GÖLGE KANI

By yzrperest12

240K 21.1K 12K

Eleanor için kurt adam, vampir ve büyücülere inanmak kolaydı. Sonuçta o, anne ve babasının kurt adamlar ve va... More

BÖLÜM 1: IŞIK
BÖLÜM 2: DELİLİK
BÖLÜM 3: MASUMLUĞUN RENGİ
BÖLÜM 4: SÖZLER
BÖLÜM 5: YARANIN YARASI
BÖLÜM 6: KIZ ÇOCUĞU
BÖLÜM 7: HIÇKIRIK
BÖLÜM 8: KATİL
BÖLÜM 10: SAF NEFRET
BÖLÜM 11: YANSIMALAR
BÖLÜM 12: ACIMASIZLIK
BÖLÜM 13: BİLİNMEZLİKLER
BÖLÜM 14: SATRANÇLAR ve OYUNLAR
BÖLÜM 15: AKIL OYUNLARI
BÖLÜM 16: MERCAN
BÖLÜM 17: GÜÇ
BÖLÜM 18: KARANLIĞIN GÖLGELERİ
BÖLÜM 19: BAKMAK ve GÖRMEK
BÖLÜM 20: SİYAH ve BEYAZ
BÖLÜM 21: KİBİR
BÖLÜM 22: BELALAR
BÖLÜM 23: BİR DAMLA
BÖLÜM 24: İMKÂNSIZLAR
BÖLÜM 25: KALP KALBE
BÖLÜM 26: KARŞILIK
BÖLÜM 27: GÜLÜMSEMELER
BÖLÜM 28: YABANCILAR ve YALANCILAR
BÖLÜM 29: AV
FİNAL: ZAAFLAR
S2-BÖLÜM 1: CANAVARLAR
S2- BÖLÜM 2: BAŞLANGIÇLAR
S2- BÖLÜM 3: ZAFERLERİN KARANLIĞI
S2- BÖLÜM 4: İPLER
S2- BÖLÜM 5: DÜŞÜŞLER ve KALKIŞLAR
S2- BÖLÜM 6: DÖNGÜ
S2- BÖLÜM 7: FERYAT
S2- BÖLÜM 8: GEÇMİŞİN KÜLLERİ
S2- BÖLÜM 9: PUSU
S2- BÖLÜM 10: TUTSAK
S2- BÖLÜM 11: İÇİNLER
S2- BÖLÜM 12: OLANLAR ve OLACAKLAR
S2- BÖLÜM 13: DELİLİĞİN OYUNLARI
S2- BÖLÜM 14: HESAPLAR
S2- BÖLÜM 15: YÜKLER
S2- BÖLÜM 16: KİRLİ RUHLAR
S2- BÖLÜM 17: KARTLAR
S2- BÖLÜM 18: RİSKLER
S2- BÖLÜM 19: DELİLİĞİN SINIRLARI
S2- BÖLÜM 20: UMUTLAR
S2- BÖLÜM 21: KAN GÖLETİ
S2- BÖLÜM 22: FIRTINANIN İZLERİ
S2- BÖLÜM 23: ÇARESİZLİK
S2- BÖLÜM 24: ŞÜPHELER
S2-BÖLÜM 25: İHTİYAÇLARIN YARALARI
S2- BÖLÜM 26: PARADOKS
S2- BÖLÜM 27: AÇIK KALAN YARALAR
S2- BÖLÜM 28: ÇIĞLIKLAR
S2- BÖLÜM 29: BAŞLANGIÇLAR
S2- FİNAL: KAN YOLDAŞLARI

BÖLÜM 9: YARATIK

4.9K 482 194
By yzrperest12

Herkese haloooooo!

Nasılsınız bakalımmmm?

Umarımmm iyisinizdirrr!

Ceplerini bir yoklarsanız eminim ki bir yıldız bulabilirsiniz! Onu bıtakmanızı tercih ederimmm!

O hâlde iyi okumalar dilerimmmm!


🌜🌚🌛

"Yaratık olmak öldürdüğün kişi sayısına değil, ne için öldürdüğüne bağlıdır."


