VEN̷OM | TEXTİNG

By Kiaranoctis

578K 15.7K 6.1K

The past never dies. K̷. More

K̷.-1
K̷.-2
K̷.-3
K̷.-4
K̷.-5
K̷.-6
K̷.-7
K̷.-8
K̷.-9
K̷.-10
K̷.-11
K̷.-12
K̷.-13
K̷.-14
K̷.-15
K̷.-16
K̷.-17
K̷.-18
K̷.-19
K̷.-20
K̷.-21
K̷.-22
K̷.-23
K̷.-25
K̷.-26
K̷.-27
K̷.-28
K̷.-29
K̷.
K̷'s Özel Bölüm

K̷.-24

11K 509 604
By Kiaranoctis

𝓩𝓮𝓱𝓲𝓻

Kehlani, G-Eazy / Good Life
Eminem / Venom

🕷️

(Ne kadar kişi anladı bilmiyorum ama bölüm başına bıraktığım her fotoğraf, bir sonraki bölümden spoiler içerir.)

Unutmak ve hatırlamamak.

İkisinin tamamen farklı şeyler olduğu açık ama birbirine ince bir iple bağlı oldukları gerçeği de göz ardı edilemez; unutmak ve hatırlamamak, kendi iradesine bağlıdır insanın, gözü gördüğünü hatırlayabilir belki fakat dokunduğu şeyi de unutacak kadar aptal değildir. Hatırlamıyorum. Hatırlamıyorum. Hatırlamıyorum... Eminim umrunda değildir göğüs kafesinin içinde atan o kızıl şarabın. Geçmişindeyse yaşadığın her anı, her bir An'ı hatırlamak zorundasın. Sen unutabilirsin belki ama geçmiş, geçmiş asla unutmaz.

Şimdiyse gözlerimin önünde Atakan'ın gözündeki geçmiş var. Ne olduğunu bilmiyorum, neden burada olduğumuzu ya da önceden ne olup, şimdi ne olacağını... Hiçbir şey bilmiyorum ve akıl erdiremiyorum. Ama sanırım bildiğim tek şey, o ve ben, bu gece kaybedeceğiz.

Sen ve ben sevgilim, hep kaybettik.

Atakan, okyanus mavisi gözleriyle benimkilere baktığında, "Benimle misin?" diye sordu tekrar ve soğuk ama kararlı yüz ifadesini takındı suratına.

Kıraç, Barış ve hatta diğerlerinin gözleri bana dönmüştü anında. Ne diyebilirdim ki? Aptal motor yarışlarından biriydi sadece, en son katıldığımdan bu yana fazla zaman geçmemesine rağmen istiyordum nedensizce. Varım, diyebilirdim belki ama ya sonra? Ya yine kötü bir şey olursa? Ya bu sefer kurtulamazsak?

Yutkundum. Aklımdan binlerce senaryo uydururken aslında düşünmenin yeterince mantıksız olduğunu anladım. Olabilecek en kötü senaryoya karşı sadece suratına aynı kararlılıkla bakıp, "Evet," diye mırıldandım. "Seninleyim."

Dudaklarıma daldı biraz, ardından cevabımla birlikte kafa sallayıp Kıraç ve Barış'a döndü. "Peki siz? Pes edip gidecek misiniz yoksa kaç sene önceki olayı benimle birlikte tekrarlayıp, bu sefer sizi yenmeme izin mi vereceksiniz?" Barış'a baktı. "Ne dersin Barış? Bu sefer hilesiz beni yenebilecek misin?"

Barış yeşil gözlerini birkaç saniye onun üstünde tutup, birkaç saniyede garajda olan eski motorlara baktı ve ellerini cebinden çıkararak, "Karşılığında elinde olan her şeyi alacağız, öyle mi?" diye sordu.

"Her şeyi," diye cevap verdi Atakan, açık ve net.

Dudağını dişledi. "Peki, kabul ediyorum," deyip Kıraç'a baktı. "Sen?"

Kıraç, sert ve kesici bakışlarını anında Ateş'in üstünde gezdirdiğinde, "Bu çocuk ve sen, biz ikimize karşı, öyle mi?" diye sordu. Atakan hızla başını salladığında Serenay'a döndü. "Arkasında da kız kardeşim olacak... Kabul edilesi değil açıkçası, motor yarışlarında hesaba katılmayan şeyler her zaman olabiliyor ve emin ol Karahan, ne kadar Serenay bu işi takmasa da ona zarar gelmesi bu hayatta isteyeceğim en son şey bile değil."

"Hah." Kıraç cümlesini bitirdiği an Ateş bir adım öne çıkıp histerik bir şekilde güldü ve ellerini cebine koyarak alaycı bir ifadeyle karşısındaki adama baktı. "Bunu gerçekten şimdi mi düşünüyorsun? Kardeşine zarar gelmesi senin için bir sorun oluyor ama onun en yakın arkadaşına zarar vermek sana koymuyor mu? Bilmiyorum Kıraç, tutarsızlığın nedense şuan beni, sana karşı olmaya daha çok zorluyor." Dudağının kenarını sildi. "Fakat işin asıl can alıcı kısmı, kardeşini senden daha çok önemsiyorum ve ona zarar gelmesine de asla izin vermem. Yani takma kafana, ölsek bile hayatın eğlencesi burada değil mi?"

Karşısındaki adama alaycı bir tavırla gülen Ateş karşısında Kıraç, sinirle bir adım öne çıktı ve yumruğunu ateşe doğru kaldırıp onun yakasından tutarak, "Seni burada öldürsem bu da eğlenceli olur mu?" diye sordu ve dişlerini sıktı.

Atakan, Kayra ve ben de dahil herkes hareketlendiğinde, Ateş istifini bile bozmadan psikopat bir şekilde gülümsedi ve tutulan yakasına birkaç saniye bakıp, ardından da onu tutan ellerin sahibine döndürdü kahve gözlerini. "O elini şimdi yakamdan çekmezsen..." dedi uzatarak ve dilini dişlerinin üzerinde gezdirdi. "Kendi elinden hamile bırakırım seni."

Söylediği söz üzerine Kıraç'ın kaşları çatıldı. Ateş'in bu dediğine daha çok sinirlenip, yakasını daha sert kavrayıp vuracağı andaysa Serenay bir anda onun elini tuttu ve, "Yeter artık," diyerek Ateş'in yakasını Kıraç'ın elinden kurtardı. "Bu durumu sen başlattın abi," dedi. İkisinin gözleri birbiriyle buluşurken Serenay bakışlarını kıstı. "Ve biz de bu gece bitireceğiz. Tek bir kazanan olacak ve ondan sonra herkes kendi yoluna gidecek. Şimdi, yerine geç ve yarışını yap. Bu iş yeterince uzadı."

Gerginlik an be an artarken Kıraç, Serenay'ın söyledikleri üzerine birkaç saniye düşünüp ardından da Ateş'e baktı ve anlık sinirle yakasını bırakarak, "Siktir," deyip geri çekildi.

Onun çekilişiyle birlikte Ateş gülümsedi ve Serenay'a etkilenmiş gibi bir bakış atıp, ardından da Atakan'a döndü. "Yarış yapalım artık, bu iş kesinlikle çok fazla uzadı. Kimin kazanacağı şimdiden belli olsa da, rakiplerinin bu hazzı yaşaması da ayrı bir zevk." Kafasını döndürüp Barış'a baktı. "Değil mi sarışın?"

