molécule spéciale school / Yo...

بواسطة FirstLovess

8.3K 816 1K

Yoongi SİKEYİM! BÜTÜN OKUMA H... المزيد

matematik ögretmenimize sahip çıkalım!
hiçbir öğretmen ögrencisini yolda bulmaz!
BİZ ÖGRETMENİMİZİ YOLDA BULMADIK!
100 dolarına bahse girdim!

Hayat fani, ölüm ani, beni de aranıza alsanız götten yemezdiniz ya hani. (YB)

652 55 56
بواسطة FirstLovess

Hayat fani, ölüm ani, beni de aranıza alsanız götten yemezdiniz ya hani.

*

*

Min Yoongi:

''Hassiktir ya, gerçekten gelmiş."

Şaşkın bir edayla irileşen göz bebeklerim, gülümseyerek elinde ki çilekli sütleri kaldırıma oturttuğu insanlara dağıtan öğretmenimin üzerindeydi. Kimisinden dolar olarak, kimisinden de won cinsinden aldığı kağıt paraları göstermekten çekinmiyordu. Zira elinde ki minik desteyi büyük bir mutlulukla havada sallayarak, karşısındaki kişiye ithafen 'bereketini gör' dercesine çenesine sürttüğünden beri, arkamdaki her bir bedenden aynı yutkunma efektini işitiyordum. hatta... Yugyeom bir ara ''yutkunuş...'' diyerek fiilini iyice somutlaştırmıştı.

"Oğlum, uğruna dayak yiyeceğimiz adam bizim üzerimizden para kazanıyor lan"

Jeongguk'un isyan edercesine ellerini öne doğru açması, Taehyung'un eş zamanlı bir mızmızlıkla omuzlarını silkmesine sebep olmuştu. Aralarında ki çekim, gecenin bir vakti okulun önüne geldikleri andan beri fazlasıyla gergindi. "İki yıldır bedavaya duygularımı sikiyorsun Jeon. Kusura bakma ama şu vakitten sonra bende senin gibi bir pornocu olsaydım eğer, daha fazla konuşma tenezzülüne girmezdim."

Duraksadı. Oldukça çekik, ve bir o kadar iri olan göz bebekleri; Tehyung'un kendisine karşı gösterdiği soğuk tutumuna bir hayli şaşırmıştı. benimle mi konuşuyor, sahiden bana mı cevap veriyor? dercesine üzerime dönen göz bebeklerine karşın, işaret parmağıyla kendini gösterdiğinde, karşılaştığı onaylar cinsteki bakışlar, hafifçe araladığı dudaklarını kapatmasına sebep olmuştu. Kaşları çatıldı hızlıca, harekete geçmeden önce de serçe söylenmesi, ortamda ki gerginliği biraz daha pekiştirmişti.

"Sikiyor olsaydım ne bu cümleleri kurmana vesile olacak bir boğazın, nede kalkıp buralara kadar gelmeni sağlayacak sağlam bir kıçın kalırdı Taehyung."

Aşırı derecede ciddi bir ifadeyle yanı başımdan geçiyordu, ve ben kolunu tuttuğum gibi bu tartışmaya son verebileceğimi bildiğim halde, umursamazca geriye doğru tek bir adım atmadan edememiştim. aralarından çekildim, çünkü içten içe bir gün birbirlerine karşın patlayacaklarını biliyordum. Sadece... zaman pek uygun değildi, ve ben böyle şeyleri düşünmek için fazla umursamazdım.

"İşini iyi becerememişsin demek ki!"

Asla durup da, biz ne yapıyoruz böyle diye düşünmediler. Hatta Taehyung'un vakit kaybetmeden gösterdiği sert çıkışı, birçok kişi gibi bay parkın da dikkatini çektiğinde, diş etlerimi gösterebilecek kadar geniş bir edayla gülümsemeden edememiştim. Önce parmaklarımın üzerinde yükseldim, ardındansa heyecanlı bir edayla iki elimi de ona doğru salladım, ve bu davranışım az önce ki şaşkınlığını bir köşeye bırakarak, tıpkı benim gibi gülümsemesine sebep olmuştu. Önümüzde kanlı bıçaklıymış gibi tartışan bir çift, arkamda ise benim burada ne işim var diyerek aval aval etrafta dolaşan sınıf arkadaşlarım. Hepsi, utancımı fazlasıyla renklendiriyordu.

"İçerisinde adının geçtiği hiçbir şeyi deneme tenezzülünde bulunmadım zaten gerizekalı!"