🌜🌚🌛


Evdeki gerginlik had safadaydı. Sabah uyanıp aşağı indiğimde herkes kendi köşesindeydi ve kimseden tek bir ses dahi çıkmıyordu. Sarah'a baktığımda oldukça rahatsız olduğunu görmüştüm. Hatta elinde olsa kendini o an yerin dibine yollardı. Marcus'u gözlediğimde ise oldukça rahat olduğunu görmüştüm. Herkesin üzerinde tam bir otorite sağladığı belliydi. Ne yapmıştı bilmiyordum ama herkesi oldukça etkileyen bir şey yaptığından emindim. Benim üzerimde ise tam olarak bir etkisi yoktu. Yoktu değil mi?

O gerginlikten telefonu bana kimin aldığını dahi soramamıştım. Gerçekten ama gerçekten bu evde bu inceliği yapabilecek kimseyi görünmüyordu. Ama benim odama kadar girip birileri bunu odama bırakabildiyse bu kişi kesinlikle bu evdendi. Şu an ise Watson yanı başımdayken mutfakta bar koltuğuna oturmuş 6 adetlik bir profiterol kutusundaki son profiteroli yemek için elimi uzatıyordum. "Yavaş yemelisin bence. Yoksa şeker komasına falan girersin."

"Bunun tadına kesinlikle bakmalısın. Bu muhteşem bir şey." Beklemeden profiterolden bir ısırık aldım. Normalde bunu tek lokmada ağzıma atardım ama sonuncu olduğu için tadını çıkartmak istiyordum. Dolgusunu ağzımda hissederken zevkle kafamı geriye attım.

"Ben onlardan birine elimi atarsam kesinlikle beni öldürürsün bence." Hiddetle ona döndüm. Bence bunu düşünüyor olamazdı. Benim profiterolümü mü yemeyi düşünmüştü? Boş kutuyu sahiplendim.

"Git kendine al. Benimkilerden uzak dur." Gözlerin kısarak bana baktı.

"Onlar benim en yakın arkadaşımın parasıyla alındı, biliyorsun değil mi?" Kutuya daha fazla sarıldım.

"O gelse ona da vermem." Watson nasıl bir görüntüyle karşı karşıya kaldıysa bir kahkaha attı.

"Profiteroller Eleanor'a özeldir." dedi Caleb hafif bir tebessümle konuşurken. Tebessümüne karşılık vermedim. Ona boş boş baktım. Artık tebessümüne karşılık vermemi hak etmiyordu.

"Eğer enerjini aldıysan artık dışarıya çıkıyoruz." dedi Marcus düz bir ses tonuyla. "Artık kendini korumayı öğrenmen gerek." Ona anlamsızca baktım. O ise bana ve bakışlarıma aldırmadan bahçeye doğru adımladı. Watson'a kaşlarımı kaldırarak bakarken o da omuz silkip ayağa kalktı. Elimdeki profiterol parçasını ağzıma atıp ayağa kalkarken Marcus buz gibi sesiyle bağırdı. "Sarah!"

Sarah anında yavaş ve tedirgin bir şekilde ayağa kalktı. Arkadaki arkadaşları da onu takip ediyordu. Bugün ise etrafta vampirler yoktu. "Diğerleri nerede?" dememle Marcus'un kapı kolunu tutan eli durdu. Yavaşça bana döndü.

"İşin bizimle." dedi Sarah'a seslendiği buz gibi bir sesle. O an susmam gerektiğini biliyordum. Ama bilmem bunu yerine getirmem anlamına gelmiyordu.

"Ben aynı zamanda vampir değil miyim? Onların da bizimle olması gerekmez mi?" Marcus gözlerini kapatıp öfkesini dindirmeye çalıştı. "Ne yapabilirim? Bu da hemen sinirleniyor." Marcus'un gözleri anında açılırken o an içimden söylemem gereken cümleyi dışımdan söylediğimi anladım. Şirin şirin gülümsedim siyah gözleri beni delip geçerken.

"Hemen şimdi gelmezsen daha fazla sinirleneceğim. Ve bu benim pek tercih edilen yanım değil."

"Sanki tercih edilen yanın var." diye mırıldandım. Normal şartlarda olsa bunu bir insan duymazdı ama ben karşımda bir insan olmadığını unutuyordum.

"Hemen." dedi dişlerinin arasından. Hızla yürüyerek yanına geldim. Bana bakarak kapıyı açtı. Benden nefret mi ediyordu yoksa iyiliğimi düşündüğü için mi böyle davranıyordu?

