The Dark House

By Jimincimcimmy

386 220 71

Gözlerini kapatıp başını yastığa koyduğu anda başka bir dünyada uyanan Kim Soo Ah. Gizemli bir mafya babasını... More

1.BÖLÜM "Terslik"
2.BÖLÜM "Değişim"
4.BÖLÜM "Ukala"
5.BÖLÜM "Unutmak"

3.BÖLÜM "Gölge"

62 47 7
By Jimincimcimmy

...Güneşin masum ışıkları bedenime dokunurken iki öpücük konmuştu yanaklarıma...


Annem ve babam o iki küçük öpücüğün sahibiydi.

"Hadi kızım hazırlan bugün çok güzel bir gün olacak bizim için."

Güneşin yüzüme değen sıcaklığını hissederek

"Ne yapacağız ki?"

Annem saçlarımı okşarken

"O da süpriz koca prenses."

Ah tanrım koca kelimesine mi yoksa prenses kelimesine mi üzüleyim. Hatta iki kelimeyi yan yana hiç sevmemiştim o apayrı bir konuydu.

Onlardan hazırlanmak için zaman istedim ve odadan çıkmalarını izledikten sonra banyoya yüzümü yıkamak için gittim. Daha sonra giyinmek üzere dolabı açtım.

"Vay...beee!"

Diye bir çığlık koptu ağzımdan. Annem ve babamın duymaması için dua ettmiştim. Bir modacının dolabı gibiydi burası. Renk uyumu, kalite, marka... hatta her şey müthişti.

Çok beğendiğim mor xxl bir kapşon ve altına boy friend bir patron giydim. Sonbahardaydık ama hava kışı aratmıyordu. Bu yüzden beyaz eskimo bir bot giymeyi de ihmal etmedim.

Annem ve babamın hazırlanmasını beklerken odayı incelemeye başladım. Bu oda her genç kızın hayali gibiydi. İlgimi hemen odanın köşesinde duran keman çekmişti. Oraya doğru ilerleyip kemanı elime almıştım. Bu keman çok asil ve sıcak hissetiriyordu. Üzerinde küçük görünmeyen bir bölümde '~t.o~' yazıyor ve yanında sonsuzluk işareti bulunuyordu. Ne anlama geldiğini anlamamıştım. Kemanı yerine koyduktan sonra duvarda küçük mandallarla asılı fotoğraflara yöneldim. Elimde kemanın olduğu onlarca fotoğraf...

Keman çalabiliyor muydum? Duvarda asılı madalyaları da gördükten sonra keman çalabildiğime kesinlik verdim. Şimdi de çalabilir miydim acaba? Camın kenarındaki kemana tekrar yönelirken tam penceremin beş metre ilerisinde ki yan villadan çıkan siyah giyimli, siyah maskeli gözü dışında başka hiç bir yeri gözükmeyen -uzaktan gözü bile net değildi- bu çocuk ilgimi ona yöneltmemi hemen başarmıştı. Arabaya binmesini bekleyen koruması kapıyı açıp onu beklerken tanımadığım bu çocukla bir kaç saniye de olsa göz göze geldik. Utanmıştım ve bu yüzden hemen kendimi geriye doğru atmıştım.

"Soo Ah! Hadi bebeğim aşağı in."

Annemin seslenişini duyar duymaz o heyecanla aşağı inmiştim. Nefes nefese kalmıştım merdivenleri inerken. Annem bu halimi görünce hemen yanıma gelip iyi olup olmadığımı sordu. Tabi ki bir şey yaşanmadığı için ben de hayır cevabını verdim.

Beyaz şirin çantamı da aldıktan sonra hep beraber dışarı çıktık evimizdeki yardımcımız Soo Rim Teyze'yle vedalaşıp. Babamın arabayı getirmesini beklerken etrafı kontrol ediyordum aynı zamanda belki o gölge çocuğu görürüm diye. Maalesef etrafta tek bir kimse bile yoktu.

"Hadi Sun Yeon hadi Soo Ah! Üşütmeyin arabaya binin hemen."

Annemle beraber arabaya doğru yönelirken dikiz aynasından arabayı izleyen kara bir süliet gördüm ama onu gördüğümü anlayınca kafasını çevirmedi bile. Umursamamam gerektiğini düşünerek kafamı çevirmemle birlikte babamın arabayı sürmesi bir olmuştu.

