Dük'ün Üçüncü Gelini | Tamaml...

De _heyser_

149K 10.1K 1.3K

| Düzenleniyor... | Kimberly Lamar, adı çıkmış bir leydi. Erkeklerin gözde sevgilisi. Onunla olmak için sıray... Mais

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
⚠️Son Duyru⚠️
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46: Final

Bölüm 11

3.4K 252 12
De _heyser_

11. Bölüm

Onunla yan yana ilerlediğimizde iç çekti. Hemen sonra da arkasına kısa bir süre baktı. Bizi takip eden şövalyeleri gördükten sonra tekrar bana döndü. Durumun ciddiyetini ilk söylediğim anda anlamadığı için bir süre güldü. Ama Arthur sözlerimden sonra peşimize kendisiyle beraber dört tane birden şövaleye takınca tek kelime edemedi. Ve yol boyunca arkasına bakıp durdu.

Arkadaşıma bunu yapmam doğru değil farkındaydım ama Edgard da haklıydı. O ailenin içine girdikten sonra onunla olan bağım neredeyse kaybolmuş gibi oldu. Tekrar arkadaş gibi olmamız biraz uzun sürmüştü. Şimdi ise ona güveniyor olsam da kısmi de olsa yönetiminin ben de olduğu bu Dükkalıktaki insanları tehlikeye atamam. Bu yüzden en yakın arkadaşımı geri çevirmek yerine onu içeride bırakıp güvenlik için bunu yaptım.

"Buna gerçekten gerek var mıydı?" sorusuyla arkama baktım. Bize yakın olan Arthur'la göz göze geldiğimde saygı manasıyla kafasını eğdi. Bunu yaptığında önüme döndüm.

"Evet, gerekli."

"Bari şövalyelerimden biri benimle olsaydı." sözlerine gülümseyip ona baktım.

"O da ne demek? Bu şövalyelerin Düşes'iyim ben. Onlara benim kadar güvenmelisin." dediğimde gülümsedi. Hemen sonra da kafasını salladı. "Biliyorum kendi şövalyen değiller diye rahatsız olacaksın ancak prosedüre uymalıyız. Hem ben sana güveniyor olsam da şövalyeler senin değil, öyle değil mi?"

"Hayır..."

"Bilirsin, ablan İmparatorla evlendikten sonra tüm şövalyeleriniz onun eğitimi altından geçti. Bu sebeple aşağıda duran silahlı adamları senin şövalyen sayamam. Beni anladığını umuyorum." dediğimde ikimizde olduğumuz yerde durduk. Önünde durduğumuz odaya baktım. "Burası senin odan, ben şövalyelerinle konuşurken sen de burada dinlen. Uzun bir yoldan geldin sonuçta." dediğimde o da kapıya baktı. Hemen sonra da bana baktı. Onu Penelope'den aldığım odaya getirdim. Normal şartlarda bu malikanede yabancı bir kimsenin kalmaması kurallar arasında geçiyor. Yelena tarafından zorla dinlediğim bu kurallara uyamıyor olsam da önlem alacak davranışlarda bulunabilirim. Zaten bu oda benim kalacağım şekilde hazırlatıldı yani içerisinde sadece uygun eşyalar var. Diğer eşyalarım Glenn kaldığı için taşınamamıştı.

"O zaman dinlensem iyi olacak." gülümseyerek karşılık verdim. Hemen sonra da arkamda beni takip eden Yelena ve Ursula'ya baktım.

"Ursula misafirimizle güzelce ilgilen." iki hizmetçiye bakmayı bırakıp Helen'e döndüm. "Ann kadar iyidir." sözlerimle dikkatle izlediği hizmetçiye bakmayı bırakıp bana döndü. Ann daima itaatkâr olmuş ve Helen'e kendisini sevdirmişti. Bu sözlerim de onun şüphe ile bakan gözlerini az çok normale çevirdi.