O an bir gerçek kafama dank etti.

O kimdi ki iyiliğimi düşünecekti?

Daha tanışalı en fazla 1 ay olacakken neden iyiliğimi düşünecekti?
Saçmalıktı! Bu düşünceyi derhâl beynimden attım. Dışarıya çıktığımda soğuk rüzgar tenime değdi. İçim titrerken ne ara Ekim'in ortasına geldiğimizi sorguladım. Olanlar aklımdaydı. Sanki daha hiçbir şey yaşamamıştım ama aynı zamanda hayatımın tüm yükünü bir anda omuzlarımda sıralanmıştı. Zaman nasıl olur da ihanet edercesine bu kadar hızlı akardı?

Marcus'un gözlerini üzerimde hissettim. Beni süzüyordu. "Üşüdün." diye durumumu belirtti. "Git üstüne ceket al." Bu cümlesine şaşırırken ardına eklediği cümlesi ile onun asla kibar olamayacağı gibi bariz bir gerçeği kabul ettim. "Bir de senin nazını çekemem."

Hızla kapanan kapıyı açıp içeri girdim. Odama çıkıp siyah deri ceketimi alırken hızla ince gömleğimin üzerine giydim. Altıma baktığımda siyah kotumu gördüm. Galiba yapacağımız şeyler için bu biraz kasıntı olurdu. Altıma da hızla gri, yüksek bel bir eşofman geçirdim. Aynı hızla aşağı inerken oldukça hevesliydim. Sonunda gerçekten bir şeyler öğrenecek gibi hissediyordum. Bir işe yarayacak gibi hissediyordum. Dudaklarımdaki tebessüm ile karşımda katı bir şekilde duran fantastik insanlara baktım. "Ee, ne yapıyoruz?"

"İlk olarak senin türünü öğreneceğiz." dedi Alissa yüzündeki öğretmen edası ile. Yüzüne anlamsızca baktım. Ben zaten bir gölge değil miydim?

"Yani kurt adam olarak türünü öğreneceğiz." dedi Caleb durumu açıklayarak.

"Annesi normal kurt adammış. Yüksek ihtimal ile o da öyledir. Bu da neden diğer gölgelere nazaran daha güçsüz olduğunu açıklıyor." dedi Marcus. Bu cümlesine karşın başımı dikleştirdim.

"Ben güçsüz değilim." Gözlerimin içine baktı. Siyah gözlerinin ifadesizliğine karşılık verdim.

"Onu göreceğiz." dedi zevk aldığını belli eden bir sesle. Onun dudağında hafif bir kıvrılma mı vardı yoksa ben kör olmaya mı başlıyordum? Bu beni afallatmıştı. Ondan beklenmeyen bu davranışlar nedense beni ona doğru itiyordu. Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. İfadesini hemen düzeltti. Gözleri eski soğukluğuna geri çevrildi. Bir cesedin soğukluğunu barındıran siyah gözleri benim içimi ürpertiyordu.

"Ee, şimdi ne yapacağız?"

"Senin türünü öğrenmemiz için ilk önce kurt olman gerekiyor." Gözlerimi ardına kadar açtım.

"Ben kimseyi öldürmem." dedim korkarak. Bu ortaya bir sessizlik atmıştı. O sırada Sean'ın dudağı yavaşça kıvrıldı. Marcus'a baktığımda gözlerinden gelip geçen gri parıltıya şahit oldum. Boynunda bir damar belirginleşirken çenesi seğirdi.

"Sana birini öldürmekten gerektiğini kim söyledi?" dedi o kadar belirsiz bir tonla sormuştu ki nasıl bir cevap vereceğimi kestiremedim.

"Ama siz..."

"Bizim türümüzden olduğunu sana kim söyledi?!" diye kükredi birden. Kalbim maratonda koşan bir kaplumbağa gibi hızlı atıyordu. Öfkesinin büyüklüğü içimdeki tüm cesareti silip götürdü. Ona şokla bakarken ne yapacağımı kestiremedim. "Sen gölgesin biz ise kurt adam! Bir değiliz!" Orman sesiyle çınlamaştı.

"İsterseniz biz başlayalım."

Alissa; Sarah, Sean ve Barton'a döndü. "Siz içeri geçin." Ee, o zaman niye geldiler ki?

