Ben Kimim

By maximillianwagnerr

597K 36.9K 6.5K

"Geçimsizim bugünlerde Kimsesizim bu yerlerde Değersizim bu ellerde Gölgesizim her gün her yerde.." Kulakları... More

1
2
3
4
5
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
Final.

6

27.1K 1.4K 384
By maximillianwagnerr


Medya tam olmasa da zihnimde yer etmiş Elfida fakat gözleri koyu yeşil. Siz istediğiniz gibi hayal etmekte özgürsünüz.

"Siktir! Ben uyandıramam oğlum, defol git." Gözlerimi açmak üzereyken duyduğum konuşma sesleriyle ne yapacaklarını merak ettiğim için aynı şekilde durmaya devam ettim.

Biraz oyundan zarar gelmezdi.

"Onun elini tutup yavşak yavşak gülümsemeden önce düşünecektin, Çağan. Hiç umrumuzda değil." Sesinden Karan olduğunu çıkarmıştım.

"Hah, kıza aptal gibi davranan sen mi diyorsun bunu. Böyle davranırsan hiçbir şey kazanamazsın Karan. Bu da benim umrumda değil."

Bu adama her geçen saniye hayran olmam ne kadar akıl işiydi..

Kısa bir sessizlikten sonra Miraç'in konuştuğunu duydum. "Madem biz uyandıramıyoruz. O hâlde Çınar uyandırır, değil mi abisi hadi koçum." Hafif bir pat pat sesi duyduktan sonra gülümsememek için dilimi ısırdım.

"Abi ya çek şu elini. Siz kıyamıyorsunuz da ben kıyabiliyor muyum yani? Bence çıkalım, kendisi uyanınca gelir." Diğerleri onaylar mırıltılar çıkarırken odanın tamamen boşaldığını hissettim an gözlerimi açtım.

Gözlerim karşımdaki aynaya takıldığında dudaklarımın kıvrıldığını gördüm. Kıvrım yavaş yavaş yok olurken bu on sekiz yılı onlarla geçirmenin nasıl olabileceğini düşündüm.

Kendi kendime acı çektiriyordum lâkin hâlâ bulunduğum durumu kavrayamıyordum. Tanrı aşkına! Bu çok büyük bir olaydı.

Beni bekledikleri aklıma gelince yataktan kalkıp banyo olduğunu düşündüğüm kapıya gittim. İşlerimi halledip banyodan çıkarken hastaneden beri aynı kıyafetlerle bulunmak beni rahatsız etmişti ama şu an kimseden bir şey isteyemeyeceğimi düşünüp odadan ayrıldım. Tırabzanlardan tutunarak geldiğim yolu inerken gergindim.

"Mila?" Adımın seslenmesiyle merdivenin yarısında duraksarken geriye döndüm. Çağan merdivenin başında durmuş bana bakıyordu.

"Efendim" Ona karşı neden böyle uysal çıktığını anlamadığım sesimi duyunca gülümsedi ve yanıma geldi.

"Bir şeye ihtiyacın var mı güzelim?" Başımı iki yana sallayacakken çekinerek durdum. Bana kıyafet gerekiyordu fakat çok sevgili Karancığım dışarıya bir adım attırmadığı için kokmak zorundaydım!

Bunu şu anlık en çok iletişim kurduğum ve ılımlı yaklaştığım Çağan'dan istemeye karar vermiştim. "Şey, üzerimdekiler uz-" Çekingen sesimi duyar duymaz sözümü keserken nazikçe elimi tutup beni merdivenlerden geri çıkartmıştı. Uyuduğum odanın yanındaki odayı açarken hoş dizaynına ufak bir göz atıp ona döndüm.

"Burası senin odan. Zamanı gelince istediğin gibi düzenlersin." Onaylarcasına başımı sallarken neden burada uyumadığımı düşündüm. Zihnimi okumuş gibi gülümsedi." Orası misafir odası, geldiğimde genelde orada kalırım. Kokun sinsin diye uyudun orada." Göz kırpıp odadan çıkınca arkasından erimiş bir şekilde bakıyordum.

Bu adam neden benim dayımdı yahu!

Çok fazla bir şeye göz atmadan üzerime siyah eşofmanla sweat alıp giyindim. Geldiğim yolu geri inerken nihayet salona varmıştım. Salonda kimsenin olmadığını görünce onları aramaya koyulacakken odaya giren Karanla göz göze geldim.

Ona atabileceğim en boş bakışı atıp yanından geçerken koridorun sonundaki yemek odasında olduklarını söylemişti.

Bu adama uyuz oluyordum.

Çünkü onu kendine benzetiyorsun, baksana bakışları bile sen gibi bakmıyor mu.