Barış, onun dediği şeyi takmayarak gözlerini devirip Atakan'a döndü ve garajdaki motorlara bakıp, "Eski motorumuzla yarışmak zorunlu mu?" diye sordu. "Geçmişi anmak yeterince sinir bozucuyken."

Atakan kafa salladı. "Hile yapmamanızın tek yolu bu. Bilirsin, sana güvenmem Barış, her an her şeyi yapabilecek potansiyele sahipsin." Motorlara baktı. "Ayrıyeten geçmişi bu motorlarla anmak, ne kadar ummasam da, belki bir ihtimal yaptığın şeyler için pişman olmanı sağlar. Ne de olsa..." Göz ucuyla bana bakıp, ardından hiçbir şey demeden fısıldadı. "Geçmiş asla ölmez."

Ve asla unutmaz.

Mavilerimiz derin okyanuslara bizi götürdüğünde yine, bütün bunlara son veren Kayra'nın sesiyle hepimiz ona döndük. "Saat gece yarısına geliyor, başlayın artık." Barış ve Kıraç'a baktı, daha doğrusu onların arkasındaki birkaç kıza. "Kendinize arkanızda durması için kız alın siz de. Atakan ve Ateş, siz de motorlarınıza geçin."

Kayra olağanüstü bir ciddiyetle herkesi yapması gereken işe davet edince, Atakan ona birkaç saniye bakıp, ardından da garajdaki eski motorunu almaya yöneldi. Ateş de onun peşinden gittiğinde, Barış ve Kıraç ise kızlardan iki tanesini seçmek için onların yanına gittiler. Serenay ve bense bekledik. Fakat tam bu sırada, yanıma doğru gelen adımlarla birlikte, ben daha oraya dönemezken, kulağımın dibinde oluşan fısıltıyla irkildim. "Dikkatli ol," dedi, o yanıltıcı ses. "Nil."

Anlık refleksle bir anda yanıma doğru döndüm. Bana üstten sert bir şekilde bakan Kayra'yı gördüğümde gözlerimi açtım. "Ne?"

Kafasını sağa yatırıp ellerini cebine koyarak gözlerini kıstı. "Dikkatli ol," dedi tekrar ve Barış'ların olduğu tarafa baktı. "Onların olduğu bir yarışta bu kadar dik başlı olmana gerek yok. Ne kadar Atakan'ın arkasında olsan da unutma, yaralarının sebebi de yine o."

Kaşlarımı çatıp yüzünü inceledim; kahverengi saçları alnına gelmiş ve ela gözlerinin üzerine gölge gibi çökmüşlerdi. Çene kasları aşırı derecede belirgindi, dişlerini sıktığında kim bilir nasıl görünürlerdi... Ama bakışları sanki yüzündeki tüm şeyden daha gizemliydi, benim sakladığım şeyler gibi. Peki Kayra denen bu çocuk, neden sürekli imalı sözleriyle kafamı karıştırıyordu? Üstelik Atakan'ın bu kadar yakın arkadaşıyken.

Dudağımı yaladım. "Ne demek istediğini anlamıyorum ama merak etme, bu sefer kesinlikle biz kazanacağız." Omuz silktim. "Yüzümdeki yaralar ya da ne olacağı zerre umrumda değil."

"Olmalı ama," dediği an imalı sözleri tekrar zihnime vurup, beni al aşağı ettiğinde, neden? diye soracaktım ki, omzuma dokunan elle birlikte irkildim. Tam dönecektim ki Kayra bir anda, omzumdaki elin aksine kulağıma doğru fısıldadığında olduğum yerde kaldım ve onu dinledim. "Bahsettiğim yaralar, kalbindekiler."

... Dedi ve arkamda duran kişiye dahi bakmadan oradan gitti. Kaşlarımı çatıp dediği şeyi tartmaya çalıştım fakat omzumdaki elin varlığı daha da arttı ve beni kendine doğru dönmeye zorladı. Anın hızıyla az önceki olay kafamdan uçup giderken arkama döndüm ve Atakan ile yüz yüze geldim.

"İyi misin?" diye sordu yüzümü inceleyerek ve çekip giden Kayra'nın arkasından bakıp, ardından yine bana döndü. "Kayra ile ne konuştunuz?"

Biraz durup yüzüne baktım. Bahsettiğim yaralar, kalbindekiler. Kayra'nın kulağıma fısıldadığı bu sözler de neyin nesiydi gerçekten? Beni tanıyor muydu? Bu imkansızdı. Ben onu tanıyor muydum? Hayır, sanırım hayır. Gerçek adımı biliyor muydu peki? Bana defalarca kez imalı imalı Nil dediğini biliyordum, bunu fark etmemek mümkün değildi ama ya gerçekten adımın Ada olduğunu biliyorsaydı? Neden, aklımdaki tek soruydu ve git gide artıyordu.

Kafamı iki yana sallayıp buğulaşan gözlerimi bana meraklı şekilde bakan Atakan'a çevirdim ve sorusuna istinaden, "Önemli bir şey değil," dedim. "Sadece bol şans diledi, ihtiyacımız olacak."

Yutkundu. Derin bir nefes alıp onayladı. "Seni bu işe bulaştırışımın 2. Seferi ama nasıl her defasında bu kadar soğukkanlı olabiliyorsun gerçekten anlamıyorum. Eğer bu akşam o bara gelmeseydin şuan burada olmayacaktın ama eğer şuan burada da olmasaydın işler bu kadar kolay olamazdı; arkadaşının abisine karşı yarışta, onun kardeşinin olması, en azından hile yapmaması için iyi bir sebep olur." Dudağını yaladı. "Bunların hepsi bir tesadüf mü yoksa gerçekten beni mi izliyorsun?"

Histerik bir şekilde gülümsedim. "Tesadüflere inanmam."

"Beni izlediğin kısmı doğru o halde?"

Dudağımı büzüp omuz silktim. "Belki." Gözlerimi kısıp, bana üsten bakan gözlerine döndüm. O derin mavilere... "Belki de beni izleyen sen olduğun için sürekli karşılaşıyoruzdur."

Tek kaşını kaldırıp dalgın bir yüz ifadesine büründü. İkimiz asla birbirimizi izlemiyorduk, buna emindim; o benim sadece geçmişimdi ve bense onun dövme yaptığı kızdan başka bir şey değildim onun için. Birbirimizi çok iyi tanıyan iki yabancıydık sadece, aramızdaki tek fark da buydu işte, o beni hatırlamıyordu, bense onu başından beri hiç unutmamıştım. Hafıza kaybı denebilirdi buna belki ama bir insan hiç kaza geçirmemişken birini nasıl unutabilirdi? İhtimaller Ada, ihtimaller.

"Neyse ne," dedi en nihayetinde, bunca sessizliğin ardından güzel sesi kulaklarıma doldu. Ellerini cebinden çıkarıp ileri doğru yürümeye başladığında peşine takıldım. "Bitirelim şu işi, bu gece daha uzun olamazdı zaten."

Başımla onaylayıp daha da kararan geceye baktım. "Peki ya işler umduğun gibi gitmez de kaybedersen, o zaman ne olacak?" Yüzüne baktım. "Elindeki her şeyi kaybedeceksin. Hiç korkmuyor musun? Üstelik kaybetmek de tek sorun değil," diye devam edip ileride duran Kıraç ve Barış'ı gösterdim. "Onlara kaybetmek asıl sıkıntı ve bir yerlerde içindeki acının gün yüzüne daha çok çıkması demek."