"Onu izlemek istiyoruz." Alissa gözlerini kapattı. Marcus gözlerini benden alıp Sarah'a çevirdi.

"Sizden rica etmedik." Sean da öfkelenmişti. Sarah onu gözleriyle susturdu. Bense onları şokla izliyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Korkuyor muydum? Hiçbir fikrim yoktu.

"Siz nasıl emredersiniz, Efendimiz." dedi beni şaşırtarak Barton. Pek sesi çıkan bir tip değildi.

"Sınırlarını aşarsan sonuçlarına katlanırsın."

"Bizden daha güçlü olman üzerimizde hakimiyet kurabileceğin anlamına gelmez." dedi Sean Barton'dan aldığı cesaretle. Marcus'un etrafa yaydığı enerjiyi ben dahi hissetmiştim.

"Ondan o kadar emin olma." Kimse bu olaya karışmıyordu. Hepsi Marcus'un öfkesinden korkuyordu. Kendi arkadaşları bile. Ama ben benim önümde birbirleriyle dövüşmelerini izlemeyecektim.

"Buraya kavga etmek için gelmedik." dedim kendimden emin bir şekilde. Ses tonuma ben dahi şaşırmıştım. Sesimde ne şaşkınlık ne de korku vardı. Tek okunan kendimden emin oluşumdu. Marcus'un delici gözleri beni buldu. Gözlerimiz buluştu. Siyah delici bakışları gözlerime bakarken gözlerindeki soğukluğu yavaşça eritti. Ela gözlerim gözlerindeki buzu eritecek kadar sıcaktı belki de.

Sakince beni onayladı. Ondaki bu değişimi görmek midemdeki bir oynamaya sebep oldu. Kalbim bu sefer daha başka bir hızlanmayla çarptı. Kalbim sanki bu kadar hızlı çarparken duracaktı. Bunlar korkunun etkileriydi.
Ortamda sadece ben ve kurt adamlar kalana kadar bekledik. Sessizlik peyda olurken özenle gözlerimi Marcus'tan kaçırdım. Lanet girsin! Bana neler oluyor?!

Marcus sanki inadına karşıma geldi. "Normalde bir kurt adam ilk dönüşümünü acı içinde dolunayda yaşar. Ama sen hem normalsin hem de değilsin. O yüzden gün içinde biz nasıl dönüşüyorsak seni de öyle dönüştürmeye çalışacağız."

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "Gün içinde?" dedim şokla. Marcus nefesini sertçe dışarı verirken ben şokla diğerlerini tarıyordum.

"Şimdi kıyafetlerin eğer kara kurt adam değilsen yırtılacak." Üstümdekilere baktım. Umarım kara kurt adamımdır. "Tabii eğer öyleyse bu seni 10 kat daha değerli kılar." Onaylarcasına başımı salladım. Peşime düşmeleri için 10 kat daha fazla istek.

"Her türlü kötü yani." diye mırıldandım. "Peki ne yapacağım?" dedim merakla yüzüne bakarak. Tabii bu gözlerimi yukarı dikmeme vesile oluyordu. Ne vardı ki boyu benden en az 15 santim daha fazla uzundu. Omzuna geliyordum. Boyum da pek kısa değildi hani. O fazla uzundu. Ondan bir adım uzaklaştım bir anda. Kaşlarım çatıldı. "Dibime girmene gerek yok. Kendimi çok kısa hissediyorum." Caleb oradan bir kahkaha attı. Gözlerimi ona çevirmedim dahi. Onu düşündükçe daha fazla çıkmaza giriyordum. Garipti. Belki de korkuyordum o görüntülerden sonra. Bilmiyordum. Sadece onu düşünmek artık o huzuru ve güveni vermiyordu. Yanıma olması ise vermek yerine alıyordu sanki. Ne kadar şaşırtıcı ki bu hissi Marcus'tan almıyordum. Marcus beni tedirgin ediyordu ama korkuttuğunu söyleyebileceğimi düşünmüyordum.

"Birazcık ciddileş. Ciddileş ki ben sinirlenmeyeyim." dedi Marcus ifadesiz bir sesle. Lakin ondan önce dudağındaki hafif kıvrım gözümden kaçmamıştı. Bu içimde gülümseme isteği yarattı ve buna karşı gelmeden genişçe gülümsedim. Bu gamzelerimi belli eden bir gülümsemeydi. Gözleri daha yeni fark etmişçesine gamzelerime kaydı. Gözlerini hemen tekrar gözlerime odakladı. "İnadıma mı yapıyorsun?" Sesi sertti lakin içinde hiçbir kızgınlığı barındırmıyordu. Başımı hafifçe aşağı yukarı sallayarak onu onayladım.

