Ben Kimim

By maximillianwagnerr

628K 38.7K 6.8K

"Geçimsizim bugünlerde Kimsesizim bu yerlerde Değersizim bu ellerde Gölgesizim her gün her yerde.." Kulakları... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
Final.

14

19.5K 1.3K 327
By maximillianwagnerr


Bölüm şarkısı: Model- Levla Vazgeçti.

Küçük kız sırtını ağaca yaslayarak ayaklarını uzatmış bir şekilde oturuyordu. Elinde kütüphaneden zorla aldığı kitabı, dünyadan soyutlanmış bir şekilde okurken bulundukları evrenin ne kadar acımasız olduğunu düşünüyordu. Dünya'nın kendi başına getireceklerini bilmeden kitaptaki karakter için oturup ağlamaya başlamıştı.

Ağlayarak kitabı okurken kitap ona hep aynı şeyden bahsediyordu. Umut etmek. O da neydi ki öyle? İlk defa duyuyordu, okula yeni başlamış olabilirdi ama birçok şeyi kitaplardan öğreniyordu. Burada okula başlamadan zorla onlara okuma yazmayı öğretiyor olsalar da bu durum ilk kez onun işine gelmişti. Her şeyi okuyarak ögrenebilirdi, var mıydı bundan iyisi!

Kitabın son sayfasına geldiğinde bu sefer de kitap bitti diye ağlamaya başlamıştı. Başında bir gölge hissederken ağlamaktan kızarmış iri, yeşil gözlerini yukarı kaldırdı. Kendi yaşlarında bir erkek çocuğu, deniz gözlerini dikmiş neden ağladığını düşündüğü, bu küçük kıza bakıyordu.

Küçük kız hayatında ilk defa böyle güzel gözler gördüğünü düşündü. İçinden bu gözlerin, her gün okula giderken gördüğü mavi suya benzediğini geçirdi.

"Niye gözlerinden su akıyor?" Küçük adam oldukça meraklı bir ifadeyle kıza bakarken
bağdaş kurarak kızın karşısına oturdu. Bu kızı daha önce kimseyle konuşurken görmediği için kendine cevap vermeyeceğini düşünüyordu.

"İşte." Küçük kızın tek cevabı bile onu heyecanlandırırken sesinin ne kadar da güzel olduğunu düşündü bir an. İçine birden onunla daha çok konuşma isteği dolmuştu.

"İşte mi, o da ne demek?" Bu sefer cidden cevabını merak ettiği için dikkatle kıza bakıyordu.

Küçük kız ellerinde olan bakışlarını kaldırıp mavi gözlü çocuğa baktı. Bunun anlamını bilmiyor muydu? İyi de bunu nasıl açıklayabilirdi ki. Uzun süre düşünmüş bir sonuca ulaşamamıştı. Omuz silkerek yeniden cevapladı. "İşte demek işte." Cümlesi kulağına saçma gelirken elini ağzına kapatıp kıkırdadı.

Küçük adam kafası karışmış bir şekilde onu izledi bir süre. Yanından hiç ayrılmak istemiyordu bu küçük kızın. Küçük kızın ise aklı hâlâ okuduğu kitaptaydı. Aklındaki soruları soracak kimse yoktu. Aslında karşısındaki bu gözleri güzel çocuğa sorabilirdi belki.

Çekingen bir ifadeyle ona bakarken yerinde kıvranıyordu. Küçük adamın bakışları zaten kızdayken ona bir şey söyleyeceğini düşünüp heyecanlanmıştı. "Şey, sana bir şey sorabilir miyim?" Ona bakmadan sarf ettiği cümleyle küçük adam hevesle başını salladı.

"Umut etmek ne demek?" Küçük kızın sorduğu soru, onu afallatırken düşündü bir süre.

Bir süre ağzını açıp kapadı, ne diyeceğini bilmiyordu. Bu kız onun ismini nereden biliyordu ki? Merakla sordu. " Benimle mi bir şey yapmak istiyorsun?" Ciddi bir ifadeyle kıza bakarken kızın kocaman olmuş gözlerine baktı.

"Seninle ne yapabilirim ki? Ben ne soruyorum, sen ne diyorsun!" Sinirli çıkan sesiyle karşısındaki bu çocuğun deli olup olmadığını düşünüyordu.