Düşüncelerimin beni duraksatmasına izin vermezken dediği odaya girdim. Herkesin yemek masasında oturduğunu görünce utanmıştım. Umarım çok bekletmemiştirim. Arkamdan gelen adım seslerinden malum kişinin de geldiğini anlayıp gözüme Çınarla Miraç'ın ortasındaki boş yeri kestirip oraya oturdum. Herkesin tam olmasıyla yemeğe başlarken üzerimde hissettiğim bakışlar beni yememem için zorluyordu.

Önümdeki çorbayı yavaşca yudumlarken aldığım enfes tatla gözlerimi yummamak için zor durdum.

"Beğendin mi kızım? Sevmediğin bir şey varsa söyle, başka bir şey getirelim." Elif Hanım'ın oldukça yumuşak çıkan sesiyle çorbada olan bakışlarımı ona çevirdim.

Yemek seçmek gibi bir hakkı bırakın neyi sevip neyi sevmeyeceğimi bileceğim tercihlerim bile olmamıştı.

"Her şey çok güzel görünüyor, ellerinize sağlık." Daha fazla bu konuda konuşmaması için dua ederken meraklı bir şekilde sorduğu soruyla ona da hak verdim.

Kızını merak etmek hakkıydı fakat bazen bazı soruları sormamız gerekirdi. Bunu bilemesek de.

"Pekâlâ en sevdiğin yemek ne?" Onun meraklı sesiyle diğerlerinin de bakışı bana dönerken yerimde rahatsızca kıpırdandım.

"Bugün sana yemek falan yok! Önündeki kuru ekmekle idare edeceksin, yoksa onu da elinden alırım küçük kaltak!"

Yutkundum.

"Bilmiyorum ki." Fısıltıdan farksız sesim beni kendime getirirken dikkat çekmemek için toparlandım. " Yani yemek ayırt etmem, öyle evet." Bakışlar bir süre daha üzerimde durmuştu. Daha sonra herkes kaldığı yerden yemeğe devam ederken iştahım kaçmıştı.

Önümdeki yemek ziyan olmasın diye zorla yerken Karanla göz göze geldim. Her şeyi görüyormuş gibi derin bakan gözleri beni rahatsız ederken önüme dönmemle tabağımın değişmesi bir oldu. Miraç boş tabağını önüme koyup zorla yediğim yemeğimi yerken ona minnettar bir şekilde baktım. Göz kırpıp önüne döndü.

Nihayet yemek faslı bitmiş hepimiz salonda yerlerimizi almışken artık bir şeyleri konuşma zamanımız olduğunu anladım.

Daha fazla dayanamayıp konuya bodoslama girdim. "Beni nasıl buldunuz ya da ne ara DNA testi yaptınız mı demeliyim?" Aslında ikinci sorumun cevabını biliyordum. Muhtemelen hastanede uyuduğum vakit sevgili abilerim Sıraç ve Miraç yaptırmıştı.

"Cihangir, ihtimal vermese de senden şüphelenip bize sormadan DNA testi yaptırmış." Sıraç'ın sarf ettiği cümlelerle şaşırsam da belli etmeyip başımı salladım.

Vay şerefsiz.

Neyse onun bir hareketi sayesinde şu an buradaydım. Ne deniyordu buna, kader mi?

"Sen on sekiz yıl boyunca yani-" Kenan Bey'in oldukça rahatsız bir şekilde sorduğu sorunun nedenini anlayıp bu konuda şu an söyleyecebileceğim şeyleri söyledim.

"Evet yetimhanede büyüdüm. Daha sonra Deniz abiyle tanıştım orada çalışmaya başladım. Birkaç aydır da kendi evimde kalıyorum, bu kadar." Daha fazla soru istemeyen sesimi duyduklarında hoşlarına gitmese de sessiz kaldılar. Hepsine baktığımda benden bir ışık görseler koşup sarılacak ve asla bırakmayacak gibi duruyorlardı.

Haklılardı fakat ben de haklıydım.

Bir süre onların muhabbetini dinlerken arkadan Miraç, çaktırmadığını sanarak saçımla oynuyordu. Onun bu tatlı hâlini bozmamak için sesimi çıkartmamıştım. Susadığımı hissedip ayağa kalkarken tüm bakışlar beni buldu.

Ay yok susamamışım.

"Su içecektim de." Geri önlerine döndüklerinde Karanla geleneksel bakışmamızı yaşarken mutfağa gitmeye başladım.

"Gözlerini oymak istiyorum şu adamın!" Kendi kendime Karan'a söverken tezgâhtan bir bardak alıp doldurmaya başladım. Suyu içtikten sonra bardağı kenara koyarken arkamda hissettiğim bedenle dumura uğradım.

"Hım, gözlerimi oymak istiyorsun demek küçük hanım?" Karan'ın alaylı mırıltısını işitirken geri çekilmeye yeltendim.