"Artık şu işe geçsek de hafta sonumuz bize kalsa ne dersiniz?" dedi Alissa bıkkınlıkla. Marcus hafifçe boğazını temizledi. Ben dudaklarımı birbirine bastırıp başımı dikleştirdim.

"Ee, işte ne yapmam gerekiyor onu demenizi bekliyorum."

Marcus aramıza mesafe koydu. Onu dikkatlice izliyordum. "İçindeki hayvansı dürtülere kulak ver." Anlamayacağımı düşünse gerek dediğini açıklamaya koyuldu. "Öfkeye, parçalama hissine, açlığa..."

"İlk önce içine derin bir nefes çeksen iyi olur sanki." dedi Watson şaşkın bir şekilde Marcus'a bakarken. Başımla onu onayladım. İçime derin bir nefes çektim.

"Gözlerini kapat." dedi Marcus. "Nefeslerini kontrol altına al. Odaklan. İçindeki o duygulara odaklan. Öfkene, vahşiliğine, hırsına..." Göğsümde beliren sıkışma ile ayaklarımda bir karıncalanma hissettim. Lakin bu his içimdeki o heyecanla sönüverdi. Gözlerimi bıkkınca açarken karşımda gördüğüm koskocaman kurt ile şoka uğradım. Normal bir kurdun 4 katıydı. Şokla karşımdaki simsiyah kürklü, gözleri ay kadar parlak ve gri olan kurda baktım. Etrafına öylesine bir enerji salıyordu o enerjinin kudretini ben dahi hissettim. Asaleti karşısında dilim tutuldu. Ağzım aralanırken şokla olduğu yerde Marcus'un olması gereken kurda baktım. Daha doğrusu Marcus'a.

Ellerimi iki yana kaldırdım. Geriye doğru bir adım attım. "B... Bu da kimmiş?" Elimi iki yana açıp elimle kendimi gösterdim. "Benim en sevdiğim arkadaşım." Alissa, Watson, Lauren ve Caleb'a bir bakış attım. "Onlar kimmiş ki?!" dedim hafifçe gülerek. Elimle Marcus'u gösterdim. O bana kurt gözlerindeki alay parıltısıyla bakıyordu. "Ben en çok seni seviyorum. Şu heybete bak! Onlar senin yanında kimmiş ki?! Sen öyle bizim kavga etmemize falan bakma! Ben sevdiğim kişilere öyle yaparım. Ben en çok kiminle kavga ediyorum?" dedim genişçe gülümseyerek. Kafamı hızla sallarken geriye doğru bir adım daha attım. "Seninle." Diğerleri kahkahalara boğulurken ben de onlara katıldım. Gözlerimi yumarak kahkaha atarken kahkahalarımıza başka biri de katıldı. Karşımdaki Marcus'a bakarken daha fazla güldüm. "Dediklerimin hepsi doğruydu. İnan bana."

"Tabii tabii." dedi oradan Caleb. Kahkaham dinerken gülümsemem de yavaş yavaş soldu. Benimle beraber herkesin de öyle oldu. Caleb bana deniz mavisi gözlerinde beliren derin bir hüzünle bakıyordu. Sanki aramızın bozuk olma sebebi o değilmiş gibi.

Gözlerimi derhâl ondan aldım. "Odaklanamıyorum." dedim gün içinde olmadığım kadar ciddi bir sesle.

"Zorundasın." dedi Lauren düz olan kaşlarını çatarak.

"Aynen öyle." dedi Alissa ellerini beline koyarak. "Sen kurda dönüşmedikçe senden şüphelenecekler. Büyü yapamadıkça, birilerine karşı yenildikçe senden şüphelenecekler. Peşine düşecekler. Gölge old..."

"Ben zaten hâlâ neden benim gölge olduğumu açıklamadığınızı anlamıyorum." Aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı. "Üstelik siz benim annemin kurt adam olduğunu nereden biliyorsunuz? Neler oluyor?" Elimi anlamıyorum dercesine kaldırdım. "Ben aklımdaki bu sorularla odaklanamıyorum. Siz olsanız siz de odaklanamazdınız."