Kavgaları ilk kez bu kadar ciddiydi. Yine de... umursamamak istemedim. hatta bay parkla olan göz temasımı asla kesmeden, taehyung'un sırtını , 'iyi gidiyorsun aslanım, tavrını böyle ortaya koy.' dercesine birkaç kez pat patladığımda, yanı başıma gelen Woo-young'un farkında dahi değildim. Zira bu tarz bir tartışmanın yaşanacağı açıktı. Nitekim Taehyung uzun zamandır aşıktı, ve Jeongguk tüm bu süre zarfında onu sadece hafife almakla yetinmişti.

"Bu kavgayla var ya" diye mırıldanmıştı, ve tam da o sırada asla yanından ayırmadığı San, beni tek bir kez dahi şaşırtmadan sevgilinin cümlesini devam ettirmişti. ''Soslu cips de çok güzel giderdi."

Gülüyordum, çünkü Taekook çiftinin asla küs kalamayacağını herkes gibi onlarda biliyor, ve olayları yumuşatmaya çalışıyorlardı. Geri plana atmak istediğim tartışmalar yüzünden, bakışlarımı bay parkın üzerinden tek bir kez olsun çekememiştim. haliyle de hızlanan kalbim beceriksizce kontrolümü kaybetmeme sebep olabiliyor, elimi ayağımı birbirine dolaştırıyordu. Ne tebessümümü silmeden karşımda ki bedene dogru ilerlerken, ne de pek de hoş olmayan o cümlemi sevecen bir edayla arkadaşlarıma karşın mırıldanırken... İstedigim tek şey öğretmenimin dudaklarımı okuyamamasıydı.

"Bence siz bir siktirin gidin Woosan sülükleri."

Siyah kalem pantolonu, bütün gününü okulda geçirmiş olmasına rağmen jilet gibi bir keskinlikle kendisini belli ediyordu, ve üzerinde ki beyaz gömleği ders anlatırken asla oturmuyormuş gibi dümdüzdü. Belki de günün yorgunluğunu üzerinde barındıran tek şey dağılan siyah saçlarıydı, ama o da siktiğimin öz güvenini yerle bir ederek gözlerime aşırı derecede seksi geliyordu.

"Bebeğim bence biz sprite alalım."

San sevgilinin koluna girerek, ona bakmadığımı bildiği halde dilini çıkartığında, hafif buğulu görüntüsü içten içe güldürmüştü. Lakin kahkaha atmama sebep olan asıl şey, onlarca adım gerimizde olmasına rağmen sevdiği içeceğin ismini duyan, ve bunu bağıra bağıra isteyen Hoseok da gizliydi.

"lan madem sprite vardı beni neden yanınıza almıyorsunuz?!"

Salaklardı, haliyle de woo'nun kulağıma doğru eğilerek "Sadece işine geleni duyuyor babasını siktiğim." diye mırıldanması, hem biraz şakayla, hem de sahici bir edayla kafasını ittirmeme sebep olmuştu. Artık gitmeleri gerekiyordu, zira dudaklarımda ki bu yalancı gülümsemeyi daha fazla uzatmadan Jackson'ı da siktir ettiğim gibi, ikisine de dalabilecek kıvamdaydım. San, benim ittirişime karşın üst düzey bir mızmızlık gösteren sevgilisini kollarının altına doğru aldığında, tehditvarı bir edayla ellerini havada sallamasına rağmen, takındığı çırtlak ses tonu, onu ciddiye almamı şiddetle engelliyordu.

"ne yapıyorsun ayol?! Sevgilime kaldırdığın parmaklarını varya idrar yoluna sokarım senin."

Yapamazdı belki ama, deneyeceği kesindi. bundan yaklaşık olarak bir buçuk yıl önce kabız olan Seokjin, etrafta şiş bir karın, ve yaşlı bir dede misali mımızlana mızmılana dolaşıyordu. Otururken dizlerine vuruyor, nefes alırken barajın sularını boşaltması misali dikkat dağıtıcı bir şekilde soluklanıyor, fazlasıyla huysuzluk ediyordu. Bir vakitten sonra bu duruma katlanamayan Choisan ''Bak o götüne kolumu sokar, çekip çıkartırım her şeyi." diye çemkirmiş, herkesin kahkaha atmasına sebep olmuştu.

Şaka yaptığını zannediyorduk.