Küçük adam ise her şeyden habersiz ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. "Sen ne soruyorsun ki. Demedin mi umut etmek ne demek diye. Umut benim adım kızım, benimle bir şey yapmak istiyorsun sanmıştım." Küçük adamın küskün çıkan sesiyle küçük kız kıkırdadı.

Gözleri güzel çocuğun cidden biraz deli olduğunu düşünürken düşüncesiyle utandı. Başkaları hakkında böyle şeyler düşünmenin ayıp olduğunu geçirdi içinden. "Ben senin adın olan umuttan bahsetmiyorum ki akıllım. Umut etmek, düşünmek gibi bir şey olmalı. Anladın mı?" Bilmiş bilmiş konuşmasıyla küçük adam anlamasa da başını salladı.

Bir süre ikisi de sessizliği dinledikten sonra küçük adam dayanamayıp küçük kıza elini uzattı. "Ben adımı söyledim. Şimdi sıra sen de, senin adın ne?" Küçük kız önce kendisine uzatılan ele, daha sonra çocuğa bakınca ne yapacağını bilemedi.

Ne yapmalıydı ki, elini mi öpmesini istiyordu bu çocuk? Okuduğu bir kitapta böyle olduğu için küçük adamın elini öpüp alnına koymaya calışmıştı.

Küçük adam ilginç bir şeyi izliyormuş gibi kıza bakarken ne yaptığını düşünüyordu. Kızın zarif sesi kulaklarını doldururken gülümsedi. "Benim adım da Elfida. Aslında Mila'da var ama Elfida daha güzel değil mi, prenses ismi gibi." Onu başıyla onaylarken zaten onun bir prenses olduğunu düşünüyordu.

Bu iki küçük yüreğin böyle rastlaşmasıyla yıllar sürecek bir dostluğun temeli atılmıştı.

🎶

"Mila! Koşma düşeceksin." Umut arkamdan endişeyle bağırırken onu sallamadan gülerek koşuyordum.

"Ya gelmesene Umut! Beni yakalamak için öyle diyorsun biliyorum. Söz bir daha sana soru soran kızların saçlarına sakız yapıştırmayacağım." Ayağımı hafifçe kaldırarak sözümü bozdum.

Ne, tabii ki yapıştıracaktım. Benim arkadaşımı çalmaya çalışıyordu onlar biliyordum.

"Kızım istediğine istediğini yap, tamam. Yeter ki koşma, düşüp yaralanacaksın." Çok yakınımdan gelen sesiyle ben de yorulduğum için pes ederek durdum.

Yavaşça arkamı döndüğümde dibimde olan Umut'u görmemle gözlerim şokla açıldı. Ona şirince gülümserken önce kaşlarını çatmış sonra kocaman gülümsemişti.

Bir an gözüme çok tatlı gelince ellerimle yanaklarını sıkmaya başladım. Bu hâlime alıştığı için ses etmeden beni izliyordu. Dayanamayıp alnını öperken içim içime sığmıyordu. "Helalimsin Umut." O gür bir kahkaha patlatırken onunla beraber ben de gülmeye başlamıştım.

Onun yanında hiç olmadığım biri gibi oluyordum ya da aslında onun yanında olduğum gibi biriydim. Bu ikilem arasında kalmış olsam da umursamıyordum. O hep benim yanımda olacaktı ve biz hep mutlu olacaktık.

"Hadi gel bir şeyler yiyelim, sabahtan beri koşturup duruyorsun." Elini tutmam için uzatırken elini tutup dışarı çıktık. İkimiz de her ay aldığımız bursları biraz biriktirirdik çünkü buradaki yemekler bize hiç ama hiç yetmiyordu!

El ele sahile giderken bir tane simitçinin önünde durmuştuk. Umut iki tane simit alırken bakışlarım muhtemelen babası olan adamı çekiştirerek pamuk şeker aldıran kıza kaydı. Onları izerken içimde bir yerlerin sızladığını hissetsem de Umut, moralimin bozulduğunu anlamasın diye gülümseyerek bana verdiği simiti aldım.