"Biz senden çok daha zor şartlarda odaklanmak zorunda kaldık." dedi Marcus sesiyle dahi herkese koskocaman bir bariyer çekerek. "Bu hâldeyken sence senin gölge olduğun öğrenilirse ne olur? Seni yalnız bırakmayı geç biz yanındayken dahi seni bu güçsüzlük koruyamayız. O yüzden mızmızlanmayı kes ve çabala." Özenle annemin kurt adam olduğunu söylemiyordu sanki.

"Annemin kurt adam olduğunu nereden biliyorsunuz?" Marcus sertçe bana bakarken susmadın. "Üstelik daha herkesin dilinde olan şu Meclis ne, onu dahi bilmiyorum. Sizce bu daha dikkat çekici değil mi? Etrafımdakiler Meclis’in nasıl olup da beni yanlarına almadıklarını konuşuyorlar. Mec..."

"Meclis sandığın kadar iyi bir şey değil." Lauren'ın sert konuşması karşısında bende kafamı aşağı yukarı salladım.

"Ne olduğunu daha bilmiyorum. Sandığım kadar iyi bir yer olup olmaması umurumda değil. Sadece bilmem gereken şeyleri hemen öğrenip sonra bu derslere geçelim diyorum."

"Güç demek onu kullanabilmek demek küçük gölge ve sen bunu bilmiyorsun. Ve insanlar en çok gücü ister ve merak eder." dedi Alissa tane tane. "İlk önce icraat sonra safsatasına geçeriz." Kaşlarım alayla havalandı.

"Bir safsatayı anlatmamak için mi iki saattir kıvranıyorsunuz? Hadi tamam onu anlatmak istemiyorsunuz ama annemin kurt olduğunu nereden bi..." demeye kalmadan bu sefer lafımı kesen Watson oldu.

"Müdürlerden Eleanor." demesiyle Caleb derin bir nefes saldı dışarı. "Oldu mu?"

"Olmadı." Gözlerimi Caleb'a diktim. "Bana nedense beni iş..."

"Burada ne yapılacağına biz karar veriyoruz Eleanor." dedi Marcus sertçe. "Sense bizi..."

"Değilim." dedim ne diyeceğini tahmin ederek. "Şimdilik. Sadece şimdilik bu konuyu kapatıyorum. Ama bu konuyu mutlaka öğreneceğim. Bundan her biriniz emin olabilirsiniz." İçime derin bir nefes çektim. "Şimdi oldu."


🌜🌚🌛

Başarısızlıkla dolup taşan onlarca deneme, Marcus ve Alissa'nın durmadan hayvansı dürtüler diye tekrarlaması üzerinden yaklaşık bir buçuk saat geçmişti ve ben şu an odamda yeni alınan telefonumla sosyal platformlarda birinden birine atlıyordum. Özlemişim be!

Sonunda vazgeçip yeni çıkan filmlerden birini izlemek için açtım. Filmin on sekizinci dakikasında aklıma aldığım profiterol kutuları geldi. Hemen durdurup aşağı inerken aklımdan ayrıca dizüstü bilgisayar almak için para biriktirmek geçiyordu. Gerçi çalışmıyordum ki hangi parayı biriktirecektim?

Bu düşüncelerle yüzüm düşse de aklıma profiterol yiyeceğim gelince gülümseyerek salona indim. Salonda sadece Caleb vardı. Bu beni gerse de aldırış etmeden mutfağa geçip buzdolabını açtım. Profiterol kutularından birini hemen alıp yukarıya doğru adımlayacakken ne ara buzdolabının yanına geldiğini bilmediğim Caleb'ı gördüm. İfadesiz bir yüzle yüzüne bakıp yanından hızla hareketlendim. Tam merdivenlere 6-7 adım varken cesaretini yeni toplamış olsa gerek kolumu tuttu. "Bu küslük ne kadar sürecek?"

Kolumu tutan elini olduğu yerden ayırıp cevap vermeden gidecektim ki eli yine kolumu tuttu. "Eleanor, lütfen."

"Kolumu bırak." dedim ona dönmeden.

"Lütfen." dedi çaresiz bir sesle.

"Kolumu bırak." dedim aynı sert ses tonlamasıyla.