"O zaman bana iyi bakın." genç kıza gülümseyerek baktı. Ursula yanımdan geçip onunla beraber odaya girdiğinde Yelena'ya döndüm.

"Güvenilir birkaç hizmetçiyi yanına ver." dediğimde kafasını sallayarak beni onayladı. Onunla daha fazla göz teması kurmadan iki şövalyeyi geride bırakıp merdivenlere yöneldim. İki şövalye arkamda, iki yanımda da Yelena ve Arthur'la ilerledim. Yelena merdivenlerde yanımızdan ayrıldığında Arthur benden bir adım geride ilerledi.

"Düşes beni bağışlayın ancak Majestelerinin böyle emir vermediğini düşünüyorum, acaba siz..."

"Arkadaşımdan şüphelenmiyorum, şüphelenen senin efendin. Bu yüzden Helen'in üzerine gitmemesi için ve... Helen biraz meraklı birisidir, Penelope'yi rahatsız etmesini de istemem."

"Anlıyorum, Düşes gerçekten de düşünceli." onu duyduğumda sessiz bir şekilde güldüm. Tabii, Penelope'yi duyana kadar düşünceli kelimesi aklından bile geçmemiştir.

Merdivenleri sonunda indiğimizde kapıya yaklaştığımız anda iç çekmeme engel olamadım. Bu hareketim Arthur'un dikkatini çekmiş olsa da sessiz kaldı. Biraz önceki sorudan dolayı iç çektiğimi düşünmüş olmalıydı. Bu sebeple onun soru sormamasını verdiği rahatlıkla açık kapıdan çıktım. Karşımda duran farklı armalı şövalyelere doğru ilerledim. Onlara çok yakın durmadan, "Efendiniz burada iki hafta kalacak, size de bu süre zarfında Jones malikânesine dönebilirsiniz." sözlerimle birbirlerini izlediler. "İçinizde bir tereddüt oluşmasın, Rodney Düşes'i olarak efendinizin güvenliğinden bizzat sorumlu olacağım. Bunu Dük Rusell ve Kont Jones..."

"Sözünüzü kestiğim için beni bağışlayın Düşes ancak, Hanımımızı burada yalnız bırakamayız." tek kaşımı kaldırarak arkada duran tanıdık yüze baktım. Bu adamı daha önce nerede görmüştüm acaba? Kimin yanında? Çok tanıdık ancak yüzü çok yaşlı duruyor, belki geçmişte daha gençken görmüş olmalıyım.

"Sen kimsin de Düşes'imizin sözünü kesiyorsun!" sesiyle öne çıkan Arthur'a baktım. Elini kılıcına koymuş çekmeye hazırlanıyordu. Arkamı döndüğümde diğerlerinin de pek bir farkı yoktu. Onlara engel olmak istesem de başta yapacağımın kendimi küçük göstermekten farkı olmayacaktı. Onlar kılıcını çektiğinde yüzümü olabildiğince duygusuz şekilde göstermeye çabaladım.

"Kont Jones... Ah, pardon! Dük Rusell size pek terbiye verememiş anlaşılan! İçerideki efendin gibi ben de senin Düşes'inim!" ona doğru ilerledim. Bunu yaparken Arthur'un elinden kılıcı aldım. Yere çarpan kılıç sesi ve sürüklediğimdeki çıkan sinir bozucu sesiyle yüzleri ekşidi. Buna gülümseyerek, "Rodney topraklarından sağ salim çıkmak gibi bir niyetin..." susup hepsinin yüz ifadesini izledim. "Niyetiniz varsa terbiyeli olmak zorunda olduğun bir Düşesim! Şimdi emrime uyun ve geri çekilin yoksa Düşes'e ve Dükkalığıma yaptığınız saygısızlıktan kellenizi, sizi eğiten efendinize gönderirim!"