Adem elması gerilirken çene kasları belirginleşti. Bu gerçekten de öfkenin vücut bulmuş haliydi ya da onun açısından bakılırsa sadece bir yarıştı. Ama olaylar karşıdaki iki rakibine göre şekillenirse, onlar için Karahan'ın elindeki bütün şeyi almak, bütün günahları işlemişken son dakika da bir iyilik yapıp cennette gitmek gibi bir şeydi. Ve bilirsiniz, cennet bazen hak edilenden fazlasıdır veya cehennemi hiç hak etmemek demektir.

Dişlerini sıktığını fark ettiğim Atakan yumruk yaptığı elini de aniden gevşettiğinde sakin kalmaya çalıştığını anladım. Yürümeye devam ettik. Beraber onun eski motorun yanına geldiğimizdeyse o, deri ceketinin kollarını dirseğine kadar çekerek hızlı bir şekilde motorun üstüne atladı ve direksiyonlardan tutup, kararlı bir şekilde bana baktı. "Motora bin ve sorunun cevabını kendin öğren," deyip yutkundu ve ekledi. "Alaycı Kuş."

Tek gözümü kısıp dudağımın sağ tarafını kıvırdım. Alaycı Kuş misali, tüm isyanım sana; ama bu gece, bazı şeyler değişecek. Umrumda değil ne olacağı, tıpkı diğerlerinin umrumda olmadığı gibi.

Derin bir şekilde yutkundum bunca bakışma ardından ve bana bakan o maviler eşliğinde motorun arkasına doğru geçip oturarak, ellerimi de yavaş ama sıkı bir şekilde beline doladım. Kokusu, bambaşkaydı. Ve bunca huzurunun ardından, yanımıza doğru gelen Ateş'in motoru hemen solumuzda durdu ve Ateş'in o hayat dolu sesi kulaklarımıza doldu.

"Ölmek için mükemmel günlerden biri ve her yanımda tanıdığım dostlarım olması ne mükemmel şey. Ama... Ama... Ama... Tabiki de burada bir açık nokta var," dediğinde bana doğru baktı ve kafasını yukarı doğru iyice kaldırıp gözlerini sonuna kadar açtı. "Bu sefer ölecek kişiler biz değiliz." Kahkaha atarak gülümsediğinde Atakan'a baktı. "Arz talep dostum, ölmek için çıldıran birilerini Azrail'in cehenneme göndermesi pek de canice sayılmaz değil mi?"

Atakan, ilk birkaç dakika Ateş'i takmayıp, karşıda hala südyenli ve bu soğukta donmayan kızların içinden birilerini seçmekte olan Kıraç'lara baktı. Ardından hala gözleri onlarda kalır şekilde, "Arz talep," diye fısıldadı ve sakin ama ciddi bir şekilde Ateş'e baktı. "İlk defa sana katılıyorum, aptal çocuk."

Bu söyleyişi iltifatmış gibi alan Ateş yine gülümsediğinde, gözlerim onun arkasında duran Serenay'a kaydı; telaşlı gibiydi ama onu tanımasam bunu asla anlayamazdım çünkü asla belli etmiyordu. Yeşil gözleri abisinin üzerindeydi ve Atakan ile Ateş'in bu konuşması onu daha da telaşlandırmış olmalıydı. Onu suçlayamazdım, abisi ne kadar pisliğin teki olsa da onun kanından biriydi ve ona zarar görmesi, Serenay'ın da canının yanması demekti.

Motorun üstünde hafif doğrulup ona doğru eğildim ve, "Merak etme," dedim olabildiğince yardımcı olmak için. "Kazanan ya da kaybeden olsa bile asla bir ölen olmayacak."

Soğuk ifadesiyle bana baktı ve kafasını iki yana sallayıp gözlerini yere sabitledi. "Endişelendiğim şey bu değil," dedi ve Atakan'ı işaret etti. "Kıraç'ın bir insana geçmişte bunları yaşatmış olması, asıl kafaya taktığım nokta bu. Cani bir abi için endişeleneceğimi sanıyorsan Nil, yanılıyorsun. Bunların hepsini o başlatmış ve Atakan'ın da meydan okumasını anlıyorum." Kızıl saçları gözünün önüne geldi. "Burada, şu an için endişeleneceğim en son kişi o çünkü o da bir zamanlar birini öldürmekten hiç çekinmemiş."

Söyledikleri bir kulağımdan girip direkt zihnimde takılı kaldığında, söylediğim tüm şeyler boğazımda bir yumru oluşturdu ve onun bu denli soğukkanlı olması karşısında bütün uzuvlarım boyun eğdi. Serenay'dan beklenildiği gibi bir hareketti ve onun bu adaleti, sanırım bizim işimize yarayan en iyi kısımdı. O benim dostumdu, ne kadar ben onun için pek bir şey yapamamış olsam da, onun şuan bu yaptığı, ömür boyu yapacağım şeyler karşısında her şeydi.

Durdum, hatta durduk ve ikimizde birbirimizin yüzlerine baktık. Ortamın bu soğuk havasınıysa bozan şey, yine Ateş'in o heyecanlı sesiydi. Omzunun üstünden Serenay'a baktı ve, "Benim kızım olduğunu her an her şekilde kanıtlayabilmen kadar bu hayatta daha güzel ne var?" diye sordu.

... Ve bunun üstüne Serenay, bir elini onun belinden çekip saçından tutarak kendine döndürdüğünde, yüzüne doğru yükseldi ve yavaş bir şekilde dudaklarına doğru fısıldayarak, "Bu yarışı kazanırsan, daha güzel nelerin olduğunu da görürsün," deyip hafif geriye çekildi ve kısık gözlerle Ateş'in gözlerine baktı. "Benim oğlum olduğunu kanıtla." Arz talep, ha? Kesinlikle.

Serenay'ın can alıcı cümlelerinden sonra Ateş'in fal taşı gibi açılmış gözleri, hızlı hızlı inip kalkan göğsü ve yutkunduğu an beliren adem elması gözler önüne serilirken, hızla önüne döndü ve olabildiğince ciddi bir ifadeyle Atakan'a doğru bakıp, "Bu yarışı kesinlikle kazanıyoruz," dedi. "Motorun kontrolden çıktığını anlasan ya da öleceğini fark etsen bile bu yarışı kazanıyorsun Karahan. Aksi takdirde gecenin sonunda her türlü kaybeden ben olacağım."

Ateş'in bu hallerine Atakan histerik bir şekilde güldü ve eline deri eldivenlerini takarken ona baktı. "Seni gaza getiren şeyin bir kızın cümleleri olduğunu bilseydim bunu en baştan yapıp girdiğin her yarışı sana kazandırırdım."

"Beni gaza getiren şey bir kızın cümleleri değil," dedi Ateş bunun üzerine ve tebessümlü bir ifadeyle omzunun üstünden Atakan'a Serenay'ı işaret etti. "O kızın bir Tanrıça olması. Ve bilirsin, bir Tanrıça'ya itaat etmek gerekir."

"Neyse ne." Atakan anından ciddileşince işlerin artık başladığını anladım. Onun bu tavrı üzerine de ileri doğru baktım ve yanlarındaki kızlarla beraber bize doğru gelen Kıraç'la Barış'ı gördüm; biri sarışın ve biri de esmer iki kızı yanlarına almış yanımıza doğru geliyorlardı. Kızların üstünde sadece südyen, ve altlarında da bu soğukta sadece şort vardı. Ayaklarında yüksek olmayan topuklarla bile nasıl bu yarışa dayanabileceklerini kendi kendime sorguladım ama alışıktım, Atakan'ın motor yarışlarına gittiğimde de böyle tipler vardı.