"Konuşmak istiyorum."

Sesimi yükselttim. "Kolumu bırak!"

"Sadece konuşmak istiyorum." dedi çaresizliğine karışan sabırsızlıkla. "Bu küslük..." Alayla kahkaha attıp ona döndüm. Dönmem ile eli kolumdan otomatikman düştü. Bunu o istemişti.

"Ne?!" dedim hafifçe gülerek. "Küslük mü?" dedim hakarete uğramışçasına. "Ne küslüğünden bahsediyorsun sen?! Küslük dediğin ne zaman olur biliyor musun? Senin benim korumam olduğunu öğrendiğim zaman olur. Küslük dediğin benim seninle üzerine dahi konuşmadığım o konuda olur Caleb. Küslük senin bana deli dediğin zamanda olur. Küslük küçükken senin bana üstüme kum attıktan sonra olur. Küslük birine ailesinden birinin öldüğünü söylememezlik edince olmuyor. O bir insanı gerçeklerinden korumak dahi olmuyor. O bir insana ihanet oluyor."

"Söyleyemezdim!" dedi sanki dibinde değilmişim de ona çok uzakmışım gibi. Gerçi zaten öyle değil miydi? "Anlamadığın şeyler var. Anlayamayacağın şeyler var."

Cümlelerinin devamını getirmesine izin vermedim. "Caleb senin benden sakladığın şey benim halamın ölüsüydü. Senin benden sakladığın şey çocukken benim üzüntüme üzüntü katan şeydi." Bir anda yükseldim. "Anlayamayacağım şey benim hayatımın en önemli insanlarından biriydi! İnsanlar bir de benimle bu yüzden dalga geçerken sen sustun! Ba..."

"Eleanor Parker bir tek senin üzüntülerin yok!" dedi o da benim gibi bağırarak.

"Konu da bu ya! Üzülürken öylece izledin. Sen benim arkadaşımdın! Her şeyini biliyorum dediğim, her şeyi benim dediğim arkadaşım. Bir bakıyorum ki sen zaten benim her şeyim olmak için gönderilmişsin! Bu normal mi?!" Tüm kinimi kusarken gözlerimden bir damla yaş dahi akmadı, burnumun ucuna dahi sızlamadı. Bunu hak etmiyordu. Hak etmediği şeyi ona vermeyecektim.

"Bu benim görevimdi Eleanor!"

"Hayatının görevi olmak beni çok onure etti! Ne bu?! Benim işim bu safs..."

"Üzgünüm Eleanor Parker bu dünyaya alışsan iyi olur! Bizler katiliz, yalancıyız, düzenbazız, kötü yaratıklarız. Ama buradaki kimse bu," Eliyle kendini gösterdi. "yaratığa dönüşmek istemedi." Merdivenin tarbzanına yaslanmış Marcus'a, merdivenlerin yanında duran Lauren ve Watson'a, duvara yaslanmış yanak içini kemiren Alissa'yı o an farkına ettim. Gözlerim tekrar Caleb'a kaydı. "Ve sen Eleanor buradaki herkesten çok daha şanslıyken sadece sana söylemediğim bu şey yüzünden bana küsme hakkına sahip değilsin." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Bunu bana mı söylüyordu? Bana mı?!

"En şanslı?" dedim sorarcasına.

"Aynen öyle." İşaret patmağını bana doğrulttu. "Buradaki herkes ,ben de dahil, herkes senin hayatını yaşamak isterdi. Senin kadar mutlu olmak isterdi. Senin gibi sadece ölüm kelimesini duyunca mideleri bulanıp kusmak isterdi. Sen şimdi benim dahi yaşadığım onca şeyi kenara atıp sadece halanın ölümünü sana söylemediğim için bana arkanı dönemezsin. O hakka sahip değilsin." Şok olmuş gözlerle ona bakıyordum. Gerçekten her şeyi ona yansıttığım kadar mı görüyordu? Gerçekten bana o kadar da uzak mıydı?

Gerçekten beni hiç mi görmüyordu?

