"Neden önce incitip sonra iyileştirmeye çalışıyorsun?"

Sessiz bir şekilde gözlerine eğilerek cevap vermesini bekliyordum. Bana bakmıyordu bile.

"Bir kaç saate kolunda ağrı da morlukta kalmaz! Söylenmeyi keseceksin tamam mı?"

Neden bu kadar ruhsuz ve ifadesiz duruyordu? Böyle yapmasını gerektirecek ne yapmıştım ya da ne yapmıştılar?

Soruma cevap vermemişti. Çok sinirlenmiştim böyle davranmasına. Ayağı kalkmış kapıya yöneliyordu ki ellerimle boğazını tutup onu duvara yapıştırdım.  Bana dik bakışlarını yöneltmişti. Ama oda farkına varmıştı çünkü benim gözümden çıkan alevler onun dik bakışlarını bastırıyordu.

"Cevap ver bana! Soruma cevap ver Kang Joon! "

Kelimelerim ağzımdan teker teker ve dikenleyici bir şekilde çıkıyordu. Kang Joon bana bakmıyordu bile. Ellerimi boğazından çektim. İki elimle bu sefer başını aşağı çekmiş gözlerimin izasına getirmiştim. Aramızda çok az bir mesafe kalmıştı. Derin nefes alış verişini hissedebiliyordum. Kendimi bir kaç göz yaşı bırakmadan durduramamıştım. Göz yaşlarımı gören Kang Joon'un yüz ifadesi birden değişmiş, yumuşamıştı.

Ellerimi başından elleriyle alıp halsiz ve yorgun bedenimi oturtmak için sırayı çekmişti. Ben oturttu ve dizlerimin önüne oturdu. Ellerimi ellerinden dizlerimin üzerine koydu ve  gözlerime baktı.

"Soruma cevap ver. Neden? Neden seni tanımam gerekiyor?"

Titrek ve duygusal sesime karşılık sonunda konuşmak için hazırlanıyordu ama ben devam ettim.

"3 ay... tam 3 ay boyunca uyudum komada. Hafızamı kaybetmiştim. Uyandığımda annemi, babamı hatta kendimi bile hatırlamıyorken seni hatırlamamı nasıl bekliyorsun?"

Gözyaşlarımı tutamamıştım ama Kang Joon hala ruhsuz yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Ellerini yanaklarıma koydu. Baş parmaklarıyla göz yaşlarımı sildi.

"Biliyorum. Yaşadığın her şeyi her anı."

Cümlesi bitince ayağa kalktı ve bana bakmıyor dim dik önüne odaklanmıştı.

"Bu yaşananlardan sonra bende her şeyi unutma kararı aldım. Sen Kim Soo Ah bir daha asla bana yakınmış gibi davranma ya da hissettirme. Benim canım yanarsa senin canını da yakarım!."

Masanın yanındaki deri ceketini alıp dışarı çıkmıştı. Bense hâlâ oturuyordum. Son iki derse de Kang Joon gelmemişti. Acaba geçmişte ne yaşanmıştı. Bilmiyordum. Eve gitmek için dakikaları sayıyordum. İşte büyük an, zil çalmıştı.

Domuz ve Pirinç ile beraber arabada otururken
düşünceli olduğumu ikiside anlamıştı. Pirinç bana sarılarak

"Ne oldu Tossy?  Neyin var?"

Sorusuna nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum. Galiba olanları anlatmayacaktım. Evet, anlatmayacaktım. Ama göz yaşlarıma hakim olamadım.

"Neden hiç bir şey hatırlamıyorum?!"

Göz yaşlarım birden daha da hızlanmıştı. Domuz'un da kollarını bedenimde hissetmiştim.
Pirinç şoföre bir adres söyledi ve oraya yönelmişti arabayı şoför. Nereye gittiğimizi sorduğumda ise ikisindende cevap alamamıştım ama ikiside nereye gittiğimizi biliyor gibiydi.

Dakikalarca üçümüz birbirimize kenetlenmiş bir vaziyette duruyorduk.

"Bana bir daha değme Pirinç!"

Domuz'un bu çıkışı beni şaşırtmıştı. Pirinç çok geçmeden kolunu çekip göz devirmişti. Pirinç'e.
dayanamayıp sormuştum kaç zamandır merak ettiğim soruyu.