Bir tane simitle ikimizin de doymayacağını biliyordum ama ben doymasam bir şey olmazdı. Yarısını yedikten sonra yüzümü ekşitip diğer yarısını bana sorgularcasına bakan Umut'a uzattım. "Midem bulanıyor canım, bunu da yer misin?" İnandırıcı olması için midemi tutarken bir süre yüzümü inceledi. Sonra gerçekten inanmış olacak ki yarım kalan simitimi de yedi.

Onun doymuş olmasıyla kendimi daha iyi hissederken başımı omzuna yasladım. Birlikte denizi izlerken yavaşça omzumu başından kaldırıp geleceğini söyledi. O her yanımdan ayrıldığında olduğu gibi kendimi kötü hissetsem de başımı sallayarak onu beklemeye başladım.

Birkaç dakika sonra elinde pamuk şekerle gelen Umut'u görünce gözlerim dolmaya başlamıştı. İçimdeki sevgi dışıma taşarken ona sahip olduğum için Tanrı'ya bir kez daha teşekkür ederek kocaman sarıldım ona.

🎶

Çocukluk olduğunu düşünsem de ellerimle kulaklarımı kapatıp ağzımda şarkı mırıldanıyordum. Sebebi ise Umut'u dinlemek istemememdi.

Yaklaşık bir saat önce beni yanına çağırmış elinde getirdiği, o yanımda olmayınca yapmam gerekenler listesiyle ciddi ciddi konuşma yapıyordu.

Bu çocuk şaka gibiydi! Kim böyle bir liste yapardı ki.

Daha fazla dayanamayıp elindeki kağıdı alırken sinirli sinirli ona döndüm. "Umut buna gerek yok diyorum, niye anlamıyorsun ki! Sen her zaman benim yanımda olmayacak mısın, bana söz vermiştin. Kardeşler sözlerinde dururlar." Artık bezmiş sesimi duyarken bana mahcupça bakıp başını salladı.

Üzülmemesi için göğsüne sokulurken büyük insanlar gibi konuşması beni deli ediyordu. "Unutursun diye yazmıştım Feda'm. Tabii ki her zaman yanında olacağım kızım, benden kurtuluşun yok. Ama ne bileyim dün gece kötü bir rüya gördüm." Rüyası aklına gelmiş olmalı ki derin bir nefes aldığını, inip kalkan göğsünden anlamıştım. "Sen tek başına bir odada ağlıyordun ve yanına gelemiyordum. Çok kötüydü, neyse bunları düşünmeyelim olur mu. Ben ölene dek senin yanında kalacağım." Böyle konuşması beni duygulandırırken kaşlarımı çattım.

Elimi ağzına kapatarak "Ölüm ne demek! O kötü kelimeden bahsetmek yok demiştim sana, bir daha dersen yemin ederim konuşmam senle." Kızgın çıkan sesimle avucumun içini öperek içten bir tebessüm sundu bana. " Tamam tamam ikimiz de sonsuza kadar birlikte mutlu yaşayacağız, oldu mu küçük Feda'm." Memnunca başımı salladım.

Artık bana Elfida dememesini söyledikten sonra günlerce neden olduğunu sorgulasa da en sonunda kabul etmişti. Bu sefer de bana Feda diyordu. Elfida'nın anlamıydı.

🌧️

Gözlerimden akan yaşları silmeden öylece tavanı izliyordum. Uyuyamamıştım, nasıl uyuyabilirdim ki. Aldığım her nefes adeta bir hançer olup göğsüme saplanıyordu.

Onunla geçirdiğim her anı, zihnimdeki odaların kapılarını kırarak kendilerini gösterirken yaşamayı hak etmediğimi düşünüyordum.

Sonsuza dek birlikte yaşayacaktık, değil mi? Peki neden ona çok uzaktaymış gibi hissediyordum.

Ona hissediyormuş gibi her ölümden bahsettiğinde kızıyordum. Gözlerimi sıkıca yumarken kalp atışlarımın yükselen sesini işittim.

Keşke, keşke onunla o an orada ölseydim ben de.

Belki onunla orada ölseydim, ikimiz de o zaman sonsuza dek mutlu yaşardık? Öyle değil mi. Evet, şu an bir aileye sahiptim fakat bencillik yapamazdım. Umut benim her şeyimdi. O olmadan çocukluğum bir hiçti, belki olmasaydı yaşıyor bile olamazdım. Yani bedenim yaşıyor olamazdı.

