The Dark House

By Jimincimcimmy

386 220 71

Gözlerini kapatıp başını yastığa koyduğu anda başka bir dünyada uyanan Kim Soo Ah. Gizemli bir mafya babasını... More

1.BÖLÜM "Terslik"
2.BÖLÜM "Değişim"
3.BÖLÜM "Gölge"
5.BÖLÜM "Unutmak"

4.BÖLÜM "Ukala"

48 31 15
By Jimincimcimmy

Annemin yumuşak sesi kulaklarımda geziniyordu bana 'Günaydın' derken. Saatime baktım ve çok erkendi. Güneş bile yeni yeni doğmaya başlamış sessiz sedasız ışıklarıyla uzanıyordu etrafa. Neden erken uyandırıldığımı öğrenmek için beynimi kurcalarken okula gideceğim aklıma gelmişti hemen. Harika bir okul günü beni bekliyordu -yani ben öyle umuyorumdum-. Yüzümü yıkadım ve aşağıya inmek için merdivenlere yöneldim. Annem ve babam çoktan hazırlanmış kahvaltı masasında beni bekliyorlardı. Babamın elinde şirket dosyaları, annemin elinde ise hasta raporları vardı. İkisinin de yüzüne kocaman birer öpücük kondurdum. Buna tebessümle karşılayan babam

"Yüzünüzde ki mutluluğun sırrını öğrenebilir miyim prenses?"

Soru beni güldürmüştü.

"Bu sır sizsiniz babacım. Mutlu olmama yetiyorsunuz "

Komik bir yüz ifadesiyle yalakalık yapıyordum yine. Annem elleriyle masanın altından çıkardığı cüzdanı bana yöneltirken

"İşte yalaka kızımın kartları ve cüzdanı. Bunu hakkettin yalaka prenses."

Yalaka prenses kelimeleri hoşuma gitmişti ki kıkırdıyordum. Cüzdanı annemin elinden aldım. İçine bakmam için göz atmıştı. Açtım cüzdan kartlarla doluydu. Şok içinde annem ve babama bakışlarımı yönelttim.

"Bu-bunlar hepsi benim mi?"

Şaşırmamam gerekiyor sonuçta ben koskoca lüks bir mekanında sahibiydim.

"Evet. Evet prenses bunlar senin eski kartların. Hepsinin şirfesi de Ospit'i kaydettiğin sayı."

'Ospit'i kaydettiğim sayı mı? 1234567 mi?' Niye bu sayıyı her yerde kullanıyordum. Başımı Onaylarcasına salladım ve hazırlanmak için izin istedim. Masadan bir elma alıp odama çıktım. Telefonumu elime aldım bildirim gelmişti.

*Pirinç sizi Kakaotalk'ta '12-A' grubuna aldı.*

Hemen Kakaotalk uygulamasına girdim. Sınıfta 18 kişi vardı benle birlikte. Herkesin de yaptığı gibi hemen profiller kısmına girip sınıf arkadaşlarımın profillerini inceledim. Sınıfta çok güzel kızlar vardı. 'Acaba ben de mi profil yapsaydım?' Hemen profili düzenle kısmına girdim ama zaten bir profil bulunuyordu ve hakkımızda kısmında '7' yazıyordu. Yine 7 yine 7... neydi bu 7 rakamıyla alıp veremediğim. Bildirimler üst üste gelmeye devam edince gruba girdim. Yeni ders programı bulunuyordu. Tıslayıp telefonu yatağa attım ve dolabı açtım. Ne giyecektim? Okul forması bulamadım bu yüzden kafama göre giyinmeye karar verdim.

Elime siyah kot bir şort, üstüne yine xxl siyah bir kapşon, beyaz iddalı bir kemer, uzun siyah çorap üstüne beyaz eskimo bir bot giydim ve aynanın karşısına geçtim. Kombinimi çok beğenmiştim ama burda bir şeyler eksikti. İşteee buldum takı ve Çanta... en önemli iki şeyi az kalsın unutuyordum. Takı çekmecesi diye umduğum tarafa yöneldim ve takıları incelemeye başladım. Asi orta kalınlıkta bir zincir tercih etmiştim. Çanta olarakta kombinimin patlamasını istediğim sarı bir sırt çantası atmıştım sırtıma sadece tek kolunu takıp. Aynaya baktım ve Muhteşem olmuştu. Saçım zaten kahküllüydü. Bu yüzden saçımı iki yandan çok az bırakıp at kuyruğu yapmış gözüme de eyeliner çekip doğal tonlarda bir ruj sürdükten sonra tamamen hazırdım.