En nihayetinde ikisi de yanımıza geldiğinde, Barış sarı saçlarını kenara doğru savurarak, "Hazır mısın Karahan?" diye sordu üstten Atakan'a bakıp. Alaycı tavrı hiçbir zaman değişmiyordu.

Elindeki deri eldivenlerle oynayıp onu takmadı Atakan ve Kıraç'a doğru bakarak, "Hile yok, sadece yarış var," dedi. "Umarım bu seferde beni öldürmeye çalışmazsın Kıraç çünkü eski motorunun üstünde geçmişi hatırlayıp hırslanman çok olası bir ihtimal. Ama şunu da unutma, 19 yaşındaki Atakan değilim ben artık."

Sert ve karanlık bakışları hala onun üstündeydi Kıraç'ın. Fakat cümleleriyle de belirtti bu kararlılığı, onun mavi gözlerine çöken geceyle. "Seni hiçbir zaman öldürmeye çalışmadım," dedi ciddiyetle. "Sen sadece kendini kandırıyorsun. Eğer seni öldürmek isteseydim, bunun için bir motor yarışına gerek olmazdı, aksi takdirde öldürmem için de hiçbir nedenim yoktu. Seninle tek derdim, o genç yaşında nasıl bu kadar iyi motor sürüp, benimle girdiğin ilk yarışı kazandığındı."

Kaşlarımı kaldırdım. Atakan'ın geçmişini iyi biliyor, onu yeterince iyi tanıyordum ama bunları daha ilk defa öğreniyordum. Kıraç ve Barış 2 sene önce onun başarısını hazmedemeyip onu bir yarışa davet etmiş ve ardından da o yarış bahanesiyle onu ciddi şekilde yaralayıp motorunu parçalamışlardı, bu gerçeği bu gece öğrenmiştik. Fakat Atakan o genç yaşına rağmen kendinden yaşça büyük olan bu adamı nasıl bu kadar kolaylıkla yenebilmişti, gerçekten hayran kalınasıydı.

Kıraç'ın cümlesi üzerine gözlerini eldiveninden çekip, ellerini de direksiyona koydu ve ileri doğru atılarak ona bakıp, "Şimdi de o eski motoruna bin ki, bu geceki derdin de seni yine bu genç yaşımda nasıl yendiğim olsun," diye mırıldandı.

Onun bu iddialı sözlerinden sonra Kıraç'ın bakışları gerildi. Birkaç saniye Serenay ile göz göze geldikten sonra sabır çeker gibi bizim yanımızda duran motoruna doğru ilerledi ve esmer kızı da peşine takarak motoruna bindi. Aynı şekilde Barış da esmer kızı aldığında, ikisi de yerlerine geçtiler. Onların sağ kenarda bekleyen arkadaşlarıysa tezahürat yapmak için ellerini havaya kaldırdı ve yarışın başlamasını bekledi. Bu esnada da Mert alanın soluna, Kayra ise yarışı başlatmak için alanın tam ortasına geçti. Ellerini cebinden çıkardığında gözleri bana takılı kaldı fakat benim kulağıma dolan ses, Kayra'nın bakışlarından çok daha önemliydi.

"Olur da işler umduğumuz gibi gitmezse," dedi Atakan ve dikiz aynasından bana baktı, yarış başlamadan saniyeler önce. "Bu sefer zarar görmemen için ne gerekiyorsa yapacağım."

Ve bir şimşek çaktı yine geçmişin üzerine sevgilim, sen bana zararı çoktan vermiştin.

Yutkundum. Okyanuslarına aynadan ben de dahil olduğumda bir şey demeden ellerimi daha sıkı beline doladım. Kafamı da sağa doğru sırtına yasladığımda sadece sayılan saniyelerin geçmesini bekledim. Kayra'nın geri sayım sesi kulağıma doldu o anda, aynı esnada tezahürat yapan Barış ve Kıraç'ın arkadaşlarının da. Dejavu yine beni esir almıştı ve bundan sonraki tek fark, bu yarışı es geçmeyişimizdi.

"Yerlerinizi alın ve pedallara asılın," deyip, saniye için muhtemelen elini kaldırdı Kayra. "Sadece 3 tur yapıp geri geleceksiniz ve kazanmak için 2 takımdan da iki kişinin gelmesi gerek, yarışı ancak o zaman kazanırsınız. Şimdi, başlayın." Yutkundum. "3...2..." Ve... "1!"

Son geri sayım bittiği an motorlar aniden hareketlendiğinde etraf toz duman olmuştu. Atakan'ın hızlı başladığını bu havanın soğuğunda, üstümde bu kadar kalın bir ceket varken donduğumdan dolayı bile anlayabiliyordum. Gözlerimi kısıp etrafa baktım; yarışın başlayalı daha 10 saniye olmuşken alandan fazlasıyla uzaklaşmıştık. Yanımızda resmen Kıraç vardı ve bizimle aynı ilerliyordu. Ateş ve Barış ise muhtemelen diğer tarafımdaydılar.

Gözümün önüne gelen saçlarımı umursamayarak Atakan'a baktım ve var gücümle bağırdım. "Bizimle aynı ilerlerken onu nasıl yenmeyi bekliyorsun?" diye sorarak yenmesi için çabaladım. "Bas şu gaza Karahan, ne olacaksa olsun!"

Dikiz aynasından sertçe bana baktı ve ardından birkaç saniye yanımızda bizimle ilerleyen Kıraç'a göz gezdirerek tekrar yola döndü. Direksiyona doğru daha çok eğildiğindeyse, "Belimden bu kadar gevşek tutarken bu motoru nasıl daha hızlı sürmemi bekliyorsun?" diye sordu beni taklit ederek ve sonrasında omzunun üstünden bağırdı. "Sıkı tut şu belimden Nil, zarar görmene hevesli değilim!"

Tenime çarpan rüzgar nefesimi yeterince keserken, onun bu sözleri de beni daha çok soluksuz bıraktı ve belinden daha sıkı tutmamı sağladı. Bu dokunuşu fark eder gibi bir anda gaza bastığında motoru sağa doğru kırdı ve ağır çekimdeymiş gibi bir havayla 1. Turun çizgisini tamamladı. Şehrin altını üstüne getirirken biz, Kıraç'ın da bizim tam arkamızda olduğu gerçeği yine tüylerimi diken diken etti. Başımı geriye doğru tekrar çevirip onlara baktım; Kıraç'ın yüzünü tam göremesem de, hırslı olduğu dumana kattığı motorundan belli oluyordu.

Bu esnada Kıraç'ın tam arkasında olan Ateş'in motoruna çarptı gözüm, son süratle bizim yanımıza doğru gelip Kıraç'ı bile geçmişti ve peşine de Barış'ı takmıştı. Aynı hızla yanımıza gelip birkaç saniye yavaşlayıp bize baktı Ateş ve ciddi ama eğlenen bir tavırla Atakan'a bakıp bağırdı. "Senden daha iyi motor sürdüğümü bu gece kanıtlamamı istemiyorsan, kaldır şu motorun kıçını ve gaza iyice bas Karahan. Aksi takdirde bu yarışı kaybedersek, seni o motorun direksiyonuna oturturum."

Atakan da aynı şekilde gözünü yoldan çekip biraz Ateş'e baktığında, Ateş gözlerini bizden çekti ve arkasından gelen Barış'a omzunun üstünden bakarak, "Ama ondan önce, geçmem gereken bir sarı çiyan var," dedi ve motorun ön tekerleğini inanılmaz bir şekilde havaya kaldırıp, saniyesinde indirerek yanımızdan bağırarak gitti. "Bitiş çizgisinde görüşürüz!"