Nitekim seokjin'in peşine takılarak okulun etrafını turlarken de aynı düşüncenin içerisindeydik. San'ı destekleyen tezahüratlar, ve Jin'in nankörsünüz temalı küfürleri... Dakikalarca güldük lakin San büyük bir atakla, önünde ki geniş omuzlara atladığı gibi onunla beraber yere kapaklandığında, ani bir sessizlik yaşanmıştı. Sert düşmüşlerdi ve biz iyi olduklarına karar verene kadar bırakın gülmeyi, o kadar ciddi bir şekilde hal hatır sorardık ki, yalan söylemeleri imkansız bir hale gelirdi. kimse birbirinden komut almasa dahi sürü misali yanlarına koşturduğumuzu hatırlıyordum.

Sonrasıysa pezevenk San'ın altındakinin pantolununu çekiştirip çıkartmaya çalıştığı anlarla doluyordu. Seokjin'in ittirişleri, öğrencilerin bizim bu hallerimize alışmış ifadeleri, ve hocaların sadece bakıp geçmesi.

Evet, belki o gün Choisan kolunu arkadaşının malum bir yerlerine sokamamıştı ama denemişti. büyük bir azim, ve sabır göstergesiyle.

gözlerimin önüne gelen görüntüleri, sanki sahiden de oradalarmış gibi ellerimi yüzüme karşın sallayarak geçirmeye çalıştığımda, daha gerçekçi bir park jiminle karşılaşmayı bekliyordum. Nitekim öyle de olmuştu, göz göze geldiğimiz ilk andan beri, duruşunu asla bozmadan yanına gelmemi bekliyordu.

Farklı bakıyordu. Bay park'ın geldiği ilk andan beri sadece klasik bir öğretmen olmak istemediğini fark edebiliyordum. Rehberlik ettiği sınıflara asla unutmayacakları anılar bırakmak istiyordu. gerek kurtararak, gerekse hayatlarını değiştirecek yollara girmelerine sebep olarak. Lakin bilmiyordu. Benim geleceğimde bambaşka bir kişilikle duracağının farkında dahi değildi.

Park Jimin'i kafama koymuştum ve kolay kolay vazgeçmeyeceğim de açıktı.

"Hocam." diye mırıldanmıştım yanıbaşına doğru ilişerek, hafifçe duraksarken. İrislerini göstermeksizin gülümsüyor, elini omuzuma doğru atarken de çekinmiyordu. Onun gibi olmak istedim. İkimizinde bedenini Jeongguk ve Taehyung çiftinden farklı bir yöne doğru döndürdüğünde görüş alanıma giren büyük okul, sanılanın aksine midemi bulandırmamıştı. İçten içe hem okulumu, hem de arkadaşlarımı fazlasıyla seviyordum.

"Şurada ki kameraları görüyor musun?"

Bay Park'ın yüzüklü parmaklarıyla işaret ettiği yere bakmak yerine, odağımı zarif inceliklerinden çekememiştim. Küçüklerdi, lakin metallerin soğukluğunu sanki oradalarmış gibi, dudaklarımın arasında hissediyorken ve bedenimde ki yakıcıklarını özümseyebiliyorken, sertçe yutkunmadan edememiştim. Onunla karşılaştığım vakitlerde aklım çok başka yerlere kayıyordu. Sadece alt bedenimle düşünüyor, ensemde ki tutamları çekiştirme arzusuyla doluyordum.

"G-görüyorum" hem kekelemiş, hem de istediği yere tek bir kez dahi bakmış olmamama rağmen beceriksizce söylenmiştim. Bakışlarımı kaçırdım hızlıca parmaklarından. Buna rağmen ne okula dönebildim, ne de yüzüne bakabildim. Hem gerilmiş, hem de fazlasıyla darlanmış gibi hissediyordum. Tam da bu yüzden ayaklarımıza doğru eğdiğim başım, parlak ruganlarıyla bakışıyordu.

"siktir..." agzımdan aniden çıkan minik mırıltımın tek sebebi, ayakkabılarının dahi üzerimden geçmesini istememde gizliydi.

Ergen değildim. Ergenliğimi atlatmış olmam gerekiyordu.

"Bakmadın bile Yoonnie." Tatlı bir mızmızlıkla, omuzuma attığı kolunun da desteğiyle hafifçe sarsılmama sebep olduğunda, samimi olmaya çalıştığı aşikardı. Diğer öğretmenlerin aksine asık bir surat, ve üst düzey bir saygı beklemiyordu. Belki de onun için iyi birer insan olmamız fazlasıyla yeterli bir durumdu.

"Okulumu çok iyi tanırım." diye söylenmiştim durumu kurtarabilmek adına başımı hafifçe kaldırarak yüzüne bakınırken. Gülüşü eskisi kadar derin değildi belki ama silinmemişti de.