Bugünün süpriz olduğunu söylediği için anneme nereye gideceğimizi sormamıştım. 30 dakika sonra lüks bir mekana gelmiştik. Herkes babama büyük bir saygıyla yaklaşmıştı onu görünce. Masaya oturduktan sonra öğrendim ki burası benim mekanımmış daha doğrusu babamın ama doğum günümde benim olacaktı.

Örnek aileler gibi büyük bir mutlulukla kahvaltımızı yaparken babamın susmayan telefonu tekrar çalıyordu. "Ringggg ringggg"

Galiba bu sefer önemli bir olay vardı ki babamın yüz ifadesi ekşimişti. Yanımıza doğru tekrar geldi ve

"Şirkette ki çalışanlardan biri verilerde çok önemli bir hatanın olduğunu söyledi. Acil gitmem gerekiyor. Bu günü başka bir güne bırakıp çok daha güzel olacağı sözüyle gidiyorum tamam mı Minik kızım?"

Yanağıma elini koydu ve küçük bir öpücük hem bana hem anneme verip gitti. Aklıma takılan şu soru 'babamın şirketi mi vardı!?'

"Anne, siz tam olarak ne yapıyorsunuz yani mesleğiniz ne?"

Americanosunu yudumlarken cevapladı annem

"Ben dün gördüğün hastanenin 3 ortağından biriyim. Zaten diğerleri baban ve Min Joon'un annesi. Babanın mesleği ise buraya gelirken büyük bir bina vardı sormuştun hani hatırlıyor musun? "

Evet dercesine başımı salladım ve devam etmesi için gözlerimi kocaman açtım.

"İşte o Holding baban ve Ji Kyun'un babasına ait. Bu Holding dünya çapında ünlü bir Holding."

Ağzım açık kalmıştı. Biz zengin değil çok zengindik. Zaten bunu bu lüks mekanın bana verilmesinden de tahmin etmiştim ama bu kadar da mı? Annem çantasından renkli kılıflı bir telefon çıkardı.

"Al bebeğim bu senin telefonun. Yenisini alacaktık ama içinde özel şeylerin vardır diye kararı sana bıraktık."

Bu telefon son model bir telefondu zaten daha yenisi mi olacaktı.

"Hayır gerek yok gereksiz masrafa anneciğim."

Bu cümleden sonra nedenini bilmediğim bir sebepten sonra annemin göz yaşlarının aktığını ve bunu benden sakladığını farkettim. Ben de hiç görmemiş gibi telefonu karıştırmaya başlayacaktım ki

"Ee... bugün ne yapmak istersin? Son tatil günün çünkü yarın okula gidiyorsun küçük hanım?"

Yarın okula mı gidecektim? Hem heyecanlanmış hem de korkmuştum. Bu konuyu düşünmeden gözlerimi kapattım.

"Lunapark!!... Lunaparka gidelim!"

Annemin yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Hesabı ödemeden çıkmıştık kendi mekanımdan. O kısmı bastırmasam olmazdı.

Mekanın önünde beklerken lüks bir araba önümüzde durdu ve bir koruma kapıyı açıp girmemizi bekledi.

Annem girmem için işaret ederken gözleriyle hemen arabaya bindim. Annem de yanıma oturmuştu.

Sıkıcı bir yoldan 15 dakika sonra kocaman bir lunaparkın önünde bulunuyorduk. Annem hadi dercesine ilerlememi bekliyordu. Hemen içimde oluşan müthiş bir heyecan uyandıran kabinli dönme dolaba yöneldim.

"Yine en sevdiğine mi bineceksin tatlım?"

En sevdiğim mi? Dönme dolap mı? Yine kendim hakkında yeni bir bilgi daha öğrenmiştim. Hangi kabine biteceğimi soran anneme tek ve net bir cevapla

"7. Kabin"

Annem büyük bir şaşkınlıkla bana bakıyordu ne olduğunu sorduğumda

"Buraya her ay gelirdik ve sen hep 7. Kabine binerdin. Bir şeyler hatırlayabiliyor musun güzel kızım?"

Bu soruyu sorunca uzayda uzaylı bulmak isteyen astronotlar gibi umutla bakıyordu. Ama içimden geleni yapıyordum. Hiç bir şey hatırlamıyorumdum. Istesem de...

"Hiç bir şey hatırlamıyorum anne."