Onun yanımızdan geçip gitmesiyle beraber Barış'ta görüş alanıma girip, saniyeler içinde o da Ateş'i takip etmeye devam etti. O an orada sadece Atakan ve Kıraç'ın müsabakası vardı. Tekrar arkaya dönüp Kıraç'a baktım, git gide yaklaşıyordu. Başımı hızla arkadan çektim. Atakan'a dikiz aynasından bakarak, "Daha hızlı," diye söyledim fakat duyup duymadığını bile bilmiyordum.

Ortamdaki hırs git gide artarken ve nefesim artık kesilme eşiğine gelirken, bir anda Kıraç'ın arkada duran motorunun yanımıza gelip, Kıraç'ın da dibimizde durmaya çalıştığını gördüm. Yine yapıyordu. Hırsına yenik düşmüş bir ifadeyle motorunun tekerlerini Atakan'ın motorunun tekerlerine yanaştırdığında ikisinin de motorları sallandı ve onun arkasında duran esmer kız hafif bir çığlık atarak gözlerini kapattı. Bense Atakan'a daha çok sarıldım.

Kıraç, "Siktir et Atakan," deyip motoruyla bize değmeye devam ettiğinde bir yandan yola, bir yandan da ona bakıyordu. "Bu yarışı ne olursa olsun ben kazanacağım. Kuralların ya da dik başlılığın sikimde bile değil!" Aniden bir kez daha değdi ve bağırdı. "Bu gece sana, daha önceki gibi asla kaybetmeyeceğim!"

Hırsından gözü dönmüş sözleriyle motora vurup bizi devirmeye çalıştığında, Atakan olabildiğince elinden kurtulmaya çalışıyordu ama Kıraç buna asla izin vermiyordu. Yüzüme çarpan rüzgar görüş alanımı git gide kıstırdığındaysa elimi Atakan'ın beline son raddede doladım ve anlık bir refleksle, kendimden bile hiç beklemediğim bir hamleyle, "Geri çekil," diye dişlerimin arasından bağırıp, yanımızda duran motorun tekerinin kenarına ayağımla vurdum ve Kıraç'ın elinden ikimizi kurtardım. Vuruşumla birlikte onlar sendelediğinde, Atakan'a, "Bas şu gaza," diye yükseldim.

Az önceki hamlemi benden beklemiyormuş gibi, "Sikeyim, ne yaptın sen?" dedi ve omzunun üstünden bana baktı.

"Siktir et ne yaptığımı ve önüne dönüp motoru sürmeye devam et. Aynısını bir daha yapabileceğimi hiç sanmıyorum, en azından onun aynısını yapmasına izin verme. Bas gaza Atakan."

Çatık kaşlarla birkaç saniye dediğimi tartmaya çalışırken, ardından siktir etmiş gibi kafasını çevirdi ve elleriyle direksiyona daha sıkı tutunup, "Aferin sana," diyerek hızlanmaya başladı.

O hızlandığı an Kıraç, pes etmeyen bir ifadeyle, kendini toparlamış gibi arkamızdan tekrar bize yaklaşmaya çalıştı. Ateş ve Barış'ın durumunu bilseydik eğer, eminim işler daha kolay olurdu. Sahi, onlar içinde hangisi kazanmıştı? Ateş mi? Barış mı? Tanrım, bu gece daha ne kadar kötü olabilir?

Saatler git gide daralmaya ve zaman azalmaya başladığında, Kıraç tekrar yanımıza gelmiş ve bizimle aynı hızda gitmeye başlamıştı. Az önceki darbe pek işe yaramamıştı anlaşılan. İflah olmaz bir şekilde motorunu yine bize yaklaştırdığında, bu sefer daha fazla ileri giderek bir ayağını kaldırdı ve Atakan'a vurmaya çalıştı. Arkasındaki kızda bana vurmaya çalıştığında, kendimi geriye doğru çektim ve onun aksine, onun tam belinin kenarına ayağımla bir darbe indirdim. Kız acı şekilde inleyerek sendelediğinde, Kıraç da son anda Atakan'ın beline vurdu ve motorların ikisi de aniden, 3. Turun girişinde yere düştü.

Yine mi oluyordu? Yine bir acı ama bu seferki o kadar değil. Yine bir anı ve bu seferki geçmişindeki gibi değil. Yine ve yine yaralar, bu sefer yüzümüzde ve hiçbir merhem geçirecek gibi durmuyor.

Acıyla birlikte doğruldum bu sefer. Motorların ikisi de yere düşmüştü ve gazlardan çıkan islerden görebildiğim kadarıyla bizimkinin aksine Kıraç'ın motoru fena şekilde devrilmişti ve kız ile o, yerde hareketsiz bir şekilde yatıyordu; tıpkı bizim önceden olduğumuz gibi. Atakan'ın motoru ise sadece yana doğru düşmüştü ve Atakan, yerde benim gibi oturmuş bir vaziyette duruma bakıyordu.

Gözleri anlık olarak beni bulduğunda yüzünde hafif bir çizik olduğunu gördüm. Fakat o bunu takmıyormuş gibi hızla ayağa kalktığında yanıma doğru geldi ve, "Nil?" diye sordu nefes nefese. "İyi misin? Bir yerinde bir şey var mı? Hay sikeyim..."

Göğsüm inip kalkarken ben de doğruldum ve kafamı iki yana salladım. "Hayır, iyiyim." Onun toz olmuş üstünü süzdüm. "Ya sen? Yüzün çizilmiş."

"Siktir et," dedi aniden ve motora baktı. "Neyse ki geçen seferki gibi üstümüze devrilmemiş. Eğer öyle olsaydı bu sefer kendimi asla affetmezdim."

Burun çektim. Onu onaylar gibi kafa salladığımda gözlerim hareketlenmeye başlayan Kıraç ve kızı gördü. Atakan da bunu fark etmiş olacak ki, "Asla akıllanmıyor," deyip ona baktı. "Eğer yine aynısını yapsaydı bize, onu bu sefer kendi ellerimle öldürürdüm."

"Boş ver onları," dedim aniden ve yerde duran motora doğru eğilip onu kaldırmaya çalıştım. Atakan ne yaptığımı anlamaya çalışırmış gibi bana baktığında, motoru güçlükle kaldırdım ve onun da tutmasını sağlayıp yüzüne baktım. "Kazanman gereken bir yarış var ve rakibinin bu halde olması senin için inanılmaz bir avantaj. Durum analizi yapmayı bırak ve eline geçen bu fırsatı değerlendirip şu turu tamamla. Kaybetmeye mi niyetlisin Karahan yoksa aptalın teki misin, ha?"

Dudakları aralı, gözleri buğulu benim dudaklarıma bakıyordu. Söylediğim her cümle onun lehineydi ve bunu fark etmesi çok uzun süremezdi. Kıraç bunu kendi elleriyle yapmıştı, bizim de bundan faydalanmamız asla bir sorun olmazdı. O da bunu biliyordu. Olası ihtimalleri es geçsek bile bu yarışı kesinlikle biz kazanırdık çünkü kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu anlaşmıştık.

Motoru tuttuğum elimi bir anda Atakan tuttu o an. Diğer eliyle de motoru sabitleyip hızla üzerine bindi ve direksiyona geçip, tuttuğu elimle beni sağına aldı. "Bu yarışı asla tek başıma bitirmeyeceğim aptal, başından beri senin de olduğunu biliyorsun. Şimdi çeneni kapa ve bin şu motora."