"Bakmama gerek yoktu Bay Park. Ön bahçede üç, arka bahçede ise dört kameramız var. Okulun ilk katında iki tane mevcut, ama revir girişinden sonrası kör nokta olarak kabul ediliyor, ve okulun içerisinde ki her bir kamera yirmi beş saniyede bir yönünü değiştiriyor, bu da demek oluyor ki sadece yirmi beş saniye boyunca yürür, ve yirmi beş saniye kör noktalarda beklersen okulda görünmez bir şekilde dolaşabilirsin. Ua da koridor boyunca çok hızlı ko- "

Aniden sözümü keserek "Ne?" diye sorarcasına tek kaşını kaldırdığında, onun şaşkın ifadesinin aksine fazlasıyla rahattım. Hafif araladığı dudakları, kalkan kaşları ve mecburen buruşan alnı. Söylediklerimde garip bir şey olduğunu düşünmüyordum. Zira kütüphaneye verilen cezalardan da hep böyle kaçar, şansım yaver giderse de geri girerdim.

"Seni velet." daha önce hiç duymadığım aksanıyla beraber sesini hafifçe yükselttiğinde, dediklerimi anlamlandırmaya çalışıyormuş gibi omuzumda duran ellerini çekmiş, ve aramızda ki mesafeyi biraz aralamıştı. Beklemedi. Takındığı ses tonunu zihnime kazımaya çalıştığı o saniyelerde, çok da sert olmayacak bir şekilde enseme doğru geçirmiş, büyük bir gafil avlanmayla öne doğru sekmeme sebep olmuştu. Normal bir vakitte olsaydık şayet başımın oynamaması gerekirdi, ama karşımda ki beden... dudaklarını hafiften aralasa dahi dengem aniden şaşmaya başlıyordu. ''Banka soyguncusu gibi konuşmasana."

Onu onaylamadığımı belirtircesine, hafif bir panikle sallamıştım ellerimi üzerine doğru. "Hayır hayır Bay Park, amacım Okul Aile birliğinden para kaçırmak falan değil." Düştüğüm durum garipti. Ağzımı her açtığımda battığımı hissedebiliyordum, ve bunun üzerine matematik öğretmenim tek kaşını merakla kaldırarak ''Sebebi neymiş bakalım?' diye sorarcasına yüzüme bakınması, elimi ayağımı birbirine dolandırmaya yetiyordu.

Cezadan kaçıyorum desem ayrı bir problem, sevmediğim insanların dolaplarına tehdit notları atıyorum desem bambaşka bir problem ortaya çıkıyordu.

"Sadece merak." demiştim az önce vurduğu yeri utangaç bir edayla kaşıyarak, omuzlarımı hafifçe silkerken. Ve Bay Park bu savunmaya pek de inanmadığını bildirerek güçlü bir ''Tı.'' nidasında bulunmuştu. Yine de omuzlarımı sevecen bir edayla yeniden kavramış, üzerine doğru adımlamama sebep olmuştu.

"Yalan söylerken dudağını büzüp omuz silkiyormuş gibi yapıyorsun yoongi. Bu kadar profesyonelleşmene gerek yoktu, lisedeyken bende cezadan kaçardım."

Aniden ettiği itirafa mı şaşırsam, yoksa yaptığımın kötü bir şey olmadığını hissettirmesine mi takılsam, hiç olmadı; yalan söyleşimle dalga geçmesine mi alınsam bilememiştim. En nihayetinde o da bir öğrencilik dönemi geçirmişti ve nasıl düşünüp nasıl hareket ettiğimizi oldukça iyi bir şekilde biliyordu. Bu yüzden... diger ögretmenlerin de yaşanmışlıkları oldugu halde, en çok kendisinden korkuyordum.

"ama... bu bir lise öğrencisi için sence de fazla değil mi Yoongi?"

Gerçekten sordu. Diğerlerinin aksine ders vermek, ve kınamaya çalışmak gibi bir çabası yoktu. Zira cevabımı merak ediyormuş gibi kollarını göğsünde buluşturarak, göz temasını asla kesmemişti. benden hoş bir açıklama beklediği açıktı. Öğretmeninin saygısını kazanmak isteyen bir tarafım onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu, diğer bir kısmımsa ne düşüneceğini umursamadan içimden geldiği gibi konuşmam konusunda ciddi baskılarda bulunuyordu. Tam da bu yüzden, ikisinin ortasında bir şeyler dillendirmek zorundaydım.