Annem oyuncağı kırılmış çocuklar gibi üzülürken yükseklik korkusunun olduğunu bu yüzden beni hemen yan taraftaki kafe de bekleyeceğini söylemiş ve gitmişti.

7. Kabin iniyor... iniyor... ve inmişti. Bomboştu. Binmek üzere orda bulunan bi aparatı tutmuştum ki aparat yerine bir eli tuttuğumu saniyeler sonra anlamıştım. Büyük bir korkuyla elimi çekip tuttuğum elin kime ait olduğunu merak ederek başımı çevirdim.

Bu sabah gördüğüm gölge çocuktu! Bana ters gözlerle bakıyordu ama bu gözler bana hiç ama hiç yabancı gelmiyordu oysaki.

"Çekil yolumdan yerden bitme!"

Yerden bitme mi? Sıradan bir kız için gayet uzundum. Kendi uzun olsa gerek herkesi küçük görüyordu galiba bu g*t.

"Pardon da..."

Diyip yüksek bir ses tonuyla devam edecektim ki elini alnıma koyup

"Senle uğraşacak vaktim yok çocuk. Yürü ve git. Do you understand me?"

İçimde 'f*ck you' demek vardı ama neyse sinirlenme soo Ah.

"Bak uzun"

Bakmıyordu. Çenesinden tutup aşağı çektim ve gözümün içine bakmasını sağladım. Sözüme devam ettim

"Bak bana! Senin ezebileceğin diğer kızlara mı benziyorum? Beni kimseyle karıştırma çünkü ben olmak isteyen çok kişi var."

Çenesini bıraktım ve hala bana bakıyordu binmek için ilerledim son anda arkamı döndüm ve

"Hah bu arada... I CAN'T UNDERSTAND YOU"

Deyip kabinin kapısını sertçe kapatmıştım. Gölge çocuk şok olmuş bir ifadeyle kıpırdanmadan bana bakıyordu. Donmuştu galiba (!) Hava o kadar soğukta değildi.

10 dakika boyunca o kabinde döne durdum. Son turu atıyordu galiba çünkü yavaşlamaya başlamıştı. Son turunda keyfini çıkarıp kabinden dışarı çıkmıştım.

Gölge çocuğu görme umuduyla etrafa baktım ama yoktu hatta kimse yoktu. Bu aylarda burda pek insan yoktu zaten. Annem demişti.

Kafeye doğru ilerliyordum ve içeri girdim. Mekanın sıcak havası donan burnumu hemencecik eriti vermişti.

Gözlerim annemi arıyordu ve bulup hemen yanına oturdum. Çantamdan telefonu çıkardım ve anneme selfie teklifinde bulundum buna çok sevinmişti. Selfie çektik ama fotoğrafta biri daha vardı. Yan masada kafasını gömmüş uyuyan gölge çocuk... uyuyordu kıpırdanmadan.

Annem her zamanki gibi americano bense latte içiyordum. Kahvelerimiz bitmişti ki annem işi olduğunu söyleyip kalkmamız gerektiği haberini verince onaylayıp kapıya ilerledim. Gölge çocuğa baktım hala uyuyordu. Acaba ona kabinin boş olduğunu söylemeli miydim?

Anneme bi yalan uydurup içeri girdim ve lobiden bir kağıt ve kalem rica ettim. Kağıda

"Acıdım sana hadi iyisin. 7. Kabin boş yürü ve git!"

Aynı böyle yazdım. 'yürü ve git' kısmını baya bastırarak koyu bir şekilde yazmıştım. Yanına ilerledim ve kafasına bir tane tokat atacaktım ki.. tabi ki yapmadım omzuna dokundum zaten hemen uyanmıştı. Kağıdı masaya koydum ve baş parmağımla ona doğru ittim. Bana bakışları umrumda değildi bile. Gözlerine bakıp gözlerimi devirdikten sonra kapıya ilerledim. Kağıdı okuduğunu anlayabiliyordum. Kağıdı buruşturdu ve bana baktı. Hemen başımı çevirdim. Çok şükür ki ona baktığımı anlamamıştı. Ya da ben öyle sanıyordum.

Arabaya bindim. Anneme sarıldım yol boyunca. Uyuyakalmıştım annemin kollarında. Eve varmıştık. Annem

"Bebeğim sen Soo Rim Teyze'nin yanında kal olur mu?"

Onu onaylayıp

"Pirinç ve Domuz'u da çağırabilir miyim?"