Mavilerim anlık olarak onun okyanuslarında kayboldu. Gözleri bu denli koyu bir adamın aydınlığı aramamasına şaşmamalıydı gerçi; çünkü onun aydınlığı bile simsiyah ve kapkaraydı. Gökyüzü, okyanus ve sanki tüm kainat onun gözlerine toplanmıştı ve onun gibi bir adamla geçmişte tanışmak, cenneti hak etmekten çok daha özel bir lütuftu.

Dudağımı yalayıp dediğini yaparak motora atladım. Canım çok yanmıyordu, bu, bu şartlar altında çok iyi bir şeydi. Belinden sımsıkı tutundum tekrar ve kafamı sırtına gömdüm. Yerde gözlerini açıp bize alttan bakan Kıraç ile göz göze geldiğimdeyse, bakışmamızı bölen şey, Atakan'ın son hızla gaza baktığı motoru olmuştu. Bu hile sayılır mıydı bilmiyorum ama Kıraç bunu kendi kendine yapmıştı. O asla bir zaferi hak etmiyordu.

Kokusu burnuma dolan Atakan'ın sırtına daha çok kafamı gömdüğümde kokusunu içime çektim ve son turun bitiş çizgisine gözlerimi çevirdim, bu uzaklıktan bile belli oluyordu. Huzuru eğer tanımlayacak olsaydım, tam bu anı söylerdim çünkü huzur bazen, en büyük felaketlerden sonra doğan şeylerdi. Benim huzurum Atakan, seninle yaşadığım tüm felaketlerde gizliydi.

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi açtım. Tam bu sıradaysa gözlerim, dikiz aynasına ve ardından da o aynadan görünen Kıraç'a kaydı. Telaşla omzumun üstünden geriye doğru baktığımda bizden uzakta ama yetişmeye çalıştığını gördüm. Nasıl toparlanmıştı? Bu yaralarla ve acıyla hem de? Sen ciddi misin? Bu adam tam bir psikopat.

"Atakan," diyerek hızını koruyan oğlana seslendim. "Kıraç, o şuan tam arkamızda."

Uyarımla birlikte soğukkanlılıkla dikiz aynasından arkasına baktı. Umursuyor gibi görünmüyordu. Ve ardından, "Gel bakalım Kıraç, " diyerek kendi kendine mırıldanıp, hızını sona getirdi.

Hızlanan motorla birlikte ikimizde öne doğru savrulduğumuzda belini daha sıkı kavrayıp, motorun sağır ettiği kulaklarımı da es geçtim. Kıraç'a gözüm kaydı aynadan bu esnada, bize yetişmeye çalışıyordu fakat artık her şey için çok geçti. Sadece dakikalık bir farkla, hızının verdiği gazla ve içindeki hırsla, Atakan bitiş çizgisini tamamlamış ve ikimize de yarışı kazandırmıştı.

Karma is for you.

Çizgiyi geçtiğimiz an toz duman olan etraf eşliğinde, bu ise ortak olan Ateş'in bağırışlarını ve Mert'in de tezahüratlarını duymuştum. Ayrıyeten bizden tam saniyeler sonra çizgiyi geçen Kıraç'ın küfürlerini. Sonuç buydu; ben ve o, biz ikimiz bu gece kazanmıştık.

Atakan motoru kenara doğru çekip üstünde kaldığında, ben bu kadar adrenaline dayanamayan bir ifadeyle motordan indim ve etrafıma baktım; fakat daha buna fırsatım bile olmadan üzerime doğru gelip, aniden bana sarılan Serenay'ın kollarıyla kendime gelmiştim. "İyisin," dedi sıkı sıkı sarılıp rahatlamış bir sesle. "Yine bir şey olacak diye ödüm bokuma karıştı aptal."

Aynı şekilde ona sarılıp kafamı sallayarak, "Bir şey oldu aslında ama bu sefer bize değil," dedim. Bunu duyar duymaz benden yavaşça ayrıldı ve kaşlarını çatarak anlatmam için bekledi. Sustum ve sadece birkaç saniye durup, ardından da kaşlarımla kenarda hırsından gözü dönmüş Kıraç'ı gösterdim. Yeşil hareleri anlık olarak ona döndü. Telaşlı bir ifade kendini hakim alırken, "Bir baksan iyi olur," deyip gitmesini söyledim.

Gözünün önüne gelen saçlarını çekip, biraz durduktan sonra kafa salladı. "Birazdan gelirim."

"Tamam." Aynı şekilde kafa salladığımda yanımdan gitti. Bu sırada ise kulaklarıma motorun üstünde duran Atakan'ın sesi doldu.

"Öyle bir abiye sahip olduğu için ona gerçekten acıyorum." Yüzüme bile bakmadan elindeki eldivenleri çıkarmaya başlarken söylemişti bunu ve ardından, devam etti. "Sanırım Ateş de kazanmış, aksi takdirde Barış ve Kıraç bu kadar öfkeli ya da üzgün olmazdı. Suratlarına bakılınca bile neler olduğu anlaşılıyor. Birazdan da şu zafer konuşmasını yaparız zaten," dedi ve yavaşça bana baktı. "İyi yarıştı, Alaycı Kuş."

Gülümsedim. Bakışmalarımız içimi ısıtırken, yine ve yine olan o sahneyi tekrar ve tekrar, o sesle yaşadım... Ateş'in kulağıma dolan o heyecanlı sesi, bu sefer beni sağır etti. "Ölmemişsiniz," diye bağırarak yanımıza geldiğinde, Atakan'ın omzuna yalancı bir yumruk atıp yüzüne baktı. "Cenaze masraflarını karşılamak için hazır da bekliyordum halbuki, ama senin yüzün..." Bana baktı. "Siz ikiniz yine mi kaza yaptınız?"

Atakan, sorusuna cevap vermek yerine Ateş'e sert bir şekilde bakarak, "O elini," dedi ve dişlerini sıktı. "O elini kırarım senin."

Yüzünü buruşturarak Atakan'a vurduğu eline baktı Ateş ve ardından da dişlerini göstererek gülümseyip, "Bunun için minnettar olacağımı biliyorsun," diyerek kolunu ona uzattı. "Yalvarırım kır."

Mazoşist? Evet, o kişi Ateş.

Atakan, uzattığı elini saniyesinde geri çevirdi. "Neyse ne. Sen anlatsana, yarışı kazandın değil mi? Nasıl oldu? Bu kadar kolay kazanacağını bilseydim Kıraç'ı sana verirdim, aksi takdirde bu kadar zahmete hiç gerek olmazdı."

Gülümseyip omuz silkti Ateş. "Sadece yendim o kadar. Gecenin sonunda Serenay ile birlikte olacaksam bunlar benim için hiçbir şey Karahan. O kız beni deli ediyor. Emin ol, eline silahı alıp kafama dayasa ya da bıçak çekip binbir yerimden bıçaklasa sesim çıkmaz."

Gözlerimi devirdim. Serenay'a bu denli takıntılı olması dışında başka hiçbir vasfı yok muydu bu çocuğun? Ayrıca ne ara, ha? Serenay'ı bile kendine aşık etmiş gibi görünüyordu üstelik, bunu aklı olan herkes anlardı ama bunlar işi fazlasıyla büyütmüş gibiydi.

Kafamı iki yana sallayıp hepsini es geçtim. Atakan daha motordan inmezken ise yanımıza Kayra ile Mert geldi ve Kayra, elleri cebinde bir şekilde Atakan'ın sağına geçip, "İyi yarıştı," dedi. "Bu sefer gerçekten intikam almışsın adeta."