Beni bırakmadan belimden sarıldı.

Kafasını boynuma koyduğunu hissettim. "Lütfen," Devamını getirmeden derin bir nefes aldı. "Lütfen, izin ver. Bir kere böyle duralım. Başka bir şey istemiyorum. Yaptıklarım için üzgünüm ama" yeniden duraksarken özür dileyecek olması beni şoka uğrattı. " Ama yapmak zorundaydım." Bu adam beni hiç şaşırtmayacaktı..

Kendimi kuvvetle geri çekip yanından ayrıldım. Hızlı adımlarla uyuduğum odaya girdim. Nefeslerimin düzensizleştiğini hissederken yaşananlar birer birer zihnime dolmaya başladı.

Yaşamım bir hançer olup yüreğime saplandı.

"Şu piçi görmesin bir daha gözüm! Çıkardığı kaçıncı vaka bu, hayır kurumu değil bu okul. Annesi babası bırakmış biz uğraşıyoruz böyleleriyle."

"Çok güzel olmuş değil mi, annem yaptı saçımı."

"Senin neden oyuncağın yok Mila?"

"Çekil ayağımın altından bundan başka yemek yok sana!"

"Kimsesizsin sen anla artık bunu. Camdan dışarıyı izlemeyi kes. Kimse gelmeyecek bizi almaya, burası bizim çöplüğümüz."

"Mila neden bizim yerimize ceza alıp duruyor ki?"

"Geç şuraya. Üç gün burada dur da aklın başına gelsin, pis kaltak."

"En sevdiğin renkler ne demiştin? Kırmızı ve mor mu? Yüzüne çok yakıştı da ondan dedim. Ahahah.."

"Küçük Elfida neredesin? Hadi çık ortaya."

"Sen küçük ama yüreği büyük bir kız çocuğusun Mila. Artık seni koruyacağım, söz veriyorum. Deniz sözü."

..

Tüm anılar birbirine girmiş bir şekilde beni yok ederken gözümden akan yaşları durduramıyordum. Aynadan kendimi izlerken ne kadar aciz durumda olduğumu fark ettim.

"Geç kaldınız." Diye fısıldadım.

Başımı hızla iki yana sallarken "Neden" diye bağırırken buldum kendimi. "Neden!" Sesim her bağırışımda daha çok çıkarken kendimi kaybetmiş gibiydim.

"Neden ben, neden neden neden!" Aynada kendimi görmeye daha fazla dayanamazken karşısına geçip elimle kırmaya çalıştım. Yetmedi. Her şeyi istemsiz yaptığımı hissediyordum.

Bir şeyler bağırdığımı, çıplak ayaklarımla aynayı ezmeye çalıştığımı az çok fark ediyordum. Lakin hiçbir şey hissetmiyordum. Odaya dolan ayak sesleri, bağırışlar her şey birbirine girerken titrek bakışlarımla çevreye baktım.

Gözüm Elif Hanım'a takılırken sinirle ona doğru yürüdüm. "Her şey senin yüzünden, senin!" Hıçkırarak ağlarken onu üzmem şu an umrumda değildi. Ellerimi saçımdan geçirdim. "Niye doğurdun ki beni! Niye gerçekten ölemedim ben, Tanrım neden." Çaresiz bakışlarımla ona bakmaya devam ettim. "Ya bir insan çocuğunu hissetmez mi? Sen niye hissetmedin beni! Niye daha erken bulamadınız, niye" Adeta çığlık atarcasına kurduğum cümlelerle boğazım parçalanıyormuş gibi hissettim.

Kollarımda derman kalmazken duvarın dibine çöktüm. İlk defa sadece kendimi umursayarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Birinin başımı omzuna koyduğunu anlarken eş zamanlı kolumda bir sızı hissetmiştim.

"Haklısın, özür dilerim. Özür dilerim benim minik bebeğim." Sıraç olduğunu anladığım kişiye daha çok yaslanırken saçlarımla oynamasıyla gözlerim kapandı. "Nasıl saracağız biz seni. Ne yaptılar sana canım?"

🎶

Karan Akyazılar

Ettiğim duaların gerçek olmayışı yüzüme şimdiden bir bir vuruyordu. Onun o hâlini gördükten sonra yaşamanın benim için hiçbir anlamı yoktu.

Soldurmuşlardı çiçeğimi.

Ruhsuz bakışlarım onun yüzünde gezinirken 'neden' diye bağırışları, silinmiyordu kulağımdan. Aklıma geldikçe delirecek gibi oluyordum. Hepimiz perişan halde onu izliyorduk.

Ama o hepimizden perişandı. Bunu anlamıştık. O yokken biz bir aradaydık lâkin o hep tekti; tek savaşmak zorunda kalmış tüm acıları küçük omuzlarıyla sırtlanmıştı.