"Düşes Rodney..." bana saygısızlık yapan adam öne çıkmak istedi. Ancak yanındaki şövalye onu tutup önümde diz çökmesini sağladı. Hemen sonra da kendisi de diz çöktü. Onun hareketiyle diğerleri de aynısını yaptı.

"Bu şövalyeyi bağışlayın Majesteleri Düşes, Jones malikanesine yeni geldi ve ben onu düzgün eğitemedim. Benim yetersizliğimi ve bu adamın saygısızlığını bağışlayın." sözlerine karşı tek kaşımı kaldırdım. Hemen sonra da arkamı dönüp elimdeki kılıcı Arthur'a uzattım.

"Şimdilik bağışlandınız ancak yüzlerinizi unutmayacağım ve..." elimden alınan kılıçla onlara döndüm. "Rodney ailesinden bir hizmetçiye bile bir sorun çıkardığınız anda kellerinizi bizzat kendi ellerimle alacağım!" sesimin duygusuz çıkmasını sağladım. Beni duyduklarında biraz önceki şövaleye kafasını tamamen eğdi.

"Düşesin bize sunduğu merhamet için müteşekkiriz." onlara daha fazla bakmadan tekrar önümü dönüp açık kapıya ilerledim.

"Onlara eşlik edin." sözlerini yanından geçtiğim şövalyelere karşı söyledim. Beni duydukları anda kafalarını eğip yüksek sesle onayladılar. Ben ise onları dinlemeden içeriye geçtim. İçeriye girmemle merdivenlerden inen onu gördüm. Üzerinde geniş düğmelerinden birkaçı açık olan bir gömlek vardı. Ona bakınmayı bırakıp doşarıdaki adamları düşündüm. Arthur da arkamdan içeriye girdiği anda ona olan ilgimi tamamen arkamdan gelen bu şövalyeye verdim. "Bana karşı çıkan adam, ona dikkat etsinler."

"Onunla ilgili bir sorun mu var Düşes?"

"Emin değilim, o adam... Bana bir yerlerden tanıdık geliyor ve bu tanıdıklık pek de hoş bir düşünce vermiyor bana!" sesimdeki, o tehlikeli hissine engel olamadım. Nereden tanıdık geldiğini bilmiyorum ama tanıdık, fazlasıyla korkunç bir tanıdıklık! Nerede gördüm ben bu adamı? Boğazım kesildiğinde bile o kadar kormuş hissetmemiştim ama bu adamı gördüğümde içimde neden siz bir korku doğdu!

"Düşes?" sözleriyle kendime geldim. Ona baktığımda birinin kolumu tutması ve bana sarılması beraberinde oldu. Beni tutan kişiye baktığımda Edgar'ı gördüm.

"Dikkatli ol." kolunu tutmayı bırakıp biraz önce takılıp düşmeme sebep olacak merdivene baktım. Beni durdurmasaydı yanlış adım yüzünden düşecektim. "İyi misin?" sorduğunda merdivenlere bakmayı bırakıp ona baktım.

"Evet, ben..." onun sormasının verdiği tuhaflıkla gözlerini izledim. Hemen sonra da ara sıra olan boğazımdaki ağrıyı hissettim. "Boğazıma yaptığınızdan daha iyi durumdayım." beni duymasıyla beraber telaşlı gibi duran ifadesi düzeldi. Düşünceli bir hal aldığında ondan uzaklaştım. "Bu arada majesteleri iyi olmam sizin umurunuzda mıydı ki?" sorumla beraber bir süre gözlerime baktı. Hemen sonra da arkamda duran Arthur'a baktı. Tekrar bana baktı.

"O an yaptığın hata yüzünden böyle bir şey yapmıştım ve sen bunu devamlı yüzüme vuracaksın öyle değil mi?" teyit etmek amacıyla sordu. Onun sorusuna karşı gülümseyerek karşılık verdim.

"Evet! Ömrümün sonuna kadar, hatta sizden boşandığımda karşıma çıktığınız her seferde bunu daima yüzünüze vuracağım."