"Siz neden anlaşamıyorsunuz çocuklar? "

Domuz bakışlarını cama yöneltmişti. Daha olgun olan Pirinç ellerini ovarak anlatmaya başlamıştı.

"Bak Tossy. Benim annem, Domuz'un babası yok. Yani ikiside bizi yıllar önce terk etti. Benim babam ve Domuz'un annesi yakın arkadaşlar ama çocuk gibi davranan Domuz annesini babamdan kıskanıyor."

"Tamam konuyu kapatın, kıskanıyorum çünkü o benim annem."

Daha da sinirlenmişti Pirinç.

"Annem yok! Bu yüzden hiç kimse bana bunu hesabını soramaz!"

Deyip duran arabadan inerek. Geldiğimizi belirten Domuz ile beraber deniz kenarında oturan Pirinç'in yanına gitmiştik.

Dalgalar bana bir şeyler anlatmak istiyordu sanki...Domuz arabaya gidip adını bilmediğim bir aparat almıştıp uzakta bulunan bir ağacın altını kazmış elinde bir kutuyla bize doğru ilerliyordu.

Önüme oturmuş üçgen oluşturmuştuk. Kutuyu ortaya koydu ve açıklamaya başladı.

"Burda üçümüze de acı veren şeyler var Tossy. Bunu sen istediğin için tekrar açıyoruz."

Kutuyu Açtı. İçinde kanlı bir bıçak, Süslü bir tarağa sarılı bir not ve kalınca bir günlük...

"Hangisi kimin anısı?"

Domuz bıçağı, Pirinç ise tarağı almıştı. Günlüğü almam için bana bakıyordu ikiside.

"Başla Domuz."

Dediğini duymuştum Pirinç'in.

"Ben 6 yaşındayken annem eve geç gelmiş, alkolik babam geç saatlere kadar onu beklemişti. Annemi yine dövecek diye ödüm kopuyordu. Mutfaktan elime bir bıçak aldım ve kapının önünde bulunan merdivenlerde küçük bedenimi saklamaya çalışarak beklemeye başladım. Annem kapıyı açmış içeri girmişti. Babamın bağırışlarını duyunca hemen kapıyı kapattı. Babam ona yaklaşarak tokat atmış annem yere düşmüştü. Merdivenlerden koşarak elimdeki bıçağı babama doğurmuştum. Babam bu yaptığımı aldırmadan bıçağı elimden almıştı. Annem ayağıya kalkmış beni arkasına çekmişti. Kıyamadığım annemin burnu kalıyordu ki annem yere, ayaklarımın tam önüne düşmüştü. O narin bedeni kanlar içinde ağırlaşmıştı. Babam annemi o halde görünce bıçağı fırlatmış kaçmıştı. Sesimizi duyan komşularımız aramıştı ambulansı. Günler sonra annem iyileşmiş, babamdan boşanmıştı. O günden sonra babamı bir daha hiç görmedim. Eğer karşıma çıkarsa onu bu bıçakla ben öldürecem."

Domuz'un gözünden tek bir yaş akmamış hatta ateş püskürüyordu. Bu dedikleri annesini neden kıskandığını fazlasıyla ifade ediyordu. O çok güçlü bir insandı. Ona daha da bağlanmıştım.

Domuz, Pirinç'e yönelmiş. Anlatması için gözleriyle tarağa ve sarılı kağıdı işaret ediyordu.

"Annem... benim koca yürekli her adamla yatan annem. Babam annemin onu aldattığını düşünüyor bense anneme bunu yakıştırmıyordum. Babama inanmamak için elimden geleni yapıyordum. Annemle bir gün evde otururken kapı çalmıştı. İyi giyimli bir adam elinde bir kutuyla gelmiş anneme uzanmıştı. İçinden bu tarak çıkmıştı. Annem tarağı çok beğenmiş adama uzanmış ondan saçını taramasını istemişti. Adam dakikalarca annemin saçlarını taramıştı. Daha sonra annem burda kalmamı tembihleyip adamın elinden tutup yukarı çıkarmıştı. Orda saatlerce oturmuştum ellerimle kulaklarımı kapatıp. Babam eve gelmişti sonunda. Etrafta annemi göremeyince yukarıdan gelen seslere yönelmişti. Beni fark etmemişti bile. Sonrası cehhenem gibiydi. Adam babamı vurmuş. Kaçmıştı. Polisler gelmiş annem ve adamı bulup tutuklamıştı. Annem ve babam günler sonra boşanmış ben ve babam da yeni bir hayata başlamıştık."