Ona aynı şekilde bakıp gülümsedi Atakan. "Hak ettiği buydu," diyerek omuz silkti, Kayra da dediğini onaylayarak, "Ama şimdi ödülü vermenin zamanı geldi," deyip motoru gösterdi. "Motoru da al gel ve alanın ortasında dur. Bekliyoruz." Bana baktı. "İkinizi de."

Soğuk bir ifadeyle ben de ona baktığımda, o yanımda bile durmayarak Mert ile beraber alanın ortasına gitmeye başladı. Atakan da bana döndü bu esnada ve motoru gösterdi. "Sen de biraz olsun rahatladıysan motora bin de şu işi tamamen bitirelim."

Kafa salladım. Ateş kenardan çekilip kendi motorunun yanına doğru gittiğinde, ben de motora tekrar bindim ve alanın ortasına geldik. Serenay da Ateş'in motoruna tekrar binmişti ve adeta iki kazanan, iki kaybedene karşı ortada duruyorduk. Kıraç ve Barış tamamen bitik bir haldeydi. Kazanan kaybedenin elindeki her şeyi alacaktı ve şimdi ne olacaktı?

Herkes nefes nefese karşıda duran Kayra'ya baktığında, o da durumu özetler gibi herkes adına konuşmaya başladı. "Oyunu kazanan taraf Atakan ve Ateş takımı oldu, ikisi de bitiş çizgisini tamamladı. Bunun için sanırım öncelikle tebrik etmeli ve ne kadar rakip de olsanız alkışlamanız gerek." Ortamı daha da kızdıran bu sözler ardından hiç kimse onu takmayıp alkışlamadığında, Kayra alaycı bir tavırla güldü ve devam etti. "Pekala, demek ki herkes kazanan rakibini alkışlamayacak kadar düşük seviyeliymiş, her neyse o zaman..."

Kayra'nın sözleri ardından Atakan daha fazla dayanamayarak, "Uzatmadan es geç Kayra," dedi ve imalı bir şekilde konuştu. "Daha fazla bu ortamda kalmak istemiyorum."

Kayra kafasıyla onayladı ve, "Tamam o zaman," deyip devam etti. "Oyun başında yapılan anlaşma, kazananın kaybedenin elindeki her şeyi almasıydı; motorları, kredi kartları, evi, hatta üzerindeki kıyafetleri bile... Ama sanırım bu sadece Atakan'ın karşı tarafa sunduğu bir ödüldü, karşı tarafın ona sunduğu bir şey yoktu hatırladığım kadarıyla. Bunun için seçme hakkını Atakan ve Ateş'e veriyoruz doğal olarak. " Onlara baktı. "Kaybedenin elinden nelerini almak istiyorsunuz?"

Kayra bunu der demez Ateş aniden atlayarak, "Ben sadece Kıraç'tan kardeşini istiyorum," dedi ve Kıraç'a dalga geçercesine baktı. "Kardeşini bana verir misin?"

Kıraç, onu öldürürcesine baktığında, Serenay Ateş'in omzuna dokundu ve, "Yapma," dedi. Ateş, ona anlık olarak bakıp gözlerindeki yorgunluğu gördüğünde bir anda ciddileşti ve kafa sallayıp önüne döndü.

Ardından Kayra gözlerini Atakan'da gezdirip, "Peki sen Atakan?" diye sordu. "Sen onların elinden ne almak istiyorsun?"

Alanda duran bütün gözler bir anda ona döndü. Herkes ne istediğini bilmek istiyordu ve o sanırım şuan ne istediğini bile bilmiyordu; kafası karışmış gibiydi ve haklıydı, her şeye sahipken başkalarının elinden ne almak isteyebilirdi ki?

Dudaklarını aralandı. Kafasını Kıraç ve Barış'a çevirdiğindeyse sadece, "Hiçbir şey," dedi. Hiçbir şey?

Herkes anlık bir şok yaşarken, Kıraç ve Barış da buna dahil olmuştu. "Nasıl hiçbir şey?" diye sordu Mert kenardan. "Boşuna mı kazandınız amk?"

Atakan onu takmayıp kafasını iki yana salladı ve onlara bakmaya devam etti. "Belki ben kaybetsem siz elimde olan her şeyi alacaktınız ama benim bu geceki amacım sizden bir şey almak değil, daha önce kaybettiğim yarışı elimde olmadan kaybettiğimi kanıtlamaktı. Siz ikiniz beni o gece sıkıştırmasaydınız, kazanırdım. Tıpkı bu gece kazandığım gibi. Bu yüzden hiçbir şeyinizi istemiyorum, pis paranız ya da kirli eşyalarınız siz de kalsın, ben zaten yeterince şeye sahibim; ama sizden istediğim tek şey, bir daha karşıma çıkmamanız. En azından bunu yaparak biraz adamlık gösterin."

Kıraç ve Barış, Atakan'ın bu sözleri üzerine kafalarını kaldırıp gerildiklerinde, Kıraç gözlerini ona çevirdi ve, "Seninle artık bir işimiz yok Karahan," dedi ve Ateş'e baktı. "Ama seninle mazoşist, seninle çok fazla işim var."

... Dediğinde, Ateş bu dediğine gülümsedi ve, "Benle işi olan herkes oluyor," dedi ve ardından alaycı bir tavır takınarak ekledi. "Dedim olabilir."

Ortamdaki gerginlik tarafların birbirine söz vermesiyle kapandığında, Kayra son sözü söylemek için dudaklarını aralayıp omuz silkti. "Madem iki tarafta bu konuda hemfikir, tamamdır o zaman. Bu geceki müsabaka burada bitmiştir. Kazanan ve kaybeden iki takımı da tebrik ederim, dağılabilirsiniz."

Ve sonunda... Bitti.

Herkes yavaş yavaş alandan ayrıldığında, Kayra ve Mert bizle vedalaşıp dağılmıştı. Ateş ve Serenay ise hala yanımızda dururken, Ateş bize doğru bakıp, "Barın karşısındaki sahile gidelim," dedi. "Ordan da bara geçeriz Atakan, ne dersin?"

"Eve gitmeyi tercih ederim."

"Hadi ama," diye ısrar etti Ateş. "Sizce de güzel olmaz mı Nil? Sahilde biraz hava aldıktan sonra dağılırız. İkna et şu adamı."

Onun dediğini birkaç saniye düşünüp, ardından da Atakan'a döndüm. "Aslında iyi olabilir, biraz hava almak ikimize de iyi gelir."

Okyanus gözlü adam benim kurduğum cümlelerinden sonra zaten dünden hevesliymiş gibi kafa sallayıp, "İyi," diyerek motoru çalıştırdı. "Hızlı olun, zamanım yok. Sen de sıkı tutun."

Gözlerimi devirdim ve belinden tuttum. O da daha çok hızlandı ve Ateş ile Serenay'da peşimize takıldı. Bu gece gerçekten çok fazla yorucuydu ve bir hiç uğruna mücadele etmiş gibi olsak da asla öyle değildi. Bu gece ben Atakan'ı kazanmış gibiydim, o beni hala hatırlamasa bile.

Yarım saat gibi kısa bir sürenin ardından sahile geldiğimizde, motorlardan indik ve kayalıkların kenarında oturarak havayı içimize çektik. Nihayet huzurlu bir andı ve umarım hiçbir şey bunu bozmadı. Barın tam karşısında olması bile bir avantajdı. Bu şehir, gerçekten mükemmeldi.