Bu düşünce ile bir anda kahkaha atmaya başladım. Kahkahalarım dinmezken gözümden yaş gelmeye başladı. Kahkaham yavaş yavaş dinerken başımı iki yana doğru sallayıp bana ölüm soğukluğuyla bakan deniz mavisi gözlerin yabancı sahibine baktım. "Teşekkür ederim." Teşekkür ederim bana hayatımdaki her şeyin yalan olduğunu daha net bir şekilde gösterdiğin için Caleb Atkins.
Sustum. Bundan sonra söylenebilecek ne vardı ki? Ne söyleyebilirdim daha benim canımı dahi ne kadar yaktığını görmeyen çocukluk arkadaşıma? Ne söyleyebilirdim her şeyini biliyorum dediğim bu yalancı çocuklu arkadaşıma?

"O kadar mı komikti anlattıklarım Eleanor? Senden başkasının acı çekmesi o kadar mı komik?"

"Hayır." diye yanıtladım onu yüzümdeki gülümsemeyle. "Karşımdaki bu yalancı, düzenbaz, pislik, katil yaratığın çocukluğunda anne ve babası için benim omzumda ağlaması çok komik." Kıkırdadım. "Gözümün önündeki bu deli dehşet yaratığı göremediğim için kendime gülüyorum. Hiç tanımadığım bu çocuğa küçükken sunduğum şefkate gülüyorum. Şimdi kendisine ve acılarıma böyle haksızlık eden bu adama gülüyorum. Ya da yaratığa." Bilmem dercesine omuz silktim. "Birçok şeye gülüyorum."

"Hâlâ kendine acıyorsun. Neyin var diye sorm..."

"Küçüklükten bugüne kadar defalarca sorduğum bu soru karşısında sustuysan sen eğer ben de susarım Caleb." Caleb hariç hepsinin yüzüne teker teker baktım. "Sizlere bakınca birer katil veya yaratık görmüyorum. Çünkü siz bir zamandan sonra en azından bunun önüne engel koyabilmişsiniz." Caleb'a döndüm. "Ama sen Caleb, sana bakınca artık bir yaratık görüyorum. Sen kendi isteğinle yaratık olmaya devam etmişsin. Sizi mahvettiğinizi iddia ettiğin yere dahi engel koyamayan aciz bir yaratık görüyorum." Derin bir nefes çekerken kuruyan dudaklarımı yaladım. Acı ve sert konuşuyordum. Kalbimi göremeyen bu yaratık bunu hak ediyordu. "Yaratık olmak öldürdüğün kişi sayısına değil, ne için öldürdüğüne bağlıdır. Ve sen bu konuda oldukça başarısız görünüyorsun." Sustu. Sanki hayatının darbesini yemişti. Bunları duymayı beklemiyordu. Barışma bekliyordu. Belki bir sarılma belki bir öpme... Ama bunu beklemiyordu. Ona böylesine ağır bir hitamda bulunmamı beklemiyordu.
Ben de çocukluk arkadaşımdan böyle bir şey beklemiyordum.

Ben de hayatımın temellerinden biri dediğim insandan böyle yalanlar duymayı beklemiyordum.

"Vay be." diye mırıldandı Watson. Sanki bu öylesine herkesin söylediği cümleyi şimdi daha iyi anlıyordu.

"Sorunun cevabına gelirsek. Bu küslük sen yaratık olmanın ne demek olduğunu anlayıp onu bırakana kadar sürecek. Bu süreçte ne yazık ki sana buradaki kimse yardım edemez." Tıpkı bana edilemediği gibi.

Ona son bir bakış atıp merdivenlere doğru adımlayıp kimseye bakmadan odama doğru adımladım. Elimden hâlâ düşmeyen profiterol kutusuna bakıp derin bir nefes çektim. Bu gece de uyku bana uzak yollara düşmüştü.

🌜🌚🌛

Herkese yeniden merhabaaaaa!

Bölümü nasıl buldunuz?

Caleb- Eleanor gerilimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce gidişat nasıl olacak?

Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyinnn!

Huzurlu, sağlıklı ve mutlu günler dilerimmmm <333

Continue Reading

You'll Also Like

216K 17.5K 43
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...
12.2K 1K 32
ALFA - OMEGA HİKAYESİ. Yılardır ruh eşimi bekliyordum . Köpekler gibi tasma takmak zorunda kalıyordum çünkü hala ruh eşimi bulamadım. Ama bir gün oku...
26.3K 227 11
Oy kullanmaya giderken tanıştığım ak partili sandık görevlisi kadın hayatımı değiştirdi.
104K 5.9K 31
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...