Aşağı indim salonda Pirinç ve Domuz'u görmüştüm. Annem ve babam da orada bulunuyordu. Tüm gözler üzerime yönelmişti. Utanmıştım herkes öyle bakınca.

"Prensesim yine yakıyor ortalığı. Kıskanıyorum ama küçük bebeğimi."

Deyince babam istemsizce mutlu olmuştum.

"Kyung So Amcacım siz yine kıskanıyorsunuz. Ben onun abisi olarak her teklif yollayanı pataklıyorum ama bu sefer işim kolay olmayacak."

Domuz'un bu sözlerinden sonra salondaki herkes kahkahalara boğulmuştu. Saatine bakıp gitmemiz için işaret ediyordu Pirinç. Üçümüz de kapıya ilerledik annem ve babam bizi uğurlarken arabaya biniyorduk ki gölgenin de gizemli bir şekilde kendi arabasına bindiğini gördüm ama onu uğurlayan kimse yoktu. Şaşırmıştım. Ön koltuk boştu hepimiz arka koltuğa oturmuştuk yan yana olmak için. Domuz ve Pirinç'in ortasında sıkışmış bir vaziyette bulunuyordum. Bu ikisi neden birbirlerini sevmiyorlardı?

İkisinin ölümcül bakışları arasında kıvrınıyordum resmen. Rahatsız olduğumu fark etmişti ki Prinç

"Ee... Sen niye okul forması giymedin Soo Ah?"

Odama bakmış ama bir forma bulamadığım için giymemiştim. Aynını Pirinç'e anlattım. Ilk günden sorun olmayacağını belirtmişti. Ben de üzerinde durmamıştım.

İşte sonunda okulun önünde bulunuyorduk. Büyük bir endamla Kang Koleji tam önümde duruyordu. Çok büyüleyici bir okuldu burası. Fazlasıyla şanslı olduğumu hissediyordum ama bir terslik vardı. Neden herkes bana bakıyordu?

"En sevmediğim şey oluyor... Tebrik ediyorum. Tüm erkeklerin radarına girmiş vaziyettesin Soo Ah."

Komik hareketler yapıp çırpınıyordu bunları söyleyen Domuz. Ben ve Pirinç büyük bir şaşkınlıkla birbirimize bakıp kahkaha atmaya başladık.

Domuz'u kolundan tutup sürükleyen Pirinç'e bakıp onların arkasından asi, dik bir şekilde ilerliyordum. 3. Kata ulaşmıştık -sonunda- sınıfa gireceğim sırada izinli gün sayımı düzeltmem için müdürün yanına uğramam gerektiğini hatırladım. Çocuklara haber verip müdürün odasını bulmak için koridorda gezmeye başladım.

Bu okulda ki tüm erkekler kızlara ağzı açık mı bakıyordu? Utanmasam hepsinin ağzına yapıştırmıştım şimdi. Hah sonunda müdürün odasını bulmuştum. İşlemleri 15 dakika içinde halledip odadan çıktım. Koridorda kimse yoktu ders saatiydi çünkü. Sınıfıma kapıyı çalarak girdim. Sınıf öğretmenimiz Bayan Min beni yanına çağırıp

"Sınıfımızın yeni üyesine hoşgeldin diyin çocuklar. "

Ön sıralarda oturan hafif kilolu bir çocuk sınıfın makyaj küpüne bakıp

"Sınıfımızın yeni prensesi Soo Ah"

Bunu söyledikten sonra sınıftan 'Ooooooo..' diye bağırışlar çıkmış makyaj küpü olarak tanımladığım kızın bakışları üzerimde dikleşmişti.

"Bayan Min yeni arkadaşımız kendini tanıtmayacak mı?"

Ahh bunu söyledikten sonra ki sinsi bakışı varya gebertmemek için kendimi zor tuttum. Bayan Min'in konuşmasına izin vermeden.

"Ben Soo Ah"

"Çok kısaydı. Ben kendimi tanıtmaya başlasam susamam. Düşün artık Soo Ah."

Bu kız galiba tahtını kaybetmekten korkuyordu ama bu çok normaldi çünkü o taht artık benimdi.
Soo Ah diye bastırdıktan sonra o yokmuş gibi sınıfa döndüm ve müthiş bir gıcıklıkla

"Evet. Sadece Soo Ah kısa ve net. Çoğu insan gibi uzun ve boş değil."