"Lise öğrencileri sizce ne kadar ileri gitmeli bay park?"

Onun aksine ben bir soru sormamış, cevapta beklememiştim. Lakin hafiften çattığı şekilli kaşları, şimdiden zihninde ki düşünce havuzunun içerisine balıklama atladığına işaretti.

"Ellerinde sadece bir test kitabı olmalı, hayal ettikleri meslek için gece gündüz çalışmalı, ve asla aynı olmayan koşullarıyla, herkesle aynı soruları çözmeliler. Yapabileceklerimizin sınırlı olduğunu düşünmüyorum. Doğrusu... sadece tek bir şeyden eminim efendim, o da her ne şartta olursa olsun bir lise öğrencisinin konforu için her şeyi göze alabileceği gerçeği. Cezadan kaçıyorsam eğer hak ettiğimi düşünmediğim içindir. Güzel notlar almak adına kopya çekiyorsam da muhtemelen ailemden biraz tebrik bekliyorumdur. "

"Aileden tebrik beklemek mi?" diye mırıldanmıştı hafif bir tebessümle gülümserken. Kurduğu cümle alay kırıntılarıyla bezenmiş gibi dursa da, çehresine yerleştirdiği hatıra kırıntıları, bünyesinde hala liseli bir jimin barındırdığına işaretti.

''Herkes liseyi olgunluğa geçiş olarak görüyor Yoongi."

Öyleydi. Ortaokuldayken her teneffüs ya çeşitli spor aktivitlerine katılır, yada sadece en yakın arakadaşımızla bahçede yürürdük. Babamızın bir günde ne kadar kazandığını hesaplamaz, bu yaz çalışıp kenara köşeye para mı atsak, yoksa dibine kadar yiyip önümüzde ki yılı beş kuruşsuz mu geçirsek diye de düşünmezdik. Eğlence vardı. Bu öyle bir eğlenceydi ki acaba bunun acısı ne zaman burnumdan fitil fitil gelir diye de gereksiz sorgulamaların peşine düşmezdik.

"Madem belirli bir düşünce havuzunun içerisine düştük, o halde sana sorarım, ortaokulda neden yüksek notlar almak istiyordun?"

Tek ve net bir cevabım vardı.
Ailem mutlu oluyordu.

Ne zaman yüksek bir notla yanlarına gitsem, işi gücü bırakıp bütün günlerini gülümseyerek geçirirlerdi. Bazense kötü gelirdi yazılılarım, zira her çocuk gibi birkaç dersi sevmezdim. O vakitlerdeyse üzülür, bir dahakine düzeltirsin oğlum diyip telkin verseler de, suratları asık gezerlerdi.

Anlıyordum. Başını hafifçe eğerek dudaklarını gerdiği ilk andan beri gözlerime minik kırpırtılarla bakınırken, ne demek istediğini çok iyi anlayabiliyordum. Herkes büyüdüğümü zannediyordu, ama kimse küçük bir çocuk gibi sadece ailemi mutlu etmek istediğimi fark edemiyordu.

"Şimdi kendini yetersiz olarak görmeye başladın değil mi Yoongi?" diye sormuştu yüksek tabanlı ayakkabılarının daha bir uzun gösterdiği boyuyla beraber, yüzüme tepeden tepeden bakarken. İnkar edemezdim. hala kendisi için değilde, çevresindekileri mutlu edebilmek adına yaşadığımı yüzüme çarptığı andan beri, beceriksiz gibi hissediyordum. başımı onaylarcasına salladım ve bu hareketim, istediği cevabı almış gibi omuzumda duran tek elini hızlıca saçlarıma çıkartmasına sebep olmuştu. Onları inanılmaz bir yavaşlıkla karıştırdı. Gözleri kısılana kadar gülümsedi.

Bay Parkın bana tepeden bakarak saçlarımı karıştırması çok mu tatlıydı; yoksa kendisine aşagıdan yavru kedi bakışları atarak, kocaman açtığım harelerimle bir sonra ki hareketini merakla beklemem fazla Daddy Issues mı içeriyordu çözememiştim.

"Ama, az sonra sizi tıpkı bir böcekmiş gibi gören, boş egosuyla hiçbir yere sığamayan Kuzey lisesiyle kıyasıya kavga edeceksiniz"

Ne alaka. Abi ne alaka?
Ben burada babacık problemlerim olup olmadığını sorgularken, sevgili öğretmenimin yüzünde anlamsız bir tebessümle saçlarımı okşayarak, az sonra dayak yiyeceğimi hatırlatması kaçıncı seviye gereksizlikti?