Nefeslerimin daraldığını ve göğsüme bir ağrının saptandığını hissederken çekmeceye attığım ilacı, titreyen ellerimle içtim. Daha fazla dayanamayacağımı anlarken üzerime kalın bir hırka geçirip hızla odadan çıktım. Bakışlarım koridordaki odalarda dolaşırken Sıraç'ın odasını gözüme kestirip o an hiçbir şey umrumda olmadığı için direkt daldım. Uyuyor olduğunu görünce odadan çıkacakken bana seslenmesiyle ona döndüm.

"Mila, bir şey mi oldu küçüğüm?" Oldukça uykulu çıkan sesiyle bir an pişman olsam da şu an ondan başka kimseden yardım isteyemezdim.

Yatağının başına geldiğimde gece lambasını yakarak ayaklandı. Gözlerini yüzüme çıkarırken ağlamaktan şiş yüzümü gördüğünde kısa bir afallama yaşarken benden cevap beklediğini anlamıştım.

Titreyen dudaklarımı aralayarak çaresizce ona baktım. "Beni, beni götürmen gereken bir yer var." Ne dediğimi idrak etmeye çalışırken muhtemelen sorgulamak için dudaklarını aralayacakken gördüğü ifademle başını salladı.

Birkaç dakika içinde Sıraç'ta üzerine bir şeyler almış sessiz olmaya özen göstererek evden ayrılmıştık. Ona verdiğim adresten dolayı onun da durgunlaştığını fark etsem de şu an kimseye açıklama yapabilecek durumda değildim.

Nihayet mezarlığa vardığımızda benim bile zor duyduğum sesimle ona teşekkür edip araçtan indim. Arkamda kapının açılıp kapanma sesini duysam da aklımda yalnızca tek bir şey vardı. Ona hemen kavuşmak.

Mezarların arasından geçerken aradığım ismi görmemle kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Adımlarımı yavaşlatarak yanına vardığımda daha fazla ayakta duramayacağımı anlayıp yere oturdum. Bir süre onunla birlikte en sevdiğimiz şarkı olan sessizliği dinlemek istediğim için konuşmamıştım. "Umut?" Sanki cevap verecekmiş gibi bekledim.

Duyuyordu beni biliyordum.

"İyisin değil mi? Ben geldim. Seni böyle az ziyaret etmeme kızıyor musun ki. Ben buraya her geldiğimde ağlıyorum, Umut. Özür dilerim ama toprağını suluyor ya gözyaşlarım, boşa gitmiyor o yüzden." Titrek bir nefes vererek devam ettim. "Üşüyor musun acaba burada, İstanbul'a kar geldi yine. Zaten İstanbul'a her yıl kar geliyor ama sen gelmiyorsun Umut. Aldığım nefesin de yağan karın da sensiz hiçbir anlamı yok biliyor musun?" Ellerim toprağında gezerken sanki onu hissedecekmiş gibi elimi toprağın her santiminde gezdiriyordum.

"Sana söylemem gereken şeyler var ama beni yanlış anlama olur mu?" Cevap verecekmiş gibi beklerken elimdeki toprağını sıktım. "Benim bir ailem varmış biliyor musun? Duysan sen de rüya olduğunu düşünürsün. Hoş, hâlâ gerçekliğini kavrayabilmiş değilim ki. Oturup burada sana onları anlatmayacağım ama sadece iyi insanlar olduklarını ve yıllarca yüreklerinde benim acımı taşıdıklarını bil. Gözün arkada kalmasın canımın içi. Sen zaten benim ailemdin, hep ailem olarak kalacaksın. Ben seninle büyüdüm, ağladım ve güldüm. Yemin ederim, bunları unutmadım. Bir gün bile aklımdan çıkmıyorsun." Sessizce gözyaşlarımı dökmeye devam ederken aklıma gelenle afalladım.