"Peki o kağıt? "

Pirinç kağıda bakmıştı. Komikmiş gibi dudağının kenarı kıvrılmıştı.

"Annemin görüştüğü kişilerin numaraları... Babam görmesin diye telefona kaydetmiyordu."

Benim arkadaşlarım sıradan değildiler. Onlar benim, kendi hayatlarından zorluklarla çıkmış dostlarım. Ortam fazlasıyla duygusallaşmıştı ama kimse ağlamıyordu.

Elimdeki günlüğe baktım. Ortamı yumuşatmak için

"Üzgünüm ama benim anlatacak anım yok. Çünkü hatırlamıyorum. "

Deyip gülmüştüm. Onlarda bana bakıp gülmüşlerdi. Ikisinin arasına girip sırt üstü yere yatırmıştım. Gökyüzünü izlemeye başlamıştık.

"İşte bakın bir gün mutlu olacağımız dünya. Tam orda görebiliyor musunuz?"

"Evet. Buraya her geldiğimizde söylerdin."

Bir kaç saniye sessizce birbirimize baktık. Ayağıya kalkıp dans etmeye başlamıştık. Çünkü küçükte olsa bir şeyi hatırlıyordum. Istemsizce de olsa hatırlamıştım.

Orda ne kadar Sevinç çığlıkları attığımızı hatırlamıyorum. Hava kararmaya başlayınca arabaya yönelmiştik. Tam arabaya binecekken siyah giyimli bir adamın bizi hatta beni izlediğini görmüştüm.. Dikkatli bakmaya çalışınca arkasını dönmüş saniyeler sonra gözden kaybolmuştu. Çok yorgun hissediyordum.  Hemen arabaya bindim ve kendimi Pirinç ve Domuz'un kollarına bırakmıştım.

Eve geldiğimizde beni uyandırmaya çalışan Pirinç'i görmüştüm. Elimdeki günlüğe baktım. Sonra evime yöneldiğim. Kapıyı Soo Rim Teyze açmıştı. Odama çıktım ve tavanda yıldızların ortasında hilal şeklinde bir ay olduğunu fark ettim. Masanın üzerinde bir not bulunuyordu. Elimdeki günlüğu masanın üstüne koydum. Ve notu okumaya başladım.

"Bu koca gökyüzünde milyarlarca yıldız var,
Ama tek bir Ay var. Sen bizim gecemizi aydınlatan ışığımızsın Prenses.

                                                               Baban"

Çok Şirin bir nottu. Ben de bir şeyler yapmak istiyordum. Aşağıya Soo Rim Teyze'nin yanına inmiştim. Bana hazırladığı yemeği yedikten sonra annem ve babam için şirin kurabiyeler yapmaya karar verdim. Renkli bir sürü kurabiye yapmıştım. Ama hâlâ  annem ve babam gelmemişti.

Odama çıktım. Pencerem tam Kang Joon'un odasına bakıyordu. Odayı daha dikkatli izlemeye başladım ama kimse yoktu. Sokaktan gelen sesle başım o yöne çevrilmişti ani bir refleksle. Siyah takım elbisesiyle evinden çıkan Kang Joon'la kısa zaman da olsa göz göze gelmiştik. Koruması ve şoförü olan bu devi hiç gözüm tutamamıştı. Neyse beni ne ilgilendirir? Masanın üzerindeki günlüğü alıp kendimi yatağa atmıştım. Günlüğün ilk sayfasını açmıp bakmaya başlamıştım. Tarih vardı...

2009 Mart 28
...

Continue Reading

You'll Also Like

377K 3K 23
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
60K 4.4K 13
❝Yaraları önce kanatırlar sonra öpücükler iyileştirir. ❞ Otuz üç yaşında basit bir terzi olan ama zorunluluktan bir fabrikada çalışan Gülendam, yaşad...
714K 27.2K 89
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...