"şimdi nasıl hissediyorsun peki?" Diye sormuştu avucunu hafifçe indirerek, bedenimle olan bütün temasını hızlıca keserken. Gülümsemiyordu, ama mutsuzda sayılmazdı.

"Doğrusu, kavgaya gelirken ailemin nasıl düşüneceğini hiç umursamadım."

Sadece istedim. Konu Bay Park olduğunda ailemin ne diyeceğini düşünmemiştim, ve bu durum istemsizce gülümsememe sebep olmuştu. Kendim için bir şeyler yaptığımı fark ettiğimde ise, gögsümü hafiften germeden edememiştim.

"Bay Park; bu gece Jackson wang'ı var ya, çok fena ağlatacağım."

"Cesaretin hayran kalınası doğrusu." demişti arkamda bir yerlere doğru bakınarak, göz ucuyla etrafı şöylesine bir süzerken. Kimi aradıgını bilmiyordum ama istedigi kişi görüş alanına girmiş gibi başıyla hafifçe orayı işaret ettiğinde, bende istemsizce odağımı baktıgı yere doğru çevirmiştim.

Oradaydı. Jacson arkasına taktıgı en az on beş kişiyle beraber geliyordu, ve şansıma sıcayım ki gördükleri tek şey kıyasıya kavga eden Taekook çifti, kaldırımın kenarında vıcık vıcık ilişkileriyle oturan Woosan, masum bir köylü gibi sprite'ını yudumlayan Hoseok, ve benim dahi daha yeni fark ettigim; birkaç agaçla süslenmiş alanda dal taşşak açık durarak sidik yarışı yapan Namjin...

Bay Park da benim kadar şaşkındı. O da arkasına bakmadan 'ben bunları tanımıyorum' diye bagırmak istiyor, topuklarına vura vura siktigimin okulundan uzaklaşmayı arzuluyordu. Yine de düşüncelerimi tam olarak onaylamıyormuş gibi hafifce mırıldanmıştı.

"Muhtemelen anlamadın Yoongi, ama sana az önce sadece kelimeleri kullanarak birini hem sonuna kadar aciz, hemde fazlasıyla olgun hissettirebilecegini göstermeye çalıştım."

Durup dururken ortaokulun bahsini açması, kuzey lisesinin ne kadar güçlü oldugundan bahsetmesi, ve bizim onlarla kavga edebilecek kadar gözü kara olduğumuzu vurgulaması, tesadüf degildi. Yine de diyaloglarımızı durup düşündüğüm şu vakitlerde, ne demek istedigini açıkça söylemese muhtemelen asla ana temayı anlamayacaktım.

Bay Park bize fazlaydı. Bu kadar kıyılarda ve mütemadiyen sığ mekanlarda cıpcıplayan öğrenciler için, yüzücülere özel bir öğretmen gönderilmişti sanki. Ne yaparsak yapalım isteklerini karşılayamayacagımız açıktı.

"Sanırım iş yine bana düştü." Demiştim hafiften omuzlarımı silkerek, arkamda bıraktığım ögretmenime bir daha dönüp bakamazken. Gidip ortaya bir iki laf atacak, dayagımı güzelce yiyecek, ve eve davamı sonuna kadar savunmuş olmanın verdigi gururla dönecektim. Elimden geleni yaptıgım sürece kaybetmem pekte umurumda sayılmazdı.

Sanki en ufak bir korkum dahi yokmuş gibi sıkıştırmıştım ellerimi pantolonumun ceplerine doğru. Jackson'a her yaklaştıgımda, yüzünde ki tek taraflı gülümsemesi biraz daha büyüdü ve yaşadıkları hararetli kavgadan dolayı ne dedikleri dahi tam olarak belli olmayan Taekook çifti, yanı başına kadar gelen düşman askerini dahi fark edemedi. Taehyung tamamen bilinçsiz bir şekilde "Şu lanet okula adımımı attıgım ilk andan beri gözüm senden başkasını görmüyor lan benim." Diye bagırarak Jeongguk'u omuzlarından ittirmeseydi, ve Jackson'a çarpmasına vesile olmasaydı, muhtemelen bütün dayagı yiyip sürünerek yanlarına gittigim ana kadar buraya gelişlerinin asıl amacını hatırlamayacaklardı.

Jeongguk, dakikalardır sürdürdügü sinirini; hiç beklemedigi bir adamdan, asla ummayacagı bir şekilde ittirildigi an kaybetmiş gibiydi. Karşısında ki kızarık gözlere bakındı birkaç saniye. Taehyung'un yıllardır içerisinde biriktirdigi Duyguları artık onu zorluyor, altından kalkmaya çalışırken çokça tökezlemesine sebep oluyordu.