"Umut, sen benim yüzümden buradasın. Benim yüzümden!" Sesim bir şeyleri yeni idrak ediyormuş gibi çıkarken kendimi kaybetmiş gibiydim. "Beni affedecek misin? Senin yıllarını elinden aldım. Ben çok kötü biriyim, bir de hiçbir şey olmamış gibi gülüp eğlendim. N'olur affet beni, yalvarırım." Hıçkırarak ağlamaya başlarken onun beni hiçbir zaman affetmeyeceğini düşündüm.

"O kağıtta sen olmadığın zaman ağlamamam gerektiğini yazmıştın ya hani. Ben çok ağladım, beni çok ağlattılar ama en çok da yokluğuna ağladım." Omuzlarım sarsılırken boğazımı temizleyerek devam ettim. " Senin elinden yıllarını almışım bir de gelip senin için ağladığımı söylüyorum." Elimi toprağa yasladım. "Burada olmayı hak eden sen değilsin, benim. Kalk lütfen Umut, yalvarırım kalk da ben yatayım." Kabullenmek istemiyor gibi başımı iki yana sallarken aklıma gelen şeyle buruk bir tebessüm ettim. "Biliyor musun, yanımda olsaydın Çağan'a benzerdin. Deniz gözlerin ve merhametinle bana onu hatırlatıyorsun. Belki de ona bu yüzden çabuk bağlandım." Bulanık gözlerimle etrafı seçemezken kaşlarımı çattım bu defa.

"Sen beni affeder misin bilmiyorum ama ben de seni affetmeyeceğim. Sen, sen yalancı bir dostsun Umut! Bana her zaman yanımda olacağına dair bir sürü sözler vermiştin. Yalancısın sen, hayatımda gördüğüm en yalancı insansın." Onu küstürdüğümü düşünerek bu sefer de kendime kızdım. " Seninle uğraşmayı çok severim, bilmez misin? Sana hiç kırgın ya da üzgün değilim. Bu kalpte ömrümün sonuna kadar yerin var canım." Yavaşça ayağa kalkarken son sözlerimi söyledim ona. "Bir gün buluşacağız ve işte o zaman tamamlanmış olacağım, seni çok seviyorum can parçam. Üşütme olur mu?" Onun mezarından ayrılır ayrılmaz elimi yüzüme kapayarak sesli bir şekilde ağlamaya başladım.

Adımın anlamı feda olduğu için mi kendini benim için feda ettin, Umut?

Omuzlarımda bir ceketin ağırlığını hissederken hiçbir şeyin, ruhumun omuzlarında olan yük kadar ağır gelmeyeceğini o an anlamıştım. Bedenim her saniye daha çok titrerken başımın bir göğüse yaslanması bir olmuştu. Kokusundan Sıraç olduğunu anladığım kişiye daha sıkı sarılırken bu acının hiçbir zaman geçmeyeceğini biliyordum.

🌧️

Umut, her zaman bu hikâyenin favori karakteri olarak kalacaksın benim için...

Böyle bir bölüm yazmak aklımda yoktu fakat sanırım @sekermiyimne kullanıcı adına sahip okuyucumun yorumuyla aklımda yer edindi, ona da çok çok teşekkür ediyorum buradan.

Duygusal birkaç bölüm oldu. Biraz toparlayacağım merak etmeyin. Yeter bu kadar duygusallık. (En azından şimdilik eheheh, ruhumda biraz dram seven taraf var da susturamıyorum.)

Bu sefer şarkıyı başa bıraktım duygusallaşırken daha iyi gider. Sona bırakmıyorum eminim hepiniz bunun için perişansınızdır.

Okuyucular: ne anlatıyor bu a-

Neyse kendinize iyi bakın 🔆

Continue Reading

You'll Also Like

245K 11.7K 50
Hep bir ailemin olmasını düşlerdim. Kapatıldığım bu yerde kaç gece gözyaşı dökmüştüm. Günün birinde karşıma bir yabancı çıkmış ve ben ona gözüm kapa...
6.4M 206K 103
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
2.1M 118K 46
Acıları henüz çok yeniydi. Asla eskimezdi ki zaten. Hep yenileri açılırdı yerine. Bir anda her şeyin boşa olduğunu öğrenmişti ama o. Acılar, ağrılar...
25.1K 2.3K 14
(Eski adı: Ateş'li Üsteğmen) (Wattpad'de Zifir Mavisi isimli ilk ve tek kitaptır.) ...