Bunu dedikten sonra sınıf çıldırmıştı. Yemin ederim ki bir çocuğu 'oleu oleu' deyip masayı kaldırıp yere vurduğunu goril gibi ellerini yumruk yapıp göğsüyle aşk yaşadığını gördüm. Bense gözlerimle boş bir yer bulmak için bakınıyordum. Sınıftaki tek boş yer en arka cam tarafında başını masaya koyup uyuyan bir çocuğun yanıydı. Gözümü devirip ilerledim ve oturdum. Herkes şok olmuş bana bakıyordu. Pirinç ve Domuz da buna dahildi. Bayan Min

"Yeter herkes önüne, açın 35. Sayfayı çocuklar "

Kitaplarını açmak üzere herkes önüne dönmüştü. Benim kitabım bile yoktu. Çantamı masaya koydum. Yanımda ki çocuk uyanmaya başlamıştı galiba çünkü eliyle masanın altından gözlerini ovuyordu. Masanın altından birden bana bir bakış attı kafasını kaldırmadan.

"Ştt! ne işin var burda küçük çocuk?"

Bu gölge çocuktu. Hay ben kendi şansımı......

"Burda okuyorum. Okulum burası uzun!"

"Onu sormadım beyinden yoksun insan! Neden yanımda oturuyorsun. Kalk ve git başka yere otur. HEMEN!"

Bu g*t herif nasıl bana emir verebiliyordu. Kafasını masadan kaldırmamıştı. Bu yüzden ona doğru eğildim ve gözlerine baktım. Aramızda bir kaç santim kalmıştı. Gözleri çok güzeldi ama etkilenmemem gerekiyordu. Bana verdiği emiri hatırlayıp teker teker bastırarak

"Sa-na-ne! bur-dan git-mi-yo-rum KU-DUR!"

"Hiç değişmemişsin UKALA."

Dedi dinilin altından benim duyamayacağım ses tonuyla ama ben duymuştum. Şaşkınlıkla

"N-Ne?"

Kafasını masadan kaldırmış, duruşunu dikleştirmişti. Dümdüz önüne bakıyordu.

"Burda oturacaksan sesini keseceksin!"

Tanrım bu çocuk niye böyle gıcıktı. Delirmemek için kendimi zor tutuyordum. Sadece susmakla ve göz devirmekle yetindim o an. Sonuçta haklıydı yeni gelmiştim ne yapabilirdim ki saltanatım yeni kurulmaya başlamıştı. Sabretmem gerekiyordu ama ben de sabretmeyi sevmiyordum.

Dakikalar sonra teneffüs zili çalmıştı. Pirinç ve Domuz'un yanına gidip kantine inmek için haber vermiştim. Cüzdanımı alıp en alt kata kantinin bulunduğu kata inmiştim. Sıra yoktu direkt isteklerimi alıp yukarı çıkmak için merdivenlere yönelmiştim ki

"Hey! Güzelim bak buraya!"

Arkamı döndüğümde 175 boylarında kilolu bir çete lideri gibi ortada duran bir grup vardı önümde ve bana seslenen çocuk

"Ne var?"

Sesim kaba ve netti. Çocuk arkadaşlarına bakıp pis pis gülüşürken kantin masalarından birine tek başına oturup beni acizmişim gibi izleyip sırıtan gölge çocuğu görmüştüm. Bu beni çok sinirlendirmişti.

"Ama sevgilim şimdiden böyle triplenme olur mu minnağım?"

Elleriyle yanaklarımı sıkmıştı. Olayın şokundan ne olduğunu anlamamıştım. Kendimi hemen geriye atmıştım. Okul etrafımızda toplanmış, gölge çocuk hala beni izleyip sırıtıyordu. Adını bilmediğim bu p*ç galiba sinirlenmişti ki

"Ama böyle olmaz bebeğim gel buraya"

Iki kocaman kolunu bana açmış ilerliyordu. Etrafıma baktım kimse tenezzül edip yardım etmiyordu. Gölge çocuk da ayağıya kalkmış ama hala sırıtıyordu.

"Bir saniye ayıcığım"

Deyip kantinden aldığım yiyecekleri masaya koydum herkes ona sarılacağıma şaşırmış bir şekilde daha da dikkatli izliyordu olayı. Gölge çocuk da dahildi buna ve ne kadar meraklandıysa daha da yakınımıza gelmiş bu sefer ciddi bir yüz ifadesiyle bakıyordu yüzüme.

"Ayıcığın gelsin mi şimdi seni kollarına almaya?"

Iki dev gibi kolunu açmış onayımı bekliyordu.

"Hadi gel ayıcığım (!)"