"Peki bunu unutmanı hatta beni affetmeni ne sağlar?"

"Unutmamı mı ve hatta affetmemi?" sordum. Kafasını sallayarak karşılık verdiğinde ona doğru ilerledim. "Aynı şeyi size yapmama izin verdiğiniz vakitte kesinlikle sizi affedeceğime yemin ediyorum!" elimi göğsümün üzerine koydum. "Majesteleri!" son kelimemi de yüksek sesle dile getirdim. Hemen sonra da Dük'ün yanından geçtim. Merdivenlerin sonunda geldiğimde sola dönmeden önce ona kısa bir süre baktım. Olduğu yerde elini boğazına koymuş vaziyette bana bakıyordu. Onu affetmekmiş. Rüyanda görürsün! Anca ben de senin boğazını kesip aynı ize sahip olmanı sağladığımda anca o şekilde affederim. Aptal herif!

Merdivenleri çıktığımda Yelena'nın beni karşılaması beraberinde oldu. "Efendim, odanızı Bayan Rusell'a verdiniz, bu yüzden majestelerinin isteği üzerine sizin odanızı tekrardan Majesteleri Dük'ün odasına aldık." onu duyduğumda ilerlemeyi bırakıp ona baktım. "Bunu itiraz etmek isterseniz Majesteleri kendisine karşı itirazda bulunmanızı istedi."

"Peki o zaman." arkamı döndüm. Onun uzaklaştığım merdivene yaklaştım. Merdivenden hızlı adımlarla inip onu görmeyi planladım ancak o yoktu. Hatta Arthur'da yoktu. Onunla beraber gitmiş olmalıydı. Zaten efendisini tek başına bıraktığı bir an yok ki!

"Sen!" oradan geçen hizmetçiye seslendim. Olduğu yerde durup bana döndüğünde kafasını eğip selam verdi.

"Düşes..."

"Majesteleri buradaydı, şu an nerede?" sorduğumda kafasını kaldırdı. Sorumun şaşkınlığıyla bir süre daha duraksasa da kendine gelip kapıya baktı.

"Sör Arthur'la beraber antrenman alanına gittiler Düşes." dediğinde kafamı sallayıp yanından geçtim. Yelena da hemen arakamdan beni takip etti.

"Düşes, oraya gitmeyeceksiniz değil?" sorduğunda ona göz ucuyla baktım. Hemen sonra önüme döndüğümde, "Düşes orası size uygun bir yer değil, biriyle haber yollayabiliriz." dese de onu duyumsamazlıktan geldim. Sinirime hâkim olamayarak Penelope ile daha önce gittiğimiz yoldan ilerledim. Biraz önce söylediklerimden sonra bunu düzeltmek için bir hizmetçi bile göndermedi, yüzsüz gibi kalkıp onunla aynı odada mı kalacağım? Rüyasında görür!

Arkamdan Yelena önden giden beni durdurmak için acele etse de umursamadan hızlı adımlarla ilerledim. Bağırma sesleri ve metallerin birbirine çarpma sesini takip ederek ilerimde duran büyük alana ilerledim. Kaldığımız yerden daha büyük ama biraz daha eski bir yapıdaydı. Uzun bir süredir burada olduğu belliydi. Taştan yapılmış bir yerdi bizim kaldığımız yere göre.

Büyük binaya bakınmayı bırakıp sesin olduğu alana ilerledim. Yürüdüğüm yoldaki ağaçlık patika sesin olduğu yere gittikçe azalıyor orası göründükçe de tamamen kayboluyordu. Kocaman yeşil sahada antrenman yapan insanları gördüğümde yüksek sesle, "Edgard!" bağırdım. Ona şövalyeleri yanında direkt majesteleri diye hitap etmek istemedim.