Diye sordum ve başını tamam dercesine sallayıp gülümsedi ve gitti. Ahh sokakta tek kalmıştım. Sokakta denemezdi bu kısa yola ama neyse.
Domuz ve Pirinç'i aramak üzere telefonu çıkardım tanrıya şükür kilit yoktu telefonda hemen onların isimlerini buldum ve aradım. Ikiside takma adıyla kaydedilmişti. Onların gelmesini beklerken rehberimde ki kişileri kontrol etmeye başladım. Ospit'in de telefonu kayıtlı gözüküyordu. Tüylerim diken diken olmuştu. Isminin üzerine bastım daha sonra numarasının olmadığını "1234567" ye kadar rakamların olduğunu gördüm. Neden böyle bir şey yapmıştım ki?

Düşüncelere dalmışken önümden bir arabanın usul usul muhteşem bir sessizlikte ilerlediğini gördüm. Önümde durdu. Tam önümde. Araba camı yavaş bir şekilde açılıyordu.

Ah tanrım bu gölge çocuktu. Kafama vuracaktım. Bu gıcık bide bizim komşumuzdu. Tam pencerimin önünde bulunuyordu evleri.

Cam gölge çocuğun göz izasında durdu. Elinden bir kağıt bıraktı. Ayaklarımın dibine düşmüştü kağıt parçası. 5 adım sonrasında ki evine gitmek için Şoföre 'ilerle' diye emir verdi.

Ne kadar iğrenç bir çocuktu bu. Kağıdı almadım taki tamamen evine girene kadar. Girmişti. Hemen kağıdı alıp çantama attığım gibi hem Pirinç hem Domuz aynı anda gelmişlerdi.

"Hadi dondum. Içeri girelim!"

Ama gerçekten donmuştum soğuktan. Hava iliklerime işlemişti. Soo Rim Teyze bizi sevgiyle içeri alırken eşofmanlarımı giymek için yukarı çıktım.

Çantamdan kağıdı aldım üzerinde

"Benden uzak dur çocuk yoksa canını yakarım!"

Yazıyordu. Hemde kırmızı kalemle. Biz koreliler kırmızı kalemle bir şey yazmayı tercih etmezdik. Kağıdı okurken odamın penceresinin tam önünde gölge duruyordu. Onun odasıyla karşı karşıyaydık. Odasının penceresinden benim yüz ifademi izliyordu ki elimde bulunan kağıdı tehtitlerin bulundurduğu tarafı ona çevirerek canımımın ortasına yapıştırdım. Ardından sinsi bi bakış atıp perdeyi sonuna kadar çektim.

Üstümü değiştirip aşağı indim. Geceye kadar Pirinç ve Domuz'la beraber kahkaha dolu saatler geçirdik. Üçümüzün de izlemek istediği ama izleyemediğimiz filmleri izleyip bugünü sinema gecesi olarak bitirmiştik. Yarın okula gidecektik. Bu yüzden Domuz ve Pirinç evlerine gitmişlerdi az evvel. Annem ve babamda eve gelmek üzereydi. Uykum olduğu için Soo Rim Teyze'ye haber verip odama çıktım. Yatağıma uzandım yukarıdaki led labbalardan oluşmuş yıldızlı tavanıma odaklanmıştım ki kulağıma tatlı bir melodi geliyordu. Yataktan doğruldum pencereden dışarı baktım ve şok...

Evet şok olmuştum. Tam görmesem, Gölge'nin odasında ki perde engel olsada o kötü çocuk "Lovely" parçasını dehşet bir şekilde çalıyordu.
Dakikalarca onu izlemek için uğraşırken benim onu izlediğimi fark ettmiş bulunuyor ki perdeyi gözlerime bakıp sona kadar çekti.

Haklıydı zaten. Aynını ona ben yapmıştım ama iyi yapmıştım. Perdeyi çektikten sonra keman seside yok olmuştu. Uyku iyice bastırmıştı bedenime. Yatağa atladım. Son hatırladığım şey ise odama babamın girdiğiydi. Masama bir paket bırakmış, üzerimi örtmüş ve beni öpüp gitmişti.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 40.8K 52
Karanlık bir CEO'nun gecesine doğan güneş kız. Tümüyle sert olan adam, evinde uzun sarı saçlara sahip cıvıl cıvıl bir kadın dolaşınca, zamanla ona a...
790K 15.5K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
3.6M 131K 72
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
348K 1.6K 48
seks hayatın bir parçası...