Bana doğru yaklaşırken adımlar kalmıştı ki elimi yumruk yaptım ve tan yüzünün ortasına dehşet bir şekilde vurdum. Ayıcığım (!) Yerdeydi. Pis pis baktım. Masadaki eşyalarımı aldım ama önünmde bir bariyer vardı. Başımı yukarı kaldırdım. 185 boyunda koca bariyer gölge çocuktu. Gözlerine baktım ve o gıcık gülüşünü sergiledi elimle destek alarak kolunu tutup ittim. Merdivenlere yönelmiştim. Yanından geçtiğim çocuklar

"Yeni kız çok çetin ceviz çıktı."

Böyle bir şey duymak beni mutlu etmişti. Ezilen bir insan olacağıma hükmeden tarafta olmayı tercih ederdim ve zaten öyleydi. Sınıfa girdim ama kimse yoktu. Öfleyerek sırama oturdum. Telefonumu kurcalamaya başlamıştım ki dakikalar sonra Pirinç ve Domuz'u kapıdan içeri koşarak girdiklerini gördüm. Hemen yanıma otuturmuşlardı. Ne olduğunu anlamadan ağzımdaki çikolata parçasını yutkunmaya çalışıyordum.

"Tossy okulda olay olmuşsun!!"

Pirinç galiba kantinde gerçekleşen olaydan bahsediyordu. Domuz hemen devam etti.

"Oh be!! İşte eski Soo Ah. Erkekleri dövmeni özlemişim."

Sustu, düşünceli bir şekilde ayaklarına baktı ve ardından gözlerime... Neden böyle yapmıştı? Kesin çok önemli bir şeydi. Anlatmasını bekler gibi başımı sallamıştım. Sessiz bir ses tonuyla

"Korkuyorum ama.."

"Ee... devam et yoksa kalbim yerinden çıkacak! "

"Beni de dövmezsin değil mi eskisi gibi?"

Elimi yumruk yapıp omzuna bir tane yapıştırdıktan sonra Domuz sıradan düşmüş yerde kıvrınıyordu. Bizle kahkaha krizine girmiştik. Yerde kıvranan domuz kolunu açıp morluğa bakıyordu. Hem ağlayıp hem gülerek tuvalete ilerlerken

"Senden nefret ediyorum Soo Ah!!"

Ayağıya kalkmış onu sınıfın içinde kovalarken kapıdan çıkmıştı. O tarafa koşarak yönelmiştim ki başım sert bir göğüse çarpıştı. Başımı kaldırdım. Bu gölgeydi. Bana ters ters bakıyordu. Uzaklaşacaktım ki daha da yakınlaşmıştım ve bu kez daha sert çapmıştım kaslı göğsüne.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"Bir şey yaptığım yok."

Boynumdaki zincir kolye onun kapşonuna takılmış açılmıyordu.

"Kaslı vücudum da kalmaktan zevk mi alıyorsun? "

Zinciri göstererek açmaya çalıştığımı anlatmaya çalışıyordum ama anlamıyordu. Çok sinirlenmiştim tabi oda benim kadar sinirlenmişti. Söyleniyor... söyleniyor.... ve tekrar söyleniyordu. Dayanamayıp gözlerine bakıp zinciri iki elimle parçaladım ve gözlerimi ayırmadan zincir parçalarını kenara sertçe fırlattım. Bu harekettime şaşırdığı her halinden belliydi. Ondan ayrılıp Pirinç'e ilerledim kolundan tuttum ve sınıftan çıkmak için peşimden gelmesini sağladım. Sınıf kapısından çıkarken gölge çocuğa göz devirip ilerlemiştim.

Pirinç bana bakıyordu ne olduğunu anlamaya çalışarak. Dayanamayıp sormuştu sorusunu

"Soo Ah. Kang Joon? Kang Joon ile aranızda ne var?"

Gölgenin adı Kang Joon'muş. Öğrenmem iyi olmuştu. Aramızda ne olabilirdi ki o pislikle? Hemen cevaplamıştım soruyu.

"Ne olacak! Saf nefret!"

"Iyi. Iyi. Hatta çok iyi"

"Niye sen ona aşık mısın?"

Pirinç'in gözlerinden ateş fırlıyordu sanki bağırarak

"Tabi ki hayır!!!! Onu kimse sevmez pek tekin değil senin için kötü olabilir."

Niye kimse sevmiyordu belliydi bu öküzü. Pirinç ellerimi tutup devam etti.