"Sonunda," dedi ama Ateş, bu huzurun içine ederek. "Normal bir arkadaş grubu aktivitesi. Hayatım boyunca bu kadar sakin kalmamıştım."

Kaşlarımı çatıp hayat kelimesinden aklıma geleni soruları ona döktüm. "Sahi," dedim. "Kaç yaşındasın Ateş? Ya da nasıl bir hayat yaşıyorsun? Ailen? Kendin? Anlatsana biraz."

Şaşırmış gibi ilk biraz durdu ve ardından da gülümseyip, "Sormak için bu anı bekliyordun galiba Nil," deyip ciddileşerek dudak büzdü. "21 yaşındayım. Koç burcuyum. Annem koreli, babam Türk. Yarı Kore'li yarı Türk'üm anlayacağın. Bu hayata gelmiş en mükemmel insanla aynı çağda doğan çok şanslı bir insanım," dediği ansa Serenay'a baktı ve gülümsedi. "Öyle."

"Yarı Kore'li, ha? Aşırı iyi."

"Değil mi?!"

İkimizde heyecanımızı ortaya dökerken, Atakan elindeki taşları bir bir denize atıp Ateş'e baktı ve, "Beyninin yarısı Kore'de kalmış bu yüzden. Sadece bir melez değil, yarım akıllı da."

"Kes sesini Karahan," dedi sonra ciddileşerek ama şaka anlamında. "Ölmek mi istiyorsun?"

Atakan da bu alaycı tavrına katıldı. "Öldürsene."

"İkiniz de susun." Serenay aniden ortama noktayı koyduğunda bir anda ayağa kalktı ve bana üstten baktı. "Uykum geldi Nil, fazlasıyla. Ben eve gidiyorum, siz takılın."

"Ne? Neden? Niye? Daha yeni geldik? Bir şey mi yaptım? Kötü bir şey mi dedim güzelim? Niye gidiyorsun?"

Ateş bütün soruları sallayıp içimizdekileri de sorduğunda, "Hayır," dedi Serenay ve kafasını iki yana salladı. "Gerçekten uykum geldi, beni eve bırakır mısın?"

"Tabi," diyerek ayağa kalktığında Ateş, ben, "Başka bir şey yok değil mi?" diye sorarak ona döndüm. Ve o da onayladı. "Hayır, gerçekten, sadece uykum geldi. Yorucu bir gündü."

"Pekala, eve gidince haber ver o zaman."

Kafa sallayıp gözlerini kapatarak açtı. Ateş onu kayalıklardan çekip ana yola çıkardığında, Atakan da bana bakarak, "Bizde kalkalım," dedi ve ayaklandı. Tanrı aşkına, daha yeni geldik.

Oflayarak ayağa kalktığımda ana yola çıktık ve barın karşısında durduk. Ateş ve Serenay'ın gitmesini beklerken, Ateş Serenay'ı omzunda tutarak, "Kucağıma almamı ister misin?" diye sordu.

"Hayır," dedi aniden Serenay ve gözlerini onunla buluşturdu. Dudaklarını aralayıp, "Şuan istediğim tek bir şey var aslında," dedi. Ve Ateş'in ne cevap vereceğini bile beklemeden onu aniden dudaklarından öptü. Ne?

Atakan ve ben şok olmuş gözlerle onlara bakarken, Atakan, "Ah, Tanrım, iğrenç," dedi ve eliyle gözünü ovuşturup yana doğru döndü. Sen de beni öpmüştün, aptal.

Serenay, Ateş'in dudaklarını yavaş bir şekilde öpmeyi bıraktığında, Ateş daha şoku atlatamamış bir şekilde duruyor ve sadece ona bakıyordu. Bedeni durmuştu resmen. Serenay ise bunun ardından, "İstediğim buydu," dedi.

İnip kalkan göğsünün aksine Ateş, onun bu sözü ardından saniyesinde yine onun dudaklarına yapıştı ve daha sert şekilde öpmeye devam etti. Bunun üzerine Atakan tekrar, "Ah, daha fazla dayanamayacağım, ben gidiyorum," deyip, bara doğru yürümeye başladı. Ben de ne yapacağını bilmeyen bir ifadeyle, tamamen refleksle onun peşine takıldım.

Barın arka kapısına geldiğimizde Atakan bana baktı. "Sen niye benimle geldin?" diye sorup kaşlarını çattı.

Omuz silktim. "Bilmiyorum, neyse ne. Sadece... Benimde uykum geldi ve eve kadar dayanacağımı sanmıyorum."

İnanmazmış gibi gözlerini biraz benim üstümde gezdirdi. Ne? "Daha iyi yalanlara ihtiyacın var," dedi ardından ve kapıyı açtı.

İşte tam bu esnada, kapı açılır açılmaz, Atakan'ın gözleri bir anda kocaman açıldı ve aniden bir inleme sesi çıktı. Ben daha ne olduğunu anlamazken o, elini yavaşça karnına koydu ve eline bulaşan kızıl şeye baktı. Kana?

Nefesim bir anda düzenleşizleşirken, "Atakan..." diye fısıldayıp ona doğru baktım. Fakat o, elindeki kana bakmaya devam edip, "Sikeyim," diye bir küfür savurdu ağzından ve kapıya doğru sırtını verip yere çöktü.

Ben daha ne oluyor hala anlamazken, onun aniden terlemesiyle olduğu yere çömdüm ve, "Ne oldu?" diye sorup eliyle kapattığı yere baktım. O şey... Bıçak mıydı?

"Bu da ne?!" Bağırığım bir anda etrafı doldururken Atakan, "Düzenek," dedi ve gözlerini birkaç saniye kapatıp nefes alarak tekrar açtı. "Ka-kapıyı açtığım an... Karnıma bıçak sa-saplansın diye konulan bir tuzak..." İnledi ve yarasına elini daha çok bastırdı. "Sikeyim, kimin işi bu?"

Gözleri anlık olarak gidip gelirken, "Ben... Ne yapmam gerekiyor?" diye sordum ve yarasına bakıp dudağımı dişledim. "Atakan, çok fazla kanıyor. Ne yapmam gerek, bir şey söyle."

"Sakın..." diye fısıldadı bunun ardından. "Kimseye haber verme; polise ya da ambulansa, hiç kimseye... Ben... Hallederim."

"Nasıl halledeceksin, saçmalama. Çok fazla kanıyor ve ter döküyorsun resmen. Sakın bayılma ve kendinde kal. Seni şimdi içeri taşırım, tamam mı? Dayan biraz."

... Diye söylenip, elimle ben de yarasına bastırdığımda, bir anda telefonum titredi. Ellerim titreyen bir şekilde, kanlı parmaklarımla telefonumu açtığımda, onun bu halinden daha beteren olan o şeyi gördüm. O mesaj? Karma?

Bilinmeyen numara: Onun ölümünü gözlerinin önünde izlemen dileğiyle... Nil... Ada.

K̷.

(🕷️)

Continue Reading

You'll Also Like

4.2K 123 56
Çocukluk arkadaşlığı sayesinde tanışan arkadaşlar güzel bi hayata başlarlar her hikayede olduğu gibi de ilişkilerinde olaylar çıkar ama bi çözüm bulu...
864 92 9
Beklemediğim bir anda belimi kavradı ve beni duvarla arasına aldı. Sertçe yutkundum. Boyu benden uzun olduğu için bana doğru eğildi. Yüzlerimiz karşı...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

297K 13.1K 21
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.