Benim sesimle beraber tüm sesler kesildi ve aynı şekilde taş binanın önünde olan insan kalabalığı bir anda bana baktı. Onların bakışları arasında ben Edgard'ı aradım. Ve bulmam da zor olmadı. Koyu kahverengi gözleri şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Biraz önce kendisine laf söyleyip buraya neden geldiğimin şaşkınlığıyla izliyordu beni. Ona doğru ilerlemek istediğimde arkamda beni takip eden Yelena'nın da sessizliğinden dolayı arakamı döndüm. Ona baktığımda yaşlı yüzü kızarmış bir şekilde kafası eğik duruyordu. Onun böyle durmasından dolayı etrafıma bu sefer daha dikkatli baktım. Kalabalığa bakmamla beraber elimi istemsiz bir şekilde aralanan ağzımı ve kızarmaya başlayan yüzümü kapatma manasıyla yüzüme yakın tuttum. Sanırım biraz önce Yelena'nın neden beni buradan uzak tutmaya çalıştığını anladım.

Gözlerimin önüne bir el girdiğinde bunu yapan Yelena'ya baktım. "Bu şekilde bakmanız hiç hoş değil Madam." sözlerini kısık bir şekilde kurdu. Bunu yaptığı için şaşkınlığımdan kurtularak ben de elimi ağzımın önünden gözlerime çıkardım. Bunu yaptıktan sonra da arkamı döndüm.

"Bayan Yelena lütfen bir dahakine neden ısrarcı olduğunuzla ilgili daha açıklayıcı olun." mırıldandım. O da benim gibi arkasını dönüp kafasını eğdi.

"Bağışlayın beni Madam, siz öyle ısrarcı olunca ben, bahsedemedim."

"Anladım, böyle bir durumu yaşamamak adına bir dahakine bana istediğin kadar karşı gelebilirsin."

"Gelirim Madam." dediğinde arakamda ayak sesleri duydum. Onların tarafındaki sessizlik sadece tek bir ayak sesiyle yok oluyordu. Kimin hareket ettiğini merak etsem de arkadaki çıplak üst gövdelere bakmamak adına kendimi sabit tuttum. Bu yüzden yanıma gelen kişi elini belime koyup beni yönlendirdi. Hemen sonra da onun sesini duydum.

"Arkana bakma ve yürümeye devam et." sesindeki tedirginlik beni de tedirgin etti. Kesinlikle etmeliydi de! Böyle bir durum benim, kendileri ve şu an beni yönlendiren bu adam için de ne kadar tuhaf bir durum tarif etmesi imkansızdı! Şu an yaşadığımı yaşamaları bu durumu tarif edebilirdi.

Oradan uzaklaşıp eve doğru olan patikaya girdiğimizde rahatlayarak nefes verdim. Benim bu hareketimle beraber belimdeki sıcak el geri çekildi. "Yelena onun buraya öylece gelmesine neden izin verdin?" sesiyle hareket etmeyi bırakıp ona baktım. Benim durmamla o da durdu. Bana sinirle bakan gözlerinden kaçınmak adına bizi takip eden Yelena'ya baktım. Burada olmam ve bu duruma düşmemin sebebinin o olmasından tekrar ona baktım.

"Onun bir suçu yok, beni durdurmak istedi ancak senin..." sustum. Yelena'ya baktım tekrardan. Benim bakışımla beraber geri çekildi. Bizi duyamayacağından emin olduğum bir uzaklığa gittiğinde ona döndüm.

"Benim ne? Buraya... Antrenman yapan şövalyelerin ortasına bir anda gelmene sebep olacak ne yapmış olabilirim?"

"Ne mi yaptın?" sinirle üzerine ilerledim. Ama hareket etmedi. "Senin odana taşınmamı emretmişsin!"

"Ne var bunda?"

"Ne mi var? Beni öldüremeye kalkıştığın odaya geri dönmemi mi istiyorsun, ne için beni tekrar bıçaklaman için mi!" sesimi yükseltmeme engel olamadım.