"Bak Tossy! Kang Joon asla kimseyle iki kelime dışında konuşmaz. Senle konuşuyor ama. Bu hiç normal değil. Onunla dost olur musun bilmem ama sakın düşman olma!"

Pirinç'in bu dedikleri beni düşündürse de o öküzle asla dost olmazdım hatta ne kadar lehime olacağınıda bilsem de düşman olmak en iyisiydi. Ellerimi tutan sıcak ellerini sıktım ve gülümsedim onaylarcasına.

Zil çalmış ve tekrar sınıfa girmiştik. Adını yeni öğrendiğim makyaj küpü, Mina bana ters ters bakıyordu. Iki seçenek vardı:

1-)sabah ki olaydan dolayı
Ya da
2-) yanımda oturan hatta sürekli uyuyan Kang Joon' dan kıskanıyordu. Ona aşık olabilirdi. Çok normaldi çünkü Kang Joon, uzun boylu, kaslı beyaz tenli, siyah dağınık saçları olan, gizemli yakışıklı bir çocuktu. Çoçuk muydu bilmiyorum ama benden bir iki yaş büyük olduğu kesindi. Ya tanrım ne saçmalıyordum ben. Bayan Min içeri girmiş hemen ders anltmaya koyulmuştu. Çok sıkıcıydı. Yanımda oturan Kang Joon hala uyuyordu. Kantinden aldığım çikolataları yemeye başlamıştım sıkılmaktansa. Dersin bitmesine çok az kala Kang Joon kalkmış yediğim çikolata paketlerine bakıyordu.

"Çok mu seviyorsun çikolata velet!?"

"Sanane"

Deyip göz devirmiştim ve tam o anda zil çalmıştı. Pirinç'in yanına gitmek için kalkıyordum ki Kang Joon kolumdan tutmuş geri çekmişti.

"Bir daha asla bana göz devirme!"

Bu çocuk hayal dünyasında ne yaşıyordu acaba? Cidden çok merak ediyorum. Cevap vermedim ve büyük bir zevkle göz devirmiştim. Kolumu tekrar tutmuştu ama bu sefer sıkıyor hatta acıtıyordu.

"Bırak kolumu acıyor. Kang Joon??"

Beni sınıftan çıkarıp koridorda sürüklüyordu. Kolumu her adımında daha da sıkıyordu. Koridordaki herkes bize bakarken birden durdu ve etrafa göz attıktan sonra herkes onun emrindeymiş gibi önüne dönmüş bakışlar bizden uzaklaşmıştı. Kang Joon'un adımları tekrar hızlanırken koridorun sonunda ki bir odaya girdik. Kolumu elinden sertçe çekip kurtarmıştım. Etrafımı net göremiyordum, yarı kapalı pencereden sızan güneş ışığıyla.

"Bana asla göz devirme"

"Ne yaparsam yapayım bu seni ilgilendirmez."

Beni bedeni ve duvar arasına almış gitmemem için iki elini duvara yaslamıştı. Yüzüne baktım. Gözleri dolmuştu ve sessizce bir kaç yaş geldiğini görmüştüm.

"Lütfen Soo ah bana göz devirme"

"Neden Kang Joon? "

Ne oluyordu bu çocuğa? Bir iyi oluyor bi kötü anlamıyordum cidden gözlerime baktı.

"Beni hatırlıyor musun?"

Gözünden yaş akıyordu ama görmeseydim inanmazdım. Erkeksi sesi titremiyordu bile. Soruya yönelttim kendimi. Hatırlamam mı gerekiyor? Tanısaydım Pirinç ve Domuz zaten bana söylerlerdi. Ama yok hiç bir yerden hatırlamıyorumdum. Sessiz ve ürkek bir ses tonuyla

"H-hayır."

Elini çekti ve duvara bir yumruk yerleştirdi. Eli acıyor olmalıydı çünkü çok sert vurmuştu. Benim elim olmamasına rağmen benim de elim ağrımıştı sanki. Tekrar bana yöneldi.

"Son 5 dakikayı unut kimse bilmeyecek. Tamam mı? "

Soruyu daha cevaplamadan kapıyı çarpıp gitmişti. Ne yaşadığımı bile anlamayan ben titreyen bacaklarıma teslim etmiştim kendimi ve yere oturmuştum yarı karanlık odada.

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 85.7K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
4M 115K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.
76.6K 1.7K 35
bir gün ansızın babam yanında onlarca siyah takım elbiseli adamlarla gelmişti ben okulu bitirmeyi planlarken o benimle evlilik planları kuruyordu ond...
1.7M 53.7K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...