"İki dakika geç gelseydin ölür müydün lan japon iti!" İkinci kez, Avazı çıktıgı kadar bagırıyordu, ve bu beklenmedik patlama noktaları Jackson'ın dahi hafif bir şaşkınla gerilemesine sebep olmuştu. Daha gelir gelmez yediği lafa karşın "Ben Çinliyim seni brokoli beyinli" Demesi ise hala taşşak moodunun açık olduguna işaretti.

Taehyung; Jeongguk yüzünden bu halde oldugunu bildigi halde, onun dışında ki herkese öldürebilecekmiş gibi bakıyorken, böylesine alaycı bir tutumla cıkmamalıydı karşısına. Zira benim dahi 'acaba o kargaşada fişimi çeker mi?' diye düşünmeme sebep oluyor, temkinli davranmamı sağlıyordu.

"Siktir lan godzillaya dönüşüyor galiba." Demişti jeongguk yatıştırıcı olmaya çalıştığı her halinden belli bir şekilde, temkinli adımlarla karşısında ki adama dogru yaklaşırken.

"Bak bu durumda ne yapmam gerekiyor bilmiyorum ama, özür dilerim. Böyle bir sikilin'in olduğunu bilmiyordum."

Bu, ondan ilk kez aff dileyişiydi. Jeongguk ne kadar kırıcı olursa olsun, konu taehyung oldugunda laflarının sorumluluğunu asla üstlenmezdi.

"Siktir oradan." Diye mırıldanmıştı bütün o öfkesine ragmen, karşısında ki çocuğu kolundan kavradığı gibi arkasına doğru çekiştitirken. Her ne olursa olsun, nasıl bir kavgadan çıkarlarsa çıksınlar, Jeongguk'un Jackson'a yakın olmasını istemediği açtıktı.

"sana binlerce kez sevgimden bahsettim, ama yüceler yücesi jeon jeongguk benim gibi biriyle yan yana gözükmektense, annesi AIDS yüzünden öldü diye onunla dalga geçmeyi tercih etti."

Daha önce, jeon kimsenin gözünden bu kadar hızlı bir şekilde düşmemişti. hoseok'un anlık bir bilinç kaybıyla düşürdüğü sırprite şişesi dahi dikkatleri üzerine çekmeyi başaramazken, ''Ne dedin sen?" diye öne atılıyor oluşum, kollarımda ani baskılar hissetmeme sebep olmuştu. Beni kim tutuyor, kim gitmeme engel oluyor diye düşünmemiştim. Bakma ihtiyacı da hissetmemiş, sinirden kırpkırmızı kesilen çehremle beraber sadece Taehyung'un arkasında etrafa korkak bakışlar atan Jeongguk'u seyretmiştim.

Fazlaydı. Bahsi geçen konuları açması dahi yanlışken, dalga geçmesi; bütün o sinirimin aynı zamanda büyük bir hayal kırıklıgıyla da harmanlanmasına sebep olmuştu.

O zamanları en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordum. Her şey; en başından güzel kadına Hıv pozitif tanısı koyuldugunda alevlenmişti. Böylelikle Arkadaşımın annesi, aldatıldığını eşinden kaptığı lanet bir hastalık sonucu öğrendi. Belki fiziksel degildi ama ruhsal olarak o kadar yaralanmıstı ki, zamanla hastalığının Aids kalıbına yerleşmesinin tek sebebi kendisiydi. Perişan durumdaydı, ve tüm bunların yanısıra kocasına deli gibi aşıktı. tükendi, ve tükendikçe Taehyung'u da yanına çekmeye başladı.

O, annesi son nefesini verene kadar aylarca intiharından çekinerek başında bekledi. Bense annesinin ölümünden sonra yıllarca onun yanında olmaya çalıştım. Biliyordum. Jeongguk'a hayal kırıklığıyla bakan her bir beden, sırf Taehyung'a korktuğumuzu hissettirmeyelim diye, nöbetleşe yanına uğramaya çalıştığımız akşamların anısına sığınmıştı.

Jackson, uzun parmaklarını gür saçlarının arasından geçirmeden hemen önce, omuzlarını hafiften silkerek konuşmuştu. Ve bu durum Jeongguk'a karşı olan bütün öfkemi odunla körükleyebilecek cinstendi.