"Kimberly! Bu konuyu fazla uzatıyorsun, seni öldüremedim. Evet, yapmamam gerekirdi ama sen de ileriye gittin, şimdi kalkıp da bana bunun saçmalığını öne sürme!" sesini yükseltti. Onun sesini yükseltmesinden kaynaklı ben de kendimi tutma gereği duymadım.

"Saçmalık mı? Beni öldürmek istedin sen, az kalsın da başarıyordun! Ve şimdi de kalkmış bir hiçmiş gibi beni o odaya aldırıyorsun ve burada da saçma bir konu olduğundan bahsediyorsun, sen gerçekten de bir canavarsın!" sesimi azaltmadan bağırdım. Canım yanmıştı. Boğazımda ağrı artmaya başladığında ne kadar yüksek sesle bağırdığımı sonunda fark etmiş oldum. Sözlerim ağır mı olmuştu? Onun bana yaptıklarının yanında hiçbir şeydi. Hatta çok azdı söylediklerim.

Yüzüme bir süre düz bir ifade ile baktı. Hemen sonra ise sinirinden mi artık bir sebepten güldü. Bu davranışı az çok daha sinir olmamı sağlasa da onun bir anda elini kılıcına koyup çekmesiyle irkildim. Üzerinde kılıç taşıdığını yeni fark etmiştim.

"Majesteleri..." sesini duyduğumda Yelena'yı umursamadan kılıca bakmayı bırakıp onun gözlerine baktım.

"Ne yapacaksın, o zaman yapamadığın şeyi şimdi seni sinir ettiğim için mi tamamlayacaksın." güldüm. "Hadi yap, senin gibi bir canavar için eğlenceli olur." elini tutup boğazıma yaklaştırdım. Ama ani bir hareketle bileğimi tuttu. Onu bırakmamı sağladığında kılıcı tutmam için elime doğru itti. Kılıcı bir anlık dürtüyle kavradığımda kendi boğazına yaklaştırdı. "Ne yapıyorsun?"

"Ödeşiyoruz." sesini sakin çıktı. Boğazına kılıç dayayan bendim ve şu an sivri uçta o vardı. Ama sakindi. "Sürekli bu konuyu gündeme getiriyor olman iyice sinirime dokunuyor. Bu yüzden ödeşelim."

"Ne yani bunu yapmama izin mi vereceksin?"

"Evet, yap." dedi. Bu yüzden dikkatli bir şekilde gözlerini izledim. Ciddi. Hem de fazla ciddi duruyordu gözleri.

"Tamam, şu saçmalığı keselim."

"Neden, bu konunun saçma olmadığını söyledin şimdi eline fırsat geçti, neden duruyorsun?"

"Tamam, Majesteleri keselim şunu. Şu an asıl abartan sizsiniz." elimi geri çekmek istedim. Ancak bunu yapmak istediğimde elimi sıkı bir şekilde tutup boğazına biraz daha yasladı. "Majesteleri durun!" dedim. Ama benim sözlerim onu durdurmadı. Boğazına biraz daha bastırdı. Kan kılıca ve oradan da uzaklaştıkça boğazından aşağıya akıyordu. "Edgard, dur lütfen." sesim telaşlı çıkmıştı. Boğazını kesiyordu manyak herif. Gözlerinde ise tek bir duygu yoktu. Varsa bile bunu ben göremiyordum.

"Kes şunu!" bağırdım. Sonunda elimi bıraktığında kılıcı ondan uzak tuttum. Kılıcı elimden bırakıp yere düşmesine izin verdim. Hemen sonra da elimi onun boğazına koydum. Kanıyordu. Kendisini kesmişti manyak herif! "Yelena hekim çağır!" bağırdığımda şaşkın bir şekilde bizi izleyen kadın koşarak yanımızdan geçti.