Ona kim ne yaşattıysa bulup tek tek derilerini yüzeceğime dair söz verdim.

Karan sözü.

"Haklıydı." Annemin fısıltılı sesi, hepimizi üzerken birçok teselli cümlesi kurmak istedik ama olmamıştı. Canı yandığı için onları dediğinin hepimiz farkındaydık fakat canı yandığı kadar canımızı yakabilirdi, sorun değildi.

Onun kapılarını nasıl yıkacağımızı bilmiyorduk. Deniz yalnız bize değil herkese karşı öyle olduğunu söylemişti. Üstelik yıllardır (!) tanımasına rağmen ona karşı da öyleymiş.

Puşt, yıllardır tanıyormuş.

Şimdi onun sırası olmadığına kanaat getirip ayağa kalktım. Odadan çıkmadan önce minik çiçeğimin yanına gelip alnına küçük bir öpücük kondurdum. Çiçek kokusu burnuma dolarken burada ölebileceğimi düşündüm.

Burada yaşar, burada ölürdüm.

🎶

10 Şubat 2016

Küçük Mila koşar adımlarla yetimhaneden kaçarken nereye gideceğini bilmiyordu. Düzensizleşen nefeslerini umursamadan yalnızca buradan ayrılmak istiyordu. Biliyordu ki çatacağı en kötü yer bile, buradan daha iyiydi.

O adamın ona ne yapmak istediğinin uzun zamandır farkındaydı fakat buna izin veremezdi. Kendini camdan atmayı bile düşünmüştü. Ara sıra arkasına bakıyor, adamın gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Arkasına bakıp son kez önüne dönerken biriyle çarpışması bir oldu.

"Şşh dikkat et küçük." Karşısındaki adama kısaca baş sallayıp yoluna devam etmek üzereyken adamın onu durdurması bir oldu.

Şimdi sırası mıydı! Bu adama kafayı gömmek istiyordu.

"Nereye böyle?" Adamın temkinli sesiyle bakışlarını yukarı kaldırdı. Kimseye güvenmemeliydi, bu adamın da o adam gibi olmadığı ne belliydi.

"Size ne beyefendi!" On üç yaşında birine göre oldukça cesaretli çıkan sesiyle adam kısaca duraksayıp içten gülümsemesini kıza yolladı.

Kızın birinden kaçıyor oluşunu anlayacak kadar yaşamıştı. Dizlerinin üstünde hafifçe eğilerek onunla aynı boya geldi. Ona dokunmamaya özen gösterdi. "Pekâlâ, yardım edebileceğim bir şey var mı?" Kızın güvensiz bakışlarını görünce ne yapabilirim diye düşündü.

Düşünerek elini çenesinde gezdirirken gözleri parladı. "Bak küçük, hemen şurada babamın kitapçısı var. Orası insan dolu, eğer bana güvenmiyorsan orada güvenebileceğin insan buluruz, değil mi?" Kızın hâlâ emin olmayan bakışlarını görünce ne kadar inatçı olduğunu düşündü fakat bir yandan da bu yaştaki bir kıza göre oldukça akıllı olduğunu anladı.

"Sen tarif et ben giderim." Kızın ona başkaldıran tavrıyla kaşlarını kaldırarak yeri tarif etti. Kız yanından ayrılırken bir süre çevreye bakındı, tehlikeli birini göremeyince kıza çaktırmadan kitapçıya doğru gitti.

Kitapçıya vardığında kızı babasıyla annesine bir şey anlatırken görünce yüzünde gülümseme oluşmuştu. Bu küçük kızın hayatına dokunabildiysem, ne mutlu bana diye geçirdi. Annesi küçük kızla çıkmak üzereyken kız onu gördü. Çekingen adımlarla karşısına gelip elini uzattı. " Ben Mila, yardımınız için teşekkür ederim."

Adam yeniden güzel bir gülümseme sundu. "Ben de Deniz, küçük hanım. Rica ederim."

🖤

Geçmişinden ufak tefek parçalar vermeye başladım. Bazı anıları detaylı okuyacağımız zamanlar da yer alacak. Bu bölümden sonra Mila'nın onlara alışma çabaları ve diğerlerinin ona yaklaşma çabalarıyla geçecek. O sahneleri yazmak için heyecanlıyım.

Nihat İlhan- Sana ev diye bakmak🎶

Continue Reading

You'll Also Like

804K 36.4K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
147K 9.5K 20
Okuyabileceğiniz en iyi aile kitabı. ♠️ "Bir Akarcalı olmak ne demektir biliyor musun?" "Hayır." "Bir Akarcalı için en...
799K 36.4K 29
Karışan hayatlar ve abiler klişesidir.
261K 15.7K 58
Kerem Aktürkoğlu ~ Ceren Yandaş