"Keşke birbirinizi yemeden iki dakika bekleseydiniz de bizim de payımıza bir şeyler düşseydi be Yoongi. Sikmişim kavgasını. Siz önce, birbirinizin sırtına dart oynarmış gibi fırlattıınız bıçakları teker teker çıkartın."

"sana mı düştü lan bizim ilişkimizi sorgulamak." Taehyung'un ansızın bütün o öfkesiyle karşısında ki adamın yüzüne geçirdiği yumruğu, yeni bir çağın başlangıcı kadar parlaktı.

Seokjin'in dükkanını kapatmak adına çekiştirdiği fermuarı fazla sesliydi. Nereden çıktığını dahi tam olarak çözemediğim Yugyeom'un, hentai pornosunun sonuna kadar açık durduğundan emin olduğum telefonu tıpkı bir ok misali karşı tarafa fırlatılırken, Wooyong'un tecrübeli bir daddy misali kemerini çıkartması, yüzümde anlamsız bir buruşukluğun filizlenmesine sebep olmuştu.

Arkamızda, her iki okulun adına karışık tezahuratlarda bulunan orta yaş sendromlu insanlar duruyordu. Önümdeyse elinde ki gazozları, bibergazı misali çalkalayıp çalkalayıp düşmanın yüzüne doğru açan bir Hoseok mevcuttu. Namjoon'un klas bir şekilde karşısındaki adamlara saldırması, Woosan çiftinin kuzey lisesini kemerle adam etmeye çalışması, ve Taehyung'un bütün hıncını jacksondan çıkartması...

"Onu bana bırak!" diyerek hızlı adımlarla arkadaşımın üzerine doğru ilerlemeye başladığımda, hızlıca omuzlarını silkmesi beklediğim bir davranış sayılmazı.

"Kısa kes, onunla daha işim bitmedi."

Duraksadım hafifçe. Ne yüzüme sıçrayan gazozlar, ne de son anda yemek üzere olduğum yumruklar umurumdaydı. Birkaç kez Yugyeom'un telefonu sırtıma çarpmıştı ve nasıl oluyorsa açtığı porno hiçbir darbeden etkilenmeden oynama devam ediyordu.

Garip hissettiriyordu. kavganın göbeginde olacağını zannedip, tek bir adamın dahi sana düşmemesi, insanın gururu feci derecede zedeliyordu. Tam da o sırada, omuzuma yerleşen hafif dokunuşlar hissettim. Tanrıya belki de ilk kez arkamdaki adamın karşı taraftan olması, ve yüzüme sert bir yumruk geçirip, kavgayı başlatması adına yalvarabilecek seviyedeydim.

Lakin... Olmadı. bütün o hevesimle arkamı döndüğümde, karşılaştığım tek kişi öğretmenimden başkası sayılmazdı.

"Al." diye mırıldanmıştı elinde ki birbirinden farklı cips poşetlerini üzerime doğru uzatırken. İşaret ettiği noktada dizili sütler, ve tezahurat eden ortayaşlılar duruyorken, ayaklarımda ki bütün o gücün kaybolduğunu hissedebiliyordum. Daha önce birçok kez aşaglanıştım, yine de... hiçbiri bu kadar küçük düşürmemişti, zira kurduğu o son cümleler, dizlerimin üzerine çöktüğüm gibi avuçlarımı gökyüzüne doğru açarak ''hayat fani, ölüm ani, beni de aranıza alsanız götten yemezdiniz ya hani." diye bağırmam adına yeterliydi.

"ve bizimle kaldırımlara gel Yoongi. Belki tezahürat ederek arkadaşlarının kazanmasına sebep olabilirsin."

-bölüm sonu-

Tekrardan merhaba kiraz çiçeklerimm. Doğrusunu söylemek gerekirse eğer, bütün o ağır başlı hikayelerimden sonra şapşik sınıfımızla yeniden buluşmak, beni adeta gençleştirdi.

Bu bölümü size Düz yazı olarak sunmak istedim, çünkü karakterlerin temel yapılarını, hal ve hareketlerini bu şekilde daha iyi özümseyebileceginizi düşündüm.

Kendinize çooook iyi bakın. Yeni bölümlerde yeniden buluşalım ♡✨

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

2.5M 214K 33
okumayın for vanilla baby
21.5K 1.2K 35
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
414K 41.9K 61
Taehyung iki yıllık ilişkisini ayakta tutmaya o kadar odaklanmıştı ki yanı başındaki gerçek aşkını fark edememişti bile. |omegaverse| |omegatae&alfak...
22.4K 4K 12
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."