"Tatmin oldun mu?" sorusunu duyduğumda gözlerini izledim. Hemen sonra da boğazına biraz daha baskı yaptım. Bu sefer ciddi duran suratı acıyla buruştu. "Acıdı." dudaklarından bu sözler çıktığında baskıyı azalttım.

"Tatmin olmakmış! Seni manyak herif, kendini öldürmek için beni mi kullanıyorsun."

"Sen de kendini öldürmek için beni kullanmadın mı?" yüzü konuştukça daha da acısını yansıtıyordu. Tonu da farklı değildi. Onu duyduğumda iki elimi de geri çekip elbisemin kollarını yırttım. Bunu yapmak biraz zor olsa da uygun bir yeri yakalamamla yırtmam zor olmadı. Boğazına elime aldığım parçayı bastırdım.

"Sen ve ben aynı değiliz."

"İkimiz de insanız, farkımız ne?" sorduğunda gözlerini izledim. "Bir farkımız yok. Senin de sorunların var benim de ama ben sırf kendimi öldürmek için ailen üzerinden seni kışkırtmıyorum. Ölümümün gelmesini bekliyorum ve o zamana kadar da benim safımda olan insanları korumaya çalışıyorum. Senin gibi aciz davranmıyorum." dedi. Nasıl kurmuştu bu uzun cümleyi? Şu an yara içinde olan boğazı elimin altındayken benimle nasıl böyle konuşabilirdi? Nasıl bu kadar cesur davranabiliyordu?

Elimi tutup geri çektiğinde onu engellemek istedim. Ama ben daha fazla ona karşı koyamadan o benden uzak kaldı. Elimde kan içinde kalan bez parçasıyla onu izledim. "Git şimdi, bir daha da buraya gelme."

"Sen..."

"Burada eğitim alan acemi şövalyeler var, bir dahakine bir şey olmadan aynı bu şekilde çıkabileceğini sanmıyorum. O yüzden buraya bir daha gelme ve bunun yerine şövalye ya a hizmetçi gönder." dedi. Benimle de daha fazla iletişim kurmadan şövalyelerinin olduğu alana ilerledi. Onun gittiği yöne daha fazla bakmayı bırakıp elimdeki kan içindeki kıyafet parçasıyla eve doğru ilerledim.

Elimdeki kanı izledim. Kafamı kaldırmadan ilerledim. Bu sırada beni gören birkaç hizmetçi aceleyle peşimden ilerlediler. Elimin kanayıp kanamadığını ya da hekim çağırmak isteyip istemediğimi sorup durdular. Ama ben bunlara ses etmedim. Bunun yerine sessiz bir şekilde onunla kaldığım odaya ilerledim. Onun boğazını onun zoruyla da olsa ben kestim. Onu öldürebilirdim. Bunu yapmama çok az kalmıştı. Az kalsın onu öldürüyordum!

Bölüm Sonu

Bölümleri kaldırıp tekrar yayınlama sebebim bazı arkadaşalar da gözükmüyor. Bu yüzden bu biraz art arda olduğundan dolayı özür dilerim. 

Continue lendo

Você também vai gostar

algon De algon

Ficção Histórica

28.4K 1K 34
Algonsuz hayat hayat mıdır lov
479 71 5
'Benim meleğim sensin, kanadını öperek iyileştireceğim' dedi adam. Ve kadın fısıldadı, 'benim kanatlarım sensin, kırılırsan uçamam.'... . . .
AŞK-I DERUN De 👑

Ficção Histórica

3.3K 281 10
Büyük bir sevda ile bir araya gelen iki gönlün büyük imtihanları. Kuruluş Osman karakterlerinden alınmıştır. Algon sevdasını birde kendi hikayelerimi...
6.3K 284 38
iki kaderin berdel yüzünden bir araya gelmesiyle hayatları bı anda değişen nefretten doğan bir aska heja ve mirhanın hikayesine hazırmısınız